27 Ağustos 2016 Cumartesi

DUYGULARIMIZIN KARA KUTUSU ( AMİGDALA )




Duygularımızın Kara Kutusu "AMİGDALA" (Corpus amygdaloideum)

Amigdala Latince bir kelime, badem anlamına geliyor.
Beyinde Limbik sistem içinde yer alan iki küçük badem şeklindeki bu yapı insan duygularının repertuarı olmak özelliğini gösteriyor.
Düşünerek değil de bir tepki gibi dışarı verdiğimiz duyguların merkezi...
Amigdala'da kayıtlı olan duygular öğrenilmemiştir, nesillerden nesillere genetik yollarla aktarılarak bu bölgede depolanmıştır. Öğrenilmemiş olan duygular "otantik duygulardır" ve bu duyguların keşfi kişinin kendini yönetmesi için büyük bir adımdır.
Joseph E. LeDoux yaptığı araştırma ve çalışmalarının birinde amigdalayı keserek ayırmış ve amigdalasız bir insanın yaşamını incelemiştir.
Bulgularına göre, amigdalası alınan insanın yaşamının, çarpıcı bir şekilde değiştiğini ve o insan için olayların duygusal anlamda işgörmezliğini, yetersizliğini tespit etmiştir.
Yaşadığınız korkular, duygusal olaylar, kaygıya sebep olan olaylar amigdala tarafından değerlendirilir, saklanır ve sonra benzer durumla karşılaşırsanız, amigdala tüm bunları hatırlar, sentez eder ve siz de ona göre davranırsınız.
Yapılan çalışmalar, sevgilisinin resmini gören kişinin amigdalasının deaktive olduğunu göstermiştir. Kısacası çalışmaz, felç olur.
Aşk sırasında beynin frontal, pariyetal, orta temporal korteksi ve amigdala bölgelerinin birbiri ile etkileşim haline giriyor.
Ödül merkezinden dopamin salınımı frontal, pariyetal, orta temporal korteks ve amigdala aktivasyonunu azaltır veya tümden durdurur ve Amigdalanın deaktivasyonunda korku azalır.
Sonuç ; Aşk insanı cesur yapar.
Bu sayede “gözüpek aşık” modeli, aşkın bir yan etkisi olarak, beyinde kendiliğinden ortaya çıkıveriyor.
Belki de bu yüzden “Aşkın gözü kördür" denilmektedir.
Olaylar bununla da bitmez. Beynin ön bölgesi olan “frontal korteks” de baskılanır ve deaktive olur.
“Frontal korteks” bizim değer yargılarımızı yöneten bölgedir. Moral değerler, aile ve bulunduğumuz sosyokültürel katman bağlamını oluşan değer yargılarımız, bu bölgede vücut bulur.
Bu bölgenin çalışmaması tüm yargı-denetim mekanizmalarımızı ortadan kaldırır. Kortikal zonda yer alan ve negatif duyguları oluşturan bölgede deaktive olur. Salgılanan dopamin ve kortikal zonun işlev kaybı sonrası aşık olduğunuz anda açıklayamadığınız bir mutluluk hali söz konusudur.
(Amigdala nucleus accumbensle ilişkilidir. Nucleus accumbens kimyasal dopaminin kullanarak haberleşen sinir uçlarıdır.
Dopaminin sistemi hazzı kontrol etmektedir. Zevk aldığımız bir aktivitede nucleus accumbens-dopaminin sistemi hücreleri aktiftir. Hemen hemen bütün bağımlılık yapan (kokain, amfetamin, eroin, afyon, tütün gibi) ilaçların dopaminin kullanan hücreler üzerinde etkisi vardır)
-------------------------------------------------------------------------
Yani Aşkın anahtarı beyinde bulunuyor
İnsanlar ve diğer canlılarda algılanan koku, duyguların yönetildiği limbik sistemdeki (Amigdala) denilen bölgede değerlendirilir
Koku duyusunu alan koku şişkinliği (olfactory bulb) burnumuzun tavan kısmında bulunur ve Beynin duygusal merkezi olan amigdala, limbik sistemdedir ve ¨olfactory bulb¨la da direk olarak bağlantılıdır. Bir esansı kokladığınız zaman beynimizin amigdala denilen bölümü etkilenir.
Canlı, karşı cinse olan ilgisini burada değerlendirdiği kokuyla belirler. Üreme içgüdüsü, canlılarda kokuyla başlar. Hayvanlar, çiftleşeceği eşini kokusuna göre seçer.
Tıpta, koku ve aşk arasındaki ilişkiyi ispatlaması için bir kedinin beynindeki koku merkezi çıkarıldığında, cinselliğin saptığı, diğer hayvanlara karşı da cinsel istek duyabildiği gözlenmiştir
-------------------------------------------------------------------------
Ünlü sinirbilimci Joseph kitabında şu başlığı kullanmıştır:
“Amigdala ve Limbik Sistem – Tanrı’ya Uzanan Transmitter”
-------------------------------------------------------------------------
Derin meditatif aktiviteler (transandans: Mistik, artistik yaşantılar, vecd hâlleri), birtakım özel teknikler ve sembolik-allegorik düşünce ile amigdala eğitilebilir.
Dünyadaki binlerce dinî, mistik ve meditatif disiplinlerin hepsi de bu bölgeyi hedef alarak âdeta düzenleyen tatbiklerdir.
Tefekkür etmek beyindeki frontal ve temporopariyetal bölgeleri, mistik ve artistik yaşantılar amigdala ve limbik sistemi sürekli olarak tembih etmektedir.
Meditasyon yaparken hissedilen sakinlik, huzur veya “spiritüel hisler”, yine amygdaladan geliyor. Düşünsenize, herşeyin altında amygdala yatıyor!
Meditasyon grupları ile ilgili araştırmalarda (Popular Science Türkiye Dergisi'nde bir araştırma haberine göre) beynin bu ilkel (vur ya da kaç) korku merkezi olan amigdala bölgesinin meditasyon yapanlarda küçülürken, hipokampus yani duygu ve hafıza merkezi büyüdüğü görülmüş.
Massachusetts General Hospital araştırmacılarının oluşturduğu bir ekip, nöro görüntüleme tekniğiyle,meditasyon ile beyinin merkezini oluşturan gri maddede değişimler olduğunu kanıtladı.Miami Üniversitesinde nörobilimci olan Amishi Jha da çalışması benzer sonuca ulaştı.
Bir SPECT çalışmasında glossolali ( Mistik deneyimler sırasında görülebilen konuşma ) sırasında prefrontal korteks aktivitesinde azalma, limbik yapılarda ve amigdalada ise aktivite artışı tespit edilmiştir
ABD'deki Kaliforniya Üniversitesi'nin çalışmasına göre, öğreti beyindeki korku hafızası olarak bilinen amigdala bölgesini sakinleştiriyor, olumlu ruh haliyle ilintili bölgeleri daha aktif kılıyor.
Araştırma, düzenli meditasyon yapan budistlerin diğer insanlarla karşılaştırıldığında, şaşkınlık, şok, öfke gibi duygulara daha az kapıldığını gösteriyor.
Her ne kadar amigdaladaki bilgilere (kodlara veya kayıtlara) doğrudan ulaşılamıyorsa da, EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing) veya derin meditasyon sâyesinde, burası “terbiye edilebiliyor; bâzı ilâçlar da aynı işi görebiliyor.
Çünkü en temel, beynin daha üst yapılarından süzülmeyen savaş veya kaç veya donakal (fight or fright or freeze) cevapları buradan çıkıyor.
Bu bölge düşmanı veya dostu, yenebilir olanla yenemez olanı ve eşleşilebilir olanla olamayanı tefrik etmekte en önemli merkez.Bu işlevini hayat boyunca da sessiz ve derinden sürdürüyor.
Amigdala heyecanların bir deposu değil, heyecanların, duygu ve dürtülerin uygun hedefe yönlendirilmesi görevini yürüten karmaşık bir ağ sisteminin bir
bileşeni
http://www.youtube.com/watch?v=tE2mB6wO-DM
-------------------------------------------------------------------------
Dr. Richardson'a göre prefrontal korteks "Düşünen Beyin" , Amidala ise "Hisseden = Duygusal Beyin"
Araştırmalar düzenli meditasyonun prefrontal kortekste kalınlaşmasına neden olduğunu göstermiştir.
Meditasyon üzücü olaylarla aramızdaki bağları zayıflatmaya yardımcı olur,sakin olmamızı sağlar.Prefrontal korteks "Düşünen Beyin" ve Amigdala "Hisseden = Duygusal Beyin" arasındaki bağlantıyı güçlendirir.
-------------------------------------------------------------------------
Amigdala adındaki temporal lobun anterior kısımlarındaki küçücük nukleuslar topluluğunun işlevinin
sâdece korkma-hazzetme, cinsellik-iğrenme gibi Yin-Yang tarzı en temel ve çiğ itkileri (impulses) doğurmak olduğu zannedilirken,
son senelerdeki sinirbilim araştırmaları burasının aynı zamanda arkaik ve filogenetik hâfızanın da merkezi olduğunu ortaya koydu.
-------------------------------------------------------------------------
Hippokampusun en erken 3 yaşta faâl hâle geçtiğini, ondan önceki dönemlerle ilgili hâtıraların amigdalada depolandığını, erken çocukluk çağı yaşantılarının ve travmalarının tamamen burada saklandığını, hayatın daha ileri dönemlerindeki çok şiddetli duygusal yaşantıların (özellikle travmaların) gene burayı aktive ettiğini biliyoruz artık.
Amigdaladaki bilgiye rasyonel düşünceyle veya mantıkla ulaşmak mümkün değil ama meditasyonla, vecit hâlleriyle (ecstasy), seri-işlemi (serial-processing) değil de paralel-işlemi (parallel-processing) devreye sokan sembolik-allegorik düşünceyle aktive etmek mümkün.
Hâttâ Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR) gibi tekniklerle buranın “terbiye edilmesi” ve Post-Travmatik Stres Bozukluğu gibi hastalıklarda travmadan arındırmada kullanılması gündeme geldi (Lipke 1999, Shapiro 2001).
Cloninger ve arkadaşlarının (1993) çalışmalarıyla evrimsel kökenli sebatkârlık (persistence), yenilik arama (novelty seeking), zarardan kaçınma (harm avoidance) ve ödül bağımlılığı (reward dependence) şeklinde dört temel huyumuz (temperament) olduğunu ortaya koydu
-------------------------------------------------------------------------
Ölüme Yakın Tecrübelerde (NDEs)” hipokampusun ve amigdalanın önemli rolü tartışılırken “Ölüm” denilen olayda da hipokampusun ve amigdalanın nasıl bir rol oynadığına da bakalım…
Nörofizyolojist Dr. Rhawn Joseph, “brainmind.com” adlı web sitesinde, “Ölüm” anında hipokampus ve amigdalanın aktiviteleri hakkındaki açıklamaları, Kevin Nelson’ın “Ölüme Yakın Deneyimler (NDEs)” hakkında yaptığı açıklamalara benzer bir paralellik teşkil etmektedir.
Joseph’ın açıklamasına göre de, hipokampusta kayıtlı olan ve amigdalada etiketlenen tüm anılar ve o anılara bağlı suçluluk, üzüntü gibi tüm duygular “ölüm” adlı tecrübenin bir parçası olarak “ruh” adlı mikrodalga bedende hologramik olarak tekrar yaşanır.
“Ölüm”ü tadan kişi, vücudundan yukarı doğru bir seyir, tüm yaşantının bir film gibi tekrarlanması, bu tekrarlanışla birlikte kendini yargılama, sorgulama, bir çeşit vicdan muhasebesi yapmaya başlar.
Aslında bu aktivitelerin hepsi temporal loptaki ve hipokampus-amigdaladaki bioeleletrik akımının boşalması ile meydana gelmektedir.
Dr.Joseph, “ölüm” denilen olayın başlaması ile hipokampus ve amigdalanın, beyinde hem ilk etkilenen bölgeler, hem de ilk etkilenmesine rağmen fonksiyonu duran en son iki bölge olduklarını açıklamaktadır.
Bu da bizleri şöyle bir düşünme noktasına getirebilir:
Eğer bizler, tüm hayatımız boyunca hipokampusta depolanan ve amigdalada etiketlenen daha çok “korku” merkezli duyguların hükmü altında yaşamışsak ve bu kaydedilmiş bilgiler aynı şekilde “ruh” adlı mikrodalga bedene de otomatik olarak kaydedilmişse, “ölüm” adlı olayı yaşamaya başladığımız andan itibaren madde beden olarak algıladığımız bu bedenden hologramik mikrodalga bedenle ölüm ötesi yaşantıya geçişteki en son anda yine hipokampus ve amigdalanın hükmündeyiz.
“Gost (Hayalet)” adlı filmi hatırlayın. Filmde ölümü tadan ana karakterin öldüğünü anladığı ilk anları gözünüzün önüne getirin; tüm korku ve endişelerin ortaya çıktığı tüm duyguların en yoğun şekilde yaşandığı o anı… İşte o an, o hissediş, hipokampus ve amigdalanın etkin faaliyetinden başka bir şey değil.
Tecrübe ettiğimiz ve kaydettiğimiz, amigdala sayesinde de birbirine zincirleme eklediğimiz korku ağırlıklı duygularımızı sadece bu dünyada yaşamakla kalmıyor “ölüm” adlı olayı yaşamaya başladığımız ilk andan son ana kadar da bir film gibi tekrarlayarak ölüm ötesi yaşama geçiyor ve ölüm ötesi yaşantıda da neticeleri ile karşı karşıya kalıyoruz.
O zaman, sadece bu dünyadayken değil, ölüm anı ve ölüm ötesi yaşam için de hipokampus ve amigdalaya yüklediğimiz özellikle tüm korkularımız ve vesveselerimiz bizler için önemli bir hal almaktadır.
-------------------------------------------------------------------------
Beynin hatırlama ile ilgili ana merkezlerinden hipokampus ile amigdala arasında bir ilişki vardır.
Hipokampus kuru gerçekleri hatırlarken, amigdala ise bir takım bağlantılar kurarak hatırlama yoluna gider.
Mesela bir insan ile karşılaştığınızda, o insanı daha önce tanıyıp tanımadığınızı Hipokampus yoluyla hatırlarsınız, o insandan hoşlandığınızı yada hoşlanmadığınızı ekleyen amigdaladır.
Duygusal repertuvardan bir çeşniyi bilgiye katar.
Amigdalanın en önemli görevi çevreyi durmaksızın tarayarak olası tehlikelere karşı beyni uyarmaktır.
Normal şartlar altında bile endişe duyguları oluşturan bu organ, uyarıldığında süper ihtiyatlı bir duruma geçer.
Kalp atışlarımız hızlanır, vücuttaki tüm sinirler aşırı uyarılır, göz bebekleri daha iyi görüş için genişler, daha hızlı tepki verebilmek için tüm kan kaslarda yoğunlaştığından deri sıcaklığı düşer. Sistem bir kere aktive edildiğinde kapatılması o kadar da kolay değildir. Bu durum modern insan için mutlulukla mutsuzluk arasındaki ince çizgiyi belirler.
Ayrıca korkularınızın kaynağı da amigdaladır. Geçmişte yaşadığınız korku dolu bir anı tekrar yaşadığınızda aynı korku ve endişeyi hissetmeniz amigdalanın fonksiyonudur.
Amygdalası çok çalışan insanlar ise herşeyden korkuyorlar.
Amygdalası kaza yüzünden bozulmuş insanlar ise korku veren olaylardan hiç korku duymuyorlar.
Science News'un haberine göre S. M. isimli bir kadında bulunan Urbach-Wiethe hastalığı sebebiyle amigdalasının tamamı iş göremeyecek biçimde hasarlıdır. Bu hasardan ötürü de bu kadın hiçbir korku duymamaktadır.
-------------------------------------------------------------------------
Amygdala alındığında ise ne cinsel ilgi kalıyor, ne de korku...
Yani Amigdala seksüel duygularla da ilgili.
Erkek amigdalasının dişi amigdalasına göre % 20 daha büyük olduğu bilinmektedir.
Görsel cinsel uyaranlara karşı Erkek amigdalası,özellikle de sağ amigdala çok hızlı aktivite olurken dişilerde daha yavaş olmak üzere sol amigdala aktive olmaktadır.Bu bilgi erkeklerde röntgencilik ve pornografinin daha yaygın görülmesini ve kadınların görsel cinsel uyaranlar karşısında erkekler kadar hızlı uyarılmıyor oluşunu açıklayabilir.
-------------------------------------------------------------------------
Amigdalanın disregülasyonunun (ayar bozukluğunun diyelim) Manik Depresif Hastalık, Borderline Kişilik Bozukluğu, Post Travmatik Stres Bozukluğu gibi klinik tablolarla doğrudan ilişkisi var.
Amigdala depresyon ve anksiyetede hiperaktiftir
Depresyonda beyin ön bölgesinin etkinliğinin azaldığı, limbik sistemde yer alan amigdalanın etkinliğinin arttığı bilinmektedir.
Depresyon hastalarının olumsuz durumlar karşısında, uyarılan amigdalaları, bu olumsuz bilgi sinyallerini ilettikten sonra gerektiği kadar hızlı kapanmıyor.
Bu durum karşısında, depresyondaki kişi en küçük önemsiz bir tetikleme ile bile bilinçaltında kayıt altına alınmış olayları tekrar tekrar yaşıyor.
-------------------------------------------------------------------------
Amigdala kontrolündeki Üst Beyin(Korteks) düşük frekanslı dalgaları çözerek sınırlı Dünyamızı ve benliğimizin oluşmasını sağlarken,
bilimin son yıllarda gerçek işlevini keşfettiği Epifiz(Pineal) ise, varlığın Dünya(sın)da algılayamayıp da soyut, bilinmeyen olarak kabullendiği Manevi dünyasını barındıran Alt Beyine ait yüksek frekanslı dalgaları çözen,
Kalp nöronları ile bağlantılı bir merkez yani bir yerde ' İnsanın Kara Kutusu '
Ancak Beyin veri tabanı yeterli Bilgi-Data Birikimine sahipse, acele etmeden gerekli tedbirleri alıp, sentezlemeyi yapıp Amigdala üzerinde etkili olarak onu kontrol edebiliyor.
Etkinliği artan beyin ön bölgesi, amigdalayı baskılayacak ve mantıklı kararlar alınmasını sağlayacaktır.
Beyin ön bölgesinin güçlenmesi, “evrensel gerçeği” idrakla olasıdır.
Kalpten çıkan sinirler beyinde medullaya ulaşıyorlar, ordan beyindeki daha yüksek merkezlerin içine bağlanıyor ve anlaşılan içgüdü, duygu ve korku merkezi amigdala üzerinde büyük etkisi var.
Mistik deneyimlerle bu hakimiyet oluşturulabilmekte...
Yaşadığımız olayları ve ilişkide olduğumuz insanları duygularımız aracılığıyla değerlendiririz. Ancak duygular yaşadığımız bir olayın nedeni değil vesilesidir. Her insan yaşadığı durum karşısında farklı duygular hisseder ve farklı tepkiler verir. Bunun nedeni aynı olayı yaşayan kişilerin bu olaylara farklı anlamlar yüklemesidir.
Dolayısıyla kendi bakış açımızı değiştirdiğimizde ve olayları duyguların kaynağı değil vesilesi olarak gördüğümüzde duygularımızı ön loblarımızla kontrol altına almayı öğrenmiş oluruz.
Duygularını ve düşüncelerini yöneten kişi yaşamının efendisi olur…
Farkındalık, duyguları kontrol etme gücüdür. Aynı zamanda kendini tanımanın diğer adıdır.
Devamını Oku »

24 Ağustos 2016 Çarşamba

DÜNYA'DA GERÇEKTEN NELER OLUYOR ?



Dünya'da Gerçekten Neler Oluyor ?

YENİ YÖNÜMÜZ

Tony Wicks’in Dünya medeniyetinde gerçekleşen değişimler hakkındaki izlenimleri

GİRİŞ

Birçok insana inanılmaz gibi gelse de, Dünya üzerindeki insanlık, hayatı deneyimlememiz bakımından evrimsel bir değişim işleminden geçiyor. Bizler; öyle ki galaksimizdeki ve evrenimizdeki diğer birçok yıldız sistemlerindeki, hatta diğer evrenlerdeki medeniyetlerle etkileşim içinde olacak galaktik bir medeniyet haline gelmekteyiz. Korkuya ve rekabete dayalı bir toplumdan, sevgiye, barışa ve uyuma dayalı bir topluma dönüşmek bizim gerçek kaderimiz. Şu andaki kaos sadece hızlanan değişimin bir parçası.

Görünmeyen (Daha çok ruhsal alemler ya da Cennet olarak Kabul edilen) olduğu kadar, çoğu insanın bir tek onun varolduğuna inandığı görünen bir evrende yaşıyoruz. Hakikat bizden saklandı, böylece en sonunda kim olduğumuzu hatırlayacak, keşfedecektik: uzaydaki ve ruhsal alemdeki kardeşlerine yakından bağlı evrensel bilginin ve zekanın ölümsüz varlıkları… Ne yazık ki birçok hükümet, din ve felsefe, gücü ve kontrolü ellerinde tutmak isteyenlerin gerçeği bizlerden saklamak için amaçları doğrultusunda yönlendirilmiştir. Amerikadaki terorist saldırılarına verilen karşılığın, zaman içinde bizi kontrol altında tutmak için yapılan son girişimlerden biri olduğu gösterilecek. Yine de zaman, dünyada barış isteyen insanların göstereceği anlayıştaki büyük değişimin zamanıdır, kullanılan/yönlendirilen medyanın bize sunduklarına rağmen.

Bir çok insan “bir şeylerin olmak üzere” olduğunu hissetmekte, fakat gerçekleşen değişimlerin bir çoğu ortaya çıkmadan önce görünmez evrende gerçekleştiği için ilk seferde kavramak güçleşiyor. Aslında büyük bir “deney”in parçasıyız; bu heyecan verici “bitiş zamanları”nda, bir medeniyetin sonu ve bir yenisinin, birlikte yaratacağımız Yedinci Altın Çağ başlangıcı olan “bitiş zamanları”nda, burada olmayı yüksek bir anlayışla kabul ettik.

Geleceğimiz hakkında bir çok şey yazıldı, konuşuldu ve kehannette bulunuldu. Bu bilgilerin bazıları kaydedildiği zaman için gerçekti, fakat bugün için değişti. Bazıları ise gerçek değildi, bizi yönlendirmek amaçlıydı. Bütün bunların ayrımını yapmak en zor iş. Bu yüzden birisi için “gerçek” olan bir diğeri için değil. Bütün bilgilere, burada size sunduklarımla birlikte, kendi farkındalığınızı da uygulamanız gerekiyor. Öğrenimimize devam ettikçe değişik seviyelerde insanlar uyanıyor.

Bazı bilgileri özümsemek zor, mesela Yeraltının doğal yapısını ve orada hala yaşamakta olan eski medeniyetleri. Ya da bir çok çağlar önce insanların gezegenimizin ve evrenin geleceğini değiştirmek için zamanda geçmişe yolculuk yaptıkları gerçeği… Ya da 1943’de savaş gemisini görünmez yapıp zamanda yolculuk yapabileceğimizi keşfettiğimiz gerçeği… Ve nasıl Apollo Ay Programının yüksek teknolojinin üstünü örtmek için yapıldığını… 60’lı yılların başında Ay’a ve Mars’a Güneş sistemimizin diğer bölümlerini incelemek amaçlı gizli yolcuklar yapılmıştı bile. Son olarak, arzunuzu bilemek ya da bilinçlenme yolunuzun neresinde olduğunuza bağlı olarak sizi daha şüpheci yapmak için: Dünyanın, güneş sistemi ile birlikte Sirius yıldız sisteminin parçası olması için uzayda taşınması ile birlikte dönüş hızını yavaşlatması ve bir felaket gerçekleşmeden dönüş yönünü tersine değiştirmesi bekleniyor.

YÜKSELİŞ VE BOYUT DEĞİŞİMİ
Dünyanın kendisine ait bir farkındalığı vardır; O canlı bir varlıktır. Uyduğumuz/takip ettiğimiz Yaratıcının Kutsal Planı, bilerek ya da bilmeyerek de olsa bizi / dünyayı bildiğimiz 3. boyut gerçekliğinden, 4. boyuta (bir ara ya da geçici varoluş) ve sonra 5. boyuta çağırmaktadır. Bunun, uzun zamandır 2012’nin sonları gibi veya daha önce gerçekleşeceği söylenmekte. İnsanlık ve diğer yaşam formlarının hepsi, yükselişe hazır olmak ya da titreşimlerini yükseltmek zorunda. Bir çok insan artık ayrı ve kişisel bir yükseliş için 200 ya da 390 yıl gibi bir zamana sahip değil. Son enkarnasyonlarını yaşamaktalar, ve Dünyadaki ve Evrendeki yeniden yaradılışı gerçekleştirmek için yükselmeleri gerekmektedir. Bu sahip olduğumuz bedenleri korumamız ve yavaş yavaş 30 yaşına geri döndürmemiz demektir. Hazır olmayanlar ise başka bir 3. boyut gezegeninde yeniden enkarne olacaklardır. Onlar yüksek boyuttaki Dünyaya artık dönemeyecekler. Bazı insanların ise kontratları – sözleşmeleri sona erdiği için eğer isterlerse daha önce bulundukları/ait oldukları yıldız sistemlerine geri dönebilecek ve hatta 5. boyuttan daha yüksek boyutlara yükselebilecekler. Gerçekte hiçbir insan bu Dünya’dan değil…

Yükseliş ruhun ve maddenin birleşmesi – entegre olmasıdır. Fiziksel, duygusal, zihinsel ve bütün ruhsal bedenlerimizin, tamamen aydınlanmış varlığımızı yaratmak için birleşmesidir. Işık bedenimize dönüşmemizdir. Biz gerçekten insan olmayı deneyimleyen ruhsal varlıklarız. Diğer dünyalarda, boyutlarda ve realitelerde varolan biz olan başka formlarımız bulunmakta. Aslında, büyük bir amnezi (hafıza kaybı) problemi olan fiziksel melekleriz. Yükseliş sayesinde, hepimizin birbirimize bağlı olduğumuzu, evrendeki diğer bütün yaşam formları ile BİR olduğumuzun farkına varırız. Her şey bir Yaratıcıdan gelmektedir. Aslında şu andaki dünyamızın birer parçası olan ırk farklılıkları, savaşlar, mal sahibi olmak, arazi hakları, hepsi gerçekten bir illüzyon. Koca bir hologramın içinde yaşıyoruz.
Düzlemler, paralel dünyalar olarak da bilinen bir çok boyut aynı uzayda varolmakta. Aralarındaki tek fark titreşim dereceleridir. Titreşimimizi yeterince yükselttiğimizde, boyut değiştiririz. Dünyanın titreşim oranının bir ölçümü de bazı bilimadamları tarafından yüksek bölgelerle kıyaslandığında farklı farklı ölçüldüğü, dünyanın kalp atışı olarak da bilinen Schumann Rezonansıdır. Yıllarca bu oran saniyede 7.8 döngüde (hertz) kalmıştı. Uyumlu birleşme/uyumlanma sürecinde yükselmeye başladı: Ağustos 1987, ruhsal uyanışın arttığı yıl. Teori olarak, rezonans 13’de sabitlendiğinde, 4. boyutta olacağız. Bazı kaynaklara göre, bir süredir 12.9’dayız ve yakın gelecekte 13.8’e varacağız.

Biz ancak kendimizi tam olarak foton kuşağı enerjisine açtığımızda yükselişi başaracağımız umulmaktadır. Bu solar sistemimizin 26,000 yılda iki kere geçtiği toroid (bir dairenin kendisiyle çakışmayan bir eksen çevresinde döndürülmesi ile elde edilen yüzük şeklindeki bir yüzey ) şekilli bir enerji bandıdır. Daha önceki geçişlerin her biri 2000 yılda tamamlandı. Şu anda kuşağın içindeyiz fakat ölümcül / zararlı bir erken yükselişi engellemek için Işık Galaktik Federasyonu – Samanyolu Galaksimizdeki diğer halklardan olan dostlarımız – tarafından güneş sistemimizin etrafına yerleştirilen holografik enerji alanı ile korunmaktayız. Titreşimimiz yükseldikçe, bazı foton enerjileri yavaş yavaş güneş sistemimizin içine salınmaktadır.
İlk olarak, 12 sarmallı RNA/DNA sistemi, bedenimizin 2-sarmallı sisteminin yerine yerleştirilmiş olacak. Bedenimizin 7 çakralı sistemini, 13 çakralı sisteme yükseltmiş olacağız. Ayrıca beynimizin yüzde 10’unun veya 20’sinin yerine 100’ünü bilinçli olarak kullanacağız. Tam bilinçlilik halimiz geri dönecek. Bu neden burada olduğumuzun, gelecekte ne yapacağımızın ve geçmiş yaşamlarımızın ne olduğunun farkındalığıdır. Parmaklarımızın ucunda ya da daha doğrusu beyin reseptorlerimizde (uyarıcı) evrensel bilgiye ve süper-insan gücüne/kabiliyetine sahip olacağız.

GALAKTİK İNSAN
Yükselmiş galaktik insanlar (fiziksel melekler) olarak, galaksimizdeki, evrenimizdeki, ve ötesindeki bütün sezgisel yaşam formları ile etkileşim halinde bulunabileceğiz. Birçok yaşam evvel kaybettiğimiz dünya dışı güçlerimizi yeniden kazanacağız. Telepati, duru görü, uzay araçları olmadan gezegenler arası seyahat, Işık bedenimizi (merkaba) kullanarak mümkün olacak.

Bazı insanlar geldikleri yıldız sistemlerine yeniden ziyarette bulunabilecek ya da geri dönebilecek. Bazıları Mars, Venüs ve asteroid kuşaktan tekrar oluşturulacak olan Maldek’te yeniden yerleşimin sağlanmasına yardım edecek. Çoğunluk Altın Çağ için Dünyada kalacak ve Altın Çağın yaratılmasına yardım edecek. Dünya, çevremizdeki birçok galaksinin oluşturduğu Galaksiler Arası Birliğin ticaret, konferans, ve yönetim merkezi olacak.
Dünya nüfusunu oluşturacak olanlar onun gerçek işçileri olacak; ışığı tutacak (demirleyecek) ve dünyanın çevresindeki büyük tapınaklardaki enerji noktalarını ve ağlarını destekleyecekler. Uzun zamandır bu işi balinalar ve yunuslar yapmakta. Olağanüstü (yüzeyde görünüyorlarmış gibi) kristal şehirlerde yaşayacağız. Yüksek boyuttaki varlıkların diğer gezegenlerde yaşadıkları şehirler gibi. Ya da Lemuryalıların ya da Atlantislilerin hala yer kabuğunun içinde yaşadıkları gibi. Yakında onlarla tanışacağız/karşılacağız. Yeni halkımız, Lemurya’nın genel ruhsal kavramları üzerine kurulacak, yani onun da dayandığı Sirius B kavramlarının…
Şu andaki hükümetlerimizin/yönetimlerimizin yapısı son bulacak. Yüksek zekalı varlıklar, uygun olan evrensel kurallara dayanan yeni yönetim konseyleri hazırlamamıza yardım edecek. Şu anda hükümetlerin kontrolünü elinde bulunduranların engellemeleri olmadan, yeni uyumlu yönetimlerde son sözü biz söyleyeceğiz.

GÖLGE HÜKÜMET VE KONTROL
Gelişmemizin en büyük engelleyicilerinden biri, dünyanın “yasal” yönetimlerini baskıcı kontrolü altında tutan gizli Gölge Hükümettir. Ayrıca bunlar, dünya medyasından aldığımız günlük haberlerin türünü ve gerçekleri kısıtlamaktadır. Birçok insanın medeniyetimizde meydana gelmekte ve gelecek olan büyük değişimlerden habersiz olmasının sebebi de budur. Çoğu zaman televizyonda ve gazetelerde korkuya dayalı haberlerin olmasının sebebi de budur.
İnsanları korkutmak, haberlerle üzmek, finansal sorunlar, savaşlar, vahşet, ve zihin kontrolüne ek olarak zararlı yiyecekler, içecekler, yasal ve yasa dışı ilaçlar, titreşimimizi düşük seviyede tutmak için kullanılan yollardan bazıları. Bu yükselişi gerçekleştirmeyi daha da zorlaştırıyor.

Bu olumsuz, negatif kontrol, uzun zamandır bir çok din ve felsefenin de bir parçasıydı. İyi haber ise, bu manipulasyon ve kontrol artık bir sona yaklaşıyor. Demokratik globalizasyon programı maskesinin altına gizlenen diktator Yeni Dünya Düzeni / Tek Dünya Hükümetine, yüksek yönetimler tarafından yapılacak olan lehimize müdahale ile oluşumuna izin verilmeyecek. Bu müdahaleye enkarne olmadan önce karar vermiştik, bunun Tanrısal planda yeri olmayan “özgür seçim” ile çeliştiğine inanlara rağmen. Bir Yaratıcıya ya da bu plana inanmayanları büyük bir sürpriz bekliyor!

Nasıl manipule edildiğimiz (yönlendirildiğimiz, kontrol edildiğimiz) yakında açıklanacak ve bu harika değişimleri başlatacak.
Gölge Hükümetin az bilinen özelliği ise kendisinin de negatif dünya dışı varlıklar tarafından Dünyayı kontrol etmeleri için gelişmiş teknoloji vermek sureti ile kontrolünde olmasıdır. Yine de toplumumuzun bu yönünden nefret etmemeliyiz. Daha önceki yaşamlarımızda hepimiz sadece deneyim için negatif karakterler sergilemiştik. Onlara sevgi göndermek ve seçim yapmamız gerektiğinde onların kontrol entrikalarıyla yapacak hiçbir şeyimizin olmaması yapılacak en iyi şey. Yakın gelecekte Dünya üzerindeki bütün karanlık, ışığa dönüşecek ve güçlü bir Işık yaratacak. Eskiden Gölge Hükümetin müttefiği olan bir çok dünya dışı varlık artık Işık güçlerinin bir parçası. Birçok Gölge Hükümetin eski üyesi de Işık’ın tarafında. Geriye kalanlar ise aynı şeyi yapabilir ya da başka bir 3. boyut gezegeninde, daha yüksek boyutlara yükselene kadar enkarne olmaya devam edebilirler. Bu onların seçimi.

YÜKSEK ZEKA
Evrenimiz yaşam ile çeşitli tekamül seviyelerinde birlikte çalışmakta. Bizler çok ya da az alt seviyedeyiz fakat “yukarı”ya doğru çok büyük bir ilerleme gerçekleştireceğiz. En üst seviyedeki zeka Tanrı, Yaratıcı ya da daha bir çok başka kavramlar olarak adlandırdığımız kolektif enerjidir. Buradan aşağıya doğru azalan seviyedeki titreşimlerde, -boyutlar, düzlemler de denir- yaşayan birçok varlık, başlangıçta ruhsal formda daha sonra yarı-katı ve de sonra şu anda sahip olduğumuz gibi yoğun bedenlerde varolmaktadır. Bu varlıkları, Elohim, Başmelek, Işığın Efendisi, Melek, Yükselmiş Üstadlar, ve son olarak insan benzeri bedenlere sahip olan ya da sürüngen , böcek benzeri olan dünyadışı varlıklar olarak adlandırırız. Televizyonda bu formların bazıları “Star Trek” gibi showlarda açığa vurulmaktadır. Hepimiz daha önce bu formlarda varolduk, fakat diğer görünüm/parçalarımız ile birlikte hareket ederek. Herbirimiz yaklaşık 12 ruhtan oluşan bir Ruh Grubunun ve yaklaşık 144 ruhtan oluşan bir Ruh Ailesinin parçasıyız.

Milyarlarca ruh (Tanrı’nın tezahürleri), Tanrı’nın titreşimine ya da saf Işık’a geri dönen yolu daha önce nerede olduklarını unutmuş olarak bulabilecekler mi diye Dünya’ya gönderilmişti. Bu daha önce hiçbir yerde denenmemişti bu da bu deneyimin ya da deneyin eşsizliğini göstermektedir. Dünya, bu galaksideki ve evrendeki değişimin dayanak noktasıdır. Başka bir yerdeki tekamül biz 5. boyuta yükselmeden başarıyla devam ettirilemez. Birçok medeniyet/ırk heyecanla ve ilgiyle bizi izliyor. Yüksek boyutlar bizi görebilirler fakat biz buradan daha yüksek boyutları göremeyiz. Son yıllarda, insanlık, kanallar vasıtasıyla (medyumlar ile) rehberlik sağlayan ve hatta bazen eterik ya da fiziksel formda görünen bir çok yüksek Işık varlıklarına sınırsız ulaşım imkanına sahip.

İLAHİ MÜDAHELE
İlahi müdahalenin, ancak ruhsal gelişim engellendiği zaman meydana gelmesine izin verilir. Aslında, diğer galaktik toplumlarla sürekli bağlantı kurmamızdan önceki evrim aşamasında bu durumu oluşturan enkarnasyon, kontratımızın bir parçasıdır.
Müdahale, fiziksel seviyede uzaylı kardeşlerimiz ile birlikte, ruhsal seviyede ise Ruhsal Hiyerarşi tarafından gerçekleştirilir. Uzaylı kardeşlerimiz, bir tür galaksimizin “Birleşmiş Milletleri” olan ve galaksimizdeki toplumların %90’ından oluşan (200,000 adet) Işık Galaktik Federasyonu’dur. Bu federasyon 4 milyon yıldan daha fazla bir süre önce kurulmuştur. Galaksimizdeki fiziksel varlıkların %60’ı insan benzeri görünüme sahip değildir. İki tür de uzay araçları ile seyahat eder. Galaksiler arası gemi ve personel grubu olan Ashtar Command (Aştar Komutası), Galaktik Federasyon ile birlikte çalışmaktadır. Ruhsal Hiyerarşi, Elohim türleri, Zamanın Efendisi konseyleri, Melekler krallığı, Yükselmiş Üstadlar, ve Deva Krallığından oluşmaktadır. Uzay araçlarına ihtiyaçları yoktur fakat Yükselmiş Üstadlar genellikle Ashtar Komutası gemilerinde “asılı” dururlar.

Bu arada, Zamanın Efendileri, Işık ile birlikte Yaratılışın iki unsuru olan zamanı düzenler. Galaktik Federasyonun güneş sistemimizin herhangi bir zamanında 18 milyondan fazla uzay aracı bulunmaktadır ve bu grup çok daha büyük bir kaynaktan sirküle olmaktadır. Üyeler arasında burada olmak ve “bitiş zamanı” döneminde bizlere yardımcı olmak için büyük bir rekabet bulunmakta. Bazı ana gemiler binlerce kilometre uzunluğunda. Atmosferimizde görünenler genellikle küçük uzay gemileri.
Federasyonun ilk irtibat programı yaklaşık 10 yıl sonra gerçekleştirilecek. Bu tahminen gemilerin topluca görünmeleri, dünya düzeni/yönetimi yapısında değişim, bütün toplumların birleşmesi ve kişisel hakimiyetimizi geri kazanmamız olarak sonuçlanacak. Daha sonra, tam bilinçlilik haline ve yükselişe nasıl adapte olacağımız gösterilecek. Bütün bunların bir çoğunun uzay gemilerinde ya da muhteşem yeraltı şehirlerinde gerçekleşeceği bekleniyor.

DÜNYA DEĞİŞİYOR
Dünyanın yükselişe hazırlanabilmesi için kendini arındırması ve dengelemesi gerekiyor. Son yıllardaki hava şartlarındaki ekstrem değişimlerin sebebinin bir parçası da bu hazırlık. Birçok volkanik faaliyetler ve depremler , Pasifik Okyanusunda yaklaşık 25 bin yıl önce batan Lemurya’nın ve Atlantik Okyanusunda 12 bin yıl önce batan Atlantis’in sualtı kara kütlelerinin çözülmesine sebep olmakta. Dengelenmenin parçası olarak Lemurya ve Atlantis kıtaları tekrar su yüzüne çıkmak zorunda. Tekrar aktif hale getirilmesi gereken çok eski tapınak ve piramite sahipler.

Dünyanın kabuğunun içinden katı kabuğa doğru yükselen magma, okyanusları bir süredir ısıtmakta. Özellikle ekvatoral bölgelerde meydana gelen El Nino ve La Nina adı verilen etkilere neden oluyor.
İki büyük buz kristal katman – gökkubbe olarak bilinirler – gezenin etrafında yeniden oluşturulacak. Bu katmanlar, bazı enerjileri Dünyada tutmaktadır ve bütün gezegene yarı-tropik bir iklim sağlayacaktır. Dış uzaydan gelen zararlı ışınların Dünyaya ulaşmasını da sağlar. Gökkubbelerin oluşumunda eriyen buzların suları ve deniz suyu kullanılacak. Bu katmanların çökmesi çok eski zamanlarda sellere (tufan) ve sonucunda bir çok ölüme neden olmuştur. O zamanlarda insanlar, DNA’nın korunması için şu andakinden iki kat daha uzundular. Bu katmanlar yerden 4,500 ila 5500 metre ve 10,700 ila 11600 metre yüksekte oluşturulacak. Kuzey ve Güney kutuplarında bazı delikler ortaya çıkacak.
Diğer kara parçaları değişecek ve iç denizler/göller oluşacak. Tüm hayat formları, hayvanlar, ve bitkiler bunlar gerçekleşmeden önce uzaklaştırılacaklar. İnsanlar bütün bunlar gerçekleşirken iç Dünya (yeraltı) şehirlerine yerleştirilecek. Hatta yükselişimiz gerçekleştikten sonra bile bu değişimlerin devam edeceği sanılıyor.

YAKIN GELECEK
Bir çok insan şu anda, olup bitenleri Yüksek Benlikleri/Ruhları/Ben’leri ile meditasyon esnasında uyumlanarak doğruluyor. “İçe yöneliş” işlemi daha önce Dünyada dinler ve felsefe grupları oluşmadan önce uygulanıyordu. İnsanlar Işığı koşulsuz sevgi halinde Dünyanın üstüne ve içine demirlediğini imgeleyerek ona yardımcı olabilir. Sevgi her şeyi fetheder! Sevgi, huzur, şifa, uyum ve birliği yaratır.

Parasal sistemdeki beklenen değişimler ve dünya borç affı, yakın gelecekte yönetim yapılarını da değiştirecek. Gezegende geriye değişime izin vermeyen bir kaç bölücü kalırsa, uzaylı ve ruhsal dostlarımız ile irtibatımız beklenenden çok daha önce gerçekleşebilir. Değişimler meydana geldikçe insanoğlu için daha fazla finansal ve ruhsal refah imkanı oluşacak. Irklar ve ülkeler arasındaki bölünmeler son bulacak.

Bu değişimlerin uygulanabilmesine yardım etmek için devlet yönetiminde, yargı ve finansal sistemlerinde çalışan bir çok insan var.

Daha fazla enerji cihazı mevcut olacak, özellikle ev ve ulaşım sistemlerimizi güçlendirmek için. Bu buluşlar bir süredir var ve Dr Steven Greer ve arkadaşlarının yönetimindeki İfşaat Projesi mücadelesinde ortaya kondu. Bu proje bütün dünyaya 60 yıldan fazla bir süredir Dünya dışı varlıklar ile yapılan gizli bağlantıların boyutlarını göstermekteydi. Şu anda Hakikat Zamanındayız; Gölge Yönetimini de içeren gizli gerçeklerin hepsi su yüzüne çıkmak zorunda.

Bugüne kadar meydana gelen değişimlerin sonucu olarak bir çok insanın ölümüne yol açan felaketler yaşandı fakat kitle bilincindeki büyük sıçrayış bu tarz felaketlerin azalmasına neden oldu; özellikle tecrit edilmiş teröristler tarafından değil de Amerika Yönetimini kontrol eden kişiler tarafından hazırlanan 11 Eylül katliamından sonra. Fakat günbegün bazı volkanik olay ve depremler yaşanmaya devam edilebilir.

Seçimleri dahilindeyse eğer, öbür tarafta olan sevdiklerimiz bize yüksek boyutlarda katılmak üzere.Öbür tarafa gitmiş ya da gidecek olan diğerleri ise yüksek bilinçleri ile kendilerinin yükselişe daha hazır olmadıklarına karar vermiş olanlardır. Onlar yakında Güneş Sistemimizin bir parçası olacak olan savaş gezegeni Nibiru’da 3. boyutu deneyimlemeye devam etmek için tekrar enkarne olacaklar.

Kaynak: http://worldpeaceguide.tripod.com/Wisdom/Earth_Changes/Tony_Wicks/tony_wicks.html
Çeviri: Saffet Güler
Devamını Oku »

23 Ağustos 2016 Salı

SES ENGELLEME TEKNOLOJİSİYLE KİŞİSEL ALAN YARATAN CİHAZ “MUZO”




                      Ses Engelleme Teknolojisiyle  Kişisel Alan Yaratan Cihaz “MUZO”


Muzo, düzgün yüzeyler için anti titreşim teknolojisi uygulayan ilk akustik cihaz.

En basitiyle etrafınızdaki istenmeyen rahatsız titreşimleri engelleyen muhteşem bir teknoloji. Gerçekçi sesler üretmek için Billionsund Teknoloji (BST) kullanıyor ve bu güçlü seslerle araya giren istenmeyen sesleri bastırıyor.






Muzo’nun 3 farklı modu var; sakinlik modu anti titreşim ile sessizlik yaratıyor, uyku modu perde yaratarak daha kaliteli uyku sağlıyor ve gizli modu ses maskelemesi yaparak daha özel konuşmalar sağlıyor.



Yani kısacası Muzo sizi etrafınızdaki acı gerçeklerden soyutlayarak kişisel konfor alanı yaratıyor. Bu inanılmaz cihaz sayesinde olduğunuz her yeri bir anda sizin özel alanınız haline getirebiliyorsunuz. Bunun için de Muzo’yu herhangi düz bir yere yapıştırıp ufak bir dokunuş yeterli oluyor.



Devamını Oku »

EPİFİZ BEZİ VE GÜNEŞE BAKMAK



Epifiz Bezi ve Güneşe Bakmak


İnsanlar için mevcut olan en güçlü ve en yüksek eterik enerji kaynağı olarak düşünülen epifiz bezi psişik güçleri (örneğin durugörü) başlatmakta her zaman önemli oldu. “Üçüncü gözü” aktive etmek ve yüksek boyutları algılamak için epifiz ve hipofiz birlikte titreşmelidir, buna meditasyon, tonlama ve/veya güneşe bakmak ile ulaşılır.

Güneşe bakmak üçüncü gözün açılmasına ve psişik yeteneklerin güçlenmesine yardımcı olmak için kullanılan kadim bir uygulamadır. Güneşe bakmak güneşin doğuşu veya batışı sırasında güneşe bakma işlemidir. Bu zaman sırasında, güneşten yayılan ışık çok kuvvetli değildir, güneşe bakmayı mümkün kılar. Güneşe bakmayı uygulayan bir çok insan bunun gözlere ve epifiz bezine faydalı olduğuna inanıyor.

Epifiz bezi için gözün gördüğünden daha fazlası vardır. Güneş ışığının epifiz bezine etkisi daha fazla araştırılması gereken bir şeydir. Epifiz zaten en çok araştırılan bezlerden biridir. Parlak ışığın epifizde serotonin ve melatonin üretimini canlandırdığını biliyoruz, ama serotonin ve melatonin sadece ruh hali, uyku, üreme ve beden sıcaklığı etkilerinden daha derin olan epifiz tarafından üretilen başka nörokimyasallar var.

Pennsylvania Üniversitesindeki bilim adamları 2002’de güneş yogisi Hira Ratan Manek’i 130 gün boyunca gözlemlediler. Onun epifizinin büyüme ve yeniden aktivasyon sergilediğini gördüler.
“Üçüncü gözü” aktive etmek ve yüksek boyutları algılamak için epifiz ve hipofiz birlikte titreşmelidir, buna meditasyon, tonlama ve/veya güneşe bakmak ile ulaşılır. Hipofiz vasıtasıyla işlev yapan kişilik ile epifiz vasıtasıyla işlev yapan ruh arasında doğru bir ilişki oluşturulduğu zaman, manyetik bir alan yaratılır. Epifiz kendi manyetik alanını üretebilir, çünkü manyetit (mıknatıslı demir cevheri) içerir. Bu alan dünyanın manyetik alanı ile etkileşebilir. Şafakta dünyanın manyetik alanını yükleyen solar rüzgar epifiz bezini canlandırır. Sabah saat 4 ile 6 arasındaki periyodun meditasyon yapmak için ve güneşe bakmak için en iyi zaman olmasının nedeni budur. Bu zamanlarda, epifiz İnsan Büyüme Hormonu salgılaması için hipofizi canlandırır. Güneşe bakanların tırnaklarının ve saçlarının çabuk uzamasının, saç renklerinin düzelmesinin ve genel yenilenmelerinin nedeni budur.

Kleopatra gençliğini ve iyi görünüşünü sürdürmek için hipofizi canlandırmak için alnına mıknatıs koyardı. Zaten kafasında bir mıknatıs olduğunu bilmiyordu.

Ayrıca, şafakta negatif elektrik yükü ile yüklenmiş epifiz ve pozitif elektrik yükü ile yüklenmiş hipofiz, meditasyon yaparken “kafadaki ışığı” yaratmak için kendi özlerini birleştirir.

Kaynak: http://www.healingenergytools.com/pineal-gland-and-sungazing/

Devamını Oku »

Yukarı Git