15 Ekim 2016 Cumartesi

KARANLIK VE IŞIK




KARANLIK VE IŞIK

Birçok insan karanlık ve ışığın ne olduğunu bilmez. Karanlık sevgisiz enerji olarak tanımlanır, oysa birçoğunuz “karanlık işler çeviren” varlıklar olduğuna inanırsınız! Bu böyle değildir, evrende karanlık işler çeviren hiçbir varlık yoktur. Karanlık bir titreşim halidir, sevgisiz bir haldir. Karanlık pasif, ışık ise aktiftir, işte hepsi budur! Orada hiçbir dram, hiçbir korku yoktur. Korkuyla ilgili korkunuzdan, onun sadece düşük bir titreşim hali olduğunu bilerek kurtulabilirsiniz.

Evrende bir denge vardır. Işığın daha yüksek düzeyde titreştiğini ve daha fazla enerji gerektirdiğini hatırlayın, dolayısıyla o daha aktif bir unsura sahiptir, karanlıksa buna sahip değildir ve daha az enerji gerektirir. Bu yüzden karanlığı barındırmak ve sürdürmek daha kolaydır. Karanlık sadece ışığın yokluğudur, ışık ise Tanrının içinizdeki mevcudiyetidir. İşte yeni çağınızla ilgili şaşırtıcı bir bilgi, karanlık ve ışığın işleyiş paradigması artık değişiyor. Daha yüksek düzeyde titreşenlerin hissettiği şeylerden biri de bir rahatsızlık halidir. Her şey yolunda gider gibi görünmesine rağmen yine de rahatsızsınız, çünkü yeni bir hücresel dengeyi deneyimliyorsunuz, buna alışın.

Daima bir denge olmalıdır. Dünyanın ve evrenin işleyiş biçimi böyledir, hücresel yapınızın işleyiş biçimi de böyledir, biri daima diğerine eşit olmalıdır ya da birinin enerjisi en azından bütünü dengeleyecek bir başka şeye dönüştürülmelidir. Ölümde bile denge vardır. İşte meydana gelen ve işlerin işleyiş biçimini değiştiren şeyin anahtarı budur. Geçmişte gezegende dengeli olması gereken insan enerjisiydi, tüm karanlık ve ışık dengesi insanlara yükleniyordu, bu dengeyi sağlayan şey de insanlığın bilinciydi, böylece olumlu kadar olumsuzun da bulunabileceği bir denge yaratılıyordu, bunun üzerinde biraz düşünün. Siz bir kazanan varsa bir de kaybedenin olması gerektiğine inanarak büyüdünüz, bu iki boyutlu, eski enerjiye ait bir düşünce biçimidir.

İş şimdi değişmiştir, farkında olmasanız da yeni enerjide artık sizinle birlikte yürüyen bir ortağa sahipsiniz. Nötr aşıyı almaya niyet ettiğinizde dönüşüme uğrayan karmanın nereye gittiğini hiç merak ettiniz mi? O yerküreye, toprağa gidiyor. Bunca zaman sizi üstünde taşıyıp destekleyen gezegenin enerjisine dönüştürülüyor. Son dönemlerde yerküreye ne olduğuna bir bakın, dünya neden şimdi değişiyor? Mevsim değişiklikleri ve hava durumundaki çarpıcı değişimler neden şimdi meydana geliyor? Yüzyılda bir görünen fırtınalar neden her 15 yılda bir tekrarlanıyor dersiniz? Sizden boşalan enerji toprağa gidiyor da ondan. İki kazananı olan bir yarışmayı düşünün, siz yeni enerjiyi alıp kazanıyorsunuz, toprak da attığınız eski enerjiyi alıp titreşimini yükseltiyor, yani o da kazanıyor, durum budur.

Toprağın da varlığın bir parçası olduğunu anladığınızda, çevresindeki manyetiklerin onu destekleyen bir koza olduğunu kavradığınızda içinde bulunduğunuz sistemi de anlayacaksınız. Artık insanlık dengenin asıl yükünü taşımak zorunda değildir, bunu yapamaz, çünkü aktif olumlunun pasif olumsuza ağır basmaya başladığı ve bir ışık işçisinin düzinelerce ışıksız insana bedel olduğu kritik kütleye erişilmiştir. İşte bu yüzden ışığa ve sevgiye sahip tek bir insan düzinelerce insanı değiştirebilir. Eskinin yeniye dönüşümünden açığa çıkan enerji toprağa gider ve yerküre buna tepki gösterir, yerküre değişikliklerinin nedeni budur! Kendinizi korkunç bir doğa olayının ortasında bulduğunuzda korkmak yerine onu onurlandırın! Toprak eski enerjiyi massettiği için sarsılmakta, olumsuz olumluya dönüşmekte ve denge değişmektedir. Eğer sınavlarınızı siz planlamışsanız, çözümlerini de sizin planlamış olmanız mantıklı değil mi? Sorunların çevresindeki tüm enerjiyi, tüm korku ve endişeyi düşünün, bir de hazırlanmış çözümlerin içerdiği sevginin çevresindeki enerjiyi düşünün, işte bu dengedir.

Biraz da yaşamdan ve ölümden söz edelim. İnsanların düşündükleri şekliyle ölüm eski bir paradigmadır, çünkü yeni enerjide bu gezegeni hızlandırabilmek için uzun ömür sürmenizden daha büyük bir nitelik yoktur! Eski paradigmada ölüm bir enerji değişimiydi, 950 yıl yaşaması gereken bedenler sizin izninizle 60-70 yıl yaşayabiliyordu. Yaşlanma da tasarladığınız bir şeydi, hızlı ölüm ve doğumlarla, yeni karmik örtülerle geri gelip ışık ve karanlık mücadelelerinden geçiyordunuz. Bu eskiden değişimin motoruydu, ama artık değil, çünkü 11:11’de DNA’nıza daha uzun bir ömür için izin verdiniz. Sizden, insan biyolojisinin sürekli yaşayacağı bir alana geçmesi istenmektedir. Bu beklediğinizden daha önemli ve farklı bir şeydir, hücrelerinizin ta ipliklerinden gelecek talimatlara bağlıdır. Bakalım biliminiz bunu çözebilecek mi? Artık burada kalma iznine sahipsiniz, ayrıca çok uzun bir yaşamı destekleyecek enerji ve bilgi de size verilecektir.

Yakında biliminiz insan biyolojisinde ışığın etkisinin ne denli önemli olduğunu
keşfedecektir. Yaşlanmaya neyin sebep olduğunu anlamaya başlıyorsunuz, ama hala anlamadığınız bir nitelik var ki, o da beden saatiyle ilgilidir. Bedeniniz zamanı dikkatle izler ve hesabını tutar, bunu biliyor muydunuz? Belirli şeyleri ne zaman yapacağını bedenin nasıl bildiğini sanıyordunuz? Siz kadınlar, beden saatinin neden aylık bir devreye sahip olduğunu hiç merak etmediniz mi? Neden insan biyolojisi Ay’ın devrelerine karşılık verir? Çünkü yerküreyle insan biyolojisi arasında bir ilişki var, çünkü yerküre temel 12 fiziğine karşılık verir, biyolojiniz de öyledir. DNA’nızın 12 ipliği size temel 12’yi haykırır, hücrelerinizdeki saat biyolojinizi dikkatle izler. İzlenen iki şey vardır, birincisi manyetiklerdir. Beden manyetikleri bilir, bir insanı alıp manyetik enerji ağından ve ley hatlarından hızla geçirdiğinizde beden buna belli bir biçimde tepki gösterir. Bir yöne gittiğinizde beden buna bir türlü, diğer yöne gittiğinizde ise başka türlü tepki gösterir. Yönlerden birinin tüketici, diğerinin ise güçlendirici olduğunu biliyor muydunuz? Evet, bedeniniz gezegenin manyetiklerine karşılık verir, manyetikler olmadan yaşayamazsınız. Bilmeniz gereken diğer şey, biyolojinizin manyetik girdiyle birlikte ışığı ve karanlığı da saydığıdır, yani sayma mekanizması karanlığı ve ışığı da içerir. Bedeninizin her hücresi ne zaman gündüz ne zaman gece olduğunu bilir, bunun gözlerinizle hiçbir ilgisi yoktur, gözleri görmeyen bir kişi de aynı yeteneğe sahiptir, çünkü hücresel yapı ve damarlarınızdan akan kan ışığı da karanlığı da tanır, günleri manyetik niteliklerle birlikte sayar.

 Yakında söylediğim şeyi doğrulayan bir kanıt ortaya çıkacak. Ömrünüzün uzaması için bakmanız gereken bir sonraki şey bu beden saatidir, çünkü o saate hitap edilebilir ve değiştirilebilir. DNA’nın saat bölümünü arayın, bu sayan bölüm tüm tabloyu anlamada kritik bir öneme sahiptir.
Şimdi nefret ve sevgiden söz edelim. Sevgi ve nefretin enerjisinin özde aynı olduğunu bilmek bazılarınızı şaşırtabilir. Nefret, kutsanmış ışık enerjisinin içinden geçmesini bekleyen cehalettir, evet nefret budur! Eğer herhangi bir yerde herhangi bir bilinci ışıktan yoksun bırakırsanız karanlık tarafın kuşku ve korku olarak ortaya çıktığını görürsünüz. Karanlık basit olarak sevginin yokluğudur. Hepiniz vicdansız insanları görmüşsünüzdür, onlar her türlü olumsuz şeyi yapar ve bundan rahatsız olmazlar. Aslında onlara bakarken sevgi unsurundan yoksun bir cehalet bilincine bakmaktasınız, ama onlar bile dönüşüme uğrama potansiyeline sahiptir. Dolayısıyla nefret değişmeyi bekleyen bir enerjidir, kendinden hoşnut değildir, mutsuzdur ve değişmek istemektedir. Bunu görmek için nefret edenlere şöyle bir bakmanız yeter!

Öte yandan sevgi dönüşüme uğramış nefrettir! Tanrının varlığına inanmayan insanlar görmüşsünüzdür, onlar dünyada hiçbir şeyin iyi olmadığına ikna olmuşlardır. Ama bu insanlar genellikle bir gecede değişime uğrar ve nefretten arınırlar, oysa size daha evvel umutsuz bir vaka olarak görünmüşlerdir. Yeni enerjide böyle bir anda aydınlanmalar çok görülecektir, bu aktif sevginin nefret ve korkuyu dönüşüme uğratan mucizesidir! Karanlık bir yere ışık tuttuğunuzda artık karanlık orada varlığını sürdüremez. Bir kez bir şeyin nasıl işlediğini anlarsanız farkındalıktan yoksunluk haline geri dönemezsiniz.

Korkan kişi karanlıktadır, korkan kişi henüz aktif ışık unsurunu görmeye hazır değildir. Korkan kişi henüz kalbinde bulunan yüce varlığın değerini idrak edememiştir. Nefret gibi korku da cahildir, korku ve nefret değişmek isteyen geçici şeylerdir, onlar değişime hazırdır. Öte yandan huzur tıpkı sevgi gibi kendinden hoşnuttur, mutludur, çünkü aktif ışık enerjisine ve saf niyete sahiptir. Çevrenizdeki dünya kaos içinde görünse de huzur içinde olabilmeniz harika bir şeydir. Bazıları bunu sorunları görmezden gelip başını devekuşu gibi kuma gömmeye benzetirler. Onlar kaos karşısında huzuru korumanın Tanrısal bir özellik olduğunu anlamazlar.

---- KRYON ----
Devamını Oku »

12 Ekim 2016 Çarşamba

FARKINDALIĞIN GÜCÜ




FARKINDALIĞIN GÜCÜ

Bir insan olarak yükseliş statüsüne geçmek istediğinizde aslında hücrelerinizin titreşiminin yükselmesini istemektesiniz. Saf niyetiniz yoluyla hücresel yapınızın farkındalığı oluşmaya başlar. Bedeninizin her hücresi varlığınızın tüm planını içermektedir. O, DNA dediğiniz kodda, bir tanesi de DNA’nın çevresindedir. Birlikte getirdiğiniz kontrat, kimliğinizin bilgisi, manyetik damganız hepsi bu kodda yer alır. Yeni gelen İndigo çocuklarda neyin farklı olduğunu bilmek ister misiniz? Eğer onların DNA’larının kimyasal olmayan parçalarını inceleyebilseydiniz farkındalığın, yani kimyasal olmayan DNA’nın bir parçasının değişmiş olduğunu görecektiniz. O spiritüel parçadır, ama yine de fizikseldir. Var olmuş her şey, bir insan olarak var oluşunuzun tüm kaydı o kodda bulunur, kontratlarınızın planı da orada yer alır. Bu hayattaki deneyimlerden kaynaklanmayan korku ve endişeler bu kod vasıtasıyla geçmiş hayatlarınızdan gelmektedir. Mucizevi bir şifanın zamanı geldiğinde hücreler, özellikle de hasta olanlar “gitme” zamanının geldiğini anlar ve bunu yaparlar. Hiç yoktan kemik, doku ve etin meydana geldiği mucizevi şifa türleri bile içinizden tezahür eder. Bazen doğuştan gelen sorunlar hallolur, hastalıklar şifa bulur ve doktorlar huşu içinde ne olup bittiğini merak ederler! Size ne olduğunu söyleyeyim, doku yenilenmesi hakkında tüm bilgiye sahip olan hücreler uyandırılmışlardır. Bunu biliminizde görmek istiyor musunuz? Eğer istiyorsanız “hücre intiharının” kanıtını arayın. Bu, dengesiz olduklarını her nasılsa “bilen” hücrelerin çekirdeğinden kaynaklanan bir yıkımdır. Biliminiz bu hücrelerin sanki bunun “farkındaymış” gibi içten dışa doğru patladıklarını söyleyecektir. Bu nedir biliyor musunuz, bu içinizdeki Tanrısallıktır, içinizdeki farkındalıktır! Bunun için Tanrıya teşekkür mü etmek istiyorsunuz? Öyleyse Tanrıyı dışınızda değil içinizde arayın, çünkü O oradan, içinizden gelmiştir.

Mucizeler kozmik kafesle bağlantılıdır. Kozmik kafes evren enerjisidir, bir gün potansiyeline ulaşacağınız gerçek enerjidir. O fizikten öte bir şeydir, aynı zamanda ezoteriktir. Dünyadan evrenin en uzak noktalarına enerji aktarmanızı sağlar, çünkü birlikte düşünen tek bir bilinçtir. Şifa sağlarken aslında hücrelerinizin kafese bağlı bölümlerini uyandırmaktasınız. Kozmik kafes ruhsal saf niyetinizi hücresel yapınızın çok ötesine taşır.
Saf niyet her şeydir . Bir ilacı elinizde tutarak, sadece elinizde tutarak o ilacın özünü bedeninize çekip alabilirsiniz. Onun şifa nitelikleri içmenize ya da şırınga etmenize gerek kalmadan bedeninize geçecektir, buna ilacın özünü alma niyeti denir. Niyet, fiziğin üzerinde bir güce sahip olan bilinçtir, yüzyıllardır bedende mucizeler yaratan şeydir. Bugüne kadar gördüğünüz en mucizevi şeyler saf niyetten kaynaklanmış ve şifa içerden gelmiştir, çünkü niyet molekülleri etkileyen ve kendini tezahür ettiren spiritüel bir güce sahiptir.

Yediğiniz şeyleri niyetinizle arındırabilirsiniz! Bundan böyle yemeğe oturduğunuzda elinizi yemeğin üstüne tutarak sessizce ya da yüksek sesle “Seni kendi titreşimime yükseltiyorum” deyin. Bu durumda fizik maddeler üzerinde kontrole sahip içinizdeki melek molekülleri temizleyecektir. Düşük kalorili bir yiyeceği mucizevi bir biçimde işe yarar hale getirebilirsiniz. Sizinle aynı yemekleri yedikleri halde hastalananlar da olacaktır, bunu sağlayan şey farkındalığınız ve fizik üzerinde sahip olduğunuz güçtür.
Çevrenizdeki fiziği etkileme gücüne de sahipsiniz, bu işlem de kozmik kafesle ilgilidir. Bunu söylerken kaşıkları eğip bükmekten değil, insanların kalplerini değişime uğratmaktan söz ediyorum. “Işığı tutma” terimi daha yüksek düzeyde titreşmeyi seçme anlamına gelir. Işığı tuttuğunuzda, her nereye giderseniz gidin enerji yayarsanız, bu uyumlanmış enerjidir, yani belirli bir niyeti olan enerjidir. Bir insan bu uyumlanma sayesinde girdiği odanın enerjisini değiştirebilir. Her bir niyet ve titreşim düzeyi kafes için karmaşık bir talimat dizisi gibidir. Bazılarınız bir salona girdiğinde tüm başlar dönüp ona bakar, siz buna karizma dersiniz, ama gerçekte o başka bir şeydir, insanın kafese uyumlanmasıyla değişen enerjisinin herkes tarafından hissedilmesidir. Ellerinizi birilerinin üstüne koyduğunuzda kendilerine yardım ettiğinizi hissedeceklerdir. Birçoğunuz, ellerinizin karşınızdaki insana hiç dokunmadan daha iyi iş gördüğünü anlayacaksınız.
Kafese uyumlandığınızda daha önce asla yapamadığınız bir şeyi de yapacak, duygular üzerinde kontrole sahip olacaksınız. Huzur yaratabilecek, nefret, kıskançlık, korku ve dramı dönüşüme uğratabileceksiniz. Endişelendiğinizde meydana gelen hücresel değişimin farkında mısınız? Bazılarınız yemek yiyemez hale gelirsiniz, bu bir ipucudur. Onlar edişe ve korkuyu bilirler. Eğer hücreleriniz endişe ve korkuyu biliyorlarsa sevinci ve aydınlanmayı da bileceklerdir.

KRYON

Devamını Oku »

10 Ekim 2016 Pazartesi

UFO GÖZLEMİ İÇİN TEKNİK BİLGİLER - UFO YANILGISI - DOĞAL FENOMENLER


Bir insanın gördüğü uçan herhangi bir şeyin UFO olduğuna inanması çok da zor bir şey değildir. Beynimizde anlamlandıramadığımız uçan herhangi bir nesneyi UFO sanabiliriz.Bu yüzden siz UFO meraklıları için kapsamlı bir çalışma yaptım. İşte sık sık UFO'larla karıştırılan nesneler ve doğal fenomenler :

Uydu ve Roket Tankları : Son yıllarda Dünya genelinde bir çok bölgeye düşen ve insanlarda merak uyandıran bu cisimler aslında yörüngedeki uyduların manevralarında kullanılan yakıt tanklarıdır.Değişik çap ve ağırlıkta olan bu tanklar düştükleri yerde 2 ila 4 metre genişliğinde ve yaklaşık 30 ila 50 cm derinliğinde krater oluşturuyorlar.


    Dilek Feneri : Dilek balonu yada dilek feneri aslında küçük bir hava balonudur. Her dilek feneri çok hafif bir kağıt kullanılarak,el ile yapılmaktadır. Tam ortasında ufak bir mum bulunur. Bu mum yakılmak sureti ile dilek balonunun içi sıcak gazla dolunması sağlanır. Böylece sıcak havayla dolan dilek balonu yükselmeye başlar.Günümüzde bir çok etkinlikte kullanılmaktadır. Bazı etkinliklerde dilek balonunun üzerine gerçekleşmesini istenilen dilek yazılıp gökyüzüne gönderilir. Asya'dan günümüze kadar gelen bu adet çok eski zamanlarda Çin'de Çin feneri oyunlarında yada şenliklerde yapılmaktaydı.

”…Eskiden Uzak Doğu’da haberleşme aracı olarak kullanılan Dilek Feneri, ilk önceleri, bazı inanışlara göre dilek tutulduktan sonra havaya bol miktarda salındıklarında, insanlar tarafından dileğin gerçekleşeceğine inanırlarmış…” Ufo meraklılarının baş belası olan bu fenerler aslında yangın tehlikesi de taşımaktadır,Bir çok ülkede yasaklanmaya başlamasının sebebi de budur.Dilerim bir daha gökyüzünde bunlardan görmeyiz.



    Led Lambalı Balon :  Helyum gazı ile şişirilen balonun içine yerleştirilen pilli Led ışık sayesinde gece yapılan parti ve organizasyonlarda kullanılır.Gökyüzüne toplu olarak bırakılarak gökyüzünde bir ışık şöleni yaşatmak amaçlı kullanılan bu balonlar ticari amaçla satılmakta olup çok pahalı da değildir.Yeni nesil olan bu Led Lambalı Balonlar da en az Dilek Fenerleri kadar UFO gözlemcilerini kızdırmaktadır.Belirli bir yüksekliğe ulaştıktan sonra balon oldukları anlaşılmayan  bu balonlar,aşağıdan bakan insanlara UFO gibi bir görünüm uyandırır.Bu yüzdendirki bunlara halk arasında " Ufo Balonları " denmiştir. Bu balonların yayılmasıyla birlikte UFO ihbarlarının da artması kaçınılmaz olacaktır.Tabi deneyimli gözlemciler gerçek Ufo'ların karakteristik özelliklerini bildiğinden onları Ufo 'lardan ayırt etmesi çok da zor olmayacaktır diye düşünüyorum.

   
Kuşlar : Etrafımızda uçuşan çeşit çeşit,irili ufaklı ,değişik renklerde kuşlar vardır.Bazen fotoğraflarda onları çok net görürken bazen de bulanık ve flu görebiliriz,hatta bazen farklı açılardan dolayı onların kanatlarını göremez ve UFO'lara benzetebiliriz.Böyle durumlarda perspektif yanılgısı yaşayabiliriz.Kuşların bazen fotoğraflarda flu ve bulanık görünmelerinin sebebi ise fotoğraf makinesini kullanan kişinin kullanıcı hatasından ya da denemekte olduğu sanatsal çalışmalardan kaynaklanmaktadır.Bu noktada önemli olan ayrıntılar fotoğraf makinesinin  ayarlarıyla alakalıdır. 

Temel fotoğrafçılık terimleri; " DİYAFRAM - ENSTANTANE - ISO " bu üç temel parametre, ışığın miktarını azaltma veya artırma anlamına gelir. Diyafram’ı ne kadar çok açarsak, filmin üzerine o kadar fazla ışık düşecektir. Buna benzer şekilde, Enstantane’yi (örtücü perde) ne kadar süreyle açık kalmaya ayarlarsak, bu ışığın o kadar fazlalaşacağı anlamındadır. ISO ayarımız ne kadar duyarlıysa, filmin ışığa vereceği tepkime de o oranda fazla olacaktır. Bu ayarların her birinin fotoğraf üzerindeki etkisi fotoğraflarda farklı efektler elde etmemizi sağlar. İşte burada önemli olan, çektiğimiz fotoğrafların sanatsal kullanımı konusunda temel bilgi ve tecrübeyi oluşturmasıdır.Bazen bir manzaranın ya da bir kişinin fotoğrafını çekerken biz farkında olmadan kadraja kuşlar da girebilirler.Siz belki onu gözle görmemiş olabilirsiniz ama o kadrajda olabilir,fotoğrafları daha sonra incelerken sürprizlerle karşılaşabilirsiniz.Makine ayarlarının fotoğraf üzerindeki etkisini daha iyi anlamanız için alttaki resimleri detaylıca inceleyiniz.





    Cam Yansıması : Işık kaynağından çıkan ışınların parlak bir yüzeye çarpıp geldiği ortama geri dönmesine yansıma denir. Yansıma olayında ısığın hızı, enerjisi, frekansı, rengi değişmez. Sadece hareket yönü değisir.Bu konuyu da ele alıp kategoriye dahil etmemin belirli sebepleri bulunmakta. Ender rastlanan bir yanılgı olmakla birlikte bazı art niyet taşıyan insanların bunu özellikle bilgi ve amaç kirliliğine yol açmak için kullandıklarını gördüm.Elbette aralarında hiç bir art niyet taşımayan sadece yanılgı yaşayan insanlar da var.

Aşağıda görmüş olduğunuz fotoğraflar bir vapurun içerisinden çekilmiştir.Solda gördüğünüz fotoğrafı çeken kişi hiç bir kötü amaç taşımadan güneşin batışını yani manzarayı görüntülemek istemiş.Daha sonra fotoğrafları inceleyen şahıs bir UFO yakaladığını düşünerek bilgi almak için bu fotoğrafı insanlarla paylaşmış.Sağ tarafta görmüş olduğunuz fotoğraf ise bir kaç yıl önce bir grupta paylaşıldı.Paylaşılan bu fotoğrafı yayınlayan şahıs adeta insanlarla dalga geçercesine ısrarla UFO olduklarını iddia etti,daha sonra bilinçli insanların soruları kendisini köşeye sıkıştırınca sorulan sorulara cevap vermeden ortadan kayboldu.Ben tarafsız bir araştırmacı olarak aşağıda ufak bir analiz yaptım.Yorum sizin..




   Meteoroloji Balonu : Meteoroloji'de hava tahmini icin kullanılır. 
Radiosonde cihazi bağlanan, içi ,helyum ya da hidrojen ile doldurulan balon, gökyüzüne bırakılır.Balona bağlı radiosonde basınç,sıcaklık ve nem e duyarlı bir özelliğe sahiptir.Sensörlerden eşit zamanlı olarak alınan verileri istasyona gönderir.Bu tür balonlar genellikle lateksten yapılır . Kalkış anından itibaren atmosferin üst seviyelerindeki  nem, sıcaklık, basınç gibi değerleri ölçmeye yarar.Bu ölçüm, balon patlayıncaya kadar merkeze iletilir.Balonlar, Türkiye'nin 8 noktasından her gün aynı anda, öğleden sonra ve gece olmak üzere iki kez havaya bırakılıyor. Balon, üzerindeki sistem sayesinde her iki saniyede bir bulunduğu yerin sıcaklık, nem, basınç, rüzgar hızı ve yönüne ilişkin değerleri yerdeki tahmin merkezine iletiyor.  
Gökyüzüne adeta "sondaj" yapan balonun 11 kilometrelik atmosferdeki yolculuğu, meteoroloji uzmanlarına çalışmalarında kullanacakları kıymetli bilgileri sunuyor. 
Meteoroloji uzmanları da farklı yollardan elde ettikleri verileri, son 12 saatte görülen hava durumunu da göz önünde bulundurarak, 3 günlük tahminlere dönüştürüyor.
Bırakıldıktan 90 dakika sonra yerden 35 kilometre uzaklaşmış olan balon, basınç farklılığı nedeniyle patlıyor. Balonun üzerinde verileri merkeze yollayan yaklaşık 150 gramlık cihaz ise üzerindeki mini paraşüt sayesinde yeryüzüne yumuşak bir iniş yapıyor. 
Birçok alanda farklı amaçlarla değerlendirilen tahminler, afetler için de uyarma özelliği taşıyor. Yaşanabilecek sel, fırtına, don gibi olaylara ilişkin ilgili kurumlar bilgilendiriliyor ve tedbir alınması için zaman kazandırılıyor.Değişik çaplarda ve renklerde olabilen bu balonlar da çok yanıltıcı olabiliyor.


   Değişik Tür Balonlar : 

Birçok gökyüzü gözlemcisi, gökyüzünde balonlara benzeyen nesnelerin videolarını yayınlıyor.Bunların % 90'ı balonlardır, ancak balonlara benzeyen ve balonlar gibi görünen,  dünyevi olmayan % 10 var. Dikkatli bir çalışma sonucunda ince farklılıklar görülebilir .

Değişik türde,değişik boyutlarda ve renklerde balonlar mevcuttur,bunları genelde ülkemizde görmesek bile görmeyeceğimiz anlamına gelmez.Çocukların ilgisini çekmek için her gün yeni bir şey icat ediliyor.Her zaman şüphe ile yaklaşmaya devam etmeliyiz,dikkatli gözlemlemeliyiz.Bu tip balonların ülkemizde henüz görülmemesi biz UFO meraklıları için sevindirici,yine de yanılgı yaşamamak için dikkat etmeliyiz.



  Drone - Multikopter : Ufo araştırmacılarının en büyük baş belası diyebilirim.

Oxford İngilizce Sözlüğü’ne göre “drone”, uzaktan kontrol edilen, pilotsuz hava aracı veya misili anlamına geliyor. Drone’lar ya da uzun ismiyle insansız hava araçları (İHA) 20’inci yüzyılın birçok teknolojisi gibi önce savunma sanayi için geliştirildi. Önceleri gözlem amacıyla tasarlanan bu araçlar, askeri saldırılarda kullanılmaya başlanması daha geniş kitleler tarafından tanınmasını sağladı.

Sivil drone’lar

Nikola Tesla’nın 1898’de aldığı ve teleotomasyon diye tanımladığı insansız hava aracı patenti, bugünkü drone teknolojisinin temellerini oluşturan prensiplerden biri olarak görülüyor. Bu da drone’ların ilk etapta sivil kullanım için düşünüldüğünü gösteriyor. (Benzer bir konuda, Amerika’nın “dronefather”ı Abe Karem’in The Economist röportajını da okuyabilirsiniz.)

İnsansız hava araçlarının sivil kullanımı konusunda iki ana ayrımdan söz edebiliriz. Bunlardan ilki pilotsuz uçaklar. Geçtiğimiz yıl yolcusuz olarak da olsa başarılı bir test uçuşu yapan İngiliz BAE Systems’ın pilotsuz uçuşu, en az sürücüsüz araçlar kadar ses getrmişti.

Askeri drone’lardan çok daha küçük ebatlara sahip ve quadcopter gibi popüler örnekleri olan drone’larsa ikinci grubu oluşturuyor. Bu drone’ların son dönemdeki kullanım alanları arasında, yangın söndürme, doğal yaşamı gözleme, tarım, havadan çekim yapma, deprem sonrası hasar ve radyasyon tespiti gibi çok sayıda farklı konu beliriyor.

DIY Drone’lar

Günümüzde drone’ları, hafızalardaki askeri görüntülerden belki en başarılı biçimde uzaklaştıran gelişmelerden biri de maker kültürü içinde bir yer bulması oldu. Do it Yourself (DIY) yani kendin yap drone’ların, askeri drone’ların aksine hafiflik, ucuzluk ve taşınabilirlik gibi özellikleri, drone’ları birçok sivil için erişilebilir hale getirdi. Dünya çapında bilinen en popüler online komünitelerden biri olan diydrones.com üzerinde hergün onlarca farklı gelişme ve yapım süreçleri kullanıcıları tarafından paylaşılıyor. Sitedeki Arducopter Türkiye Grubu ise Türkçe içeriklerin paylaşıldığı bölüm.

Amatör drone’ların kullanımı da hızla yaygınlaşıyor. 2010 yılında piyasaya sunulan ve bugün bilinirliği en yüksek drone markalarından biri olan Parrot’ın ilk iki yılındada 300 binden fazla AR drone modelini satmış olması bunun bir göstergesi. (Şirket kamuoyuyla paylaştığı satış rakamlarını düzenli olarak güncellemiyor.) Parrot, Türkiye’de buldumbuldum.com, arabulvar.com, bunlardanistiyorum.com ve D&R‘dan satın alınabiliyor. Bir diğer bilinirliği yüksek marka Phantom’un ise Türkiye yetkili satıcısı TechnoModel.

Drone’ların sivil kullanımı konusunda ise en başla gizlilik ve fiziksel güvenlik konularında soru işaretleri var. Drone’ları ticari amaçla kullanmak isteyen ilk şirketlerden biri olan Amazon’un drone’larla teslimat  yapma talebine (ve birçok benzer talebe) yakın zamanda düzenleyiciler (FAA) tarafından olumsuz cevap geldi. Her ne kadar Amerika’da gelecek yıldan itibaren yürürlüğe girmesi beklenen yeni düzenlemelerin drone’ların ticari ve sivil kullanımındaki engelleri ortadan kaldırabileceği beklense de,durum belirsizliğini koruyor. Zira, geçtiğimiz günlerde Amerikalı bir kadının 26’ıncı katındaki penceresinde bir drone’la göz göze gelmesi gibi gelişmeler, amatörler için ciddi sınırlamaların devam edeceğini gösteriyor.

Yine de drone’lar yeni tanımlar ve düzenlemelerle, öyle ya da böyle  hayatımızda yer edinecek gibi görünüyor.



 Venüs Gezegeni : Venüs, Güneş ve Ay'dan sonra en parlak nesnedir. Dünyadan bakıldığında anormal parlaklıkta bir nokta olarak görüldüğü için sık sık UFO sanılabiliyor.Ayrıca dünya batıdan doğuya dönerken, Venüs ise ters istikamette, doğudan batıya döner. Bu nedenle Venüs bize hareket ediyormuş gibi görünür. Bu da haliyle bir diğer UFO yanılgısı yaratıyor.



 YANILTICI YILDIZ PARLAMALARI : Yıldızların yanıp söner gibi görünmesinin de nedeni atmosferdir. Bir yıldızın ışığı atmosferden geçerken hava ısısındaki değişikliklerden dolayı kırılır. Bu da dünyadan bakıldığında ışığın yanıp sönüyormuş gibi görünmesine neden olur. Oysa aynı gözlem uzaydan yapılsa ışık sabit kalır. Yıldızlara bir kamera veya fotoğraf makinesi ile zum yaptığımızda değişik renklerde ışık dalgalanmaları olduğunu görebiliriz,bu da acemi gözler için çok yanıltıcı olabilir.



  Uluslararası Uzay İstasyonu : Uluslararası Uzay İstasyonu'nu (ISS) gözlemlemek  çok  kolaydır. Çünkü UUİ, Iridium uydularına göre gökyüzünde oldukça uzun süre gözlenebilir. UUİ Dünya yörüngesinde bulunan en büyük yapay uydudur. Uydunun büyüklüğü son bir kaç yılda devasa hâle gelmiştir. Bu yüzden de parlaklığı oldukça artmaktadır ve UFO meraklılarını oldukça yanıltmaktadır.UUİ'nin gökyüzündeki geçişinin uçak geçişinden pek bir farkı yoktur. Ne olduğunu bilmeyen biri bunu uçak zannedebilir. Bir çok uydu da tıpkı UUİ gibi geçişler yapar. Bir uyduyu uçaktan ayırmanın en kolay yolu ise nesnenin flaşının olup olmadığına bakmaktır. Uçaklar genellikle kırmızı ve beyaz flaşlar yansıtırlar. Uyduların ise çoğunluğunun ışıkları sabittir. Fakat bazı uydular yanıp sönüyor şeklinde görülebilirler. Bu uydularının parlaklığındaki bu değişim onların kendi etrafında dönmelerinden kaynaklanır.Uydularının parlak yüzeyleri Güneş aldığı durumda parlak, koyu yüzeyleri Güneş aldığında ise sönük görünür. Bu yüzden sanki ışığı yanıp sönüyormuş gibi bize görünürler.Son zamanlarda uydunun gündüz vaktinde bile görüldüğü birçok amatör tarafından bildirilmektedir. UUİ'nin geçişlerini,pozisyonunu öğrenmek ya da uydunun üzerindeki kameralardan  Dünya'yı canlı olarak izlemek için altta verdiğim linkleri kullanabilirsiniz.



 İridyum Uyduları : İridyum Uydusu Parlamaları
İridyum Uyduları, uydu telefonlarının ve çağrı cihazlarının birbirleriyle olan bilgi ve ses akışını sağlamak için Dünya'nın yörüngesine oturtulmuş uydulardır. İlk planlanan sayıları 77 olduğu için uydulara o atom numaralı element olan İridyum adı verilmiştir. Her bir uydu numaralarla adlandırılır.
Yörüngeleri ekvatora 86.4o eğiktir. Birbirlerinden bağımsız 6 hareketli yörünge düzlemi vardır. Yörünge düzlemlerine 1, 2, 3, 4, 5 ve 6 adı verilmiştir. Her bir yörünge düzlemi, yanındaki yörünge düzleminden 31.6o eğiktir. (Ama 1. ve 6. yörünge düzlemleri arasında 22o fark vardır.) Planlanan sayı 77 olmasına rağmen toplam sayılarının 72 olmasına karar verilmiştir. (Aslında 66 tanesi yeterlidir. Geri kalan 6 tanesi yedek uydulardır. Her bir yedek uydu bir yörünge düzleminde bulunur.) Alçak yörünge uyduları olup deniz seviyelerinden yükseklikleri 780 km kadardır. Yörüngedeki hızları 27000 km/s kadar çıkabilir. Haberleşme akışını sağlamak için uydular öndeki, arkadaki ve yanındaki uydularla sürekli irtibat halindedir. Dünya çevresindeki tam bir turu yaklaşık 100 dakikada atarlar.
Yörüngeleri hareketli olduğu için uydular sürekli yer değiştirir. Antenlerin yüksek yansıtıcı özelliklerinden dolayı anten belli bir açıya geldiğinde Güneş'ten aldığı ışığı yansıtır.Bu esnada gökyüzünde bir ışık parlaması olur bu durum bilinemeyen bir gök cismi ya da UFO olarak algılanır.
Yapay uydu gözlemek gökbilimin en eğlenceli yönlerinden biridir. Bunun için teleskop veya dürbün gibi özel bir alete ihtiyacınız yok çünkü en parlak uydular halk arasında "Çoban Yıldız'ı olarak bilinen Venüs'ten bile daha parlaklar.

Yapay uyduları gözlemlemek için nereden, ne zaman geçeceğini bilmemiz gerekir. Bunun için amatörlerin en çok kullandığı kaynak olan www.heavens-above.com adlı sayfayı kullanacağız.
Sayfaya girdikten sonra yapmamız gereken ilk şey konumumuzu ayarlamak olacak. Bunun için 'Configuration' yazan bölümden 'Select from database' kısmına tıklayarak açılan sayfadan ülkemizi seçiyoruz. Ülkeyi seçtikten sonra karşımıza bir arama sayfası geliyor. Bu kısımdan bulunduğumuz ilçeyi yazarak arattırabiliyoruz. Arama yaparken Türkçe karakter kullanmamaya özne gösterin. Eğer ilçe merkezinde değil de ilçeye bağlı köyde veya semtte oturuyorsanız ilçenizin sağında yazan 'neighbours' kısmından semtinizi veya köyünüzü seçebilirisiniz. Bu işlemi tamamladıktan sonra sistem sizi tekrar anasayfaya yönlendirecektir.

Gökyüzünde en çok gözlenen uyduların başında Iridyum haberleşme uyduları ve Uluslararası Uzay İstasyonu gelir. Bu uydular şehir ışıkları altında dahi gökyüzünde kolayca fark edilebilirler. En parlak durumda bu uydular Ay'dan sonra gökyüzündeki en parlak nesne konumuna gelmektedirler.
Iridyum haberleşme uydularını gözlemlemek için saatlerimizin hassaslığı oldukça önemlidir. Çünkü bu uydular gökyüzünde yaklaşık 30sn görülebilirler. Eğer saatiniz tam olarak ayarlı değilse ansayfanın aşağı kısmında yer alan 'what time is it?' bölümüne tıklayarak saatlerinizi ayarlayabilirsiniz.
Iridyum parlamalarının ne zaman gerçekleşeceğini öğrenmek için 'Satellites' kısmından 'Iridium flares' bölümündeki 'next 24 hrs' ya da 'next 7 days' yazılarından birine tıklayın. Karşınıza gelen sayfada mag (magnitude) alt (altitude) ve az (azimuth) gibi terimler çıkıyor. Bunlardan 'magnitude' terimi Türkçe karşılığıyla kadir olup parlaklık sistemidir. Uydunun kadiri ne kadar düşük değerdeyse o kadar uydu o kadar parlaktır. 'Altitude'ün Türkçe karşılığı ise "yükseklik" olup uydunun geçeceği konumun derece cinsinden yüksekiğini ifade eder. Gökyüzü boydan boya 180odir. Ufuk çizgisini 0o olarak kabul edersek başucu noktası 90oe karşılık gelir.  Kolumuzu uzattığımızda bir yumruk genişliği yaklaşık olarak 10 dereceyi ifade eder.  Bir karış ise yaklaşık 25o bir alan kaplar. 'Azimuth'un Türkçe'deki karşılığı ise "Güney açısı"dır. Güney açısı başlangıç noktası kuzey (0o) olup etrafımızı çevreleyen 360o lik derecelik çemberi ifade eder. Doğu 90o ye, Güney 180o ye, Batı ise 270o ye karşılık gelir. 'Azimuth' kısmının yanında 'Distance to flare centre' ve 'Intensity at flare center' terimleri yer alıyor. Bunlardan ilki bulunduğunuz konumun parlama merkezine olan uzaklığını belirtir. Parlama merkezinden uzaklaştıkça uydunun görünen parlaklığı azalacaktır. Mesela -8. kadirden bir İridyum uydusunun 10 km batısında yer alıyorsanız uydu size yaklaşık -3 kadir olarak görünecektir. İkinci terim ise parlama merkezindeki parlaklığı belirtir.



  Yıldırım Topları : Yıldırım topları doğal bir fenomen olup genelde gök gürültülü havalarda oluşan ve ışık saçan bir hava olayıdır. Çok nadir olduğundan UFO'larla karıştırılabilir.



   Deprem Işıkları : Çok uzun bir zaman boyunca yerbilim­ciler tarafından dikkate alınmamış olsalar bile artık bu konuda yürütülen ciddi bilimsel araştırmalar mevcut. Çünkü 1966 yılında Japonya’daki Matsushiro depreminde fotoğraflanarak belgelenmiş, gerçek oldukları görülmüştü.

Deprem ışıkları birbirinden farklı şekil ve renklerde olabiliyor. Bazen gökkuşağı renk­lerinde ve gökyüzüne yayılmış olarak, kimi zaman renkli küreler halinde ya da titreşen ışıklar şeklinde görüldükleri oldu. Ortaya çıktığı bölgeler de tıpkı renk ve şekilleri gibi değişken. Örneğin depremin merkez üs­sünden 400 kilometre uzaklıkta belirdiği de oluyor. Geçtiğimiz yıllarda öne sürülen bir teoriye göre, ışıklar sadece depremin bazı tabakaları birbirinden kopararak ayırdığı durumlarda, bu nedenle oluşan yarıkların üzerinde ortaya çıkıyor. Genelde sade­ce birkaç saniye süren bu garip ışıkların anlaşılması, hayvanların depremi önceden sezebiliyor olmalarının ya da bazı insanların depreme saniyeler kala şiddetli baş ağrıları yaşamasının sebebini de açıklayabilir.


  Füze Testleri : 2009 yılında Norveç'te parlak, uzun kuyruklu bir ışık görüldüğü kaydedildi. Bu herkes için çok etkileyici bir görüntüydü. Gerçekten uzayın derinliklerinden gelen tuhaf bir şeye benziyordu ama aslında açıklaması çok basitti. Rusya'nın başarısız olduğu bir füze testiydi.
   


   Değişik Bulut Şekilleri : Soğuk su damlacıkları bazen alışık olmadığımız bulut şekilleri meydana getirir. Bu bulutların değişik özellikleri vardır. Rüzgar estiğinde yada yakınından bir uçak geçtiğinde birdenbire donarlar yada buharlaşabilirler. Oluşturdukları değişik şekiller yanıltıcı olabilir ve UFO sanabilirsiniz.Tabi bulut taklidi yapan ya da bulutların arasına gizlenen gerçek UFO 'ları da  unutmamak gerek.



 Gelişmiş Gizli Uçaklar : Radarlar uçakların yerlerinin belirlenmesinde çok başarılıdır. Bu durum bir hava saldırısı sırasında öncelikle sürpriz faktörünü ortadan kaldırır. Ayrıca düşman avcı uçaklarının ya da uçaksavar sistemlerin uçaklara karşı önlem alması olanağı doğurur. Bu düşüncelerden hareketle ABD ,RUSYA gibi gelişmiş ülkelerin mühendisleri radarların uçakları görmesini güçleştiren çeşitli yöntemler buldular. Radara yakalanmama özelliğine sahip uçaklara "stealth" yani hayalet uçak adı veriliyor. Bu uçakları radarlar görmese bile gözle görebilmek mümkün olabilir,çoğunluğu ileri mühendislik olan bu uçaklar değişik çaplarda ve şekillerde olabilirler.Hiç alışkın olmadığınız türde olan bu uçakları görüp UFO sanmanız çok olasıdır.

Askeri Drone : Drone’ların Türkiye dahil olmak üzere yaygın kullanımı hala askeri. The Guardian ya da Huffington Post gibi yayınlarda drone’lar için ayrılmış özel bölümlerinde sıralanan haberlerin neredeyse tamamı bu konularla ilgili. Hatta Amerika drone saldırılarının neden olduğu can kaybını kayıt altına alan şöyle mobil uygulamalar bile mevcut.

Bunların bir sonucu olarak hafızalarda çatışma ve savaşlar gibi doğrudan şiddeti çağrıştıran olaylarla özdeşleşen drone’ların amatör ve ticari kullanımı ise son dönemde gittikçe yaygınlaşıyor. Bu durum, drone’ların yeniden tanımlanması gerekliliğini getiriyor. Amerika başta olmak üzere, yeni yasal düzenlemelerle drone’ların askeri savunma ve saldırı dışında kullanım alanlarını tartışmaya açıyor.

Vietman Savaşı’ndan günümüze askeri drone’lar

İnsansız hava araçlarının askeri kullanımı fikrinin 1800 sonlarına kadar gittiği belirtiliyor. Modern çağda savaşla özdeşleşen silahlı drone’ların kullanımıyla ilgili en bilinen örneklerden biri de Vietnam Savaşı. Savaş sırasında yaklaşık 3,500 İHA operasyonunda kullanılmasıyla tarihin belki en çok bilinen drone’larından biri de radyo kontrollü, yüksek hızlı Ryan Firebee oldu.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaygınlaşmaya başlayan silahlı drone’ların kullanımı o kadar yaygınlaştı ki, Batı Galler, insansız hava aracı üretiminde dünyanın önde gelen ülkelerden bir olma iddiasıyla drone’lara özel havaalanını açtı, Türkiye, Türk İnsansız Hava Aracı (TİHA) programı kapsamında yerli askeri drone’larını üretmeye başladı, Amerika Kuzey Kore nükleer silahlarını takibe almak için kullandığı Global Hawk’ı, Japonya depremi sonrası hasar tespiti için Fukushima Daichi nükleer santraline gönderdi. Örnek listesi oldukça uzun.


GRUP HALİNDE UÇAN EĞİTİM UÇAKLARI : Filo halinde belirli bir kol düzeninde uçan eğitim uçakları beraber hareket ettiklerinden çoğu zaman Ufo yanılgısı yaşatmaktadır.


Lens Parlaması (Lens Flare) :  Bu çok sık karşılaştığımız ve çok yanıltıcı bir durumdur.Buna " Lens Parlaması " (Lens Flare) diyoruz.Aslen bir hata olmakla birlikte etkili bir ışıktan yanlış açıyla gelen ışığın merceklerde yansıyarak parlaması sonucu oluşan ışık daireleridir.Aynı zamanda fotoşop programlarında kullanılan ışık efektidir.






Uzun Pozlama : Fotoğrafçılıkta en çok kullanılan tekniklerden biri olan “uzun pozlama” çoğunlukla gece çekimlerinde kullanılmakla beraber bir çok farklı durumda da etkili fotoğraflar çıkartmanız için kullanılır.Alttaki örnek fotoğraflarda gece uçan uçakları uzun pozlama tekniği ile fotoğraflamışlar.Uzun pozlama gibi fotoğrafçılık teknikleri  hakkında bilgisi olmayan bir insan için çok yanıltıcı olabilir.





 Işıklandırmalar : Bazı binaların,iş hanlarının veya eğlence mekanlarının ışıklandırma sistemleri gece gökyüzünde ilginç görüntülere sebep oluyor ve insanlar bu görüntüleri bir doğa fenomeni ya da bir UFO olarak düşünebiliyor.





  Açıklama : Bilindiği üzere UFO 'ların belirli karakteristik özellikleri vardır. Formu, yapısı, manevrası, hızı ve yerçekimine ters düşen biçimde havada asılı durup, daha sonra olağanüstü bir hızla ivme kazanarak yok olması ya da havada aniden materyalize olması veya demateryalize olması gibi.Bu karakteristik özellikler hiç bir şekilde bilinen konvansiyonel araçlarla ve teknolojilerle uyuşmamaktadır.

UFO’ların yapısal özellikleri birbirinden farklı olmasına rağmen, yakın karşılaşma raporlarında bazı ortak özelliklerden de bahsedilmektedir. Bağlantı yerleri bulunmayan dış omurgalı UFOlara dair raporlar, bu araçların ileri bir teknolojiyle inşa edildikleri izlenimini vermektedir. Gözlemlenen ve fotoğraflanan UFO’lar arasında, alt bölümlerinde üç ya da dört küre bulunan kubbeli diskler dikkat çekicidir. Bu kürelerin döndükleri görülmüştür. 

Disklerin üstündeki kubbelerden anten benzeri cisimler çıkmaktadır. Disk biçimli UFOlarda pencere ve kapılar da gözlemlenmiştir. Bunun yanında, alt kısımlarında dikdörtgen paneller bulunan üçgen biçiminde UFOlar da bulunmaktadır. 

Işıklar, pencereler, paneller, yükseltilmiş yüzeyler hemen her tür UFO’da görülmektedir. Bu özelliklere sahip cisimler gözlemleyen tanıklar bunların başka dünyalardan geldiğine ikna olmuşlardır. UFOlar hem gündüz hem de gece gözlemlenebilmekte ve bazı atmosferik efektler yaratmaktadırlar. Parlayan ışık geçirmez gövdeler, parlayan yarısaydam gövdeler, kıvılcımlar ve dumanlar bu efektler arasındadır. Gündüz gözlemlenen UFOların belirli bir renkte ışık yaydığı görülmemiştir. Genel olarak gümüşi ve beyaz renkte oldukları söylenmektedir. Gece ise, UFOlar parlak ışık kaynakları olarak belirirler. Gövde ışıklarının rengi değişiklik göstermektedir; bazen birden fazla renge girerler ya da gözlem sırasında renk değiştirirler. Kimi görgü tanıkları, bu araçların hızlandıkça gözlemlenmesi güçleşen değişiklere uğradıklarını bildirmişlerdir. 

Bu özelliklerin UFOların sahip olduğu itici gücün bir ürünü olduğu tahmin edilmektedir. Bu, aynı zamanda, gözlemlenen cismin bir araç olduğunu da göstermektedir. Eğer bazılarının belirttiği gibi UFO’lar elektrogravitik ya da manyetogravitik bir teknolojiyle çalıştırılıyorsa, bahsettiğimiz özellikler bu teknolojinin ürünüdür. UFOlar saçtıkları ışıklarla kendilerini çevreleyen atmosferi iyonize edebilmektedirler. Bu iyon katmanları, bulunulan yere ve havanın durumuna göre farklı renklere sahip bir plazma haline gelmektedirler. Uzaylı varlıklar ayrıca, ivmenin ve hızlı manevraların negatif etkilerini sıfırlayan aletler de geliştirmişlerdir, dolayısıyla uçan daireleriyle havada akıl almaz manevralar yapabilmektedirler. Bildirilen yüzlerce UFO raporu üzerinde yapılan çalışmalar, UFOların belli başlı ve yinelenen bir manevra paternleri olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bunlar arasında, UFO’ların önce havada asılı kalması ardından aniden hızla yükselmesi o kadar sık rastlanan bir olaydır ki, bu bir UFO’nun tipik özelliği olarak kabul edilmektedir, çünkü hiçbir doğal ya da insan yapımı cisim bu şekilde hareket edememektedir. Daire biçimini alma, havadaki araçları süratle geride bırakma ve bir araya gelerek birlikte hareket etme de sık sık gözlemlenen UFO manevralarındandır. 

Devamını Oku »

Yukarı Git