4 Ocak 2016 Pazartesi

MATERIA PRIMA (İLK MADDE )



Materia Prima (İlk Madde)

İlk madde Batı okültizminde "materia prima" (Latince) adıyla, çeşitli tradisyonlarda değişik adlar altında ifade edilmiş olup, genellikle madde evreninin yaratılmış ilk hali olarak betimlenir. Bu, kendisinde bütün biçimleri, bütün tohumları içeren bir cevherdir.

İlk madde kavramı «meydana geliş»in iki aşamalı olduğunu, daha açık bir deyişle, «yaratma» ile «şekil vermenin» farklı şeyler olduğu ilkesini içerir.

Materia prima, simyacılar ve kimi mistiklerce, maddenin Tanrı tarafından yaratılan ilk hali, herşeyin kaynağı, maddenin dört halinin ve tüm minerallerin türediği ilk cevher olarak kabul edilir. Simyaya göre dört unsur fiziksel planda (alemde) tezahür etmeden önce, süptil planda ilk madde halinde tezahür eder ki, Batı simyacıları dört unsurun ve tüm minerallerin aslının aynı olduğunu, hepsinin de yaratılan madde cevherinin saf (henüz etki altında kalmamış), şekillenmemiş, asli hali denebilecek materia prima'dan türediğini kabul etmişlerdir. Bu ilk maddeye Hinduizm'de "prakriti" adı verilir.

Kimi simyacılar ilk madde ile beşinci unsuru (quinta essentia) aynı şey kabul etmişlerdir ki, dış (egzoterik) simyada tüm maddi hallerin oluştuğu ilk madde cevherine felsefe taşı da denilmiştir. Antik çağda, kimi zaman bu anlamda kullanılan bir başka terim aether'dir. Antik çağın ezoterik öğretilerinde terim kimi zaman maddenin yaratılışındaki ilksel cevheri, yani maddenin ilk halini, kimi zaman da maddenin üç halinden daha süptil hali olan esîr'i ifade etmek üzere kullanılmıştır.

Sufilikte, ilk madde, Yaradan tarafından var edilmiş, fakat ruh cevheriyle, ruhsal tesirle irtibata geçmemiş haldeki madde cevherini temsil eder ki, bu asli madde cevheri ruhun tesiri altında şekillenerek «varlık» haline dönüşür. Tanrısal ışığın vurmasıyla «varlık» haline gelerek meydana çıkan, bu karanlık ilk maddeye subha denir. Tanrısal ışık nereye yönelirse, orası varlık haline gelir. Tasavvuf'ta varlığın meydana çıkmasına da hudûs adı verilir ki, Arapça'da «sonradan meydana gelme» anlamındaki bu terim yaratılışın bir defada mı olup bittiği, yoksa sonsuzca sürmekte mi olduğu tartışmasıyla önem kazanmıştır.

İlk madde denilen cevher, sembolizmde, Hint, Mısır, Çin, Sümer tradisyonlarında da görüldüğü gibi, genellikle ilksel sular ya da kaostaki «sular» sembolüyle ifade edilmiştir.
İlk maddenin farklı anlamları

Materia prima'yı elde etmek, iç (ezoterik) simyada, tüm madenlerin türediği ilk madde cevherini elde etmek anlamında değil, ruhsal varlığın ilk halini, yani maddi tezahür dünyasına doğmadan önceki saflığını, saf şuur halini elde etmek anlamında kullanılmıştır. Ayrıca materia prima ifadesinin, kimi inisiyasyonlarda, inisiye adayının üzerinde çalışılacak ham haldeki yeteneklerini ifade etmek üzere de kullanıldığı da görülmektedir.[1]

KAYNAKLAR :
Semboller Ansiklopedisi, Ruh ve Madde Yayınları
Devamını Oku »

MİSTİSİZMİN TEHLİKELERİ



Mistisizmin Tehlikeleri
Aleister Crowley

Arthur Edward Waite'e sevgiyle ithaf edilmiştir

Mistisizmin En Yüksek'e «Güvenli» Yol, majinin(1) ise En Aşağı'ya Tehlikeli Yol olduğuna dair tuhaf bir düşünce ısrarla yayılıyor ve sanki giderek taraftar kazanıyor.

Bu sav hakkında birkaç şey söylenebilir. İnsan kendine tehlikesiz bir şey hiç yapmaya değer mi diye sorabilir ve kendi mutlak mahvını hedeflemiş birini hangi tehlikenin tehdit edebileceğini merak edebilir. Ayrıca, militan mistiğin şu anki el çabukluğunda olduğu gibi, tüm Maji'yi Kara Maji olarak sınıflayanların dürüstlüğüne biraz acı bir tebessümle gülümseyebilir.
Şimdi, iki yolun literatüründe de az biraz mürekkep yalamış ve her iki yoldan adeptlerinin(2) birebir açıklamalarıyla onurlanmış biri olduğunu iddia eden biri olarak inanıyorum ki ben bu iki yolu epey bir dengeye getirebilirim.

İşte majikal teori: Sonsuzluktan ilk kopuş dengelenmeli ve böylece düzeltilmedir. Demek yanılsamanın yaratıcısı «Yüce Majisyen» Yaratıcı Maya(3) ile yüz yüze çarpışmak gerekir. Fakat «eğer İblis, İblis'e karşı gelirse krallığı nasıl ayakta kalacaktır?» İkisi de yok olur: yanılsama kalmaz. Matematiksel olarak, 1 + (-1) = 0'dır. Bu yol Tarot'ta Magus'la, sayısal değeri 1 olup 0'dan ilk ayrılış olan ama Beth'e, 2'ye, Bilgelik Tanrısı Merkür'e gönderimde bulunan kartla, Maji ve Hakikatle sembolize edilir(4).

Bu Magus, hem Majisyen, hem de Liber 418'de (Equinox, No. V., Özel Ek, sf. 144) açıklanan «Büyük Majisyen» olarak çift özelliğe sahiptir.
Oysa mistiğin formülü daha basittir. Matematiksel olarak formülü 1 - 1 = 0'dır. O, denize atılan bir tuz tanesi gibidir; çözülme işlemi, elbette majisyenin temaşa ettiği dünyaların şokundan daha kolaydır. «Otur ve kendini Tanrı'nın huzurunda toz gibi hisset; hayır, tozdan da az, bir hiç olarak»; işte mistiğin yönteminin herşeye yeten basitliği. Ne yazık ki birçok insan bunu yapamaz. Yapamadığınızı ısrarla dile getirdiğinizde mistik, büyük ihtimalle size sadece omuz silkecek ve yüzünü başka tarafa çevirecektir.

Bu yol Tarot'ta, aynı zamanda hem Mistik hem Sonsuz anlamına gelen «Abdal» kartıyla sembolize edilir(5).

Bu sorun bir yana, formül hiç bir şekilde göründüğü kadar basit değildir. Mistik, «Tanrı»nın gerçekten «Tanrı» olup O'nun suretini maske edinmiş kötü bir cin olmadığına nasıl emin olacak? Örneğin elimizde Huss'u(6) «Tanrı»sına kurban eden Gerson var; mistisizmle basit bir hobiden öte ilgilenmiş modern bir gazetecinin «Mistik hayat en yüksek seviyesinde inkâr edilemez biçimde bencildir» demesi var. Yine bir başka yazıda bahsedilen, Evren'i eleştirmeyi sonunda bırakıp, «Sadece Jock ve ben kurtulacağız ama Jock hususunda o kadar emin değilim,» diyen yaşlı bir bayan, doksan dokuz yaşında olduğu halde sözde telif hakkının sözde ihlalini ağzından köpükler saçarak karşılayan bir başkası ve yine onun kadar hassas olup adının bu satırların yazarınca anılmasıyla sara nöbeti geçiren bir örnek var; eğer bunlar gerçekten de Tanrı'yla «birleşmiş» ya da Tanrı'nın «içinde erimiş» kişilerse, nasıl bir Tanrı bu?

Galatalılar'da(7) anlatılır ki Ruh'un meyveleri barış, aşk, neşe, sabır, nezaket, iyilik, itikat, uysallık, ölçülülüktür; başka bir yerde ise «Onları, meyveleri sayesinde tanıyacaksınız» denir.
Bu durumda kötü işlerde bulunan bu kişilerin ya sahtekâr olup kesinlikle aydınlanmamış olduklarını ya da şeytanla bir olduklarını düşünmeliyiz.

Bunlar, Liber 418'de (Equinox, No. V., Özel Ek, sf. 119 ve devamı) derinlemesine işlenen «Sol El Yolu Kardeşleri»dir(8).

En önemli alametleri kendilerini özel saymalarıdır. «İnsan biziz.» «Tek yol bizimkidir.» «Bütün Budistler günahkardır». Spiritüel kibrin çılgınlığı.

Majisyen bu korkutucu kibir batağına mistik kadar kolay düşmez; o kendi dışındaki şeylerle ilgilidir ve kibrini düzeltebilir. Gerçekten de o sürekli olarak Doğa tarafından düzeltilir. O, Yüce Majisyen, [bilir ki] dört dakikada bir mili koşamaz! Mistik münzevi ve dışa kapalıdır, sağlıklı mücadeleden uzaktır. Oysa bizler okul öğrencileriyiz, kafamız şiştiğinde futbol sahası bizi bekler. Mistik bir engelle karşılaştığında 'mış gibi yapar'. Bunun «sadece yanılsama» olduğunu söyler. Bir morfin bağımlısının mutluluğuna, bir felçlinin kuruntularına sahiptir. Bir gerçekle yüzleşecek gücü yitirir, kendi hayal gücünden beslenir, kendi kendini aydınlandığına ikna eder. Bu konuyla ilgili kendine muhalefet edildiğinde, küser, kinci ve garazlı olur. Eğer Bay X'i eleştirirsem feryadı basar ve beni arkamdan vurmaya çalışır; eğer Madam Y'nin pek de Azize Teresa olmadığını söylersem, öyle olduğunu göstermek için bir kitap yazar.

Böyle insanlar tıpkı Milton'ın(9) daha az tehlikeli türden ruhsal rehberler için yazdığı gibi: «şişmiştir içleri yelle, solurlar leş buğuları, çürümüştür içleri, saçarlar kötü kokuları,»
Bunların sefil takipçileri ve taklitçileri içinse sıfatlar kifayetsiz kalır. Bütün evren onların «ahmak yüzlerini yansıtan bir ayna»dan başka bir şey değildir; Sir Palamedes'in(10) aksine, ona sadece hayran olurlar. Ahlaksal ve ruhsal Narsisler(11) olarak yanılsama sularında yok olurlar. Napoli'de avukatlık yapan bir arkadaşım bana bu kendine hayran olmanın bittiği yer hakkında birçok tuhaf hikaye anlattı.

Kötülüğün işleyişindeki incelik kendini özellikle neofitlerin(12) Kara Biraderler(13) tarafından yakalanma yöntemlerinde gösterir. Abartılı bir hûşû, konuşmada bir ağda, anlamsız ata sözleri ve kirli tapınağın üstünde sahte bir kutsallık perdesi. Ustalıklı taklit kendini asalet, kafası karışık ortaçağcılık derinlik gibi gösterir; laf ebeliği uzmanlık sayılır, tılsımlar fazilet timsali ukala Farisi'nin artar hımmm'larıyla(14).

Bu tavra, bütün insani erdemlerden yoksun olma eşlik eder. Majisyenlerin en üstünü, insanlık kapasitesi içinde hareket ederken, bir insan nasıl davranmalıysa öyle davranır. İyi kalpliliği ve duygudaşlığı öğrenmiştir. Diğerkamlık sık sık giydiği bir kıyafettir. İşte mistik, bundan yoksundur. Aşağı planları(15) yukarı planlara çekmeye çalışırken, bir majisyenin asla yapmayacağı bir hatayı yapar, aşağıyı ihmal eder.

Rahibe Gertrude ne zaman bulaşıkları yıkama sırası ona gelse çok özür dileyerek tam o anda ilahi bir törenle Kurtarıcı İsa ile nikahlandığını söylerdi.

Yüzlerce mistik kendilerini tamamen ve sonsuza kadar kapatıyor. Toplumu yalnızca refah üretme kapasitelerinden değil, sevgilerinden, iyi niyetlerinden ve en kötüsü bir örnekten ve ilkelerinden mahrum bırakıyorlar. İsa, kariyerinin doruk noktasında müritlerinin ayaklarını yıkamaya zaman bulmuştu; bütün planlarda bunu yapmayan herhangi bir Üstad, bir Kara Birader'dir. Hindular, bir insan ve vatandaş olarak görevlerini layığınca yerine getirmeden «Sannyasi» (bizim münzeviye benzer) olan hiç kimseyi onurlandırmazlar. Cinsel perhiz ahlak dışıdır ve bu kişi Yol'daki en büyük zorluklardan birinden hileyle kaçmaktadır.

Aşağı planların zorluklarından kaçanlara dikkat edin; çünkü büyük ihtimalle yüksek planların zorluklarından da kaçıyorlardır.

Yol'un kendine has tehlikelerini yazmaya yerimiz yetmez: her öğrenci, her adımında kendi kişisel zaaflarını yansıtan tahriklerle karşılaşır. Ben bu yazıda yalnızca yolun bir parçası olup onun doğasına içkin tehlikelerden bahsettim. Bir an için bile en zayıftan yoldan geri dönmesini veya çıkmasını istemiyorum, ama en güçlüden şu doğru şeyleri uygulamasını istiyorum: Öcelikle, hem bakış açılarında hem de yöntemde şüpheci ve bilimsel bir tavır; ikincisi, bir atletin ve kaşifin anladığı anlamda sağlıklı bir hayat; üçüncüsü, insanlarla içten dostluklar ve hayata, işe ve ödevlere adanma.
Bir gram düzgün gururun, bir ton sahte alçakgönüllülükten daha iyi olduğunu aklından çıkarmasın. Bir gram düzgün alçak gönüllük, bir gram düzgün gurura eşit olsa da çalışan birinin ikisiyle de uğraşacak zamanı yoktur. Ayrıca İsa'nın «Tanrı'yı bütün kalbinle, komşunu ise kendinmişçesine sev» yasasını hatırlasın.[1]

Notlar

1- Maji - yüksek büyü, havass, sihir
2- Adeptler - Üsta Majisyenler, Üstatlar
3- Uzak Doğu felsefesinde yaşam ve dünyada fani olan herşeyin kökeni
4- Magus veya Majisyen, ikinci Tarot karttır çünkü O sayılı kart ondan önce gelir (en azından Altın Şafak Tarot dizişinde), tekabül ettiği gezegen Merkür ve harf "B"dir.
5- 0 sayılı Arkana Major (Büyük Sır) Tarot kartı Abdal/Aptal aslında Altın Şafak Tarot dizilişinde en yüksek konumda mistiktir
6- Jean Charlier de Gerson (1363-1429) verdiği kararla Katolik Kilise namına din reformcusu Jan Huss'in (1369-1415) aforoz edilip diri diri yakılmasına neden olmuştu.
7- İncilin sonlarında Tarsuslu San Pol'un Galatalılara verdiği bir vaaz.
8- Sol El Yolu - Yaygın olarak yanlış kullanılan bu okült tabirin kökeni Tantrik Vama Marg'dan kaynaklanmaktadır. Sağ El Yolu, Ananda Marg özellikle cinsel yoga ile ilgili Tantrik uygulamaları sembolik olarak uygulayan riyazet ve cinsel perhize dayayan bir yoldur. Vama Marg ise cinsel enerji ile en yüksek mistik birleşmeyi ve diğer Tantrik hedefleri tamamlamaya çalışır. Burada "sol" kundalini kanalının solundaki dişi (aysal pranayı taşıyan) kanalı, dişi enerjiyi ön plana aldıkları için kullanılır. Ancak özellikle püriten Teosofistler tarafından Sol El Yolu, şer güçlere dönük kara büyücüler için kullanılmıştır. Bunun sebebi kurucuları Blavatsky, cinselliği hayvansal bir dürtü ve Tantra'yı şer ve karanlık bir yol olarak değerlendirmesinden kaynaklanmaktadır. Ne yazık ki bu tuzağa en son düşmesi gereken Crowley de düşmüş ve bu terimi teknik açıdan yanlış şekilde kullanmıştır.
9- John Milton (1608-1674) Ünlü İngiliz şair.
10- Sir Paramedes Sarasen (Müslüman) Şövalye - Aleister Crowley'nin kısa hikayelerinden biri. Sir Palamedes, efsaneye göre Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçip Kral Artur'un şövalyelerinden biri olmuştu.
11- Narsis - Mitolojide suda kendi yüzünü görüp aşık olan genç. Aşk tanrıçasını reddettiği için cezalandırıldı.
12- Neofit - Latince yeni başlayanlar. Altın Şafak cemiyetinde ilk giriş derecesi. Okült çaylak, çırak.
13- Kara Biraderler - Daha çok Dennis Wheatley gibi kara büyü ve fantastik türü romancıların anlattıkları şer güçlere adanmış bir kardeşlik.
14- Aleister Crowley isim vermezse de diğer yazılarından anlaşılıyor ki her zamanki gibi Artur Edawrd Waite adında Mistik, Hermetik, Simya, Masonluk vs. edebiyatında bir sürü eser çıkarmış bir Altın Şafak üyesini eleştirmekte.
15- Planlar - okült edebiyata yaşadığımız ortam fizik planı veya alemidir. Bunun dışında gözle görülmeyen planlar vardır. Fizik planın üst bölümü eterik plandır. Ondan sonra insanın duygusal şuur alanını içeren astral plan, zihinsel şuur alanını içeren mental plan, ruhsal şuur alanını içeren ruhsal plan vs. vardır. Üst planların titreşimleri yüksekti alt planların titreşimleri düşüktür. Bu konuda özellikle Teosofistler bir sürü inceleme yapmıştır.

KAYNAKLAR :
http://www.hermetics.org/Crowley1.html

Devamını Oku »

MİSTERLER



MİSTERLER


1. Giriş

“Mysterion” kelimesi, Yunanca “dilsiz olmak, dudakları ve gözleri kapamak” anlamlarını taşıyan "myein" ya da “Mu-O” fiilinden gelmektedir.[1] Kelime anlamı ile Behçet Necatigil'in "Mitologya sözlüğü" eserinde: "İman edenlere günahlarından arınma, öte dünyada mutluluk içinde yaşama sağlayan gizli dinler mensupları. Törenleri gizli tutmayı kutsal bir vazife sayarlardı." demektedir. Bir başka deyişle misterler, eski çağların gizemsel bilgisidir. "Gizem", "sır", ya da "muammâ" manalarına gelmektedir. Türkçedeki anlamı bakımından "inisyasyon" ve "gizem" sözcüklerinin birleşiminden oluşan bir birleşik terimdir. Tarihte birçok meslek ve sanat kuruluşunun kendilerine özgü gizemleri olmuş ve daha sonraki dönemlerde bunlar da "mister" olarak anılmıştır.[2],

Orijinal, asıl, öz bilgisine sahip olma anlamına gelen "Master" sözcüğünün Türkçe karşılığı "Üslat"tır. Master sözcüğünden daha sonraları"dine ait sır" anlamına gelen "Mister" sözcüğü türetilmiştir.[3]

Richard Cavendish, “Mystery Relligions”da kadim kültlerden bahsederken“mister” tanımını şöyle yapmaktadır: Kadim kültlerin bazıları, öğretilerinin belirli bir kısmını, bazı gizli sembolleri açıklamak ve kurallarla belirlenmiş olan çeşitli ayinleri, törenleri uygulamak suretiyle inisiye ettikleri seçilmiş birkaç kişiye açıklamak üzere saklı tutarlardı. Bu öğreti ve ayinler, “misterler” oluştururdu.[4]

Misterler, üst düzeyden bazı öğretilerin ve spirituel deneyimlerin herkesin entellektüel kapasitesine ve spiritüel evrim düzeyine uygun olmadığı, ifşa edilen bilgilerden sadece, bu tür bilgiyi alabilecek kapasiteye sahip olan ve çeşitli uygulamalarla buna hazırlanan kişilerin yararlanabileceği özel bir iç odası niteliğinde gelişmişlerdir.[5]

Gizem dinleri, daima adayların “inisiye” olarak girebildikleri gizli kültlerdir. İnisiye olan kişiye "mystes", adayı öneren kişiye "mystagogos" adı verilir. Kültün önderinin adı ise "hierophantes" (kutsalı açıklayan) ya da "dadouchos" (meşâle taşıyan) olmuştur.[6]

Yazılı dilleri olmayan toplulukların çoğunda, topluluğun kabul edilmiş belirli bir bireyi olma durumundaki adayların yeni statülerine spiritüel içerikteki geçişlerini majik törenler aracılığıyla gerçekleştirmelerini sağlamak için, doğal olarak gelişmiş bir misterler sistemi vardır. Her gizli topluluk belirli bir gizli öğretinin çevresinde gelişmiş olan bir kardeşlik örgütüdür. İşte, bu öğretiye kutsal sayılan ayinler eşlik ettiğinde, ortaya bir “mister” çıktığı söylenebilir.[4]

Misterler, tanrısal güçlerle ilişkiye girme törenleridir. Bu törenleri dinî sırlara ulaşmış olduğuna inanılan ayrıcalıklı kişiler yönetirdi. Törene katılan kişiler de bu sırlara ortak olan kişilerdi.[7]

Misterler öğretilemez, ancak ritüel yoluyla aktarılır ve uyandırılırlardı. Bir bütün olarak ritüel, şuurda bir değişiklik yaratmak için tasarlanmıştı. Değişiklik ise, bilinç ve bilinçdışı arasında bir işbirliği ile olanaklıydı ve ritüel, bunun aracıydı.[6] Bu misterlerin öğretildiği kurumlara girebilmek için, çok uzun süren, beklenmedik olaylarla dolu zorlu sınavlardan geçmek gerekirdi. Öğretinin temelinde genellikle dinsel kaynaklı bir efsane ya da mit yer alırdı. Bu öyküde, haksızca öldürülen bir kahramanın ya tanrılar tarafından diriltilmesi ya da tanrısallaşarak ölümsüzlüğe kavuşması anlatılırdı. Bu diriliş ya da ölümsüzleşme olayı, belirli zamanlarda düzenlenen şenliklerle kutlanırdı.[8]

Mistik inisiyeler, gerçeğin esasını herkesin gözlerinden gizliyor ve kutsalı koruyorlardı.[9] Tapınaklar, içinde “mister”lerin (gizemler) simgelerle korunduğu ve inisiyelerin ritüel yoluyla bu simgeleri canlandırıp arkasındaki misterlerin yüzünü açtığı bir mekândı.[6] İnisiye adaylarının kesinlikle ketum olmaları şarttı. Kendilerine ifşa edilenleri hiçbir zaman başkalarına açıklayamazlardı. Gizli bir bilginin açık hale getirilmesinin, bu bilgiyi gücünden yoksun kılacağına, içeriğini ayaklar altına alacağına ve taşıdığı süptil gerçekleri negatif tesirlere açacağına inanılırdı. İşte bu ketumiyet sayesinde, uygulanan ayinlerin çevresinde bir mistik daire çizilmiş oluyor ve bu majik örtü kapsamında bir tesir birikimi oluşturuluyordu. Misterler çok ciddiye alınırdı. Ünlü bir Grek kahramanı ve Atinalılar'ın sevgilisi olan Alcibiades, sarhoş olduğu bir sırada misterlerin aleyhinde konuştuğu için halkın gözünden düşmüştü. Tarihte misterlere ihanet eden tek bir kişiye bile rastlanmamıştır. Ketumiyet yeminine kesinkes bir biçimde uyulurdu.[5]

Eski çağların ezoterik ve yer yer gizli olan kurumlarından bazılarının öğretileri eski misterler genellikle oldukça derin gizemli bir nitelik taşırlardı. Bu misterlerin öğretildiği kurumlara girebilmek için, öncelikle çok uzun süren beklenmedik olaylarla dolu zorlu sınavlardan geçmek gerekirdi. Öğretinin temelinde genellikle dinsel kaynaklı bir efsane yatan mit yer alırdı. Bu öyküde haksızcasına öldürülen bir kahramanın tanrısallaşması ve yeniden yaşama kavuşması anlatılırdı. Bu diriliş olayı belirli zamanlarda düzenlenen şenliklerle kutlanırdı. Eski misterlerin bir diğer özelliği de öğretilen gizemlerin büyük bir titizlikle korunması idi. Bu yüzden ancak genel kapsamları öğrenilebilmiş, asıl içrek öğretilerinin ayrıntıları elde edilememiştir. Eski misterler arasında en tanınmış olanları ise Adonis, Attis, Dionsyos, Mısır, Hint, Eleusis, Mirta ve Örfe misterleridir.[2] Günümüz araştırmacıları, Keltler arasında “Druid Misterleri”, İskandinavlar arasında “Odin Kültü”, Anadolu'da “Kabirîler”, İran'da “Maniheizm” ve hatta Kolomb öncesi Amerika'da Guatemala'nın “Zibalba Misterleri” gibi birçok mistere ilişkin kanıtlar bulmaktadırlar.[4]

2. Adonis Misterleri

Adonis Misterleri, antik Çağın ezoterik ve gizemci (mistik) nitelikli öğretilerinden biridir. Adonis Misterleri'nin kaynağı, Doğu Akdeniz'de geçen bir mitolojik öyküdür. Bu öyküde, çok yakışıklı bir adam ve usta bir avcı olan Adonis'in, bir yaban domuzu tarafından öldürüldüğü, Venüs ve Proserpine rica ettiği için Zeus tarafından yaşama döndürülüşü anlatılır.[10]

3. Attis Misterleri

Attis Misterleri, Frigya mitolojisine dayanarak kurulmuş eski bir ezoterik öğretidir. Bu misterler, birkaç ayrı şekilde anlatılan mitolojik öykülere dayanır. Ortak yanları şöyle özetlenebilir: Attis, çok yakışıklı bir delikanlıdır. Ölümünden sonra Tanrıça Kybele, Zeus'tan onu sonsuza kadar yaşatmasını diler. Bunun üzerine Zeus, Attis'i menekşe çiçeklerine dönüştürür. [11]

Attis-Kybele, İsis ve Dionysos Sabazius'a bağlı ve sonradan Yunanistan ile Roma İmparatorluğu'nu istila eden Doğu Gizemleri, Bacchanalia, Eleusis törenleri ile birçok ortak özellikler taşımaktadırlar. Ancak, Doğu Gizemlerinde katılanların kendinden geçişleri çok daha şiddetli, üstelik tanrılarla bütünleşme arzusunun yarattığı psikolojik gerilim çok daha tehlikeliydi. Örneğin, baş rahibin tanrının adını taşıdığı Attis tapımında inisiyeler, kendilerini hadım ederlerdi. Tanrı ile bütünleşme, ya boğa kurbanı (Taurobolium) sırasında kana bulanma, ya da sunak üzerinde kendi kollarının bıçakla kesilmesi ile sağlanırdı. Ayrıca bir kutsal evlenme töreni düzenlenir ve inisiye büyük tanrıça ile cinsel ilişki kurardı. Frigya gizemlerinde, dramatik olarak ifade edilen, Attis'in ölümü ve dirilmesi çok belirgindi. Bu törenlerin gerçekleştirildiği "Hilaria" (sevinç ve neşe) bayramı ilkbahara rastlardı.[12]

4. Dionsyos Misterleri

Dyonisos, Yunan öncesi tanrılardandır. Trakya'dan ya da Frigya'dan geldiği sanılmaktadır. Zeus ve Apollon ile birlikte Antikçağ Yunan düşüncesinin üç büyük tanrısından biridir. Tapımı başlı başına bir din meydana getirmiştir. Kişiliği birçok eski tanrıların karışımından meydana gelmiştir. Çifçiliğin, bağcılığın, meyve ve özellikle üzümün koruyucusudur. Romalılar, ona "Baküs" der ve verimlilik tanrısı Liber'le bir tutarlar.

Dyonisos, Şarabın ve bütün hayatın tanrısıydı. Her yıl doğan ve ölen Dyonisos, doğadaki yaratılışın ve ölümden sonra yeniden dirilişin esrarlı varlığıydı. Şarap, evrende hiç durmadan devreden, aynı bütünün içinde türlü şekillere giren hayat kudretini sembolleştirmektedir. İnsan şarapta tanrı ile birleşir, daha güzel bir hayata doğmakla kalmaz, aynı zamanda evren'e düzen veren külli akıla katılır. Dionysos dininin büyük özelliği bağlılarının kudurmuşçasına kendinden geçmeleri ve tanrıyı kendi içlerine aldıklarına inanmalarıdır. Diyonisos'a tapanlar, onun kendilerine vahşi hayvanlar biçiminde göründüğüne inanıyorlardı. Bu yüzden şarap içip kalabalık sarhoş sürüler halinde dağlara çıkarlar, naralar atarak döne döne raks ederler, karşılarına çıkan hayvanların üstüne kudurmuşçasına atılıp parçalarlar ve çiğ çiğ yerlerdi. Böylelikle tanrıyı içlerine almış oluyorlardı. Dyonisos dini, geniş halk yığınlarında, özellikle kadınlar arasında yayılmış ve tutulmuştur. Orphik din ve Eleusis gizemciliğinin kaynağı da Dyonisos tapımı'dır. Özellikle Orphik inançlar, Dyonisos gizemciliğinden geliştirilmiştir, Örneğin ölümsüzlük inancı Dyonisos'un ölümüyle yeniden doğuşu öyküsünün ürünüdür. [13]

5. Mısır Misterleri

Eski Mısır'ın ezoterik ekollerinde geliştirilerek uygulanmış olan gizemsel öğreti sistemleri.

Aynı çevrenin ezoterik öğretilerinden oldukları için, Hermetizm ile Mısır Misterleri'nin gerek kapsam gerekse sistemleri arasında birçok benzerlik vardır. Ancak, Hermetizmin pek derin, zorlu ve gizli bir çalışması olmasına karşılık, Mısır Misterleri, uygulandıkları antik çağların koşulları bakımından Hermetizm'e oranla daha basit ve kolay olarak nitelenebilir. Bununla birlikte günümüze kadar açığa çıkarılamamış, öğrenilememiş yönleri de vardır.

Mısır Misterleri kendi içlerinde üç türe ayrılır:
Osiris Misterleri,
İsis Misterleri,
Serapis Misterleri [14]
Eski Mısır'ın ezoterik ekollerinde geliştirilerek uygulanmış olan gizemsel öğreti sistemleri aynı çevrenin ezoretik öğretileri oldukları için, Mısır Misterleri ile Hermetizmin gerek kapsamları, gerekse sistemleri arasında birçok benzerlikler vardır. Ancak Hermetizmin pek derin, zorlu ve gizli bir çalışması olmasına kar­şın, Mısır Misterleri uygulandıkları antik çağlarda biraz daha basit ve biraz daha kolay olarak nitelenebilir. Hermetizmde bir amaç olarak aranan şey öncelikle bilimsel gerçektir. Mısır Misterlerinde ise bilimlerin öğretilmesi yoluyla gizemli, nitelikli bir gerçeğe yönelmek benimsenmiştir. Mısır Misterlerinin asıl kaynağının doğuda olduğu, özellikle Hint Misterlerinden yarar­lanarak ve esinlenerek geliştirilmiş bulunduğu açıkça bellidir. Bu Misterlerin tümünün en önemli öğesi olan İsis - Osiris - Horus üçlemesi Hint Misterlerindeki Brahma - Vişnu - Siva üçlemesinin tam karşılığı ve tıpatıp benzeridir. Bu misterler uygulandıkları çağlarda tüm rahiplere ve firavunlara öğretilmiştir. Memfis ve Teb kentleri bu misterlerin öğretim merkezleri olmuştur.

Mısır Misterleri kendi içlerinde üç türe ayrılırlar. İsis Mister­leri, Serapis Misterleri, Osiris Misterleri. Bunlardan İsis Misterleri Hermetizm ile en yakın benzerlikleri gösteren türdür. Hermes ve Hermetizm ile İsis Misterleri arasındaki benzeş­me ve Osiris'in ölüm ve baka (varoluş) felsefesinin incelenmesi başlı başına bir konu teşkil edeceği için bu yazının kapsamı dışında tutulmuştur.[2]
6. İsis Misterleri

Bu misterler doğanın güçlerinin değişiminin ve kendini yenilemesinin öğretimini temel konu olarak alır.[2] Mısır'da Osiris'in yolu denilince bu dinin ya da öğretinin egzoterik kısmi İsis misterleri veya Horus yolu denilince de ezoterik kısmı anlaşılıyordu.[14]

İsis Misterleri, öğretim aşamaları bakımından yedi dereceye ayrılmıştır. Bu derecelerin isimleri ve özet olarak kapsamları şöyledir.

1 - PASTOFOR: Doğal ve Fiziksel Bilimler
2 - NEOTOR: Geometri ve Mimari Bilgiler
3 - MELANOFOR: Osiris Misterleri ve hiyeroglif bilgisi
4- KİSTOFOR: Sosyal Bilimler ve Hukuk
5- BALAHAT: Kimya
6 -ASTRONOM: Astronomi ve Matematik
7 - PROFETA: Felsefe.[2]

İsis misterleri inisiyasyonunda kullanılan Ankh sembolüne birçok Mısır ilahının elinde rastlanmakla birlikte, en çok İsis'in elinde rastlanır. Bu sembole “kulplu haç” (crux ansata) da denilmektedir. Sembolün dairenin altında kalan, Tau adıyla bilinen “T “ kısmı Maya, İnka, Hindu, Çin ve Kalde yazıtlarında rastlanan, birçok alfabede kullanılan bir harftir.[15]

7. Osiris Misterleri

Misterlerin en eskilerinden biri de, Kadim Mısır Tanrısı Osiris' in ölümü, cesedinin parçalanması ve üzüntü içindeki kız kardeşi - eşi İsis'in çevreye dağılmış olan bu parçaları aramasına ilişkin olanıdır. Osiris'in yeniden dirilişi, Kadim Mısır'ın hemen hemen her yanında taraftarları olan bir kültün çekirdeğini oluşturmuştur. İsis ve Osiris'e yönelik ibadet, daha M.Ö. 2400 yıllarında kendini oldukça kabul ettirmişti. Grekler bu kültle M.Ö 6. yüzyılda tanıştıklarında, geçmişinin çok eskilere dayandığını biliyorlardı. Bu kültün M.S. 2. yüzyılda bile hâlâ bir ilham kaynağı olduğunu görüyoruz. Latin yazar Apuleius "Altın Merkep" adlı kitabında, bu ayinlere nasıl inisiye edildiğini coşku içerisinde kaleme almıştır.[5]

Osiris Misterlerinin temel konusu, Osiris efsanesine dayanır. Bu efsane diğer birçok eski Misterlerde ol­duğu gibi kötünün iyiyi öldürmesini ve iyinin yeniden yaşama kavuşmasını işler. Burada Osiris İyi ve Güzel olanın. Kardeşi Typhon ise kötü ve çirkin olanın temsilcisidirler. Böylelikle Osiris Misterleri ölümden sonraki Yaşam - Ruhun Ölümsüzlüğü ve Yeniden Doğuş kavramlarının tümünü ilkel bir biçimde işler. Bunun yanı sıra iyilik ve kötülük arasındaki diyalektik çelişkiyi de ortaya koyar.[2]

8. Serapis Misterleri

Serapis Misterleri olarak anılan tür hakkında çağımıza gelinceye kadar pek önemli bir şey öğrenilememiştir. Osiris Misterleri olarak anılan üçüncü tür ise daha sonra eski Yunan Uygarlık­larında görülmüş olan Dionysos Misterleri ile Elenisis Mister­lerinin temel esinlenme kaynağını oluşturmuştur.[2]

Mısır'ın yerli halkı ile Grek asıllı nüfusunu tek bir ulus haline birleştirmeyi amaçlayan Firavun, ortak bir birleştirici kült düşüncesine karar kılmıştı. Bunu gerçekleştirebilmek için de Mısırlı bir rahip olan Manetho ile Eleusis hieorofantlarından gelen Grek tarihçisi Timotheus'un yardımını istedi. Böylece ortaya, seçilmişlere ifşa edilen gizli öğretileri de içinde olmak üzere, komple bir Serapis kültü çıktı. 'Serapis' adının, Mısır tanrıları Osiris ile Apis'in birleşik adı olan Usire - Hapi'den geldiği sanılmaktadır. İskenderiye kentinde Serapis adına olağanüstü bir tapınak inşa edildi. İnisiyasyon törenleri arasında, ant içme uygulamaları, kutsal yemekler ve doğurganlık, verimlilik ve ahiret konularıyla ilgili ayinler de yer alıyordu. Serapis Misterleri, Ptolemi Hanedanı'nın resmi kültü olarak, M.S. 4. yüzyıla kadar etkinliğini sürdürdü. M.S. 385 yılında, Hıristiyanlık dışı inançları ortadan kaldırmak isteyen Roma İmparatoru Büyük Teodosyus, Serapis'e tapınılmasını yasakladı. Altı yıl sonra fanatik piskopos Teofilus'un yönlendirdiği kalabalık bir grup tapınağa daldı Serapis'in görkemli heykelini kaidesinden kopararak İskenderiye sokaklarında sürükledi ve sonra parçaladı.[2]

9. Hint Misterleri

Hint Misterleri, Güney Asya'da Brahmanizm'in kapsamında oluşturulmuş Antik Çağ misterleridir. Bu misterlerin tarihçesi, M.Ö. 2000 yılına kadar uzanır. Birçok kaynakta anlatıldığı üzere; bu misterlerin inisyasyonları, herkesin yerini bilmediği, bilse de ulaşamayacağı, geçit vermez dağlık bölgelerdeki mağaralarda yapılırdı. Dört derece ya da aşamaya bölünmüş olan Hint Misterleri'nin 1. aşamasına, aday daha sekiz yaşındayken başlanırdı. Rahip olarak yetişecek çocuk, önce bir Brahman tarafından yıllarca eğitilerek hazırlanırdı. 2. derecenin inisyasyonu, yeterince eğitim ve öğrenim görmüş olan adayın gençlik çağında uygulanırdı. 3. dereceye, inisiye ancak yetişkin yaşa geldiğinde başlanırdı. 4. ve son derece ise yaşlılık döneminde alınabilirdi.[16]

10. Mithra Misterleri

Mitra, Eski İran dinlerindeki Işık Tanrısı ya da Güneş Tanrısı'dır. Antik kültürlerde, "sol eliyle boynuzlarını kavrayarak dizinin altına çökertmiş olduğu bir boğanın boğazına sağ eliyle bir hançer saplamakta olan genç bir adam" şeklindeki bir heykel ile betimlenmiştir. Bazı kaynaklara göre bu misterleri Zerdüşt oluşturmuştur. Bazılarına göre ise bu misterler, Zerdüşt'ün yaşamış olduğu dönemden çok daha eskidir; ancak Zerdüşt'ün ilkelerinden esinlenilerek değişime uğratılmıştır.

Eski Misterler'in birçoğunda olduğu gibi, Mitra Misterleri'ndeki inisyasyon, mağaralarda yapılırdı. Yedi aşamaya bölünmüş olan bu süreçten önce aday birtakım sınavlardan geçirilir, olumsuz tutkuları bulunmayan temiz ve iyi yürekli bir kişi olduğu güvencelenir, uzunca bir süre oruç tutması istenirdi. İnisyasyona başlanırken de su ve ateş ile arındırılırdı. Mağaralardaki inisyasyonun evreleri, öncelikle korkutma ilkesi üzerine kuruluydu. Yedi aşamalı inisyasyondan sonra inisiyeye gizli ve kutsal sözcükler öğretilir, bundan sonra ise, bilimsel ve sezgisel öğreti aşamalarına geçilirdi.[17]

Roma döneminde yalnızca askerlerin gizlice ibadet ettiği Mithraizm'e ait bu dine girenlerin yemin ederek başladığı sınavlar ve alınan dereceleri anlatan ve sadece Floransa'da bulunmuş olan tek bir papirüste

“Yeri gökten, ışığı karanlıktan, günü geceden, dünyay kaostan, hayatı ölümden, doğmayı bozulup çürümekten ayıran Tanrı adına, iyi niyet ve doğruluk İnancımla söz veririm ki. Çok saygı değer Peder (baba) serapion ve çok saygıdeğer ve çok aziz Hereaut Ka tarafından oluşan ilhamla ve açıklanan Misterlerin sırrını, beraber inisiye olduklarımla ve sevgili kardeşlerimle birlikte saklamaya söz veririm. Yeminime sadakatim bana yararlı olsun, fakat boşboğazlık edersem felaket getirsin.”

şeklindeki yemin yer almaktadır.[18]

11. Eleusis Misterleri

"Eleusis Misterleri", “Eleusis Gizem Dinleri” olarak da ifade edilen bir külttür.[19] "Eleusis" ya da "Lepsina" misterleri, Misterlerin en ünlüsüdür.[9] Eleusis'te bir Demeter tapınağı vardı. Bu tapınak, inançlılardan büyük saygı görüyordu. Demeter'e tapınma, tüm Attika'da yaygındı. Bu saygı, giderek Orpheus'çuluğun da etkisiyle bir dinsel devinime dönüşmüş ve böylece Eleusis misterleri ortaya çıkmıştır.[7] Devlet kontrolünde, Attika'daki Eleusis'te daha ziyade Demeter, kızı Persephone ve Dionysos onuruna tesis edilmiştir.[19]

M.Ö. 6. ve 7. yüzyıllarda Antik Yunan'da “Misterler Ekolü” vardı. Plotinus'un öğretisi de Eleusis'inki (Elozis) gibi Misterler Ekolüne bağlıydı. Elozis tapınağı, “İyonya” diye adlandırılan bölgedeydi (bugünkü İzmir ve Ege kıyıları). Burada yaşayan halk, Helenlerdi.[9] Onlar, gerçeklerin ve dini doktrinlerin herkese verilmemesi gerektiğine inanıyorlardı. Onlara göre kutsal şeyler kutsal insanlara gösterilir. Mistik ve inisiye deneyimlerini sanat, felsefe ve misterler sayesinde biliyoruz. Böylece Pythagoras, Herakleitos, Parmenides ve Eflatun gibi filozoflar eşyanın ilkelerini gizliyorlar ve gerçeği sembol ve alegori şeklinde aktarıyorlardı.[9]

M.Ö.3. yüzyılda Yunan rûhuna yabancı Doğu dinî düşüncelerinin tehditleriyle sarsıldı. İmparatorlukta doğu dinlerine ve kültürlerine büyük hoşgörü ile bakılmaya başlandı. Özellikle Mısır dinî düşüncesi bunların en başında geliyordu. Mitrayik sırlar ve mister dinleri de en yüce erdemler olarak görülüyordu. İnsan ve kozmosun açıklanmasında M.S.1.yüzyılın düşünürleri doğu Akdeniz'in rasyonel olmayan bazı doktrinlerine başvurmak zorunda kaldılar. Bu yüzden söz konusu bu dönemde Gnostikler, Yeni-Eflatuncular ve Hermesçileri birbirinden ayırabilmek bir hayli güçleşti.[20]

Yunan filozoflarının hemen hepsi de Elozis misterlerine inisiyeydiler. Onlara göre "gerçek", çok büyük gayretler ve özveri karşılığında elde edilirdi. Mânevî gerçekleri keşfedenler onları layık olmayan kimselere açmamalıydı. Bu anlamda, bu gizli gerçeklerin cahiller tarafından kötü amaçlar için kullanılma tehlikesinden kaçınmış oluyorlardı. Misterler ekolüyle aynı görüşte olan Plotinus da felsefesinde inanlara içsel gerçeklerini keşfederek huzura ve mutluluğa kavuşma yolunu gösterirdi.[9]

Bu mister inançlar, sembollere dayandığı için ve gizlilik ve ketumiyet hakim olduğu için kültürleri hakkında pek açık bilgiler mevcut değildir. Bu inancın Küçük Asya'da eski dönemlerden beri var olduğu, Trakya üzerinden Yunanistan'a yayıldığı ve bu inanç ile ilgili ölen insanın, öteki dünya diye adlandırdığı yerde tekrar yasamaya devam etmesidir. Bu ölüm sonrası yasamın adı, "Kistamüsika"dır. İnanç ve ibadetlerinde "Kistamüsika" önemli rol oynar. Bütün sikkelerde bu ritüellerini tasvir etmişlerdir. Bütün sikkelere sepet taşıyan manasına gelen"Kristafol" ismi verilmiştir. Bu sikkeler M.Ö. 3. ve 2. yüzyılda önemli rol oynamışlardır. Roma imparatorlarından Hadriyanus döneminde M.S. 2. yüzyılda önemli bir inanç olarak varlığını sürdürmüştür.[21]

Eleusis ayinleri, ilkbahar başlangıcında ekinler olgunlaşırken yapılırdı. İnisiyasyonun bu ilk etabı hakkında, Atina'nın banliyölerinden Agrai'de yapılması dışında pek bir şey bilmiyoruz. Ulusal bir öneme sahip olan Asli M isterler ise, altı ay sonra Eylül sonlarında başlar ve 14 gün sürerdi. Bu süre içerisinde, site devletler arasındaki tüm sürtüşmelere son verilirdi. Misterlere, son zamanlara kadar sadece, Grekçe konuşan ve sosyal hakları ellerinden alınmamış olan Grekler kabul ediliyordu. Adaylara, mistagoglar denilen manevi veliler tarafından talimat verilirdi. Adaylar da her türlü et, balık, sarımsak, fasulye ve nar yememek, cinsel ilişkiden uzak durmak ve konuşmaktan olabildiğince kaçınmak suretiyle kendilerini hazırlarlardı.

Sonbahara rastlayan dolunaydan iki gün önce, adaylar Eleusis'e giden bir alaya katılırlar ve içinde bazı nesnelerin saklandığı sepet veya sandıklarla geri dönerlerdi. Bu sepet veya sandıkları törenle Atina'daki bir tapınağa yerleştirirlerdi. Bu ayine, "söz edilmemesi" ya da "gereken şeylerin taşınması" anlamlarına gelen "arretophoria" adı verilirdi. Bu nesnelerin ne olduğunu açıklamak kesinlikle yasak olduğundan, bunların içeriğine ilişkin hiçbir bilgimiz yoktur. Bazı kişiler, misterlerin anahtarlarından birini temsil ettiklerine ve derin bir mistik anlam taşıdıklarına inanılan bu nesnelerin, canlı yılanlar, çam veya köknar kozalakları, mısır başakları ya da Demeter ile Kore'nin heykelcikleri olabileceklerini öne sürerler.

İki gün sonra adaylar deniz kenarına inerler, önce yanlarına aldıkları domuz yavrularını suda yıkarlar, sonra da kendileri denize girerlerdi. Domuzlar kurban edilir ve kanları adayların üzerine serpilirdi. Bunu izleyen önemli bir aşama da, Atina'dan tekrar Eleusis'e yürünerek, kutsal nesnelerin huşu içerisinde Ana Tapınak'a iade edilmesini ve İnisiyasyon Salonu'nda nihai ayinin uygulanmasını kapsardı. Telete, yani 'tamamlama' denilen bu inisiyasyon, Demeter Tapınağı' nın iç kısmında yapılıyor ve hierofant (kutsal şeyleri ifşa eden) adı verilen, üst düzeyden rahiplerce yönetiliyordu. Bu noktada nelerin olup bittiği konusunda hemen hemen hiçbir şey bilinmediği gibi, ortaya atdan iddialar da oldukça çoktur. [5]

Dine giriş ya da dinin sırlarına katılma törenleri ve arınma ayinleri, belli zamanlarda yapılırdı. Mağaralarda okunan dualar ve Demeter'le ilgili temsiller, bu dinin en önemli gerekleri arasındadır. Temsiller arasında en belirleyici olanı, Zeus'la Demeter'in birleşmesini gösteren temsildi. Bu yolda Eleusis misterleri, Eskiçağ'da tiyatronun gelişmesi yönünde çok önemli katkılarda bulunmuştur.[7]

12. Druid Misterleri

Druid, Kelt çoktanrıcılığında genellikle Alplerin kuzeyinde ve Britanya Adaları'nda var olan antik Kelt topluluklarındaki rahip sınıfı. Druid uygulamaları Yunanların "Keltoi" ve "Galatai" Romalıların "Gaul" dedikleri tüm yerli kabilelerin kültürünün bir parçasıydı. Druidler rahiplik, şifacılık, bilim ve büyü gibi görevleri kendilerinde bir araya getirmişlerdi.[22] Bazı antik çağ yazarları Druidlerin ayrıca insan kurban edildiği törenleri de yönettiklerini yazmaktadırlar.

Toplumsal statülerinin ötesinde Druidler'in en büyük işlevi gerek dini gerek toplumsal alanda büyük bilgi sahibi olmaları ve bunu yeni nesillere de aktarmaları idi. Kelt ülkesinin bir çok bölgesinden, tanınmış Druidler'den eğitim almak üzere bir çok öğrenci gelirdi. Bu özelliklerinden ötürü ola gerek, Pomponius Mela Druidler'i “Magistri Sapienti” (Bilgeliğin Üsdatları) olarak adlandırır.

Druid öğretisinin temeli olan erginleme idi. Druidler'in yanına öğretiyi öğrenmek ve yetişmek için gelen adaylar belli sınavlardan geçerler, diğer erginlenmeye dayalı öğretilerde olduğu gibi ölüm ve yeniden doğma sembolizmi ile derece atlarlardı. Orta Çağ boyunca varlığını sürdürecek şövalyelik kurumunun da kaynağını Druid öğretilerinden aldığı düşünülmektedir. Strabon, Druidler'in ruhun ölümsüzlüğüne olan inançları ilginç bir açıklama yapmakta ve Druid inançlarına göre “Evrenin ve insanların ruhunun yok edilemez, hatta zaman zaman ateş ve su galip gelse de” şeklinde inanıldığını belirtmektedir.

Ruhun ölümsüzlüğüne olan inançları, daha önce de belirttiğimiz gibi Druidlerin antik yazarlar arasında, Pythagorasçı olarak tanınmalarına neden olmuştur. Hallstatt döneminde, Keltler'in Grekler ile ilişkileri olsa da Druid öğretisi ve Kelt inançları Pythagorasçılık'tan farklıdır. Diodorus'a göre ise Druidler “filozof ve teologlar”dır. Aynı zamanda tanrılar ile iletişim kurma yeteneğine sahiptirler. [23]

13. Odin Kültü

Adı, eski İskandinav dilinde "Óðinn" olan Odin, İskandinav mitolojisinde ve paganizminde en büyük tanrıdır. Cermen mitolojisi'nde bulunan Woden ve Wodanaz ile benzerlikler gösterir. Odin'in adı, "tahrik", "hiddet" ve "şiir" anlamlaına gelen "óðr"dan gelmektedir. İskandinav panteonundaki diğer birçok ilâhî varlık gibi karmaşık bir rol üstlenir. Savaş ve bilgelik tanrısıdır. Ayrıca büyü, zafer ve av tanrısı olarak bilinir. Güneş ve Kelt haçı ile sembolize edilir.

Odin'in Asgard'daki salonu Valaskjalf'ta tahtı "Hlidskjalf" bulunur. Bu tahttan dokuz diyarda olan tüm olayları gözler. Ayrıca yeryüzüne ve gökyüzüne hakimdir, gerektiğinde kartala dönüşebilir. Odin'in sadece güneş gibi parlayan tek bir gözü vardır. Diğer gözünü "Bilgelik Kuyusu"ndan içebilmek için feda etmiş ve sonsuz bilgi elde etmiştir. Habercileri Valkyrie'ler ölü savaşçıların ruhlarını Valhalla'ya taşırlar. İngilizcede Çarşamba) günü anlamına gelen "Wednesday", "Woden's Day" (Odin'in Günü)'dan gelmektedir.

Odin'in hiç hedefini ıskalamayan mızrağı Gungnir, her 9. gecede yeni 8 yüzüğü ortaya çıkran yüzüğü Draupnir ve 8 ayaklı atı Sleipnir'dir. Sleipnir suda ve karada gidebilir ayrıca2 kuzgunu vardır. Bu kuzgunlar ona dünyadan haberler getirir. Kuzgunlardan birinin adı "Huginn" ve diğerinin adı "Muninn"dir.Ayrıca yanında Freki ve Geri adında iki tane kurt eşlik eder.

Odin, Kuzey mitolojisinin Zeus'u denilebilcek bir tanrıdır. Eşi Frigg'den olan çocukları, Balder, Hod Bragi ve Hermod, tanrıça Jord'dan olan çocuğu Thor ve dev Grid'den olan çocuğu da Vidar'dır. Buda, ona yeni bir unvan kazandırır, Bu, "Tanrıların Tanrısı"dır. Elindeki mızrak ise yine 9 ya da 7 gün asılı kaldığı kuzey mitolojisin gerçekleştiği yerin yaşam ağacında "rune"leri öğrenmesi sonucu kurtulduğunda kopardığı bir daldan yapılmıştır. Ragnarok günü geldiğinde Fenrir, Odin'i öldürecektir.[24]

14. İslam Mistizmi

İslam anlayışında “tasavvuf” ile bilinen yaklaşım, batı düşünce tarihinde “mistisizm” olarak karşılık bulur. Bu kelimenin de Eleusinian misterleriyle ilgilenme sonunda ortaya çıktığı öne sürülür. Misterlerin rolü, insana eşyanın içine ait içrek ve ilâhî bilgileri kazandırmak ve insanı yeniden sonsuzluğa kavuşturmaktı. Bu nedenle mistiğin objesi zamana ait dünyadan, zaman dışı dünyaya, sonsuzluğa geçmek, kısaca, Tanrı'yı doğrudan doğruya kavramak ve O'na kavuşmaktı. Bu amaçla kullandıkları metot da “sülük merasimleri” idi. Sâlik, bu misterler ve bunlarla ilgili merasimler yolu ile“kutsal mahrek” olarak bilinen “Zekâ”ya kavuşmuş sayılırdı. Bundan ötürü de bu misterleri yoldaş olmayanlara söylemek kesinlikle yasaktı.[1]

15. Kaynaklar

[1] Prof. Dr. Belkıs Temren, "Tasavvuf ve Bektaşilik Üzerine Bir Değerlendirme", hbvdergisi.gazi.edu.tr/ui/dergiler/40-199-210.pdf
[2] Adnan Duatepe, "Osiris", historicalsense.com/Archive/Osiris3.htm
[3] Ergün Candan, "Antik Mısır Sırları", Sınır Ötesi Yayınları, ISBN: 975-8312-24-3.
[4] hurriyet.com.tr/magazin/astroloji/okuma/okuma46.asp
[5] spiritualizm.com/makaleler/igm119.html
[6] Metin Bobaroğlu, "Simge Kavramı ve Simgesel Düşünme", Anadolu Aydınlanma Vakfı, s.8.
[7] Afşar Timuçin, "Düşünce Tarihi", Bulut Yayınları 3. Basım, 2000, s. 155-179.
[8] mason-mahfili.org.tr/sozluk/kelime/eski-misterler-antik-misterler.html
[9] Turgut Özgüney, "Plotinus (M.S. 203-270)", Anadolu Aydınlanma Vakfı, Sayı:4, Eylül 2010, s.1.
[10] mason-mahfili.org.tr/sozluk/kelime/adonis-misterleri.html
[11] mason-mahfili.org.tr/sozluk/kelime/attis-atys-misterleri.html
[12] tr.wikipedia.org/wiki/Attis]http://tr.wikipedia.org/wiki/Attis
[13] belgeler.com/indir?id=3b5&key=cc050f891b81809a1fb60b8aeb06c481
[14] butunmedyumlar.com/hermetistler.htm
[15] tr.wikipedia.org/wiki/Ankh]http://tr.wikipedia.org/wiki/Ankh
[16] mason-mahfili.org.tr/sozluk/kelime/hint-misterleri.html
[17] mason-mahfili.org.tr/sozluk/kelime/mitra-misterleri.html
[18] "Mithracılığın Tarihsel Kökleri ve Günümüzdeki Etkileri", Mayıs-Haziran-Temmuz 2011, Yıl:6, sayı:50, s.17.
[19] Prof. Dr. Oğuz Tekin, "Hellen ve Roma Tarihi", Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2011, s.52.
[20] Mahmud Erol Kılıç, "Ebu'l-Hukemâ: Hikmetin Atası", Divan, 1988, sayı:2.
[21] Yrd. Doç. Dr. Yüksel GÜNGÖR (Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi), "Bergama Krallık Kültü", Bergama Belleten 14, Bergama Eylül 2005, s.53-54.
[22] tr.wikipedia.org/wiki/Druid
[23] hermetics.org/Druidler.html
[24] tr.wikipedia.org/wiki/Odin
[25] Gizli İlimler Kütüphanesi
Devamını Oku »

ESİR ( ETHER )




Esîr (Ether)

Esîr, eski stoacıların ve günümüzde teozofların "ether" dedikleri, maddenin insanın beş duyusu ile algılayamadığı; katı, sıvı ve gaz hallerine oranla yoğunluğu daha az, vibrasyonel hızı daha yüksek, daha süptil ve daha akışkan haline verilen addır.

Ether teriminin kökeni, antik çağ inisiyasyonlarında kullanıldığı biçimiyle, aither veya aiether olarak da yazılan aether’dir. Eski Yunanca'da aether, kökeni olan “aitho” sözcüğünden de anlaşılabileceği gibi, “ateşli, parlak ve havadan daha süptil olan” anlamına gelmekteydi ve fiziksel bir mekanı ifade etmiyordu. Aether, antik çağın ezoterik öğretilerinde kimi zaman maddenin esîr denilen halini, kimi zaman da maddenin “ilk madde” (materia prima) denilen ilk, cevherî halini ifade etmek üzere kullanılıyordu. Kimi fizikçilere göre, boş olarak algıladığımız uzay, maddenin dördüncü hali olan esîr’le doludur ve bu maddi cevher, tüm evrende, atomların arasında bile vardır. Einstein'in izafiyet teorisinin fizikçiler arasında kabul görmesinden sonra pek sıcak bakılmayan bu görüşü savunanlar arasında Newton, James Clerk Maxwell, William Crookes, Albert Michelson (1852-1931) Edward Morley (1838-1923) ve Nikola Tesla sayılabilir.
Kısaca esîr ya da ether, maddenin algılanamayan dördüncü hali olarak kabul edilir. Teozofi'de, Şamanizm'de ve birçok inanışta "yedi kat gök", "dokuz kat gök" "oniki kat gök" vs. olarak sözü edilen "gök katları", maddenin bu dördüncü halinin birbirini izleyen derecelerinin belirtilmesinden ibarettir. Bu derecelenme için "gezegensel zincir" (planetary chain) terimini kullanan Teozofi'ye göre Güneş Sistemi içinde oniki kademelenme olmakla birlikte, Dünya gezegensel zinciri ancak yedi kademeden oluşur. İnsanın da bu şekilde, fiziksel bedeni ile ruhu arasındaki gitgide süptilleşen bedenleriyle, 7 bedenden oluştuğunu düşünürler.
Devamını Oku »

ATEŞTE YÜRÜYÜŞ




Ateşte Yürüyüş

Tarihte eski yerli kültürlerinde görülen, samanlar ve büyücüler (o zamanların tip adamları), toplumlarını kötülüklerden temizlemek için sıcak korların, kayaların veya lavların üstünde yürümeye çağrılırdı. İlginçtir ki, ateşte yürüyüş neredeyse her medeniyette kendine bir yer bulmuştur. Ortaçağlarda, birçok din de, ateşte yürüyüşün gizeminden faydalanmıştır. Günümüzde ise İspanya, Hindistan, Bulgaristan, Fiji gibi yerlerde hala yöresel bir adettir.

Afrika'da ise, özellikle Kalahari Çölü'nün !Kung kabilesinde, kabile kurulduğundan beri güçlü iyileştirme törenlerinde kullanılmaktadır. !Kung kabilesi ateşte yürüyüş uzmanıdır. 1977'de !Kung'ların inanılmaz ateşte yürüyüşlerine tanıklık eden antropolog Laurens van der Post şöyle yazmıştır: "Kung dansçıları benim anlayışımın çok daha ötesinde bir gerçekler çemberinde görünüyorlardı. Hatta bir süre sonra dansçılar ateşe olan istekli yaklaşımlarını o kadar artırdılar ki, daha yakın daha yakın derken, birdenbire dairelerini daralttılar ve alevlerin ortasında yalın ayak dansetmeye başladılar."

Hawai Adalarındaki Kahuna'lar da ateşe olan yakınlıklarıyla ünlüdürler. Bu adadaki büyücüler (tıp adamları) eriyik lavlar üzerinde yürüyorlar. 1880'de Bishop Müzesi'nden genç bir doktor olan William Tufts Birmingham, üç Kahuna arkasıyla beraberken kendini sıcak lavların üstünde bulmuş. Dr. Birmingham bu tecrübesini söyle yazıyor:

"Ne zaman ki lavların üstüne atılan taslar, bizi taşıyacak kadar sertleştiğini gösterdi, Kahuna'lar oluşan duvara doğru yaklaşmaya başladılar. Yanına yaklaşıldığında bir pasta fırınından çok daha kötüydü. Lavlar yüzeyde biraz sertleşmişti belki ama, tüm yüzeyinde isi transferleri gidip gelirken, lavların rengi de değişiyordu. Aynı dövülmek için ateşten çıkarılan kızgın demir gibi. O anda keşke bu kadar meraklı olmasaydım dedim. Önümüzde yatay vaziyette duran bu cehennemin üzerinden koşup geçmek fikri bile beni titretmeye başlamıştı."

"Kahuna'lar sandaletlerini çıkarıp ayaklarının etrafına yapraklar bağlamaya başladılar, her ayağa 3 yaprak. Ben de oturdum ve kocaman botlarımın üstüne yaprakları dolamaya başladım. Kesinlikle botlarımı çıkarmayı reddettim. Aklımın bir köşesinden de söyle geçiyordu: eğer Kahuna'lar nasırlı ayaklarıyla sıcak lavların üstünde yürüyebileceklerse, ben de kalın deriden tabanları olan botumla bunu yapabilir miydim?"

"En yaşlı olanı, tereddüt bile etmeden, kendini o korkunç sıcak yüzeye attı. Ben ağzım açık bir şekilde onu seyrederken, o elli metreyi geçmişti bile. Birisi beni iteklediğinde iki seçeneğim vardı, ya lavların üstüne yüzü koyun düşecektim, ya da koşan gruba katılacaktım. "

"Hala beni hangi çılgınlığın kapladığını bilmiyorum ama, koştum. Sıcaklık inanılmazdı. Nefesimi tuttum ve sanki beynim durmuş gibiydi. İlk adımlarımla birlikte botlarım yanmaya başladı. Kıvrıldılar, küçüldüler, ayaklarımı bir mengene gibi sıkmaya başladılar. Dikişler atmıştı ve tabanlardan birisini gitmiş, diğerini de topuğa bağlı bir deri ipe tutunmuş kanat çırparken buldum."

"Ayaklarıma baktığımda kıvrılmış botlarımın üstünden çıkan çorabımın kenarlarının yanmakta olduğunu gördüm. Pamuklu kumaştaki alevleri söndürdükten sonra üç Kahuna'lı arkadaşımın ne yaptıklarına baktığımda, gülmekten kırıldıklarını, birbirlerine lavların üstünde iyice kıvrılmış ve dumanlar çıkararak yanan botumun düsen tabanını gösterdiklerini gördüm. Ben de güldüm.

Hayatımda hiç bu kadar rahatlamamıştım. Sağlamdım ve ayaklarımda bir su toplama bile yoktu, hatta çorabın yanan yerlerinde bile."

Bazı kızılderili kabilelerinin ateşe yatkınlıkları olduğu bilinir. Endonezya'nn Bali Adası'nda genç kızlar dinsel törenlerinin bir parçası olarak dans ayinlerini yaparlar. Hindistan, Seylan, Çin, Japonya ve Arjantin'de de birçok insan kültürel miraslarının bir parçası olarak ateş üstünde yürürler. Sumatra'da medyumlar ağızlarını yanan kömürlerle doldururlar. Mısır ve Cezayir'de de dervişlerin bunları yuttuğu rapor edilmiştir.

Sonuç olarak, Ateşte Yürüyüş yeni moda bir spor değil, tam tersine dünya tarihinin zengin kültürünün geleneksel bir parçasıdır. 1980'lerden sonra bati kültüründe de çok dikkat çekmiş, ve dünyanın en etkili transformasyonel semineri haline gelmiştir. Ülkemizde ise, yıllardır motivasyonel seminerler ve eğitimler veren Ali Dinler, bu seminerlerin tek sertifikalı eğitimcisidir.
Devamını Oku »

OMEN




Omen

Omen, sözcük anlamıyla “alamet, işaret” anlamına gelmekte olup, Okültizm terminolojisinde bir mesaj içeren ya da gelecekteki olayların psişik veya anormal biçimde kendini gösteren ön belirtisine verilen addır.

Terim, İlâhî sesin konuştuğu ağızla ilgili olarak, Latince’de “ağız” anlamındaki "os" sözcüğünden türetilmiştir. Eski medeniyetler, omenlere önem vermişler, omenler ile önemli olaylar arasında olası ilişkileri saptamak üzere gözlemlerde bulunmuş ve çoğunlukla bunları kaydetmişlerdir. Özellikle Mezopotamyalılar’ın omenleri düzenli olarak tabletlere kaydettikleri görülmektedir. Eski uygarlıklardaki genel kanı, omenlerin ilâhî bir mesaj olduğuydu.

En eski alamet kayıtları, antik Mezopotamyalılara kadar dayanır. Benzer kayıtları, Babil devrine kadar giden tablet yazılarında da görebiliriz. Ama alamet kavramı, bundan çok daha önce belki de M.Ö. 3. milenyumda ortaya çıkmış olabilir. Bunu, şehir devleti Lagash’ta yeni bir tapınak inşa edebilmek için baş tanrı Ningirsu’dan hayırlı bir işaret alması gereken Kral Gudea’nın silindirlerinde görebiliriz. Bu yüzden denilebilir ki, alametler tabletlerde kayıt edilmeye başlanmadan önce, antik Mezopotamya’nın kahinleri tarafından sözlü olarak aktarılmıştır.

Antik dünyada, omenler, özellikle de kötü omenler, asla hafife alınmazdı. Antik medeniyetlerde, dünyada doğaüstü güçlerin hüküm sürdüğüne inanılırdı. Bu güçler, ölümlülerin hayatlarını etkileyebilirdi ve alametlerse, onların iradesinin ve gelecek olayların olası gidişatının göstergesiydi.

Alametlerin biçimleri, Mezopotamya’nın bilgi metinlerinde ya da bilimsel el kitaplarında olanlarla aynıydı. Bu metinlerde, cümleler ‘protasis’ (koşullu yan cümle) ve ‘apodosis’ (koşul cümlesinin ana cümlesi) olarak ikiye ayrılmıştı. ‘Prostasis’ bir gözlem ya da hipoteze işaret ederken, ‘aposis’ gözlemin sonucunu belirtiyordu. Alamet dilinde bunun anlamı, gelecek olayların tahmini doğaüstü güçler tarafından gösterilen işaretlere dayanıyordu. Bu durumda, antik Mezopotamya’da alamet formülü olarak şunu söyleyebiliriz : “P ise, o zaman Q’dur.” Bu formülü kullanarak, Mezopotamyalılar alamet kayıtlarını basit gözlem ve kayıt yapmaktan öteye götürüp teorileştirmiş ve sistemleştirmişlerdir. Dahası, kelime oyunları ve cinaslar da alamet yorumlarına eklenmiştir. İlginçtir ki, bu öğeleri Antik Mısır’ın Rüyalar Kitabı’nda kayıtlı alamet yorumlarında da görebiliriz.

Her ne kadar alametler gelecek olaylardan haber verse de, şunu söylemeden geçemeyiz: ‘Alın yazısı’ kavramı antik Mezopotamya düşüncesinde muhtemelen yer almıyordu ve gelecek taşa yazılı değildi. Bundan dolayı, alametler ‘değiştirilemez’ olmaktan ziyade koşullu bir geleceğin öngörüsü olarak düşünülüyordu. Çünkü Mezopotamya inancına göre, dünya işlerinin ve ölümlülerin kaderlerinin gidişatı üzerine karar vermek üzere toplanan, modern parlamento benzeri bir tanrılar meclisi vardı. Bu kararlar daha sonra, alametler şeklinde insanlara iletiliyordu. Hayırlı olanları ‘rıza’ göstergesi olarak, hayırsız olanları ise yaklaşan bir felaketin uyarısı olarak yorumluyorlardı. Bu kararlar değiştirilemez olmadığından, birinin geleceği, Namburbi metinlerinde belirtilen ritüel kurallarının uygulanmasına bağlı olarak değiştirilebilirdi. Bu ritüellerde, kötü alametten etkilenen insan adına, kaderinin değişebileceği umuduyla, tanrılara bir çağrı yapılıyordu. Bu ritüel bilgisi antik Mezopotamya’da muhtemelen sosyal tabakalaşmaya ve ruhban benzeri elit bir sınıfın oluşmasına yol açmıştır. Ritüellerin etkililiği, düşünülmesi gereken başka bir konudur.

Alamet (omen) kavramı Mezopotamya’dan Eski Dünya’nın çeşitli bölgelerine dağıldı. Yunanlılar, Hititler, Romalılar Ve Hintliler olmak üzere, birçok Eski Dünya kültürlerinde Mezopotamya’nın kehanet geleneğine rastlanabilir. Örneğin, kurban edilen hayvanın karaciğeri incelenerek yapılan Roma kehanet yönteminin (haruspicy) kökenleri Mezopotamya’ya dayanır. Diyebiliriz ki , Mezopotamya kehanet geleneğinin etkisi, hem zamanda hem de mekanda yayılmıştır. Belki de, antik kültürlerde alametlere olan bu ilgi insan doğasının bir yönüyle, dünyada neler olduğunu açıklama arzusuyla yakından ilgilidir. Antik dünyada, alametlerin yorumu muhtemelen evreni açıklamanın bir yoludur.

Omenler üç grupta ele alınır:
Psişik kaynaklı omenler (gelecekle ilgili veya uyarı taşıyan rüya, vizyon, önseziler vs.)
Doğa kaynaklı omenler (depremden önce örümceklerin yuvalarını terk etmeleri gibi hayvanların normal-dışı davranışları, gök cisimlerinin nadiren oluşturdukları konum pozisyonları, bir yıldızın gökte belirmesi, garip doğumlar vb.)
Olayların akışıyla kendini gösteren, olayların akışında gizli halde bulunan omenler.
Olayların Dili

Birçok kimsenin farklı anlamlarda kullandığı “olayların dili” ifadesi, neo-spiritüalist terminolojideki temel terimlerden biridir. Kısaca, insanın karşısına çıkan olayların bir anlam ya da bir mesaj taşıyor olması ilkesinden hareketle, insanın karşılaştığı olayların anlamlar içermesi ve bunların içerdiği anlamlar olarak tanımlanabilir.

Neo-spiritüalist görüşe göre, nedensellik kuralı’nın İlahi irade yasaları’nın gereklerine göre işlediği evrende rastlantı diye bir şey yoktur ve dünyada meydana gelen her olay, her hareket, her tezahür mutlaka bir anlam taşır. Dolayısıyla kişinin kendi iradesi dışında oluşan, karşılaştığı her olay, nedensellik kuralına göre düzenlenmiş bir sonuç olup, bir anlam içermektedir. İnsanın en önemli görevlerinden biri, olaylardaki bu anlamları anlamaya çalışmaktır. İnsanın bu konudaki en önemli aracı gözlemdir.

Ancak yalnızca gözlemin yeterli olmadığını, ‘gözlem’in ardından yapılacak ‘muhakeme’nin ve verilecek ‘karar’ın da çok önem taşıdığını vurgulayan Bedri Ruhselman, olayların dili terimini açıklarken şöyle der:

“Her hareketin, her olayın bir dili vardır. Bu dili anlayabilenlere olaylar, evrenin sonsuz görünen sırlarından bir iki tanesinin daha nasıl çözüleceğini öğretir… Bir tek hareket bile boş ve anlamsız değildir. Her hareket gelişimin gerçekleşmesi için gereklidir. O halde her olay bir anlam taşır ve her olay, bazı bilgilere ihtiyacı olan bireylere veya topluluklara, taşıdığı anlamın şekline göre, küçük veya büyük, hafif veya şiddetli ve bazen de insanların kafasına vururcasına felaketli ve ıstıraplı karakterler arz ederek gelir… Doğru, kusursuz olduğu kanısına varılmış bir gözlem, kesin bir kanıya varıncaya kadar tam anlamıyla tarafsızca ve dürüstlükle yürütülmüş bir muhakeme, hiçbir kuşku ve eksiklik düşüncesi taşımayan kesin ve azami derecede diğerkamlık'la verilmiş bir karar…”

Simyacı'dan Bir Alıntı

“...Gökyüzüne bakınca, gökyüzünün enginlerinde uçan iki atmaca gördü. Yırtıcı kuşlara ve. uçarken çizdikleri şekillere dikkatle baktı. Bunlar, görünüşte düzensiz çizgilerdi; fakat onun için yine de bir anlamları vardı. Ne var ki anlamlarını çözemiyordu. Bunun üzerine kuşların hareketlerini gözleriyle izlemeye karar verdi; böylelikle, belki de bir mesaj okuyabilirdi. Belki de çöl kendisine sahip olmayı gerektirmeyen aşkı açıklayabilirdi. Uykusunun geldiğini hissetti. Ama yüreği ondan uyumamasını istedi; oysa tam tersine kendini bırakması gerekiyordu. İşte "Evrenin Dili"ni kavrıyorum, dedi ve bu dünyada her şeyin bir anlamı var, atmacaların uçuşuna varıncaya kadar. Bir kadına duyduğu aşk için, içinde derin bir minnet hissetti, "insan sevince" diye düşündü, "nesneler daha çok anlam kazanıyor." Birden, atmacalardan biri, ötekine saldırmak için pike yaptı. O anda delikanlının gözünün önünde ani ve kısa bir görüntü belirdi. Silahlı bir birlik, elde kılıç Vaha'yı işgal ediyordu. Görüntü hemen yok oldu, ama bıraktığı etki çok canlıydı. Seraplardan söz edildiğini duymuş ve birkaç serap görmüştü: Çölün kumlarında somutlaşan arzulardı  bunlar. Ne var ki, hiç kuşkusuz bir ordunun Vaha'yı ele geçirdiğini de görmek istememişti. Bunları unutmak ve tekrar düşünceye dalmak istedi; yeniden pembe aşıboyası çöle ve taşlara yöneltmek istedi zihnini. Ama yüreğindeki bir şey rahat bırakmıyordu onu. "Her zaman işaretleri izle." demişti yaşlı kral. Fatima'yı düşündü. Sonra gördüğü görüntüyü anımsadı ve bunun gerçeklikten pek uzak olmadığını sezdi. içini sar w boğuntudan kurtulmaya çalıştı....”
Premonisyon

Premonisyon, meydana gelecek olayları akla dayalı bir nedeni olmayan bir huzursuzluk, bir gerginlik, bir kaygı vb. gibi duygu hâlleriyle belli belirsiz bir biçimde hissetme fenomenine Metapsişik’te verilen addır. Parapsikoloji'de ise bu tür fenomenler için daha ziyade “felaket belirtisi” terimini kullanılır. Bu paranormal fenomen Türkçede önsezi olarak bilinir. Premonisyonların daha ziyade felaket, ölüm, tehlike gibi, olumsuz sayılan olaylardan önce belirdiği görülmektedir.
Felaket Belirtisi

Felaket belirtisi (crisis apparition) kişide ölüm, kaza veya aniden rahatsızlanma gibi hoş olmayan olaylardan birkaç saat kadar kısa bir süre önce oluşan normal-dışı ön belirtilere Parapsikoloji’de verilen adlardan biridir. Özellikle hassas denilen kişilerde nedensiz görünen bir iç sıkıntısından kısa süre sonra kendisinin, bir yakınının ya da bir topluluğun başına bir felaket gelmesi felaket belirtisi fenomeninin tipik bir örneğidir. Metapsişikçiler bu tür önseziler için felaket belirtisini de kapsamak üzere premonisyon terimini kullanırlar.
Depremle İlgili Omenler

Deprem ışıkları: Güneşin yeni doğup batışı gibi ışık hüzmeleri görülür.
Ay, yıldızlar: Parlak bir gökyüzü içinde yıldızlar elde tutulacak kadar yakın görünür.
Uğultu: Yerden anlam verilemeyen bir uğultu duyulur.
Alev topları: Yanan bir kibrit alevi gibi alev topu görülür.
Deprem bulutları: Açık havada, kırılacak bölgenin üzeri bulutlanır.
Yıldırımlar: Olağan dışı mor, yeşil, kırmızı, mavi, pembe renkli oluşumlar görülür.
Gökkuşağı: Açık havada kısa gökkuşağı oluşur. Bunda yeşil, siyah, mavi renk egemendir.
Hava sıcaklığı: Havada aşırı sıcak ve sıkıntı meydana gelir.
At, eşek, inek; tasmalarını koparırlar. Ahır kapılarından dışarı çıkmak isterler. Tepelere doğru koşarlar.
Tavşan ve fare: Yapıların üst katlarına kaçışırlar. Direklere tırmanırlar. Yere inmek istemezler.
Domuzlar: Hızla yukarıya doğru koşarlar. Toprağı delicesine eşelerler.
Kediler: Kutu ya da çöp bidonu içine atlarlar. Top gibi sıkışıp, şiddetle titrerler.
Köpekler: Korku dolu havlarlar.
Balıklar: Göl ya da deniz tabanının ısınması sonucu yüzeye yakın yüzerler. Yılan balıkları ortadan kaybolur.
Ölü balık: Balıklar nedensiz bir şekilde ölürler.
Ördek, kaz, kuğu: Göle girmek istemezler. Göldekiler ölebilir.
İpek Böcekleri: Arka arkaya dizilirler.
Yengeç: Plajda yengeçler dolaşır.
Martılar: Çembersel olarak uçarlar.
Büyükbaş hayvanlar: 3-4 gün önce elektromagnetik ışınlardan etkilenmeye başlarlar.
Karıncalar: Yuvalarından dışarıya çıkarlar.
Meyve ağaçları: Erken çiçek açar ve erken meyve verir.
Ot ve ağaç dalı: Yüzeyleri kızarır, yanar.
Küstüm çieği (mimoza): Gündüz, deprem öncesi pörsür.
Deniz ve göl değişimleri (1 saat - 2 hafta öncesi)
Su basması: Bir iki hafta önceden kıyıları deniz basar.
Su çekilmesi: 1 ile 5 saat öncesinden deniz kıyıdan çekilir.
Dalgalar: 1 ile 5 saat öncesine kadar çarşaf gibi düz olan denizde, gemi geçmiş gibi dalgalar oluşur.
Düz deniz: Deniz çarşaf gibi düzgün olur.
Hava kabarcığı: Deniz ya da gölde bolca hava kabarcığı görülür.
Isınma: Deniz tabanındaki ısınmadan dolayı suyun ısısı da normalin üzerine çıkar.
Yeraltı suları değişimleri (1 saat - 3 ay önceden)
Su verimi: 1 ile 4 litrelik verim artışı olur.
Basınç artışı: Su basıncında 1-1.5 barlık artış olur.
Su sıcaklığı: Olağan sıcaklığın 1-2 derece üzerinde ısınır.
Yeni kaynak: 1 ile 2 hafta öncesinden yeni kaynak oluşur ya da var olan kaynak kuruyabilir.
Su gazları: Karbondioksit, metan ve radon gazı içeriği artar.
Su tadı: Su acılaşır ya da tatlılaşır.
Suda koku: Çürük yumurta ve kükürt kokusu gelir.
Su kimyası: İletkenlik, radon, civa, helyum, karbondioksit artışı gözlenir.
Kabarcıklar: Su içinde hava kabarcıkları oluşur.
Dere suları: Kesilir, kurur ya da çoğalır.
Dinî Omenler

Hz. İsa'nın Doğumu ve Beytlehem Yıldızı

“İsa’nın Kral Hirodes devrinde Yahudiye’nin Beytlehem Kenti’nde doğmasından sonra bazı yıldızbilimciler doğudan Yeruşalim’e gelip şöyle dediler: “Yahudiler’in Kralı olarak doğan çocuk nerede? Doğuda O’nun yıldızını gördük ve O’na tapınmaya geldik.” Kral Hirodes bunu duyunca kendisi de bütün Yeruşalim halkı da tedirgin oldu. Bütün başkâhinleri ve halkın din bilginlerini toplayarak onlara Mesih’in nerede doğacağını sordu.  “Yahudiye’nin Beytlehem Kenti’nde” dediler. “Çünkü peygamber aracılığıyla şöyle yazılmıştır: “Ey sen, Yahuda’daki Beytlehem, Yahuda önderleri arasında hiç de en önemsizi değilsin! Çünkü halkım İsrail’i güdecek önder Senden çıkacak.’“ Bunun üzerine Hirodes yıldızbilimcileri gizlice çağırıp onlardan yıldızın göründüğü anı tam olarak öğrendi. “Gidin, çocuğu dikkatle arayın, bulunca bana haber verin, ben de gelip O’na tapınayım” diyerek onları Beytlehem’e gönderdi. Yıldızbilimciler, kralı dinledikten sonra yola çıktılar. Doğuda görmüş oldukları yıldız onlara yol gösteriyordu, çocuğun bulunduğu yerin üzerine varınca durdu. Yıldızı gördüklerinde olağanüstü bir sevinç duydular. Eve girip çocuğu annesi Meryem’le birlikte görünce yere kapanarak O’na tapındılar. Hazinelerini açıp O’na armağan olarak altın, günnük ve mür sundular. (Bknz. Matta İncili)

Hz. Muhammed'in Doğumu ve Ahmed Yıldızı

Yahudiler arasında birçok âlim vardı. Bunlar, kitaplarında Allah Resûlünün geleceğini görüp öğrenmişlerdi. Yıldızlardan hüküm çıkarmada da usta sayı­lırlardı. Efendimizin doğumu ge­cesinde bir yıldız parlamış ve Yahudi âlimler bu yıldızdan Ahir zaman Peygamberinin dünyaya teşrif ettiklerini anlamışlardı. Resûl-i Zîşan’ın meşhur şâiri Hassan b. Sâbit, bu hususu şöyle anlatmıştır:

Ben, sekiz yaşlarında var, yoktum. Biliyorum. Bir sabah vakti, Yahudinin biri ‘Hey Yahudiler!’ diye çığlık atarak koşuyordu. Yahudiler, ‘Ne var, ne yırtınıyorsun?’ diyerek adamın başına üşüştüler. Yahudi şöyle haykırıyordu:  ‘Haberiniz olsun: Ahmed’in yıldızı bu gece doğdu! Ahmed bu gece dünyaya geldi.’

İbni Sa’d’ın naklettiği konuyla ilgili bir rivayette ise, şöyle denilmektedir:

Mekke’de oturan bir Yahudi vardı. Allah Resûlünün doğdukları gecenin sabahı Kureyşlilerin karşısına çıktı ve sordu: ‘Bu gece kabilenizden bir oğlan çocuk doğdu mu?’ Ku­reyşli­ler, ‘Bilmiyoruz’ cevabını verince, adam sözlerine devam etti: ‘Varın, gidin, soruşturun, arayın. Bu ümmetin peygamberi bu gece doğdu. Sırtında alâmeti var.’ Kureyşliler, varıp soruşturdular ve gelip Yahudiye haber verdiler: ‘Bu gece Abdullah’ın bir oğlu dünyaya geldi; sırtında bir nişan var.’ Yahudi, gidip peygamberlik alâmetini gördü ve aklını kaybetmişçesine şöyle haykırdı: ‘Peygamberlik artık İsrailoğullarından gitti! Kureyşlilere öyle bir devlet gelecek ki haberi doğudan batıya kadar ulaşacaktır.’

Hz. Muhammed'in Doğumuyla İlgili Diğer Omenler

Medâyin’deki Kisrâ Sarayı'ndan 14 burç, çatırdayarak yıkıldı.
Kâbe’nin içini karanlık ve kirlere boğan putların pek çoğu baş aşağı yıkıldı.
İstahrabad’da 1000 yıldan beri yanmakta olan, Mecûsîlerin Ateş yığınları bir anda söndü.
Takdis edilen meşhur Sava (Taberiyye) Gölü, bir anda kurudu.
Dünyaya teşrifleri anında, doğuyu ve batıyı küçük bir oda gibi aydınlatan bir nur görüldü
Semave Vadisi, taşan seller altında kalıp suya gark oldu.
Gökkubbeden salkım salkım yıldızlar döküldü.
Kadir Gecesi İle İlgili Omenler

O gece açık ve hoş, yumuşak, ne sıcak, ne de soğuk olmayan bir gecedir.
O gecede köpek havlaması duyulmaz.
Kadir gecesinin sabahında, güneş doğduğunda şuasız (gözü kamaştırmayan donuk) bir tepsi gibidir.
Mehdi'nin Çıkışıyla İlgili Omenler

Fitnelerin çoğalması.
Yaygın katliamlar meydana gelmesi.
Dünyanın her yerini karanlık ve kargaşanın kaplaması.
Kadın ve çocukların dahi katledildiği fitnelerin yaşanması.
Müslümanlara baskının artması.
Mescid ve camilerin yıkılması.
Haramların helal sayılması.
Afganistan'ın işgali.
Çölde batan bir ordu.
Fırat'ın suyunun kesilmesi.
Ramazanda ay ve güneş tutulmaları.
Kuyruklu yıldızın doğması.
Kabe baskını ve Kabe'de kan akıtılması.
Doğu tarafından bir ateşin görülmesi.
Sahte peygamberlerin çoğalması.
Dinin şahsi çıkarlar için kullanılması.
Güneş'te bir alametin belirmesi.
Depremlerin çoğalması.
Yahudilik'te Kıyamet İle Omenler

Babil’deki sinagoglar İsrail’de tekrar kurulacak.
İsrail toprakları bitkilerle sarılacak.
Yönetim dinsizlerin eline geçecek.
Sürgündeki Yahudiler tekrar toplanacak.
İsrail’in düşmanları yenilecek.
 Süleyman Tapınağı Kudüs’te tekrar inşa edilecek.
Ölüler tekrar canlanacak.
Mesih gelerek İsrail’in kralı olacak ve tüm Yahudileri vaat edilmiş topraklarda toplayacak. Bu sırada Magog Kralı Yahudilere saldıracak ama yaşanacak büyük savaşı Mesih ve taraftarları kazanacak.
Hıristiyanlık'ta Kıyamet İle İlgili Omenler

Yahudilikte olduğu gibi Hıristiyanlıkta da kıyamet öncesinde büyük felaketlerin yaşanacağı öngörülüyor. İncil’de kıyamet öncesi şöyle yaşanacaklar için şunlar söyleniyor;

“Fakat şunu anla ki son günlerde sıkıntılı zamanlar gelecek. Zira insanlar benliklerine, paraya, gurura, kendini beğenmişliğe, sövgüye, ukalalığa düşkün, ebeveynine itaatsiz, nankör, günahkar, zalim, öfkesine yenik, müfteri, sefih, gaddar, iyilik düşmanı, hain, pervasız, gururla şişkin, Tanrı'yı sevmekten çok hazlara düşkün, dinin kudretini inkar ederken onun sadece biçimini gözeteceklerdir. Bu insanlardan yüz çevir.”

“O günlerin hemen sonrasında Güneş kararacak, ay ışığını vermez olacak, yıldızlar gökten düşecek ve göksel güçler sarsılacak.”

"Rab'bin günü bir hırsız gibi gelecek. O gün gökler büyük bir gürültüyle ortadan kalkacak, maddesel öğeler yanarak yok olacak, yer ve yeryüzünde yapılmış olan her şey yanıp bitecek" (2.Petrus 3:10).

İslam inancında Deccal ile Hz. İsa arasında gerçekleşeceği söylenen savaş Hıristiyanlıkta da Armegeddon adıyla anılıyor. Tevrat ve İncil metinlerinde yer alan rivayetler doğrultusunda oluşan Evangelist inanca göre; Kıyamet yaklaştığında Kudüs yakınlarındaki Magedon denilen yerde, Şeytanın önderliğinde Gog Magog denilen yaratıklar türeyecek, Armageddon savaşlarını yaparak tüm dünyada karışıklık çıkaracaklardır. Bunun akabinde Hz. İsa yeryüzüne inecek, kendisine inanan geçmişteki insanları dirilterek bin yıl (Milenyum ) yeryüzünde adalet ve egemenliği sağlayacaktır. Rab’bin kendisi, bir emir çağrısıyla, baş meleğin seslenmesiyle ve Tanrı’nın borazanıyla gökten inecek. Önce Mesih’e ait ölüler dirilecek .” Selaniklilere 4. Bab, 16–17

Bundan sonra Kıyamet olacak, İsa ve inananları Hıristiyan ve Yahudiler cennete gideceklerdir. Bu Protestan Evangelist inanç aslında yeni değildir. İncil’in Vahiy kitabında yer alan şu ifadelere bakalım: “Bin yıl dolunca, şeytan zindanından çözülecektir ve yerin dört köşesinde olan milletleri, Gog ve Magog’u, saptırmak ve onları çenk için bir araya toplamak üzere çıkacaktır. Onların sayısı denizin kumu gibidir .” İncil /Vahiy 20. Bab 7–8 “Üç kötü ruh, kralları Armagedon denilen yere topladılar.” Vahiy 16:16

Armageddon İbranice Megiddo Tepesi anlamına gelen “Harmegiddo” kelimelerinin Yunanca okunuşu. “iyiler ve kötülerin” kıyameti oluşturacak son büyük savaşına sahne olacak mekân. İsrail’de Hayfa limanının 18 mil güneydoğusunda, Kudüs’ün 55 mil kadar kuzeyinde. Eski Ahit’teki kehanete göre dünyayı ele geçirmeye çalışan güçler, yeryüzünün ve tüm dünyanın kralları, Doğu’dan, Fırat nehrinin doğusundan gelen krallar toplanacak ve korkunç büyüklükte ordularla, dehşetli silahlarla çarpışacaklar. Evangelistler, Armageddon savaşında Deccal’le, yani Müslümanlarla savaşacaklarını düşünüyorlar. Evangelistlere göre inançsızlar da bu savaşta Müslümanların yanında alacak.

İslam'da Kıyamet İle İlgili Omenler

İnsanların bina yapmakta birbiriyle yarışmaları.
İnsanların ölümü temenni etmeleri
Câriyenin efendisini doğurması
Hicaz'da bir ateşin çıkarak Busra'da (Şam yakınlarında bir yer) develerin ayaklarını aydınlatması
Fırat nehrinin sularının çekilerek, nehir yatağından altın çıkması
İkisi de hak iddiasında bulunan iki büyük İslâm ordusunun birbiriyle savaşması
İslâmî ilimlerin ortadan kalkması, cehaletin artması
Depremlerin çoğalması
Zamanın yaklaşması, gece ile gündüzün eşit olması
Cinâyetlerin çoğalması, fitnelerin zuhur etmesi
Yahudilerle Müslümanların savaşmaları, Müslümanların Yahudileri öldürmesi
Zinanın açıkça işlenmesi, içki tüketiminin artması, kadınların çoğalıp erkeklerin azalması
Kahtân'dan bir kişinin çıkarak, insanları asâsı ile sevketmesi
Deccal'in ortaya çıkışı: Deccâl, kıyâmette zuhur edecek yalancı bir kişidir, İslâm Dini'ni ve Müslümanları ifsad edip, kötülüğe ve bozgunculuğa sevk etmek isteyecektir. Deccal'in sağ gözünün kör olduğu, iki gözünün arasında "kâfir" yazdığı, çocuğunun olmadığı, Medine'ye ve Mekke'ye giremeyeceği, ortaya çıktıktan sonra yeryüzünde kırk gün kalacağı, bu süre içerisinde istidrac türünden bazı olağanüstü olaylar göstereceği, daha sonra da yine kıyâmetin büyük alametlerinden olan Hz. İsa'nın yeryüzüne inmesiyle onun tarafından öldürüleceği sahih hadislerde belirtilmiştir
 Duman anlamına gelen duhan da kıyâmetin büyük alametlerinden biridir (Müslim, Fiten, 39). Kıyâmetin vukuundan önce dünyayı bir duman bulutu kaplayarak, kırk gün ve kırk gece kalacak, mü'minler nezleye tutulmuş gibi, kâfirler ise sarhoş gibi olacaklardır.
Dabbetü'l-arz'ın çıkışı: Kıyâmet'ten önce çıkacağı bildirilen bir yaratıktır. Kelime anlamı "yer hayvanı" demektir. Kur'an-ı Kerim'de "Kendilerine söylenmiş olan başlarına geldiği zaman, yerden bir çeşit hayvan (dâbbe) çıkarırız ki o, onlara, insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler" (en-Neml, 27/82) buyurulmaktadır. Hz. Peygamber Dâbbetü'l-arz hakkında "Çıkacak olan kıyâmet alametlerinden ilki, güneşin batı tarafından doğması ile, bir kuşluk vakti insanlara karşı bir dâbbenin (hayvanın) zuhurudur. Bu iki alametten biri, arkadaşından evvel olur. Akabinde diğeri de onun izi üzerinde yakın olarak meydana gelir" buyurmuştur.
Güneşin Batıdan doğması: Güneş batıdan doğacak, insanlar topluca iman edecek, ancak daha önce iman etmemiş olanların imanları kendilerine bir yarar sağlamayacaktır
Hazreti İsa (a.s)'ın inmesi: Ehl-i sünnet itikadına göre Kıyâmetin vukuundan önce Hazreti İsa yeryüzüne inecek, Hıristiyanları İslâm'a davet edecek, Deccâl'i öldürecek, Hz. Peygamber'in şerîati ile hükmedecektir
Ye'cûc ve Me'cûc'ün çıkışı: Kıyâmetin vukuundan önce çıkarak "yeryüzünde bozgunculuk yapacak" (el-Kehf, 18/94) olan asılları ve soyları belirsiz iki insan topluluğudur. Hz. Zülkarneyn'in önlerine yaptığı seddin yıkılarak (el-Enbiya, 21/96) açılması ile yeryüzüne dağılacaklar insanlara saldıracak, kentleri yakıp-yıkarak harabe haline getireceklerdir. Bazı rivayetlerde bu seddin Çin seddi olduğu zikredilir
Doğuda, Batıda, Arap Yarımadasında olmak üzere üç bölgede yer çöküntülerinin meydana gelmesi de Kıyâmet'in büyük alametlerindendir.
Yemen'den çıkacak olan büyük bir ateşin insanları önüne katarak sürmesi

KAYNAKLAR : Gizli İlimler Kütüphanesi
Devamını Oku »

EZOTERİZM'DE ELEMENTLER




Ezoterizm'de Elementler

Element, Grekçe'de «elementa» kelimesinden türemiştir ve bir merdivenin ilk basamaklarına tırmanmak anlamına gelir. Bir bilim veya metodun ilk unsurları anlamına gelen bu kelime, ayni zamanda kimyada farklı atom yapısına sahip 108 madde türlerine de denilir. Ancak simya, astroloji ve diğer kadim ökült bilimlerde söz edilen geçen elementler farklıdır. Gerçek bir ezoterik örgüt veya okulda, ezoterik açıdan elementleri tanımak bir okült eğitiminin ilk sırlarını, ilk basamaklarını, ilk inisiyasonlarını oluşturur. Bu açıdan aşağıda sunacağımız bu yazı bazı sırları açıklayacaktır. Bu sırların bazıları daha önce yayınlanmış olması önemli değildir. Biz ölümlü insanlar açısından birer halen birer sırdırlar, çünkü fizik ortamın idrak sınırlarının ötesindedirler ve tam anlaşılması için bazı içsel anahtarlara sahip olmamız gerekiyor. Bu anahtarlar para veya her hangi diğer bir fiziksel meta karşılığında verilmez, kendi liyakat ve içsel çabamızla kazanılır. Yine de belirmek isterim ki bu sitede sunduğumuz yazıların bazıların okunması belli bir sırayı takip etmesinde yarar vardır. Bu yazıyı okumadan önce Sayıların Erdemi yazımızı okumanızı öneririz.

Kadimler dört, beş ve hatta bazen yedi elementten söz ederler. Ancak dördün üzerindeki elementler daha seyyal oldukları için genelde dikkate alınmaz. Bu elementler hava, ateş, su ve topraktır. Evrende herşeyin onlardan oluştuğu söylenir. Unutmamalı ki, kadimler bu unsurların kendileri değil, fakat içerdiği prensipleri kast etmişlerdir. 0 halde, ateş elementi denildiği zaman akla bir tutuşma değil de ateşi meydana getiren ve simgelediği öz nitelik gelmelidir. Burada yeni görme duyusu yerine zihinsel göz, veya sezgi geçerlidir.

Eski bir inanca göre her element dört ayrı unsurdan ikisini içerir. Bu dört unsur, sıcaklık, kuruluk, ıslaklık ve soğukluktur. Ateş sıcak ve kurudur; hava sıcak ve ıslaktır; su soğuk ve ıslaktır ve toprak soğuk ve kurudur. Platon'a göre ateş parlak, ince ye hareketli; hava karanlık, ince ye hareketli; su karanlık, kalın ve hareketli ve toprak karanlık, kalın ve hareketsizdir.

Elementler ile ilgili Semboller

Jung'a göre hava ve ateş erkek unsuru ve toprak ve su da dişi ve pasif unsuru içerir, aslında bu sınıflandırma kadim öğretilerden alınmıştır. Batı tradisyonunda yukarı bakan üçgen ateşi ve aşağı bakan üçgen suyu simgeler. Bu sembollerin cinsel karşılığı evrenseldir ve kaynağı malumdur. Hava ve toprakta biri yukarı ve biri aşağı bakan üçgenlerle simgelenir fakat ortalarında çizgi vardır. Ateş suyun zıtıdır ve hava toprağın zıtıdır. ayrıca su ve toprak yer çekimine tabi olup aşağı düşer, hava ve ateş ise tam tersine uçucudur ve yükselir. Dolayısıyla, üçgenleri ok olarak ele alsak yukarı bakan hafif, aşağı bakan ağır elemandır.

İspanyol okültisti Cirlot sembollerle ilgili kitabında tıbbın sembolü ve Hermes'in asası olarak bilinen kadüse için elementlerle ilgili aşağıdaki yorumu yapmıştır:

Ateş elemanı içeren esas yayılma ve genişlemem prensibidir. Diğer özelikleri de parlaklık, sıcaklık, hareketlilik ve canlılıktır. Temel faaliyeti dışa yöneliktir. Ateş tarih boyunca ilahi gücün simgesi olarak görülmüştür. Bu açıdan bazen ona tapılmıştır. Heraklitüs'e göre herşey ateşten meydana gelmiştir ve ateşe dönecektir. Ateş dönüşüm aracıdır. Dolayısıyla, diğer elemanlar arasında bir aracı görevi görür. Ateşin rengi kırmızı ve erkeklik unsuru içerir. Hint Tantrik sisteminde rajas gunasının içerdiği aktif ve pozitif doğa unsurunu içerir. Ateş ışık verdiği için aydınlığı simgeler. Titan Prometeos insanlara ateş verdiği için cezalandırılmıştı. Ateş yakıcı olduğu için azap verici rolü de olmuştur. Yıkıcı ve tahrip edici yanı da vardır. Dolayısıyla, sembolik olarak arınmak ve aydınlanma ile ifade edilen yüksek bir yanı olduğu gibi ayrıca ihtirasları, azabı ve yıkıcılığı simgeleyen aşağılık bir yanı da vardır. Yüksek unsurunu güneş simgeler ve aşağı unsurunu mars gezegeni simgeler. Ancak tabii ki marsın da yüksek yanları vardır. Ayrıca insanın ilahi pırıltısını veya cevherini simgeler. Bazı kadim mabetlerin sunaklarında daimi bir ateş bulunurdu. Sönmemesi için büyük çaba gösterilirdi. Çünkü o ilahi ilhamı simgelerdi. Majikal çalışmalarda ateş elemanın astral karşılığı ile çalışmanın daha çabuk sonuç vereceği söylenir. Ancak bu tür çalışmamaların daha tehlikeli olduğu ve daha fazla dikkat gerektiği ilave edilir. Ateş çekicidir ve hipnotik bir özelliği vardır. Astrolojik özellikleri, bağımsızlık, önderlik, yaratıcılık, girişkenlik ve enerjidir. Ateş astral alemi simgeler.

Suelemanı içeren temel esas içe çekilmedir. Özellikleri ateşe zıttır. Dişi unsuru içerir. Kadim cağlarda hayatın denizden başladığı inanılırdı. Deniz ayı da hükmeden bir ana tanrıçanın rahmi olarak görülürdü. Suyun yansıma gücünden dolayı kadimler onu bilgeliğin simgesi olarak görmüşlerdir. Onun diğer özellikleri soğukluk, gizlilik ve uykudur. Ateş elemanı şuuru ve su elemanı şuur-altını simgeler. Ateş gündüzün hakimi güneşi içerir, su ise gecenin hakimi ayı içerir. Alevler göğe doğru yükselir, su ise yere doğru düşer. Su bünyesinde her türlü maddeyi eritip barındırır. Su değişkendir ve etraftaki tesirlerin özelliklerini özümseyerek sergiler. Dolaysıyla hayat verici de olabilir, zehirleyici de olabilir. Temizleyici de olabilir, kirletici de. Ancak saf hali ile sadece hayat verici ve arındırıcıdır. Astrolojik özellikleri duygusallık, duyarlılık ve sezgidir. Su eterik alemi simgeler.

Havaelemanın prensibi ateş elemanı ve su elemanı birleşiminden meydana geldiği kadimler tarafından inanılır. Dolaysıyla bu iki elemanın unsurlarını içerir. Bu sebeple havanın gezegeni merkür hermafrodittir. Bu sembolünden de anlaşılır. Bu ikili unsuru da burçlarında da görmekteyiz ve ikizlerde ifade edilir, terazide dengelenir ve kovada birlikte faaliyet eder. Ayrıca havanın sembolünde de bu ifade edilmiştir. Hava sembolün: ortasından ayıran çizgi bu ikili özelliğin bir ifadesidir. Ancak gerçek anlamda hava kendi başına bir elemandır ve nötr prensibi içerir. Gücü yine de erkeksidir. Kadimlere göre hayat nefesini içerir. fikir ye muhakeme unsurunu simgeler. Hava ses, düşünce ve radyo dalgaları taşıdığı için iletişim elemanıdır. Bu yüzden Hermes veya Merkür tanrıların habercisiydi. Hava hareketli ve incedir. Genel olarak zihni temsil eder ve mental alemi simgeler.

Bazı görüşlere göre toprak gerçek bir eleman değildir ve diğer üç elemanın karışımından meydana gelmiştir. Diğer üç elemanları üç ana renge tekabül ederler. Ayrıca, onlar üç Hint gunaya uymakta ve İbraniler onları üç ana harfin karşılığı olarak kabul ederler, bu durumda toprak elementi ortada kalmaktadır. Ancak, birleşken özelliğine rağmen tradisyona uygun olarak elementlere dahil edilmektedir. Toprak aslında Tantrik sisteminde tamas gunaya yakın özelliği vardır. Sabitlik, ağırlık ve kısıtlama özelliklerini arz eder. Özelliğini değiştirmek çok güçtür. Toprak maddi varlığın temelidir ve pratiktir. Hava elementine zıt özellik gösterir. Fizik planını içerir. mağaralar, mineraller ve bitkiler onun direkt etkisi altındadır. Bereket ve kazancı da simgeler.


Tetramorf

Tetramorf (tetramorph, Latince dört beden) dört varlığın birleşiminden meydana gelen bir sembolü ifade eder. Bu varlıklar genelde boğa, kartal, aslan ve insandır. Kadim orta doğu uygarlıkları, örneğin Mısır Mezopotamya İran ve Anadolu, Uzak Doğu'da Orta ve Güney Amerika mitolojisinde yaygın olarak işlenmiştir. Bunların en iyi tanınanı Mısır'da Kufu (Cheops) piramitin önünde doğuya bakan ve 20 metre yükseklikte sfenks (sphinks) yapıtıdır. Sfenks, Grekçe'de birleşken anlamına gelir. Büyük Sfenksin gövdesi aslan başı insan şeklinde. Genelde firavun Khufu yüzü olduğu kabul edilmekle beraber, son zamanlarda bu sanıya karşı muhalif görüşler otaya atılmıştır. Bazı görüşlere göre Sfenks kelimesinin kökeni «yaşayan simge» anlamına gelen, eski Mısır dilinden «Shesep-ankh»den türemiştir. Çoğu kez sfenksler kanıtlı gösterildiği halde, büyük sfenks muhtemelen her zamana kanatsızdı. Bir görüşe göre büyük sfenksin yapım tarihi ilk bahar solstisin Aslan burcunda bulunduğu M.Ö. 10.000.000 yıllarına tekabül ediyor, yani Aslan çağının bulunduğu Atlantis'in batışı sıralarında. Şu zamanlarda da 180° bir açı yapılarak insan başının simgelendiği Kova çağına gelmiş bulunuyoruz. Eski Mısırlılar aslanları kutsal yapıtların koruyucusu olarak kabul ettikleri söylenir. Ancak, bunun dışında sfenks konusunda bir şey bilinmemektedir. Ezoterik açıdan sfenks insan başı, kartal kanatları, gövde üstü aslan ve altı boğa olan dört bedenden oluşmuş bir tetramorftur. Bu dört varlık dört sabit burcu karşılayan kerubilerin bedenleridir.

Sfenksin önünde durduğu Khufu( Cheops ) piramit ile bir ilişkisi olduğu sanılmakta. Mısır piramitleri tetrahedron denilen ve kristallerin girebileceği yedi simetrik şekilden biri görüntüsündedir. Altı bir kare ve üstü dört üçgenden meydana gelmiştir. Üçgen ile dörtgenin kutsal yediyi oluştururular. Dört üçgen dört istikamete bakıp dört rüzgarı ve dört elementi simgeler. Bu dört üçgen üst üste katlanıp iki boyutlu bir şekil yaratır. Bu da 12 köşeli bir yıldızdır. Bu da bize zodiakı, burçlar kuşağını verir

Yukarıdaki şekil piramidin dört üçgenin ve bir karenin düz bir yüzey üzerinde iki boyutlu şeklidir. Dört üçgenin her biri bir elementi ve her bir kenarı elementlerden üçer burca bakmaktadır. Bunun üzerinde bir kare yerleştirilince. Görülür ki o karenin her bir ucu dört ayrı elementten dört burca bakmaktadır. Yukarıdaki şekilde kare dört sabit veya değişmez burca bakmaktadır. Bunlar Kova, Aslan, Akrep ve Boğadır. İşte kadimlerin efsane, sanat ve kutsal metinlerinde geçen ve bir kaç değişik hayvan türünün birleşimden oluşan fantastik mahluklar, ister Sfenks, Garuda veya Kerubim olsun, genellikle bu dört sabit burçlardaki sembollerin birleşimlerinden oluşmuşlardır.

Odipus efsanedeki sfenksi ele aldığımızda (bakınız bölüm başındaki alıntı), bilmecenin çözümü insan olarak ortaya çıkıyor, fakat aynı zamanda bilmecenin içinde başka bir bilmece olabilir ve cevap piramit olarak da çıkabilir. Piramidin tabanı dört ayaklı, sonu veya üstü üç ayaklıdır ve öğleyin güneş dik olarak piramide yukardan baktığı zaman iki ucuyla kesin bir çizgi yaratır. Biri en tepede ve biri tabanın tam ortasında. Bu çizgi arzın merkezine kadar iner. Piramit ayrıca tek bir noktada uçlanır, orada sanki başka bir boyutta girerek kaybolur.

Hint mitolojisinde Garuda yarı insan ve yarı kartal bir varlıktır. Yılanların düşman ve tanrı Vishnunun taşıyıcısı. Ayrıca, Rama'yı da cennete taşımış. Kartal kanatları motifler orta doğuda yaygın. Mezopotamya medeniyetlerinde, Sümer, Babil, Asur ye Keldanilerde kanatlı ve insan yüzlü boğalar görülür. Eski İran medeniyetlerinde de görülür. Hititlerde ve büyün civardaki medeniyetlerde dört mahlukun çeşitli birleşimleri görülmekte. Genellikle hayvan başlı ve insan gövdeli tanrılardan oluşmuş Mısır panteonunda sfenks de bunun tersine görmek ilginç.

İbranilerde tetramorflar Kerubim olarak adlandırır (Kerubim veya Kerubiler çoğul, Kerub tekil). Okült açıdan Kerubimler dört elementin idarecileridir. Sembolik karşılıkları şöyledir:

Golden Dawn Cemiyetine öğretilerine ait yukarıdaki tablo şöyle açıklayalım. Kova burcunun insan şekli ile simgelenmesi onun burçlar arasında en insani olmasından kaynaklanıyor. Aslan ve boğanın şekilleri burçlarının tam olduğundan yorum gerektirmez. Burada en itilaflı tekabül Su Kerub için kartal sembolü gelebilir, çünkü kartal uçtuğu için hava elementi çağrışımı yapar. Ayrıca güneşle ilgisinden dolayı ateş çağrışımı yapar. Ancak, görülür ki akrep burcun sembolleri arasında bulunmakta. Kanatları açıldığında hilal şeklini andırmaktadır.

Eski Ahitte Kerubim hakkında yazılanlar şöyledir,

«Ye baktım, ve işte, kerubilerin yanında dört tekerlek vardı, her kerubinin yanında bir tekerlek, ve tekerleklerin görünüşü gök zümrüt taşı gibi idi. Ve onların görünüşüne gelince, dördünün de benzeyişi birdi, sanki tekerlek içinde tekerlek varmış gibi. Yürüdükleri zaman dört yanlarına gidiyorlardı, yürürken dönmüyorlardı, ancak baş nereye yönelirse onun ardınca gidiyorlardı, yürürken dönmüyorlardı. Ve bütün bedenleri ve sırtları, ve elleri, ve kanatları, ve tekerlekler, dördünün de tekerlekleri, çepçevre gözlerle dolu idi. Tekerlekler ise, ben işitirken onlara dönen tekerlekler, diye çağrılırdı. Ve her birinin dört yüzü vardı, birinci yüz kerubi idi, ve ikinci yüz insani idi, ve üçüncü yüz aslan yüzü idi ve dördüncü yüz kartal yüzü.» (/Hezekiel Bap 10 /9–10)

Eski Ahitte ayrıca Süleyman'ın yaptığı mabette iki dev Kerubim heykelini altınla kaplayarak yerleştiğini anlatmakta.

Tetramorflardan oluşmuş Sfenks ayrıca insani simgeler, çünkü insanda dört element vardır. Bundan sonraki konuda göreceğimiz gibi elemental varlıklar veya doğa ruhları okült felsefesinde sadece bir elementten oluşmuştur.

Elementler ve Kozmik Planlar

Okültizmde kullanılan elementlerin fizikte gördüğümüz madde şekilleri ve işlemlerinin kendilerin değil de onların prensipleri olduğunu söylemiştik. İlerde göreceğimiz bazı uygulamalarda bu elementler ya enerji ya da ayrı bir fizik üstü mekan olarak gözükmekte. Bunları nasıl izah ederiz? Ayrıca bazı uygulamalarda fizikteki ateş, su ve diğer elementlerin fizik üstü bağları olduğu gibi bunları kullanarak çağrışımlar yapılmakta. Hermes'e göre «Yukarıdaki aşağıdaki gibidir ve aşağıdaki yukarıdaki gibidir.» 0 halde, bizim fizik dünyamızdaki madde biçimleri ile astral alemdekilerle bir benzerlik veya paralellik olmalıdır. Aynı şeylerin kalıbı orada olmalı. Dolayısıyla, Majide kullanılan elementler bizim bildiğimiz karı, sıvı, gaz ve ateşin astral kopyasıdır. Bunlar daha ince söz edilen planların ayrıca yediye bölünmeleridir, ve planları mecazi olarak yatay düzeyler olarak düşünsek, bunlar dikey olarak birbiri ile direk ilişkilidir. Dolayısıyla, örneğin astral ateşe bir çağrışım yapılması isteniyorsa fiziksel bir ateşi kullanmak mümkündür. Bu ilkeyi resmeden aşağıdaki çizim mecazidir. Aslında planlar iç içedir.

Elementallar veya Elemental Varlıklar

Bu bölümde yazacaklarımız deli saçması gibi gelebilir, ancak konu çok farklı kaynaklardan, farklı kültürlerden oldukça geniş bir şekilde belgelenmiştir. Okült bilimlerde elemental diye adlandırılan varlıklardan söz edilmektedir. Bunların tek bir elementten oluştukları inanıldığı için elemental adını almışlardır. Bunlar insan evriminden ayrı bir evrimden, insan zincirinden ayrı bir zincire bağlı olan doğa unsuruna (şakti, prakiti) bağlı maddi varlıklar oldukları ve insandaki ölümsüz ilahi pırıltıdan yoksun olduklar kabul edilir. Dolayısıyla, ölümlüdürler, ancak ömürleri insanlardan genellikle oldukça daha uzun olduğu kabul edilir. Bunlara ayrıca doğa ruhları da denilmekte. Asıl yapıları astral olmakla beraber bir eterik bedenine de sahip oldukları inanılır, zira yeryüzündeki doğal olayları ile irtibatlıdır. Bu yüzden doğanın insanoğlu karşısında gördüğü yenilgi ve tahribat, teknolojinin gürültüsü, kiri ve doğal dengeyi bozmasına karşılık elementallerin ısız yerlere çekildiğini kabul eden görüşler vardır. Elementallerin çocuksu davranışları olduğu ve iç güdülerine göre hareket ettikleri söylenir. Ancak edebiyatta göre aralarında çok farklı çeşitleri vardır, dolayısıyla genelemeye gitmek doğru olmaz. Aralarında öğüt veren, çeşitli konularda ayrıntılı bilgi verenlere de rastlamak mümkündür. Arahlarında insanlara dost olanlar, bulmak kabil olduğu gibi insanları sevmeyen ve uzak duranlarda, hatta saldırmak için fırsat arayanları da bulmak mümkündür. Bazen insanların zararına çocukça şakalar yapanlara rastlamak mümkündür. Bazı kültürlerde elemental varlıklar günlük yaşamın bir parçasıdır. Tibetliler elemental yakalamak için çanak antenleri andıran garip biçimde tuzaklar kurmaktadırlar. Irlanda'da' küçük insanlar (Leprecaun) için akşam kapı dışında süt halen bırakılır.

Majisyenler ve büyücüler (sorcerer) tarafından elementallerin hizmete bağlandığı söylenir. Bunun adı hüdamcılıktır. Ayrıca, majide elemental yaratmak için yöntemler de bulunmaktadır. Elementalleri hüdam gayesi ile şişelere konulup hapsedildiği veya tılsımlara bağlandığı sadece «Bin Bir Gece Masalları»nda yazılmaz. Tibet'te Tulkuların, yane insan şeklinde düşünce formlarının yaratılması elemental yaratmaktan başka bir şey değildir.

İster adına elemental de, ister cin, doğa ruhu veya peri de, bu insan dışı seyyal varlıklarla ilgili edebiyat oldukça geniştir. Bu edebiyat dünyanın dört köşesinde yaygındır ve her yerde aynı şeyler anılmaktadır. Bu edebiyat efsane, destan, folklor, kutsal metinler, şiirler ve bilimsel araştırmaları da içerir. Kuranda 'Cinler Süresi' vardır ve cinlere inanmamak Kuranı inkar etmek anlamına gelir. Orada cinlerin «dumansız ateşten» yaratıldığını yazan. Müslümanlığı kabul etmek üzere cinlerden bir kavimin peygamberi görmeye gittiklerini yazar. Türkçe'de cinler konusunda en kapsamlı İslami kaynak İman-ı Sibli'nin 'Cinlerin Esrar'dır(6). Son zamanlarda elementaller konusunda Türkçe ilginç bir kitap, Prof. Jorge Angel Livraga'nın «Elemental Doğa Ruhları»(7), Yeni Yüksek Tepe tarafından yayınlanmıştır. Konumuz açısından bu kitap daha ayrıntılı bilgi isteyenler için bir kaynak eserdir. Bu konu ile ilgili pek çok yabancı eserler bulunmaktadır. Katharine Briggs 480 sayfalık İngiliz-Kelt edebiyatında konu olan bir cin-peri sözlüğü bile yazmıştır(8). İnsanlar ve elementaller arasındaki ilişki ile ilgili 'The Magic of Findhorn' adında(9) ilginç bir kitap yazılmıştır. Bu İskoçya'nın en kuzey bir köşesinde kurulan Findhorn topluluğu ile ilgili olayları içermektedir. Teosofik açıdan Geoffrey Hodson, 'The Kingdom of the Gods'(10) başlıklı bol resimli bir kitapta Avustralyalı yazar bir duru görür olduğunu iddia ederek ayrıntılı bilgi ve incelemelerini sunmuştur. Maji açısında Franz Bardon adında Çekoslovakyalı majisyen 700'e yakın elemental varlıkların kral ve şeflerinin sicil, ad, görev, alan ve çağırma yöntemlerini kitaplarında vermiştir (11). Son olarak cincilik ve büyü ile ilgili İsmet Zeki Eyuboğlu çeşitli kitaplar yazmıştır, örneğin «Anadolu Büyüleri»,« Cinci Büyüleri ve Yıldızname', «Cinsel Büyüler» vs.(12).

Golden Dawn (Altın Şafak) Cemiyetine Göre Elementlerin Hiyerarşisi

The Hermetic Order of the Golden Dawn cemiyetinde mevcut aşağıdaki sınıflandırma, cemiyetin kuruluş süresi olan 1887 yıllarında yaratılmadı. Golden Dawn, Orta-Çağ, Rönesans ve hatta daha eski çağların sentez haline getirilmiş bilgileri ile donatılmıştı. Bunların arsasında Hermetik kaynaklı bilgi ve uygulama olduğu gibi, Enokyan, Kabalistik ve eski Mısırlı kaynakları da dahildir. Golden Dawn ve diğer okült cemiyetler konusunda daha ayrıntılı bilgi yakında sitemizde yayınlanacaktır.

Golden Dawn öğretileri zamanında gizli tutulurdu. Ancak derece derece ilerleyen belirli inisiyason törenlerinden sonra adaylara bir bir açıklanıyordu. Bu törenler adayı bu bilgileri hazmetmeye hazır bir konuma getiriyordu. Ancak, 1937 yılında Israel Regardie adında üyelerinden biri örgüte karşı yeminlerini bozarak bu bilgileri dört ciltli bir eser şeklinde yayınladı. Dolayısıyla, üyeleri için kutsal misterlerin sırları sayılan öğretilerine günümüzde her hangi bir kimse erişim sağlayabilir.

Bütün okült örgütlerde olduğu gibi, Golden Dawn'ın ilk dört inisiyasonu elemental derecelere tekabül eder. Daha sonraki inisiyasyonları gezegenseldir. Okült öğretilerde insan bir mikrokozmostur, yani küçük bir evrendir. Büyük evren, makrokozmosta olan herşey onda da vardır. Astrolojiyi çalışır bir sistem kıldıran ilke budur. Beşgen, beş köşeli yıldız, pentagram ile mikrokozmos, elemental seviye simgelenir. Altıgen, altı köşeli yıldız, heksagram ile makrokozmos güneş sistemi simgelenir. Aleister Crowley'e göre 11 sayısı mikrokozmos ve makrokozmosun birleşmesini simgleler. Majisyen evre evre gelişmesi sonucunda evrenle bütünleşir.

Aşağıdaki tablo da elementlerin İbrani ağırlıklı karşılıkları ele alınmıştır. Bu karşılıklar farklı kültürlerde farklı adlar altında gözükür, ancak prensipler değişmez. Golden Dawn'ın üst derecelerinde İbrani sistemi bir kenara konulur ve Enokyan dilinde karşılıklar kullanılır. Enokyan dili yeryüzünde her hangi bir topluluk tarafından günlük yaşamda kullanılmayan sadece majikal işlemlerde kullanılan dünya dışı bir dil olarak kabul edilir. Enokyan sistemi konusunda az bir bilgi Enokyan Maji yazımızda bulabilirsiniz.

Toprak Elementi

İbranice Adı: Aretz veya Ofir
Tanrı Adı: Adonay ha-Aretz
İstikamet: Kuzey - Tzafon
Başmeleği: Auriel
Meleği: Forlak
Hükümdarı: Kerub
Kralı: Gob
Elementalleri: Gnomlar, Taurus, Virgo, Capricorn

Tetramorf bölümüne tekrar dönecek olursak Hezekiel'in vizyonundaki Kerubun boğa ile tekabül ettiğini görürü. Kerub sözcüğün kökeni saptanmadı. Kimisi Ke ve Rub'u ayırarak ona güçlü anlamını vermiştir. Kaldelilerde bu sözcüğün toprağı işlemek anlamına gelir, dolayısıyla öküz veya boğa anlamı ile bağdaştırılır.

Maji ve Kabala'da hiyerarşi sıralaması şu şekilde olur, kozal alemde belirli bir Tanrı adı, mental alemde de belirli bir Başmeleği yönetir. Oda astral alemde belirli bir melek grubunu idare eder ve onlarda belirli elementallere ve fizik alanlara tesir ederler. Burada hemen belirtmek gerekir ki, majide melekler ince güçlerdir. Bazı görevleri mekanik bir şekilde yerine getiren insanlık ötesi varlıklardır. Farklı dinlerde veya inançlarda onlara farklı adlar verilmiştir. Majide bunları ilahiyat veya din açıdan yorumlamak önemli değildir. Eğer işleyen bir sistem varsa, üzümü yenilir bağı önemlidir değildir.

Prof. Livraga'ya göre toprak elementinde bulunan elementaller, Grnomlar, periler ve cüce varlıklar (küçük insanlar). Aslında bu sınıflandırmada sayısız varlık türü koymak mümkündür, Leprecaunlar, Browniler, Pixiler ve Goblinler gibi. Bu varlıklar çeşitli şekil ve boylarda bulunarak karayı, doğa örtüsünü ve yer altı mağaraları ve madden cevherler etrafında bulunmakta. Bunların hükmü altında her çeşit bitki, şifalı ot, çiçek, meyve bulunmakta. Ayrıca rnaddenleri, metalleri, kristalleri ve kıymetli taşları hükmeden cinsleri de vardır.

Su Elementi

İbranice Adı: Maim
Tanrı Adı: Elohim Tzabaot
İstikamet: Batı Maarab
Başmeleği: Gabriel - Cebrail
Meleği: Taliahad
Hükümdarı: Tarsis
Kralı: Niksa
Elementalleri: Undinler Periler
Cancer, Scorpio, Pisces

Su elementalleri Profesör Livraga, sirenler, nyrnpheler ve tritonlar olarak sıralamıştır. Toprak elementallerin çoğu erkek ağırlıklı görünmelerine karşın su elementaller genellikledi dişi ağırlıklıdır. Bunlar denizlerde, şelalelerde, derelerde ye göllerde görüldüğü söylenir (Örneğin Arthur efsanesinde Gölün Lady'si). Bu elementallerin zarif ve güzel oldukları söylenir ye genellikle çıplak görülürler. Zaman zaman yıkanan ye yüzen su perisi görüldüğü söylenir ye insanları görür görmez kaçtıkları söylenir. Paraselsus'un, cinler ve insanlar arasında geçen «evlilikler» hakkında yazmıştır. 19. asırda, İskocyalı Kirk yazdığı «Commonwealth of the Elves» kitabında bu evliliklerde ya elementalin ruhen ölümsüzlüğe kavuştuğunu ya da tersine insanin ruhen ölümlü olup bir elementale dönüştüğünü yazar. Bu da bu varlıklar etrafında anlatılan garip söylentilerin biridir.

Ateş Elementi

İbranice Adı: Asch
Tanrı Adı: Yhvh Tzabaot
İstikamet: Güney Darom
Başmeleği: Mikael Mikayıl
Meleği: Aral
Hükümdarı: Seraf Serap
Kralı: Djin Cin
Elementalleri: Salamanderler
Aries, Leo, Sagittarius

Eski ahitte Seraphların vizyonlarda ateşle çevrili kanatlı yılanlar biçiminde görüldüğü yazılır. Salamanderler ise, bir nevi seyyal kertenkeledir. Bunlar zaman zarnan ateşin içinde görülürmüş. Cellini (1500–1574) yazdığı hayat hikayesinde (16) beş yaşında babası tarafından şöminedeki alevlerin içinde bir salamandar gösterdiğini ve bu olayı unutmasın diye habası kulağına yumruk indirdiğini anlatır. 19. asırda, Gerard de Nerval İstantul kahvelerinde derlediği hikayelerinde Hiram'in (veya Adonirarn) Hz. Süleyman'ın mabedini yapmadan önce nasıl ateş cinlerinin arasına girip onlardan bilgi ve yardım aldığını anlatıyor.

Hava Elementi

İbranice Adı: Ruach - Ruh
Tanrı Adı: Şaddayi El Hay
İstikamet: Doğu Mizrah
Başmeleği: Rafael İsrafil
Meleği: Hassan
Hükümdarı: Ariel
Kralı: Paralda
Elementalleri: Slyfler
Gemini, Libra, Aquarius

Hava elementin elementalleri sylphs'tir. Hodson'a göre onlar insanlardan biraz daha kısa boylu ye cinsiyetsizdirler. Tamamen humanoid olmalarına karşın arkalarında kanatlara benzeyen uzantıları vardır ve çok hızlı uçar ve hareket ederler. Genellikle, gökyüzünde iki veya üçlü gruplar şeklinde uçarlar. Franz Bardon'a göre bu elementallerin kralları ile temas kurmak kolay değildir, çünkü Sylphler utangaçtırlar ye insanlardan pek hoşlanmazlar.
Okült Çalışmalarda Elementler

Çeşitli ezoterik sistemlerde elementler o kadar çok fazla işlenmiştir ki, bunların hepsini şu kısa makalemizde aktarmak mümkün değildir. Dünyanın en eski dini Şamanizm'de elementleri çok önemli bir yeri vardır. Uzak Doğa ezoterizmdeki yeri Doğu Ezoterizm: Çakra ve Kundalini yazımızda işlenmiştir, ancak bu konuda da yazılacak bir kaç söz daha vardır. Batı ezoterik tradisyonundaki yeri konusunda sitemizdeki W.E. Butler'in Pratik Majinin Anahtarları yazısında danışabilirsiniz. Golden Dawn öğretilerinde elementlerle ilgili çeşitli kabalisitk, enokyan ve hatta Tantrik bilgi ve uygulamalar verilmişti. Bu tantrik kökenli öğretilerde tatva çalışmaları veriliyordu. Tatvalar Hint Tantrik sisteminde elementlere verilen addır. Bu elementler: Akaşa, Vayu (hava), Tejas (ateş), Apas (su) ve Prithivi'dir (toprak). Tatva çalışmalarında bu elementlerin tatvik sembolleri üzerinde çalışılır. Bunlar anahtar görevi görerek. Kişinin ilgili elementin ortamına girmesini sağlar. Bu bir nevi "planlarda yükselme" denilen metotla gerçekleşir. Elementin daha kaba şeklinden daha suptil/ince şekline girilir. Müzikte de belirli bir nota daha yüksek oktavdaki aynı nota ile resönans sağlar.

Tarot kartların sembolizmini inceleyecek olursak elementler konusunda pek çok şey bulabiliriz. Ancak bu konu elementlere giren daha birçok konu gibi ileride başka bir başlık altında daha kapsamlı olarak işlenecektir. Bu yazımızda amacımız bazı temel bilgileri vermektir. Tarot kartları Arkana Major (Büyük Sır) ve Arkana Minor (Küçük Sır) olarak iki desteye ayrılır. Arkana Minor aynı bizim oyun kartları gibi dört gruba ayrılır. Bunlar: asa, kupa, kılıç ve paralardır. Golden Dawn Cemiyeti asaları ateşe, kılıçları havaya, kupaları suya ve paraları topağa tekabül ettirdiler. Bu sembolizm hemen hemen bütün yeni ezoterik tarot kartlarına (Waite, Crowley, Golden Dawn/Wang, Golden Dawn Ritual/Cicero vs.) işlendi. Ancak bazı ezoterik sistemler, özellikler neo-paganlar haklı olarak ateşin kılıca ait olması gerektiğini ve asanın havaya ait olması gerektiğini savunmuşlardır. Çünkü kılıç ateşte dövülür ve ateş gibi yakıcı ve keskindir. Asa ise hikmet ve denge sembolüdür ve göğe doğru çıkar. Ağaçtan yapılmıştır, ağaçta havaya doğru açılır.

Bu dört alet aslında majisyenin çalışmalarında kullandığı aletler ve silahlarıdır. Unutmamak gerekir ki elementlerin içsel yönü de vardır. Elementlerde, majisyenin kendisinde geliştirmek istediği belirli faziletler vardır. Bunları kazanmak için onlara erişim sağlaması ve özümsemesi gerekir. Tarot kartların birincisi Majisyen adlı karttır. Burada majisyen çalışma masasının başında gözükür, önünde dört aleti: asa, kılıç, kupa ve para (disk). Majisyen bir yandan içsel elementlere hakim olmaya öğrenirken. Bir yandan da doğadaki çiğ güçler olan dışsal elementlerle karşı karşıya gelmekte. Bu deneyim ilk başlarda biraz ürkütücü gelebilir, çünkü insanlar doğadan uzak, varlığından habersiz yaşamaya alışmışlardır. Teknolojisi, bilimi, ekonomisi doğayı sömürmek üzerine kurulmuştur. Şimdi yüz yıllardır büyük bir emekle dışarıda tutuğu o vahşi güçle yüz yüze. Bu da onun ilk inisiyasonu. İlk önce doğala yüzleşmeden daha yüksek inisiyasonlar, kozmik sırlar, mistik haller vs. tam olarak yoktur. Ondan sonraki yol inisiyason adayının kendisini tanımasıdır. Gerçe, bu her safhada mevcuttur ve misterlerin altın anahtarıdır, çünkü insan küçük evrendir (mikrokozmos) ve büyük evrende (makrokozmos) olan herşey minyatür olarak onda da vardır. Ancak bu sonraki safhada kendisini daha iyi tanıyacaktır. Misterler üç safhalıdır: doğa sırları, beşeri sırlar ve semavi sırlar. Bu üç safha elementler, gezegenler ve burçlar/sabit yıldızlar olarak gözükür.
Devamını Oku »

Yukarı Git