4 Şubat 2016 Perşembe

UFO BİLMECESİ




“UFO ENIGMA” (UFO BİLMECESİ)

UFO BİLMECESİ: Fiziksel Kanıtlar Üzerine Yeni Bir İnceleme (A New Review of Physical Evidence) Stanford üniversitesiden Profesör Peter A. Sturrock' ın bilim dünyasını ve halkı şaşırtmaya devam eden UFO gözlemlerinin arka planında yatan olası fiziksel kanıtlar konusunda ortaya koyduğu bilimsel ve bir o kadar da ilginç olan bakış açısını yansıtıyor.Sturrock ve dokuz fizik uzmanından oluşan bilim grubu , sekiz deneyimli araştırmacı tarafından sunulan, içinde dünya dışı ziyaretçilerin araçlarına ait görüntülerin de bulunduğu şaşırtıcı ve açıklanamayan olaylarla ilgili verileri incelediler. Sturrock'un fiziksel deliller üzerinde yoğunlaşan bulguları yıllardır tartışmalı olan bu konuya ilişkin ilk bağımsız ve bilimsel niteliği olan araştırma ve analiz sürecini kapsıyor.

UFO Enigma; Stanford Üniversitesi Uzay Bilimleri ve Astrofizik anabilim dalından profesör Peter A. Sturrock' ın önderlik ettiği bir çalışmanın ürünü. Hakkında basında çıkan etkileyici haberlerin yanı sıra; M.I.T., Cornell, Princeton, Arizona, Virginia Üniversiteleriyle beraber İngiltere, Fransa ve Almanya'daki enstitüler tarafından ilgi ve saygıyla karşılanan çalışma, Laurance S. Rockefeller' ın yetkisinde Bilimsel Araştırmalar Topluluğu tarafından tamamlandı.

STURROCK PANELİ

Çeşitli bilim adamlarının katıldığı uluslararası panelde bazılarının UFO gözlemlerinin beraberinde getirdiği tanımlanamayan fiziksel kanıtların ciddi bir bilimsel çalışma gerektirdiği görüşü konusunda anlaşmaya varıldı. Stanford Üniversitesi'nden Peter Sturrock' ın yürüttüğü çalışma , son 30 yıldır tartışmalı olan bu konu üzerinde yapılmış ilk bağımsız, bilimsel inceleme niteliğinde. Panelde; UFO tanıkların vücutlarında oluşan yanıklar, radarlar tarafından tespit edilen gizemli objeler, belirli bölgelerde gökyüzünde tekrarlanan aralıklarla beliren ve yanıp sönen ışıklar, otomobillerin çalışma düzeninde sapmalar, bitki örtüsü üzerinde bulunan radyasyon kalıntıları ve diğer hasarlar, taşıtlar üzerinde yapılan oynamalar, yerin yüzeyine bırakılan izler ve enkazlar gibi şaşırtıcı ve açıklanamayan olaylar gündeme getirildi. Yayınlanan 50 sayfalık inceleme, bilimsel çevrenin eğer konu hakkında takındığı alaycı tavrı bir yana bırakıp, bu olayları açıklayabilmek için hedeflenen çalışmaya fon sağlayabilirse ve bu olaylarda UFO'ların gerçekten bulunup bulunmadığına ilişkin fiziksel kanıtları incelerse; bu konuda kayda değer bir şeyler öğrenebileceğini ve bu olayları doğrulayan birçok fiziksel kanıtların olduğunu söylüyor.

Rapor, bilim dünyasının alışkın olmadığı bu fenomenler hakkında bilgi elde etmek için UFO'lar hakkında tutulan kayıtların dikkatlice ve önyargısız değerlendirilmesi gerektiği söylerken bu tarz bir incelemenin , bazı durumlarda düzmece olan bazı UFO olaylarına da bir açıklık getireceğini ekliyor.

Prof. Peter Sturrock: “Amerikan Astronomi Derneği'nde üyelerin konu ile ilgili merak düzeylerini, bunun bilimsel takibe değecek bir şey olarak görüp görmediklerini ve bazılarının klasik UFO raporlarında bulunan benzeri gözlemleri rapor edip edemeyeceklerini araştırmak üzere bir çalışma ve anket yaptık Ve bu araştırmanın ve anketin sonucu öğrendik ki birçok astronom aslında diğer vatandaşlar kadar konuyla ilgililer; çoğu da konunun aslında derin bir araştırma gerektiğini düşünüyor ve içlerinden çok sayıda kişide UFO literatüründe bulunan bazı olaylara şahit olmuşlar. Ve bu ankette enteresandır ki, gizli olarak veya isimlerini gizli tutarak fikirlerini beyan eden Astronomların yüzde 80'i , ya kesinlikle ya da büyük bir olasılıkla UFO fenomeninin doğruluğuna ve araştırılması gerektiğine inandıklarını belirtmişlerdir. Oysa, topluluk içinde bilimsel çevrelerde konuşurken UFO sorusunu konu dışı bırakma eğilimindeler.” dedi.

Sturrock, en azından bazı bilim adamlarının bu önemli konuyla ilgili araştırma raporunu okuyup, konuyla ciddi bir şekilde ilgilenmeye başladıklarını ve bunun, konu üzerinde yapılan bilimsel çalışmaları kamçıladığını söylemekte. Gerçekten de artık UFOLOJİ konusu, başta USA, Rusya, Hollanda, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya olmak üzere birçok ülkenin akademik çevrelerinde ve üniversitelerinde araştırma kurulları oluşturularak incelenmekte. Umarız bu gelişmeler, Türkiye'deki bazı önyargılı çevrelere de örnek olur...



( Peter A. Sturrock: Uygulamalı Fizik Bölümü'nden emekli profesör ve Stanford Üniversitesi Uzay Bilimleri ve Astrofizik Merkezi'nin emekli yöneticisi. İçlerinde Amerikan Astronomi Topluluğu; Amerikan Havacılık ve Uzay Bilimleri Enstitüsü, Yerçekimi Vakfı ve Ulusal Bilimler Akademisi tarafından verilenlerin de bulunduğu bir çok ödüle layık görüldü. Diğer yayınları beş ciltten oluşan derlemeleri, iki adet monograf ve iki yüzden fazla makaleden oluşuyordur.) 
Devamını Oku »

UFO'LAR HAKKINDA KANITLAR




UFO Kanıtları

Kanada Başbakan Yardımcısı UFO'ların Gerçek Olduklarını İtiraf Etti!

Michael E. Salla, PhD'nin yazısı; "Paul Hellyer UFO fenomeninin doğruluğu hakkındaki ifadelerini cesurca sürdürüp herkesi şaşırtmaya devam ediyor. Aşağıda, geçen gün Fox News' la yaptığı röportajın bir kopyası bulunmakta."

JARRETT: "Gezegenimiz ile başa çıkmak bugün en önemli problemlerden biri haline geldi. Ortada uzaylılar ile yaşadığımız ilginç bir galaktik savaş var." Bu, Paul Hellyer' ın (Kanadalı eski Savunma Bakanı ve Yardımcı Başbakan) Eylül ayındaki son konuşmalarından biri. Şimdi, Kanada Parlamentosundan yabancı medeniyetlerle olan ilişkilerimiz hakkındaki söylentileri önemsemesini istiyor. Şu an Paul Hellyer bunları açıklamak için bizimle birlikte bulunuyor. Bize katıldığın için çok teşekkür ederiz…

PAUL HELLYER, Eski Kanada Savunma Bakanı: Benim için bir zevk.

JARRETT: Daha önce söylediğiniz bir cümleyi aktarmak istiyorum. "UFO'lar üzerinizden geçen uçaklar kadar gerçekler."

HELLYER: Eh, çünkü gerçekler ve her zaman da üzerimizden geçip gidiyorlar.

JARRETT: Peki, onlar uçak değiller mi?

HELLYER: Hayır, uçaklar sürekli uçarlar, fakat bunu diğer galaksilerin araçları da yapıyorlar.

JARRETT: Bunların sadece uçak olmadıklarını nasıl biliyorsunuz?

HELLYER: Çünkü birçok insan bunları gördü. Birleşmiş Milletler hükümetlerin bünyesinde bunlardan en azından 1-2 adet bulunmakta. Halkın birçoğu Roswell olayındaki enkazı da gördü ve bulunan bazı parçaların üzerinde Birleşmiş Milletler endüstrisinin yararı için yeniden tasarım uyguladılar.

JARRETT: Bana, Amerikan bilim adamlarının 1947 de New Mexico'da yaşanan Roswell UFO kazasında bulunan parçaları tasarım için yeniden incelediklerini mi düşündüğünüzü söylüyorsunuz? Ne yapmak için? Bir çeşit modern teknoloji harikası üretmek için mi?

HELLYER: Evet, kesinlikle. Mikroçiplerden atom silahlarına, lazerlere, modern harikalar gibi görünen her çeşit şeyin gelişimine kadar… Bunların birçoğunun gelişim projesi Roswell' deki enkaz sayesinde inanılmaz derecede hızlandırıldı.

JARRETT: Bu enkazı hiç kendiniz gördünüz mü?

HELLYER: Hayır, görmedim fakat bunları gördüklerini söyleyen insanları tanıyorum, buna Beyaz Saray' ın tabanındaki bazı kişiler de dahil.

JARRETT: Öyle mi? Peki hiç UFO gördünüz mü?

HELLYER: Hayır, görmedim.

JARRETT: Peki, muhteşem deneyiminizle insanların gözü önünde olmadan önce bir UFO'yu yakından görüp "Bakın, söylentileri önemsemeliyiz, uzaylılar geliyor!" demek istemez miydiniz?

HELLYER: Hayır, çünkü itibarlı insanların yazdıkları birçok kitap okudum, buna Yarbay Corso'da dahil ki o Roswell kazasındaki uzaylı cesetlerinden birini gördü. 10 sene sonra ise Birleşmiş Milletler donanması için çalışıyorken kişisel olarak oradaki bazı endüstrilerde enkazı incelemekle görevliydi.

JARRETT: Zamanımız kısıtlı olduğu için birkaç soru daha sormama izin veriniz. Birleşmiş Milletler askeriyesi, uzaylılara karşı kullanılabilecek silahlar hazırlıyorlar ve bizi galaksiler arası bir savaşa sokabilirler. Bush yönetimi sonunda askeriyenin Ay' da bir üs kurmasına izin verdi ki bu, onların uzaydan gelen ziyaretçilerin gidiş gelişlerinden haberdar olmaya yardımcı olacak ve onları vurmaya da.

HELLYER: Evet, sanırım bu da planlara dahil. General Trudeau'nun bu fikri aslında 40 - 50 yıldır planlara dahildi.

JARRETT: Bay Hellyer, süremiz bitmek üzere fakat belki de sizin çılgın olduğunuzu düşünen birçok belki birkaç veya sadece bir kişi olabilir. Onlara ne söylemek istersiniz?

HELLYER: Onlara tamamen gerçeklerden uzak olduklarını ve araştırma yapmak için hiçbir çaba göstermediklerini söylemek isterim. Eğer biraz zahmete katlansalar şüpheleri tamamen ortadan kalkacak ve sonuçtan en az benim olduğum kadar emin olacaklar.

JARRETT: Peki, Paul Hellyer, eski savunma bakanı, ve Kanada'nın Yardımcı Başbakanı. Teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Arkadaşlar uçakların arka arka uçmaları veya havada durmaları gibi özellikleri yoktur.
İNGİLTERE SAVUNMA BAKANLIĞI İSTİHBARATININ "UFO'LAR GAZDIR" YALANI!

"İngiltere Savunma Bakanlığı İstihbaratının 'UFO'lar Gazdır ve Göz Yanılmasından İbarettir' Şeklindeki Yanlış ve Yalan Açıklaması"

Birkaç gündür yazılı ve görsel basınımızda yer alan ve İngiltere Savunma Bakanlığı İstihbarat birimince (DIS) yapılan ve 4 yıl süren araştırmada, UFO'ların göz yanılsamasından başka bir şey olmadığı sonucuna varıldı açıklaması ve bu araştırmaya göre, gaz kütlesinin elektrikle yüklenmesi sonucu belirli koşullarda bir parlama meydana geldiğini belirten savunma bakanlığı yetkilileri bunun ardından hava akımının plazmaları olağanüstü hızlarda uçar gibi görünen aerodinamik biçime soktuğunu kaydetmeleri ve bu oluşumların UFO sanıldığı açıklaması, kamuoyunu "UFO Gerçeği" konusunda tamamen yanıltmaya ve yanlış bilgilendirmeye yönelik bilinçli olarak yapılan manüpülatif bir açıklamadır.

( Unutulmamalıdır ki, yine İngiltere ve Amerika Hükümetlerine ait aynı istihbarat birimleri, Irak savaşı öncesi Saddam'ın kitle imha silahlarına sahip olduğunu ileri sürerek tüm kamuoyuna yalan söyleyerek Irak'ı işgal etmişlerdir. Ayrıca son dönemlerde ortaya çıkan İstihbarat birimlerine ait dünyadan sakladıkları işkence kampları da bu kurumların ne kadar güvenilir olduklarını yine gözler önüne sermektedir.)

DIS'in açıklamasında belirtilen iyonize olmuş elektrik yüklü partiküllerin oluşturduğu plazma formundaki ateş topları havada sadece kısa süreli ( birkaç dakikayı geçmeyen) kalabilirler ve hemen dünyanın manyetik alanına çekilirler. Oysa ki gece gözlemlenen UFO olaylarındaki ışıklı cisimler bazen havada saatlerce asılı kalarak, bazen de olağanüstü manevralar ve renkler değiştirerek hareket etmektedirler. Kaldı ki, UFO'lar açıklamada belirtildiği gibi sadece geceleri bir ışık hüzmesi veya parlaması olarak gözlemlenmemekte, gündüzde gözlemlenmektedirler ve bu gözlemlerde de, bu cisimlerin bir ışıktan ibaret olmadıkları, fiziksel formları ve maddesel yapıları olduğu tanıklar tarafından çok net bir biçimde görülmekte ve filme alınmaktadırlar..

Ayrıca, bu gözlemleri yapanların birçoğu hava objelerini ve atmosferik fenomenleri çok iyi bilen sivil ve askeri uçak pilotları, astronomlar ve üst düzey askeri ve sivil yetkililerdir..Yine ayrıca, UFO'ların indikleri bölgelerde bıraktıkları birçok yanık izleri, yüksek radyasyon ölçümleri, ekin çemberleri olayları, düşen UFO olayları ve eski çağlara ait arkeolojik kanıtlar da, bu gerçeğin artık birçok üniversite ve araştırma birimlerince incelenmesi ve araştırılmasını sağlayan bilimsel kanıtlardır…

Ufoloji konusunda artık dünyanın en önemli üniversitelerinde kürsüler açılmakta, ayrıca üst düzey emekli askeri ve sivil yetkililer ( devlet başkanları, senatörler, astronotlar, bilim adamları, askeri kuvvet komutanları, generaller, savaş uçağı pilotları, radar operatörleri, CIA ve FBI gibi gizli servis eski üst düzey yetkilileri, eski savunma bakanlığı yetkilileri) UFO'larla ilgili ele geçen kanıtları belgeleriyle sunarak açıkça itiraflarda bulunmaktadırlar.

T.C. Askeri İstihbarat Servisleri'ne ve MİT'e ülkemizde yaşanan resmi uçan daire gözlemleri ve karşılaşma olaylarını kamuoyunun ve Dünyanın bilgisine sunmaları için açık çağrıda bulunuyoruz.

İnsanlık için son derece büyük önem taşıyan ve gezegenimizin tarihindeki dönüm noktalarından birini başlatacak bu resmi açıklamayı
İlk olarak Türkiye yaparak tüm Dünya'ya öncü olsun!

Türkiye'nin öncülüğünde gerçekleşecek ve dünya tarihinde görülmemiş bir zamanı başlatacak olan bu açıklamanın dünya insanlığını bir araya getireceğine, bizlerin artık birer dünyalı olarak gezegenimizde yeni bir barış, birlik ve beraberlik bilinci doğuracağına ve tüm insanlığı galaksiler arası bir iletişim ve bilgi çağına taşıyacak dev bir süreci başlatacağına inanıyor ve ülkemiz yetkililerinden bu büyük misyonu insanlık adına üstlenmesini bekliyoruz.

MEKSİKA SAVUNMA BAKANLIĞI, MEKSİKA ÜZERİNDEKİ UFO'LARIN VARLIĞINI TASDİK ETTİ / ASKERİ UÇAK KAMERASI FİLMİNDE YAKALANAN İNANILMAZ GÖRÜNTÜLER! / MEKSİKA HAVA KUVVETLERİNE BAĞLI ASKERİ UÇAK 11 UFO'YLA KARŞI KARŞIYA GELDİ VE BU OLAĞANÜSTÜ OLAY ÖZEL KAMERALARLA FİLME ALINDI ve BASINA AÇIKLANDI!

Meksika'da “UFO Gerçeği”, Meksika Savunma Bakanlığınca, bizzat ülkedeki bütün silahlı kuvvetlerin de komutanı olan Savunma Bakanı General Clemente Vega Garcia tarafından tarihi ve benzeri görülmemiş bir kararla, dün yapılan Uluslararası Basın toplantısıyla bir hakikat olarak tanındı.

Meksika'da ve tüm Dünyada tarihi değiştirecek olan bu olağandışı adımın atılmasına neden olan üst düzey bir olaydı. Meksika Hava Kuvvetleri'ne ait bir uçak, askeri pilotlar ve personel, uyuşturucu kaçakçılığına karşı bir operasyon kapsamında rutin bir denetleme uçuşu yaparken UFO'larla yaşanan bir olaya karıştı.

Meksika'nın en saygın gazetecisi ve TV haber yapımcısı Jaime Maussan'ın bildirdiğine göre 11 Mayıs 2004 Salı günü düzenlenen uluslararası bir basın konferansında vaka, Savunma Bakanlığı ile Maussan'ın araştırma ekibinin eşi görülmemiş bir işbirliği içinde yaptıkları inceleme ile birlikte takdim edildi. Bütün uluslararası medya temsilcilerinin davet edildiği basın toplantısı Mexico City'deki Sevilla Palace Oteli'nde dün saat 11'de, 140'ın üzerinde yerli ve yabancı basın mensubunun katılımıyla gerçekleşti.. Ve bu önemli haber başta CNN olmak üzere tüm Medya kuruluşlarında yer almaya başladı...

Bu çok önemli UFO Olayıyla ilgili bütün olgular ve malzemeler, Hava Kuvvetleri'nin resmi film kayıtları ve hayret verici olaya karışan askeri pilotlarla ve personelle yapılan röportajlar da dahil olmak üzere basın konferansında sunuldu.

OLAYLAR

20 Nisan 2004 günü üst düzey bir Savunma Bakanlığı subayı Jaime Maussan ile temasa geçti ve onun alanıyla oldukça ilgili bir konu hakkında özel bir görüşme yapmak istediğini belirtti. Ertesi gün Maussan, Savunma Bakanı General Clemente Vega Garcia ve kurmay binbaşıları ile buluştu. Kendisine verilen bilgiye göre 5 Mart 2004 günü Ciudad del Carmen, Campeche hava sahasında hava kuvvetlerine ait çift motorlu bir MerlinC26A uçağı, bir uyuşturucu operasyonu kapsamında uyuşturucu kaçakçılığında kullanılan bir uçağı bulmak üzere rutin bir uçuş gerçekleştiriyordu.

Merlin C26A operasyon sırasında her türlü faaliyeti kayıt etmek üzere ileri teknoloji ürünü gelişmiş dijital teçhizatla donatılmıştı. FLIR STAR ZAPPHIR 2 gibi güçlü sensör detektörler ve bir RADAR AN/PS 143 BRAVO uçakta bulunan vasıflı personel tarafından kullanılıyordu ve operasyonun tamamı hem normal hem kızılötesi kamerayla kaydediliyordu.

Uçak Binbaşı Magdaleno Jasso Nunez'in yetkisi altında bulunuyordu. FLIR operatörü Teğmen Mario Adrian Vazquez, RADAR operatörü ise Teğmen German Ramirez idi. Hepsi Hava Filosu 501'e bağlı idi.

Bu uçak yalnızca teftiş ve keşif amaçlı düzenlenmiştir, müdahale ve savaş manevraları için değil. Görevleri uyuşturucu tacirlerinin uçaklarını tespit ve teşhis etmek ve savaş uçaklarının bu uyuşturucu kaçakçılarının yolunu kesmek üzere acele havalanmaları için onları bir an önce üsse bildirmektir.

Akşamüzeri 5 sularında Merlin C26A, Ciudad del Carmen, Campeche hava sahası üzerinde 10.500 fitte bilinmeyen bir araç tespit etti. Binbaşı Magdaleno Jasso, protokol gereği ve bunun uyuşturucu ticaretinde kullanılan bir uçak olduğundan kuşkulanarak bir manevra ile tanımlanamayan araca belli bir mesafe kalacak şekilde yaklaştı. Amacı hedefi yakından görebilmek ve kaydedebilmekti. Binbaşı Jasso aynı zamanda telsizle üsse şüpheli bir aracın tespit edildiğini ve avcı uçaklarının hazır olması gerektiğini bildirdi.

RADAR AN/PS 143 BRAVO VICTOR 3 bu bilinmeyen trafiğin kaynağını tespit ediyor, FLIR STAR ZAPPHIR 2 de cismi kızılötesi kamerayla kaydediyordu. Merlin C26A görsel bir teşhis yapmak üzere bilinmeyen cisme yaklaşmaya çalışırken cisim birdenbire şaşırtıcı bir manevra yaparak muazzam bir hızla uçup gitti. Bu anda Binbaşı Jasso takip etmeye çalıştıysa da hedef çok hızlıydı. Bütün bunlar FLIR tarafından kaydediliyordu, ayrıca bilinmeyen cismin beklenmeyen manevrasının üsse tarif edildiği telsiz konuşması da kaydedilmişti. Bununla birlikte C26A halen bilinmeyen cisimle görsel temas kurabilmiş değildi.

Aradan çok kısa bir zaman geçmişti ki bilinmeyen cisim birdenbire geri döndü ve Merlin C26A'yı şaşırtıcı bir biçimde takip etmeye başladı. Bu durum RADAR ve FLIR tarafından tespit edilirken uçak personeli de artık kendilerini takip etmekte olan tanımlanamayan cisimle görsel temas kurmaya çalışıyordu. Birkaç saniye sonra uçaktaki donanım artık bir değil iki aracın kendilerini takip etmekte olduğunu tespit etti. Hem RADAR hem de FLIR'deki görüntüler şüphe götürmez bir biçimde açık ve berraktı. Fakat hala ne pilot ne de personel kendilerini takip eden bu iki cisimle görsel temas kurabilmiş değillerdi, bu da zaten yeterince kaygılandırıcı olan duruma bir de belirsizlik unsuru ekliyordu.

Binbaşı Magdaleno Jasso bir yandan bilinmeyen cisimlerle görsel temas kurmaya çalışırken bir yandan da gerçekleşmekte olan olağanüstü olayı üsse bildiriyor, uçak donanımı tarafından kaydedilmiş bilgilerin bütün ayrıntılarını aktarıyordu. Görünüşe göre belli bir mesafeden de olsa C26A'yı takip etmeyi sürdüren bilinmeyen iki cismin yaptığı her hareket FLIR tarafından kızılötesinde kaydedilmeye devam ediyordu. FLIR ve RADAR üzerindeki görüntüleri gören Merlin C26A personeli şaşkınlık ve sıkıntı içinde neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu.
OLAY, DAHA ÇARPICI BİR HAL ALIYOR

Fakat C26A mürettebatının yaşamakta olduğu gerginlik dolu anlar istenmeyen deneyimlerini gerçek bir kabusa dönüştürecek daha çarpıcı bir şeyin başlangıcıydı yalnızca.

Meksika Hava Kuvvetleri Merlin C26A mürettebatı bilinmeyen cisimlerle görsel temas kurabilmek amacıyla manevralar yapmayı sürdürürken birkaç dakika daha geçti. Hem RADAR hem de FLIR tanımlanamayan iki cismi kusursuz bir belirginlikle gösterirken, cisimlerin artık daha yakında olmalarına rağmen görsel temas açıklanamayan bir şekilde halen sağlanamıyordu. Bu iki cismi tanımlamak amacıyla döne-döne yapılan bu manevralar sırasında ilginç bir şey daha oldu. Birkaç saniye içinde başka bilinmeyen cisimler de olay yerine geldi ve C26A mürettebatının tedirginliği çok daha büyük boyutlara ulaştı.

RADAR ve FLIR aynı boyutta, aynı özelliklere sahip ve sanki gaipten gelmişçesine birdenbire ortaya çıkan dokuz yeni cismi daha tespit etmekte gecikmedi. Artık durum üst düzeyde tehlike arz ediyordu ve Binbaşı Magdaleno Jasso bu yeni durumu telsizle üsse bildirerek talimat vermelerini istedi.

Fakat en garip şey artık yakınlarında 11 bilinmeyen cisim bulunmasına rağmen mürettebat hala onları göremiyordu. Bu iyi eğitimli elemanlarca bilinmeyen bir nedenle tanımlanamayan cisimlerle görsel temas kurmak mümkün olmuyordu. Fakat ileri teknoloji ürünü gelişmiş donanım ve alıcılar yalan söylemiyordu, dışarıda niyetleri belirsiz olan 11 cisim bulunuyordu.

C26A mürettebatının kafa karışıklığı ve sıkıntısı bütün şiddetiyle devam ederken bilinmeyen cisimler birdenbire bir manevra yaparak Meksika Hava Kuvvetleri'ne ait uçağı yakın bir mesafede çepeçevre kuşattılar. RADAR ve FLIR yakında bulunan 11 cismin daire şeklinde Merlin C26A'nın çevresinde dizildiğine dair olağandışı bir görüntü sundu. Durum iyice kontrolden çıkmıştı.

Binbaşı Magdaleno Jasso üsse, 26A'nın durumunun artık kırmızı alarm verdiğini, bilinmeyen ileri bir teknoloji sayesinde gizlenip kendileriyle görsel temas kurulmasını engelleyen 11 esrarengiz küre biçimli cisim tarafından çevrelendiklerini bildirdi. Her şeye rağmen Binbaşı Jasso sükunetini koruyordu, tıpkı askeri eğitim almış insanların görev bilinci içinde bu benzersiz olayın tüm detaylarını ölçmek ve kaydetmek için hızla çalışan mürettebat gibi.

Tanımlanamayan cisimlerce kuşatılmış bir biçimde belirsiz bir sona doğru ilerlerken Binbaşı Magdaleno Jasso neler olacağını görmek üzere uçağın bütün ışıklarını kapatmaya karar verdi. Mürettebat gerilim dolu, sessizlik ve belirsizlik dolu anlar yaşarken görsel temas söz konusu olmasa bile FLIR parlak cisimlerin görüntülerini kaydediyordu.

C26A mürettebatı görevini yerine getirirken sükunetini korudu ve Binbaşı Jasso üsle temas halindeyken garip olayın her anını belgelemeyi sürdürdü. Birkaç gerilimli dakikadan sonra on bir cisim ortadan kaybolarak Hava Filosu 501'in bu üyelerinin yaşadığı tuhaf deneyime bir son verdiler. Merlin C26A Hava Kuvvetleri Üssüne sağ salim geri döndü ve Binbaşı Magdaleno Jasso C26A mürettebatı ile birlikte olayın eksiksiz bir raporunu hazırladı.

Savunma Bakanı, Binbaşı Jasso'nun raporuna önem verdi ve olay ile ilgili bütün unsurların incelendiği ve değerlendirildiği geniş kapsamlı bir araştırma başlattı. Mürettebatın ifadeleri, resimler, konuşmalar, bütün aygıtların yaptığı ölçümler, ayrıca meteorolojik verilerin eksiksiz bir değerlendirmesi. Vaka Savunma Bakanlığı kurmaylarınca son derece ciddiye alındı ve birkaç hafta süren incelemeden sonra General Clemente Vega Garcia'nın yetkisi altında araştırmacı ve televizyon gazetecisi Jaime Maussan ile bu konularda deneyimli bir araştırmacı olarak özel bir işbirliği için temasa geçmeye karar verdiler.

22 Nisan 2004 günü Savunma Bakanı General Celemente Vega, Merlin C26A tarafından olay sırasında toplanmış bütün kayıt ve verilerin bir kopyasını Jaime Maussan'a verdi. Maussan'ın araştırma ekibinin inceleme, değerlendirme ve analizlerinin bu araştırmanın tamamlayıcısı olmasını ve işbirliği yapılan harici bir kaynak olarak 5 Mart 2004 olayının ardında yatan muhtemel nedenlerin ve yol açabileceği sonuçların saptanmasını istiyordu.

General Vega, gerekli görüşmelerin metninin sansürsüz bir biçimde Jaime Maussan'a verilmesi için Merlin C26A mürettebatını görevlendirdi. Ayrıca bu olayın Meksika halkına takdim edilmesi yolunda bütün olanakların ve kolaylıkların sağlanmasını istedi. Bu, tarihi ve eşi görülmemiş bir karardı; aynı zamanda Meksikalı ufologlar ve askeri kuvvetler arasında karşılıklı işbirliğine dayalı yeni bir çağın başlangıcını müjdeliyordu

Meksikalı UFO görgü tanıkları, gökyüzü gözlemcileri, ufologlar ve askeri güçlerimiz arasında kurulan ilişkiler sayesinde başlayan bu yeni çağ, hukuk sistemimizde bu tanımlanamayan uçan cisimler, insanlarımız, ticari ve askeri uçaklarımız ile ilişkin her türlü olaya hazırlıklı olmamız esasına dayanan yeni kanunlar tesis etmeye ve şekillendirmeye yol açacaktır. Öyle ki, ne yapacağımız ve bu gerçeği nasıl karşılayacağımız konusunda bilgi ve anlayış sahibi olabilelim.

Santiago Yturria
MEKSİKA

TEKNİK VERİLER

TARİH: 5 Mart 2004
ZAMAN: 17.00 17.30 arası
OLAY: Kurulda
MEVKİ: Ciudad del Carmen, Cempecho Meksika hava sahası 10.500 fit
KOORDİNATLAR: 18 derece 26,60 dakika Kuzey Enlemi : 90 derece 45,69 dakika Batı Boylamı
Sensör Donanımı: FLIR STAR ZAFIRO 2
RADAR AN/PS 143 BRAVO VICTOR 3
TESPİT ORANI: 50 mil
FLIR KAPSAMI: -40 dereceden 1.500 dereceden fazlasına kadar
KAMERA MERCEĞİ: GERMANIO
UÇAK: Merlin C26A Çift Motorlu

SUBAYLAR

Sefer Kaptanı: Magdaleno Jasso Nunez
FLIR Operatörü: Teğmen Mario Adrian Vasquez
RADAR Operatörü: Teğmen German Ramirez
Hava Filosu 501'in üyeleri

GENEL ŞARTLAR

Yeri bildirilen bölge meteorolojik açıdan ideal şartlar altındaydı, rüzgar saatte 35km'den hızlı esmiyordu , % 72'lik bir nispi nem oranı vardı ve ortalama ısı 34 derece (celsius) idi. 10.500 fitte ortalama ısı –27 derece idi ve –lık bir görünürlülük vardı.

Bölgede kaydedilmiş volkanik faaliyet veya tektonik hareketlilik bulunmamaktadır.

Elektrik akımı depolanması ve kayda değer ölçüde dağılması tespit edilmemiştir.

Bir önceki husus üzerine, elektrik santralleri veya sismik hareketlilik tarafından oluşturulmuş elektromanyetik olaylara rastlanmamıştır. Volkanik faaliyet tarafından oluşturulmuş ateş topu etkisinin meydana gelme ihtimali bulunamamıştır.

Bu süre içinde gerçekleşmiş olabilecek güneş fırtınası veya ilgili güneş patlamalarıyla ilgili bir kayda rastlanmamıştır. Bu nedenle iyonlaşma sonucu oluşan St. Elmo Ateşi gibi ışıklı fenomenlerin veya elektronik fırtınaların gerçekleşmiş olması ihtimali ihmal edilebilmiştir.

İnceleme ve analiz Merlin C26A dijital donanım verilerine göre Rodolfo Garrido Cotham tarafından ayrıntılı bir biçimde yapılmıştır.

Brezilya Hava Kuvvetleri Gizledikleri UFO Dosyalarını Açıklıyor!!

20 Mayıs 2005' te Brezilya Meksika Savunma Bakanlığından sonar, dünyada UFO gizliliğine resmi olarak son veren ikinci ülke oldu. Brezilya Hava Kuvvetleri Brezilyalı araştırmacılara, içlerinde son elli yılın en büyük üç olayının raporlarının da bulunduğu UFO dosyalarını açtı. 1997 yılındaki tek bir rapor bile sadece 100 den fazla Hava Kuvvetleri fotoğrafı içeriyor. Brezilya, Ufolojiyi ciddi bir aktivite olarak kabul etti. Bu yüzden askeriye UFO'ların doğasını ve uyruğunu tamamıyla anlayabilmek için büyük çaba sarf etti. Brezilya Hava Kuvvetleri İletişim Merkezi başkanı Tuğgeneral Telles Riberio "Onlarca yıldır bizim tarafımızdan saklı tutulan konu hakkındaki tüm bilgileri UFO komitesi aracılığı ile halka açıklamak istiyoruz." şeklinde konuştu.

20 Mayıs' ta Hava Savunma ve Hava Trafik Kontrol Entegre Merkezlerinde sivil UFO araştırmacıları ve ordu arasında iki toplantı düzenlendi. Cindacta'da gerçekleştirilen toplantıda araştırmacılara prosedürler ve Hava Kuvvetleri personelinin UFO'ları nasıl tespit ettikleri hakkında konferans verildi. İkinci ve en önemli toplantı ise daha hassas tertibatıyla tüm hava savunma bölgesini kontrol eden Brezilya Hava Savunma Komutanlığında gerçekleşti.

Komutan, Tuğgeneral Atheneu Azambuja UFO araştırmacılarına, Brezilya ordusunun UFO fenomeni hakkında ne kadar ilgili olduğunu açıkladı. Comdabra prosedürleri hakkında bilgi de veren Azambuja, 1954' ten bu yana ülkede sistematik olarak tespit edilip kaydı bulunan ve "H Traffic" olarak adlandırılan UFO'lar olduğunu da belirtti. Tuğgeneral Atheneu Azambuja, tarihte ilk defa sivil UFO araştırmacılarının 1954, 1977 ve 1986 yıllarında yaşanan çok özel UFO olaylarının 3 farklı dosyasını detaylı şekilde araştırmalarına izin verdi.

CASA GRANDE—Görgü tanıkları 08 Nisan 2006 yılında bir uçan dairenin dağlara indiğini sonra tekrar havalandığını gördüler. UFO kolla ölçüldüğünde aspirin büyüklüğünde, dış cephesinde sıralı yanan ışıklarıyla bej ve sarımsı kahverengindeydi. Tanıklardan biri cep telefonunu kullanırken alıcının frekans değiştirdiğini ve telefonunun ısınmaya başladığını söyledi. Tanıklardan biri 68 yaşında, diğeri 45 yaşında eğitimciydiler ve son tanık ise 16 yaşında bir erkekti. Aracın üzerinde transparan bir kubbe görmüşlerdi. “Yine aracın etrafında transparan veya görünmez bir bariyer vardı. Sıralı ışıklar yanıp sönmeye başladı ve ışık grupları görüldü. Araç yere inerken ve kalkarken nabız gibi atan vızıltı gibi garip bir ses çıkarıyordu. Daha sonar yükselip, 3-5 saniye içinde olağanüstü bir hızla gözden kayboldu. Bu müthiş bir hızdı, gözle bile bu hıza yetişebilmek olanaksızdı.!”

MAUNA KEA VOLKANI – 07 Nisan 2006 akşam saat 19:35 te bir özel uçak pilotu ve amatör astronom olan tanık volkandaki Jade yolu üzerindeydi ve Mauna Loa ve Mauna Kea arasında asılı duran klasik disk şekilli bir UFO gördü. “Görüş kuvvetim çok iyiydi, bu mercimek şeklinde, kanatları ve kuyruğu olmayan çok garip bir nesneydi. Güneş batmak üzereydi ve hava açık, gök çok berraktı. Sadece bir UFO vardı, 2-3 mil ilerimde tam önümde havada asılı durmaktaydı ve gri metalik renkliydi. Gözlemim yaklaşık 5 dakika. kadar sürdü. Nesne hiç bir şekilde ses çıkartmıyordu, inanılmaz derecede etkilenmiştim… O bölgede askeri bir üs ve astronomik araştırma merkezleri bulunmakta. Sanki bölgeyi inceliyor gibi bir izlenim uyandı bende…Bu tanık olduğum en olağanüstü olaydı…” 
Devamını Oku »

CIA MİT ' TEN TÜRKİYE UFO RAPORLARINI İSTEDİ



CIA, MIT'ten Türkiye UFO Raporlarını İstedi

Amerikan Merkezi haber alma ve İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı “CIA”, Türkiye Milli İstihbarat Dairesi “MİT” Başkanlığından 1999- 2003 yılları arasında yaşanan UFO olaylarının detaylı bilgilerini istedi... MİT'e, 2003 yılı Mayıs ayında CIA'den “Top Secret”, “Çok Gizli” damgalı şu not ulaştı: “UFO'larla ilgili kapsamlı bir araştırma yapıyoruz, bu konuda işbirliği yapmak istiyoruz.” CIA'nın MİT'ten bilgi talebi üzerine, Milli İstihbarat Teşkilatımız, başta Türk Hava Kuvvetleri olmak üzere, Türk Hava Kurumu ve Türk Hava Yolları gibi ilgili birimlerden rapor istedi.. Türkiye'de özellikle 1999 yılından sonra yoğunlaşan UFO gözlemleri, son dönemlerde resmi kurumların mensuplarıyla, Türk Hava Yolları ve Türk Hava Kuvvetleri pilotlarının gözlemleri de eklendi. Bu gelişmeler üzerine CIA, MİT'e yazı göndererek, UFO olayları hakkında bilgi istedi. MİT'te, UFO olayları konusunda bir albay başkanlığında çalışmalar yapan Türk Hava Kuvvetlerine işbirliği önerdi ve ilgili kurumlardan ellerindeki görsel malzemeleri ve raporları istedi.
CIA'nin MİT'ten UFO dosyalarıyla ilgili bilgi talebinde bulunması, diğer ülkelerde olduğu gibi T.C'nin bazı resmi kurumlarında UFO olgusuyla ilgili ciddi çalışmalar sürdürdüğünü açıkça belgelemektedir. Ayrıca, CIA'nın bu bilgi talebi, Türkiye'de özellikle 1999 yıllından sonra artan ve toplumumuzun değişik kesimlerinden yüzlerce vatandaşımızın, askeri ve sivil pilotlarımızın gözlemlediği ve zaman zamanda filme alınan UFO olaylarının gerçek olduğunu belgelemektedir.
T.C. ASKERİ İSTİHBARATLARI'NA, MİT'e ve DİĞER TÜM İLGİLİ RESMİ KURUMLARA AÇIK ÇAĞRI…

Bilindiği üzere, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de son zamanlarda sıklıkla UFO gözlemleri yapılmakta, dünya dışı yaşama dair önemli tanıklıklar yaşanmakta ve bu olaylar sonucu birçok kanıt ele geçmektedir. Ufoloji konusunda artık dünyanın önemli üniversitelerinde araştırma birimleri kurulmaktadır, ayrıca üst düzey askeri ve sivil yetkililer UFO'larla ilgili ele geçen kanıtları, belgeleriyle sunarak bu gerçeği açıklamaya başlamışlardır. Buna en son olarak, 11 Mayıs'ta Meksika Savunma Bakanlığı ve Hava Kuvvetlerinin yaptığı basın toplantısında, askeri uçak personelinin 11 UFO'yla karşı karşıya geldiği olayı ve görüntüleri dünya basınına sunmuşlardır.

T.C. RESMİ MAKAMLARI "U F O GERÇEĞİ"Nİ AÇIKLAYARAK, DÜNYA'YA ÖNCÜLÜK ETSİN!

T.C. Askeri İstihbarat Servisleri'ne ve MİT'e, ülkemizde yaşanan resmi uçan daire gözlemleri ve karşılaşma olaylarını kamuoyunun ve Dünyanın bilgisine sunmaları için açık çağrıda bulunuyoruz. Halkımıza da "UFO Gerçeği Açıklansın İmza Kampanyası'na Katılın” çağrısı yapıyoruz. İnsanlık için son derece büyük önem taşıyan ve gezegenimizin tarihindeki dönüm noktalarından birini başlatacak bu resmi açıklamayı yapan ülkeler arasına Türkiye de girerek, Dünya'ya öncü olsun.. Dünya tarihinde görülmemiş bir zamanı başlatacak olan bu açıklamanın ve diğer dünya devletlerinin de “UFO Gerçeği”ni itiraf etmelerinin, dünya insanlığını bir araya getireceğine, gezegende yeni bir barış, birlik ve beraberlik bilinci doğuracağına ve tüm insanlığı, bir Dünya vatandaşı olma bilinciyle galaksiler arası bir iletişim ve bilgi çağına taşıyacak dev bir süreci başlatacağına inanıyor ve ülkemizden bu büyük misyonu insanlık adına üstlenmesini istiyoruz. 
Devamını Oku »

10.000 YILLIK NÜKLEER SAVAŞ (DESTANI) : MAHABHARATA - VİMANALAR




10.000 Yıllık Nükleer Savaş (Destanı) : Mahabharata / Vimanalar

Onbin Yıllık Nükleer Savaş

“Bu günümüz, dünün düşünceleridir; şimdiki düşüncelerimiz yarınımızı inşa edecektir; yaşamımızı düşüncelerimiz yaratır.”
Dhammapada “Mahabharata çok büyük ve karmaşıktır ama 18 Yüzyıl öncesini çok net olarak açıklamaktadır.”
Reader´s Digest “Mysteries of the Unexplained”
“Bu öyküyü kuru bir çubuğa anlatsaydın, yapraklanır ve köklenirdi.” (Henri Michaux)

Hindistan´ın ulusal destanı Mahabharata, aslında bir şiirdir ama çok büyük ve karmaşık bir şiir külliyatı olarak düşünülebilir. Sözcük sayısı “Mesnevi”den çok daha ötededir ama büyük olasılıkla tek bir kişi tarafından yazılmamıştır. Sankritçe yazılmış olan Mahabharata şimdiye kadar yazılan en uzun şiirdir, “stanza” denen yüzbin kıtadan oluşur yani İncil´in 16 misli, Ansiklopedi Britannica´nın tamamı kadardır. Bazılarına göre MÖ 3.-5. Yüzyıl aralarında yazılmıştır, bazılarına göre MS. 4. Yüzyıl´da derlenmiş, bazılarına göre ise çok daha eskilerde 19-20.000 yıl evvel yazılmıştır. Hintliler´e göre Mahabharata´da olmayan bir şey hiçbir yerde yoktur. Batı dünyası bu inanılmaz dev destanı ancak, 18. Yüzyıl´dan sonra tanımıştır; o da destanın sadece küçük bir bölümü olan 1785´de Londra´da Charles Wilkins çevirisiyle yayınlanan “Bhagavad-Gita”dır.
19. Yüzyıl´da doğubilimci Hippolyte Fauche, 200 kişilik bir ekiple tüm destanı Fransızca´ya çevirmeye başladı ama ömrü vefa etmedi. Sonuçta eksiksiz İngilizce çeviri ancak 20. Yüzyıl´ın başında yine Hintliler tarafından Bombay´da gerçekleştirildi.

Günümüzdeki en ilginç ve inanılmaz Mahabharata olayı; Jean Claude Carriere, Marie H. Estienne, Peter Brook ve arkadaşlarının 16 yıl çabaladıktan sonra 1985´de ilk kez Avignon´da sahneye koydukları “Mahabharata” adlı oyundur, oyun 9 saat sürüyor, bazen üç gecede, bazen bütün bir gün veya bütün bir gecede oynanıp bitiriliyor, 16 ulusa mensup 25 oyuncu sahneye çıkıyordu. Carrier, üç yıl süren sahnelemenin sonucunda, farklı bir etkinin oluştuğunu vurguluyordu; “…bu etki dünyanın üzerine çöken bir tehdit miydi? Yoksa doğru eylemin gerçek anlamının inatçı araştırması mıydı? Alın yazısıyla oynanan ince ve kimi zaman acımasız bir oyun mu?… (Can Yayınları/Mahabharata-1991)” Aynı ekip, yorulmaksızın çalışarak, inanılmaz bir performans sonucunda oyunu, bir film ve bir de tv dizisi haline getirmeyi başardı. Ama biz Türkiye´de bunları göremedik; aklı evvel film ithalatcılarımızla, tv yöneticilerimiz hayatlarında duymadıkları evrensel bir kültürü elbette ki algılayamadılar. Onların düzeyini “Yalan Rüzgarı” ile “Şaban” belirlemekte; yani bilinçsiz servetle, bilinçli cehaletin buluştuğu nokta…

Dünyalılarla uzaylılar mı savaştı?

Sanskritçe´de “maha” büyük ve herşeyin toplamı anlamına gelir; “bharata” ise komünyel bir isimdir veya bir bilgeliğin tanımıdır. Daha öte metafizik yorumlarda sözcüğün “insan” anlamında olduğu da söylenir; bu bağlamda “İnsanlığın Öyküsü” yazılmıştır. Destanda anlatılan dev savaş öncelikle klanlar arası bir çatışma gibi görünse de, aslında tüm gezegenin egemenliği yolunda bir kavgadır ama sonunda öyle bir savaş başlar ki, tüm evren yokolma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Savaşta kullanılan silahlar hem dünyasal (ok, balta, kılıç, mızrak gibi) hem de tanrısaldır (ışınlar, atomik silahlar, uçan araçlar gibi) Bir bakışa göre, Mahabharata en eski bilim kurgu örneğidir ve zeki canlılar arasındaki bir anlaşmazlığı, bir savaşı ve günümüz teknolojisinin çok ötesinde silahların kullanıldığını anlatır.

Örneğin bir bölümde içinde destanın kahramanlarından Krisnha´nın da bulunduğu Vrishni´ler, Salva adlı lideri bir güçle kuşatırlar. Bunun üzerine zalim Salva, heryere gidebildiği Saubha adlı arabasına binerek “yükselir” ve sayısız cesur Vrishni genciyle beraber tüm bir kenti harabeye çevirir. Saubha adlı araç daha önceki bölümlerde anlatıldığına göre savaşın yönetildiği bayrak gemisidir ve Salva´nın kentinde bulunmaktadır yani oradan kalkıp, savaş alanına getirilmiştir. Buna karşın Vrishni savaşçılarının da benzer silahları vardır; Pradyumna adlı kahraman özel bir silah kullanır, bu silah en yüksekteki tanrıları dahi durdurmaktadır; silah için “savaş alanındaki hiçbir insan onun oklarından kurtulamaz” tanımı yapılır ve Salva Krisnha´ya doğru düşer, Krisnha gökte Salva´yı izlemeye başlar fakat Saubha adlı araç göklere özgün tanımla adeta yapışmıştır. Krisnha tüm silahlarını durmaksızın fırlatır; roketler, misiller, mızraklar, çiviler, savaş baltaları, üç yüzlü oklar, alev püskürtücüler vb… Gökte yüzlerce güneş ve ay belirir, yüzlerce yıldız doğar. Ne gece ne de gündüz vardır, zaman anlaşılamaz.

Radyoaktif ölümün reddedilmez tarifi;

Krishna´nın Salva´nın saldırılarını savuşturmak için kullandığı silahların seslerinin anlatımı, aynen günümüzdeki anti-balistik roketlere benzemektedir; “Onları savuşturdum, bir hayal gibiydiler. Hızla vuran sütünları yolladığımda, gökler parladı ve parçalara ayrıldılar. gökte büyük gürültüler oldu.” Ve sonra Saubha´nın görünmez olduğu anlatılır sanki Krisnha hedefi hiç şaşırmayan akıllı bombalar kullanmaktadır. Bu arada atılan bir okun “roketin” sesiyle savaşçılar ölürler, Salva´nın askerleri “Danavalar” acı çığlıklar atarak yerlere düşerler, onları güneşe benzer parlaklığı olan okların sesi öldürür. Sauba kaçmak için saldırıya kalkışır, o zaman Krisnha “özel ateş silahı”nı kullanır bu silah güneş şeklinde halesi olan bir disk şeklindedir. Ve disk Saubha´yı ikiye böler, “kent” gökten yere düşer ve Salva ölür. Bu olay, Mahabharata´nın sonudur. En garip silahlardan birisi Pradyumna´nın kullandığı özel oktur, bu okun öldürücü gücünden hiç kimse tanrılar dahi kurtulamaz. Agneya´nın kullandığı silah ise, alevli ama dumansız ateş okudur “Yoksa artık ok yerine , ışın mı demeliyiz.”

Derken savaş alanına birden bir karanlık yayılır, kimse çevreyi göremez ama gece olmamıştır, vahşi bir rüzgar başlar, bulutlar kükrer, toz ve çakıl taşları yağmaktadır, doğa dengesini yitirir, güneş gökte sallanmakta, dünya titremekte, korkunç silahtan yayılan kavurucu sıcaklık, herşeyi yakmaktadır. Filler alevler içinde, çılgın gibi oradan oraya koşuştururken, diğer canlılar buruşarak yere düşmektedir, vahşi ışınlar gökten yağmur gibi yağmaktadır. Ve ateş fırtınasının yanısıra Gurkha´nın silahının sesini duyanlar da ölürler. Bütün bunlar sanki nükleer bir patlamanın yanısıra radyoaktif çöküntünün birebir tarifi gibidirler. Gurkha´nın çok hızlı ve güçlü bir Vimana´sı vardır; Vrishni´lerin ve Andhaka´ların üç kentine uçar ve saldırır, evrenin tüm gücünü taşımaktadır. Duman ve ateş sütunları fışkırtır, on binlerce güneş parlaklığında ışınlar yayarak yükselir. Vimana´nın “demir şimşek” diye tanımlanan süper bir silahı vardır, her iki aşiretten sayısız insanı ve kentlerini küle dönüştürür. Cesetler tanınmayacak kadar yanarlar, ölmeyenlerin saçları ve tırnakları dökülür, çanaklar, çömlekler kendi kendilerine kırılırlar, yiyecekler zehirlenir. Kaçmaya çalışan savaşçılar ve eşyaları küllerle yıkanmaktadırlar.

Nedir bu silahlar? Başka hiçbir mitolojide böyle bir tanım yoktur, yıldırımlar, şimşekler vardır ama ötesi yoktur. Bunu anlamak şu anda mümkün değil; umudumuz zamanla öğrenmek. Destan´da anlatılan olaylar gerçek midir yani fiziksel midir? Yoksa metafizikçilerin yaklaşımıyla simgesel midir? 1944 yılında Paris Üniversitesi Hint Uygarlığı Enstitüsü´den Emil Senart´ın özgün çevirisi olan “La Bhagavad-Gita” böyledir (Ruh ve Madde Yayınları-1995). Türkçe çevirinin önsözünde Ergün Arıkdal şöyle der; “… o halde insan kendisiyle, maddenin hakimiyeti ile savaşa hep devam etmelidir.” Galiba ikisi de doğrudur yani Mahabharata hem çok uzak geçmişte kaybolmuş bir uygarlığı ve belki de yaşanmış en büyük savaşı anlatmakta, hem de dev bir ruhsal öğretiyi içermektedir; bu öğreti Senart´ın tanımıyla “Rabb´in Ezgisi”dir.

Bilim ve Vimanalar

* “Asya ve Güney Asya kaynaklı çeşitli metinlerde uçan araçların veya göksel cihazlardan söz edilir. Hint ve Çin halk öykülerinde ve sanatçıların çizimlerinde göklerde seyahat etmek için yapılmış araçlar yer almaktadır. Kaynaklardaki farklılıklar dikkat çekecek kadar büyüktür, anlaşılmaz aygıtlar olduğu gibi, temel uçuş prensiplerine göre yapılmış ahşap araçlar da vardır. Taoist masallar sık sık göklerde uçan ölümsüzleri anlatırlar. Xian adlı bu araçlar yöneten ölümsüzlerin özgün ilahi güçleri vardır. Onlar tüylüydüler, Tao rahipleri onlara ´Tüylü Rahipler-Yu Ke” diyorlardı; “fei tian” yani uçan ölümsüzler Çin mitolojisinin sayısız yerinde raslanır. Uçan araçlar belki de bir tür teknolojik araçlardırlar ama yönetenler acaba insan mıdırlar? İkinci Yüzyıl´da yazılmış, bir şiirde uçan dragonların yönettiği gök arabalarından açıkça söz edilmektedir. Elimizde uçan araçların yapımlarını ve gelişimini anlatan sayısız öykü vardır.



Bunlardan yola çıkarak olası kaynaklara giden ilginç ipuçlarına ulaşabiliriz. İşte bir araştırma sonucu; 11. Yüzyıl´da Brihat Kath Alokasamgraha adlı bir marangozun uçan bir araç yapmaya çalıştığını biliyoruz. Benzer bir öykü Eski Yunan´da vardır; 7. Yüzyıl´dan kalma bir Yunan metninde, mahkumları toplayan ve konuşabilen uçan bir araçtan söz edilir, bu araç mekaniktir ve havada durabilmektedir. Bu bilgileri Clive Hart´ın 1985´de Berkeley Üniversitesi´nde yayınlanan ´The Prehistory of Flight´ adlı kitabının ´çeşitli batı kaynaklarına göre uçan makinelerin kronolojik listesi´ bölümünde buluyoruz. Uçmakla ilgili bilimsel onaylı en eski kaynaklar oluşturulurken, insan yapısı kanatların gelişimi temel disiplin olarak izlenmiştir ama bu doğru değildir; Vimanalar bir yana antik Çin, Kore ve Hint kaynaklarında insan taşıyan çok daha karmaşık gök araçlarından söz edilmektedir.” – Dr. Benjamin B. Olshin, “Mechanical Mythology: Private Descriptions of Flying Machines as Found in Early Chinese, Korean, Indian, and Other Texts”

* “Rama İmparatorluğu olarak tanımlanan devletin, Kuzey Hindistan ve Pakistan´daki geçmişi en azından 15.000 yıllıktır. Bu uygarlık çok büyük bir nüfusa sahipti, kültür düzeyi yüksekti, kalıntılarına Pakistan´daki, Kuzey ve Batı Hindistan´ın çöllerinde raslanmaktadır. Rama, “Aydınlanmış Rahip Kral” bu kentleri yönetiyordu. Rama´nın 7 büyük kenti, klasik Hindu metinlerinde “7 Rishi Kenti” olarak geçer, antik Hint metinlerinde uçan araçlara “Vimanalar” denmektedir. Destanlara göre, Vimanalar iki katlıdır, daire biçimindedirler, kubbelerinde bir giriş tüneli vardır yani tam anlamıyla bir uçan daireye benzerler. Rüzgar hızıyla uçarlar ve melodik bir ses çıkarırlar, Vimanalar´ın dört türü vardır, inanılmaz ama bazıları tabak şeklinde, bazıları ise uzun silindir şeklindedirler yani sigar gibidirler… Vedalar, antik Hindu şiirlerdir; bilinen en eski Hindu metinler olarak tanımlanırlar. Vimanalar çeşitli şekil ve boyutlarda iki tür olarak anlatılır; ´Ahnihotra-vimana´nın iki motoru veya sistemi vardır, ´Elephant-vimana” ise daha gelişmiş bir araçtır. Ayrıca, “Kral balıkçı”, “İbis” adlı ve başka hayvan adlarının da verildiği Vimana türleri de anlatılır. Göründüğü kadarıyla Mahabharata, bir atom savaşını bize anlatıyor! Kaynaklarda bir izolasyon veya tahrifat yoktur; savaşlarda fantastik silahlar, uçan araçlar kullanılmıştır.

Bunlara epik Hint destanlarında çok sık raslanır. Hatta Ay´daki bir savaşta yer alan “vimana-Vailix”den söz edilir. Kısacası atomik bir patlamanın tüm etkileri ve özellikle de insanları öldüren radyoaktif etki Mahabharata´da çok belirgindir; Mohenjo-Daro´daki Rishi kentini geçen yaz kazan arkeologlar, caddelerde yatan iskeletler buldular, bazılarının yumrukları sıkılıydı sanki bir anda ölmüşlerdi, en azından bir kıyametin yaşandığı kesindi. Ve iskeletlerde tesbit edilen radyoaktivite, en azından Hiroshima ve Nagasaki düzeyindeydi. Daha ötede Mohenjo-Daro, ızgara biçiminde planlanmış mükemmel bir kenttir; su sistemi bugün Hindistan ve Pakistan´da kullanılan düzeydedir. Antik kentin caddelerinde kalıntı olarak siyah cam kümeler bulunmuştur. Bunların cam küreler olduğu sanılmaktadır ve bulunan kil çömleklerin çok yüksek ısıyla eritildiği keşfedilmiştir.

Mahabarata´nın bir bölümü olan Dronaparva´da ve Ramayana´da özelikle belirtilen küre şeklinde bir Vimana vardır. İnanılmaz bir hıza ulaşmakta ve ardında büyük bir hava akımı bırakmaktadır. Hareketleri bir UFO gibidir, her yöne gidebilir, yön değiştirmesi ani çok hızlıdır, son hızla giderken aniden durup, yine aynı hızla ters yöne gidebilir. ´Samar´ adlı başka bir Hint destanında Vimanalar; demir makineler olarak tanımlanırlar ama yumuşaktırlar ve örgü gibi yüzeyleri vardır; cıva ile şarj olurlar ve arkalarından kükreyen bir alev püskürür. Daha da ilginci ´Samaranganasutradhara´ adlı antik metinde Vimanalar´ın nasıl yapıldığı anlatılır ama uygulanması için yeterli çözümleme henüz yapılamamıştır; Cıva ile itici güç sağlanması olasıdır ve denenmektedir, günümüzde Sovyet döneminin bilim adamları tarafından Türkistan´da ve Gobi Çölü´nde kozmik yön-bulucu araçların keşfedildiği söylenmiştir. Küresel olan bu araçlar, cam ve porselenden yapılmıştır, konik uçlarının içinde bir damla cıvanın bulunduğu belirlenmiştir.” – D. Hatcher Childress, “Ancient Indian Aircraft Technology-Anti-Gravity Handbook”

Ufoloji ve Vimanalar

* “Hindistan´ın Vedik edebiyatında Vimana olarak tanımlanan uçan araçlarla ilgili tanımlamalar vardır. Bunlar ikiye ayrılırlar; 1)İnsan yapısı olan ve kuş benzeri kanatlarla uçan araçlar 2) Alışılmadık şekilleri olan ve insanlar tarafından yapılmamış olan araçlar. İlk gruba giren araçlar orta çağ tarzında, Sanskrit dünyanın mimarisine uygun otomatif askeri kuşatma araçları ve diğer mekanik aygıtlarla eş düzeydedirler. İkinci gruba giren araçlar ise, Rig Veda, Mahabharata, Ramayana ve Purana´larda tanımlanan UFO´ları anımsatan araçlardırlar. Vedik Evren Maya´nın ürünü veya bir hayaldir ya da evrensel bir sanal gerçeklik olarak düşünülebilir. Ana bilgisayarın görevi, “pradhana” adlı geleneksel enerjiyi sağlamaktır. Bu enerji Maha-Vişnu olarak bilinen ve sürekli genişleyip yayılan İlahi Güç tarafından harekete geçirilir yani Maha-Vişnu bir evrensel programcıdır. Aktif pradhana, enerjinin özel bir formu olarak oluşur ve kaba maddeye dönüştürülür. Şiva´nın eşi Uma (aynı zamanda Maya Devi olarak da bilinir), sanal enerjinin tanrıçası veya “yükleyici”sidir. Uma, Ana Tanrıça olarak da bilinir, kocası Şiva ise Hayallerin ve Teknoloji´nin Efendisi´dir, Şiva ile Mahabharata´da adı geçen Salva arasında doğal bir ilişki vardır, bu ilişkinin kökeninde Salva´nın bir Vimana´ya sahip olma gayreti ve Maya Danava´ya sahip olma arzusu vardır. O zaman, Hayallerin Efendisi olacak ve enerjiyi o üretecektir.” – Richard L. Thompson, “Alien Identities”

* “Vimanalar´ın yapısı akla UFO´ların sürekli değişen günlük doğasını getirmektedir, yetenekleri geleneksel fizik yasalarının ötesindedir. Carl Jung´un yorumunda UFO´ların niteliği bir rüya alanındadır; bir yerde, parlak ışıkları gözlemlemenin tam ortasında ve zaman kavramı yitirildiğinde objektif ve sübjektif bilinç arasında suçluluk başlar ve bozulma görülür. Araştırmalarım UFO ilişkileriyle, dinler, metafizik mistizm, folklör, şamanik trans, migren ve hatta yaratıcı imajinasyonlar arasında yakın bir ilişkinin ve benzerliğin bulunduğunu gösteriyor. Benzerliğin içinde, sabit imajlar, olayların ardıllığındaki tutarlılık ve genelde görülen alışılmadık “zirve deneyimi” niteliği bulunur. Kaçırılma raporlarında da, bu fenomenin paralelinde yer alan olaylara raslanır. Örneğin, nahoş ama inanılmaz “bedensel parçalanma” olayında olduğu gibi; bazen raporlarda kaçırılanların anlattıkları, şamanların “ölüm-yeniden doğum” trans deneylerine çok benzemektedir.” – Alvin H. Lawson
* “Birkaç on yıl evvel batılılar tarafından Güney Hindistan´daki bir tapınakta bulunan antik Sanskrit metinlere göre, Vimanalar uçan tüm araçların en üst noktasıydılar.

İtalyan bilimci Dr. Roberto Pinotti 12 Ekim 1988´de Bangalore´da yapılan Dünya Uzay Konferansı´nda yaptığı konuşmada, Hindu antik metinlerinde tanrılarla, kahramanlar arasında yapılan bir savaşın anlatıldığını belirtti. Pinotti, metinlere bir destan olarak bakılmamasını istiyor ve göklerde pilotların kullandığı silahlı uçan araçlarla yapılmış bir savaşın açıkça anlatıldığına dikkat çekiyordu. Kullanılan silahlar, savunma ve saldırı amaçlıydılar; yedi ayrı tipte mercek ve aynı sistemlerini içermekteydiler. Örneğin pilotları ´kötü ışınlar´dan koruyan ´Pinjula Mirror´ bir ´Görsel Ayna´ idi; ´Marika´ adlı silahla düşman araçları vuruluyordu. Sonuçta Dr. Pinotti bu antik silahların bugün kullandığımız laser teknolojisinden çok farklı olmadıklarını iddia ediyor ve; “Araçlarda ´Somaka, Soundalike and Mourthwika´ adları verilen özel ısı emici metaller kullanılmış olmalı.” diyordu. Pinotti´ye göre, tanımlanan itici güç prensibi, elektriksel ve kimyasal olmalıydı ama güneş enerjisinin kullanımı da çok ileri düzeydeydi. Diğer bilimciler Pinotti´nin kuramını daha ileriye götürerek, araçların bir tür ´cıva iyonlu itici güç sistemi´ ile çalıştığını varsaydılar. Pinotti, Vimanalar´ın binlerce yıl önce varolduklarını belirtirken, modern UFO´larla olan benzerliğe de dikkat çekiyordu ama Hindistan´da unutulmuş bir uygarlık vardı.

Bu araştırmanın ve tartışmaların ışığında Hindu kökenli Sankritçe metinler daha iyi gözden geçirilmeli ve tanımlanan Vimana modelleri daha bilimsel bir incelemeye tabi tutulmalıdırlar.” – Nick Humphries, “UFO Guide”
* “Hindistan, Mysore´da bulunan Uluslararası Sanskrit Araştırma Akademisi´nin direktörü olan G.R. Josyer, 25 Eylül 1952´de yaptığı bir açıklamada, 7.000 yıllık yazmalarda çeşitli tiplerde uçan araçların yapımlarının anlatıldığını söylemişti. Bu özel yazma üç tip Vimana vardı; ´Rukma, Sundara ve Shakuna´; yaklaşık 500 stanzada (dörtlük), karışık detaylar veriliyor, metallerin seçimi ve hazırlanması anlatılıyordu. Ayrıca yazmada, çeşitli Vimana türlerinin parçaları tanımlanıyordu. Yazma 8 bölümdü ve bir hava aracının yapım planlarının yanısıra su altında da gidebilen veya bir duba gibi su yüzeyinde durabilen Vimana planlarını da içeriyordu, bazı stanzalarda ise pilotların nitelikleri ve eğitimleri anlatılıyordu.” – Brad Steiger, “Worlds Before Our Own”

Mahabharata ve Vimanalar
* “Puspaku adlı araç güneşe benziyordu ve kardeşime aitti, onu güçlü Ravan´dan almıştı, uçuyordu ve mükemmeldi, istenilen her yere gidiyordu, Lanka kentinin göklerinde uçarken parlak bir buluta benziyordu.” – Ramayana Destanı
* “Salva´nın uçan aracı çok gizemliydi, gökte bazen görünüyor, bazen de kayboluyordu. Yani görünmeme yeteneği vardı; Yadu Hanedanı´nın savaşçıları bu garip aracı bir türlü tam olarak algılayamadılar; bazen yerde, bazen gökte beliriyor sonra birden bir tepeye veya bir ırmağın kıyısına konmuş olarak ortaya çıkıyordu. Bu uçan harikulade araç, gökte bir ateş fırıldağı gibi dönüyor ve bir an bile yerinde durmuyordu.” – Bhaktivedanta, Swami Prabhupada, Krsna
* “Kralım; uçan araç mükemmeldi, şeytan Maya tarafından yapılmış ve bir savaş için gereken tüm silahlarla donatılmıştı. Hayal edilemesi ve anlatılması imkansız bir araçtı; görünmezlik özelliğine sahipti. Oturulan yerde koruyucu bir şemsiye ve serinletici güç vardı. Mihrace Bai´nin çevresinde kaptanları ve kumandanları bulunuyordu; geceleyin gökte yükselen bir ay gibi görünüyor, her yönü aydınlatıyordu.” – Swami Prabhupada Bhaktivedanta, Srimad Bhagavatam
* “Pushpaka bir gök arabasıydı, insanları Ayodhya kentine taşıyordu. Gök bu harika uçan araçlarla doluydu, gece karanlığında yaydıkları sarımtırak göz kamaştırıcı ışık göğü aydınlatıyordu.” – Mahavira of Bhavabhuti (8. Yüzyıl´dan kalma bir Jain yazması)
* “Vata´nın arabası ne görkemli; gök gürültüsü gibi ses çıkarıyor, göklere dokunuyor; parlak bir ışığı var; kırmızı göz kamaştırıcı ve alev gibi; bir girdap gibi dönerken, dünyanın tozunu kaldırıyor.” – Rig-Veda (Vata bir Aryan rüzgar tanrısıdır.)
* “Bir zamanlar Kral Citaketu, kendisine Tanrı Vişnu tarafından verilen parlak ve ihtişamlı bir uçan araçla dış uzaya yolculuk yapar ve Tanrı Şiva´yı görür… Oklar “ışınlar” Şiva tarafından yollanır. Işınlar güneş benzeri bir küreden fışkırır ve içinde yaşanan üç gök aracını kaplar ve o araçlar bir daha görülmezler.” – Srimad Bhagasvatam, VI. Canto, Bölüm 3

İndus Uygarlığı

İndus uygarlığı dünyanın en eski ve en büyük uygarlığı kabul edilmektedir; Güney Asya´nın en uzun nehri olan İndus Irmağı çevresinde MÖ 3000-2500 arasında varolduğu belirlenmiştir ama bu tarih sadece uygarlığın varolduğu bir dönemin göstergesidir, İndus uygarlığının başlangıc dönemi bilinmemektedir. Yaklaşık 100 kent, kasaba ve köy kalıntısı bulunmuştur, kentlerin planlaması olağanüstüdür, hatta günümüz kent planlamacılığından daha düzgün olduğu söylenebilir. Ana binalar kentin ortasında bulunmakta, kanalizasyon sistemleri, büyük hamamlar ve su depoları en küçük köyde dahi görülmektedir.

Kent merkezlerinden eş sayıda düzenli bir dağılımla yayılan evler ve cadde kenarlarındaki dükkanlar, blok taşlarla döşeli çok düzgün caddelerle eşit olarak bölünmüştür. Tüm İndus kentlerindeki evlerin yapımında kullanılan tuğlaların eşit olarak üretilmiş olması bir diğer inanılması güç inşaat kültürünün göstergesidir. Harappa ve Mohenjo-Daro uygarlığın bilinen ana kentleridirler; Mohenjo-daro ırmağın batı kıyısında, Harappa ise Mohenjo-Daro´nun 640 km. kuzeydoğusundadır. Daha doğuda ise bir diğer önemli kent olan Kalibangan vardır. Ve tüm bölgede yüzün üstünde, ticaret merkezi, küçük limanlar ve balıkçı köyleri yer alır. Tüm yerleşim merkezlerinde aynı standart planın uygulanmış olduğunu görmek bir diğer şaşırtıcı olaydır; araştırmalar sonucunda İndus insanlarının pirinç, buğday ve yulaf ektikleri ve kümes hayvanları, buffalo, domuz, at, deve, fil kambur öküz ve köpek yetiştirdikleri belirlenmiştir. Bulunan resimli plakalarda, ayrıca gergedan, boğa, fil ve bilinmeyen üç başlı bir hayvan figürleri dikkat çeker, bu buluntuların üzerlerinde görülen diğer simgelerin anlamları şu ana kadar çözülememiştir. Ana tanrı büyük olasılıkla tüm vahşi hayvanların tanrısı olan Şiva (Pasupati)´dir. Araştırmalar, İndus inançlarının erken-Hinduizm şeklinde olduğunu göstermektedir.

Bu büyük uygarlığın MÖ 2. Yüzyıl´da çöktüğü sanılmaktadır ama nedenler belirsizdir; büyük savaşların olduğunu, doğal afetlerin yaşandığını gösteren bazı ipuçları bulunmuşsa da yeterli değildir ama en ilginci bölgede ve hatta Kuzey Hindistan´ın İndus dışındaki bazı başka yerlerinde kent kalıntılarının çok yüksek bir ısı altında erimiş gibi göründüğüdür. Fotoğraflarda gördüğünüz insan iskeletlerinin durumu (biri kadın, diğeri erkek), ölümün çok ani geldiğini kanıtlamaktadır; kadın elindeki eşyayı dahi hala tutmaktadır. Acaba binlerce yıl evvel ne olmuştu? Bu cevap şu anda yok, belki gelecekte öğreneceğiz…

Devamını Oku »

Yukarı Git