2 Mart 2016 Çarşamba

BAŞLANGIÇTA: IŞIK VARDI ! - ELOHİM MESAJLARI



BAŞLANGIÇTA: IŞIK VARDI !

ELOHİM MESAJLARI

MESAJ 1

Astraea et Amora
17 EYLÜL 2015

Genişleyen çoklu evrende Büyük ışık var! aslında, Her Şey Işıktır ve Her Şey her zaman Işık oldu! Işığın bir Frekans olduğu söylenebilir ve çoklu evrendeki her türde ifade Işıktan yaratılır. Siz Işıksınız; Düşünceleriniz Işıktır; Form içindeki siz frekanssınız; Düşünceleriniz frekanstır; Her zaman böyle oldu.
Bu bilgiyi düşünürken, kendinizi bireyselleşmiş formda deneyime sahip olan kristal bir ışık yapısı/frekans olarak görün. Her canlı şey kristal ışık yapısı taşır: canlı beden, ister insan olsun ister hayvan, balık ya da kümes hayvanı; canlı ağaçlar, bitkiler ve çiçekler; dağlar taş ve kristalden yapılmıştır; Gerçekte, her şey bu tarzda enerji taşır, her şey Işığın sonsuz alemini temsil eder ve bu nedenle Frekanstır ve bu nedenle Enerjidir.

Enkarne olmuş insanların görünür ve bilimsel olarak gözlenen realitesinin elektromanyetik spektrumu sadece ilahi Kaynak Enerjisinin sonsuz spektrumunun minik düşük – frekanslı kısmıdır.
Formunuzun enerjisel seviyede tüm Uzay ile ve Tüm Işık ile bağlantılı olduğunu söylüyoruz! Frekansınızın veya “sizi” oluşturan kuantum parçacıklarının titreşim oranını, ifadenin çoklu platformlarına bu girift bağlantıları ne kadar anladığınızı belirler.
Bireyselleşmiş formda iken, her ışık katmanı arasında, ifadenin her frekansı arasında karmaşık bağlantılar mevcuttur ve bu bağlantılar, Işığın daha fazla genişlemiş alanlarına yeni bağlantılar yapıldıkça bireyselleşmiş ifadenin farkındalığının bilinçte büyüdüğü son derece organize bir akışı izler. Böylece artan şekilde karmaşık ve son derece organize enerji aracılığı ile, bilinç büyük bir hızla büyür.
Bu çoklu evrenin, Tüm Var Olan’ın temelidir! Hiç kimse ve Hiç bir şey bu son derece girift yaratımdan muaf değildir! Siz Bütünün bir parçasısınız! Bu Birlik Bilincidir.

İlk Nedenin Elohim’i – Mesaj 2
30 EYLÜL 2015

Biz İlk Nedenin Elohim’iyiz. İlk Neden sizlerin “Yaradılış” olarak anladığınız şeyin içindeki “İlk Enerji Alanıdır”.
Yaradılış insanlık tarafından “Cennet” veya “Tanrı” ya da “Evren” ve Evrenin tüm bileşen parçaları olarak terimlendirilmektedir. Bazı açık zihinli ve sizin aydınlanmış veya farkında olduğunu düşündüğünüz bireylerde, “Cennet/Tanrı/Evren”in bilinçli bir yaratım olduğunun, onun kendi varoluşunun farkında olduğunun, yaratımlarının gücünün, yaradılıştaki rolünün bilişine sahip olduğunun bilişi, anlayışı da vardır.
İlk Enerji Alanının Elohim’i olarak, biz Işık ile yaratabiliyoruz. Işık Yaradılıştaki her şeyin ve tüm kökenlerin temelidir. Işık sizin fotonlar olarak bildiğiniz parçacıkların enerjisel moleküler yapısı arasında net düzeni ve son derece organize karşılıklı ilişkileri destekleyen karmaşık bir ağdır. Bununla sizin görünür ışık spektrumunda gördüğünüzde ışıktan söz etmiyoruz. Gökyüzündeki buluta çok benzer şekilde, gösterimin birleşik alanındaki tüm foton enerjisinin toplamından söz ediyoruz (bundan görünür ışık dahil elektromanyetik spektrum ikincil bir yolla ortaya çıkar).
Bu foton parçacıkları bulutu, gluon‘lar olarak bilinen bu yüklü enerji birimleri serbestçe akarken, bir anda ortaya çıkan daha da minik enerjisel ve bilinçli ilişkiler, bağlantılar vasıtasıyla bağlanır (Gluonlar kuantum kromodinamiklere göre kuarkların kuvvetli etkileşimlerine aracılık yapan çekirdekteki temel parçacıklardır. Şu anda gluonların sadece elektromanyetik kuvvetlere aracılık yapan fotonlardan farklı olduğu düşünülüyor.) Bu elementler kuarktan kuarka her anda diğerini bilerek, sırayla iletişim kurarlar. Bu parçacıklara “Yaradılışın Tanrı Parçacıkları” adının verilebileceğini söylemek uygundur. İnsanlığın bilmediği daha bir çok Tanrı Parçacıkları vardır.
Bunlar birbirlerinin farkındalığında bağlantı kurarlarken, her yönde tam olarak genişlerler. Bu, Evrendeki bilinen tüm fiziksel yasaların yerini alan süperiletkenlik yoluna dayanan anlık bir olaydır ve yaradılışın temelidir.
Işık alemlerinin içinde iletkenliğin bu süper yolu sürekli olarak yaratır ve güzel bir şekilde yaratır. Bu Yaradılışı temsil eden bir çok fotoğraf gördünüz, görünür ışık spektrumuna indirgenen fotoğraflar. Bu resimler insan gözleriniz ile görebildiğiniz bir forma basit bir tercümeyi temsil eder. Ancak sözünü ettiğimiz, insanların yalnızca Üçüncü Göz yeteneği ve diğer sezgisel yetenekler vasıtasıyla algılayabildiği geniş bir görünmez ışık spektrumu olduğunu hatırlamak iyidir; bu yetenekler bir insan olarak sizin yapınızın parçasıdır.
İnsan gözünün bu resimlerde gördüğü şey foton seviyesinde bu ani patlamalardan salıverilen enerjinin kalıntılarıdır ve bu aktiviteyi “ışık frekansı” olarak anlamanın doğru olduğunu size söylüyoruz.
İlk Neden Enerji Alanı sürekli olarak genişliyor. Yönde tereddüt, değişim yok, simya reaksiyonunda değişim yok. Bu evrimsel yolda değişim yok, bu ilahi sürece herhangi karşı gelen bir müdahale olmayacak. Her zaman böyle olmuştur ve böyle kalacaktır.
Şimdi, burada mevcut olarak sizler de bu Işığın parçasısınız, bu nedenle sizler de bu Yaradılışın Hepsine bağlantılısınız.

Evrim Vasıtasıyla Yükselişin Dinamikleri – Mesaj 3
11 EKİM 2015

Yükseliş fikrinden konuştuğumuz zaman, gerçekte Evrim sözcüğünü kullanmayı tercih ederiz. Yükseliş sözcüğü yükselen bir şekilde, yukarıya doğru çıkmak anlamına geliyor ve bu, şu andaki enerjisel durumun ilgili olduğu şey değil. Evrim daha doğru bir terimdir, çünkü bu üçüncü boyut ifadesinde her anda gerçekleşmekte olan şeyi tanımlar.
Evrimin Tüm Var Olan’ın bütününün karmaşık bir arıtımı/saflaşması olduğu bilinmektedir ve iki ayrı sürecin yan yana var olduğu diyalektik (mantıkla ilgili) doğadadır, bu sürecin biri genişleme ve diğeri büzülmedir. Bu eylemler birbirini tamamlar ve bütünü etkilemek için birlik içinde çalışır.
Evrim nefes almaya ve vermeye benzetilebilirken, bunlar ayrı olarak ama düzen içinde ard arda gerçekleşen iki aşamadır, biri diğerini izler ve yaradılışın içinde bu iki süreç eşzamanlı bir olay olarak gerçekleşir.
Genişleme dışarıya doğru ilerleme anlamına gelir veya bildiğimiz şekliyle, Yaradılışın her bileşen parçasının logaritmik artış ölçeğidir, bir gelişme, güçlenmedir; fotonlardan yıldızlar, temel ve ilk parçacıklardan İnsan Varlığı gibi en karmaşık enerji sistemlerine. Bu ayrıca uzayda ve enerjinin dağılmasında artışı ima eder.
Büzülme bileşen parçacıkların sıkışması anlamına gelir; genişleme ile aynı anda gerçekleşen uzaydaki veya alandaki yoğunlaşma, bir damla. Bu yoğunlaşmanın daha fazla bileşenin azalmakta olan uzaya girmesi anlamına geldiği not edilmelidir, bu da foton ışık enerjisinde bir artışa ve bundan dolayı yükte artışa, ve sonuç olarak kütlede artışa yol açar.
Fotonlar diğer bileşen parçacıklara çarpışırken, enerji salıverilir ve bu parçacıklar tarafından emilir, enerjisel damgayı yoğunlaştırır. Bu yoğunlaşma en yoğun niteliğine inşa olurken, bir noktada yükte ani maksimum yüklenme olur; ve çünkü Tüm Var Olan denge olduğu için, Denge Yasasına ve Karşılıklı Yüke bağlı olarak, yeni genişlemenin yaratılmasıyla anında dengeleyici etki olur.
Tüm bu muhteşem olaylar sizin perspektifinizden görüldüğü zaman, plansız ve gelişigüzel olarak görünebilir. Ama, her bir olay başka bir olayın sonucu olarak gerçekleşir ve bu eylem yaradılışta başka bir yeni olay ile sonuçlanır. Tüm Var Olan’daki her olay birbiri ile bağlantılıdır ve bu nedenle Organize Rastlantısallık Yasasına maruzdur.
Tüm Var Olan’ın Yaratımı ile ilgili güçlü gerçekler aşağıdadır:
* Tüm Var Olan’ın genişleme ve büzülme vasıtasıyla yaratımı her anda devam eder, asla durağan değildir;
* Tüm Var Olan’ın Evreninde her temel temsil öyle ya da böyle enerji gerektirir;
* Tüm Var Olan’ın içinde enerjinin dengelenmesi aktif süreci vardır ve buna Net Enerji Korunumu yasası olarak değinilebilir.
* Şimdi, ebediyen ve her zaman ifadenin yeni formlarının yaratılabildiği yerde bileşen parçalar fotonları, atomları, molekülleri içerir ve bunlar aynı kalır, bunlar yaradılışın evrimleştiği temel yapı iskelesidir.
* Bu prensipler aracılığı ile enerjiyle yaratmanın ve tüm temel parçacıklardaki bilincin varlığıyla desteklenmesinin tek amacı, her şeyin Eşitlik temelinden yaratılmasıdır: Her parçacık, her ifade, her gösterim Tüm Var Olan’ın içinde eşit derecede mükemmeldir; ve bu her birinizi kapsar.
Devamını Oku »

ELOHİM MESAJLARI: YARADILIŞIN BİLİMİ



ELOHİM MESAJLARI:YARADILIŞIN BİLİMİ
Astrae et Amora

20 Ekim 2015

İnsanlıkta yaradılışın bilimini, her şeyin nasıl hayata, kendi var oluşuna getirildiğinin sürecini, ve şu andaki bilimsel disiplinleri yaradılış süreçleri üzerine sunumunuzla nasıl bağdaştıracağınızı anlama keskin arzusunu fark ediyoruz. Sizlere bizim perspektifimizden yaradılışın temel süreçlerini ve bilgimizin şu andaki bilimsel tanımlara, ayrıca realitenize ve realitenizi nasıl deneyimlediğinize nasıl uyduğunu sunacağız. Şu andaki temel bilimsel terimlerinizden yalnızca bazılarını kullanacağız, çünkü şimdi bu muhteşem yaradılışı daha iyi anlamanız için realitenizi tanımlamak üzere yeni dili uygulamak gereklidir!
Sizler genişlemiş farkındalık ile Benliklerinize uyanırken, Kaynağın ne olduğunu ve evrenin kaynağının ne olduğunu bilmeye ilgi üssel olarak artıyor. Foton ışığı dalgaları Varlıklarınıza daha fazla gelirken bilinç seviyeniz hızla genişliyor; şimdi enkarne olduğunuz beden/zihin/ruh sistemleriniz olarak anladığınız şeye akan farkındalığın foton ışığı. Evrendeki yaşam ile ilgili şu andaki bilimsel açıklamalarda eksik bir şeyler olduğunun farkındasınız.
Bu yaşamda burada bu Dünya gezegeninde, Samanyolu Güneş Sistemi adı verilen bu alemde andan ana uyanık rüyayı deneyimlediğiniz insan enkarnasyonları olduğunuzu biliyorsunuz. Ama ayrıca bundan daha fazlası olduğunu da biliyorsunuz! Ve uygarlığınızın Kozmosta tam bilinçli farkındalığın düşünülmesini neden dışladığını ve deneysel araştırma ile bilimsel açıklamalarda ısrar ettiğini biliyorsunuz!
Başlamak için, hiç bilmeyeceğiniz veya görmeyeceğiniz ya da ölçemeyeceğiniz evrenin yaratımını destekleyen temel süreçler vardır, bu nedenle bu bilginin büyük bölümü korkusuz zihin ve açık bir kalp ile kabul edilmelidir! İnsanların bağlı kalacağı tek bir yasa vardır: Üçüncü yoğunluğun fiziksel varlıkları olarak, sınırlı algısal yeteneklere sahipsiniz, bu nedenle realitenizi, evreninizi oluşturan parçacıkları “göremiyorsunuz”. Bunun gerçek olduğuna inanmalı ve güvenmelisiniz. Bu prensip üzerine açık zihinli olmak özgürlüğünüzün temeli olacaktır. Bilinmeyenden korkmayın. Korku sizi sadece kapatırken ve sizi ve ruhunuzun gereksiz amaçsızca dolandığınız bir yaşama teslim ederken, yeni bilginin her parçasına açık kalmak sizin kuvvetinizdir.
Tüm Var Olan’ın Kaynağı birçok farklılaşmış süreçten oluşur; Kaynak yalnızca tek bir orijinal başlangıç noktası, tek bir mevki, tek bir enerji pınarı değildir: Bundan çok daha fazlasıdır.
Tüm yaradılış, Yaradılışın İlk Nedeninin Işık – Ses Alanlarından başlar. Bu, yaradılışın orijinal aleminin asıl veya ilk neden alanlarında bulunduğu ve atom – öncesi bileşen elementlerden oluştuğu anlamına gelir. Elbette Işık – Ses alanları frekans ile ilgilidir, hem ışık hem de renk alanlarından frekans, ama bu ayrıca ses alanından yükselen frekansı da kapsar. Birlikte bu frekanslar, insan varlıklar olarak etrafınızda duyumsadığınız, ama deneysel biliminiz ile ölçemediğiniz omniscience’in (her şeyi bilme) temelidir. İnsanlığın “Cennet” olarak değindiği şey gerçekte yaradılışın bu alanlarıdır. Bu ışık – ses alanları aynı zamanda birbirleriyle bağlantılıdırlar, anında bağlantı kurarlar.

Tüm Var Olan’ın İçinde Birbiriyle Bağlantılı Olma
Bu Işık – Ses bölgesinin altyapısı, şimşeğe çok benzer görünen büyük ışık kitleleri olan ve bilincin bu genişleme içinde büyük dalgalarda anında bağlantı kurduğu kristal benzeri ışığın iskelesi gibi görünür. Bu hiper – bağlantılılık ağında, tüm atom – öncesi parçacıklar dalgalar halinde serbestçe akarlar. Yaradılışın “Tanrı parçacıkları” veya “Adamantine parçacıkları” ifadesini kullanmak doğrudur. Atom – öncesi parçacık seviyesi maddenin ve uzay – zamanın ötesindedir. Bu atom – öncesi parçacıklar, yaradılışın sonraki seviyesi için, Yaradılışın İkinci Nedeni için platform oluşturur; Yaradılışın İkinci Nedeninde fotonik damga, foton, elektron, nötron ve kuarkların bileşen parçacıklarının atomik katmanını içeren temel parçacıklardan doğar.
Yaradılışın İkinci Nedeni her zaman içinde Yaradılışın İlk Nedeninin tüm bileşen parçalarını taşır ve bundan dolayı aynı zamanda yerleşik sonsuz zekanın eyleminden ortaya çıkan sonsuz bağlanırlığın armağanıdır. Evet! Tüm yaradılış Tüm Var Olan’ın içindeki Sonsuz Zekanın parametreleri içinde kurulmuştur. Bu Sonsuz Kaynak Zekası her parçacıktan sonrakine serbestçe akar, “mekan” önemli olmadan diğerine anında bağlanır. Ayrıca bu parçacıkların çok boyutlu veçheleri vardır, çünkü bunlar diğer realiteleri bölebilir/paylaşabilirler ve bir çok farklı bölgede veya holografik realitelerde bulunmanın farkındalığına sahiptirler. Tüm bileşen parçalar arasında iletim ve yolun alt – sistemi vardır: gluonlar, fotonlar ve tüm diğerleri. Bu sonsuz zekanın asıl rolü, yaradılışın Tüm seviyelerinin bileşen parçalarında dengesizliği arayıp bulmaktır. Genişleme ve büzülmenin kuralları içinde, Tanrı parçacıkları eşitliği ve uyumu onaylamayı arar.
Yaradılışın İlk ve İkinci Nedensel Alanlarından ortaya çıkarak, Yaradılışın Üçüncü Nedenine ulaşırız, Üçüncü Nedende sistemler doğal düzende ortaya çıkarlar ve kendilerini farklı ifadeler vasıtası ile sunarlar. Yaradılışın Üçüncü Nedeninden gelen bir sistemin örneği, bir nebula veya galaksi olurdu, ama aynı zamanda sizin kendi ışık/ses frekansının beden/zihin/ruh sisteminizi kapsar. Çok boyutluluğun kuralı, çok boyutlu holografik realitelerin çoklu Samanyolu Galaksileri, Dünya gezegenleri ve hatta kendi Benliklerinizi yaratarak var olduğu yaradılışın bu seviyesinde de mevcuttur.
Muhtemelen hatırlanacak en önemli şey, sizin bu Yaradılışın parçası olduğunuzdur. Siz bu Evrenin bileşen parçalarından yapıldınız, atom – öncesi elementlerden fotonik damgaya, kendi çok boyutlu ışık – ses sisteminize. Bu nedenle, siz bu Evrendensiniz ve Evrenden ayrı değilsiniz. Hatırlayın: Kaynak içinizde – bu nedenle siz Kaynağın parçasısınız!
Sonsuz Bilincin Evrensel Süperiletkenliği vasıtası ile Tüm Var Olan’ın Mükemmeliği – Mesaj 5
2 Kasım 2015
Tüm Var Olan’ın alemleri içinde sonsuz frekansın sonsuz dalgalarında ışık – enerji hareketinin büyük şerit halinde uzanan alanları vardır, her dalga kendi varış yerine ulaşır, her biri nereye gideceğini bilir, her biri kendi amacını bilir. Denge onun amacıdır ve Eşitlik hedefidir.
Denge, zıtların doğal çekimi ve bütünleşmesi vasıtası ile yaratılır, diğerinin enerjisi taşıyan, ama diğeri olmadan tek başına var olamayan zıtlar. Ve birbirini taşımada, diğeri ile ilgili her şey bilinir ve birleşik bütünlük yaratmak için bütünleşmenin mükemmelliği, mükemmel simya reaksiyondan ortaya çıkar.
Bir’e, Tüm Var Olan’ın Bütünlüğüne tamamen bütünleşmiş mevcudiyetin koşulunu yaratan enerjilerdeki dengedir. Bu, atom – öncesi seviyede tanrı parçacıklarındaki İlk Nedenin asıl alanlarının seviyesinde her bileşen parça arasında anlık foton gereksinimlerini dengeleme ile başlar.
İkinci nedenin alanlarında enerjiyi daha fazla dengelemek için hareket ettiğinde, atomik ve moleküler seviyede protonlar, elektronlar ve nötronlar arasında anlık etkileşim olur. Burası, yaradılışta eşzamanlılık oluşturmak için bir diğer kritik temel eylem olan elektron çiftleşmesinin olduğu yerdir. Elektron çiftleşmesi eylemi ile, moleküler seviyede yaratılan süperiletkenlik olur. Siz, bir grup atomdan yaratılan supramoleküler (çok moleküllü) bir yapı olan bilincin kuantum durağan dalgasını tanımlamak için Soliton terimini kullandınız ve bunun doğru olduğunu söylüyoruz. Eşfazlı durağan dalgalar olarak Solitonların varlığı süperiletkenliğin ön koşuludur.
Enerji ve bilinç yaradılışın Üçüncü Neden seviyesine akarken, tüm birleşik sistemlere yüklü enerjinin anında paylaşımı olur. Beden/zihin/ruh sisteminiz birleşik sistemin mükemmel bir örneğidir. Her beden/zihin/ruh sistemi kendi bileşen parçalarındaki mükemmel dengeden ortaya çıkan mükemmel sağlığı sergileme kapasitesine sahiptir veya beden/zihin/ruh sistemindeki enerjisel dengesizlik olan hastalığı gösterebilir ve başka bir mesajda bu süreci açıklayacağız. Her beden/zihin/ruh sistemi her iki kutupluluğu taşır, biri dişil kutupluluk, diğeri eril kutupluluk. Zamanda bu anda Tüm Var Olan her sistem ifadesinin kutupluluğu vasıtasıyla evrimi iteliyor, buna insan beden/zihin/ruh sistemindeki dişil ve eril enerjiler de dahildir.
Denge yaradılıştaki bir veçhedir, ama dengelemenin ana amacının eşitliğe ulaşmak olduğunu söylemek adildir. Bir diğerinden daha iyi olan hiç bir ifade yoktur, bir diğerinden daha akıllı olan hiç bir ifade yoktur, çünkü her ifade ilahi yapının prensiplerine uygun olarak dengelenmektedir, mükemmelleşmektedir. Yapım/genişleme ve yıkım/büzülme prensipleri bile her zaman denge ve eşitliğin beklentisi ile tamamlanır.
İnsanlığın çoğunluğu şu anda dualistik düşünce formunu sergiliyor, fikirleri incelemek ve bunları gerçekten bütünleştirmek için gerekli çok az analitik düşünce ile bilginin ezberlenmesinin gerektiğini düşünüyor. Düşüncedeki bu yetersizlik nedeniyle, denge ve mükemmeliğin gerçekte var olduğuna inanmanız sizin için zor olabilir. Bunun nedeni sizin çoğu zaman sadece eksikliği, yetersizliği görmenizdir. Ancak gerçekte eksiklik, yetersizlik yoktur, sadece mükemmellik vardır. Mükemmellik her yerdedir. Aslında zihinde eksiklik vardır, çünkü zihniniz sürekli olarak değerlendiriyor, karşılaştırıyor, yargılıyor ve dünyanızdaki gizemlere anlık yanıtların beklentilerini yaratıyor. Eğer şimdi, bu anda bu bakış açısını bıraksaydınız, kendinizi çok fazla endişeden rahatlatırdınız! Eğer gerçekte Tüm Var Olan’ın her şeyi gözeten her şeyi bilen enerji ile ilgili olduğunu kabul etseydiniz, o zaman tartışmalarımızı anlamakta ilk adımınızı atmış olurdunuz, çünkü bu vermeyi derin bir şekilde arzu ettiğimiz temel bir derstir: Tüm Var Olan her şeyle ilgili bilinecek her şeyi Bilir; Tüm Var Olan SİZİNLE ilgili ve ruh seviyesinde özünüz ile ilgili her şeyi bilir!
Tüm Var Olan sizinle ilgili bilinecek her şeyi nasıl biliyor? Bu yaradılışın Kaynağı İlk Nedenin Işık – Ses Alanlarından kaynaklanır. Bu alanlar, Tüm Var Olan’ın sonsuz zekasını (bilgiyi) taşıyan atom – öncesi bileşenlerde kurulmuştur. Bu bileşenler, tüm zamana ve tüm uzaya bağlanma yeteneği vasıtasıyla tüm yaradılışın içindeki her parçacığa bağlıdır.
Akut ilgisi, açık zihni ve bu yaradılışın nasıl işlediğini anlama keskin arzusu olan bir kaç bilim adamı ve bilim adamı olmayanlar tarafından yapılan bazı araştırmalar var. Çok sınırlı deneylerinde, Tüm Var Olan’ın her şeyi bilen gücünü keşfettiler ve tanımladılar: bir kaynaktan alınan hücreler ikiye ayrıldı, yarısı bilimsel teste maruz bırakıldı ve örneğin diğer yarısı test edilmedi ve sadece örneğin test edilen diğer yarısından fiziksel olarak uzak bir yere götürüldü. Bilim adamları ister fiziksel olarak teste tabi tutulmuş olsun ister olmasın; ister birbirlerine yakın olsunlar veya kilometrelerce uzak olsunlar, her iki örneğin hücresel yapılarında aynı değişiklikleri gösterdiklerini keşfetti.
Ve bu nasıl oluyor? Tüm Var Olanda en üstün kozmik zeka vardır. Bu sonsuz zekadır, her şeye nüfuz eden zekadır. Bu zeka gerçektir, güçlüdür, her şeyi bilir ve tek eylemi tüm enerjisel dengesizlikleri dengelemek ve var olabilecek tüm eşitsizlikleri eşitlemektir. Bunlar Tüm Var Olan’ın yaratıcı güçleridir ve siz de Tüm Var olan’ın bir parçası olduğunuz için, sizin de her şeye gücünüz var. Bu fikri kucaklayın, çünkü eğer kucaklarsanız yaşamınız asla aynı olmaz!

Devamını Oku »

ZECHARİA SITCHIN RÖPORTAJI




Zecharia Sitchin Röportajı

Kutsal kitaplarda anlatılan olayların dinsel bir öykü değil de, gerçek tarihi anlattığını hiç düşündünüz mü? Mitolojinin bir masal değil de, yaşanmış olayları naklettiği hiç aklınıza geldi mi?

Geçen yıllar içersinde, dünyanın bilinmeyen tarihi ve geçmişin unutulan olayları konularında dikkat çeken en önemli isim Zechariah Sitchin´di; Sitchin “Dünya Tarihleri/Zaman Çizelgesi” adlı kitabında çarpıcı iddialarda bulundu ve şöyle diyordu; “…mitoloji bir hayal değildir, fakat eski hatıraların saklandığı bir hazinedir; Kutsal Kitaplar bilimsel ve tarihsel bir döküman olarak harfi harfine okunduğu takdirde, hayal edilenden daha eski ve büyük uygarlıklar varlıkları anlaşılacaktır. Mitoloji, “Cennetten Dünyaya Gelen Kişi”, yani mitolojik bilge Anunnaki tarafından Dünyaya verilen bilginin sonucudur. Geçmişte varolan ve unutulan 12. Gezegen, Anunnaki´nin ev gezegenidir. Geçmiş sayısız gizemli anıyla doludur, bunların unutulmuş olmaları yok ya da hiç olmadıkları anlamlarına gelmez. Uzak geçmişte, dünya başka canlılar tarafından kullanılmış bir yerdir; Mısır Piramitleri iniş alanlarının fenerleridirler, Sina Yarımadası 4.000 yıl önce tanrılar savaşında yok edilen özel bir üstür; insanlar ve tanrılar binlerce yıl önce büyük bir savaşı başlatmışlardı. Dünyaya uzaydan bakıldığında, nükleer dev savaşın izleri görülebilir. Yale Üniversitesi tarafından da tanımlandığı gibi İnsanlık kaybolan uygarlığının küçük bir dilimini ancak 2.000 yılda keşfedebilmiştir. Sümer yazıtlarında ve Kutsal Kitaplar´da anlatılan tüm uygarlıklar, çok daha eski bir uygarlığa bağlı olduklarını belirtirler…
Zecharia Sitchin, Yakın Doğu tarihi ve arkeolojisi uzmanıdır, Eski Ahit (Tevrat ve Zebur), Sami ve Avrupa dilleri, modern ve eski İbrani dili konularında eğitim almış ve Londra İktisadi ve Siyasal Bilimler Okulu´nda öğrenim gördükten sonra Londra Üniversitesi´nden mezun oldu. Sümer dilini anlayan ve okuyan nadir bilginlerden biridir, yeni çalışmaları Yakın Doğu´daki eski uygarlıklar tarafından yazılan kil tablet metinlerle ilgilidir; bu alanda aradığı çok daha eski uygarlıklardır. Sitchin´in kitapları körler için yazılan Braille alfabesine bile çevrilmiş, sayısız radyo ve tv programlarında tartışılmıştır. Sitchin´in “Dünya Kronolojisi” adlı kitap serisi mitolojinin kökeni olarak kabul edilebilir, bir hayal ürünü değildir çünkü geçerli ve sağlam kaynaklara dayanmaktadır, yazar bunlara “Antik Anılar” demektedir. Tevrat ve İncil dinsel bir metin olarak değil, tarihsel/bilimsel bir döküman olarak okunmalıdır, antik büyük uygarlıkların kökeni dünyadışıdır. Sitchin, antik bilginin dünyaya Annunaki (Göklerden dünyaya gelen) tarafından getirildiği öne sürerken, modern bilimin antik bilgiyle uyum sağlamaya başladığını ve devamı olduğunu belirtmektedir. İlk kitabı olan “12. Gezegen”de Güney Sistemi´ndeki kayıp gezegen olasılığından söz eder ve bu gezegenden dünyaya yarım milyon yıl önce gelen halkın, kutsal kitaplarda anlatılan olaylara neden olduğunu belirtmektedir. Örneğin Tevrat´ın “Genesis” bölümünün 6. Bölümü´nde adları geçen ve Tufan´dan önce insanoğullarının kızlarıyla evlenen “Nefilimler”in 12. Gezegen´den geldiğini yazar. “Nefilim” sözcüğünün özgün anlamı, “Tanrının Oğulları veya göklerden gelen Devler”dir ve bizler geçmişte devlerin yaşadıklarını düşünüyor ve araştırıyoruz. Sitchin, kilisenin kutsal kitaplarla ilgili soru sorulmaması kuralını da eleştiriyor ve sorgulamanın kutsallıkla ilgisi olmadığını söylüyor. Çünkü, ona göre tarihsel bilgiler bu metinlerin içinde saklıdırlar, İbranice´deki “Nafal” sözcüğü de “Nefilim” yorumunu destekler gibidir ve “Düşüş/Düşenler” anlamındadır. Sitchin kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle diyor;

Soru: Dünyaya 6.000 yıl evvel kimler indi?

Sitchin; Düşüş, ne anlama geliyor? Bu sözcük beni mitolojiden, arkeolojiye, oradan da kutsal kitaplarla buluşma noktasına getiriyor. Antik dilleri inceleme konusunda yeterince uzman olduğuma inanıyorum ve kutsal kitaplarda geçmişte yaşanan olayların anlatıldığından eminim. Peki, kimdi Nefilimler? Tüm antik metinleri, kutsal kitaplar, Eski Yunan ve Eski Mısır mitolojilerini içeren metinler, piramit yazmaları yani herşey beni bildiğimiz ilk uygarlık olan 6.000 yıl öncelerde yaşayan Sümerler´e götürüyor. Yani efsanelerin ve mitlerin kaynağı olarak Sümerler ortaya çıkıyorlar. Sümer yazısını çok iyi öğrendim ve hemen herşeyi ısrarla defalarca okudum ve gördüm ki Sümerliler´in Anunnaki´si, “Nibiru” adı verilen bir gezegenden geliyordu. Gezegenin adının anlamı artı veya haç demekti. O zaman soruyu genişlettim; Nefilimler ve Anunnaki kimdiler ve Nibiru hangi gezegenin adıydı? Uzun astronomi çalışmalarından sonra astronomi kaynaklarında bu konuda iki ayrı yaklaşımın bulunduğunu öğrendim; Bir görüşe göre Nibiru, Mars´dı, karşıt görüşe göre ise Jüpiter´di. Uzmanlar bu konuda uzun tartışmalara girmişler ve asırlarca kendi görüşlerini savunmuşlardı. Doğrudan antik kaynaklara yani kil tabletlere dönerek Nibiru´nun tanımı ve konumunu araştırdım. Sümer astronomisinde gezegenin yeri belirtilmişti, Güneş´e yakındı ve Mars´la ilgisi yoktu, Jüpiter ise hiç olamazdı. Bir gece uyandığımda, cevabı buldum; Tabii ki bu başka bir gezegen olmalıydı; Mars´la Jüpiter arasındaydı, bazen Mars´a, bazen de Jüpiter´e yakınlaştığından karıştırılmıştı. Mezopotamya Yaradılış Miti, Tevrat´daki Yaratılış Bölümü´nün ilk satırlarıyla aynı anlamdadır ve burada Anunnaki ile ilgili tüm ayrıntıları bulabilirsiniz. Onun ve diğer liderlerin kendi gezegenlerinden dünyaya yaptıkları yolculuk, İran Körfezi´ne inmeleri ve konuşlanmaları açıkça belirtilmiştir. Herşey çok açıktır, Sümerliler astronomik açıdan büyük bir bilgiye sahiptiler. 6.000 yıl öncesinde Uranüs ve Neptün´ü biliyorlar ve Pluto´yu tanımlıyorlardı, oysa bizler Pluto´yu 1930´larda keşfettik, matematik alanındaki bilgileri bazı yönlerden günümüzün ötesindeydi ve “Bildiğimiz herşey bize Anunnaki tarafından öğretildi.” diyorlardı. Nibiru farklı bir olaydır, yüzyılımızda astronomlar tarafından “Planet X” adıyla tanımlanmıştır ve Nibiru´nun varlığı doğaldır yani Güneş Sistemi´nde olması gereken bir objedir. Ama Sümerler´in daha önemli bir iddiaları daha var; Nibiru kavramının yokolmadığını ve Anunnaki´nin geri geleceğini söylüyorlardı, bu geri gelişin periyodu 3.600 yıldı. Öyleyse biz yalnız değiliz ve Güneş Sistemi´mizde bizden daha ileri bir uygarlık var.

Soru: Bir daha geleceklerse, bunun zamanı belli mi?

Sitchin: Bunu kimse bilemez. Acaba bizi tekrar bilgilendirmeye karar verdiler mi? Daha fazla teknolojiye ve uygarlığa ulaşmalı mıyız? Veya bizim iyi olmadığımız kanaatine vararak, yardımcı olacaklar mı? Tufan´da olduğu gibi, yeni bir afet karşısında yine yardıma gelecekler mi? Bunu ancak geçmişten öğrenebiliriz. Sümer bilgilerinden yola çıktığımızda bilinmeyen bir gezegenin varlığı kesindir, Tevrat´ın öyküleri geçmişimizi anlatmaktadır eğer onları iyi ve doğru anlarsak, geleceğimizin nasıl olabileceğini de anlayabiliriz. Geçmişin günahkar insanları sadece bir tanımdır, onların günahları teknolojik hataları ve hırslarıdır, aynı yere tekrar geldiğimizi kim reddedebilir ki? Ben kutsal kitapların öykülerini gözden geçirdikten sonra iki önemli açıyla karşılaştım. Bir kere Eski Mısır yazıtları ve mitolojisi resim olarak Sümerle kesin uyum sağlıyor, ikincisi ise insanın ölümsüzlüğü arayışıdır. Düğüm yeri Sina Dağı´dır, iniş yeri veya irtibat merkezi orasıydı yani uzay üsleri Sina Dağı´ndaydı ve Kudüs´ün önemi bu yüzdendi. Üçüncü kitabım olan “The Wars of Gods and Men”de insanlarla, Anunnaki insanları arasındaki savaşı anlattım, İnsanlık kendilerine uygarlık getirenlere baş kaldırırken, yanlarında uzaylıların bazıları da vardı. Belki bu savaş, bir bağımsızlık savaşıydı veya Anunnaki´lerin kendi aralarındaki bir bölünmenin sonucuydu, bunu bilemiyoruz ama kardeşlerin kavgası olduğu kesindi çünkü temelde kardeş olan Enlil ve Enki savaşıyorlardı ve savaş onların torunlarına kadar sürdü. Benim “Piramit Savaşları” adını verdiğim iki büyük savaşta insanlar da bölünmüşlerdi. İnsan denen yaratık savaşı nasıl öğrendi? Bu ahlaki veya teolojik bir konudur. İnsanın doğasında savaşmak var mı ya da savaşçı olmayı kimden öğrendi? Unutmayın ki, kızılderililere de, Afrikalılar´a savaş sanatını ve stratejilerini biz uygar beyazlar öğrettik. Dördüncü kitabım olan “The Lost Realms” Amerika kıtalarının 5.000 yıl öncesini yani anlatır ve bu dönem İnkalar´ın, Mayalar´ın, Aztekler´in çok öncesidir. Amerika kıtaları bilinmeyenlerle doludur, inanılmaz megalit yapıların kaynağı bilinmemektedir. 6.000 yıl önce kimler vardı? Aslında öykü aynıdır ve Anunnaki Amerika kıtalarına da gelmiştir. Gizem linguistiktir yani dillerin kökeninde saklıdır. İnanılması güç ama hemen her teknolojik buluş, Sümerliler tarafından yazılmıştı, antik yazıtları incelerken bunu doğruladığım her anda koltuğumdan sıçrıyor ve Tanrım, 6.000 yıl önce Sümerliler bunları nasıl biliyorlardı, diyordum. “12. Gezegen” adlı çalışmamda yer alan bir Sümer metni vardır, açık açık Adem´den yani yaratılan ilk insandan söz eder. Metni okuduğunuzda tüp bebek yöntemiyle karşıkarşıya kalırsınız. Bunun daha birçok örneği var, bilim herşeyi bir yana bırakıp, antik bilgilere bu gözle bakmalı ve farklı bir dünyanın kapısını artık aralamalıdır.

Soru: Bütün bunlar “Nefilim” sözcüğü ile başladı, değil mi?

Sitchin: Evet, başlangıç oydu.

Soru: Kitaplarını okuyan birçok insan, tahminlerinizin cesurca olduğunu söylüyorlar. Tabletler ve çivi yazısı örneklerini yorumlamanızdan rahatsız olanlar var?

Sitchin: Elimizdeki bilginin Sümerliler´e ait olduğu kanıtlanmıştır ve 6.000 yıllık olduğu kesindir. Hiç merak etmiyorlar mı, bugünün buluşlarının oralarda nasıl yer aldığını? Genetik mühendislik ve Adem´in nasıl üretildiği, Enki mitinde açıkça anlatılır, Enki´nin simgesi olan birbirine dolanmış iki yılan, günümüzün tıbbının da simgesidir ve aynı zamanda DNA´yı simgeler yani DNA´nın çift sarmalını. Teleskopları ve Voyager gibi uzay araçları olmadan, Neptün´ün bir su gezegeni olduğunu nasıl biliyorlardı? Bunlar beni ilgilendirmiyor, ben Sümerliler´e herşeyi öğreten Anunnaki´nin nereden geldiğinin peşindeyim; Sümerliler “Nibiru”dan geldi…” diyorlardı ve Nibiru´nun Güneş Sistemi´nde bulunduğunu söylüyorlardı. Ama ben dünyanın yakınında, bu kadar zeki canlıların yaşadığı bir gezegenin varlığını düşünemiyorum. Öyleyse Anunnaki nerede? Sorulması gereken soru budur. Dinsel yorumların geçerli olduğuna, tüm sıradanlıklarına rağmen inanıyorsak, neden başka bir yorum aramayalım? Buna ne engel var ki? Eğer yeterli bir açıklama bulamıyorsak, neden Sümerler´in sözlerini kabul etmeyelim? Bu çok daha akılcı olacaktır. Kitaplarımın hiçbir yerinde kullandığım metinlerin veya tabletlerin gerçek olmadığını bulamazsınız. Herşeyi gittim ve bizzat yerinde gördüm ve inceledim. Orada duruyorlar ve varlar. Enki diye birisi Nibiru´dan gelmiş ve İran Körfezi´ne inmiş, metinlerde böyle yazıyor; işte bu kadar… Ortaya çıkıp show yaparak, bakın ne buldum demedim. British Museum´da bana yazıtları gösteren bilim adamı; “Size gösterdiğim ve verdiğim tüm bilgiler, tüm kaynaklar akademik ve bilimseldir, kabul edilmiş bilimsel kaynaklardırlar.” diyordu yani ben kaynaklarımı asla uydurmadım, hepsi gerçekten varlar.

Soru: “The Wars of God and Men” adlı kitabınızdaki kaynakların listesi 16 sayfa sürüyor?

Sitchin: Bir kaynakta Enki´nin dünyaya nasıl geldiğini okuyorsunuz, bir diğerinde aynı öykü “Enki ve Dünya Miti” olarak karşınıza çıkıyor. Başka bir metinde Enlil bir mit olarak karşınızda ve bunların tümünün adı mitolojidir. Ben diyorum ki, mit olmayan nedir? Bunun tarifi var mı ki? Mitler, gerçeği anlatıyorlar. Benim akla yakın, makul ve mantıklı bir senaryom var, bu şekilde birçok bulmaca ve gizem açıklanabilir yani bilinmeyen tarih öğrenilebilir. Piramitlerin kimin yaptığını bilmek kesin olarak bilmek zorundayız…

Soru: Anunnaki hakkında daha neler söyleyebilirsiniz? Bizler aynı Anunnaki´nin hala kontrolu altında mıyız yoksa özgür müyüz?

Sitchin: Onlar bize değil, biz onlara benziyoruz sanırım. Bizi genetik mühendislikle yarattılar ve evrim silahının namlusuna yerleştirdiler. Fiziksel ve duygusal olarak onlara benziyoruz, Tevrat; “Ve Allah dedi; Suretimizde, benzeyişimize göre insan yapalım… ve herşeye hakim olsun… ve Allah insanı kendi suretinde yarattı, onu Allah´ın suretinde yarattı…” (Kitabı Mukaddes/Tekvin 26/27) diyor. Fazla söze gerek yok, biz onlara benziyoruz. Ama çok önemli bir fark var; o da onların ölümsüzlüğü; Bunun nedeni uzay-zaman olmalıdır, Güneş Sistemi çevresindeki bir turları yani onların bir yılı, bizim uzay-zamanımıza göre 3.600 yıldır; işte aramızdaki en önemli fark budur. Teknolojik düzeyleri sadece uzayda yolculukla sınırlı değildir, millyonlarca yıllık yolculuklar yapabilmektedir ve bunun için de ölüleri canlandırmaktadırlar yani dondurma yöntemini kullanmaktadırlar, Kutsal kitaplardaki tüm mucizeler onların teknolojisinden başka birşey değildir. Dünyaya gelip,bizleri genetik mühendislik aracılığı ile yarattıktan sonra, kendi genlerini maymun-insanla karıştırdılar ve birgün biz de uzaya açılıp, bir başka gezegene indiğimizde aynı şeyi yapacağız. Yani modeli yayacağız. Ama olaylar bunu engelleyebir Tufan öyküsünü anımsayın, İnsanlık yok edilmiş faakat Nuh ve gemisi aracığılığı ile tohumlar kurtarılmıştır, bu yine olabilir. Enlil insanlığı sularla boğmaya karar verdiğinde, Enki, Nuh´a (Sümerce´de Ziusudra) olacağı haber verir ve sonra gemiyi nasıl yapacağını ve batmaması için ne yapacağını öğretir ve Nuh ailesini ve hayvan türlerini alarak gemiye biner; Sümer kaynaklarına göre böylece tohumlar kurtarılır. Burada Anunnaki liderleri arasındaki anlaşmazlık görülür; hangisi doğru ve doğru değil, bunu bilmiyoruz. Neyin yapılıp, neyin yapılmadığını da… Ama olanlar ortada.

Soru: Yaratılmış bizlerle ilgili bir son var mı? Ya, sizin yaptığınız nedir?

Sitchin: Söyleyebileceğim tek şey, bir görevimin olduğudur veya bir misyonumun. Toplumu antik insanların bildikleri ve inandıkları konusunda bilgilendirmeliyim. Bunun için onların kaynaklarını ve yazdıklarını ve çizdikleri resmi kullanıyorum. Bu malzeme bir mit değil, gerçek bir öykü. Benim yazdıklarım özgün bir bilginin başlangıçtaki temeli olabilir. İki düzine kitap yazdım, teolojiden, astrolojiye kadar… Daha da yazacağım, tümünün temelinde onlar var yani Anunnaki. Anlatmaya devam edeceğim, herkes arzuladığı gibi yorumlamakta serbesttir.

Soru: Çalışmalarınızın bilimsel bir yoldan geçmesi sizi daha güvenilir kılıyor. Bu da tahminlerde bulunmadığınızı ve varolan güncel kanıtlara dayandığınızı gösteriyor, değil mi?

Sitchin: Evet, bu malzemeyi kullanmaktan mutluyum, ayrıca tüm görüşlere de açığım. Sonuç olarak benim kitaplarım antik zamanlarla ilgili metin kitaplarından başka birşey değildir.

Soru: Sürekli yeni birşeyler bulduğumuza ve uygarlığımızı ilerlettiğimize göre, bundan sonra nelerin olacağı hakkında bir fikriniz var mı?

Sitchin: Elbette ki hayır, bize verilen uygarlığın ne kadarı onlara ait bilemiyorum, üstelik bizi yok etmeye de çalıştılar, çıkarları neydi bilmiyorum ve tahmin yapmam doğru olmaz. Tabii ki kendiliğimizden yarattığımız çok şey de var.

Soru: Burada bizim için bir ders var mı? Eğer bu bizim gerçek tarihimiz ise, Anunnaki geri geldiğinde yeni bir Tufan´ı önlemenin yolunu öğrenebildik mi?

Sitchin: Bu tahmin edilemez çünkü ben onların liderlerinin bildiğini bilmiyorum. Enlil veya Enki klanı ne durumda? Bunu da bilmiyorum, işte bu nedenlerle bu çok büyük sorunun cevabı da çok zor. Şunu söyleyebilirim ancak; “Bir atı suya doğru sürebilirsiniz ama zorla su içiremezsiniz…”

Unutulmuş Tarihin Kronolojisi I

1-Tufan´dan önceki olaylar;

- 450.000 yıl önce; Güneş Sistemi´mize uzak bir gezegen olan Nibiru gezegeninin atmosferinin bozulması nedeniyle yaşam sönmeye başlar, gezegende Annunakiler yaşamaktadır. Hükümdar Alalu, Annu tarafından tahtından indirilir. Alalu, uzay gemisinden kaçar ve Dünya´da sığınacak bir yer bulur. Dünya´nın içine sahip olmuştur ve Nibiru´nun atmosferini korumak için altın gerektiğini keşfeder ama altın Nibiru´da yoktur.
- 445.000 yıl önce ise, Annu´nun oğlu Enki öncülük yapar. Böylece Basra Körfezi sularından altın çıkarmak için Dünya üzerinde bir istasyon kurar.
- 430.000 yıl önce Dünya´nın iklimi yumuşar. Aralarında Enki´nin üvey kızkardeşi ve tıp uzmanı olan Ninhursag ve Annu taraftarlarının çoğu Dünya´ya inerler.
- 416.000 yıl önce altIn üretimi azaldığında Annu, yakın mirasçısı Enlil ile beraber dünyaya iner. Yaşam için gerekli olan altını Güney Afrika´dan çıkarmaya karar verilir. Enlil, Dünya görevinin komutanıdır. Enki, Afrika´ya gönderilir. Ve Anu, Alalu´nun erkek torunu tarafından düelloya davet edilir.
- 400.000 yıl önce, Güney Mezopotamya´da görevli 7 yerleşim merkezi vardır; metalurji merkezi (Shuruppak), görev kontrol merkezi (Nippur) ve bir roket Alanı dlan (Sippar) bunların önemlileridir. Toplanan saf maden Igigi tarafından yönetilen yörüngecilere yani yukarıya gönderilir. Orada da Nibiru´dan belirli zamanlarda gelen uzay gemilerine nakledilir.
- 380.000 yıl evvel Alalu´nin erkek torunu, Igigi´nin desteğini kazanır ve dünyayı ele geçirmeye çalışır.
- 300.000 yıl evvel, işler altın kazıcılarının ayaklanması nedeniyle karışır. Maymun kadınlar kullanılarak Enki ve Ninhursag ilk işçileri yaratırlar, sonra bu işçiler idareyi ele alırlar. Enlil, bir baskın yapar, bazı işçileri kaçırır ve Mezopotamya´daki Edin´e verir. Onlara üreme yeteneği verilir ve insan çoğalmaya başlar.
- 200.000 yıl önce Yeni Buz Çağı döneminde dünyadaki yaşam azalır.
- 100.000 yıl önce, atmosfer tekrar ısınır. Anunnakiler (Tevrat´taki adıyla Nefilimler), insan kızlarıyla evlenirler.
- 75.000 yıl evvel yeni bir Buz Çağı başlar. Gerileyen insan türleri, dünyaya dağılır. Cro-magnon (tarihten önce Fransa´da yaşayan bir ırk) insanIar yaşar.
- 49.000 yıl evvel, Enki ve Ninhursag, Anunnaki soyunun insanlarını Shuruppak´da yönetmek için geliştirirler. Enlil onları kızdırır.
- 13.000 yol önce Nibiru yolculuğu hatırlanır, bir nedenle Enlil insanları yok etmeye karar verir. Büyük Tufanı başlatacak olan Enlil, insanlığı tehdit eden felaketin sırrını koruyacağına dair Anunnaki´de yaşayanlara yemin ettirir.
Unutulmuş Tarihin Kronolojisi II

2- Tufandan Sonraki Olaylar;

- MÖ. 11.000: Enki yemine ihanet eder ve su altında kalabilen bir gemi yapması için Ziusudra/Nuh´a yol gösterir. Tufan, dünyayı silip süpürür. Anunnaki insanları, kendi yörüngelerinde dönen uzay gemisinden tüm yıkıma tanık olurlar. Sonra Enlil, dağlık merkezlerde tarımı başlatır. Enki ise hayvanları evcilleştirir.
- MÖ 10.500: Nuh´un torunlarI 3 bölgeyi bölüşür. Enlil´in ilk oğlu Ninurta, Mezopotamya´ya yerleşilir bir yer yapmak için nehirleri çeker ve dağlarIa kapatır; Enki, Nil vadisini ister. Sinai yarımadası, Tufan´dan sonra hala ayakta kalan roket alanIarında Anunnaki insanları bir kontrol merkezini Moriah Dağı üzerine kurarlar (gelecekte Kudüs).
- MÖ 9780: Enki oğulları Ra/Marduk, Osiris ve Seth arasında Mısır´ın yönetimini bölüştürür.
- MÖ 9330: Seth, Osiris´i yakalar ve parçalar. Nil Vadisi´nin tek hakimi olur.
- MÖ 8970: Horus, ilk Piramid Savaşı´nın başlamasıyla babası Osiris´den intikam alır. Seth, Asya´ya kaçar ama Sina ve Filistin elindedir.
- MÖ 8670: Enki´nin torunlarının kontrol ettiği tüm evren araçlarına karşı, Enlilliler 2. Piramid Savaşı´nı başlatırlar. Galip Ninurta, Büyük Piramid´in içindeki aygıtları boşaltır. Enki ve Enlil´in üvey kızkardeşleri Ninhursag, barış kongresini toplar. Dünya yeni baştan bölüştürülür. Mısır´ın kontrolu Ra/Marduk hanedanIndan Thoth´a devredilir. Heliopolis´de, bedel olarak bir Fener Şehri kurulur.
- MÖ 8500: Karakol mevkileri kurulur. Jericho, bunlardan biridir.
- MÖ 7400: Barış çağının devam etmesiyle Anunnaki insanları yeniden ilerlemeye başlarlar. İkinci Taş Devri başlar ve yarı ilah-yarı insan varlıklar Mısır´ı yönetirler.
- MÖ 3800: Eridu ve Nippur´la başlayan Anunnaki´nin tekrar kurduğu eski şehirlerin bulunduğu yerde yani Sümer´de bir uygarlık başlar. Anu ziyaret için dünyaya gelir. Yeni kent Uruk (Erech), onun onuruna inşa edilir. Tapınağı sevgili kız torunu Inanna/Ishtar için yapar.

Unutulmuş Tarihin Kronolojisi III

3- Dünya Krallıkları;

- MÖ 3760: İnsanlık, krallıkları kabul eder. Kish, Ninurta´nın himayesi altındaki ilk başkenttir. Takvim, Nippur´da başlar. Medeniyet, Sümer´de (ilk bölge) meyvesini verir.
- MÖ 3450: Yönetim Sümer´den Nannar/Sin´e geçer. Marduk, Babil İmparatorluğu´nu ilan eder.
- MÖ 3100: 350 yıllık kaosun ardından Mısır´da firavunluk kurulur ve ilk firavun Memfis´de tahta oturur.
- MÖ 2900: Sümer Krallığı Erech´e göçer; İnanna Üçüncü Bölge´nin özgürlüğünü verir; burası Hindistan´daki Indüs Vadisi uygarlığıdır.
- MÖ 2650: Sümerler´de büyük karışıklıklar. Enlil, isyanlar karşısında sabrını yitirir.
- MÖ 2371: Inanna, Sharru-Kin´e (Sargon) aşık olur. Sharru-Kin yeni bir başkent kurar; Agede´de. Akadlar, bir imparatorluk başlatırlar.
- MÖ 2316: Dört bölgeye hükmetmeyi amaçlayan Sargon, Babil İmparatorluğu´ndan kutsal toprak getirir. Marduk-Inanna çatışması tekrar alevlenir. Çatışma, Marduk´un kardeşi Nergal´ın, Marduk´u Mezopotamya´yı terketmeye ikna etmesiyle sona erer.
- MÖ 2291: Inanna´nın emriyle Narram-Sin, Sina Yarımadasına girerek Mısır´a saldırır.
- MÖ 2255: Inanna Mezopotamya´ya el koyar. Naram-Sin Nippur´a meydan okur. Büyük Anunnaki Agade´yi yok eder. Inanna kaçar. Akad ve Sümer ülkeleri, Enlil ve Ninurta´ya sadık yabancı askerler tarafından işgal edilir.
- MÖ 2220: Sümer uygarlığı, Lagash´da yükselir. Thoth, Ninurta adına bir zigurat tapınak inşa edilmesi için Kral Gudea´ya yardım eder.
- MÖ 2193: Bir papaz ve bir kraldan gelen aileden Peygamber İbrahim´in babası Terah, Nippur´da doğar.
- MÖ 2180: Mısır bölünür. Ra/Marduk yandaşları güneyi ele geçirirler. Firavunlar, Aşağı Mısır´da kalarak Ra/Marduk´a karşı çıkarlar.
- MÖ 2130: Enlil ve Ninurta yandaşlarının sayısı artınca Mezopotamya´daki merkezi otorite bozulur. Inanna´nın krallığı tekrar ele geçirme çabaları başarısızlıkla son bulur.

Unutulmuş Tarihin Kronolojisi IV

Kaçınılmaz Yüzyıl:

- MÖ 2123: Peygamber İbrahim Nippur´da doğar.
- MÖ2113: Ur, yeni imparatorluğunun başkenti ilan edilir. Ur-Nammu kral ve Nippur´un Vekili olur. İbrahim´in babası Nippur´lu papaz Terrah sarayda görev almak için Ur´a gelir.
- MÖ 2096: Ur-Nammu savaşta ölür. Halk, onun zamansız ölümünü, Anu ile Enlil´nin ihaneti olarak düşünür. Terah, Harran´a gitmek için ailesiyle yola çıkar.
- MÖ 2095: Shulgi, Ur´da krallığını ilan eder ama Inanna´nın çekiciliğine kapılarak onun aşığı olur. Larsa´yı Elaniteler´e verir.
- MÖ 2080: Ra/Marduk´a sadık Theban prensleri kuzeyi yani Aşağı Mısır´ı sıkıştırırlar.
- MÖ 2055: Nannar´In emirleriyle Shulgi, Elamite alayını Canaanite kentlerindeki kargaşayı bastırmak için gönderir. Elamiteler, Sinai Yarımadası´na ve buradaki roket alanına açılan geçite ulaşırlar.
- MÖ 2048: Shulgi ölür. Marduk Hititler ülkesine girer. İbrahim seçkin süvarilerinin başında Güney Canaan´ı emir altına alır.
- MÖ 2047: Amar-Sin (Kutsal Kitaba ait Amraphel) Ur´un kralı olur. İbrahim Mısır´a gider, yedi yıl kalır ve daha çok askerle geri döner.
- MÖ 2041: Inanna´nIn rehberliğiyle Amar-Sin, Doğu Krallığı koalisyonunu oluşturur ve ardından Sina ve Canaan´a askeri sefer başlatır. İbrahim, roket alanına giden geçitteki ilerlemeyi keser.
- MÖ 2024: Marduk yandaşlarını toplayarak Sümerliler´in üzerine yürür ve Babil´de tahta çıkar ve sonra savaşarak Mezopotamya´ya yayılır. Nippur´un tapınağını yıkar ve Enlil´in cezalandırılmasını ister. Enki karşı çıkar fakat oğlu Nergal, Enlil´i desteklemektedir. Nabu, roket alanını kuşatınca, Büyük Anunnaki nükleer silahların kullanılmasını onaylar. Nergel ve Ninurta, roket alanını ve asi Canaanite kentlerini nükleer güçle yok ederler.
- MÖ 2023: Rüzgarlar, radyoaktif bulutları Sümerler´in üzerine taşır. İnsanlar ve hayvanlar korkunç bir ölümlerle ölürler. Sular zehirlenir ve toprak verimsiz hale gelir ve Büyük Sümer uygarlığı sona erer.
Devamını Oku »

Yukarı Git