25 Temmuz 2016 Pazartesi

HER BİR KİŞİ BİRBİRİYLE YALNIZCA EMPATİK BİR ŞEKİLDE DEĞİL ; ' BİRBİRİNE KARIŞIKTIR '


Şubat 2006 yılında, araştırmacılar ilk kez bir damla su içinde biyofotonları (x 30.000 büyütme ile bir karanlık alan mikroskobu, bir Somatoscope kullanarak) gözlemlediler.Özellikle 4.fotodaki altıgen geometrik şekil,6. fotoda Merkaba formu,9. fotoda ise Yaşam Çiçeği formuna benzerliğe ile dikkati çekmekteler...



BİYOFOTONLAR ; var olan her şeyin eksiksiz bağlantısının bir başka ispatıdır...


Biyofotonlar ilk kez 1920’li yıllarda Rus embriyolog Alexander Gurwitsch tarafından ifade edilen yaşayan organizmalardan yayılan UV özellikli ışık demetleri ( fotonlar ) tanımlaması ile gündeme gelmiştir.

1970’li yıllarda Fritz-Albert Popp adlı bir alman biyofizikçi hücrelerin haberleşme amaçlı fotonlar yaydıklarını saptayıp-ölçtükten sonra, bunlarla güvenilir ve sağlam haberleşme yapılabilmesi için biyofoton adını verdiği bu ışınların “coherent = uyumlu+tutarlı” özellikli olmaları gerektiğini düşünüp, biyofotonların “coherent” özellikli olup olmadıklarını araştırır.

Ve gerçekten de canlıların kendi aralarında haberleşmek için kullandıkları bu sinyal sisteminin “coherent” özellikli olduğunu görür.

“Coherent” sinyaller, laser ışını gibidirler, aynı dalga boyu ve aynı fazda salınım yapan sinyallerden oluşurlar ve hiç dağılmadan çok uzak mesafelere gidebilirler. Bu nedenle sağlam bir bilgi taşıyıcı özelliğe sahiptirler (Bischof 2001, Popp 2002).

Sovyet biyofizikçisi Viktor Inyushin biyofoton sinyallerinin hücre çekirdeğindeki DNA-sarmalları tarafından oluşturulduğunu öne sürmüştü.

Popp biyofotonların DNA-sarmallarının açılması-kapanması gibi faktörlerle oluştuğunu göstererek, bu görüşün doğruluğunu deneysel olarak ıspatlar (Bischof 2001, Popp 2002).

Canlıların çevreleriyle ilişkilerini özel sinyaller (biyofotonlar) yayarak düzenlediklerini saptanması çok farklı konularda uygulama alanı bulur.

►- Akupunktur tedavisinin bedenden yayılan sinyallerin belli meridiyenler boyunca olmasıyla ilişkisi,

►- kanser tedavisinde biofotonlardan yararlanma,

►- reiki tedavisinin biyoenerjiyle ilişkisi gibi bir çok konunun anlaşılmasını sağlar.

►-Biyofoton algılayıcı detektörlerin geliştirilmesi gıda maddeleri kontrolünde büyük kolaylık sağlar ve besinlerin tazeliğinin saptanması çok kolaylaşır.

Şöyle ki: Bir meyvenin dalından koparılması veya bir balığın denizden çıkarılmasıyla, ölüm olayı başlar, ancak tüm hücreler aynı anda ölmezler.

Bu nedenle biyofoton yayınlanmasının şiddeti azalır, ama yine de devam eder. Bu nedenle yiyeceğimizi oluşturan hayvansal ve bitkisel besinlerin tazelik durumları, biyofoton ölçümleriyle saptanabilmektedir.

Meyve, sebze, balık gibi ürünlerin yaydıkları biyofotonlar ölçülerek, ne kadar taze (veya bayat) oldukları anında saptanabilinmektedir. (Popp in: http://www.guteswasser.at/download/LMQ_biophotonen.pdf)

►- Ama biyofoton denilen hücreler arası haberleşme ve etkileşim sisteminin keşfi, en çok evrimin rastgele mutasyon oluşumlarına bağlı olarak değil de, DOM-sisteminin ön-gördüğü “bilgi oluşturmaya dayalı yapısallaşmalarla” gerçekleştiğini göstermesidir.

Nitekim biyofotonik adlı yeni bir biyofizik araştırma kolu oluşumuna öncülük eden Popp şu makaleyi yazmıştır:

Ho, M.W. & Popp, F.A.: The evolution of biological form and organization without natural selection. Proceedings of the AAAS symposium on nonrandom evolution: "Matter, life, mind". Washington, DC, 14.-19. February 1991.

Milyarlarca hücrenin bir midye gibi çok hücreli yapı içinde birleşmeleri de biyofoton gibi karşılıklı haberleşme yöntemleriyle anlaşıp-uzlaşarak, hırçın deniz dalgalarının egemen olduğu bir ortamda tutunarak oradaki besin kaynaklarından yararlanabilmelerini sağlayacak bir ortak yaşam içindir.

Bedenimizin her santimetre karesinden saniyede 100 civarında biyofoton çevreye yayılmakta ve çevredeki diğer varlıklarla etkileşime geçilmektedir (Popp 2002).

Ayrıca bedenimizde 60 trilyonu aşkın hücre bulunmakta ve her bir hücre saniyede 100.000 kimyasal işlem yapmaktadır (McTaggart 2008).

Yani bedenimizde her saniye 60.000.000.000.000 x 100.000= 6.000.000.000.000.000.000 farklı işlem olmaktadır!

Her bir işlem kimyasal elementlerce yapılmakta ve tüm kimyasal işlemlerde elektron-proton-nötronlar arası alış-veriş olmaktadır.

Her bir elektron bir işleme girmeden önce, çevresindeki milyarlarca başka elektron, proton ve nötronun enerji durumlarını dikkate alıp, bir olasılık hesabı yaparak en ekonomik işleme karar vermektedir.

Ve bizlerin bir düşünce veya eylemde bulunmamız sırasında, tüm bu zilyonlarca olay gerçekleşmekte ve doğada biz bir şey yapmış olmaktayız.

Biz bir şey yaparken, içlerimizdeki hücrelerde ve atomlarda bu kadar değişim-dönüşüm gerçekleşmektedir.

Bu şekilde doğa ve dünyamızın sahipleri olan atom-altı-öğeleri doğadaki işlemleri yapmakta- yürütmekte ve evrensel ölçekte de karşılıklı haberleşerek en ekonomik sistem oluşumlarını teşvik edici davranışlarını sürdürmektedirler.



Biofiziker Popp a göre vücudumuzda var olan hücrelerde ışık mevcuttur.

Hücreler hasar gördüğünde ışığın yoğunluğu azalır. Zayıf hücreler foton biçimindeki ışınların etkisiyle yenilenir. Işık cilt tarafından emilir.

Biofotonlar hücre aktivitesini düzenler ve organizmanın biyokimyasal fonksiyonlarını belirlerler.

Biofotonların bedende ve hücre üzerindeki yayılması ise infrared ve ultraviole yayılımla gerçekleşir. İnfrared ışığının hücreler ve organlar arası iletişimin gerçekleşmesinde rol aldığı pek çok bilimsel çalışmada gösterilmiştir.

Dolayısıyla ışık bedenimizde bulunan tüm hücrelere yayılım gösterme eğilimindedir.

Biofoton hücreleri etkilemek için ışığın gücünü kullanır. Işık fotonları cilt tarafından emilir, vücutta çoğalır ve tüm dokulara hızla dağılırlar. Sinir sisteminden yararlanarak omurilikten beyne ulaşır ve çeşitli hormonlar üzerinde düzenleyici rol alırlar. Bunların başında endorfin ve serotonin gelmektedi

Terapide kullanılan Biofoton ışını hasta hücrelere çarpar, zayıf kapasitede olan hücre içindeki ışınları diğer bir adıyla fotonları güçlendirir ve hücreleri onarır.

Bifoton ışının diğer önemli bir etkisi cerrahi sonrası veya enflamasyon sonrası meydana gelen aşırı üretilen bağ dokusunun anlamlı şekilde durdurulmasıdır. Bifoton benzeri olan infrared ışınlarının başta akyuvarlar , lenfatik sistem, çeşitli enzimler, prostaglandin üretimi ve bağ doku hücreleri üzerinde pozitif etkisi olduğu ispat edilmiştir.

Biyorezonans teknolojisi ile hücrelerin elektriksel ölçümlerini yapmak, risk faktörlerini saptamak ve dengelemek mümkündür.

Almanya, Fransa ve İngiltere de sigara bağımlıları üzerinde yapılan noterce onaylı başarı oranı % 90 ın üzerindedir.

Anti Aging tedavisinde hormon dengesizliğini olumlu yönde etkilediği için vazgeçilmeyenler arasında yerini almıştır.

BİOPHOTON ışın terapisinin başarılı kullanım alanları şunlardır:

Anti Aging
Ağrı tedavisi
Hormonsal dengesizliği düzenlenmek
Migren
Bağımlılık hastalıkları
Sigara bırakma
Şişmanlık tedavisi
Boyun, sırt ve bel ağrısı
Tendon rahatsızlıklarında
Topuk dikeni
Ekzema
Sedef
Akne
Enfeksiyonlarda
Hormonsal disfonksiyonlarda
Siyatik ağrı
Uyku bozukluğu
Nevralji
Osteoartrit
Tinnitus
Spor yaralanmaları
İyileşmeyen yaralar
Keloid tedavisi
Aşırı bağ dokusu gelişiminde
Vücudumuzun polorite kadar biyofotonlara da ihtiyacı vardır.

Biyofotonlar hayvansal gıdalarda da zayıf olarak bulunsa da en zengin kaynaklar bitkilerdir.

Yani bol doğal ve canlı bitkiler yediğimiz zaman hem vücudumuzun ihtiyacı olan polariteyi hem de biyofoton dediğimiz bitki hücrelerindeki ışığı almış oluruz.

Bu da hücresel enerjimizi sağlamlaştırır.


HER BİR KİŞİ BİRBİRİYLE YALNIZCA EMPATİK BİR ŞEKİLDE DEĞİL ;

' BİRBİRİNE KARIŞIKTIR '

Eğer her bir hücre bu alanı yayıp dışarı veriyorsa, o zaman tüm yaşayan sistem; yankılanan bir alanla, heryerde birden bulunan yerel olmayan (non-local) bir alanla etkidedir.

Ve o, yaşayan sistemin iletişim kurduğu biyofotonlar vasıtasıyla olduğu için;

o halde baştanbaşa yakın enstantane haberleşme vardır.

Ve bu, Popp’un iddia ettiği gibi; ‘’Kuantum uyum’’ diye bahsedilen uyumlu biyolojik organizasyonun da temelidir.

Biyofizikçi Mae-Wan Ho; insan bedeni dahil, yaşayan organizmanın ‘’en çılgın rüyalarımızın ötesinde’’ nasıl uyumlu olduğunu, bedenlerimizin iletişim, rezonans ve uyumun kusursuz vericisi olan likit kristal formu tarafından nasıl oluşturulduğunu anlatmıştır.

Tüm yaşayan biyolojik organizmalar sürekli olarak bir uyum ve iletişim alanını oluşturan ışık radyasyonlarını yayarlar.

Dahası biyofizikçiler, yaşayan organizmaların kuantum dalga formları tarafından yayıldıklarını keşfetmişlerdir.

1998 yılı kitabı ‘’Gökkuşağı ve Solucan: Organizmaların Fiziği’’nde Ho, gözle görülebilir bedenin sadece organizmanın dalga fonksiyonunun en yoğun olduğu yerde olduğunun bilgisini vermektedir.

Görünmez kuantum dalgalar herbirimizden yayılmakta ve tüm diğer organizmaların içine sızmaktadır.

Aynı zamanda her birimiz, kendi oluşumumuzun içerisine karışmış her diğer organizmanın dalgasına da sahiptir…

Bu olağanüstü keşif, aslında dalga etkileşimlerinden (bedenlerin buluştuğu yerde) oluşan yerel olmayan (non-local) kuantum alan içerisindeki her bir yaşayan varlığı pozisyonlandırmaktadır.

Bu nedenle her bir kişi birbiriyle yalnızca empatik bir ilişkide değil; birbine karışıktır.

Nörobilim, kuantum biyoloji ve kuantum fizik şimdi bedenlerimizin yalnızca biyokimyasal sistemler değil;

sofistike yankı yapan sistemler olduğunu gözler önüne sermek için yakınlaşmaya başlıyorlar.

Bu yeni keşifler zamansız bağlantılı bilincin bir formunun fiziksel-bilimsel temele sahip olduğunu gösteriyor. O daha da fazlası, belirli ruhani veya ortak TEK’liğin transandantal hallerinin yeni bilimsel paradigma içinde mantıklı bir temele sahip olduğunu ispatlıyor.

Eğer eşekten inmeyi arzu ediyorsak, ilerdeki yeni yolumuzun bilim ve maneviyatı bağdaştırmak için bir yere sahip olduğunu keşfedeceğiz.

Çekişme ve rekabete değil, dayanışmaya bağlanmalıyız...
Devamını Oku »

Yukarı Git