ANTİK UZAYLILAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ANTİK UZAYLILAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mart 2016 Çarşamba

ZECHARİA SITCHIN RÖPORTAJI




Zecharia Sitchin Röportajı

Kutsal kitaplarda anlatılan olayların dinsel bir öykü değil de, gerçek tarihi anlattığını hiç düşündünüz mü? Mitolojinin bir masal değil de, yaşanmış olayları naklettiği hiç aklınıza geldi mi?

Geçen yıllar içersinde, dünyanın bilinmeyen tarihi ve geçmişin unutulan olayları konularında dikkat çeken en önemli isim Zechariah Sitchin´di; Sitchin “Dünya Tarihleri/Zaman Çizelgesi” adlı kitabında çarpıcı iddialarda bulundu ve şöyle diyordu; “…mitoloji bir hayal değildir, fakat eski hatıraların saklandığı bir hazinedir; Kutsal Kitaplar bilimsel ve tarihsel bir döküman olarak harfi harfine okunduğu takdirde, hayal edilenden daha eski ve büyük uygarlıklar varlıkları anlaşılacaktır. Mitoloji, “Cennetten Dünyaya Gelen Kişi”, yani mitolojik bilge Anunnaki tarafından Dünyaya verilen bilginin sonucudur. Geçmişte varolan ve unutulan 12. Gezegen, Anunnaki´nin ev gezegenidir. Geçmiş sayısız gizemli anıyla doludur, bunların unutulmuş olmaları yok ya da hiç olmadıkları anlamlarına gelmez. Uzak geçmişte, dünya başka canlılar tarafından kullanılmış bir yerdir; Mısır Piramitleri iniş alanlarının fenerleridirler, Sina Yarımadası 4.000 yıl önce tanrılar savaşında yok edilen özel bir üstür; insanlar ve tanrılar binlerce yıl önce büyük bir savaşı başlatmışlardı. Dünyaya uzaydan bakıldığında, nükleer dev savaşın izleri görülebilir. Yale Üniversitesi tarafından da tanımlandığı gibi İnsanlık kaybolan uygarlığının küçük bir dilimini ancak 2.000 yılda keşfedebilmiştir. Sümer yazıtlarında ve Kutsal Kitaplar´da anlatılan tüm uygarlıklar, çok daha eski bir uygarlığa bağlı olduklarını belirtirler…
Zecharia Sitchin, Yakın Doğu tarihi ve arkeolojisi uzmanıdır, Eski Ahit (Tevrat ve Zebur), Sami ve Avrupa dilleri, modern ve eski İbrani dili konularında eğitim almış ve Londra İktisadi ve Siyasal Bilimler Okulu´nda öğrenim gördükten sonra Londra Üniversitesi´nden mezun oldu. Sümer dilini anlayan ve okuyan nadir bilginlerden biridir, yeni çalışmaları Yakın Doğu´daki eski uygarlıklar tarafından yazılan kil tablet metinlerle ilgilidir; bu alanda aradığı çok daha eski uygarlıklardır. Sitchin´in kitapları körler için yazılan Braille alfabesine bile çevrilmiş, sayısız radyo ve tv programlarında tartışılmıştır. Sitchin´in “Dünya Kronolojisi” adlı kitap serisi mitolojinin kökeni olarak kabul edilebilir, bir hayal ürünü değildir çünkü geçerli ve sağlam kaynaklara dayanmaktadır, yazar bunlara “Antik Anılar” demektedir. Tevrat ve İncil dinsel bir metin olarak değil, tarihsel/bilimsel bir döküman olarak okunmalıdır, antik büyük uygarlıkların kökeni dünyadışıdır. Sitchin, antik bilginin dünyaya Annunaki (Göklerden dünyaya gelen) tarafından getirildiği öne sürerken, modern bilimin antik bilgiyle uyum sağlamaya başladığını ve devamı olduğunu belirtmektedir. İlk kitabı olan “12. Gezegen”de Güney Sistemi´ndeki kayıp gezegen olasılığından söz eder ve bu gezegenden dünyaya yarım milyon yıl önce gelen halkın, kutsal kitaplarda anlatılan olaylara neden olduğunu belirtmektedir. Örneğin Tevrat´ın “Genesis” bölümünün 6. Bölümü´nde adları geçen ve Tufan´dan önce insanoğullarının kızlarıyla evlenen “Nefilimler”in 12. Gezegen´den geldiğini yazar. “Nefilim” sözcüğünün özgün anlamı, “Tanrının Oğulları veya göklerden gelen Devler”dir ve bizler geçmişte devlerin yaşadıklarını düşünüyor ve araştırıyoruz. Sitchin, kilisenin kutsal kitaplarla ilgili soru sorulmaması kuralını da eleştiriyor ve sorgulamanın kutsallıkla ilgisi olmadığını söylüyor. Çünkü, ona göre tarihsel bilgiler bu metinlerin içinde saklıdırlar, İbranice´deki “Nafal” sözcüğü de “Nefilim” yorumunu destekler gibidir ve “Düşüş/Düşenler” anlamındadır. Sitchin kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle diyor;

Soru: Dünyaya 6.000 yıl evvel kimler indi?

Sitchin; Düşüş, ne anlama geliyor? Bu sözcük beni mitolojiden, arkeolojiye, oradan da kutsal kitaplarla buluşma noktasına getiriyor. Antik dilleri inceleme konusunda yeterince uzman olduğuma inanıyorum ve kutsal kitaplarda geçmişte yaşanan olayların anlatıldığından eminim. Peki, kimdi Nefilimler? Tüm antik metinleri, kutsal kitaplar, Eski Yunan ve Eski Mısır mitolojilerini içeren metinler, piramit yazmaları yani herşey beni bildiğimiz ilk uygarlık olan 6.000 yıl öncelerde yaşayan Sümerler´e götürüyor. Yani efsanelerin ve mitlerin kaynağı olarak Sümerler ortaya çıkıyorlar. Sümer yazısını çok iyi öğrendim ve hemen herşeyi ısrarla defalarca okudum ve gördüm ki Sümerliler´in Anunnaki´si, “Nibiru” adı verilen bir gezegenden geliyordu. Gezegenin adının anlamı artı veya haç demekti. O zaman soruyu genişlettim; Nefilimler ve Anunnaki kimdiler ve Nibiru hangi gezegenin adıydı? Uzun astronomi çalışmalarından sonra astronomi kaynaklarında bu konuda iki ayrı yaklaşımın bulunduğunu öğrendim; Bir görüşe göre Nibiru, Mars´dı, karşıt görüşe göre ise Jüpiter´di. Uzmanlar bu konuda uzun tartışmalara girmişler ve asırlarca kendi görüşlerini savunmuşlardı. Doğrudan antik kaynaklara yani kil tabletlere dönerek Nibiru´nun tanımı ve konumunu araştırdım. Sümer astronomisinde gezegenin yeri belirtilmişti, Güneş´e yakındı ve Mars´la ilgisi yoktu, Jüpiter ise hiç olamazdı. Bir gece uyandığımda, cevabı buldum; Tabii ki bu başka bir gezegen olmalıydı; Mars´la Jüpiter arasındaydı, bazen Mars´a, bazen de Jüpiter´e yakınlaştığından karıştırılmıştı. Mezopotamya Yaradılış Miti, Tevrat´daki Yaratılış Bölümü´nün ilk satırlarıyla aynı anlamdadır ve burada Anunnaki ile ilgili tüm ayrıntıları bulabilirsiniz. Onun ve diğer liderlerin kendi gezegenlerinden dünyaya yaptıkları yolculuk, İran Körfezi´ne inmeleri ve konuşlanmaları açıkça belirtilmiştir. Herşey çok açıktır, Sümerliler astronomik açıdan büyük bir bilgiye sahiptiler. 6.000 yıl öncesinde Uranüs ve Neptün´ü biliyorlar ve Pluto´yu tanımlıyorlardı, oysa bizler Pluto´yu 1930´larda keşfettik, matematik alanındaki bilgileri bazı yönlerden günümüzün ötesindeydi ve “Bildiğimiz herşey bize Anunnaki tarafından öğretildi.” diyorlardı. Nibiru farklı bir olaydır, yüzyılımızda astronomlar tarafından “Planet X” adıyla tanımlanmıştır ve Nibiru´nun varlığı doğaldır yani Güneş Sistemi´nde olması gereken bir objedir. Ama Sümerler´in daha önemli bir iddiaları daha var; Nibiru kavramının yokolmadığını ve Anunnaki´nin geri geleceğini söylüyorlardı, bu geri gelişin periyodu 3.600 yıldı. Öyleyse biz yalnız değiliz ve Güneş Sistemi´mizde bizden daha ileri bir uygarlık var.

Soru: Bir daha geleceklerse, bunun zamanı belli mi?

Sitchin: Bunu kimse bilemez. Acaba bizi tekrar bilgilendirmeye karar verdiler mi? Daha fazla teknolojiye ve uygarlığa ulaşmalı mıyız? Veya bizim iyi olmadığımız kanaatine vararak, yardımcı olacaklar mı? Tufan´da olduğu gibi, yeni bir afet karşısında yine yardıma gelecekler mi? Bunu ancak geçmişten öğrenebiliriz. Sümer bilgilerinden yola çıktığımızda bilinmeyen bir gezegenin varlığı kesindir, Tevrat´ın öyküleri geçmişimizi anlatmaktadır eğer onları iyi ve doğru anlarsak, geleceğimizin nasıl olabileceğini de anlayabiliriz. Geçmişin günahkar insanları sadece bir tanımdır, onların günahları teknolojik hataları ve hırslarıdır, aynı yere tekrar geldiğimizi kim reddedebilir ki? Ben kutsal kitapların öykülerini gözden geçirdikten sonra iki önemli açıyla karşılaştım. Bir kere Eski Mısır yazıtları ve mitolojisi resim olarak Sümerle kesin uyum sağlıyor, ikincisi ise insanın ölümsüzlüğü arayışıdır. Düğüm yeri Sina Dağı´dır, iniş yeri veya irtibat merkezi orasıydı yani uzay üsleri Sina Dağı´ndaydı ve Kudüs´ün önemi bu yüzdendi. Üçüncü kitabım olan “The Wars of Gods and Men”de insanlarla, Anunnaki insanları arasındaki savaşı anlattım, İnsanlık kendilerine uygarlık getirenlere baş kaldırırken, yanlarında uzaylıların bazıları da vardı. Belki bu savaş, bir bağımsızlık savaşıydı veya Anunnaki´lerin kendi aralarındaki bir bölünmenin sonucuydu, bunu bilemiyoruz ama kardeşlerin kavgası olduğu kesindi çünkü temelde kardeş olan Enlil ve Enki savaşıyorlardı ve savaş onların torunlarına kadar sürdü. Benim “Piramit Savaşları” adını verdiğim iki büyük savaşta insanlar da bölünmüşlerdi. İnsan denen yaratık savaşı nasıl öğrendi? Bu ahlaki veya teolojik bir konudur. İnsanın doğasında savaşmak var mı ya da savaşçı olmayı kimden öğrendi? Unutmayın ki, kızılderililere de, Afrikalılar´a savaş sanatını ve stratejilerini biz uygar beyazlar öğrettik. Dördüncü kitabım olan “The Lost Realms” Amerika kıtalarının 5.000 yıl öncesini yani anlatır ve bu dönem İnkalar´ın, Mayalar´ın, Aztekler´in çok öncesidir. Amerika kıtaları bilinmeyenlerle doludur, inanılmaz megalit yapıların kaynağı bilinmemektedir. 6.000 yıl önce kimler vardı? Aslında öykü aynıdır ve Anunnaki Amerika kıtalarına da gelmiştir. Gizem linguistiktir yani dillerin kökeninde saklıdır. İnanılması güç ama hemen her teknolojik buluş, Sümerliler tarafından yazılmıştı, antik yazıtları incelerken bunu doğruladığım her anda koltuğumdan sıçrıyor ve Tanrım, 6.000 yıl önce Sümerliler bunları nasıl biliyorlardı, diyordum. “12. Gezegen” adlı çalışmamda yer alan bir Sümer metni vardır, açık açık Adem´den yani yaratılan ilk insandan söz eder. Metni okuduğunuzda tüp bebek yöntemiyle karşıkarşıya kalırsınız. Bunun daha birçok örneği var, bilim herşeyi bir yana bırakıp, antik bilgilere bu gözle bakmalı ve farklı bir dünyanın kapısını artık aralamalıdır.

Soru: Bütün bunlar “Nefilim” sözcüğü ile başladı, değil mi?

Sitchin: Evet, başlangıç oydu.

Soru: Kitaplarını okuyan birçok insan, tahminlerinizin cesurca olduğunu söylüyorlar. Tabletler ve çivi yazısı örneklerini yorumlamanızdan rahatsız olanlar var?

Sitchin: Elimizdeki bilginin Sümerliler´e ait olduğu kanıtlanmıştır ve 6.000 yıllık olduğu kesindir. Hiç merak etmiyorlar mı, bugünün buluşlarının oralarda nasıl yer aldığını? Genetik mühendislik ve Adem´in nasıl üretildiği, Enki mitinde açıkça anlatılır, Enki´nin simgesi olan birbirine dolanmış iki yılan, günümüzün tıbbının da simgesidir ve aynı zamanda DNA´yı simgeler yani DNA´nın çift sarmalını. Teleskopları ve Voyager gibi uzay araçları olmadan, Neptün´ün bir su gezegeni olduğunu nasıl biliyorlardı? Bunlar beni ilgilendirmiyor, ben Sümerliler´e herşeyi öğreten Anunnaki´nin nereden geldiğinin peşindeyim; Sümerliler “Nibiru”dan geldi…” diyorlardı ve Nibiru´nun Güneş Sistemi´nde bulunduğunu söylüyorlardı. Ama ben dünyanın yakınında, bu kadar zeki canlıların yaşadığı bir gezegenin varlığını düşünemiyorum. Öyleyse Anunnaki nerede? Sorulması gereken soru budur. Dinsel yorumların geçerli olduğuna, tüm sıradanlıklarına rağmen inanıyorsak, neden başka bir yorum aramayalım? Buna ne engel var ki? Eğer yeterli bir açıklama bulamıyorsak, neden Sümerler´in sözlerini kabul etmeyelim? Bu çok daha akılcı olacaktır. Kitaplarımın hiçbir yerinde kullandığım metinlerin veya tabletlerin gerçek olmadığını bulamazsınız. Herşeyi gittim ve bizzat yerinde gördüm ve inceledim. Orada duruyorlar ve varlar. Enki diye birisi Nibiru´dan gelmiş ve İran Körfezi´ne inmiş, metinlerde böyle yazıyor; işte bu kadar… Ortaya çıkıp show yaparak, bakın ne buldum demedim. British Museum´da bana yazıtları gösteren bilim adamı; “Size gösterdiğim ve verdiğim tüm bilgiler, tüm kaynaklar akademik ve bilimseldir, kabul edilmiş bilimsel kaynaklardırlar.” diyordu yani ben kaynaklarımı asla uydurmadım, hepsi gerçekten varlar.

Soru: “The Wars of God and Men” adlı kitabınızdaki kaynakların listesi 16 sayfa sürüyor?

Sitchin: Bir kaynakta Enki´nin dünyaya nasıl geldiğini okuyorsunuz, bir diğerinde aynı öykü “Enki ve Dünya Miti” olarak karşınıza çıkıyor. Başka bir metinde Enlil bir mit olarak karşınızda ve bunların tümünün adı mitolojidir. Ben diyorum ki, mit olmayan nedir? Bunun tarifi var mı ki? Mitler, gerçeği anlatıyorlar. Benim akla yakın, makul ve mantıklı bir senaryom var, bu şekilde birçok bulmaca ve gizem açıklanabilir yani bilinmeyen tarih öğrenilebilir. Piramitlerin kimin yaptığını bilmek kesin olarak bilmek zorundayız…

Soru: Anunnaki hakkında daha neler söyleyebilirsiniz? Bizler aynı Anunnaki´nin hala kontrolu altında mıyız yoksa özgür müyüz?

Sitchin: Onlar bize değil, biz onlara benziyoruz sanırım. Bizi genetik mühendislikle yarattılar ve evrim silahının namlusuna yerleştirdiler. Fiziksel ve duygusal olarak onlara benziyoruz, Tevrat; “Ve Allah dedi; Suretimizde, benzeyişimize göre insan yapalım… ve herşeye hakim olsun… ve Allah insanı kendi suretinde yarattı, onu Allah´ın suretinde yarattı…” (Kitabı Mukaddes/Tekvin 26/27) diyor. Fazla söze gerek yok, biz onlara benziyoruz. Ama çok önemli bir fark var; o da onların ölümsüzlüğü; Bunun nedeni uzay-zaman olmalıdır, Güneş Sistemi çevresindeki bir turları yani onların bir yılı, bizim uzay-zamanımıza göre 3.600 yıldır; işte aramızdaki en önemli fark budur. Teknolojik düzeyleri sadece uzayda yolculukla sınırlı değildir, millyonlarca yıllık yolculuklar yapabilmektedir ve bunun için de ölüleri canlandırmaktadırlar yani dondurma yöntemini kullanmaktadırlar, Kutsal kitaplardaki tüm mucizeler onların teknolojisinden başka birşey değildir. Dünyaya gelip,bizleri genetik mühendislik aracılığı ile yarattıktan sonra, kendi genlerini maymun-insanla karıştırdılar ve birgün biz de uzaya açılıp, bir başka gezegene indiğimizde aynı şeyi yapacağız. Yani modeli yayacağız. Ama olaylar bunu engelleyebir Tufan öyküsünü anımsayın, İnsanlık yok edilmiş faakat Nuh ve gemisi aracığılığı ile tohumlar kurtarılmıştır, bu yine olabilir. Enlil insanlığı sularla boğmaya karar verdiğinde, Enki, Nuh´a (Sümerce´de Ziusudra) olacağı haber verir ve sonra gemiyi nasıl yapacağını ve batmaması için ne yapacağını öğretir ve Nuh ailesini ve hayvan türlerini alarak gemiye biner; Sümer kaynaklarına göre böylece tohumlar kurtarılır. Burada Anunnaki liderleri arasındaki anlaşmazlık görülür; hangisi doğru ve doğru değil, bunu bilmiyoruz. Neyin yapılıp, neyin yapılmadığını da… Ama olanlar ortada.

Soru: Yaratılmış bizlerle ilgili bir son var mı? Ya, sizin yaptığınız nedir?

Sitchin: Söyleyebileceğim tek şey, bir görevimin olduğudur veya bir misyonumun. Toplumu antik insanların bildikleri ve inandıkları konusunda bilgilendirmeliyim. Bunun için onların kaynaklarını ve yazdıklarını ve çizdikleri resmi kullanıyorum. Bu malzeme bir mit değil, gerçek bir öykü. Benim yazdıklarım özgün bir bilginin başlangıçtaki temeli olabilir. İki düzine kitap yazdım, teolojiden, astrolojiye kadar… Daha da yazacağım, tümünün temelinde onlar var yani Anunnaki. Anlatmaya devam edeceğim, herkes arzuladığı gibi yorumlamakta serbesttir.

Soru: Çalışmalarınızın bilimsel bir yoldan geçmesi sizi daha güvenilir kılıyor. Bu da tahminlerde bulunmadığınızı ve varolan güncel kanıtlara dayandığınızı gösteriyor, değil mi?

Sitchin: Evet, bu malzemeyi kullanmaktan mutluyum, ayrıca tüm görüşlere de açığım. Sonuç olarak benim kitaplarım antik zamanlarla ilgili metin kitaplarından başka birşey değildir.

Soru: Sürekli yeni birşeyler bulduğumuza ve uygarlığımızı ilerlettiğimize göre, bundan sonra nelerin olacağı hakkında bir fikriniz var mı?

Sitchin: Elbette ki hayır, bize verilen uygarlığın ne kadarı onlara ait bilemiyorum, üstelik bizi yok etmeye de çalıştılar, çıkarları neydi bilmiyorum ve tahmin yapmam doğru olmaz. Tabii ki kendiliğimizden yarattığımız çok şey de var.

Soru: Burada bizim için bir ders var mı? Eğer bu bizim gerçek tarihimiz ise, Anunnaki geri geldiğinde yeni bir Tufan´ı önlemenin yolunu öğrenebildik mi?

Sitchin: Bu tahmin edilemez çünkü ben onların liderlerinin bildiğini bilmiyorum. Enlil veya Enki klanı ne durumda? Bunu da bilmiyorum, işte bu nedenlerle bu çok büyük sorunun cevabı da çok zor. Şunu söyleyebilirim ancak; “Bir atı suya doğru sürebilirsiniz ama zorla su içiremezsiniz…”

Unutulmuş Tarihin Kronolojisi I

1-Tufan´dan önceki olaylar;

- 450.000 yıl önce; Güneş Sistemi´mize uzak bir gezegen olan Nibiru gezegeninin atmosferinin bozulması nedeniyle yaşam sönmeye başlar, gezegende Annunakiler yaşamaktadır. Hükümdar Alalu, Annu tarafından tahtından indirilir. Alalu, uzay gemisinden kaçar ve Dünya´da sığınacak bir yer bulur. Dünya´nın içine sahip olmuştur ve Nibiru´nun atmosferini korumak için altın gerektiğini keşfeder ama altın Nibiru´da yoktur.
- 445.000 yıl önce ise, Annu´nun oğlu Enki öncülük yapar. Böylece Basra Körfezi sularından altın çıkarmak için Dünya üzerinde bir istasyon kurar.
- 430.000 yıl önce Dünya´nın iklimi yumuşar. Aralarında Enki´nin üvey kızkardeşi ve tıp uzmanı olan Ninhursag ve Annu taraftarlarının çoğu Dünya´ya inerler.
- 416.000 yıl önce altIn üretimi azaldığında Annu, yakın mirasçısı Enlil ile beraber dünyaya iner. Yaşam için gerekli olan altını Güney Afrika´dan çıkarmaya karar verilir. Enlil, Dünya görevinin komutanıdır. Enki, Afrika´ya gönderilir. Ve Anu, Alalu´nun erkek torunu tarafından düelloya davet edilir.
- 400.000 yıl önce, Güney Mezopotamya´da görevli 7 yerleşim merkezi vardır; metalurji merkezi (Shuruppak), görev kontrol merkezi (Nippur) ve bir roket Alanı dlan (Sippar) bunların önemlileridir. Toplanan saf maden Igigi tarafından yönetilen yörüngecilere yani yukarıya gönderilir. Orada da Nibiru´dan belirli zamanlarda gelen uzay gemilerine nakledilir.
- 380.000 yıl evvel Alalu´nin erkek torunu, Igigi´nin desteğini kazanır ve dünyayı ele geçirmeye çalışır.
- 300.000 yıl evvel, işler altın kazıcılarının ayaklanması nedeniyle karışır. Maymun kadınlar kullanılarak Enki ve Ninhursag ilk işçileri yaratırlar, sonra bu işçiler idareyi ele alırlar. Enlil, bir baskın yapar, bazı işçileri kaçırır ve Mezopotamya´daki Edin´e verir. Onlara üreme yeteneği verilir ve insan çoğalmaya başlar.
- 200.000 yıl önce Yeni Buz Çağı döneminde dünyadaki yaşam azalır.
- 100.000 yıl önce, atmosfer tekrar ısınır. Anunnakiler (Tevrat´taki adıyla Nefilimler), insan kızlarıyla evlenirler.
- 75.000 yıl evvel yeni bir Buz Çağı başlar. Gerileyen insan türleri, dünyaya dağılır. Cro-magnon (tarihten önce Fransa´da yaşayan bir ırk) insanIar yaşar.
- 49.000 yıl evvel, Enki ve Ninhursag, Anunnaki soyunun insanlarını Shuruppak´da yönetmek için geliştirirler. Enlil onları kızdırır.
- 13.000 yol önce Nibiru yolculuğu hatırlanır, bir nedenle Enlil insanları yok etmeye karar verir. Büyük Tufanı başlatacak olan Enlil, insanlığı tehdit eden felaketin sırrını koruyacağına dair Anunnaki´de yaşayanlara yemin ettirir.
Unutulmuş Tarihin Kronolojisi II

2- Tufandan Sonraki Olaylar;

- MÖ. 11.000: Enki yemine ihanet eder ve su altında kalabilen bir gemi yapması için Ziusudra/Nuh´a yol gösterir. Tufan, dünyayı silip süpürür. Anunnaki insanları, kendi yörüngelerinde dönen uzay gemisinden tüm yıkıma tanık olurlar. Sonra Enlil, dağlık merkezlerde tarımı başlatır. Enki ise hayvanları evcilleştirir.
- MÖ 10.500: Nuh´un torunlarI 3 bölgeyi bölüşür. Enlil´in ilk oğlu Ninurta, Mezopotamya´ya yerleşilir bir yer yapmak için nehirleri çeker ve dağlarIa kapatır; Enki, Nil vadisini ister. Sinai yarımadası, Tufan´dan sonra hala ayakta kalan roket alanIarında Anunnaki insanları bir kontrol merkezini Moriah Dağı üzerine kurarlar (gelecekte Kudüs).
- MÖ 9780: Enki oğulları Ra/Marduk, Osiris ve Seth arasında Mısır´ın yönetimini bölüştürür.
- MÖ 9330: Seth, Osiris´i yakalar ve parçalar. Nil Vadisi´nin tek hakimi olur.
- MÖ 8970: Horus, ilk Piramid Savaşı´nın başlamasıyla babası Osiris´den intikam alır. Seth, Asya´ya kaçar ama Sina ve Filistin elindedir.
- MÖ 8670: Enki´nin torunlarının kontrol ettiği tüm evren araçlarına karşı, Enlilliler 2. Piramid Savaşı´nı başlatırlar. Galip Ninurta, Büyük Piramid´in içindeki aygıtları boşaltır. Enki ve Enlil´in üvey kızkardeşleri Ninhursag, barış kongresini toplar. Dünya yeni baştan bölüştürülür. Mısır´ın kontrolu Ra/Marduk hanedanIndan Thoth´a devredilir. Heliopolis´de, bedel olarak bir Fener Şehri kurulur.
- MÖ 8500: Karakol mevkileri kurulur. Jericho, bunlardan biridir.
- MÖ 7400: Barış çağının devam etmesiyle Anunnaki insanları yeniden ilerlemeye başlarlar. İkinci Taş Devri başlar ve yarı ilah-yarı insan varlıklar Mısır´ı yönetirler.
- MÖ 3800: Eridu ve Nippur´la başlayan Anunnaki´nin tekrar kurduğu eski şehirlerin bulunduğu yerde yani Sümer´de bir uygarlık başlar. Anu ziyaret için dünyaya gelir. Yeni kent Uruk (Erech), onun onuruna inşa edilir. Tapınağı sevgili kız torunu Inanna/Ishtar için yapar.

Unutulmuş Tarihin Kronolojisi III

3- Dünya Krallıkları;

- MÖ 3760: İnsanlık, krallıkları kabul eder. Kish, Ninurta´nın himayesi altındaki ilk başkenttir. Takvim, Nippur´da başlar. Medeniyet, Sümer´de (ilk bölge) meyvesini verir.
- MÖ 3450: Yönetim Sümer´den Nannar/Sin´e geçer. Marduk, Babil İmparatorluğu´nu ilan eder.
- MÖ 3100: 350 yıllık kaosun ardından Mısır´da firavunluk kurulur ve ilk firavun Memfis´de tahta oturur.
- MÖ 2900: Sümer Krallığı Erech´e göçer; İnanna Üçüncü Bölge´nin özgürlüğünü verir; burası Hindistan´daki Indüs Vadisi uygarlığıdır.
- MÖ 2650: Sümerler´de büyük karışıklıklar. Enlil, isyanlar karşısında sabrını yitirir.
- MÖ 2371: Inanna, Sharru-Kin´e (Sargon) aşık olur. Sharru-Kin yeni bir başkent kurar; Agede´de. Akadlar, bir imparatorluk başlatırlar.
- MÖ 2316: Dört bölgeye hükmetmeyi amaçlayan Sargon, Babil İmparatorluğu´ndan kutsal toprak getirir. Marduk-Inanna çatışması tekrar alevlenir. Çatışma, Marduk´un kardeşi Nergal´ın, Marduk´u Mezopotamya´yı terketmeye ikna etmesiyle sona erer.
- MÖ 2291: Inanna´nın emriyle Narram-Sin, Sina Yarımadasına girerek Mısır´a saldırır.
- MÖ 2255: Inanna Mezopotamya´ya el koyar. Naram-Sin Nippur´a meydan okur. Büyük Anunnaki Agade´yi yok eder. Inanna kaçar. Akad ve Sümer ülkeleri, Enlil ve Ninurta´ya sadık yabancı askerler tarafından işgal edilir.
- MÖ 2220: Sümer uygarlığı, Lagash´da yükselir. Thoth, Ninurta adına bir zigurat tapınak inşa edilmesi için Kral Gudea´ya yardım eder.
- MÖ 2193: Bir papaz ve bir kraldan gelen aileden Peygamber İbrahim´in babası Terah, Nippur´da doğar.
- MÖ 2180: Mısır bölünür. Ra/Marduk yandaşları güneyi ele geçirirler. Firavunlar, Aşağı Mısır´da kalarak Ra/Marduk´a karşı çıkarlar.
- MÖ 2130: Enlil ve Ninurta yandaşlarının sayısı artınca Mezopotamya´daki merkezi otorite bozulur. Inanna´nın krallığı tekrar ele geçirme çabaları başarısızlıkla son bulur.

Unutulmuş Tarihin Kronolojisi IV

Kaçınılmaz Yüzyıl:

- MÖ 2123: Peygamber İbrahim Nippur´da doğar.
- MÖ2113: Ur, yeni imparatorluğunun başkenti ilan edilir. Ur-Nammu kral ve Nippur´un Vekili olur. İbrahim´in babası Nippur´lu papaz Terrah sarayda görev almak için Ur´a gelir.
- MÖ 2096: Ur-Nammu savaşta ölür. Halk, onun zamansız ölümünü, Anu ile Enlil´nin ihaneti olarak düşünür. Terah, Harran´a gitmek için ailesiyle yola çıkar.
- MÖ 2095: Shulgi, Ur´da krallığını ilan eder ama Inanna´nın çekiciliğine kapılarak onun aşığı olur. Larsa´yı Elaniteler´e verir.
- MÖ 2080: Ra/Marduk´a sadık Theban prensleri kuzeyi yani Aşağı Mısır´ı sıkıştırırlar.
- MÖ 2055: Nannar´In emirleriyle Shulgi, Elamite alayını Canaanite kentlerindeki kargaşayı bastırmak için gönderir. Elamiteler, Sinai Yarımadası´na ve buradaki roket alanına açılan geçite ulaşırlar.
- MÖ 2048: Shulgi ölür. Marduk Hititler ülkesine girer. İbrahim seçkin süvarilerinin başında Güney Canaan´ı emir altına alır.
- MÖ 2047: Amar-Sin (Kutsal Kitaba ait Amraphel) Ur´un kralı olur. İbrahim Mısır´a gider, yedi yıl kalır ve daha çok askerle geri döner.
- MÖ 2041: Inanna´nIn rehberliğiyle Amar-Sin, Doğu Krallığı koalisyonunu oluşturur ve ardından Sina ve Canaan´a askeri sefer başlatır. İbrahim, roket alanına giden geçitteki ilerlemeyi keser.
- MÖ 2024: Marduk yandaşlarını toplayarak Sümerliler´in üzerine yürür ve Babil´de tahta çıkar ve sonra savaşarak Mezopotamya´ya yayılır. Nippur´un tapınağını yıkar ve Enlil´in cezalandırılmasını ister. Enki karşı çıkar fakat oğlu Nergal, Enlil´i desteklemektedir. Nabu, roket alanını kuşatınca, Büyük Anunnaki nükleer silahların kullanılmasını onaylar. Nergel ve Ninurta, roket alanını ve asi Canaanite kentlerini nükleer güçle yok ederler.
- MÖ 2023: Rüzgarlar, radyoaktif bulutları Sümerler´in üzerine taşır. İnsanlar ve hayvanlar korkunç bir ölümlerle ölürler. Sular zehirlenir ve toprak verimsiz hale gelir ve Büyük Sümer uygarlığı sona erer.
Devamını Oku »

1 Ocak 2016 Cuma

VENÜS RASATHANESİ




VENÜS RASATHANESİ


İsabetli astronomik saat olan Venüs rasathanesi, araştırmacı Maurice Chatelain’in araştırmalarına ışık tutmuştur. Chatelain şu sonuca varmıştır : Binlerce yıl önceki atalarımızın astronomi bilgisi, 300 yıl önceki astronomların bilgisiyle karşılaştırıldığında ortaya devasa bir uçurum çıkıyor.Nasa uzmanı olan bu araştırmacı şunuda ekliyor ; Bir şey çok açık. Atalarımızın bu kadar geniş bir astronomi bilgisine sahip olması, kesinlikle kendi imkanlarıyla olmuş olamaz.

Maya inanç merkezi Chichen Itza’nın ortasında bugükü modern rasathanelere benzeyen Venüs gözlemevi bulunmaktadır.İçeride küçük merdivenle çıkılan kare pencereleri olan gözlem odası bulunmaktadır. Pencerelerin her biri çeşitli yıldız ve gezegenlere odaklanmıştır.Ve öyle sıralanmışlardırki güneşin mevsimlere göre hareketi rahatlıkla izlenebilmektedir.
Bir çok araştırmacı ortak bir soruyu kendilerine sormaktadırlar: Neden Mayalar bu kadar karışık ve isabetli bir takime ihtiyaç duysunlar?Bir görüşe göre bu takvim tarım için önemliydi.Fakat, onların gezegen hareketleriyle ilgili bilgileri açıklanamayacak kadar geniş ve dünya yılının hesaplanması bizim hesaplamamızdan dahada isabetliydi.Maya astronomları gökyüzünü bilimsel bir mantıkla incelemişlerdi.Acaba dünyadışı tanrıların tekrar gelecekleri günü doğru olarak hesaplamakmı istiyorlardı?

Erich Von Daniken gerçeği görmenin pek zor olmadığını iddia ediyor ve bu gerçeğin hikayesel tanrılar yerine, gerçek dünya dışı  ziyaretçilerin olduğunu söylüyor. Mayalar bundan okadar emindilerki, bugün Mars’ tan elde edilen veriler ışığında bu teori o kadarda inanılmaz değil.
Devamını Oku »

SAMAIPATA




SAMAIPATA


Samaipata deniz seviyesinden 2000 metre yüksekte bulunan Bolivya’nın önde gelen arkeolojik kalıntılarından biridir.Dağın tepesindeki kalıntılar İnka yapı stilinin güzel bir örneğidir.Burada geçmişimizden bir çok bilmeceyle karşılaşmak mümkün.Kayalık yüzeyde Nazca’ daki gibi çeşitli şekiller kazınmıştır.Ancak daha küçük ve daha basittir.Bunları kimin yaptırdığını kimse bilmiyor ancak bir çok geometrik şekil görmek mümkün.



Burası ile ilgili iddialar arasında UFO’ların iniş yeri.Bir çoğuna yaya olarak ulaşmak çok güç.
Bu arada Samaipata yada yerli adıyla Quechua-dialect “ dinlenme yeri” anlamına gelmektedir.Burasının ne amaçla kullanıldığını belkide hiç bilemiyeceğiz.


Bölgede yaşayan geleneksel tarım halkı Aymara’lara göre M.S 900 yıllarında İnka öncesi kültür yaşamıştı burada.Ancak bu kaya rölyefleri tarım amaçlı kullanılmamışlardı.Ve muhtemelen burası çok daha eskilere dayanıyor.
Devamını Oku »

BİMİNİ ADASINDAKİ YOLLAR




BİMİNİ ADASINDAKİ YOLLAR



Atlantisi bulma macerasının belkide insanda en heyecan uyandıran kısmı ,bazılarının düşüncelerine göre ; dünyadışı uygarlıkların eserlerinin yer aldığı ilk yer olma özelliğidir.1968 yılında arkeologlar Manson Valentine ve Dimitri Rebikoff Bahamalar’da dalışları sırasında 7 metre derinlikte uzunlukları 75 metreden 270 metreye değişen ve 60 kilometrekareye dağılmış duvarlar buldular.Birbirine paralel olarak ilerleyen duvarlar 700 metreye ulaşıyorlardı.Bu duvarlar herbiri 5 metre uzunluğunda ve ağırlıkları 25 tonu geçen taş bloklardan yapılmışlardır.

Miami Üniversitesinin önde gelen öğretim üyelerine göre bu kalıntılar M.Ö 7000 ile 10.000 yılları arasına tarihleniyorlar.Yani geleneksel tarihe göre bu tarih Büyük Pirammitten çok daha eskilere gidiyor.

Bu denizaltındaki şehir kalıntılarındaki tek belirgin yapı Bimini’deki devasa boyutlardaki kaya şekli.Tahminlere göre bir balinayı yada büyük bir balığı tasvir ediyor olabilir.Daha ötesi için açık bir şey söylemek şu an için mümkün değil.Kimbilir,araştırmalar ilerledikçe daha büyük sürprizlerde bekliyor olabilir bizleri.


Su altı resimlerine göre Bimini yolları.Medyum Edgar Cayce ’e göre Atlantis 1969 yılında Bimini yakınlarında bulundu.Şu zamana kadar çok az bir arkeolojik keişf yapıldı bölgede.Deniz dibinde daha çok fazlası keşfedilmeyi bekliyor.Bu kalıntılar insanlık tarihi ve Atlantis efsanesi açısından çok önemli olabilir.
Devamını Oku »

MAYA HİYEROGLİFLERİ




MAYA HİYEROGLİFLERİ

Mayalardan günümüze kalan kalıntılardan büyük bir bölümü hala çözülmeyi bekliyor.Özellikle eski mit ve efsanelere ışık tutabilecek bilgileri saklayan hiyeroglifler.Palenque ‘deki gibi harika tapınakların dış yüzeyi ,Mısır’dakilerle büyük benzerlikler gösteren çok sayıda esrarengiz işaret ve yazılara ev sahipliği yapmaktadır.

Bu yazılar eski atalarımız hakkında çok önemli bilgileri barındırıyor olabilirler.Bilindiği gibi Mayalar çok detaylı bir yıldız ve uzay bilgisine sahiptiler ve buna bağlı olarak kullandıkları takvim günümüzde kullandığımızdan daha detaylı ve isabetliydi.Ayrıca bilgileri depolamak,matematiksel problemler ve kendi geçmişleri ile ilgili bağımlılık derecesinde yaşam tarzları vardı.

Kendi bilgileriyle neredeyse bu günkü kadar gelişmiş bir sayı sistemi geliştirmişlerdi.Bu da onların bütün bilgilerini detaylarıyla gelecek için saklamalarına sebep olmuştur.


Maya kültüründe bir çok bilinmeyen noktalar vardır.Bunlar ancak insanoğlunun onların hiyerogliflerini büyük bir titizlikle ögrenip çözmesiyle gün ışığına çıkartılabilir.Çok ilginç bir nokta; neden onların takvimlerinin başlangıcı M.Ö. 3113 yılını göstermektedir.Bu başlangıç tarihinde bu kadar önemli olan şey neydi ? Neden geleceği herbiri 7200 günden oluşan bölümlere ayırmışlardır?Neden mayalar çocuklarının kafasına özel bir başlık takıp ,kafataslarının uzun olmasını sağlamaya çalışıyorlardı? Onların dediği gibi gökten gelen tanrılar kimdi?Ve neden böylesine gelişmiş bir kültür birdenbire ortadan kaybolmuştu?


Bilimadamları Meksika – Palenque’deki maya hiyerogliflerinin normal bir kelime ve harf olarak değil ,duyguların bir betimlemesi olarak olarak yapıldığını düşünüyorlar.Çözülmeyi bekleyen hiyerogliflerin bir çoğunun astroloji,astronomi ve matematik ile ilgili bilgiler olduğunun neredeyse kesin olduğu belirtiliyor.
Devamını Oku »

AND DAĞLARINDAKİ CANDELABRA (ANDES-CANDELABRA)




AND DAĞLARINDAKİ CANDELABRA (ANDES-CANDELABRA)


16.yüzyılda İspanyol istilacılar Peru’daki Pisco koyuna vardıklarında 265 metre yüksekliğindeki bu kaya çizimini, Tanrı’nın onlara atfen bir işareti olduğunu düşünmüşlerdi.Ancak 20 kilometre öteden bile görülebilen bu çizimin daha karışık anlamı ve hedefi vardı.Ortadaki dalda bulunan dalcıklarda uzun ipler bulundu.Bu Candelabra ‘nın bir ölçme aracı olarak kullanılmış olabileceğini düşündürüyor.Güneş ile bir bağlantısı bulunamadığı için daha ileri süpekilasyonlara şu an için yer yok.

Araştırmacı Garcia Beltran’a göre; Yapısı itibariyle karşıt ağırlıklı oluşu,terazi gibi bölümlendirilmiş ve bulunan ipler depremleri ölçmeye yarayan devasa bir sismografı hatırlatıyor.Ancak sadece Peru’daki depremleri değil bütün dünyadakileri ölçmek için.
Eğer bu böyleyse eski zamanlarda yaşamış bu insanlar sismograf inşa etme bilgisini nereden öğrendiler.Acaba teknolojik bakımdan gelişmiş başka bir toplumdan mı?


Devasa Andes-Candelabra’yı kim yaptı?İnkalar tarafından kullanıldığı kesin ancak eser onlardan çok daha eski.(Ne kadar eski olduğu bilinmiyor)Bazıları bu eserin Peru’daki Paracas çölündeki yeri itibariyle Nazca’daki şekillerle ilişkilendiriyor.Acaba burası uzaygemilerini Nazca’daki iniş pistlerinemi yönlendiriyordu?Bunlar birer soru tabiki.
Devamını Oku »

YERDEKİ VE KAYALARDAKİ DÜNYA DIŞI İZLER




YERDEKİ VE KAYALARDAKİ DÜNYA DIŞI İZLER

Yerküre sadece milyonlarca yıl süren erezyonlarla değil ,göz kamaştıran yerlere ve taşlara yapılan çizimlerlede şekillenmiştir.Bazen bu kaba sanateselerinin ne anlama geldiğini açıklayamıyoruz: Görünüşe göre turistleri kendilerine çeken ,bazen büyüklükleriyle onları ağzı açık baktıran ve turist rehberinin hakkında yaptığı klasikleşmiş açıklamalarından başka bir şeye hizmet etmez gibilerdir.

Maya hiyeroglifleri: İnsanlığın karanlık tarihini anlatan ancak çözülmeyi bekleyen eserlerden birisi
İngilteredeki ünlü Cerne Abbas’ın yaratığı gibi bir çok kaya çizimleri insanı şaşırtmaktadır.Hakkında bir çok süpekülasyon yapılmasına rağmen kaynağı ve anlamı hakkında neredeyse hiç bir doyurucu bir bilgi yoktur.Mısır piramitlerindeki gibi diğer çizimler ve kabartmalar büyük bir titizlikle yapılmışlardır.Ancak hiyorogliflerin ne kadarını okuyabiliyoruz? Dahası genellikle bize vermek istedikleri mesajları anlayamıyoruz.



Daha kafa karıştırıcı olanı ise Nazka (Nazca)’ daki devasa taş şekilleridir.Yakın zamanda batılılar tarafından keşfedilmiştir.Kimse şekillerdeki çizgilerin,hayvanların,spirallerin ve diğer geometrin şekillerin anlamını çözemiyor.Hatta orada yaşayan yerli halk bile bir fikir sahibi değil.Sadece havadan görülebilecek bir şekilde yapılmışlardır.Peki ama kimin görmesi için ?

Bu devasa yapılar ile onları yaparken küçük bir kaya resmiyle yetinmeyen sanatçıların anlatmak istedikleri arasındaki bağ nedir?Bir çok çizim büyük plan,ölçüm tekniği bilgisi ve hatta gelişmiş teknoloji gerektirmektedir.

Eğer bunları yapan sanatçılar eselerinin sonsuza dek yaşamalarını istemişlerse , o zaman turistik değerlerine ve taihimiz içinde hangi yere sahip olduğuna bakmamız gerekir.

Hindistan’ın gözden uzak ormanlık alan olan Madhya Pradesh eyaletinin Hoshangabad bölgesinde şaşırtıcı bir mağara resmi

Ne kadar fazla kanıt toplanırsa klasik tarihlemenin ne kadar daha az kesin olduğuna şahit oluyoruz.Teknolojimizin şu anki konumu itibariyle ,başka gezegenlerde hayat olabileceği fikri bize artık çok garip gelmiyor.Sanki tarih tekerrür eder gibi.Geçmiş atalarımız hakkında çok az bir bilgiye sahibiz ve kendimizi onlardan “daha insanca” görüyoruz.Ama belkide bu devasa çizimlerim bizlere söylemek istedikleri şeyler var.Eski efsanelerde dünyadışından gelen ziyaretçilerden bahsedilmekle kalınmıyor, onların tekrar geri gelecekleride belirtiliyor.Şimdi gelin atalarımızın o ziyaretçilerin gelecekte geri döneceklerini umdukları veya ölesiye korktukları zamana geri gidelim.
Devamını Oku »

ANASAZİ KAYA RESİMLERİ



ANASAZİ KAYA RESİMLERİ


Kuzey Batı Amerikada yaşamış bilinen en eski yerli topluluklarından biri olan Anasazi’ler konusu yıldızlardan gelen ziyertçilerin olduğu bir çok efsane biliyorlardı.Geleneksel görüşe göre bütün yerliler Asya kökenlidirler.Arkeologlar sahip oldukları çok az bilgiye rağmen ,topluluğun bu anlatımlarını görmezlikten geliyorlar.


ABD – Utah’taki kaya resimleri eski efsanelerden sahneler gösteriyor.Anasazi resimleri, astrolojik ilaç tekerleği açısından önem taşımaktadır.Bunun yanı gökten gelen sıra büyük yapılı yaratıklar öne çıkmaktadır.



Yıldız insanları ,bir çok yerli efsanesinde karşımıza çıkıyor.Onlar yıldızlarda yaşarlar ve dünyamızı gözetlerler.Bazen ölümlüler (insan) yıldız ülkesine giderlerdi.Bunlar genelde genç yıldızülkesi kadınına aşık olan genç insanlardır.Bulutlardan kendi dünyalarına yıldız insanlarının gözüyle bakarlardı.


ABD- Utah-Canyonlands ulusal parkındaki “gazete kayası” harika resimler içemektedir.Bunlar 1200’lü yıllarından kalma Anasazi kaya çizimleridir.
Devamını Oku »

DANZANTES GALERİSİ






DANZANTES GALERİSİ

Meksika’daki Oaxaca’da bulunan Danzantes Galerisinde dansçıları konu alan duvar rölyefleri vardır.Bunlar Olmekler’in uzaydan gelenleri tasvir ettiği düşünülen astronot başlıklı kafa heykelleriyle büyük benzerlikler göstermektedirler.

İnsan bu garip dansçıları tasvir edenlerin aynı Olmekler gibi Jaguar-Yaratık hayranı olduklarını görüyor.

Efsaneye göre Jaguar-yaratık(insan) jaguarla yakınlık kuran güçlü bir kadından doğmuştur.Rölyefler muhtemelen M.Ö. 1300 yıllarına tarihleniyorlar.

Fakat başkalarına göre bu rölyefler ilkel sanatçıların işi deği, aksine rölyefler, bu eski kültürün sahip olduğu bilim bilgisine yeni bir delil teşkil etmelidir.Belkide rölyefler o kadarda ilkel değiller ,belkide onlar sadece bizden farklı görünüşe sahip canlılardır.


Erich Von Daniken bunun gibi rölyefleri sınıflandırmak için 30 yıl uğraştı.Ona göre bunlar mitleri ,efsaneler değil ,olmuş olayları anlatıyorlar.Acaba bizler eski atalarımızın saçmalar derecesinde yazıp çizdiklerini ,tarih kayıtlarını böyle tuttuklarını düşünecek kadar bencil ve büyük burunlumuyuz.Bu gün ,yaptıklarını tarihten gizlemeye çalışanlara ne demeli?
Devamını Oku »

BAĞDAT’TAKİ PİL VE AZTEKLERİN ROKET MOTORU





BAĞDAT’ TAKİ PİL VE AZTEKLERİN ROKET MOTORU


Bu gayet normal kap günümüzdeki pilin içeriğini taşıyor.Ve neredeyse 2000 yıllık.


1938’ de Dr.Wilhem Konig, Badat – Kujut Rabua’ da olağandışı bir keşif yaptı.Bunlar 2000 yıllık, toprak kaplar içine entegre edilmiş elektrik pilleriydi.Brad Steiger, eski kültürler hakkındaki kitabında şöyle anlatmaktadır; “ Her biri bakır silindirler içeriyor.12,5 cm. Yüksekliğinde ve 3,75 cm. çapındadırlar. Bu silindirlerin kenarları 60 – 40 oranında kurşun – kalay karışımıyla lehimlenmişlerdir. Alt kısım bakır tabakayla kaplanmış ve bir tür zift veya kartran ile kaplanmıştır.Başka bir katran tabakası üst kısmı kapamış ve demir çubuklar bu üst kısımdan bakır silindire sarkmaktadır.Ve açıkça bir asit çözeltisinin içinde beklemişlerdi.”


Bu kaplar 1,5 volttan 2 volta kadar elektrik üretebilir.Avrupa’ da insan ilk defa 1800’ lü yıllarda elektriği depolama yöntemini bulmaya başlamıştı.Eskiler bu enerji türüne nası geldiler? Tarihi yazarken bazı yerleri atladı mı acaba?


Resimdeki Aztek bazalt heykeli ( Meksika – ulusal müze ) modern bir “roket” motoruna benziyor.Şu anki kalıplaşmış düşünce tarzıyla eski tarihimizi ancak yüzde 10 oranında anlayabiliyoruz.Öyleyse bazı şeyleri görmezlikten gelemeyiz.Böylece geçmişimizi daha iyi anlayabiliriz.Elektrik, roket motorları, uzay başlıklı insanlar, gelişmiş teknoloji ürünü oldukları apaçık olan buluntular bizlere hangi yönü gösteriyor dersiniz?


Bu Aztek bazalttan yapılma sanat eseri örneği neyi temsil ediyor? Özellikleri itibariyle, kesin hatlarıyla ve karışık yapısıyla doğadan bir kesit betimlenmiş olamaz.
Devamını Oku »

OLMEK KAFA HEYKELLERİ




OLMEK KAFA HEYKELLERİ


Olmekler Orta Amerika’ daki bilinen ik topluluktur.İlginç sanat eserleri yapmış olup, harika kafa heykelleri sunuyorlar bizlere.

Olmek kültürü M.Ö. 1400’ lü yıllarda Meksika’da var oldu.Tarihsel olarak bir çok çıkarmaktadır bu kültür.40 kadar Olmek kolonisi olmasına rağmen bugün pek azı gün ışığına çıkartılmıştır.
Kesin olarak 16 adet çok büyük, insan başı şeklinde heykeller vardır.Bir çoğuda keşfedilmeyi beklemektedirler.Hepsinin ortak özelliği, koruyucu başlıklar taşımaları ve Afrikalı yüz hatlarına sahip olmalarıdır.



Meksika’ daki Ulusal müzede bulunan Olmek Başı. Bu heykel bazalttan yapılmıştır.Taşıdığı miğfer tartışmalara yol açmaktadır.

Bu arada, bir çok yarım kalmış kafa heykelleride bulunmuştur. Görünüşe göre insanlar acele ile orayı terk etmek zorunda kalmışlardır. Araştırmacı Alan Alford’ a göre, buralarda insanlık tarihi için önemli bulgular elde edilebilir.



Bu insanlar bazıları 30 tonu bulan kafa heykellerini uzaklardan buralara taşımışlardır. Ona göre başlıklar koruyucu miğferlere benziyor ve maden işçilerinin miğferleriyle karşılaştırılabilir.Eğer böyleyse, bu “ilkel kültür” gelişmiş bir teknolojiye sahipti.Bazılarına göre başlıklar “uzay kasklarına” benziyor.Dünya dışı ziyaretçiler gezegenimizi ziyaret etmek için koruyucu giysilere mi ihtiyaç dumuşlardı? Eğer öyleyse “Olmek başları” bunları mı tasvir ediyordu?

Bu 3000 yıllık Olmek Başı Meksika’ daki Villahermosa şehrindeki La Venta parkında bulunuyor. 24 ton ağırlığında ve 2 metre yüksekliğindedir.
Devamını Oku »

PALENQUE LAHİTİ




PALENQUE LAHİTİ


Erich Van Daniken’ e göre Palenque Lahiti uzaylıların dünyamızı ziyaretlerinin kesin bir kanıtıdır. Bu lahit 1952 yılında Meksika’ daki antik Palenque şehrinde “Kitabeler Tapınağında” keşfedilmiştir.Lahitin kapağında, bazılarının bir roketi kullanan adamın olduğunu iddia ettiği bir rölyef ( kabartma ) vardır. Kabartma bugün sıkı tartışmalara yol açmakta.Çünkü tasvir edilen roket, modern örneğine benzemektedir.(Kullanma organları, pedallar ve navigasyon – yön buma – sistemi.)


Alan Alford, kitabında (yeni binyılın tanrıları) rölyefin belkide bir matkap yada kazı makinasını tasvir ettiğini düşünüyor.Buda gösteriyorki “et ve kandan oluşan tanrılar” geşmişteki insanlara gelişmiş bir teknoloji vermişlerdir.Bu bilgi bilemediğimiz bir sebeple sonradan unutulmuştur.


Daniken’ e göre uzaylılar, insanların genleriyle oynamışlardı.Belkide bir kaç kez.Bunlar insanları kendilerine benzetmeye çalışmışlardı.(gerek akıl gerekse ömür olarak) Bu kafatası 1926 yılında Meksika’ da bulunmuştur.Daniken, bu kafatasının çok fazla uzaylı ırkı dna’sı içerdiği için şekil bozukluğuna uğradığını düşünüyor.
Devamını Oku »

ARİCA ÇÖL ÇİZİMLERİ




ARİCA ÇÖL ÇİZİMLERİ


Bir çok savaşa şahitlik yapan Şili’deki Arica arkeologlar için zor bir çalışma sahasıdır.Arkeologlara göre burası 2000 yıl önce bakırı bilen bir topluma ev sahipliği yapmıştır.Arica ‘da çöl kumunda korunmuş dünyanın en eski mumyaları bulunmuştur.Şimdi onlar Arica arkeoloji müzesinde sergilenmektedir.Tarihlemeleri 10.000 yıl öncesini göstermektedir.


Arica ayrıca çok büyük boyutlardaki kaya çizimleriylede tanınmaktadır.Bunlar arasında hayvanlar ve yüzü pek belli olmayan insanımsı şekiller vardır.Şekiller o kadar büyükki dekoratif anlamdan öte bir anlamları olsa gerek.Harika şekiller bizlere bir mesaj veriyor olsa gerek.

Von Daniken, bu şekillerin, genetik yapıları dünyadışı ziyaretçiler tarafından değiştirilmiş canlıları tasvir ettiğini düşünüyor.Acaba bu ziyaretçiler bazı canlıların DNA ‘sı ilemi oynadılar.Bu genetik konusundaki soru işareti eski zamanların astronotlarının varlığına delil olarak gösterilebilirmi?


Arica Çölü’ndeki bu çizimler bilimadamları için yıllardır bir muamma olmaya devam ediyor.İnsanlık ,onların anlamı,amacı,ve hatta yapıcıları hakkında tam bir karanlığın ortasındadır.
Devamını Oku »

UÇAK ŞEKLİNDEKİ CİSİMLER




UÇAK ŞEKLİNDEKİ CİSİMLER


Kahire müzesinde Sakkara’ da bulunmuş harika bir cisim durmaktadır.1969’ da Dr. Messiha kuş modelleriye dolu bir kutuda bir “planör” modeline rastladı.Eski Mısırlılar teknik bilgileriyle bu modeli yaptılar.Geriye sadece gerçek bir araç bulmak kalıyor.



Dr. Ivan Sandersen, altından yapılma eski Güney Amerika kültürüne ait bir sanat eserini inceledi.Normalde bu cisim bir kelebek veya bir arıyı temsil etmeliydi.Fakat bu 1000 yıllık cisim bir savaş uçağına o kadar çok benziyorduki ! Charles Berlitz, 1972 yılında “eskilerin gizemleri” hakkındaki kitabında bu cismin bir Alman savaş uçağı pilotu olan J. A. Ulrich’ e gösterildiğini yazıyor.Ulrich, cismin nereden geldiği veya eskiliği hakkında bilgilendirilmemişti.Gösterildiğinde ise tereddütsüz “bu bir F-102 savaş uçağıdır” demiştir.

Cismin bazı kısımlarının havada fren yapmaya ( yavaşlamaya )  yaradığını belirtiyor.Bu sistem bugünkü İsveç “SAAB” savaş uçağında kullanılıyor.


Bu altın cismin yaşı hakkında hiç şüphe yok, fakat, bir çok geleneksel bilim adamı bunu modern bir uçağın maketi olduğunu kabul etmiyor.Antik Astronotlar Derneği ( Ancient Astronaut Society )  bu cismi derneklerine amblem olarak kullanıyorlar.Cismin anlamının görmezlikten gelinmesi inanılmaz.Eski atalarımız uçmak için teknik bilgiye mi sahipti yoksa bunları onlara sahip olan başkalarından mı gördüler?


Bu delta kanatlı uçaklar Güney Amerika’ dan.(Kolombiya) Bu cisimler daha önce balı, kelebek veya güve böceği olarak açıklanmışlardı.


1997 yılında bir toplantıda, Antik Astronotlar Derneği tarafından bu gerçek uçağın fotoğrafı gösterilmişti.Benzerlik yok mu dersiniz?
Devamını Oku »

KRİSTAL KAFATASLARI




KRİSTAL KAFATASLARI


Meksika ve Orta Amerika’da bulunan kristal kafatasları en anlaşılmaz sanat eserlerinden biridir. Maya ve Aztek kalıntılarında bulunan bu kafatasları, bazı ufologlar tarafından dünyadışı ziyaretçilerle ilişkilendiriliyor.

En tanınmış kristal kafatası, 1927’de Mitchell – Hedges tarafından Belize’de Maya kalıntılarında bulunmuştur.Bir kafatasında, alttan bakıldığında, bir uzay gemisi kristalin içinde görülebiliyormuş.Bazı müzik ve rekler hatta bir ufoya ait hologram görüntüler bu kafatasından saçılabilir.(İnanılmaz gibi geliyor.Yinede biraz şüphe ediyor insan bunun doğruluğundan.)


Kafatasları birbirinden farklıdır.Gerek yapıldıkları zaman, gerekse kafatası şekli sebebiyle farklıdırlar.Ametist kafatası ünlüdür.Koyu mor renkli ametistten yapılmıştır. Bu kafatası uzun bir beyin boşluğuna sahiptir ve günümüz çizimleriyle uzaylı bir tür olan “ grilere ” benzemektedir.
Kristal kafatasları hakkın da bir çok teori vardır.Romantik bir teoriye göre, bunların anlamı ancak bütün kafatasları bulunduğunda ortaya çıkacak.Bilim bir çok mitte olduğu gibi spekülasyonlara sapmadan araştırma yapmalıdır.


Bu kafatasları söz konusu olunca eski Kızılderili ve Maya efsaneleri şaşırtıcı bir benzerlik gösterir.Geleneklere göre, 13 gerçek kristal kafatası vardır.Bunlar dünyaya, dünyadışı ziyaretçiler tarafından getirilmişlerdir.Bu eserler, insanlık hakkında önemlibilgiler içermektedirler.Hatta söylentilere göre bazı kafatasları “konuşabilmektedir”.Bu bir söylenti tabiki.Bu iki kültürün diğer bir ortak yanı ise, kristal kafataslarının mesajının anlaşılacağı tarih: 2012 YILI.


Michell – Hedges kafatası Hewlett – Packard şirketinin bilim adamları tarafından incelendiğinde, yaşı hakkında bir sonuca ulaşılamadı.Ancak elektriksel alanın artmasına yol açtığı anlaşılmıştır.Dikkati çeken diğer bir şeyde, bugünkü bilgisayar teknolojisinin geliştirilmesinde kristal araştırmalarının rolü olduğudur.Bazılarının düşündüğüne göre bu kafatasları, dünya dışı bir uygarlık tarafından dünyaya getirilmiş ve içine, bugün henüz çözemediğimiz şifrelenmiş bilgiler koymuşlardır.

Bir çok medyum, bu kristal kafataslarıyla deneyler yaptılar ve tarif edemedikleri bir güç hissettiklerini söylediler.Diğer bazı kişilere göre, bu kafataslarının birinin sahibi Joke Van Dieton, bunu iyileştirme amacına yönelik kullandı.Ve iddia ettiğine göre beynindeki tümör iyileşmiş.


Bazıları bu kafataslarının iyi karakterlerinden o kadarda emin değiller.Adrian G. Gilbert ve Maurice M. Cotterell, kitaplarında, Mitchell – Hedges kafatasının Maya rahipleri tarafından insanları yakmak için “yakma camı” olarak kullanıldığını düşünüyorlar.Başka Maya efsanelerine göre kafatası ölümü simgeliyordu.

Yapılan bilimsel bir analize göre Mitchell-Hedges kafatasının, o günkü ilkel teknoloji kullanılarak zımpara ile bu hale getirilebilmesi için, bir kişinin durmadan 300 yıl bu kristal parçasını zımparalaması gerekiyordu.Ne dersiniz hangisi daha mantıklı?



Devamını Oku »

SEDONA’DAKİ İLAÇ TEKERLEĞİ




SEDONA’DAKİ İLAÇ TEKERLEĞİ

İlaç tekerleği bir kızılderili (“yerli” diye adlandıracağız),sembolü olarak bilinmektedir.Ancak topraktaki daha eski büyük tekerleklerin daha ötelere uzanan bir anlamı vardır.Bazılarına göre bunlar Stonehenge’nin Kuzey Amerika’daki versiyonudur.Güneşin haraketleri ile ilgili bir takvim görevini gördüğü düşünülmektedir.Acaba bu, bir çok eski yerli efsanesinde karşımıza çıkan ,dünya dışından gelen ziyaretçilerin güneş sistemi bilgisinimi içermektedir?


Algonquian kabilesinin “yıldız bakiresi” efsanesinde avcı “Algon” bir yıldız tanrısının kızıyla evlenir.Algon ilk önce yerde bir daire keşfeder.Çevresinde ve içinde hiçbir ayak izi yoktur.Burası görünüşe göre dünyayı ziyeret eden dişi cinsiyetli yıldız insanlarının işidir.Bu eski efsane günümüzün Ufo gözlemlerine ve ekin çemberleriyle olan bağlantısını akla getirmektedir.


ABD-Arizona – Sedona’daki Büyük İlaç Tekerleği.Acaba bu takvimden öte bir önememi sahipti?Büyüklüğü ve yapılış yöntemi itibariyle havadan çok iyi bir şekilde görülmektedir. Acaba eski yıldız insanları için bir yer belirleyici olarak mı görev yapıyordu?
Devamını Oku »

TORO MUERTE KAYA ÇİZİMLERİ




TORO MUERTE KAYA ÇİZİMLERİ

Peru’daki Arequipa bölgesindeki Toro Muerte çölünde kaynağı bilinmeyen bir uygarlık tarafından yapılmış çok eski kaya çizimleri bulundu.Bu çizimlerde astrolojik tahminler ve samanyolu galaksisi resimlenmeye çalışılmış olabilir.Bir çok eski kültürde derin bir yıldız bilgisi ve bu bilgilerin hizmet ettiği gizemli amaçlar vardır.



Yıldızlar hakkındaki en çarpıcı hikayelere halen yeryüzünde bulunan Afrikadaki Dogon kabilesidir.


2 Fransız araştırmacıdan birisi olan Robert Temple kitabında Sirius yıldızının önemini vurguluyor.Dogon kabilesi Sirius yıldızı hakkında ayrıntılı bilgiye sahiptirler.Onlara göre, tanrıları dedikleri kişiler ,insanlık tarihinden beri Sirius B yıldızında yaşamaktadırlar.Burada ilginç olan ,Sirius B ancak teleskopla görülebilir ve ancak yakın zamanda keşfedilmiştir.Halbuki bu “ilkel” kabile o yıldızı yüzyıllardan beri biliyordu.Temple’nin kitabı, Dogon kabilesinin yüzyıllardır sahip olduğu samanyolu hakkındaki bilgileri içermektedir.
Devamını Oku »

VAL CARMONICA‘NIN UZAYLI YARATIKLARI




VAL CARMONICA ‘NIN UZAYLI YARATIKLARI

İtalyadaki Val Carmonica bölgesinde aralarında ışık saçan taçlıların ve kasklı tanrılarında olduğu 20.000 tarih öncesi resim bulunmaktadır.Işık saçan taçlar burada çok önemli çünkü bütün ışıklı daireler (efsanelerde,tarih öncesi resimlerde ve sonraki rölyef ve tablolarda ) tanrıları veya onların kafalarını temsil etmişlerdir.Resimlerdeki gök canlıları genelde kalın paltolar gimektedirler ve ya kasklı olarak yada antenli olarak tasvir edilmişlerdir.

Herkes kendi düşüncesine göre bu resimleri incelesin .Bunların uzaylı yaratıklara ait çizimler olup olmadıklarına karar versin.Ancak şunu belirtmek gerekir ki;bazı resimlerdeki figürleri geleneksel bilgilerle açıklamak çok zor hatta kendini yanıltmaya zorlamak gibi bir şey.


Val Carminoca ‘daki M.Ö. 10000 yıllarına ait bu resimde açık olarak 2 fıgür ışık saçan kaskları veya taçları ile görülüyor.Her ne kadar bunları uzay gezgini olduğunu kesin olarak söyleyemesekte binlerce yıl öncesine ait bu resim sizlere başka neyi anlatıyor olabilir?
Devamını Oku »

TASSILI KAYA RESİMLERİ





TASSILI KAYA RESİMLERİ

Sahra Çölü’ndeki Tassili resimlerinin en göze çarpan yanı üzerlerinde uzay elbisesi ve başlıkları bulunan iri yapılıları tasvir etmeleridir.Resimler muhtemelen M.Ö. 6000 yıllarından kalmalar.Ve yıldızlardan büyük yumurtalarla gelen tanrıların anlatıldığı yerel efsanelerle ilişkilendirilmektedir.



Aslının bir kopyası olan buradaki resimde Yaratığın başındaki kaskın elbisesiyle nasıl birleştiğine dikkat edin.Resmin orjinali tam 6 metre yüksekliğindedir.Bu da resme konu olan şeyin resmi yapan sanatçı için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.



Devamını Oku »

Yukarı Git