UFOLOJİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
UFOLOJİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ağustos 2019 Pazartesi

IŞIK GÜÇLERİ













IŞIK GÜÇLERİ

İleri ırklardan oluşan Konfederasyon

Galaksideki evrimi gözetirler

Gezegene yardım etmek ve Gezegeni stabilize etmek için

Beşinci boyut ve Boyutsal Vorteksleri kullanırlar

Bizleri uyandırmak için ruhsal enerji gönderirler

Işık Güçleri Galaktik Işık Ağı yaratmayı ve Barış ve Uyum içinde yaşamayı seçerler

YÜZEYİN ALTINDA – Direniş Hareketi – Pek çok yıldız ırkından fiziksel özgürlük savaşçıları . Agarthalılar – bu durumun daha spiritüel yönünü temsil ederler – yüzey popülasyonunu etkilerler.

YÜZEYDE – Beyaz şövalyeler, Beyaz şapkalılar, Bazı Dragon grupları, diğer gizli gruplar, 1970’lerden beri politikanın, şirket ağlarının, bankacılık sisteminin, teknolojinin ve Gizli servislerin içine sızmışlardır.

YÜZEYİN ÜZERİNDE – Galaktik Federasyondan Pozitif Yıldız Irkları

Işık Güçleri ele geçirmezler – davet edilmeliler. İnsan iradesi her adımda korunmalıdır. (Sürecin uzamasının nedenlerinden biri de budur). (Galaktik Kodekse bakınız)

Direniş Hareketinin şu andaki üye sayısı 70 milyondur.

1 ila 3 milyar arasında Pleiadian üssündeki üye – Kuzey Tayvan/ teleportasyon çemberleri

Işık Güçleri diğer tüm Güneş Sistemlerini özgürleştirmişlerdir. Karanlık şu anda Dünya Karantinasındadır. Karanlık Güçlerle birlikte SSP gemilerinin Dünyanın yörüngesinden çıkmalarını engellemektedirler.

Shambhala – yer altı krallığı – milyonlarca yıldır, özellikle son25 000 yıldır – dünyayı ve üzerinde yaşayanları korumaktadırlar.

Işık işçilerinin doğabilmeleri için Reenkarnasyon döngüsünü etkileyebilirler.

Dünyanın ve üzerinde yaşayanların yıkımını şu şekilde engellemektedirler:

Tektonik tabakaları stabilize etmektedirler, nükleer saldırıları ve savaşları engellemektedirler ve ağır yıkımları engelleyip karanlık güçlerin planlarını mümkün olduğunca önlemektedirler. Derin Yer altı Askeri Üsleri yok etmektedirler, klonlama çemberlerini kapatmaktadırlar, çoğu Reptilian/Drakoyu ortadan kaldırmışlardır. Işık Güçleri milyonlarca yıldır yardım etmektedir.

Işık Güçleri İnsanlığın uyanmasını beklemektedir

İnsanlık İlahi Müdahaleyi beklemektedir.

Işık Güçleri yardım için davet edilmelidirler.

İNSANLIK – YARDIM İSTEYİN – – – !!!!!! – — –

İnsanlık, biz kendi payımıza düşeni yapmalıyız !!!!!!

NE YAPABİLİRSİNİZ

Pazar günleri senkronize özgürleşme meditasyonlarına (Türkiye saati ile akşam 19.00’da) katılın

Bilgiyi internet üzerinde, bloglarda, youtube’da paylaşın. Makaleler yazın.

Yüksek Benliğinize bağlanın – İçsel rehberlik/şifa alın

Titreşiminizi yükseltin – İçsel gücünüzü keşfedin

Görevinizi yerine getirin

Yeteneklerinizi kullanın – harekete geçin..

Kaynak : https://tr.prepareforchange.net/2017/05/27/isik-gucleri/?fbclid=IwAR1ED26Oq8BVibtVu6LVVZboC6jIXhKSy0mA_E0koD2PVRn4OBaaEKkmwQY








Devamını Oku »

15 Mart 2019 Cuma

KAMUFLAJ USTALARI VE BİYOTAKLİT (Ufo,Plazma Orb's,Ebani,Worm Ufo)





Onlar tam bir kamuflaj ustasıdırlar.Naylon poşet veya uçuşan bir kağıt parçası ya da kafa karıştırıcı görünümlerde olan balonların şeklini alarak hareket edebiliyorlar.O kadar ustalar ki,sadece şekillerini taklit etmiyorlar,aynı zamanda poşetin veya kağıt parçasının havada salındığı gibi onlar da aynı şekilde yalpalama ve salınma hareketleri yaparak taklit edebiliyorlar.Böylece kimse onları fark etmiyor.Bu cisimler kesinlikle bilinçli hareket ediyorlar ve Atmosfer içi veya dışında bulunan gemiler tarafından kontrol edildiklerini düşünüyorum.
Bu konulara merakı olmayan,ilgilenmeyen,bilmeyen bir insan için sıradan bir poşetten,kağıttan farkları yok,hatta onları gördüklerinde ikinci kere bakmaz ve poşet,kağıt,çöp olduğunu düşünürler.Ama hiçbir şey göründüğü gibi değildir.
Kafayı yediğimi,hayal dünyasında yaşadığımı anlatanları çok dinledim,şuursuzca gülenleri çok gördüm ama hiçbir şey beni yıldırmadı,aksine araştırmalarıma,gözlemlerime daha da hız verdim.Yıllarca araştırdım ve gözlemledim,binlerce fotoğraf,yüzlerce video çektim.Gözlemlediklerim ve elde ettiğim görüntüler beni daha çok meraklandırdı.
Ormanlık bir alanda Kırk metre önümde,Amorf (kendine özgü bir biçimi olmayan),ama eskimiş,soluk renkli bir naylon poşet şekli alarak salına salına ilerleyen ve sonra aniden kusursuz bir küre şeklini alarak turuncu-pembe arası bir renkte inanılmaz ışımaya başlayan, basketbol topu büyüklüğünde bir Ufo'yu (Orb) gördüğüm zaman 'Hayal dünyasında yaşıyorsun' diyenler gelmişti aklıma.Buna benzer birçok gözlemim oldu,kaydettiğim görüntüler de var ve ne gördüğümü çok iyi biliyorum.
Ne yaptıkları,ne aradıkları bilinmiyor.Dünyamızda inanılmaz bir enerji israfı var ve her yerde açığa çıkan enerjiler var.Mesela en çok bakir olan ormanlık alanlarda gözlemliyorum.Enerjilerle ve manyetik alanlarla ilgilendiklerini düşünüyorum.Onları her yerde görmek mümkün.
Şehirlerde,ormanlarda,bulutların arasında,yanardağ ağzında,maden yataklarında,manyetik alanların yoğun olduğu yerlerde,Fay - Ley hatlarının olduğu bölgelerde ve her yerde..

Literatürde 'Worm Ufo' ve 'Ebani' diye tabir edilen diğer ilginç türler de mevcut.Bunlarla ilgili de dünya genelinde yüzlerce görüntü elde edilmiş.Amorf yapısı olan ve balon türlerine benzeyen,bazen renkli olan bu cisimler havada saatlerce asılı dururken gözlemlenmiş ve görüntülenmiştir.

İlgili videolarım
Link: https://www.youtube.com/watch?v=Gsr2SB_UJCc
Link: https://www.youtube.com/watch?v=pqikk54PXeE

YouTube Kanalım: Link: https://www.youtube.com/channel/UCC2Wl49NbrrO16HKNUEHm4g






------------ BİYOTAKLİT ------------



Uzun zamandır sizlerle paylaşıp, paylaşmama konusunda kararsız olduğum bir konuyu paylaşmak istiyorum.Ama lütfen tüm önyargıları bir kenara bırakıp öyle okuyun.Daha sonra istediğinizi düşünebilir,dilediğiniz eleştiriyi yapabilirsiniz.Hatta benim paranoyak olduğumu,kafayı yediğimi de düşünebilirsiniz veya gülebilirsiniz,sorun yok.Amacım sadece bilinmeze ışık tutabilmek ve sizlere bir fayda sağlayabilmektir.

Yıllardır kendi imkanlarımla Ufo'ları araştıran,kendi çapımda deliller toplamaya çalışan sıradan biriyim.İki tip gözlem yapıyorum. 1 - " Farkındalık Gözlemi " . Yani çıplak gözle arayarak,bekleyerek,takip ederek yaptığım gözlemdir. 2- " Teknik Gözlem " . Bu bahsettiğim teknik gözlemi daha önce duymuşsunuzdur,bir çok kişi yapıyor. Bu teknikte ki amaç, insan gözünün göremeyeceği hızlarda hareket eden ve fotoğraflarda sadece tek bir kareye yakalanan cisimleri bulmaktır.Bu şekilde yakalanarak yayınlanan bir çok ufo görseli vardır.Bu ikinci tür gözlemi, saniyede 8 kare foto çeken ve çözünürlüğü yüksek,çok hızlı bir fotoğraf makinesi ile yapıyorum.Teknik gözlemde geniş açıya sahip belirli bir yer seçiyorum ( bu her yer olabilir ) .Daha sonra etrafta bina,ağaç,bulut gibi referansları da kadraja alarak gökyüzünün boş alanlarını sürekli seri poz ile fotoğraflıyorum.Dakikada yaklaşık 400-500 kare, saatte yaklaşık birkaç bin kare çekiyorum,ama bunu yaparken fotoğrafını çektiğim alanı gözlerimle de takip ediyorum,çalışma alanımın boş olmasına çok özen gösteriyorum,mesela çalışma alanıma kuş girdiği zaman anında parmağımı deklanşörden çekiyorum,kadraja o da girsin istemiyorum,amacım temiz bir foto elde etmektir.Bunu ,yakaladığım cisimler için " kuş,böcek,uçak vs." denmesin diye yapıyorum.

Bu fotoğrafta gördüğünüz cismi 2 yıl önce yakaladım.O an her zaman ki gibi havayı kontrol ettim,sadece uçan tek bir kırlangıç vardı ve başka hiç bir şey yoktu,kırlangıcı fotoda altta görebilirsiniz.O kırlangıçtan başka uçan herhangi bir hayvan ya da uçuşan bir şey yoktu,dediğim gibi kadrajıma girmelerini hiç istemem ve dikkat ederim,ama bazen çok ani sağdan soldan fırlayan kırlangıç gibi çok hızlı olan kuşlar çıkabiliyor,işte fotoğrafımdaki kırlangıçta onlardan biriydi.Gelelim asıl meseleye.Ufo'ları bilen araştıran insanların çoğu onların " taklit " konusunda ne kadar usta olduğunu biliyorlar.Bunlara örnek videolar izledik,uçakları taklit ederek uçaklardaki gibi çakar lambaları senkronize çakan Ufo'lar,bulut taklidi yapan Ufo'lar,naylon poşetmiş gibi algılanan ve havada kontrollü veya kontrolsüzce salınan " gözlem diskleri ",şekil değiştiren Ufo'lar vs.. Ama ben bunların dışında daha farklı türler de olduğuna da inanıyorum.Mesela bu fotoda ki bence tam bir " Biyotaklit " tasarımdır.Acemi bir gözle bakınca sıradan, beyaz bir güvercin gibi duruyor.Ama yüksek çözünürlüğe sahip bir fotoğrafınız varsa yeterince büyütme imkanınız da vardır ve büyütme işleminde pikseller dağılmadan yeterince detay alacak kadar imkana sahip olursunuz.Eğer bu bir güvercin olsaydı şu an emin olun bu çözünürlüğe sahip bu fotoda güvercinin gözlerini,gagasını,ayaklarını ve tüylerini de görürdünüz.Onu da geçin,eğer kuş türü olsaydı saniyede 8 kare çeken bir makine ile elde ettiğiniz fotoda olan bir kuş en az 4-5 karede daha görünürdü,ama bu cisim sadece tek bir karede çıktı,bu en önemli detaydır.Hızı saatte 2.175 km ( 2.05 Mach ) olan bir F16 Savaş uçağını bile seri çekimde 1 saniyede en az 3-4 kareye alabiliyorsam gerisini siz düşünün.Bu nasıl hızlı bir cisimdir ki sadece tek bir kareye yakalanıyor ve başka hiçbir karede çıkmıyor. Bu fotoğraf kırpılmış bir fotoğraftır, yani aslı daha da büyüktür ama geri kalan kısmı önemsiz diye kırpmıştım.Fotoğrafta referans olarak koyduğum güvercin resimlerine bakarsanız kanat aralıkları,ayaklar, tüyler,gaga,gözler gibi detaylar nasıl da belli.Ben bu cismin tamamen " biyotaklit " olduğu düşüncesindeyim.

Boyutları bir güvercinden biraz daha büyük olabilir,bizim kullandığımız insansız hava araçları gibi,ama çok daha gelişmiş, yüksek bir teknoloji olduğunu düşünüyorum.Bu şekilde kameralara fotoğraflara yakalansa bile insanlar onun bir kuş türü olduğunu düşünüp önemsemeyecektir,şüphelenmeyecektir.Bu şekilde de rahatça semalarda hızlı ya da yavaş seyrederek işlerini yapabileceklerdir.Bir nevi kamuflaj yani...


'Bilgi evrenseldir ve paylaşılmalıdır' diyerek yürüdüğüm bu yolda,hiçbir çıkar gözetmeksizin,gerek araştırmalarım,gerek gözlemsel çalışmalarımla sizlere bir fayda sağlamaya çalışıyorum. Sevgiler..

Devamını Oku »

3 Şubat 2018 Cumartesi

“AY”, OLDUĞUNU SANDIĞINIZ ŞEY DEĞİL.





Ay, bulunduğu konum itibariyle öyle bir yerleştirilmiş ki, tutulma olduğu zaman güneş kadar büyük oluyor. Bu yüzden tutulma yer alıyor. “Ay’ı Kim İnşa Etti” kitabın yazarları şöyle anlatıyorlar:

“Ay, olması gerekenden daha büyük, olması gerekenden daha eski ve kütlesel olarak olması gerekenden daha hafif, yörüngede olmaması lazım ve en ilginç yanı, Ay’ın varlığı ile ilgili bütün mevcut açıklamalar tartışmaya açık ve çoğu da sığ bilgiler.

Ay’ın nereden geldiğini sorduğunuz zaman şöyle bir hikaye anlatılıyor; Bilim dediğimiz şeyde hep olduğu gibi insanların hep gerçek olarak benimsedikleri şey aslında teori olup sürekli olarak tekrarlanarak gerçeğe dönüştürülüyor, ama sonra geri dönüp bir bakıyorsunuz ki hala sadece teori olmaktan öteye geçememiş! Birinci teoriye göre Ay, “çarpma” teorisine göre oluşmuş, ya da “büyük çarpma” teorisine göre... Yani Mars tipi bir gezegen gelmiş, dünyaya çarpmış, büyük bir parça kopmuş ve “Ay” meydana gelmiş.

O hikayenin fiziği çalışmayınca , bu sefer “çift çarpma teorisi” ile ortaya çıkmışlar. Yine Mars tipi bir gezegen gelmiş, “acaba sağ mı vursam sol mu vursam” diye düşünmüş olmalı, derken dünyaya bir daha çarpmış. Yani artık bu kadar da zavallı olunmaz!

Gerçek şu ki; ve dürüst bir bilim adamı size, Ay’ın nereden geldiğine dair hiçbir bilginin olmadığını söylerdi. Fiziksel olarak Ay orada olmamalı... Rusya’dan İshak Asimov, bir biyokimyacı, bu konuda çok araştırmış, yazmış çizmiş biri, haklı olarak şöyle söylüyor; “Doğrusu, Ay’ın orada olmaması gerektiğini destekleyen bir sonuca varmamak elde değil. Olduğunu destekleyen gerçek kabul edilmeyecek kadar iyi. Dünya gibi küçük gezegenlerin zayıf yerçekimi alanı vardır ve genel olarak uydulara çarpabilirler. Ama bir gezegenin uydusu varsa o uydunun gezegenin kendisinden çok daha küçük olması gerekir!”

O halde, dünyanın bir uydusu olsa bu küçük bir dünya olup, belki en iyi ihtimalle çapı 30 mil olurdu, ama bu böyle değil. Dünyanın uydusu olduğu gibi, bir de üstelik çapı 2169 mil veya 3490,6  km.! O zaman nasıl oluyor da küçük dünyanın bir uydusu olabiliyor? Son derece şaşırtıcı! Bazı bilim adamları”gezegen-uydu” ilişkisinden değil, “gezegen-gezegen” ilişkisinden bahsediyorlar. Bu durumda bizim Ay Pluto’dan büyük!...

Bir bilim adamı, “Ay hakkındaki en iyi açıklama bir gözlem hatası olmalı. Ay diye bir uydu yok!” diyor. NASA’dan bir bilim adamı ise şöyle demiş; “Ay’ın varlığından ziyade, var olmadığının açıklanması daha kolay.” Sonra bir de içi oyuk Ay meselesi var. Ben de bunu söylüyorum, başkaları da. Ay, içi oyuk bir küçük gezegen!

1969 yılı Kasım ayında, Ay’a, gücü 1 ton TNT’ye eşit bir lunar modül çarptırdıkları zaman oluşan şok dalgaları, NASA’dan bir bilim adamının ifadesine göre Ay’ın bir gong gibi titreşmesine sebep olmuş. Büyük deneyin Direktör Yardımcısı Maura Suing ise yapılan basın toplantısında bunun anlamını şöyle açıklamış. “Şimdi bunun sebebinin açıklamasını yapmak doğru olmaz, ama deney, sanki birinin bir kilise çanına tek bir atış yapması gibi birşey oldu ve bu çarpmadan kaynaklanan titreşimler yaklaşık yarım saat sürdü”.

Daha sonra Ay’ın daha büyük bir darbe yediğini anlatacağım. MIT (Massachusetts Institute of Technology/Massachusetts Teknoloji Enstitüsü)’den Frank Press, nispeten daha az güçlü bir darbe için 30 dakika süren etki bizim deneyimimizin ötesinde geçti. Gordon MacDonald adındaki bir uzman ise 60’lı yıllarda, Ay’ın homojen bir küre olmadığını, içinin oyuk olduğunu belirtmiş. Bu adam da MIT’den bir uzman olup “Ay Yörünge Deneyi”nin, Ay’ın yerçekimi alanı hakkındaki bilgileri fazlasıyla geliştireceğini söylemiş. Ve de ürkütücü bir olasılık olmakla birlikte Ay’ın içinin de oyuk olabileceğini belirtmiş.

Şimdi de şu “Çift Vuruş”a gelelim. Ay’a 11 Ton TNT’ye eşit güçteki bir uzay aracı çarptırılıyor ve NASA bilim adamı, Ay’ın bir gong gibi çaldığını ve 3 saat 20 dakika süreyle titreştiğini ve bunun 25 millik bir derinliği etkilediğini söylüyor.

Apollo görevleri sırasında “Fotoğraf Kontrol Departmanı” nda çalışan Ken Johnson adlı danışman, “Ay’ı Kimler İnşa Etti” adlı kitabın yazarlarına, Ay’ın sadece bir çan gibi çalmakla kalmayıp, sanki içinde dev bir hidrolik tampon varmış gibi son derece düzgün bir şekilde sallandığını söylemiş.

Sovyet Bilimler Akademisi’nden bu iki bilim adamı, 1970’de Sputnik Dergisi’ne “Ay’ı uzaylı bir zeka yaratmış olabilir mi?” başlıklı bir makale yazmışlar. Bu kadar yıldan sonra herşey onların haklı olduğunu gösteriyor!

Bir başka önemli nokta ise, Ay’ın dış yüzeyinin son derece sert oluşu ve titanyum gibi minerallere sahip olması. Ay taşlarında, pirinç ve mika dahil, işlenmiş metallerin bulunduğu dikkat çekti. Uranyum 236 ve Neptunyum 237’nin de, Ay’ın doğal elementlerinden olmadığı kesin. Uranyum 236; kullanılmış nükleer yakıt, uzun ömürlü bir radyoaktif nükleer atık ve tekrar işlenmiş... Neptunyum 237 ise yine radyoaktif bir metalik element ve nükleer reaktörlerin yan ürünü olup plutonyum ürünü...

Ay’daki bazı küçük taşların, dünyada titanyum açısından zenginliği olan taşlardan 10 kat daha fazla titanyum içerdikleri görülmüş. Titanyum süpersonik jetlerde, denizin çok derinliklerine inen denizaltılarda ve uzay araçlarında kullanılıyor. Kimya dalında Nobel Ödülü kazanmış olan Dr. Harold Arrey, Ay’dan getirilen taşların, özellikle titanyum içermelerine çok şaşırdığını ve buna bir açıklama getiremediğini ifade ediyor.

İki Rus bilim adamı yazdıkları makalede şöyle diyorlar: “Eğer dev bir yapay uyduyu aşırı ısı etkisinden, kozmik radyasyondan ve meteor bombardımanından korumak üzere materyal yerleştirilmişse, uzmanlar belki de tam bu refraktör metallerle karşılaşırlardı”. Refraktör metaller ısıya inanılmaz derecede dirençlidirler ve nerelerde? Bu durumda, ay taşlarının neden çok az ısı geçiren cinsten oldukları belli değildi, bu gerçek astronotları da şaşırmıştı. Bu, dünyadaki solar uydu tasarımcılarının da peşinde oldukları birşey değil miydi?

Mühendislere göre, “Ay” dediğimiz, çok uzun süreli bir geçmişi olan bu uzay gemisi muhteşem bir şekilde inşa edilmiş. Onun, içi oyuk bir küçük gezegen olduğunu söylüyor ve “eğer uzaya yapay bir uydu gönderecekseniz içinin oyuk olmasında yarar var” diye ilave ediyorlar. Ayrıca, böylesine müthiş bir uzay projesini yapabilen birilerinin, dünyaya bu kadar yakın mesafede bir çeşit boş gövde tutarak tatmin olacaklarını düşünmek de pek saflık olur. Şimdi burada, içi motorlar için yakıt, tamir için gereçler, navigasyon aletleri, gözlem ekipmanı ve her çeşit makina ile dolu olan çok eski bir uzay gemisi ile karşı karşıyayız.

Başka bir deyişle, evrenin bu gemisini bir çeşit Nuh’un Gemisi gibi, istihbarat amaçlı olarak kullanmak için gereken herşey var. Belki de ömrü binlerce yıl sürecek şekilde düşünülmüş, bütün bir medeniyete yurt bile olmuş, on milyonlarca mildir uzayda gezmiş de olabilir.

Doğal olarak bu uzay gemisinin içinin oyuk oluşu, meteor çarpmalarına ve aşırı sıcak ve soğuğa karşı çok dayanıklı olmasını sağlıyordu. Muhtemelen dış kabuk çift katmanlı, zırhı 20 mil kalınlıkta, onun dışı ise yaklaşık 3 mil civarında daha ince bir katman ile kaplı. Belirli bölgelerde ay denizleri ve kraterler var, üst katman oldukça ince, hatta bazı yerlerde hiç yok.

(Bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyen okuyucular, David Icke’ın “İnsanoğlu Ayağa Kalk” adlı kitabına baş vurabilirler).

Kaynak : https://davidicke-turkce.blogspot.com.tr/2017/07/70-ay-sandiginiz-sey-degil.html#.WlykcK5l_

İlgili Diğer Makaleler

1 - http://tolgayazicier.blogspot.com.tr/2016/03/ay-da-bir-gariplik-var-dersek.html

2 - http://tolgayazicier.blogspot.com.tr/2016/03/ayda-neler-oluyor.html

3 - https://tolgayazicier.blogspot.com.tr/2016/03/ay-yuzeyinde-cam-yapi.html
Devamını Oku »

1 Şubat 2018 Perşembe

MÜTHİŞ İDDİA : MARS'TAKİ YAŞAM NÜKLEER BOMBALARLA SON BULDU !



Ünlü fizikçi Dr. John Brandenburg, Mars’taki antik medeniyetlerin, daha ileri bir teknolojiye sahip uzaylılarca yok edildiğini iddia etti.

ABD’li Dr. John Brandenburg, Mars’ta iki büyük nükleer patlama gerçekleştiğini ve NASA tarafından yayınlanan fotoğraflardaki arkeolojik kalıntıların antik Marslılara ait olduğunu iddia etti.

Bay Brandenburg, nükleer savaşın yaklaşık yarım milyar yıl önce gerçekleştiğine ve patlamanın izlerinin iki önemli yerde yoğunlaştığına inanıyor.

Plazma fizikçisi “bir haritayı okuyabilen herkes, nükleer patlama alanlarını görebilir” ifadelerini kullanıyor. En şiddetli şok dalgaları ise Cydonia Mesa ve Galaxias Chaos’da oluşmuş.

Branderburg’un teorisine göre, Bronz Çağındaki insanları andıran antik bir medeniyet Mars’ta gelişti. Ancak başka bir gezegenden gelen daha ileri uzaylılar tarafından nükleer bomba benzeri silahlarla yok edildi.

Branderburg teorisini NASA’nın Mars’tan topladığı verilere dayandırıyor. Fizikçiye göre; gezegenin kuzey bölgesinde iki büyük nükleer “hava patlaması”nı işaret eden izotoplar görülüyor.

Fizikçi aynı zamanda, Mars’ta uranyum, toryum ve radyoaktif potasyum da dahil olmak üzere ince bir radyoaktif madde tabakası olduğunu belirtti.

Kaynak 1: http://www.bizsiziz.com/muthis-iddia-marstaki-yasam-nukleer-bombalarla-son-buldu/
Kaynak 2: https://www.express.co.uk/news/weird/745738/Life-on-Mars-wiped-out-nuclear-war-Dr-John-Brandenburg
Devamını Oku »

29 Ekim 2017 Pazar

ABD ESKİ ULUSAL GÜVENLİK ŞEFİNDEN HEYECANLANDIRAN AÇIKLAMA



 Eski ABD ulusal güvenlik şefi Chris Mellon, UFO’nun fizik kurallarına aykırı manevralarla kendisine yaklaşan F-18’leri alt ettiğini söyledi.

ABD'nin eski ulusal güvenlik şefi Chris Mellon, uzaylıların varlığını kanıtlayacak açıklamalarda bulundu. Uzaylılara dair komplo teorileriyle gündeme gelen 51'inci bölgede görev yapmış olan Mellon, ABD donanmasının UFO olarak adlandırılan bilinmeyen uçan bir cisimle karşılaştığını duyurdu.

"Donanma güpegündüz UFO ile karşılaştı"

Görevinden ayrılmasının ardından dünyanın dört bir yanındaki UFO vakalarını takip eden "To The Stars Academy" kuruluşuna dâhil olan Mellon, geçtiğimiz yıllarda Kaliforniya eyaletinin San Diego şehri açıklarında bulunan ordu donanmasının güpegündüz UFO ile karşılaştığını ve olay anını kaydettiğini ileri sürdü. USS Nimitz uçak gemisi ve ona eşlik eden USS Princeton uçak gemisi mürettebatlarının UFO tespit ederek deneme uçusundaki iki savaş uçağına haber verdiğini belirten Mellon, "Transponder cihazı bulunmayan cisim, telsiz çağrılarına yanıt vermiyor. F-18 uçakları, cismin kanatları ve egzoz çıkışı olmadığını gördü" dedi.

"Fizik kurallarını altüst eden manevralarıyla F-18'lere üstünlük sağladı"

Mellon, bilinmeyen cismin raporlara geçen fiziksel özelliklerini "Beyaz renkte ve dikdörtgen şeklinde. 12 metre uzunluğunda ve 4 metre kalınlığında" diye saydı. UFO'nun fizik kurallarını altüst eden manevralarıyla F-18'lere üstünlük sağladığını kaydeden Mellon, "Objenin silah kamerası görüntüleri ve kızılötesi görüntüleri kaydedilmiş" diye konuştu. F-18'lerin uçak gemilerine dönmelerinin ardından UFO'nun saatlerce havada dolandığını belirten Mellon, "25 bin metre yüksekliğe çıkması, okyanusun 15 metre üzerine sesten daha hızlı iniş yaptığı kaydedilmiş. Bu tür vakalar tartışılmak üzere Kongre'ye sunulmalı. UFO'lar ordu kuvvetlerini tehdit ediyor" dedi.

Kaynak : https://www.ancient-code.com/us-navy-filmed-ufo-that-defied-physics-claims-former-senior-us-national-security-chief/
Devamını Oku »

6 Ekim 2017 Cuma

ARAŞTIRMALAR RH NEGATİF KAN GRUBUNA SAHİP İNSANLARIN DÜNYA'DAN OLMADIĞINI GÖSTERİYOR




Modern tıp, insanların kan gruplarını A, B, AB ve 0 grubu olmak üzere dört kategoriye ayırıyor. Kan grupları arasındaki temel fark, her özgün tipte bulunan proteinlerle bağlantılıdır. Fakat Rh negatif kan gruplarında sıra dışı bir durum söz konusu. Bu tip kan grubunda protein yok.
Popüler sosyal medya kültüründe bu protein farkının ardında yatan sebep ile ilgili birkaç teori bulunmakta. Bu teorilerden birinin temeli ise başka bir dünya. Başka bir deyişle, insan popülasyonunun %15’ini oluşturan bu kan grubuna sahip insanlar başka gezegenden olabilir.
Bu tür teoriler daha ileriye de gidebiliyor fakat kesin olan bir şey varsa o da bu kan grubuna sahip insanların bazı karakteristik özellikleri olduğudur. Öncelikle bu kan grubu diğer bütün gruplara donör olabilir, kan skalasındaki herkes ile uyumludur. Fakat ne yazık ki kan alımında aynı uyumluluk sağlanmaz, bu konuda onlara sadece kendi kan grupları yardımcı olabilir. İnsan popülasyonun belli bir kısmını oluştursalar da coğrafik olarak daha çok Kuzey Avrupa civarında bulunurlar.
En baştaki soru ise hala cevaplanmayı bekliyor. Genetik, biyoloji ve arkeoloji alanlarından bilim insanları 35.000 yıl öncesiyle ilgili araştırmalar yaptıktan sonra bu tür kan grubuna sahip olan insanların Avrupa’da kabilelerden oluşan bir grup ile bağlantılı olabileceğini görüyor.
Değerlendirilmesi gereken bazı fiziksel özellikler bulunmakta. Örnek verecek olursak; ortalamanın altında vücut sıcaklığı, kızıl saç, yüksek sıcaklıklara karşı ortalamanın üstünde direnç, yeşil ya da mavi göz. Daha fazla fiziksel ve duygusal farklılıklar olduğuna dair de iddialar bulunmakta. Bu teori Rh negatif kadınların hamilelik şartları düşünüldüğünde daha da körükleniyor. Rh negatif kadınlar, Rh pozitif bebekler doğurmakta zorluk yaşarlar çünkü vücutları Rh pozitif bebekleri, doğaları gereği öldürmeye çalışır. Sadece zamanında bir tıbbi müdahale ile böyle bir doğum gerçekleşebilir ve bebeğin güvenliği sağlanabilir. Doğanın, bebeğin kısmi gelişimi ve doğuşu için gerekli şartları sağladığı göz önüne alındığında, bu durum tıbbi açıdan oldukça gariptir.
İşin gerçeği, biz şu an sadece bilimin incelediği ve araştırdığı şeyleri biliyoruz. Bu da ne yazık ki uzaylı komplo teorisinin sanal ortamda tartışılması, forumlarda, bloglarda yer alması için bilimsel bir boşluk oluşturuyor.

Kaynak : http://www.sciencepunch.com/research-shows-people-rh-negative-blood-type-not-planet-earth/
Devamını Oku »

SHEFFIELD ÜNİVERSİTESİNDEN DR. MILTON WAINWRIGHT : UZAYLILAR GEZEGENİMİZDE TOHUM ÖMRÜ OLUŞTURMAK İÇİN MİKROSKOBİK METAL TOPLARIN İÇİNDE MİKROORGANİZMALARI DÜNYA'YA GÖNDERMİŞ OLABİLİR



Dr Milton Wainwright : Uzaylılar gezegenimizde tohum ömrü oluşturmak için mikroskobik metal topların içinde mikroorganizmaları Dünya'ya göndermiş olabilir.
* Sheffield Üniversitesi'nden Dr Milton Wainwright, balonları, dünyanın atmosferinden 16 mil uzakta toz ve parçacık örnekleri toplamak için kullandı.
* Bir örnekte mikroskobik bir metal top buldu.
* Kürenin, uzaydan geldiği gibi hızla seyahat edebileceğini iddia ediyor.
* Metal top insan saçıyla aynı genişlikte ve titanyumdan yapılmış.
* Dr Wainwright, uzaylıalrın Dünya'ya göndermiş olabileceğini söylüyor.
* O, gooey bir maddenin topun dışına sızdığını ve biyolojik olduğunu iddia ediyor.
Dr Milton Wainwright, Dünya'nın stratosferinde bir balon tarafından toplanan numunelerde "gooey" bir madde sızıntısı olan küçük bir metal küre bulduğunu iddia ediyor.
Sheffield Üniversitesi ve Buckingham Üniversitesi bilim adamı, insan saçının genişliği ile aynı olan metal topun, bilinmeyen bir şekilde uzaylı bir uygarlık tarafından kasıtlı olarak Dünya'ya yönlendirilmiş bir pansperminin örneği olabileceğini söylüyor.
Bununla birlikte, minik kürenin uzaylılar tarafından dış uzaydan gönderildiğini kanıtlamanın neredeyse imkansız olduğunu kabul etti.
Dr Wainwright, kürenin atmosferde toz ve parçacıklar topladığı için balona tutturulan örnekleyicide küçük bir 'etki krateri' yaptığını söyledi.
Dr Wainwright : 'Küre, numune alma parçası üzerinde bir etki krateri açtı. Bu kuşkusuz ki, parçacık örneklendiğinde parçacık hızıyla uzanıyordu. "
Dr Wainwright ve ekibi, yaklaşık 16 km'lik bir atmosfere gönderilen bir balon tarafından toplanan toz ve partiküler maddelerin örneklerini incelerken küreyi keşfetti.
Küreyi incelemek için X-ışını analizini kullanarak, titanyumdan ve vanadyum izlerinden yapıldığı sonucuna varırken, yan taraftan çıkan görünen malzeme biyolojikti.
Ayrıca, 'mantar benzeri örme hasır örtüsü' bulunduğunu tespit ettiler.
Onun bir kuyruklu yıldızın üzerinde Dünya'ya taşınmış olabileceğini ya da bilinmeyen bir medeniyet tarafından gönderilebileceğini iddia ediyor.

Kaynak : http://www.dailymail.co.uk/sciencetech/article-2955620/Did-aliens-send-metal-orb-seed-life-Earth-Microscopic-sphere-contain-microorganisms-claims-astrobiologist.html
Devamını Oku »

29 Temmuz 2017 Cumartesi

TANRILARIN ÇANTALARI




Eski kültürler niçin tanrıları gizemli bir bileklik ve çanta taşıyarak tasvir ederdi?
Bu çantaları insanlar değil, o insanların Tanrıları taşıyordu..
Çantalar sanki tek fabrikadan çıkmış gibiydi..
Sümerlerde, Hititlerde, Asurlularda, Mısırlılarda, Azteklerde, Mayalarda, Hindistan’da, Afrika’da, Paskalya Adasında, hatta Bosna’daki kazılarda bile dev boyutlardaki tanrı figürlerinde hep el çantası vardı..
Afrika yerlileri Dogonlar el çantası kullanmıyordu ama bunu duvarlarına çiziyorlardı..
Birbirlerinden haberleri bile olmayan farklı kıtalardaki insanların çanta modası inanılacak gibi değildi..
O zaman bu çanta taşıyan ve Tanrı olarak betimlenen dev heykeller kimlerdi ?..
Acaba ilkel insan bu çantayı kendisinden üstün olan bir ırkta gördüğü için mi kutsallaştırmıştı ?..
Öyle ise kimdi bu çantacılar?..
Ve o çantaların içinde ne vardı? Ya da çanta olarak düşündüğümüz şeyler bir cihazmıydı ?..
Neden insanlar onu her taşa oyacak kadar kutsallaştırdı ?..
Arkeoloji dünyası insanlık tarihi ile ilgili binlerce sorunun cevabını gün ışığına çıkarmaya çalışıyor..
Her yeni kazı geçmişimizle ilgili bilmediğimiz daha çok şeyin olduğunu kanıtlıyor..
Ve her yeni bilgi insanlık tarihini yeniden yazdırıyor..
Bakalım tüm dünyanın ortak kültürü bu 12000 yıllık çanta modasının sırrı ne zaman çözülecek ?
O sır çözüldüğünde belki de asırlar boyu bize öğretilenlere gülüp, bilgisizliğimize üzüleceğiz..
Kim bilir?












Devamını Oku »

10 Ekim 2016 Pazartesi

UFO GÖZLEMİ İÇİN TEKNİK BİLGİLER - UFO YANILGISI - DOĞAL FENOMENLER


Bir insanın gördüğü uçan herhangi bir şeyin UFO olduğuna inanması çok da zor bir şey değildir. Beynimizde anlamlandıramadığımız uçan herhangi bir nesneyi UFO sanabiliriz.Bu yüzden siz UFO meraklıları için kapsamlı bir çalışma yaptım. İşte sık sık UFO'larla karıştırılan nesneler ve doğal fenomenler :

Uydu ve Roket Tankları : Son yıllarda Dünya genelinde bir çok bölgeye düşen ve insanlarda merak uyandıran bu cisimler aslında yörüngedeki uyduların manevralarında kullanılan yakıt tanklarıdır.Değişik çap ve ağırlıkta olan bu tanklar düştükleri yerde 2 ila 4 metre genişliğinde ve yaklaşık 30 ila 50 cm derinliğinde krater oluşturuyorlar.


    Dilek Feneri : Dilek balonu yada dilek feneri aslında küçük bir hava balonudur. Her dilek feneri çok hafif bir kağıt kullanılarak,el ile yapılmaktadır. Tam ortasında ufak bir mum bulunur. Bu mum yakılmak sureti ile dilek balonunun içi sıcak gazla dolunması sağlanır. Böylece sıcak havayla dolan dilek balonu yükselmeye başlar.Günümüzde bir çok etkinlikte kullanılmaktadır. Bazı etkinliklerde dilek balonunun üzerine gerçekleşmesini istenilen dilek yazılıp gökyüzüne gönderilir. Asya'dan günümüze kadar gelen bu adet çok eski zamanlarda Çin'de Çin feneri oyunlarında yada şenliklerde yapılmaktaydı.

”…Eskiden Uzak Doğu’da haberleşme aracı olarak kullanılan Dilek Feneri, ilk önceleri, bazı inanışlara göre dilek tutulduktan sonra havaya bol miktarda salındıklarında, insanlar tarafından dileğin gerçekleşeceğine inanırlarmış…” Ufo meraklılarının baş belası olan bu fenerler aslında yangın tehlikesi de taşımaktadır,Bir çok ülkede yasaklanmaya başlamasının sebebi de budur.Dilerim bir daha gökyüzünde bunlardan görmeyiz.



    Led Lambalı Balon :  Helyum gazı ile şişirilen balonun içine yerleştirilen pilli Led ışık sayesinde gece yapılan parti ve organizasyonlarda kullanılır.Gökyüzüne toplu olarak bırakılarak gökyüzünde bir ışık şöleni yaşatmak amaçlı kullanılan bu balonlar ticari amaçla satılmakta olup çok pahalı da değildir.Yeni nesil olan bu Led Lambalı Balonlar da en az Dilek Fenerleri kadar UFO gözlemcilerini kızdırmaktadır.Belirli bir yüksekliğe ulaştıktan sonra balon oldukları anlaşılmayan  bu balonlar,aşağıdan bakan insanlara UFO gibi bir görünüm uyandırır.Bu yüzdendirki bunlara halk arasında " Ufo Balonları " denmiştir. Bu balonların yayılmasıyla birlikte UFO ihbarlarının da artması kaçınılmaz olacaktır.Tabi deneyimli gözlemciler gerçek Ufo'ların karakteristik özelliklerini bildiğinden onları Ufo 'lardan ayırt etmesi çok da zor olmayacaktır diye düşünüyorum.

   
Kuşlar : Etrafımızda uçuşan çeşit çeşit,irili ufaklı ,değişik renklerde kuşlar vardır.Bazen fotoğraflarda onları çok net görürken bazen de bulanık ve flu görebiliriz,hatta bazen farklı açılardan dolayı onların kanatlarını göremez ve UFO'lara benzetebiliriz.Böyle durumlarda perspektif yanılgısı yaşayabiliriz.Kuşların bazen fotoğraflarda flu ve bulanık görünmelerinin sebebi ise fotoğraf makinesini kullanan kişinin kullanıcı hatasından ya da denemekte olduğu sanatsal çalışmalardan kaynaklanmaktadır.Bu noktada önemli olan ayrıntılar fotoğraf makinesinin  ayarlarıyla alakalıdır. 

Temel fotoğrafçılık terimleri; " DİYAFRAM - ENSTANTANE - ISO " bu üç temel parametre, ışığın miktarını azaltma veya artırma anlamına gelir. Diyafram’ı ne kadar çok açarsak, filmin üzerine o kadar fazla ışık düşecektir. Buna benzer şekilde, Enstantane’yi (örtücü perde) ne kadar süreyle açık kalmaya ayarlarsak, bu ışığın o kadar fazlalaşacağı anlamındadır. ISO ayarımız ne kadar duyarlıysa, filmin ışığa vereceği tepkime de o oranda fazla olacaktır. Bu ayarların her birinin fotoğraf üzerindeki etkisi fotoğraflarda farklı efektler elde etmemizi sağlar. İşte burada önemli olan, çektiğimiz fotoğrafların sanatsal kullanımı konusunda temel bilgi ve tecrübeyi oluşturmasıdır.Bazen bir manzaranın ya da bir kişinin fotoğrafını çekerken biz farkında olmadan kadraja kuşlar da girebilirler.Siz belki onu gözle görmemiş olabilirsiniz ama o kadrajda olabilir,fotoğrafları daha sonra incelerken sürprizlerle karşılaşabilirsiniz.Makine ayarlarının fotoğraf üzerindeki etkisini daha iyi anlamanız için alttaki resimleri detaylıca inceleyiniz.





    Cam Yansıması : Işık kaynağından çıkan ışınların parlak bir yüzeye çarpıp geldiği ortama geri dönmesine yansıma denir. Yansıma olayında ısığın hızı, enerjisi, frekansı, rengi değişmez. Sadece hareket yönü değisir.Bu konuyu da ele alıp kategoriye dahil etmemin belirli sebepleri bulunmakta. Ender rastlanan bir yanılgı olmakla birlikte bazı art niyet taşıyan insanların bunu özellikle bilgi ve amaç kirliliğine yol açmak için kullandıklarını gördüm.Elbette aralarında hiç bir art niyet taşımayan sadece yanılgı yaşayan insanlar da var.

Aşağıda görmüş olduğunuz fotoğraflar bir vapurun içerisinden çekilmiştir.Solda gördüğünüz fotoğrafı çeken kişi hiç bir kötü amaç taşımadan güneşin batışını yani manzarayı görüntülemek istemiş.Daha sonra fotoğrafları inceleyen şahıs bir UFO yakaladığını düşünerek bilgi almak için bu fotoğrafı insanlarla paylaşmış.Sağ tarafta görmüş olduğunuz fotoğraf ise bir kaç yıl önce bir grupta paylaşıldı.Paylaşılan bu fotoğrafı yayınlayan şahıs adeta insanlarla dalga geçercesine ısrarla UFO olduklarını iddia etti,daha sonra bilinçli insanların soruları kendisini köşeye sıkıştırınca sorulan sorulara cevap vermeden ortadan kayboldu.Ben tarafsız bir araştırmacı olarak aşağıda ufak bir analiz yaptım.Yorum sizin..




   Meteoroloji Balonu : Meteoroloji'de hava tahmini icin kullanılır. 
Radiosonde cihazi bağlanan, içi ,helyum ya da hidrojen ile doldurulan balon, gökyüzüne bırakılır.Balona bağlı radiosonde basınç,sıcaklık ve nem e duyarlı bir özelliğe sahiptir.Sensörlerden eşit zamanlı olarak alınan verileri istasyona gönderir.Bu tür balonlar genellikle lateksten yapılır . Kalkış anından itibaren atmosferin üst seviyelerindeki  nem, sıcaklık, basınç gibi değerleri ölçmeye yarar.Bu ölçüm, balon patlayıncaya kadar merkeze iletilir.Balonlar, Türkiye'nin 8 noktasından her gün aynı anda, öğleden sonra ve gece olmak üzere iki kez havaya bırakılıyor. Balon, üzerindeki sistem sayesinde her iki saniyede bir bulunduğu yerin sıcaklık, nem, basınç, rüzgar hızı ve yönüne ilişkin değerleri yerdeki tahmin merkezine iletiyor.  
Gökyüzüne adeta "sondaj" yapan balonun 11 kilometrelik atmosferdeki yolculuğu, meteoroloji uzmanlarına çalışmalarında kullanacakları kıymetli bilgileri sunuyor. 
Meteoroloji uzmanları da farklı yollardan elde ettikleri verileri, son 12 saatte görülen hava durumunu da göz önünde bulundurarak, 3 günlük tahminlere dönüştürüyor.
Bırakıldıktan 90 dakika sonra yerden 35 kilometre uzaklaşmış olan balon, basınç farklılığı nedeniyle patlıyor. Balonun üzerinde verileri merkeze yollayan yaklaşık 150 gramlık cihaz ise üzerindeki mini paraşüt sayesinde yeryüzüne yumuşak bir iniş yapıyor. 
Birçok alanda farklı amaçlarla değerlendirilen tahminler, afetler için de uyarma özelliği taşıyor. Yaşanabilecek sel, fırtına, don gibi olaylara ilişkin ilgili kurumlar bilgilendiriliyor ve tedbir alınması için zaman kazandırılıyor.Değişik çaplarda ve renklerde olabilen bu balonlar da çok yanıltıcı olabiliyor.


   Değişik Tür Balonlar : 

Birçok gökyüzü gözlemcisi, gökyüzünde balonlara benzeyen nesnelerin videolarını yayınlıyor.Bunların % 90'ı balonlardır, ancak balonlara benzeyen ve balonlar gibi görünen,  dünyevi olmayan % 10 var. Dikkatli bir çalışma sonucunda ince farklılıklar görülebilir .

Değişik türde,değişik boyutlarda ve renklerde balonlar mevcuttur,bunları genelde ülkemizde görmesek bile görmeyeceğimiz anlamına gelmez.Çocukların ilgisini çekmek için her gün yeni bir şey icat ediliyor.Her zaman şüphe ile yaklaşmaya devam etmeliyiz,dikkatli gözlemlemeliyiz.Bu tip balonların ülkemizde henüz görülmemesi biz UFO meraklıları için sevindirici,yine de yanılgı yaşamamak için dikkat etmeliyiz.



  Drone - Multikopter : Ufo araştırmacılarının en büyük baş belası diyebilirim.

Oxford İngilizce Sözlüğü’ne göre “drone”, uzaktan kontrol edilen, pilotsuz hava aracı veya misili anlamına geliyor. Drone’lar ya da uzun ismiyle insansız hava araçları (İHA) 20’inci yüzyılın birçok teknolojisi gibi önce savunma sanayi için geliştirildi. Önceleri gözlem amacıyla tasarlanan bu araçlar, askeri saldırılarda kullanılmaya başlanması daha geniş kitleler tarafından tanınmasını sağladı.

Sivil drone’lar

Nikola Tesla’nın 1898’de aldığı ve teleotomasyon diye tanımladığı insansız hava aracı patenti, bugünkü drone teknolojisinin temellerini oluşturan prensiplerden biri olarak görülüyor. Bu da drone’ların ilk etapta sivil kullanım için düşünüldüğünü gösteriyor. (Benzer bir konuda, Amerika’nın “dronefather”ı Abe Karem’in The Economist röportajını da okuyabilirsiniz.)

İnsansız hava araçlarının sivil kullanımı konusunda iki ana ayrımdan söz edebiliriz. Bunlardan ilki pilotsuz uçaklar. Geçtiğimiz yıl yolcusuz olarak da olsa başarılı bir test uçuşu yapan İngiliz BAE Systems’ın pilotsuz uçuşu, en az sürücüsüz araçlar kadar ses getrmişti.

Askeri drone’lardan çok daha küçük ebatlara sahip ve quadcopter gibi popüler örnekleri olan drone’larsa ikinci grubu oluşturuyor. Bu drone’ların son dönemdeki kullanım alanları arasında, yangın söndürme, doğal yaşamı gözleme, tarım, havadan çekim yapma, deprem sonrası hasar ve radyasyon tespiti gibi çok sayıda farklı konu beliriyor.

DIY Drone’lar

Günümüzde drone’ları, hafızalardaki askeri görüntülerden belki en başarılı biçimde uzaklaştıran gelişmelerden biri de maker kültürü içinde bir yer bulması oldu. Do it Yourself (DIY) yani kendin yap drone’ların, askeri drone’ların aksine hafiflik, ucuzluk ve taşınabilirlik gibi özellikleri, drone’ları birçok sivil için erişilebilir hale getirdi. Dünya çapında bilinen en popüler online komünitelerden biri olan diydrones.com üzerinde hergün onlarca farklı gelişme ve yapım süreçleri kullanıcıları tarafından paylaşılıyor. Sitedeki Arducopter Türkiye Grubu ise Türkçe içeriklerin paylaşıldığı bölüm.

Amatör drone’ların kullanımı da hızla yaygınlaşıyor. 2010 yılında piyasaya sunulan ve bugün bilinirliği en yüksek drone markalarından biri olan Parrot’ın ilk iki yılındada 300 binden fazla AR drone modelini satmış olması bunun bir göstergesi. (Şirket kamuoyuyla paylaştığı satış rakamlarını düzenli olarak güncellemiyor.) Parrot, Türkiye’de buldumbuldum.com, arabulvar.com, bunlardanistiyorum.com ve D&R‘dan satın alınabiliyor. Bir diğer bilinirliği yüksek marka Phantom’un ise Türkiye yetkili satıcısı TechnoModel.

Drone’ların sivil kullanımı konusunda ise en başla gizlilik ve fiziksel güvenlik konularında soru işaretleri var. Drone’ları ticari amaçla kullanmak isteyen ilk şirketlerden biri olan Amazon’un drone’larla teslimat  yapma talebine (ve birçok benzer talebe) yakın zamanda düzenleyiciler (FAA) tarafından olumsuz cevap geldi. Her ne kadar Amerika’da gelecek yıldan itibaren yürürlüğe girmesi beklenen yeni düzenlemelerin drone’ların ticari ve sivil kullanımındaki engelleri ortadan kaldırabileceği beklense de,durum belirsizliğini koruyor. Zira, geçtiğimiz günlerde Amerikalı bir kadının 26’ıncı katındaki penceresinde bir drone’la göz göze gelmesi gibi gelişmeler, amatörler için ciddi sınırlamaların devam edeceğini gösteriyor.

Yine de drone’lar yeni tanımlar ve düzenlemelerle, öyle ya da böyle  hayatımızda yer edinecek gibi görünüyor.



 Venüs Gezegeni : Venüs, Güneş ve Ay'dan sonra en parlak nesnedir. Dünyadan bakıldığında anormal parlaklıkta bir nokta olarak görüldüğü için sık sık UFO sanılabiliyor.Ayrıca dünya batıdan doğuya dönerken, Venüs ise ters istikamette, doğudan batıya döner. Bu nedenle Venüs bize hareket ediyormuş gibi görünür. Bu da haliyle bir diğer UFO yanılgısı yaratıyor.



 YANILTICI YILDIZ PARLAMALARI : Yıldızların yanıp söner gibi görünmesinin de nedeni atmosferdir. Bir yıldızın ışığı atmosferden geçerken hava ısısındaki değişikliklerden dolayı kırılır. Bu da dünyadan bakıldığında ışığın yanıp sönüyormuş gibi görünmesine neden olur. Oysa aynı gözlem uzaydan yapılsa ışık sabit kalır. Yıldızlara bir kamera veya fotoğraf makinesi ile zum yaptığımızda değişik renklerde ışık dalgalanmaları olduğunu görebiliriz,bu da acemi gözler için çok yanıltıcı olabilir.



  Uluslararası Uzay İstasyonu : Uluslararası Uzay İstasyonu'nu (ISS) gözlemlemek  çok  kolaydır. Çünkü UUİ, Iridium uydularına göre gökyüzünde oldukça uzun süre gözlenebilir. UUİ Dünya yörüngesinde bulunan en büyük yapay uydudur. Uydunun büyüklüğü son bir kaç yılda devasa hâle gelmiştir. Bu yüzden de parlaklığı oldukça artmaktadır ve UFO meraklılarını oldukça yanıltmaktadır.UUİ'nin gökyüzündeki geçişinin uçak geçişinden pek bir farkı yoktur. Ne olduğunu bilmeyen biri bunu uçak zannedebilir. Bir çok uydu da tıpkı UUİ gibi geçişler yapar. Bir uyduyu uçaktan ayırmanın en kolay yolu ise nesnenin flaşının olup olmadığına bakmaktır. Uçaklar genellikle kırmızı ve beyaz flaşlar yansıtırlar. Uyduların ise çoğunluğunun ışıkları sabittir. Fakat bazı uydular yanıp sönüyor şeklinde görülebilirler. Bu uydularının parlaklığındaki bu değişim onların kendi etrafında dönmelerinden kaynaklanır.Uydularının parlak yüzeyleri Güneş aldığı durumda parlak, koyu yüzeyleri Güneş aldığında ise sönük görünür. Bu yüzden sanki ışığı yanıp sönüyormuş gibi bize görünürler.Son zamanlarda uydunun gündüz vaktinde bile görüldüğü birçok amatör tarafından bildirilmektedir. UUİ'nin geçişlerini,pozisyonunu öğrenmek ya da uydunun üzerindeki kameralardan  Dünya'yı canlı olarak izlemek için altta verdiğim linkleri kullanabilirsiniz.



 İridyum Uyduları : İridyum Uydusu Parlamaları
İridyum Uyduları, uydu telefonlarının ve çağrı cihazlarının birbirleriyle olan bilgi ve ses akışını sağlamak için Dünya'nın yörüngesine oturtulmuş uydulardır. İlk planlanan sayıları 77 olduğu için uydulara o atom numaralı element olan İridyum adı verilmiştir. Her bir uydu numaralarla adlandırılır.
Yörüngeleri ekvatora 86.4o eğiktir. Birbirlerinden bağımsız 6 hareketli yörünge düzlemi vardır. Yörünge düzlemlerine 1, 2, 3, 4, 5 ve 6 adı verilmiştir. Her bir yörünge düzlemi, yanındaki yörünge düzleminden 31.6o eğiktir. (Ama 1. ve 6. yörünge düzlemleri arasında 22o fark vardır.) Planlanan sayı 77 olmasına rağmen toplam sayılarının 72 olmasına karar verilmiştir. (Aslında 66 tanesi yeterlidir. Geri kalan 6 tanesi yedek uydulardır. Her bir yedek uydu bir yörünge düzleminde bulunur.) Alçak yörünge uyduları olup deniz seviyelerinden yükseklikleri 780 km kadardır. Yörüngedeki hızları 27000 km/s kadar çıkabilir. Haberleşme akışını sağlamak için uydular öndeki, arkadaki ve yanındaki uydularla sürekli irtibat halindedir. Dünya çevresindeki tam bir turu yaklaşık 100 dakikada atarlar.
Yörüngeleri hareketli olduğu için uydular sürekli yer değiştirir. Antenlerin yüksek yansıtıcı özelliklerinden dolayı anten belli bir açıya geldiğinde Güneş'ten aldığı ışığı yansıtır.Bu esnada gökyüzünde bir ışık parlaması olur bu durum bilinemeyen bir gök cismi ya da UFO olarak algılanır.
Yapay uydu gözlemek gökbilimin en eğlenceli yönlerinden biridir. Bunun için teleskop veya dürbün gibi özel bir alete ihtiyacınız yok çünkü en parlak uydular halk arasında "Çoban Yıldız'ı olarak bilinen Venüs'ten bile daha parlaklar.

Yapay uyduları gözlemlemek için nereden, ne zaman geçeceğini bilmemiz gerekir. Bunun için amatörlerin en çok kullandığı kaynak olan www.heavens-above.com adlı sayfayı kullanacağız.
Sayfaya girdikten sonra yapmamız gereken ilk şey konumumuzu ayarlamak olacak. Bunun için 'Configuration' yazan bölümden 'Select from database' kısmına tıklayarak açılan sayfadan ülkemizi seçiyoruz. Ülkeyi seçtikten sonra karşımıza bir arama sayfası geliyor. Bu kısımdan bulunduğumuz ilçeyi yazarak arattırabiliyoruz. Arama yaparken Türkçe karakter kullanmamaya özne gösterin. Eğer ilçe merkezinde değil de ilçeye bağlı köyde veya semtte oturuyorsanız ilçenizin sağında yazan 'neighbours' kısmından semtinizi veya köyünüzü seçebilirisiniz. Bu işlemi tamamladıktan sonra sistem sizi tekrar anasayfaya yönlendirecektir.

Gökyüzünde en çok gözlenen uyduların başında Iridyum haberleşme uyduları ve Uluslararası Uzay İstasyonu gelir. Bu uydular şehir ışıkları altında dahi gökyüzünde kolayca fark edilebilirler. En parlak durumda bu uydular Ay'dan sonra gökyüzündeki en parlak nesne konumuna gelmektedirler.
Iridyum haberleşme uydularını gözlemlemek için saatlerimizin hassaslığı oldukça önemlidir. Çünkü bu uydular gökyüzünde yaklaşık 30sn görülebilirler. Eğer saatiniz tam olarak ayarlı değilse ansayfanın aşağı kısmında yer alan 'what time is it?' bölümüne tıklayarak saatlerinizi ayarlayabilirsiniz.
Iridyum parlamalarının ne zaman gerçekleşeceğini öğrenmek için 'Satellites' kısmından 'Iridium flares' bölümündeki 'next 24 hrs' ya da 'next 7 days' yazılarından birine tıklayın. Karşınıza gelen sayfada mag (magnitude) alt (altitude) ve az (azimuth) gibi terimler çıkıyor. Bunlardan 'magnitude' terimi Türkçe karşılığıyla kadir olup parlaklık sistemidir. Uydunun kadiri ne kadar düşük değerdeyse o kadar uydu o kadar parlaktır. 'Altitude'ün Türkçe karşılığı ise "yükseklik" olup uydunun geçeceği konumun derece cinsinden yüksekiğini ifade eder. Gökyüzü boydan boya 180odir. Ufuk çizgisini 0o olarak kabul edersek başucu noktası 90oe karşılık gelir.  Kolumuzu uzattığımızda bir yumruk genişliği yaklaşık olarak 10 dereceyi ifade eder.  Bir karış ise yaklaşık 25o bir alan kaplar. 'Azimuth'un Türkçe'deki karşılığı ise "Güney açısı"dır. Güney açısı başlangıç noktası kuzey (0o) olup etrafımızı çevreleyen 360o lik derecelik çemberi ifade eder. Doğu 90o ye, Güney 180o ye, Batı ise 270o ye karşılık gelir. 'Azimuth' kısmının yanında 'Distance to flare centre' ve 'Intensity at flare center' terimleri yer alıyor. Bunlardan ilki bulunduğunuz konumun parlama merkezine olan uzaklığını belirtir. Parlama merkezinden uzaklaştıkça uydunun görünen parlaklığı azalacaktır. Mesela -8. kadirden bir İridyum uydusunun 10 km batısında yer alıyorsanız uydu size yaklaşık -3 kadir olarak görünecektir. İkinci terim ise parlama merkezindeki parlaklığı belirtir.



  Yıldırım Topları : Yıldırım topları doğal bir fenomen olup genelde gök gürültülü havalarda oluşan ve ışık saçan bir hava olayıdır. Çok nadir olduğundan UFO'larla karıştırılabilir.



   Deprem Işıkları : Çok uzun bir zaman boyunca yerbilim­ciler tarafından dikkate alınmamış olsalar bile artık bu konuda yürütülen ciddi bilimsel araştırmalar mevcut. Çünkü 1966 yılında Japonya’daki Matsushiro depreminde fotoğraflanarak belgelenmiş, gerçek oldukları görülmüştü.

Deprem ışıkları birbirinden farklı şekil ve renklerde olabiliyor. Bazen gökkuşağı renk­lerinde ve gökyüzüne yayılmış olarak, kimi zaman renkli küreler halinde ya da titreşen ışıklar şeklinde görüldükleri oldu. Ortaya çıktığı bölgeler de tıpkı renk ve şekilleri gibi değişken. Örneğin depremin merkez üs­sünden 400 kilometre uzaklıkta belirdiği de oluyor. Geçtiğimiz yıllarda öne sürülen bir teoriye göre, ışıklar sadece depremin bazı tabakaları birbirinden kopararak ayırdığı durumlarda, bu nedenle oluşan yarıkların üzerinde ortaya çıkıyor. Genelde sade­ce birkaç saniye süren bu garip ışıkların anlaşılması, hayvanların depremi önceden sezebiliyor olmalarının ya da bazı insanların depreme saniyeler kala şiddetli baş ağrıları yaşamasının sebebini de açıklayabilir.


  Füze Testleri : 2009 yılında Norveç'te parlak, uzun kuyruklu bir ışık görüldüğü kaydedildi. Bu herkes için çok etkileyici bir görüntüydü. Gerçekten uzayın derinliklerinden gelen tuhaf bir şeye benziyordu ama aslında açıklaması çok basitti. Rusya'nın başarısız olduğu bir füze testiydi.
   


   Değişik Bulut Şekilleri : Soğuk su damlacıkları bazen alışık olmadığımız bulut şekilleri meydana getirir. Bu bulutların değişik özellikleri vardır. Rüzgar estiğinde yada yakınından bir uçak geçtiğinde birdenbire donarlar yada buharlaşabilirler. Oluşturdukları değişik şekiller yanıltıcı olabilir ve UFO sanabilirsiniz.Tabi bulut taklidi yapan ya da bulutların arasına gizlenen gerçek UFO 'ları da  unutmamak gerek.



 Gelişmiş Gizli Uçaklar : Radarlar uçakların yerlerinin belirlenmesinde çok başarılıdır. Bu durum bir hava saldırısı sırasında öncelikle sürpriz faktörünü ortadan kaldırır. Ayrıca düşman avcı uçaklarının ya da uçaksavar sistemlerin uçaklara karşı önlem alması olanağı doğurur. Bu düşüncelerden hareketle ABD ,RUSYA gibi gelişmiş ülkelerin mühendisleri radarların uçakları görmesini güçleştiren çeşitli yöntemler buldular. Radara yakalanmama özelliğine sahip uçaklara "stealth" yani hayalet uçak adı veriliyor. Bu uçakları radarlar görmese bile gözle görebilmek mümkün olabilir,çoğunluğu ileri mühendislik olan bu uçaklar değişik çaplarda ve şekillerde olabilirler.Hiç alışkın olmadığınız türde olan bu uçakları görüp UFO sanmanız çok olasıdır.

Askeri Drone : Drone’ların Türkiye dahil olmak üzere yaygın kullanımı hala askeri. The Guardian ya da Huffington Post gibi yayınlarda drone’lar için ayrılmış özel bölümlerinde sıralanan haberlerin neredeyse tamamı bu konularla ilgili. Hatta Amerika drone saldırılarının neden olduğu can kaybını kayıt altına alan şöyle mobil uygulamalar bile mevcut.

Bunların bir sonucu olarak hafızalarda çatışma ve savaşlar gibi doğrudan şiddeti çağrıştıran olaylarla özdeşleşen drone’ların amatör ve ticari kullanımı ise son dönemde gittikçe yaygınlaşıyor. Bu durum, drone’ların yeniden tanımlanması gerekliliğini getiriyor. Amerika başta olmak üzere, yeni yasal düzenlemelerle drone’ların askeri savunma ve saldırı dışında kullanım alanlarını tartışmaya açıyor.

Vietman Savaşı’ndan günümüze askeri drone’lar

İnsansız hava araçlarının askeri kullanımı fikrinin 1800 sonlarına kadar gittiği belirtiliyor. Modern çağda savaşla özdeşleşen silahlı drone’ların kullanımıyla ilgili en bilinen örneklerden biri de Vietnam Savaşı. Savaş sırasında yaklaşık 3,500 İHA operasyonunda kullanılmasıyla tarihin belki en çok bilinen drone’larından biri de radyo kontrollü, yüksek hızlı Ryan Firebee oldu.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaygınlaşmaya başlayan silahlı drone’ların kullanımı o kadar yaygınlaştı ki, Batı Galler, insansız hava aracı üretiminde dünyanın önde gelen ülkelerden bir olma iddiasıyla drone’lara özel havaalanını açtı, Türkiye, Türk İnsansız Hava Aracı (TİHA) programı kapsamında yerli askeri drone’larını üretmeye başladı, Amerika Kuzey Kore nükleer silahlarını takibe almak için kullandığı Global Hawk’ı, Japonya depremi sonrası hasar tespiti için Fukushima Daichi nükleer santraline gönderdi. Örnek listesi oldukça uzun.


GRUP HALİNDE UÇAN EĞİTİM UÇAKLARI : Filo halinde belirli bir kol düzeninde uçan eğitim uçakları beraber hareket ettiklerinden çoğu zaman Ufo yanılgısı yaşatmaktadır.


Lens Parlaması (Lens Flare) :  Bu çok sık karşılaştığımız ve çok yanıltıcı bir durumdur.Buna " Lens Parlaması " (Lens Flare) diyoruz.Aslen bir hata olmakla birlikte etkili bir ışıktan yanlış açıyla gelen ışığın merceklerde yansıyarak parlaması sonucu oluşan ışık daireleridir.Aynı zamanda fotoşop programlarında kullanılan ışık efektidir.






Uzun Pozlama : Fotoğrafçılıkta en çok kullanılan tekniklerden biri olan “uzun pozlama” çoğunlukla gece çekimlerinde kullanılmakla beraber bir çok farklı durumda da etkili fotoğraflar çıkartmanız için kullanılır.Alttaki örnek fotoğraflarda gece uçan uçakları uzun pozlama tekniği ile fotoğraflamışlar.Uzun pozlama gibi fotoğrafçılık teknikleri  hakkında bilgisi olmayan bir insan için çok yanıltıcı olabilir.





 Işıklandırmalar : Bazı binaların,iş hanlarının veya eğlence mekanlarının ışıklandırma sistemleri gece gökyüzünde ilginç görüntülere sebep oluyor ve insanlar bu görüntüleri bir doğa fenomeni ya da bir UFO olarak düşünebiliyor.





  Açıklama : Bilindiği üzere UFO 'ların belirli karakteristik özellikleri vardır. Formu, yapısı, manevrası, hızı ve yerçekimine ters düşen biçimde havada asılı durup, daha sonra olağanüstü bir hızla ivme kazanarak yok olması ya da havada aniden materyalize olması veya demateryalize olması gibi.Bu karakteristik özellikler hiç bir şekilde bilinen konvansiyonel araçlarla ve teknolojilerle uyuşmamaktadır.

UFO’ların yapısal özellikleri birbirinden farklı olmasına rağmen, yakın karşılaşma raporlarında bazı ortak özelliklerden de bahsedilmektedir. Bağlantı yerleri bulunmayan dış omurgalı UFOlara dair raporlar, bu araçların ileri bir teknolojiyle inşa edildikleri izlenimini vermektedir. Gözlemlenen ve fotoğraflanan UFO’lar arasında, alt bölümlerinde üç ya da dört küre bulunan kubbeli diskler dikkat çekicidir. Bu kürelerin döndükleri görülmüştür. 

Disklerin üstündeki kubbelerden anten benzeri cisimler çıkmaktadır. Disk biçimli UFOlarda pencere ve kapılar da gözlemlenmiştir. Bunun yanında, alt kısımlarında dikdörtgen paneller bulunan üçgen biçiminde UFOlar da bulunmaktadır. 

Işıklar, pencereler, paneller, yükseltilmiş yüzeyler hemen her tür UFO’da görülmektedir. Bu özelliklere sahip cisimler gözlemleyen tanıklar bunların başka dünyalardan geldiğine ikna olmuşlardır. UFOlar hem gündüz hem de gece gözlemlenebilmekte ve bazı atmosferik efektler yaratmaktadırlar. Parlayan ışık geçirmez gövdeler, parlayan yarısaydam gövdeler, kıvılcımlar ve dumanlar bu efektler arasındadır. Gündüz gözlemlenen UFOların belirli bir renkte ışık yaydığı görülmemiştir. Genel olarak gümüşi ve beyaz renkte oldukları söylenmektedir. Gece ise, UFOlar parlak ışık kaynakları olarak belirirler. Gövde ışıklarının rengi değişiklik göstermektedir; bazen birden fazla renge girerler ya da gözlem sırasında renk değiştirirler. Kimi görgü tanıkları, bu araçların hızlandıkça gözlemlenmesi güçleşen değişiklere uğradıklarını bildirmişlerdir. 

Bu özelliklerin UFOların sahip olduğu itici gücün bir ürünü olduğu tahmin edilmektedir. Bu, aynı zamanda, gözlemlenen cismin bir araç olduğunu da göstermektedir. Eğer bazılarının belirttiği gibi UFO’lar elektrogravitik ya da manyetogravitik bir teknolojiyle çalıştırılıyorsa, bahsettiğimiz özellikler bu teknolojinin ürünüdür. UFOlar saçtıkları ışıklarla kendilerini çevreleyen atmosferi iyonize edebilmektedirler. Bu iyon katmanları, bulunulan yere ve havanın durumuna göre farklı renklere sahip bir plazma haline gelmektedirler. Uzaylı varlıklar ayrıca, ivmenin ve hızlı manevraların negatif etkilerini sıfırlayan aletler de geliştirmişlerdir, dolayısıyla uçan daireleriyle havada akıl almaz manevralar yapabilmektedirler. Bildirilen yüzlerce UFO raporu üzerinde yapılan çalışmalar, UFOların belli başlı ve yinelenen bir manevra paternleri olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bunlar arasında, UFO’ların önce havada asılı kalması ardından aniden hızla yükselmesi o kadar sık rastlanan bir olaydır ki, bu bir UFO’nun tipik özelliği olarak kabul edilmektedir, çünkü hiçbir doğal ya da insan yapımı cisim bu şekilde hareket edememektedir. Daire biçimini alma, havadaki araçları süratle geride bırakma ve bir araya gelerek birlikte hareket etme de sık sık gözlemlenen UFO manevralarındandır. 

Devamını Oku »

24 Ağustos 2016 Çarşamba

DÜNYA'DA GERÇEKTEN NELER OLUYOR ?



Dünya'da Gerçekten Neler Oluyor ?

YENİ YÖNÜMÜZ

Tony Wicks’in Dünya medeniyetinde gerçekleşen değişimler hakkındaki izlenimleri

GİRİŞ

Birçok insana inanılmaz gibi gelse de, Dünya üzerindeki insanlık, hayatı deneyimlememiz bakımından evrimsel bir değişim işleminden geçiyor. Bizler; öyle ki galaksimizdeki ve evrenimizdeki diğer birçok yıldız sistemlerindeki, hatta diğer evrenlerdeki medeniyetlerle etkileşim içinde olacak galaktik bir medeniyet haline gelmekteyiz. Korkuya ve rekabete dayalı bir toplumdan, sevgiye, barışa ve uyuma dayalı bir topluma dönüşmek bizim gerçek kaderimiz. Şu andaki kaos sadece hızlanan değişimin bir parçası.

Görünmeyen (Daha çok ruhsal alemler ya da Cennet olarak Kabul edilen) olduğu kadar, çoğu insanın bir tek onun varolduğuna inandığı görünen bir evrende yaşıyoruz. Hakikat bizden saklandı, böylece en sonunda kim olduğumuzu hatırlayacak, keşfedecektik: uzaydaki ve ruhsal alemdeki kardeşlerine yakından bağlı evrensel bilginin ve zekanın ölümsüz varlıkları… Ne yazık ki birçok hükümet, din ve felsefe, gücü ve kontrolü ellerinde tutmak isteyenlerin gerçeği bizlerden saklamak için amaçları doğrultusunda yönlendirilmiştir. Amerikadaki terorist saldırılarına verilen karşılığın, zaman içinde bizi kontrol altında tutmak için yapılan son girişimlerden biri olduğu gösterilecek. Yine de zaman, dünyada barış isteyen insanların göstereceği anlayıştaki büyük değişimin zamanıdır, kullanılan/yönlendirilen medyanın bize sunduklarına rağmen.

Bir çok insan “bir şeylerin olmak üzere” olduğunu hissetmekte, fakat gerçekleşen değişimlerin bir çoğu ortaya çıkmadan önce görünmez evrende gerçekleştiği için ilk seferde kavramak güçleşiyor. Aslında büyük bir “deney”in parçasıyız; bu heyecan verici “bitiş zamanları”nda, bir medeniyetin sonu ve bir yenisinin, birlikte yaratacağımız Yedinci Altın Çağ başlangıcı olan “bitiş zamanları”nda, burada olmayı yüksek bir anlayışla kabul ettik.

Geleceğimiz hakkında bir çok şey yazıldı, konuşuldu ve kehannette bulunuldu. Bu bilgilerin bazıları kaydedildiği zaman için gerçekti, fakat bugün için değişti. Bazıları ise gerçek değildi, bizi yönlendirmek amaçlıydı. Bütün bunların ayrımını yapmak en zor iş. Bu yüzden birisi için “gerçek” olan bir diğeri için değil. Bütün bilgilere, burada size sunduklarımla birlikte, kendi farkındalığınızı da uygulamanız gerekiyor. Öğrenimimize devam ettikçe değişik seviyelerde insanlar uyanıyor.

Bazı bilgileri özümsemek zor, mesela Yeraltının doğal yapısını ve orada hala yaşamakta olan eski medeniyetleri. Ya da bir çok çağlar önce insanların gezegenimizin ve evrenin geleceğini değiştirmek için zamanda geçmişe yolculuk yaptıkları gerçeği… Ya da 1943’de savaş gemisini görünmez yapıp zamanda yolculuk yapabileceğimizi keşfettiğimiz gerçeği… Ve nasıl Apollo Ay Programının yüksek teknolojinin üstünü örtmek için yapıldığını… 60’lı yılların başında Ay’a ve Mars’a Güneş sistemimizin diğer bölümlerini incelemek amaçlı gizli yolcuklar yapılmıştı bile. Son olarak, arzunuzu bilemek ya da bilinçlenme yolunuzun neresinde olduğunuza bağlı olarak sizi daha şüpheci yapmak için: Dünyanın, güneş sistemi ile birlikte Sirius yıldız sisteminin parçası olması için uzayda taşınması ile birlikte dönüş hızını yavaşlatması ve bir felaket gerçekleşmeden dönüş yönünü tersine değiştirmesi bekleniyor.

YÜKSELİŞ VE BOYUT DEĞİŞİMİ
Dünyanın kendisine ait bir farkındalığı vardır; O canlı bir varlıktır. Uyduğumuz/takip ettiğimiz Yaratıcının Kutsal Planı, bilerek ya da bilmeyerek de olsa bizi / dünyayı bildiğimiz 3. boyut gerçekliğinden, 4. boyuta (bir ara ya da geçici varoluş) ve sonra 5. boyuta çağırmaktadır. Bunun, uzun zamandır 2012’nin sonları gibi veya daha önce gerçekleşeceği söylenmekte. İnsanlık ve diğer yaşam formlarının hepsi, yükselişe hazır olmak ya da titreşimlerini yükseltmek zorunda. Bir çok insan artık ayrı ve kişisel bir yükseliş için 200 ya da 390 yıl gibi bir zamana sahip değil. Son enkarnasyonlarını yaşamaktalar, ve Dünyadaki ve Evrendeki yeniden yaradılışı gerçekleştirmek için yükselmeleri gerekmektedir. Bu sahip olduğumuz bedenleri korumamız ve yavaş yavaş 30 yaşına geri döndürmemiz demektir. Hazır olmayanlar ise başka bir 3. boyut gezegeninde yeniden enkarne olacaklardır. Onlar yüksek boyuttaki Dünyaya artık dönemeyecekler. Bazı insanların ise kontratları – sözleşmeleri sona erdiği için eğer isterlerse daha önce bulundukları/ait oldukları yıldız sistemlerine geri dönebilecek ve hatta 5. boyuttan daha yüksek boyutlara yükselebilecekler. Gerçekte hiçbir insan bu Dünya’dan değil…

Yükseliş ruhun ve maddenin birleşmesi – entegre olmasıdır. Fiziksel, duygusal, zihinsel ve bütün ruhsal bedenlerimizin, tamamen aydınlanmış varlığımızı yaratmak için birleşmesidir. Işık bedenimize dönüşmemizdir. Biz gerçekten insan olmayı deneyimleyen ruhsal varlıklarız. Diğer dünyalarda, boyutlarda ve realitelerde varolan biz olan başka formlarımız bulunmakta. Aslında, büyük bir amnezi (hafıza kaybı) problemi olan fiziksel melekleriz. Yükseliş sayesinde, hepimizin birbirimize bağlı olduğumuzu, evrendeki diğer bütün yaşam formları ile BİR olduğumuzun farkına varırız. Her şey bir Yaratıcıdan gelmektedir. Aslında şu andaki dünyamızın birer parçası olan ırk farklılıkları, savaşlar, mal sahibi olmak, arazi hakları, hepsi gerçekten bir illüzyon. Koca bir hologramın içinde yaşıyoruz.
Düzlemler, paralel dünyalar olarak da bilinen bir çok boyut aynı uzayda varolmakta. Aralarındaki tek fark titreşim dereceleridir. Titreşimimizi yeterince yükselttiğimizde, boyut değiştiririz. Dünyanın titreşim oranının bir ölçümü de bazı bilimadamları tarafından yüksek bölgelerle kıyaslandığında farklı farklı ölçüldüğü, dünyanın kalp atışı olarak da bilinen Schumann Rezonansıdır. Yıllarca bu oran saniyede 7.8 döngüde (hertz) kalmıştı. Uyumlu birleşme/uyumlanma sürecinde yükselmeye başladı: Ağustos 1987, ruhsal uyanışın arttığı yıl. Teori olarak, rezonans 13’de sabitlendiğinde, 4. boyutta olacağız. Bazı kaynaklara göre, bir süredir 12.9’dayız ve yakın gelecekte 13.8’e varacağız.

Biz ancak kendimizi tam olarak foton kuşağı enerjisine açtığımızda yükselişi başaracağımız umulmaktadır. Bu solar sistemimizin 26,000 yılda iki kere geçtiği toroid (bir dairenin kendisiyle çakışmayan bir eksen çevresinde döndürülmesi ile elde edilen yüzük şeklindeki bir yüzey ) şekilli bir enerji bandıdır. Daha önceki geçişlerin her biri 2000 yılda tamamlandı. Şu anda kuşağın içindeyiz fakat ölümcül / zararlı bir erken yükselişi engellemek için Işık Galaktik Federasyonu – Samanyolu Galaksimizdeki diğer halklardan olan dostlarımız – tarafından güneş sistemimizin etrafına yerleştirilen holografik enerji alanı ile korunmaktayız. Titreşimimiz yükseldikçe, bazı foton enerjileri yavaş yavaş güneş sistemimizin içine salınmaktadır.
İlk olarak, 12 sarmallı RNA/DNA sistemi, bedenimizin 2-sarmallı sisteminin yerine yerleştirilmiş olacak. Bedenimizin 7 çakralı sistemini, 13 çakralı sisteme yükseltmiş olacağız. Ayrıca beynimizin yüzde 10’unun veya 20’sinin yerine 100’ünü bilinçli olarak kullanacağız. Tam bilinçlilik halimiz geri dönecek. Bu neden burada olduğumuzun, gelecekte ne yapacağımızın ve geçmiş yaşamlarımızın ne olduğunun farkındalığıdır. Parmaklarımızın ucunda ya da daha doğrusu beyin reseptorlerimizde (uyarıcı) evrensel bilgiye ve süper-insan gücüne/kabiliyetine sahip olacağız.

GALAKTİK İNSAN
Yükselmiş galaktik insanlar (fiziksel melekler) olarak, galaksimizdeki, evrenimizdeki, ve ötesindeki bütün sezgisel yaşam formları ile etkileşim halinde bulunabileceğiz. Birçok yaşam evvel kaybettiğimiz dünya dışı güçlerimizi yeniden kazanacağız. Telepati, duru görü, uzay araçları olmadan gezegenler arası seyahat, Işık bedenimizi (merkaba) kullanarak mümkün olacak.

Bazı insanlar geldikleri yıldız sistemlerine yeniden ziyarette bulunabilecek ya da geri dönebilecek. Bazıları Mars, Venüs ve asteroid kuşaktan tekrar oluşturulacak olan Maldek’te yeniden yerleşimin sağlanmasına yardım edecek. Çoğunluk Altın Çağ için Dünyada kalacak ve Altın Çağın yaratılmasına yardım edecek. Dünya, çevremizdeki birçok galaksinin oluşturduğu Galaksiler Arası Birliğin ticaret, konferans, ve yönetim merkezi olacak.
Dünya nüfusunu oluşturacak olanlar onun gerçek işçileri olacak; ışığı tutacak (demirleyecek) ve dünyanın çevresindeki büyük tapınaklardaki enerji noktalarını ve ağlarını destekleyecekler. Uzun zamandır bu işi balinalar ve yunuslar yapmakta. Olağanüstü (yüzeyde görünüyorlarmış gibi) kristal şehirlerde yaşayacağız. Yüksek boyuttaki varlıkların diğer gezegenlerde yaşadıkları şehirler gibi. Ya da Lemuryalıların ya da Atlantislilerin hala yer kabuğunun içinde yaşadıkları gibi. Yakında onlarla tanışacağız/karşılacağız. Yeni halkımız, Lemurya’nın genel ruhsal kavramları üzerine kurulacak, yani onun da dayandığı Sirius B kavramlarının…
Şu andaki hükümetlerimizin/yönetimlerimizin yapısı son bulacak. Yüksek zekalı varlıklar, uygun olan evrensel kurallara dayanan yeni yönetim konseyleri hazırlamamıza yardım edecek. Şu anda hükümetlerin kontrolünü elinde bulunduranların engellemeleri olmadan, yeni uyumlu yönetimlerde son sözü biz söyleyeceğiz.

GÖLGE HÜKÜMET VE KONTROL
Gelişmemizin en büyük engelleyicilerinden biri, dünyanın “yasal” yönetimlerini baskıcı kontrolü altında tutan gizli Gölge Hükümettir. Ayrıca bunlar, dünya medyasından aldığımız günlük haberlerin türünü ve gerçekleri kısıtlamaktadır. Birçok insanın medeniyetimizde meydana gelmekte ve gelecek olan büyük değişimlerden habersiz olmasının sebebi de budur. Çoğu zaman televizyonda ve gazetelerde korkuya dayalı haberlerin olmasının sebebi de budur.
İnsanları korkutmak, haberlerle üzmek, finansal sorunlar, savaşlar, vahşet, ve zihin kontrolüne ek olarak zararlı yiyecekler, içecekler, yasal ve yasa dışı ilaçlar, titreşimimizi düşük seviyede tutmak için kullanılan yollardan bazıları. Bu yükselişi gerçekleştirmeyi daha da zorlaştırıyor.

Bu olumsuz, negatif kontrol, uzun zamandır bir çok din ve felsefenin de bir parçasıydı. İyi haber ise, bu manipulasyon ve kontrol artık bir sona yaklaşıyor. Demokratik globalizasyon programı maskesinin altına gizlenen diktator Yeni Dünya Düzeni / Tek Dünya Hükümetine, yüksek yönetimler tarafından yapılacak olan lehimize müdahale ile oluşumuna izin verilmeyecek. Bu müdahaleye enkarne olmadan önce karar vermiştik, bunun Tanrısal planda yeri olmayan “özgür seçim” ile çeliştiğine inanlara rağmen. Bir Yaratıcıya ya da bu plana inanmayanları büyük bir sürpriz bekliyor!

Nasıl manipule edildiğimiz (yönlendirildiğimiz, kontrol edildiğimiz) yakında açıklanacak ve bu harika değişimleri başlatacak.
Gölge Hükümetin az bilinen özelliği ise kendisinin de negatif dünya dışı varlıklar tarafından Dünyayı kontrol etmeleri için gelişmiş teknoloji vermek sureti ile kontrolünde olmasıdır. Yine de toplumumuzun bu yönünden nefret etmemeliyiz. Daha önceki yaşamlarımızda hepimiz sadece deneyim için negatif karakterler sergilemiştik. Onlara sevgi göndermek ve seçim yapmamız gerektiğinde onların kontrol entrikalarıyla yapacak hiçbir şeyimizin olmaması yapılacak en iyi şey. Yakın gelecekte Dünya üzerindeki bütün karanlık, ışığa dönüşecek ve güçlü bir Işık yaratacak. Eskiden Gölge Hükümetin müttefiği olan bir çok dünya dışı varlık artık Işık güçlerinin bir parçası. Birçok Gölge Hükümetin eski üyesi de Işık’ın tarafında. Geriye kalanlar ise aynı şeyi yapabilir ya da başka bir 3. boyut gezegeninde, daha yüksek boyutlara yükselene kadar enkarne olmaya devam edebilirler. Bu onların seçimi.

YÜKSEK ZEKA
Evrenimiz yaşam ile çeşitli tekamül seviyelerinde birlikte çalışmakta. Bizler çok ya da az alt seviyedeyiz fakat “yukarı”ya doğru çok büyük bir ilerleme gerçekleştireceğiz. En üst seviyedeki zeka Tanrı, Yaratıcı ya da daha bir çok başka kavramlar olarak adlandırdığımız kolektif enerjidir. Buradan aşağıya doğru azalan seviyedeki titreşimlerde, -boyutlar, düzlemler de denir- yaşayan birçok varlık, başlangıçta ruhsal formda daha sonra yarı-katı ve de sonra şu anda sahip olduğumuz gibi yoğun bedenlerde varolmaktadır. Bu varlıkları, Elohim, Başmelek, Işığın Efendisi, Melek, Yükselmiş Üstadlar, ve son olarak insan benzeri bedenlere sahip olan ya da sürüngen , böcek benzeri olan dünyadışı varlıklar olarak adlandırırız. Televizyonda bu formların bazıları “Star Trek” gibi showlarda açığa vurulmaktadır. Hepimiz daha önce bu formlarda varolduk, fakat diğer görünüm/parçalarımız ile birlikte hareket ederek. Herbirimiz yaklaşık 12 ruhtan oluşan bir Ruh Grubunun ve yaklaşık 144 ruhtan oluşan bir Ruh Ailesinin parçasıyız.

Milyarlarca ruh (Tanrı’nın tezahürleri), Tanrı’nın titreşimine ya da saf Işık’a geri dönen yolu daha önce nerede olduklarını unutmuş olarak bulabilecekler mi diye Dünya’ya gönderilmişti. Bu daha önce hiçbir yerde denenmemişti bu da bu deneyimin ya da deneyin eşsizliğini göstermektedir. Dünya, bu galaksideki ve evrendeki değişimin dayanak noktasıdır. Başka bir yerdeki tekamül biz 5. boyuta yükselmeden başarıyla devam ettirilemez. Birçok medeniyet/ırk heyecanla ve ilgiyle bizi izliyor. Yüksek boyutlar bizi görebilirler fakat biz buradan daha yüksek boyutları göremeyiz. Son yıllarda, insanlık, kanallar vasıtasıyla (medyumlar ile) rehberlik sağlayan ve hatta bazen eterik ya da fiziksel formda görünen bir çok yüksek Işık varlıklarına sınırsız ulaşım imkanına sahip.

İLAHİ MÜDAHELE
İlahi müdahalenin, ancak ruhsal gelişim engellendiği zaman meydana gelmesine izin verilir. Aslında, diğer galaktik toplumlarla sürekli bağlantı kurmamızdan önceki evrim aşamasında bu durumu oluşturan enkarnasyon, kontratımızın bir parçasıdır.
Müdahale, fiziksel seviyede uzaylı kardeşlerimiz ile birlikte, ruhsal seviyede ise Ruhsal Hiyerarşi tarafından gerçekleştirilir. Uzaylı kardeşlerimiz, bir tür galaksimizin “Birleşmiş Milletleri” olan ve galaksimizdeki toplumların %90’ından oluşan (200,000 adet) Işık Galaktik Federasyonu’dur. Bu federasyon 4 milyon yıldan daha fazla bir süre önce kurulmuştur. Galaksimizdeki fiziksel varlıkların %60’ı insan benzeri görünüme sahip değildir. İki tür de uzay araçları ile seyahat eder. Galaksiler arası gemi ve personel grubu olan Ashtar Command (Aştar Komutası), Galaktik Federasyon ile birlikte çalışmaktadır. Ruhsal Hiyerarşi, Elohim türleri, Zamanın Efendisi konseyleri, Melekler krallığı, Yükselmiş Üstadlar, ve Deva Krallığından oluşmaktadır. Uzay araçlarına ihtiyaçları yoktur fakat Yükselmiş Üstadlar genellikle Ashtar Komutası gemilerinde “asılı” dururlar.

Bu arada, Zamanın Efendileri, Işık ile birlikte Yaratılışın iki unsuru olan zamanı düzenler. Galaktik Federasyonun güneş sistemimizin herhangi bir zamanında 18 milyondan fazla uzay aracı bulunmaktadır ve bu grup çok daha büyük bir kaynaktan sirküle olmaktadır. Üyeler arasında burada olmak ve “bitiş zamanı” döneminde bizlere yardımcı olmak için büyük bir rekabet bulunmakta. Bazı ana gemiler binlerce kilometre uzunluğunda. Atmosferimizde görünenler genellikle küçük uzay gemileri.
Federasyonun ilk irtibat programı yaklaşık 10 yıl sonra gerçekleştirilecek. Bu tahminen gemilerin topluca görünmeleri, dünya düzeni/yönetimi yapısında değişim, bütün toplumların birleşmesi ve kişisel hakimiyetimizi geri kazanmamız olarak sonuçlanacak. Daha sonra, tam bilinçlilik haline ve yükselişe nasıl adapte olacağımız gösterilecek. Bütün bunların bir çoğunun uzay gemilerinde ya da muhteşem yeraltı şehirlerinde gerçekleşeceği bekleniyor.

DÜNYA DEĞİŞİYOR
Dünyanın yükselişe hazırlanabilmesi için kendini arındırması ve dengelemesi gerekiyor. Son yıllardaki hava şartlarındaki ekstrem değişimlerin sebebinin bir parçası da bu hazırlık. Birçok volkanik faaliyetler ve depremler , Pasifik Okyanusunda yaklaşık 25 bin yıl önce batan Lemurya’nın ve Atlantik Okyanusunda 12 bin yıl önce batan Atlantis’in sualtı kara kütlelerinin çözülmesine sebep olmakta. Dengelenmenin parçası olarak Lemurya ve Atlantis kıtaları tekrar su yüzüne çıkmak zorunda. Tekrar aktif hale getirilmesi gereken çok eski tapınak ve piramite sahipler.

Dünyanın kabuğunun içinden katı kabuğa doğru yükselen magma, okyanusları bir süredir ısıtmakta. Özellikle ekvatoral bölgelerde meydana gelen El Nino ve La Nina adı verilen etkilere neden oluyor.
İki büyük buz kristal katman – gökkubbe olarak bilinirler – gezenin etrafında yeniden oluşturulacak. Bu katmanlar, bazı enerjileri Dünyada tutmaktadır ve bütün gezegene yarı-tropik bir iklim sağlayacaktır. Dış uzaydan gelen zararlı ışınların Dünyaya ulaşmasını da sağlar. Gökkubbelerin oluşumunda eriyen buzların suları ve deniz suyu kullanılacak. Bu katmanların çökmesi çok eski zamanlarda sellere (tufan) ve sonucunda bir çok ölüme neden olmuştur. O zamanlarda insanlar, DNA’nın korunması için şu andakinden iki kat daha uzundular. Bu katmanlar yerden 4,500 ila 5500 metre ve 10,700 ila 11600 metre yüksekte oluşturulacak. Kuzey ve Güney kutuplarında bazı delikler ortaya çıkacak.
Diğer kara parçaları değişecek ve iç denizler/göller oluşacak. Tüm hayat formları, hayvanlar, ve bitkiler bunlar gerçekleşmeden önce uzaklaştırılacaklar. İnsanlar bütün bunlar gerçekleşirken iç Dünya (yeraltı) şehirlerine yerleştirilecek. Hatta yükselişimiz gerçekleştikten sonra bile bu değişimlerin devam edeceği sanılıyor.

YAKIN GELECEK
Bir çok insan şu anda, olup bitenleri Yüksek Benlikleri/Ruhları/Ben’leri ile meditasyon esnasında uyumlanarak doğruluyor. “İçe yöneliş” işlemi daha önce Dünyada dinler ve felsefe grupları oluşmadan önce uygulanıyordu. İnsanlar Işığı koşulsuz sevgi halinde Dünyanın üstüne ve içine demirlediğini imgeleyerek ona yardımcı olabilir. Sevgi her şeyi fetheder! Sevgi, huzur, şifa, uyum ve birliği yaratır.

Parasal sistemdeki beklenen değişimler ve dünya borç affı, yakın gelecekte yönetim yapılarını da değiştirecek. Gezegende geriye değişime izin vermeyen bir kaç bölücü kalırsa, uzaylı ve ruhsal dostlarımız ile irtibatımız beklenenden çok daha önce gerçekleşebilir. Değişimler meydana geldikçe insanoğlu için daha fazla finansal ve ruhsal refah imkanı oluşacak. Irklar ve ülkeler arasındaki bölünmeler son bulacak.

Bu değişimlerin uygulanabilmesine yardım etmek için devlet yönetiminde, yargı ve finansal sistemlerinde çalışan bir çok insan var.

Daha fazla enerji cihazı mevcut olacak, özellikle ev ve ulaşım sistemlerimizi güçlendirmek için. Bu buluşlar bir süredir var ve Dr Steven Greer ve arkadaşlarının yönetimindeki İfşaat Projesi mücadelesinde ortaya kondu. Bu proje bütün dünyaya 60 yıldan fazla bir süredir Dünya dışı varlıklar ile yapılan gizli bağlantıların boyutlarını göstermekteydi. Şu anda Hakikat Zamanındayız; Gölge Yönetimini de içeren gizli gerçeklerin hepsi su yüzüne çıkmak zorunda.

Bugüne kadar meydana gelen değişimlerin sonucu olarak bir çok insanın ölümüne yol açan felaketler yaşandı fakat kitle bilincindeki büyük sıçrayış bu tarz felaketlerin azalmasına neden oldu; özellikle tecrit edilmiş teröristler tarafından değil de Amerika Yönetimini kontrol eden kişiler tarafından hazırlanan 11 Eylül katliamından sonra. Fakat günbegün bazı volkanik olay ve depremler yaşanmaya devam edilebilir.

Seçimleri dahilindeyse eğer, öbür tarafta olan sevdiklerimiz bize yüksek boyutlarda katılmak üzere.Öbür tarafa gitmiş ya da gidecek olan diğerleri ise yüksek bilinçleri ile kendilerinin yükselişe daha hazır olmadıklarına karar vermiş olanlardır. Onlar yakında Güneş Sistemimizin bir parçası olacak olan savaş gezegeni Nibiru’da 3. boyutu deneyimlemeye devam etmek için tekrar enkarne olacaklar.

Kaynak: http://worldpeaceguide.tripod.com/Wisdom/Earth_Changes/Tony_Wicks/tony_wicks.html
Çeviri: Saffet Güler
Devamını Oku »

Yukarı Git