YAKIN TEMAS BİLGİLERİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YAKIN TEMAS BİLGİLERİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mart 2016 Çarşamba

ELOHİM MESAJLARI: YARADILIŞIN BİLİMİ



ELOHİM MESAJLARI:YARADILIŞIN BİLİMİ
Astrae et Amora

20 Ekim 2015

İnsanlıkta yaradılışın bilimini, her şeyin nasıl hayata, kendi var oluşuna getirildiğinin sürecini, ve şu andaki bilimsel disiplinleri yaradılış süreçleri üzerine sunumunuzla nasıl bağdaştıracağınızı anlama keskin arzusunu fark ediyoruz. Sizlere bizim perspektifimizden yaradılışın temel süreçlerini ve bilgimizin şu andaki bilimsel tanımlara, ayrıca realitenize ve realitenizi nasıl deneyimlediğinize nasıl uyduğunu sunacağız. Şu andaki temel bilimsel terimlerinizden yalnızca bazılarını kullanacağız, çünkü şimdi bu muhteşem yaradılışı daha iyi anlamanız için realitenizi tanımlamak üzere yeni dili uygulamak gereklidir!
Sizler genişlemiş farkındalık ile Benliklerinize uyanırken, Kaynağın ne olduğunu ve evrenin kaynağının ne olduğunu bilmeye ilgi üssel olarak artıyor. Foton ışığı dalgaları Varlıklarınıza daha fazla gelirken bilinç seviyeniz hızla genişliyor; şimdi enkarne olduğunuz beden/zihin/ruh sistemleriniz olarak anladığınız şeye akan farkındalığın foton ışığı. Evrendeki yaşam ile ilgili şu andaki bilimsel açıklamalarda eksik bir şeyler olduğunun farkındasınız.
Bu yaşamda burada bu Dünya gezegeninde, Samanyolu Güneş Sistemi adı verilen bu alemde andan ana uyanık rüyayı deneyimlediğiniz insan enkarnasyonları olduğunuzu biliyorsunuz. Ama ayrıca bundan daha fazlası olduğunu da biliyorsunuz! Ve uygarlığınızın Kozmosta tam bilinçli farkındalığın düşünülmesini neden dışladığını ve deneysel araştırma ile bilimsel açıklamalarda ısrar ettiğini biliyorsunuz!
Başlamak için, hiç bilmeyeceğiniz veya görmeyeceğiniz ya da ölçemeyeceğiniz evrenin yaratımını destekleyen temel süreçler vardır, bu nedenle bu bilginin büyük bölümü korkusuz zihin ve açık bir kalp ile kabul edilmelidir! İnsanların bağlı kalacağı tek bir yasa vardır: Üçüncü yoğunluğun fiziksel varlıkları olarak, sınırlı algısal yeteneklere sahipsiniz, bu nedenle realitenizi, evreninizi oluşturan parçacıkları “göremiyorsunuz”. Bunun gerçek olduğuna inanmalı ve güvenmelisiniz. Bu prensip üzerine açık zihinli olmak özgürlüğünüzün temeli olacaktır. Bilinmeyenden korkmayın. Korku sizi sadece kapatırken ve sizi ve ruhunuzun gereksiz amaçsızca dolandığınız bir yaşama teslim ederken, yeni bilginin her parçasına açık kalmak sizin kuvvetinizdir.
Tüm Var Olan’ın Kaynağı birçok farklılaşmış süreçten oluşur; Kaynak yalnızca tek bir orijinal başlangıç noktası, tek bir mevki, tek bir enerji pınarı değildir: Bundan çok daha fazlasıdır.
Tüm yaradılış, Yaradılışın İlk Nedeninin Işık – Ses Alanlarından başlar. Bu, yaradılışın orijinal aleminin asıl veya ilk neden alanlarında bulunduğu ve atom – öncesi bileşen elementlerden oluştuğu anlamına gelir. Elbette Işık – Ses alanları frekans ile ilgilidir, hem ışık hem de renk alanlarından frekans, ama bu ayrıca ses alanından yükselen frekansı da kapsar. Birlikte bu frekanslar, insan varlıklar olarak etrafınızda duyumsadığınız, ama deneysel biliminiz ile ölçemediğiniz omniscience’in (her şeyi bilme) temelidir. İnsanlığın “Cennet” olarak değindiği şey gerçekte yaradılışın bu alanlarıdır. Bu ışık – ses alanları aynı zamanda birbirleriyle bağlantılıdırlar, anında bağlantı kurarlar.

Tüm Var Olan’ın İçinde Birbiriyle Bağlantılı Olma
Bu Işık – Ses bölgesinin altyapısı, şimşeğe çok benzer görünen büyük ışık kitleleri olan ve bilincin bu genişleme içinde büyük dalgalarda anında bağlantı kurduğu kristal benzeri ışığın iskelesi gibi görünür. Bu hiper – bağlantılılık ağında, tüm atom – öncesi parçacıklar dalgalar halinde serbestçe akarlar. Yaradılışın “Tanrı parçacıkları” veya “Adamantine parçacıkları” ifadesini kullanmak doğrudur. Atom – öncesi parçacık seviyesi maddenin ve uzay – zamanın ötesindedir. Bu atom – öncesi parçacıklar, yaradılışın sonraki seviyesi için, Yaradılışın İkinci Nedeni için platform oluşturur; Yaradılışın İkinci Nedeninde fotonik damga, foton, elektron, nötron ve kuarkların bileşen parçacıklarının atomik katmanını içeren temel parçacıklardan doğar.
Yaradılışın İkinci Nedeni her zaman içinde Yaradılışın İlk Nedeninin tüm bileşen parçalarını taşır ve bundan dolayı aynı zamanda yerleşik sonsuz zekanın eyleminden ortaya çıkan sonsuz bağlanırlığın armağanıdır. Evet! Tüm yaradılış Tüm Var Olan’ın içindeki Sonsuz Zekanın parametreleri içinde kurulmuştur. Bu Sonsuz Kaynak Zekası her parçacıktan sonrakine serbestçe akar, “mekan” önemli olmadan diğerine anında bağlanır. Ayrıca bu parçacıkların çok boyutlu veçheleri vardır, çünkü bunlar diğer realiteleri bölebilir/paylaşabilirler ve bir çok farklı bölgede veya holografik realitelerde bulunmanın farkındalığına sahiptirler. Tüm bileşen parçalar arasında iletim ve yolun alt – sistemi vardır: gluonlar, fotonlar ve tüm diğerleri. Bu sonsuz zekanın asıl rolü, yaradılışın Tüm seviyelerinin bileşen parçalarında dengesizliği arayıp bulmaktır. Genişleme ve büzülmenin kuralları içinde, Tanrı parçacıkları eşitliği ve uyumu onaylamayı arar.
Yaradılışın İlk ve İkinci Nedensel Alanlarından ortaya çıkarak, Yaradılışın Üçüncü Nedenine ulaşırız, Üçüncü Nedende sistemler doğal düzende ortaya çıkarlar ve kendilerini farklı ifadeler vasıtası ile sunarlar. Yaradılışın Üçüncü Nedeninden gelen bir sistemin örneği, bir nebula veya galaksi olurdu, ama aynı zamanda sizin kendi ışık/ses frekansının beden/zihin/ruh sisteminizi kapsar. Çok boyutluluğun kuralı, çok boyutlu holografik realitelerin çoklu Samanyolu Galaksileri, Dünya gezegenleri ve hatta kendi Benliklerinizi yaratarak var olduğu yaradılışın bu seviyesinde de mevcuttur.
Muhtemelen hatırlanacak en önemli şey, sizin bu Yaradılışın parçası olduğunuzdur. Siz bu Evrenin bileşen parçalarından yapıldınız, atom – öncesi elementlerden fotonik damgaya, kendi çok boyutlu ışık – ses sisteminize. Bu nedenle, siz bu Evrendensiniz ve Evrenden ayrı değilsiniz. Hatırlayın: Kaynak içinizde – bu nedenle siz Kaynağın parçasısınız!
Sonsuz Bilincin Evrensel Süperiletkenliği vasıtası ile Tüm Var Olan’ın Mükemmeliği – Mesaj 5
2 Kasım 2015
Tüm Var Olan’ın alemleri içinde sonsuz frekansın sonsuz dalgalarında ışık – enerji hareketinin büyük şerit halinde uzanan alanları vardır, her dalga kendi varış yerine ulaşır, her biri nereye gideceğini bilir, her biri kendi amacını bilir. Denge onun amacıdır ve Eşitlik hedefidir.
Denge, zıtların doğal çekimi ve bütünleşmesi vasıtası ile yaratılır, diğerinin enerjisi taşıyan, ama diğeri olmadan tek başına var olamayan zıtlar. Ve birbirini taşımada, diğeri ile ilgili her şey bilinir ve birleşik bütünlük yaratmak için bütünleşmenin mükemmelliği, mükemmel simya reaksiyondan ortaya çıkar.
Bir’e, Tüm Var Olan’ın Bütünlüğüne tamamen bütünleşmiş mevcudiyetin koşulunu yaratan enerjilerdeki dengedir. Bu, atom – öncesi seviyede tanrı parçacıklarındaki İlk Nedenin asıl alanlarının seviyesinde her bileşen parça arasında anlık foton gereksinimlerini dengeleme ile başlar.
İkinci nedenin alanlarında enerjiyi daha fazla dengelemek için hareket ettiğinde, atomik ve moleküler seviyede protonlar, elektronlar ve nötronlar arasında anlık etkileşim olur. Burası, yaradılışta eşzamanlılık oluşturmak için bir diğer kritik temel eylem olan elektron çiftleşmesinin olduğu yerdir. Elektron çiftleşmesi eylemi ile, moleküler seviyede yaratılan süperiletkenlik olur. Siz, bir grup atomdan yaratılan supramoleküler (çok moleküllü) bir yapı olan bilincin kuantum durağan dalgasını tanımlamak için Soliton terimini kullandınız ve bunun doğru olduğunu söylüyoruz. Eşfazlı durağan dalgalar olarak Solitonların varlığı süperiletkenliğin ön koşuludur.
Enerji ve bilinç yaradılışın Üçüncü Neden seviyesine akarken, tüm birleşik sistemlere yüklü enerjinin anında paylaşımı olur. Beden/zihin/ruh sisteminiz birleşik sistemin mükemmel bir örneğidir. Her beden/zihin/ruh sistemi kendi bileşen parçalarındaki mükemmel dengeden ortaya çıkan mükemmel sağlığı sergileme kapasitesine sahiptir veya beden/zihin/ruh sistemindeki enerjisel dengesizlik olan hastalığı gösterebilir ve başka bir mesajda bu süreci açıklayacağız. Her beden/zihin/ruh sistemi her iki kutupluluğu taşır, biri dişil kutupluluk, diğeri eril kutupluluk. Zamanda bu anda Tüm Var Olan her sistem ifadesinin kutupluluğu vasıtasıyla evrimi iteliyor, buna insan beden/zihin/ruh sistemindeki dişil ve eril enerjiler de dahildir.
Denge yaradılıştaki bir veçhedir, ama dengelemenin ana amacının eşitliğe ulaşmak olduğunu söylemek adildir. Bir diğerinden daha iyi olan hiç bir ifade yoktur, bir diğerinden daha akıllı olan hiç bir ifade yoktur, çünkü her ifade ilahi yapının prensiplerine uygun olarak dengelenmektedir, mükemmelleşmektedir. Yapım/genişleme ve yıkım/büzülme prensipleri bile her zaman denge ve eşitliğin beklentisi ile tamamlanır.
İnsanlığın çoğunluğu şu anda dualistik düşünce formunu sergiliyor, fikirleri incelemek ve bunları gerçekten bütünleştirmek için gerekli çok az analitik düşünce ile bilginin ezberlenmesinin gerektiğini düşünüyor. Düşüncedeki bu yetersizlik nedeniyle, denge ve mükemmeliğin gerçekte var olduğuna inanmanız sizin için zor olabilir. Bunun nedeni sizin çoğu zaman sadece eksikliği, yetersizliği görmenizdir. Ancak gerçekte eksiklik, yetersizlik yoktur, sadece mükemmellik vardır. Mükemmellik her yerdedir. Aslında zihinde eksiklik vardır, çünkü zihniniz sürekli olarak değerlendiriyor, karşılaştırıyor, yargılıyor ve dünyanızdaki gizemlere anlık yanıtların beklentilerini yaratıyor. Eğer şimdi, bu anda bu bakış açısını bıraksaydınız, kendinizi çok fazla endişeden rahatlatırdınız! Eğer gerçekte Tüm Var Olan’ın her şeyi gözeten her şeyi bilen enerji ile ilgili olduğunu kabul etseydiniz, o zaman tartışmalarımızı anlamakta ilk adımınızı atmış olurdunuz, çünkü bu vermeyi derin bir şekilde arzu ettiğimiz temel bir derstir: Tüm Var Olan her şeyle ilgili bilinecek her şeyi Bilir; Tüm Var Olan SİZİNLE ilgili ve ruh seviyesinde özünüz ile ilgili her şeyi bilir!
Tüm Var Olan sizinle ilgili bilinecek her şeyi nasıl biliyor? Bu yaradılışın Kaynağı İlk Nedenin Işık – Ses Alanlarından kaynaklanır. Bu alanlar, Tüm Var Olan’ın sonsuz zekasını (bilgiyi) taşıyan atom – öncesi bileşenlerde kurulmuştur. Bu bileşenler, tüm zamana ve tüm uzaya bağlanma yeteneği vasıtasıyla tüm yaradılışın içindeki her parçacığa bağlıdır.
Akut ilgisi, açık zihni ve bu yaradılışın nasıl işlediğini anlama keskin arzusu olan bir kaç bilim adamı ve bilim adamı olmayanlar tarafından yapılan bazı araştırmalar var. Çok sınırlı deneylerinde, Tüm Var Olan’ın her şeyi bilen gücünü keşfettiler ve tanımladılar: bir kaynaktan alınan hücreler ikiye ayrıldı, yarısı bilimsel teste maruz bırakıldı ve örneğin diğer yarısı test edilmedi ve sadece örneğin test edilen diğer yarısından fiziksel olarak uzak bir yere götürüldü. Bilim adamları ister fiziksel olarak teste tabi tutulmuş olsun ister olmasın; ister birbirlerine yakın olsunlar veya kilometrelerce uzak olsunlar, her iki örneğin hücresel yapılarında aynı değişiklikleri gösterdiklerini keşfetti.
Ve bu nasıl oluyor? Tüm Var Olanda en üstün kozmik zeka vardır. Bu sonsuz zekadır, her şeye nüfuz eden zekadır. Bu zeka gerçektir, güçlüdür, her şeyi bilir ve tek eylemi tüm enerjisel dengesizlikleri dengelemek ve var olabilecek tüm eşitsizlikleri eşitlemektir. Bunlar Tüm Var Olan’ın yaratıcı güçleridir ve siz de Tüm Var olan’ın bir parçası olduğunuz için, sizin de her şeye gücünüz var. Bu fikri kucaklayın, çünkü eğer kucaklarsanız yaşamınız asla aynı olmaz!

Devamını Oku »

1 Şubat 2016 Pazartesi

MESAJ




MESAJ

Alttaki mesaj internet aracılığıyla tüm dünyada bir çok kaynağa ulaştı ve hiç birinde yazarına ilişkin bir tanımlama yok. Dünya dışından olduğu söyleniyor ama kim ve nasıl aldı bilinmemekte. İster dikte edilmiş, ister kanal olarak alınmış veya dünya insanı tarafından yaratılmış olsun, özünde bu mesaj bize “doğru” geliyor. Aslında tamamı ortak seçimle ilgili. Biz galaktik vatandaşlığı mı seçeceğiz; yoksa korku, yadsıma ve güvensizlik ile giderek tükenen bir nesil olmayı mı? Seçimse tamamen bize ait.

“DÜNYAYI SADECE SEVGİNİN ÜSTÜNLÜĞÜ DEĞİŞTİRİR!”
“GÖRÜNMEMİZİN GEREKİP GEREKMEDİĞİNE KARAR VERİN!”

Bu mesajı size kimin yazdığının önemi yoktur ve zihninizde anonim olarak kalmalıdır. Önemli olan bu mesaja ilişkin ne yapacağınızdır! Her biriniz kendi özgür iradenizi kullanarak mutlu olmayı istersiniz. Özgür iradeniz sizin kendi gücünüz çerçevesindeki bilginize, mutluluğunuzda alıp verdiğiniz sevgiye bağlıdır. Gelişimin bu evresinde tüm bilinçli ırklar gibi sizler de kendi gezegeninizde kendinizi izole olmuş hissediyor ve bu durumun etkisiyle kendi kaderinize mutlak gözüyle bakıyorsunuz. Ama yine de küçük bir azınlığın farkında olduğu büyük bir değişimin eşiğindesiniz. Kendi seçiminizin dışında sizin geleceğinizi değiştirmek bizim sorumluluğumuzda değildir.

Bu mesajı dünya çapında bir referandum olarak alın. Ve yanıtınızı da bir oylama olarak düşünün. Biz kimiz? İnsanlığın binlerce yıldır tanık olduğu açıklanamayan göksel olaylarla ilgili ne bilim adamlarınız ne de dini liderleriniz ortak bir fikir oluşturabilmiş değiller. İnançlar ne denli saygı duyulur olsa da, doğruyu ve gerçeği bilmek için bu inanç filtrelerinin dışına çıkılması gerekir. Artan sayıdaki bilinmeyen araştırmacılarınız yeni bilginin yollarını keşfediyor ve realiteye çok yaklaşıyorlar. Bugün uygarlığınız içinde bir okyanus kadar büyük bilginin içinden özellikle sizi daha az üzecek kısmının çok küçük bir parçası ortaya dökülmüştür. Özellikle son elli yılda tarihinizde saçma veya inanılmaz görünen olaylar daha sıklıkla olasılık ve farkındalık alanlarına girmiştir. Geleceğin daha da sürprizlerle dolu olduğunu bilin.

En iyiyi olduğu kadar en kötüyü de keşfedeceksiniz. Galaksideki milyarlarcası gibi bizler de “dünya-dışılar” olarak adlandırılan ve gerçekliğimizin fark edilmesi zor bilinçli varlıklarız. Sizinle bizim aramızda önemli bir fark olmadığı gibi iki taraf da evrimleşmenin belirli aşamalarını deneyimlemekteyiz. Herhangi organize bir yapının hiyerarşisi bizim iç ilişkilerimiz için de geçerlidir. Bir çok ırkların bilgeliği üzerine kurulmuş kendi hiyerarşimizin onayıyla sizinle iletişime geçmekteyiz. Bir çoğunuz gibi biz de Yüce Varlığı arama yolundayız. Bu nedenle bizler tanrılar değiliz, ya da daha az tanrı değiliz, ancak Kozmik Kardeşlik’te sizlerle hemen hemen eşit yerlerdeyiz. Fiziksel olarak bir biçimde sizden farklı olmamıza karşın, çoğumuz insanımsı görünümlüyüz.

Bizim var olduğumuz bir gerçek, ama henüz çoğunluğunuzun algılamadığı bir durum bu. Bizi anlamayı başaramadınız çünkü, bizim, çoğu zaman sizin duyularınız ve ölçümleriniz içinde görünmemiz olası değildi. İşte tarihinizdeki bu boşluğu bu anda doldurmaya niyet ediyoruz. Biz ortak bir karar almış bulunuyoruz, ama bu yeterli değil ve sizinkine de gereksinimimiz var. Bu mesajla sizler karar-alıcılar haline geleceksiniz! Biz neden görünür değiliz? Evrimin belirli aşamalarında kozmik “insanlık” bilimin yeni biçimlerini keşfederek, maddenin kolay anlaşılırlığının ötesine geçti. Yapılandırılmış demateryalizasyon ve materyalizasyon onların parçasıdır. İşte insanlığın birkaç laboratuarda ulaştığı budur. “dünya-dışı” varlıklarla kurdukları yakın işbirliği ile tehlikeli uzlaşma, kimi temsilcileriniz tarafından sizden özellikle saklı tutulmuştur.

Havaya ya da uzaya ait objeler veya olağanüstülük diye tanımladığınız durumlar sizin bilimsel topluluğunuz tarafından anlaşılmış durumdadır. Sizin UFO’lar olarak adlandırdıklarınız aslında çok boyutlu yetenekleri olan uzay gemileridir. Bir çok insan bu tür gemilerle, görerek, işiterek, dokunarak veya medyumik bağlantılar kurdular. kimileri gizil güçler etkisinde bırakılarak sizi “yönetir” duruma getirildi. Sizin bu gemileri nadiren ya da kısa sürelerde görüyor olmanızın nedeni onların demateryalize olma özelliklerindendir. Siz gözünüzle görmediğinizin var olduğuna da inanmazsınız, bunu anlayışla karşılıyoruz. Gözlemlerin çoğu bağımsız bireyler tarafından yapılmıştı, ruhlarına ulaştı ama organize sistemi değiştirmedi. İnsanlığın oligarşisinde negatif çok boyutlu varlıkların rolü oldu, kendi güçlerinin tatbikatını yaptılar, kendi varlıklarını orada tutmak ve bilinmeyeni zapt etmek için sağduyu motive ettiler. Bizim için sağduyu, insanın özgür iradesine saygılı olmak ve böylece onların kendi meselelerinde kendilerine ait teknik, ruhsal olgunluğa erişebilmelerine izin vermek demektir.

İnsanlığın Galaktik uygarlıklar ailesine dahil olması çok önemlidir ve dört gözle beklenmektedir. Bizler gün ışığında geniş bir kitle halinde size görünür hale gelir ve sizin bu birliğe katılmanız için size yardım edebiliriz. Bugüne dek bunu yapmadık, çünkü içinizden çok azı bunu gerçekten istedi, cehalet vardı, kayıtsızlık veya korku vardı ve durumu haklı çıkaracak aciliyet söz konusu değildi.

Sizler zaman içinde karşılıklı katkılarla zenginleştirilmiş bir çok geleneklerin döllerisiniz. Hedefiniz bu kökleri ortak bir plan altında birleştirmektir. Kültürlerinizin görünüşleri sizleri birbirinizden ayrı tutmuştur, çünkü onu varlığınızda böyle içselleştirdiniz. Artık görünüş sizin için Süptil doğanızın özünden daha önemli hale gelmiştir. Bölgedeki güçler için görünüşe verilen önemin yaygınlığı herhangi bir tehlike karşısında siperler oluşturmaktadır. Ona yine zenginliği ve güzelliğiyle saygılı olmak ama görünüşlerin üstesinden gelmek gerekmektedir.

Bunu anlamak için ulaşabileceğiniz çözümler giderek artmaktadır. Yöntemlerden biri bir başka ırkla bağlantıya geçip gerçekte ne olduğunuzun size yansımasının imgelenmesidir. Nadir durumlar dışında, kendi yetenekleriniz içinde geleceğinize ait bireysel veya toplumsal kararlarınızda biz her zaman dışarıda durduk, çok nadir durumlarda çok sayılı zamanlarda çok az katkımız oldu. Sizin derin psikolojik yanınızı kendi bilgimizle motive ettik. Sonuçta biz her gün adım adım özgürlüğün inşa edilmesi, varlığın kendisinin ve çevresinin farkındalığına uyanması, kısıtlamalardan ve uyuşukluktan giderek uzaklaşması kısmına ulaştık. Cesur ve istekli sayısız insan bilinçlerine karşın, uyuşukluklar, büyüyen merkezi gücün yararına yapay olarak oluşturuldu. Ama gelişmiş teknolojilerin büyümesi ve kullanılmasıyla insanlık kendi yazgısının kontrolünü giderek daha çok yitirmektedir. Dünyayı, insanları ve tüm canlıları ilgilendiren yaşam koşullarına ilişkin geri dönüşü olmayan öldürücü sonuçlar yaratılmaktadır. Hayatı yaşanabilir kılan olağanüstü yeteneklerinizi yavaş, ama kesin bir biçimde yitiriyorsunuz.

Bu gibi teknolojiler sizin zihniniz kadar bedeninizi de etkilemek için vardır. Böyle planlar yoldadır. Olası efendilerinizle karanlık niyettekilerin birlikteliklerine karşın, bu durum yine de kendi yaratıcı gücünüzü içinizde tuttuğunuzda değişip dönüşebilir. İşte bizim görünmez durmamızın nedeni budur. Her ne olacaksa artık o kırılma noktasına gelmiş durumdadır.

Fetihler hemen her zaman diğerlerine zarar vermek için yapılmıştır. Şimdi dünya herkesin birbirini tanıdığı ancak hala çatışmaların ve her türlü korkunun ısrarlı süre ve yoğunlukta yaşandığı bir köy haline dönmüştür. Çocuklarınızın eğitimi ve yaşam koşullarınız kadar sayısız hayvanın, bitkinin yaşam koşulları da sizin politik, finansal, askeri ve dini temsilcileriniz gibi az sayıdaki kişinin elinin altında tutulmaktadır. Oysa bağımsız bireyler olarak insanlar, yazık ki üzerinde ciddiyetle çalışamadıkları bir çok potansiyel yetenekleri de barındırırlar.

Gelişmenin harikulade olanakları boyun eğdirici ve yıkıcı tehditlere yakın durmaktadır. Bu tehlikeler ve fırsatlar şimdi var. Her ne kadar siz sadece size gösterileni algılasanız da, uzun-dönemli ortak projeyi başlatmak yerine doğal kaynakların sonunun getirilmesi programlanmış durumdadır. Kaynaklarınızın kıtlığı ve onların haksız dağıtımı, kaynaklarınızdan yararlanma bedeli gün be gün yükselecektir. Kentleriniz ve kırsal kesimlerinizin tam ortasında büyük çapta kardeş kardeşi öldürür durumlar yaşanacaktır maalesef. Nefret ve kin daha çok büyüyor ve aynı şekilde “Sevgi” de öyle. Sizi çözümler bulmada kendinizden emin kılan budur. Ancak kritik kütle yetersizdir ve çok usta yöntemle baltalama işi düzenlenmiş durumdadır. Geçmiş alışkanlıkların ve eğitimin şekillendirdiği insan davranışları içinde var olan bir çeşit uyuşuk bakış açısı sizi çıkmaz sokağa götürmekte.

Barışın getirilmesi ve halklarınızın yeniden yapılanması kendi dışınızdaki uygarlıklarla uyum için atılacak ilk adım olmalıdır. Bugünkü kararlarınız, tarihinizin hiçbir döneminde olmadığı kadar önemlidir ve sizin yarın yaşamda kalmanızı anlamlı biçimde etkileyecektir. Bu kör koşuyu durduracak ortak ve birleştirici farkındalık nereden gelecektir? Belki de artık insanlık ailesiyle yüz yüze gelip onları tartmakta olan bu tehdit karşısında daha büyük bir etkileşim içinde olmanın zamanı gelmiştir. Yükselen büyük dalga ulaştığı yerden artık ortaya çıkmak üzeredir ve kendi içinde çok olumlu ve çok olumsuz ifadeleri barındırmaktadır.

Bir başka uygarlıkla kozmik kontrat yapmanın iki yolu vardır: temsilciler kanalıyla veya ayırım gözetmeksizin doğrudan bağımsız bireylerle. Birinci yol çıkarların savaşını, ikinci yol farkındalık getirir. Birinci yol, insanlığı kölelikte tutarak motive olan bir gurup yarışçı tarafından seçilmiştir ve bu nedenle de Dünya kaynaklarının kontrolünü, gen havuzunu ve insanın duygusal enerjisini elinde tutar.

İkinci yol, hizmet Ruhu nedeniyle ortaklık oluşturmuş yarış gurubu tarafından seçilmiştir. Biz, bizim tarafımızda, tarafsız nedeni onayladık ve kendimizi birkaç yıl önce insan gücünü temsil eden kişilere tanıttık, onlar bizim kendilerine uzanmış elimizi kendi stratejik görüşleriyle bağdaşmayacağı bahanesiyle reddettiler. İşte bu nedenle bugün temsilcilerin araya girmesi olmadan bireylerin kendi seçimlerini yapma zamanıdır.

Negatif varlıklar, bölme yöntemiyle görünenin arkasından yönetimlerini her türlü bedeli ödemeye hazır sürdürmektedirler, çünkü saltanatları söz konusudur! Aynı zamanda sizi yönetenleri de bölüyorlar. Güçlerini, içinizde yarattıkları güvensizlik ve korku yeteneklerinden alıyorlar. Bu, sizin kozmik doğanızı hatırı sayılır biçimde zedelemektedir. Eğer bu kişilerin yönlendirmeleri ve öğretileri kendi en üst noktasına ulaşmamış ve önümüzdeki birkaç yıl içinde sapkınlıkları ve öldürücü planları hayata geçecek duruma gelmiyor olsaydı bu mesajın da önemi olmayacaktı.
Onların belirledikleri sürecin sonu yakındır ve insanlık yakın dönemde büyük acılar çekecektir. Özgür iradenizin paha biçilmez değerinin farkında olun, size bir alternatif sunuyoruz. Size daha sağlıklı görünen bir evren ve yaşam, yapıcı etkileşim, dürüst ve kardeşçe ilişkiler, teknik bilgi, acının kökünü kurutmak, bağımsız güçlerin denetlenmiş çalışması, enerjinin yeni şekillerine ulaşabilmeniz ve sonuç olarak da bilinci daha iyi kavramanız gibi olanaklar sağlayabiliriz. Sizin ortak ve bireysel korkularınızı aşmanızı sağlayamaz, sizin seçmediğiniz yasaları sizin için oluşturamayız. Birey olarak ve ortak çaba göstererek kendi istediğiniz dünyayı yaratmak ve ruhun yeni göklerinin serüvenlerini yaşamak için kendiniz çalışmalısınız.

Böyle bir temasa geçmeye karar verirseniz, evrenin bu bölgesinde kardeşlik dengesinin koruyucusu olmanın büyük sevincini yaşayacağız. Karşılıklı ve verimli diplomatik alışverişler yanında kendi yeteneğinizi birleştirmenizin coşkusunu, başarınızın yoğun sevincini ve mutluluğunu duyacağız. Sevinç duymak evrende kutsal olarak tanımlanır. Peki size hangi soruyu soruyoruz? “BİZİM ORTAYA ÇIKMAMIZI İSTER MİSİNİZ?” Bu soruyu nasıl yanıtlarsınız? Ruhun gerçeği, telepatik yolla okunabilir.
Kendinize sadece bu soruyu açık biçimde sorup yine kendi seçiminize göre ister birey, ister gurup olarak yanıtınızı yine açık ve net olarak vermeniz gerekir. SORUYU SORMANIZIN AKABİNDE EVET veya HAYIR derken bir kentin merkezinde ya da bir çölün ortasında olmanız yanıtınızın değerini etkilemez! Sadece kendinizle konuşur gibi ama mesajı düşünerek bunu yapabilirsiniz.

Sadece birkaç kelime içeren bu evrensel soru kendi bağlamına konulduğunda güçlü bir anlam ifade eder. Bunu yaparken duraksayıp tereddüt etmeyin. İşte bu nedenle de sakin bir biçimde ve tüm vicdanınızı katarak üzerinde düşünmelisiniz. Yanıtınızın soruyla mükemmel biçimde birleşip bütünleşmesi için mesajı bir kez daha okuduktan sonra yanıtı vermeniz önerilir. Bunun için acele etmeyin. Nefes alın ve tüm özgür irade gücünüzün sizi sarmasına izin verin. Kim ve ne olduğunuzun onurunu duyun!
Sizi güçsüzleştiren sorunları birkaç dakika için unutun ki kendiniz olabilin. Ortaya çıkan gücü hissedin. Siz kendi denetiminizdesiniz. Tek bir düşünce, tek bir yanıt sizin yakın geleceğinizi öyle ya da böyle muazzam biçimde değiştirebilir. Kendi iç sesinize sorarak bizim sizin maddi alanınızda görünmemize ilişkin aldığınız bireysel ve bağımsız kararınıza bağlı olarak sizin maddi planınızda açık gün ışığında görünmemiz bizim için çok değerli ve gereklidir. Yürekten ve kendi isteğinizle yaptığınız içten dileğiniz, her zaman gönderdiğiniz kişilerce algılanır.

İnsanlığın doğuşunu Kardeşlikle kolaylaştırabilirsiniz. Sizin düşünürlerinizden biri bir keresinde şöyle demişti: “bana bir el verin-tutun ve ben Dünya’yı kaldırayım”. Bu mesaj yaygınlaştırıldığında el-tutmanın gücünü kazanacak, biz ışık-yılları uzunluğundaki maniveladakiler ve siz Dünya’yı kaldıracak ustalar... bizim ortaya çıkmamız önemlidir. Olumlu kararın sonuçları ne olabilir? Bizim için, olumlu ortak kararın sonucu gökyüzünüzde ve Dünya üzerinde bir çok gemimizin materyalize olmasıdır. Sizin için, böyle bir durumun emin olduğunuz şeylerden süratle vazgeçmenizi doğrudan etkileyecek olmasıdır. Basit, şüpheleri ortadan kaldıran görsel iletişim geleceğinize çok büyük ölçüde yansıyacak, daha çok bilgi, sonsuza dek değişmiş olacaktır.

Toplumunuzdaki kurumlar her alanda tamamen ve köklü değişimlere uğrayacaklar ve güç bireyselleşecektir çünkü bizim de yaşamakta olduğumuzu göreceksiniz. Kendi değerlerinizi somut bir biçimde değiştireceksiniz. Bizim gösterdiğimiz “bilinmeyen” karşısında insanlık tekil aileyi oluşturacaktır ki bizim için işin en önemli kısmı budur. Tehlike yavaşça eriyip evlerinizi terk edecek, çünkü siz dolaylı olarak istenmeyenin yani bizim “üçüncü parti” diye adlandırdıklarımızın karşısında bir güç oluşturacaksınız. Şimdiki durumda aç olan gülümseyemez, korku dolu olan bize hoş geldiniz diyemez. Biz erkeklerin, kadınların ve çocukların içlerinde taşıdıkları ışığa karşın kendi bedenlerinde ve yüreklerinde yine de bu denli yoksunluk içinde olmalarından büyük üzüntü duyuyoruz. Bu ışık sizin geleceğiniz olabilir. İlişkimiz gelişmeye açıktır. Durum her ne olursa olsun, siz kendi yüreğiniz ve ruhunuzun bilirkişisisiniz! Seçiminiz ne olursa olsun, saygıdeğerdir ve saygı görecektir. Kararınız ne olursa olsun onu ortaya koymalısınız. Siz kendi iç sesinize ve sezgilerinize sormalısınız. İşte asıl olan budur! Binlerce yıl sonra, bir gün, bu seçim kaçınılmaz olacaktı: iki bilinmeyenden birini seçmek.

Bu mesajı geniş kitlelere yayın. Bu sizin geleceğinizi ve milenyumlar ölçeğinde geri dönüşü olmayan tarihsel gidişi etkileyecektir. Aksi halde bir çok yıl, hiç değilse bir nesil sonraki bir zamana yeni bir fırsat olarak ertelenecektir, eğer hayatta kalırsa tabii. Seçmemek diğer kişilerin seçimi içindedir. Diğerlerini bilgilendirmemek, haberdar etmemek birinin beklentisine zıt bir sonucun ortaya çıkması riskini getirecektir. Kayıtsız kalmak birinin özgür iradesinden vazgeçmesidir. Hepsi sizin geleceğiniz için. Evrende bireysel her bir istek önemsenir. Siz hala kendi yazgınızın mimarısınız...

BİZİM ORTAYA ÇIKMAMIZI İSTER MİSİNİZ? …
Devamını Oku »

YAKIN TEMAS - ELIZABETH KLARER




“Sizlerin teknolojik seviyemizi tasavvur etme yetersizliğiniz, yıldızlar arası yolculuk yapma anlayışınızı sınırlıyor. Zaman ve uzay içinde hareket etmek, bizim bilimsel ilerlememizin doğal bir sonucudur. Paralel dünyaların varlığı ve bir ırkın aynı uzayda başka ırklarla birlikte yaşaması henüz dünyanızda tam olarak anlaşılmış değil.

Gemilerimiz bir boyuttan diğer boyuta, moleküler titreşim halimizi değiştirerek hareket etmekte. Bu, bizlerin gökyüzünde aniden görünüp, yok olduğumuz izlenimi veriyor size. Hızın uzay yolculuğunda pek bir önemi yoktur. Bütün hareket, düşünce gücüyle ve moleküler değişimle elde edilir.

Bizler, diğer boyutlardan geldiğimiz zaman, titreşimsel frekansımızı düşürüp maddeleşip sizlere görünür hale geliyoruz. Bunu insanoğlu yavaş yavaş evrende yalnız olmadığının farkına varsın diye zaman zaman yapıyoruz. Bizim birçok küçük keşif gemilerimizi atmosferinizde görmektesiniz. Bu gemiler aslında, dünyanın yörüngesinde ve etrafında mevkilenmiş, değişik ölçülerdeki ana gemilerden gelmektedir.

Bizler, sizlere arkadaşlık elini uzatmak ve kozmik komşularımızı selamlamak için, uzay ve zamandan gelen kardeşleriniziz. Genç ırkınızın gelişimini ve büyüyen zorluklarınızın üstesinden gelmenizi uzaktan izlemekteyiz.

Sizlerin kozmik kanun uyarınca daha üst anlayış seviyesine doğru ilerlemenizi bekliyoruz. Evrensel yolculuğumuzda bizlere katılmanın eşiğindesiniz. Ve evrimsel gelişiminizdeki bu önemli adımı atmanızı sabırla beklemekteyiz…”

'Akon'
Proxima Centauri Yıldız Sistemi- Meton Gezegeni (YAKIN TEMAS- ELIZABETH KLARER)
Devamını Oku »

İÇİMİZDEN ZİYARETÇİLER - LYSSA ROYAL & KEITH PRIEST



İçimizden Ziyaretçiler (Yakın Temas Bilgi Kitabı - s.71-72-73 )
LYSSA ROYAL & KEITH PRIEST 

Diyelim ki gemide mürettebatınızla birliktesiniz,derken bir sinyal geliyor.Bilgisayarlarda ya da iletişim aygıtlarında temas kurma komutu beliriyor .Bana o insanla olan tanışıklığınız henüz ilerlemeden önce olan ilk temasla ilgili tipik bir senaryo örneği verebilir misiniz ?

Bizim bakış açımıza göre tanışıklık diye bir şey yoktur.Size bir örnek verelim.Fakat anlayabilmeniz için onu büyük ölçüde basitleştireceğimizi bilin.
Bir sinyal gönderildiğinde bilgisayar onu tercüme eder,imza titreşimini tüm imza titreşimlerinin kayıtlı olduğu dosyadakilerle karşılaştırır ve geminin rotasını ototmatik olarak sinyalin geldiği uzay/zamanda ki yere yönlendirir.
Bizse sadece işimizi yaparız ve geminin seyrini endişe etmeyiz.
Şimdi olayı yine basitleştireceğiz,bize tahammül ediverin.
Sonra nakil aygıtına gireriz ve otomatik olarak o insanın bulunduğu uzay/zaman içindeki yere naklediliriz.Oraya vardığımızda onun kim olduğuyla ilgili hiçbir kuşkumuz yoktur.Birçok şey biz daha oraya gitmeden ayarlanır.

Tarif ettiğin şey,çok büyük bir bilgisayar sistemi
.
O bizim ortak zihnimizle bağlantı halindedir.

Yani,o sizin ortak zihninizden tamamıyla ayrı olan bir şey değil. Bu bilgisayar,Zeta Reticuli ' deki herhangi bir bilgisayarla ya da oradaki ortak zihinle de bağlantı halinde mi ?

Bu operasyon,sizin Zata Reticuli dediğiniz sistemden yapılmaz.Geride kalıp da hala orada yaşayan gruplar vardır.Fakat bu operasyon (sizlerin deyişinizle) uzayda yaşadığımız için,çoğunlukla gemilerimizden oluşan geniş bir ağ tarafından yapılır.Bu yüzden gezegenimize dönmek için hiçbir neden yoktur.

Herhangi bir gezegene geri dönmeyi tasarlıyor musunuz ?

Bu durumdayken, hayır.Bunun için hiçbir neden yok.

O büyük bilgisayarlarınızın bir kısmını aslında beyinleriniz mi oluşturuyor?

Evet,ama harmonikler sayesinde,kablo bağlantıları sayesinde değil.

Bir merkezi işlem bölümü var mı ?

Birçok işlem bölümü var.Kabaca bir örnek verirsek,mesela kafanızın içinde bir harmonik frekans oluşturabilirsiniz.Bu harmonik frekansı oluşturduğunuz sürece,bütünle bağlantı halinde olursunuz.Harmonik frekansı arzu ettiğiniz zaman kesebilirsiniz,ve böylece bütünle olan bağlantınız da kesilmiş olur.
Bize göre bunu yapmak için hiçbir neden yoktur.Ancak bunu bir " kaza " halinde,disklerin parçalanması ihtimaliyle karşı karşıya kaldığımızda yaparız ve bilgisayarla olan bağlantımızı bilerek keseriz.

Niye bağlantıdan koparsınız?

Örneğin,uzuvlarınızdan biri-mesela bacağınız- ölüp de tamamıyla işe yaramaz hale gelseydi ve hala vücudunuza bağlı olsaydı,onu etrafa sürükleyip durmak aslında çok daha zor olurdu.Bacağın vücutla olan bağlantısını koparmak ve,sizin deyiminizle,yükü hafifletmek ise çok daha kolay olurdu.

Bu mürettebatlar hayatlarının çoğunu gemide mi geçiriyorlar?

Evet,çünkü gemiyi terk etmek için bir neden yoktur.

Birileriyle iletişim kurmak için bir sinyal geldiğinde,o mürettebatın herhangi bir üyesi ne görür, ne duyar ve ne düşünür?

Bir etkileşimde bulunma zamanı geldiğinde,büyük bilgisayar tarafından bize sinyal gönderilir.Ancak, böyle bir durumda alarmlar çalmaz,hoparlörlerden anonslar geçilmez.O, zamanın geldiğini bildiren telepatik bir sinyal bilgisidir.
Fakat bunun bir yerlerden veri olarak gelmesi lazım.Geminin kumanda sistemi içinde olmalı.
İhtiyacımız olan her şey beyinlerimize yüklenmiştir.

Fakat geminin içinde bilgisayarlarınız var,doğru değil mi ? Yoksa onlar daha çok,ortak zihnin içinde daha iyi biçimde görebilme imkanı sağlayan birer danışma aygıtı mı ?

Bilgisayarın ana beyin sisteminin organik olduğunu varsayabilirsiniz.Buradan, bizim kendisiyle bağlantı kurabildiğimiz inorganik donanımlara doğru bir yayılma söz konusudur.

Gemilerde bulunan insanların açıklamalarında birçok cihaz tasviri var-ekranlar,ışıklar, vs. Ekranlarda gözüken herhangi bir şey var mı ?

Gezegeninizde anlatılan temasların bazılarına,duruma bir anlam verebilmek için,bilinçaltı tarafından birçok şey eklenir.Bunların bazıları,ırkımızdan olmayanların sahip olduğu daha ilkel teknoloji örnekleridir.
Bu yüzden gemilerimizdeki teknolojiyi tarif edenlerin tanımı birbirinden farklı olabilir.

Pekala.Öyleyse gemi bu insanlar hakkındaki bilgileri alıyor ve uzay ve zaman içinde onları bulmak için yola çıkıyor.O yere geldiği zaman durup,evin üzerinde havada asılı mı bekliyor? Orada yaşayanlara,kendisinin orada olduğunu mu belli ediyor?

Etkileşime hazır olduğumuz için,hedefe yaklaştığımızı bildirmemize gerek yoktur.Bu bir anda olan bir olaydır."Bulma" diye bir şey söz konusu değildir.

Devamını Oku »

ANDROMEDA TEMASLARI 1




ANDROMEDA Takımyıldızı’yla Temas


Uzay araçlarıyla Dünya’mızı ziyaret eden varlık gruplarından biri 1972 yılı’nda bir üniversite profesörü, immünoloji araştırmacısı ve Meksika Atom Enerjisi Komisyonu’nun önde gelen üyesi olan Meksikalı bilim adamı Dr. R.N. Hernandez’le temas kurdular. Temasçı, genç bir kadın görünümündeydi, kadın, Andromeda Takım yıldızı’ndaki INXTRIA gezegeninden geldiğini söylüyordu. Bu varlık, profesörle çok önemli bilimsel ve sosyolojik sorunları tartıştı ve ona son derece önemli bilgiler verdi, profesörü uzay gemisine götürerek Dünya’mızla ilgili çok ilginç şeyler gösterdi. Profesör, kendisini sabırla ve metodik olarak DD bilimler konusunda eğiten bu kadını zaman içinde çok iyi tanıdı. Kadın, profesörü bir kaç kez, gemisiyle başka dünya dışı varlıkların da katıldığı yolculuklara götürdü. Ona, kendimize ve gezegenimize neler yaptığımızı gösterdi. Eğer kısa zaman zarfında kontrol altına alamazsak, bu yaptıklarımızla insane, neslinin evrimini, hatta insanoğlunun kendisini yok etmek üzereydi.
Bu özet yazı dizisi niteliğindeki bilgiler, başlangıcından profesörün ortadan “kaybolduğu” 1984 yılına dek yapılan temasları içermektedir. Bu özet bilgiler, yüzlerce sayfa günlük notlardan, stereo ile kaydedilmiş konuşmalardan, temaslaran oluşmaktadır.

Bu bilgilerin kaynağı olan LYA adlı varlığı, profesörün kendi betimlemelerinden aktaralım:

“Dünya dışından gelen, güzel, zeki ve soylu bir kadın olan LYA; yaşamıma hiç beklemediğim bir zamanda karıştı. LYA yaşamıma öylesine ansızın girdi ki, onun varlığını ve öğretilerini açıklamaya başlayabilmem için aradan birkaç yıl geçmesi gerekti. LYA’yı ilk gördüğüm zaman,, doğrusu çok etkilenmiş olduğumu söylemeden edemeyeceğim: Hafif doğulu özellikleri taşıyan, beyaz tenli, ince yapılı ,hemen hemen 30 yaşlarında gözüken bir kadındı. Daha sonraki görüşmelerimizden birinde asıl yaşının (dünya zamanıyla) 900 olduğunu söyleyen LYA’nın üzerinde o ilk görüşmemizde plastikle kaplanmış hissi veren bir kumaştan yapılmış siyah bir bluz ve pantolon vardı. Bir an için gözlerimiz karşılaştığında, bedenimden bir titreme geçtiğini hissettim. Genç kadının, çekici olduğu kadar, gizemli görüntüsü gözümün önünden gitmiyordu. Yeniden ona doğru baktığımda, yerinde olmadığını hayretle gördüm…”

Prof.Hernandez’in LYA ile ilk birkaç karşılaşmasında onun hakkında edindiği izlenimlerini sizlere bu şekilde aktardıktan sonra, ilk görüşmelerindeki konuşmalarına da yer yer kulak verelim: (Karşılıklı, selamlaşma ifadelerinden sonra…)
LYA(L): Profesör, ben buraya sizi aramaya geldim ve amacım sizi bulmak olduğu için, sizinle karşılaşmaya çalıştım.
Prof.(P): Beni mi görmeye geldiniz?
L: evet, öyle. Adım LYA. Görevim; gerek dünya, gerekse evrenin başka yerlerindeki akıllı canlıları, bu canlıların gezegenleriyle ilişkilerini, oralara uymululuk dercelerini ve tekamülleri sırasında geçirdikleri biyolojik ve sosyal aşamaları incelemektir. Dünyadan binlerce ışık yılı uzakta bulunan başka bir gezegenden geliyorum ve bir araştırma grubuna dahilim.
P: İnanamıyorum buna! Gördüğüm kadarıyla, İspanyolca’yı böylesine kusursuzca konuşabiliyorsunuz.
L: Bizim dünyamızda bir dili öğrenmek çok az zaman alır. Kendimizi bilgiye adarız. Çok kısa bir sürede bir gezegeni her yönüyle tanıyabiliriz. Dünyanızı ve dünyalıları tanımayı olabildiğince gizlilik içinde sürdürmeye çalışıyoruz; çünkü, Dünyada bulunuşumuz birçoklarını korkutuyor, hatta dehşete düşürüyor. Onlar bize; kutsal / göksel varlıklar gözüyle bakıyorlar. Oysaki biz, bazı farklılıklar dışında tıpkı sizler gibiyiz. Yaşamı severiz ama akıllı varlıkların yanlış yollardan gitmesini, hepimize ait olan evrene karşı yanlış kabul ediyoruz. Bizim işimiz; gezegeninizdeki ve başka gezegenlerdeki yaşamı analiz etmek ve sizin gibi kısa ömürlü varlıkların ölüm karşısındaki davranışlarını incelemektir.
P: Bunun için mi geldiniz? Belkide sizler yeni bir dinin temsilcilerisiniz…Doğrusu, bunun kurbanı olarak seçildiğimi düşününce, pek de müteşekkir olmak gelmiyor içimden.
L: Hayır Profesör, öyle düşünmeyin: Siz nasıl, bir aşı bulmak için hücresel tepkimeleri inceliyorsanız; bizler de inceleme ve gözlem yapıyoruz. Biz, birçok ırkı zarara uğratabilecek bazı benzer faktörleri yok edebilmek amacıyla incelemeler yapıyoruz. Evrenlerin dört bir yanına dağılmış olan ırkların çoğu, antigenlerin yok edilmesini ya bilmiyorlar ya da unutmuşlar.
P: Nasıl oluyor da, ölümsüz ırklar bulunabiliyor. Örneğin, siz kaç yaşınızdasınız?
L:Yaşlılığın neden olduğu hücresel bozulma insanda sürekli bir endişe yaratıyor. Varlığının sona ereceği korkusu, bireyin ölüm korkusunun nedenidir. Evrende birçok ırk ömrünü uzatmanın yolunu bilir. Bizim dünyada bir sır olmaktan çıkan bu konu, sizler için hala bir bilinmeyendir. Oysaki uzun ömürlülük; artık bir sır olmak bir yana, evrensel bir bilgidir. Benim yaşıma gelince; kendi ırkımdan birçoklarına oranla genç sayılırım; sizin biribinizle yaklaşık 900 yaşımda olduğumu söyleyebilirim.
P: Dünyamıza yönelik incleme gözlemleri sürdüren tek ırk sizinki mi?
L: Gezegeninizi ziyaret eden tek varlık grubunun biz olmdığımızı söyleyebilirim. Bu etkinliklerde (size yönelik olarak) bulunan pek çok uygarlık var ve hepsi de dünyanızın seçkin bir yer olduğu konusunda hemfikir.



Bir defasında Prof. Hernandez, son dersinden çıkmış (evine dönmek üzere) arabasının yanına geldiği zaman içeride, sessiz sakin oturan LYA ile karşılaştı. Bu karşılaşma, profesörün (LYA’yla birlikte) dünyanın yakın çevresindeki ilk uzay yolculuğunun ilk adımıydı. Bu ilk uzay uçuşu için LYA’nın profesörü ikna etmesi kolay olmadı. Gittikçe koyulaşan akşamın karanlığı içinde (ve LYA’nın yönlendirmesi doğrultusunda) ana yoldan yan yollara, oradan da açık arazinin gözden ırak bir köşesine doğru yöneldiler. Arabayı uygun bir yere çekipte, 5-10 adım daha zifir karanlıkta ilerledikten sonra, hemen karşılarında beliren, yaklaşık 3 metre çapında yuvarlak bir objenin önünde durdular. LYA cebinden küçük bir sigara kutusu büyüklüğünde metal bir alet çıkardı ve bu aletin üzerindeki bir butona bastığı zaman, karşılarında sessiz sakin duran yuvarlak objenin altından küçük bir merdiven aşağı doğru uzanmaya başladı. Sadece iki kişi taşıyabilecek küçük bir uzay aracıydı bu. Bu araçla LYA ve profesör dünya atmosferinin üst tabakalarına doğru yükselirlerken, profesörün giderek küçülen dünyayı şaşkın bakışlarla izleyişi sırasında, LYA anlatması gerekenleri seslendirmeye başlamıştı bile:

LYA: Işık kırıcıyı iyice ayarlayarak atmosferin şu taraflarına bakın; orada pembe renkli bir hale göreceksiniz: Genişleyen bir kuşak gibidir orası. Önce leylak rengi ve sonra kırmızı geliyor, sonra da mavi. Kırıcı cihaz kuşağı oluşturan kimyasal bileşim maddelerinin analizini yapıyor. Şu küçük mavi butona basarsanız, kuşakta bulunan elementleri görebilir; hatta ince ayar ile, atomların sesini bile duyabiliriz. Atomların birbirini sıyırırken çıkardıkları sestir bu. Ne denli hafif olursa olsun, alıcı tarafından işitilebilir. Bir atomun, ötekisi ile sürtünmesi, ufacık bir patlama oluşturur.
P: Niye oluyor bu?
L: Son yıllarda Dünya atmosferinin özellikleri öylesine değişti ki, uzmanlar bu değişiklikleri açıklayabilmek için artık uluslararası düzeyde teoriler kurmak ve araştırmalarda bulunmak zorundadır. Değişikliklerin başlangıç noktasını bulabilmek için yeni parametreler geliştirmek zorunda kaldılar. Hemen hemen tüm ülkelerde iklim değişti. Afet şeklindeki yağmurlar akarsuları taşırdı; göller ve barajlar sular altında kaldı. Bu değişiklik aynı zamanda Dünyayı soğuttu, sıcaklık kontrol edilemeyecek şekilde iniş çıkış göstermeye başladı. İşte dünyanın ısısıyla ilgili bu iklim değişikliğinin nedenini görüyorsunuz. Kuşak, soğudukça keskinleşiyor; güneş ışığı bu gazlara işledikçe yoğunlaşıyorlar. Dünyayı saran bu kuşağa dikkatle bakın. Bu kuşağı oluşturan nedenlerden biri nükleer denemelerdir. Bu denemeler, güneş ışınlarına karşı koruyucu bir kalkan oluşturan ozon tabakasını etkisiz hale getirdiler. Bunun sonucu olarak, atmosferde büyük oranda bir iyonlaşma eksiği belirdi. Bu da gaz moleküllerinin ultraviyole ışınları tarafından aktifleştirilmesine neden oluyor. Kasırgalar ve siklonlar bu şekilde oluşuyor. Sıksık yağmayan yerelerde bile, kar yağışı hem küçük hem de büyük şehirleri vuruyor. Dünyanızda çok belirgin iklim değişiklikleri artarak devam edecek. Bunun sonucu olarak büyük bir olasılıkla, çorak yerler değişecek ve bu bölgelerde yeni bir bitki örtüsü oluşacak. Başka bir sonuç da; güneş ışınlarının artık yeryüzüne doğrudan düştükleri için, kuzey ve güney kutuplarında yoğunlaşarak, buzulların erimesine neden olmaları. Bu da sel baskınlarını tetikleyecektir. Aşağıya bakın, şimdi üzerinden geçmekte olduğumuz Sibirya’nın Kansk kenti, geçmiş yıllarda ve yılın bu aylarında termometre –60 derece C gösterirdi; şimdi ise sadece –40 derece C gösteriyor. Görüyorsunuz, burada da besbelli ki iklim değişmeye başlamış. Önceleri buzlarla kaplı yörelerde şimdi, bitki örtüsü belirmeye başlıyor. Dünyada havada ve sularda değişiklik oluşturan güneş ışınları, bitki örtüsünü (ve hatta hayvanları bile) değişime uğratıyor. Bunun ardından da doğal afetler kaçınılmaz oluyor. Organizmaların molekülleri uyarılıyor ve bu organizmalar olayların daha sıklıkla oluştuğu ortamlara yöneliyorlar. Güneş ışınları bir enerji türüdür; hem de eğer ozon tarafından sağlanan doğal süzme olmazsa, her tip molekül üzerinde doğrudan etkili olabilen bir enerjidir o… Bu ışınların bir özelliği de, büyüme hızını arttırıcı etkiye sahib olmaları: Sinekler, arılar ve böceklerin çoğu organik değişim ve dönüşüm süreci içinde bulunuyor. Dünya beşeri de benzer bir değişimden geçiyor; bu değişim, organik olduğu kadar ruhsal da..!

P: Az önce, ‘kırıcı’dan geçirerek izlediğimiz (atmosferdeki o) kuşak, biz dünyalılar için bir tehlike oluşturuyor mu?
L: Evet, genellikle; bu kuşağın bileşim maddeleri katı minerallerdir. Bunlar, füzyon yapan gazlardan oluşurlar. Bu gazlar, zamanla ilk şekillerine dönüşmek ister ve kristalleşirler. Ancak, eski hallerine dönemeyip, başka metallerle alaşım oluşturmalarına bağlı olarak, tamamen farklı yeni gazlara dönüşürler. Böylece de, bir metale bir başkasının eklenmesiyle kuşak giderek yoğunlaşmaktadır. Bu gidişle, yoğunluğu arttıkça, çekim gücü de artacaktır. İşte bu gidişle, güneş ışınlarını süzmek bir yana, onları daha da yoğunlaştırmaktadır. Dünyada nükleer denemeler hemen durdurulmaz ve sürerse, gezegeni çeviren bu ‘çember’ çok geçmeden kapanacaktır; o, zaten şimdiden bitkilerinizi kirletiyor, dünyalıların (hayvanlar da dahil) metabolizmanızı hızlandırıyor…

P: Bu kuşak (ya da çember) dünyanın bir nükleer yan ürünü mü?
L: Evet, ayrıca; nükleer artıklara ek olarak, öteki bozulma ürünleri olan başka organik artıklar da var! Örneğin, şehirlerdeki hava kirliliği gibi. Unutmayın ki gazlar, ısıtıldıkça yükselir. Dünyalılar nükleer denemeleri durdursalar bile, bu kuşağın tamamıyla dağılıp yok olması 40-60 yıllık bir süre gerektirir. Benzer şekilde, en eski uydularınız bile, ancak 2070’li yıllardan sonra tehlikesiz hale getirilebilecektir.
P: Siz olsanız, bu sorunu nasıl çözerdiniz?
L: Bizim, uzaydaki artıkları toplamak için çok duyarlı bir sistemimiz bulunmaktadır. Bu, sürekli yapılması gereken bir temizliktir. Öyle yapılmazsa, tepemizde muazzam miktarda artıklar birikir. Biz bu gibi kirlilik yapan birikimlere meydan vermeden, yokederiz onları. Dünyalılar bunu şimdiye kadar yapamadıkları için, gezegenin çevresindeki kuşak, her türden cismi kendisine çeken (ve bu nedenle de giderek büyümekte olan) bir mıknatısa dönüşmüştür. Bu birikintiler gaz da olabilir, organik maddeler de, hatta mineraller de…Bir zaman sonra, bunların ortadan kaldırılması olanaksız hale gelecek. Ancak, güçlü bir etki giderici ile, tehlike olasılığını en aza indirgeyebilirsiniz.

Karşılaşmalarının birinde, LYA; Profesöre, “Kendi kendini yok eden büyük bir ırktan geliyorsunuz.” demiş ve uzayın derinliklerinde bir noktayı parmağıyla işaret ederek, açıklamalarını (özetle) şöyle sürdürmüştü: Atalarınız, çok zaman önce, yine bu galaksi içinde bulunan çok örnekli bir dünyada yaşarlardı. Bu insanlar hemen hemen kusursuzdu: Spiritüel olarak üstün, ruhsal olarak ise sakin, spiritüel değerlere yatkın ve soyluydular. O zamanlar atalarınızın bilim adamları sınırsız bilgiye sahipti ve Evrenin sırlarının bir bölümünü çözmüş durumdaydılar. Ama bir zaman sonra, kendini beğenmişlik ve güç kazanma isteğiyle, Evren’i zaptetmeye heveslendiler; çevrelerinde bulunan komşu kolonilerden üstün olmak istiyorlardı. ‘Sen-ben çatışması’na girince, herşey güçleşti ve böylece düşüş başlamış oldu. Bu şekilde ortaya çıkan sürtüşme ve çatışmalarda kullanılan silahlar insan ırkına büyük zararlar verdi: Sağ kalanların çocuklarında akıl bozuklukları başgösterdi, bedensel ve ruhsal dengeleri bozuldu, hatta DNA’larının önemli ölçüde mutasyona uğradığı anlaşıldı. Atalarınızdan oluşan o ırk; bulundukları yerde kalarak, o zararlı radyoaktif ışınlara hedef olmayı sürdürselerdi, birkaç kuşak sonra tamamen yok olacaklardı. Ölümlerin de giderek hızlanması üzerine, kendilerinden üstün bir uygarlığın yardımını kabul etmeye karar verdiler. Başlarına gelen bu evrensel ya da kozmik felaketten sonra da, sahib oldukları sonsuz hırs, güçlü olma arzusu ve bunlara benzer ilkel duygular onların zihinlerinin derinliklerinde bir yerlerde çakılı kalmıştı. İşte çok çok eski atalarınız, böyle bir geçmişleri ve DNA’larının uğradığı olumsuz değişiklik yüzünden; sınırlı bir düşünme yeteneğine sahiptiler. Örneğin, bu nedenden dolayı; şimdiki dünyanızda atom enerjisini keşfettiğinizde, atomun sadece yokedici gücünü görebildiniz, yaşamın kaynağını değil. Çünkü, tedavi edilmeyen yoketme hastalığı size atalarınızdan miras kaldı.

P: O üstün varlıklar, dejenere olmuş bir ırkı niçin kurtarmayı önerdiler.
L: Evrendeki tüm ırkların bildiği ve de uymak zorunda oldukları bir yasadır bu. Bu yasanın ve kavramın esası yaşama ve evrensel notalara uyarak titreşme hakkıdır. Bu nedenle o zamanki atalarınıza yardım elimizi uzattık. Gereksinenlere yardım etmekten kaçınırsak, kendi uygarlığımızı küçük düşürürüz. Bu tutum, bir bilgi uygulamasıdır. Tüm ırkların müşterek mirası bilgidir; sürprizlerle dolu bir kutuda yaşarmış gibi, hergün büyüleyici ve yeni birşey keşfetmektir, sonsuza dek… İşte bu cümleden olmak üzere, varlığınızın başlangıcında maruz kaldığınız kimyasal değişikliklerin araştırılması sürüyor. Bu araştırmaların amacı, şiddete olan eğiliminizin nedenini bulmak. Dünya insanı içindeki canavarı, atalarından kalıtımla alıyor ve ölüm de ona bir engel oluşturmuyor. Bu canavarın, dünyalıların varlığında öylesine güçlü bir yeri var ki; haset, kıskançlık ve nefret de ondan doğuyor. Bizler bu konuda sizlere ne kadar yardım etsek de, çocuklarınız bu kalıtımsal kusurla doğuyor. Irkınızın, varolmaya karşı olan korkunç isteği, onu korkuları ile savaşmaya itiyor. Dünya insanı, DNA’sının uğradığı zararı ortadan kaldıracak ve ona eski kusursuzluğunu geri verebilecek ‘panzehiri’ buluncaya dek, neslini sürdürmeye çalışacaktır. Aksi taktirde, ister kabul edin ister etmeyin; dünya insanı, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan bir ırktır.

P: Dünyayı kurtarmaya gelecekler mi?
L: Evet, üstün uygarlıkların en büyük sorumluluğu böyle ırkları kurtarmaktır. Eğer yapınızdaki bazı şeyler, geri döndürülmesine olanak bulunmayacak şekilde mutasyona uğramamışsa, iyileşebilmeniz daha kolay olacaktır. Eğer başarabilirseniz, yeniden yeşil tarlalarda ve mavi gökler altında, sadece biriniz değil hepiniz kurtulur ve ışığa kavuştuğunuzu görebilirsiniz.

Prof. Hernandez’le olan başka bir görüşmesinde LYA; dünyanın da içinde bulunduğu güneş sisteminde çok eski zamanlarda vukubulmuş bir çarpışmadan söz açarak şunları söylemişti: “Sizin güneş sisteminizde bulunan tüm gezegenlerin katıldığı bir çarpışma… Bunun üzerine, gezegenleri tekrar eski yerlerine döndürmeyi amaçlayan, hem çok duyarlı, hem de çok büyük boyutta bir operasyon başlatıldı. Gezegenlerin bazılarının etrafı çevrildi ve enerji enjekte edildi. Bazı gezegenlerin yörüngelerinde tek bir uydusu vardı. Dünyanızın ise, başlangıçta hiç uygusu yoktu. Bu çarpışmanın sonunda, sistem bir gün hareketsiz kaldı, bunun sonucunda tüm gezegen ispazmozlarla titremeye başladı, kutuplardaki manyetik alanlar sürekli olarak değişikliğe uğradılar.
Dünya kendini dağıtıyordu; yörüngesini değiştirerek, daha yoğun bir yörüngeye geçti. O zamana kadar büyük bir kütle oluşturan karalar parçalanarak kıtaları ve adaları oluşturdu. Bazı karalar, bir daha görünmemek üzere sulara gömüldü. Gezegen, üzerinde yaşam bulunmasına olanak vermeyecek kadar karmaşık bir hal aldı. Gezegen, enerjisinin büyük bir kısmını, belirsiz yörüngesine doğru boşaltıyordu ki bu enerji türleri yaşam için tehlikeliydi. Tüm bunlar olup biterken, üstün ırklar dünyanın durumunu son derece dikkatli bir şekilde izliyorlar ve onu yeniden canlandırmanın yollarını arıyorlardı. O sıralarda yapılan gezegenlerarası bir toplantıda, sistemin başka çarpışmalara da sahne olabileceği; hatta bunların, sizin şimdi Pleiades dediğiniz bölgeye kadar sıçrayabileceği ortaya çıktı. Önce, enerji yoğunlaştırıcı projektörler aracılığıyla, çok yavaş ve dikkatli bir şekilde yörünge düzeltildi. Eğer bu işlem, belli bir hızın üstünde yapılsaydı; gezegen, içten ve dıştan enerji şokuna uğrayacaktı. Bunu farkettikleri zaman, yörüngede düzeltici işlevi görecek bir uydu bulunmasının uygun olacağını düşündüler. Böylece AY, o konuma getirildi. İlerlemiş bir uygarlık için bunu başarmak zor değildir. O sıralarda, henüz gelişmekte olan benimki gibi uygarlıklar için ise çok şaşırtıcıydı. Bu operasyonu başaran o zamanların üstün uygarlıkları, henüz kendi düzeylerine erişmemiş bulunan başka gezegenlerdeki toplumların da, gerektiğinde kendilerini yardıma çağırabileceklerini bilmeleri için, hepsinin çok önemsediği bir anlaşma gereğince, yapılan operasyonun tüm aşamalarını ve prosedürlerini Evrensel Arşivler’e kaydettiler. Sizin bilim adamlarınız Phobos ve Deimos uydularının farklı enerji yaydıklarını keşfedecekler. Bu farklı enerjinin nedeni; solar kıyametten önce, belli bir noktaya doğru hareket ederken, karşılaştıkları darbe yüzünden şimdi, tam karşıtı bir noktaya doğru hareket etmeleridir. O noktadaki hareketi düzeltememişlerdi ama, aynı dengeyi koruyabilmek için, Mars’ın çevresine iki yeni uydu koyarak yörüngenin şaşmazlığını sağlayabildiler.



P: Yani, şimdi siz bana; bazı uyduların ve AY’ın yapay olduklarını mı söylüyorsunuz?
L: Sadece bazı uydular değil, bazı yıldız kümeleri bile tam anlamıyla yapaydır. Örneğin, sönmesi halinde, kendisinden ısı alan iki gezegendeki yaşamı sona erdirebilecek bir yıldızı, yeniden canlandırmayı başardılar. O yıldız, çok uzun süreden beri olmasa da, bazı türlerin yaşamlarını südürmelerine yeterliydi ve bu yüzden de gözden çıkarılamazdı. Bu bağlamda yapılan hesaplamalar ve büyük miktarda enerji toplayıp, sisteme verilmesi, size olanaksız görünen yöntemlerle yapıldı. En ileri teknolojiyle toplanarak yoğunlaştırılan bir desimetreküplük bir enerji miktarının; örneğin, sizin güneşinize verilmesi halinde, daha yüzmilyonlarca yıl işlev görmesini sağlayacağını söylesem, bu sizi şaşırtır herhalde.
P: Bu mümkün mü?

L: Oksijen de çok yoğun bir duruma geçirilebilir. Öyleki, oksijen kıtlığı çekilen bir gezegende, şöyle bir uygulama yapılabilir: Katı titanyumdan saydam kubbeler yapılır, bunlara kristalleşmiş oksijen emdirilir, daha sonra bunlar bir oksijen enjetörüne takılarak kullanılabilir. Bu yöntemle, gezegenin belli bir yerinde yeterli miktarda oksijen depolanabilir. Üstün uygarlıklar bilim alanında o kadar ileridir ki, bizim yaptığımız gibi, kubbelerin altında oksijen depolamaları gerekmez; çünkü, onlar tüm bir gezegeni, neye gereksinim duyuyorlarsa, ona uygun olarak değiştirebilirler. Bunu yapmak için, moleküllerin ana enerjileri hakkında bilgi sahibi olmak gerekir.
P: Bana bir sır vereceğinizi söylemiştiniz.
L: Evet, doğru; size bir konudan sözedeceğim: Siz bunu ‘elektronik klon yöntemi’ olarak bilirsiniz. Bizim dünyamızda ise buna, ‘kış uykusuna yatmış hücre’ olarak tercüme edilebilecek bir isim veriliyor. Klon yöntemi, yok olmaya yüztutmuş bazı uygarlıkları korumak için düşünülmüştür. Bunun için, önce; yaşayan hücreler ayrılır ve dondurulur. İşte bundan dolayı ‘kış uykusuna yatırmak’ deyimi kullanılır. Uzayda, çeşitli nedenlerle, yeterince çoğalmamış ırklar vardır. Dünyanız da, bir zamanlar, şimdi yok olmuş bulunan bir takım ırkların cennetiydi. O zaman, üstün ırklar bunların bazılarını kurtarmaya karar verdiler. Gezegeniniz, bir parça olsun, yaşamaya uygun koşullara kavuşunca, pek çok dünya dışı varlık buraya sanki aktı. Bunlardan ilk gelenler ‘Nordic Irk’ olmuştu. Bunlar oldukça uzun boylu insanlardı. Ancak, yaşayabilmeleri için, kendilerine en uygun iklim koşulları gerekiyordu. Bazı ırklar için çöl iklimi uygundu, bazıları için ise soğuk iklimler..Böylece; beyazlar, siyahlar, kırmızılar ve sarı ırklar sırayla geldiler.

(devam edecek)
Devamını Oku »

SİRİUS ' TAN X-3 İLE TEMAS




Sirius'tan X-3 ile Temas

Günümüzde, dünyada binlerce dünya dışı kökenli araştırmacı grup etkin durumda çalışmalarını sürdürmektedir. Esasen bu, evrensel yardımlaşma ve dayanışma yasasının gereğidir. Evrenler, değişik şuur düzeylerinde bulunan varlıklarca meskun durumdadır ve bunlardan gelişmiş / uyanmış durumda olanlar, uyanmakta olanlarında uyanmasına / gelişmesine katkıda bulunmayı vazife bilmektedir. İşte bu doğal durumun gereği olarak; teknolojik ve içsel gelişim düzeyleri bizlerden çok farklı uygarlıkların temsilcileri aramızdadırlar.

Adrian Dvir 1994'den beri, dünya dışı varlıklardan oluşan özel bir grup ile şifa ağırlıklı çalışmalar yapmaktadır. A.Dvir'in, dünya dışı varlıklarla sürdürmekte olduğu bu şifa celseleri çerçevesinde zamanımızdaki medikal yöntemlerle tedavi edilememiş birçok rahatsızlık sadece giderilmekle kalmamış, onların eski yaşamlardaki kökenlerine kadar da inilmiştir. Bundan da ayrı olarak, A.Dvir; evrenin değişik köşelerinden gelen varlıklardan çok çeşitli konularda bilgiler almakta ve bu bilgileri yazılı ve sözlü olarak dünya insanıyla paylaşmaktadır. Dvir'in yazdığı ve birçok dile çevrilmiş 'Healing Entities and Aliens' "Şifacı Varlıklar ve dünya dışı Yaşamlar" adlı kitabı, bu konuda önemli bilgiler içermektedir.

Kendisini 'X-3' olarak tanıtan ve "Sirius" kökenli olduğunu söyleyen bir varlığın; şifacı medyum Adrian Dvir'le olan görüşmeleri:

ADRIAN(A): Gerçekten Sirius'tan mı geliyorsunuz?
X-3: Evet, bir uzay gemisiyle.

A: Uzmanlık alanınız nedir?

X-3: Başta böbrekler olmak üzere, tüm iç organlar uzmanlık alanım içindedir. Şu anda bir denetleme görevi olarak dünyanızda bulunuyorum. Buradaki tıp grubumuzun çalışmalarını denetlemek ve böbrek rahatsızlıklarının giderilmesi konusundaki sorunlarında danışmanlık yapmak üzere burada bulunuyorum.

A: Bilgisayarımdaki metni şu anda okuyor musunuz?

X-3: Hayır. Sizin dilinizi bilmiyorum. Sizin düşüncelerinizi alıyorum, arada bir başka varlık da onları benim için çeviriyor.

A: Siz kaç yaşındasınız?

X-3: Sizin sayı sisteminize göre 458 yaşımdayım.

A: Daha ne kadar yaşayabileceğinizi umuyorsunuz?

X-3: 1000 (bin) yıldan fazla yaşayabileceğimi sanıyorum. Sirius'ta kimileri 2000 yıl kadar yaşar.

A: Sizde de yeniden doğum var mı?

X-3: Tam olarak sizin dünyanızda olduğu gibi değil. Biz birikimimizi yaşamdan yaşama daha farklı bir şekilde aktarırız. Sizin tekrar doğuşlarınız gibidir ama biraz farklı.

A: Nasıl bir dış görünüşe sahipsiniz.

X-3: Dış görünüş olarak dünyalılara kabaca benzediğimizi söyleyebilirim; baş, gövde, kollar ve bacaklar. Bununla birlikte, iç yapımız oldukça farklıdır: İç organlarımız sizinkilerden farklı bir şekilde organize edilmiştir. Metabolizmamız ve lenfatik sistemlerimiz çok farklıdır ve enfeksiyonlara karşı daha az maruz durumdayız. Bizim bedenlerimizin daha steril olduklarını söyleyebilirim. Bizim bedenlerimiz; sizinkiler gibi, mikroplar ve bakterilerle oluşan erozyona açık değildir. Bizim bedenlerimize bu nitelik, genetik mühendisliği dediğiniz bilim ile kazandırılmıştır. Çevre temizliğimiz de en üst düzeydedir. Çevremiz tam olarak sterildir. Burada dünyanızda ise; çevre, biyolojik olarak kirletilmiş durumdadır. Bu nedenle, dünyanıza geldiğimiz zamanlarda çok dikkatli olmamız gerekir. Üzerimizde, bedenimizi enfeksiyondan ve her tür kirlilikten koruyan, tek parçalı, esnek ve hafif bir malzemeden yapılmış, 'uzay elbisesi' diyebileceğiniz steril bir giysi bulunmaktadır.

X-3: Benim 'gezegenim' son derece güzel ve gerek bilimsel gerekse ruhsal yönden hayli ileri durumdadır. Biz doğa ile uyum halinde yaşarız. Sentetik malzemeden çok, doğal malzeme kullanırız; çünkü, sentetik olanlar çevreyi çok kirletir. Biz hepimiz, bir tek vücut gibiyizdir.

A: Sirius'ta nüfus ne kadardır?

X-3: 8-10 milyon kadar.

A: Hepsi bu mu, dünya ile karşılaştırıldığında çok az.

X-3: Evet. Sirius daha küçüktür ve nüfus artış oranı da çok yavaştır. Eğer bir ailenin iki çocuğu varsa, bu çok olarak kabul edilir. Sirius dış etkilere kısmen de olsa kapalıdır. Başka gezegenlerden hemen hemen hiç göçmen gelmez. Bu nedenle, nüfus oldukça homojendir. Ayrıca, hiç bir hastalık da yoktur.

A: Sirius'ta ömür beklentisi ne kadardır?

X-3: Dünya yılıyla, 600 ve 900 yaşında pek çok Siriuslu vardır. Dünyadaki insan ömrü, evrenin bu köşesinde en kısa ömürlerden biri olduğunu söyleyebilirim. Bu konuda dünyaya benzer bir gezegen daha vardır. Oradaki zeki varlıklar da dünyalılara benzer.

A: Sirius halkı tekrardan doğar mı?

X-3: Evet. Ölümden sonra, bedenleri özel bölmelerde saklama geleneğimiz vardır. Ruh ise tekrardan başka bir dünyada bedenlenir. Sirius halkı, güçlü ruh enerjileriyle tanınmış varlıklardır.

A: Buradaki dünya dışı kökenli tıp delegasyonu ile ilginiz / bağlantınız nasıl oluştu?

X-3: Tüm gezegenlerde bir duyuru yayımlandı. Bu duyuruda, tıp delegasyonları için doktorlara gereksinim duyulduğu belirtiliyordu. Başvurduktan sonra, tıp delegasyonunca kabul edildim. Bu vesileyle zaman zaman bizim gezegenin dışına yolculuklarım oluyor.

A: Sizin uzay aracından söz eder misiniz?

X-3: Temelde, üç boyda uzay aracımız var. En büyük boyda olanları dev gibi bir hangara ya da depoya benzer. Bunun içinde, uluslararası haberleşme merkezi başta olmak üzere, başkaca işlevleri olan birçok cihaz monte edilmiş durumdadır. Orta büyüklükteki araçlarımız, başka işlevlerinin de yanı sıra genellikle hastane olarak kullanılır ve dünyanın atmosferinde konuşlandırılmıştır. Küçük boydakiler ise, esas olarak ulaşım ve nakil işlerinde kullanılır.

A: Sirius'ta ne türden bir hükümet var?

X-3: Eski Roma Senatosu gibi bir hükümet; yani, bilge insanlardan oluşmuş bir komite. Bu yönetici komitenin üyelerini, Sirius'un en bilge insanları oluşturur. Onların otoritesi; bilgeliklerinden, bilgilerinden oluşur. Demokrasilerde anarşiye kayma eğilimi her zaman vardır ama bilge insanlardan oluşmuş bir birlik daha stabildir. Sirius'ta savaşlar olmadığından, yönetici komite daha latif konularla meşguldür; toplumun refahı, arkeolojik kazılar, ekolojik konular ve çeşitli gezegen araştırmaları gibi...

A: Sizin çeşitli uygarlıklarla ilgili deneyimlerinize dayanarak; bir uygarlık ne kadar gelişmişse, savaşma olasılığı o kadar az mıdır?

X-3: Dünyanızdaki ırkların ve ulusların çok oluşu sürtüşmenin bir nedenidir. Homojenitenin olmayışının yanı sıra, dünyalıların doğalarında savaşa doğru ayrıca bir meyil var. Öyle görünüyor ki önümüzdeki 8 yıl içinde, dünya insanının yaşama bakışında büyük değişim olacak, ondan sonra gezegeninize dünya dışılılar tarafından kitlesel inişler olacak

A: Neden şimdi açıkça görünmüyorsunuz?

X-3: Konsülümüzden aldığımız talimat doğrultusunda hareket etmek durumundayız. Buna göre, dünyalılara ayan beyan görünmemiz için zaman şimdilik erken.

A: Evrende tek başımıza olmadığımız fikrinin zihinlerde yaygınlaşması savaşların azalmasını beraberinde getirmez miydi?

X-3: Evet, ama o zaman da dünyalılar; birbiriyle savaşı bırakıp, dünya dışılılara savaş açardı. Zamanı gelince, dünya dışı kökenli varlıklar, kitleler halinde inişe geçmeden önce, dünyalıları psikolojik olarak sakinleştirici telepatik yayında bulunacaklar.

A: Sizler de bizimle aynı aminoasidleri mi taşıyorsunuz?

X-3: Hayır.

A: Ya DNA'larınız, bizimkilere benzer mi?

X-3: Hayır. Bazılarımızınki 6, bazılarımızınki 12 sarmallıdır. Benzerlikler vardır ama önemli ayrılıklar da bulunmaktadır.

A: Dünyalıların rahatsızlıklarıyla ilgilenecek doktorlarınız, dünyadaki kliniklerinize gelmeden önce, beşer anatomisiyle ilgili özel kurslardan geçer mi?

X-3: Evet, sizin zamanınızla 4-6 ay süreyle dünya beşerinin anatomisini ve fizyolojisini, ayrıca, dünya dillerini ve kültürlerini inceleriz; hatta gerekirse,

toplumların tarihlerini bile...

A: Bu kurslarda verilen bilgileri nasıl derlediniz.

X-3: Her araştırma grubunun bulguları belli bir merkezde toplanır ve biz bu yolla sürekli olarak veri tabanımızı genişletiriz.
Dünya tarihi boyunca, pek çok araştırma timlerimiz tarafından, gezegeninizin çeşitli yörelerindeki dünyalılar incelenmiştir. Dünya bedenindeki genetik değişikliklerin bir çoğundan da Sirius'lu araştırma timleri sorumludur.

A: Şimdiye kadar niçin sadece belirli dünyalılarla bağlantı kurdunuz ve niçin onlarla?

X-3: Bu, kitleler halinde inişimiz öncesine, ön etkinliklerdir. Bunlar durumları bu iş için elverişli dünyalılardır. Dünyaya kitleler halinde inişimiz sırasında bu dünyalı kardeşlerimiz sanki 'köprübaşı' işlevi görecekler.

A: Can (soul), başka bedenlere enkarne olan ve onlarla simbiyoz bir yaşam deneyimleyen bir yaşam formu mudur?

X-3: Hemen hemen öyle sayılabilir. Can ya da ruh, farklı bir varlık düzeyindeki eski bir yaşam formudur. Sadece ruhların yaşadıkları; bir bakıma spiritüel okul durumunda olan gezegenler vardır. Kuşkusuz, dünya dışı varlıklar da can sahibidir. Sirius halkı ölüm denen geçişten sonra, ışığın kaynağına dönerler.

A: Nükleer araştırmalar ve ekolojik etütler gibi konular hakkında biraz daha bilgi verebilir misiniz?

X-3: Dünyalıların nükleer silahlarını incelemekte olan araştırma gruplarımız var. Ayrıca, Dünyanın ekolojik sorunlarıyla ilgili arkadaşlarımız gerekli kısmi yardımlarda da bulunmaktalar..
Devamını Oku »

ANDROMEDA TEMASLARI 2




Uzay araçlarıyla Dünya’mızı ziyaret eden varlık gruplarından biri 1972 yılı’nda bir üniversite profesörü, immünoloji araştırmacısı ve Meksika Atom Enerjisi Komisyonu’nun önde gelen üyesi olan Meksikalı bilim adamı Dr. R.N. Hernandez’le temas kurdular. LYA adlı temasçı kadın, Andromeda Takım yıldızı’ndaki INXTRIA gezegeninden geldiğini söylüyordu. Bu varlık, profesörle çok önemli bilimsel ve sosyolojik sorunları tartıştı ve ona son derece önemli bilgiler verdi, profesörü uzay gemisine götürerek Dünya’mızla ilgili çok ilginç şeyler gösterdi.
Bu özet yazı dizisi niteliğindeki bilgiler, başlangıcından profesörün ortadan “kaybolduğu” 1984 yılına dek yapılan temasları içermektedir. Bu özet bilgiler, yüzlerce sayfa günlük notlardan, stereo ile kaydedilmiş konuşmalardan oluşmaktadır.
Değerli okurlarımız; geçen ay başladığımız bu yazı dizimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

P: Onlar geldiğinde, dünyada yaşayanlar varmıydı?
L: Evet, Mısırlılar; şimdiki Nil Vadisi boyunca yerleşik durumdaydılar. Yeni gelenler kendi kendilerine yeterli olmayı öğrenmek zorunda kaldı. Her ırk birbirinden farklıdır; onun için de metabolizmalarını iyi bilmeleri gerekir. Japonlar ve Çinliler, giderek siyah ırklarınkinden farklı özellikler kazandılar. Başlangıçta, herşey çok iyi gidiyordu; fakat başarıyla başlanan bu proje, bir süre sonra sorunlar yaratmaya başladı. Daha sonra, sayıca çoğalan insanlar güçlendiler ve herhangi bir yeryüzü parçasının işgal edilmesi savaş nedeni olmaya başladı. Üstün uygarlıklar, savaşmayı en çok sevenlerin, sonunda gezegenin hakimi olacaklarını tahmin etmişlerdi, nitekim öyle de oldu. Dünya bir kez, çeşitli insanların kaynaştığı bir gezegen olunca, toplumsal içerikli sorunlar baş göstermeye başladı. Hep karmaşa içinde görünüyorlardı. Gezegeninizdeki birçok büyük adam, barışın ancak bir ütopya olabileceğine inanarak öldü. Bu büyük adamlar ilk klon (kış uykusuna yatırılmış) hücreleri taşıyorlardı. İleri uygarlıklar, her gruba bu hücreleri aşılamaya başladılar, böylece dünya insanında yaşamı sürdürme bilincinin uyanacağını umuyorlardı…
P: Siz bu, ‘klon yöntemi’ denen şeyi nasıl keşfettiniz?
L: Galaksilerarası toplumda ne zaman önemli, bilge ya da cesur bir kişi ölüm tehlikesiyle karşılaşsa, ona gelirler ve hücrelerinden birini kullanırlar; böylece, her türlü zayıflığın giderildiği yeni bir varlık meydana getirirler.
P: Bunu niçin yapıyorlar? L: Kuşkusuz, bilgisini saklayabilmek ve koruyabilmek için.
P: Bunu başarabildiler mi? L: Şimdi evet, ama ilk başlarda ancak bir melez elde edebilmişlerdi. ‘Melez’ diye adlandırıyorum; çünkü, onun hücreleri artık bir daha klon görevi yapamıyordu.
P: Peki, yaşamın amacı nedir, LYA?
L: Manyetik enerji olan kendisinin, antitezini açıklamakta karşılaştığımız karışıklığı yenmektir. Bu savaş, bireyin içindedir. Yanlışları ve kusurları düzeltmek, meziyetler yaratmak için yapılır bu savaş… Yaşam, az önce de belirttiğim gibi, ilke olarak elektromanyetik bir anımsama fazıdır. Yani, siz doğduğunuzda; herşeyi yoğunlaştırılmış bir biçimde belleğinize yerleştirilmiş olarak doğuyorsunuz. Yaşamınızı dengeli bir biçimde sürdürebilmek için mücadele veriyorsunuz. Zekanızı öyle bir düzeye yükseltmelisiniz ki; belleğiniz, varolabileceğiniz süreyi uzatmaya yardımcı olsun. Bu da bazı duygulara ve özelliklere karşı savaşmakla olanaklı hale gelir. Böylece, içinizde gerçek bir savaş başlar.
P: Buna ‘pozitifizm’ diyebiliriz belki?
L: Hayır, daha sakin bir ruh halidir. Buna eriştiğinizde, kendinizde ilginç fenomenler keşfedeceksiniz. Gerçek huzura erişmiş bir insan, huzursuz bir insana göre farklı bir enerji alanına sahiptir. Bazıları, içlerinde büyüyen bu canavarın kendilerine hükmetmesine izin verirler, bazıları teslim olur ve mahvolurlar, bazıları ise karşı çıkar ve kazanırlar. Üstün uygarlıklar tarafından kurtarılmaya layık görülmeniz, bu konuda sergileyeceğiniz başarılara bağlıdır.
“Bana bazı kehanetlerden sözedecektiniz…” diyerek, değiştirdi konuyu profesör.



L: Kehanetlerden hoşlanır mısınız? P: Evet.
L: İşte bu da gezegeninizde yaşayanların ortak bir özelliği. Gelecekte olup bitecekleri öğrenmek istiyorlar. Bu arzu sizin beyninizde programlanmıştır. Çünkü, Dünya insanı eskiden, şimdiye göre çok daha ileriyi görme yeteneğine sahipti. Bu özelliği yeniden kazanmanız; ancak, karşılıklı sevgi ve yardımlaşma dengesini kurarak mümkündür.
P: Ne söylemeye çalışıyorsunuz?
L: Öğrenmeyi; ancak, kendinizi tümüyle yok etmezseniz başaracaksınız. P: Nasıl ?
L: Bakın, sizin ölçünüzle 2015 yılında, sesten enerji elde etmeyi başaracaksınız. Ses size, ummadığınız ölçüde güç kazandırabilir. Ancak, sözkonusu olan, ayarlanmış ses titreşimleridir. Bu titreşim bir keman, gitar flüt ya da orgun akordu gibi olmalıdır. Titreşimsel müzik ile müthiş şeyler yapılabilir. Bizim dünyamızda müzik, çevrede ne türde bir enerji bulunuyorsa, bunun aktifleştirilmesi için varolan bir hazinedir. Daha da ilginci; ses enerjisi, bedenleri ve kadavraları saklamak için kullanılır. Ses ile, iklimi kontrol etmek de olanaklıdır. Ancak, yanlışlık yapmamak için çok dikkatli bir biçimde, tek bir titreşimden ibaret ve yeterince ince olan bir ses kullanılmalıdır. Ses, içinde oturanlara hiç bir zarar vermeksizin, konutların ısıtılmasında da kullanılır. Ses aynı zamanda yenilmez bir silahtır. Çünkü yeterince yüksek ve tiz sesler depreme neden olabilmektedir.

P: Depremlerin sebebi nedir? Yer hareketlerine bir çözüm bulabildiniz mi?
L: Dünyadaki kara kütlesi parçalanıp, yeni kıtalar oluşunca, bu kıtalar dağıldı ve sizin deyiminizle, yanlış kutuplar oluştu. Biz buna ‘enerji kaybı’ diyoruz. Yerin bileşim maddeleri arasındaki denge, metaller arasındaki dengeye de aynen yansıdı: Cıva, demir, uranyum, petrol vb. gibi… Aynı durum beşer bünyesindeki minerallerde de geçerlidir. Bunlar dağılırsa, yer küre doğal enerji absorbe edemez. Bazı gezegenler, büyük felaketleri ve can kaybını önlemek için oldukça basit bir formül buldular. Belirli kalınlıktaki çok büyük iğneler hazırladılar. Bu iğnelerin bileşim maddeleri şunlardı: Bildiğiniz tüm mineraller, ayrıca oksijen, hidrojen, bakır, minerallerin sürtünmesi sırasında açığa çıkan enerjiden kaynaklanan bir madde, bir de sizin bilmediğiniz ve bizim ‘tuxuin’ dediğimiz bir madde. Bu iğneler sismik hareketleri nötralize etmekte kullanıldı. Eğer bu ‘hareketi’ nötralize edebilirseniz, yer hareketlerini de önlemiş olursunuz. Yukarıda bileşim maddeleri verilen büyük iğneler, bir depremden önce ortaya çıkan enerjinin kullanılabilir hale dönüşmesini sağlar. Böylece, bir taşla iki kuş vurulmuş olur. Yani, hem sismik hareketler en aza indirgenir, hem de enerjinin büyük bir miktarı yoğunlaştırılır. Enerji dalgaları yüksek ‘teluric’ yerlere yerleştirilmiş iğnelerin çekim ve absorbsiyonu yolu ile toplanır. P: İşinizi seviyor musunuz?

L: İş mi? Gezegenimizde bizler, yıldızlar bilgisini incelemek üzere yetiştiriliriz ve en büyük aşkı bilgiye karşı duyarız. Parolamız, ‘BİLMEK’tir. Zihinlerimiz bilgiyi kabul edecek şekilde donatılmıştır ve toplumumuzun kaderi budur. Bilgi edinerek, sayısız avantajlar kazanırız.
P: Bizim sistemimizi de incelediniz mi?

L: Evet, güneş sisteminizi ilk incelediğimizde, 16 gezegen saymıştık. Ama daha fazla sayı da olabileceğini tahmin ettik; çünkü, ortalama bir yıldız yörüngesinde yaklaşık 32 gezegen bulundurur. Bunlardan sadece ilk 10 ya da 12 tanesi yörüngedeki fazlarına göre, yıldızdan enerji alabilir. Bu enerji, o gezegeni kendi enerji rehberi içinde çevreler.
P: Enerji rehberi nedir?

L: Yıldızın, gezegenlerine hareket vermek için yayınladığı enerjidir. P: Anlamadım.
L: Açıklayayım: Enerji enerjiyi çeker; çünkü, aynı özellikleri taşırlar. Eğer güneş, enerjisini ısı şeklinde yayınlamışsa, bu enerji aynı şekilde yıldıza geri döner. Bu, gezegenlere rehberlik yapan bir alışveriştir. Güneş, tüm gezegenleri güçlü bir şekilde çeker. Bu çekim gücü olmasaydı hareket edemezlerdi.
P: Bizim gezegenimiz, güneşte meydana gelen değişikliklere karşı koyuyor mu?
L: Evet, eğer güneş enerjisi azalırsa ya da artarsa, dünyanız buna karşı koyar. Bir gezegen için enerjinin yoğunluğu ve dalgalanması da önemli faktörlerdir. Sıcaklık ve basınç, varoluşu ya da varoluştan sapmaları tayin eden en önemli faktörlerdir. Bunların değişmesi, sözkonusu gezegenedeki yaşamı da değiştirir.
P: Bizim dünyamızda henüz canlılar yaşamazken de onu biliyor muydunuz?
L: Dünyanız yaratıldığından bu yana, yüzlerce dairesel devre boyunca yörüngesinde kaldı; bu süreç içinde bir noktada biz sizlerin kozmik bağlantınız olmaya başladık. Atalarınız bizim varlığımızdan haberdardılar. İçlerinden bazıları, klon yöntemi ile üstün uygarlıklarda yaşayabilme olanağı bile bulmuşlardı.
P: Eski insanlar Dünyada atom hakkında bilgi sahibi miydiler?
L: Evet, ama; onu olur olmaz şekilde kullanmamak için önlem almışlardı. Ancak, her zaman olduğu gibi, şimdi toplumunuzda da bulunanlara benzer bazıları, onu sorumsuzca kullandılar. Şimdi, elinizi alıcıya koyun ve isterseniz, dünyadaki güçlerden herhangi birinin silah deposunu görün.
P: Elimi alıcıya yerleştirdim ve termonükleer silah depolarını, beni aptallaştıran bir açıklıkla gördüm.
L: Bunlara ‘füze’ diyorsunuz. Eğer, tüm bu enerjiyi yoğunlaştırıp, bir damlasını bir uçak motoru içine koyabilseydiniz, bu; o uçak motorunu 100 yıl kadar yere inmeden çalıştırmaya yeterdi. Siz atomu öylesine keyfi ve sorumsuz şekilde kontrol ediyorsunuz ki, gelişmiş toplumlarınızdakilerin de çok iyi bildiği gibi, insan günlerini, bir hata yapılmaması umuduna sığınarak geçiriyor.

P: Sizin bir atomik nötralizatörünüz var, değil mi?
L: Evet ama, bizim onu; toplumların silahlarına karşı kullanmamız yasaktır. Denizlerdeki atomik çarpışmaları, sırf denizledeki bitki örtüsü ve deniz hayvanlarını kurtarabilmek için nötralize ettik. Bunu biliyorsunuz. Ama bunu her zaman yapamayız. Bunu, yaşama duyduğumuz saygıdan dolayı yapıyoruz. Bu, ilerlemiş tüm ana uygarlıkların, tüm gezegen ve toplumlara verdiği bir garantidir. Ama siz bana, eski toplumların atomu kullanmayı bilip bilmediklerini sormuştunuz, değil mi?
P: Evet. L: Pekala; piramitler, aslında göründükleri gibi değildirler. Bunların aslında ne oldukları ve niçin inşa edildikleri, dışlarından belli olmaz. Piramitler bir, eşkenar dörtgen prizma oluştururlar. Piramidin tam ortası toprak düzeyinde ve alt kısmı toprak altındadır. Piramitle ilgili birçok şey dış uzaydan gelen varlıklarla bağlantılıdır. Bunun nedenini biliyor musunuz? Bu suretle, öteki gezegenlerde de enerji birikimine ait bilgilerin varolduğu gösterilmek istenmiştir. Piramitlerden birinin gövdesine yerleştirilmiş olan bilgiler size, başka gezegenlerden gelen v ebilgi yaymakla görevlendirilenlerin hangi yoldan geçtiklerini gösterecektir. Her bir piramidin biçimi, uygarlığınızın bilgilerini ve ilerleme yolunu temsil eder. Bunun için gezegenin her yanında çeşit çeşit piramitlerle karşılaşırsınız…
P: Bugüne kadar ki yaşantım boyunca, yaşam hakkında öğrendiklerimden çok daha fazlasını sizden öğrendim ki bunlar benim için esin kaynağı oldu. Şimdi, izin verirseniz, öğrenmek istiyorum: Dünyayı bekeleyen daha büyük tehlikeler mi var? Gezegendeki yaşamın tehlikede olmasının nedeni, insanın…
L: Yaşam değil, profesör… İnsanın kendisi, politik, sosyal ve ekonomik yazgısınn nedenidir..Bakın, güneş nasıl da ağır ağır batıyor. Bunu aldırmazlıkla gözlersiniz. Çünkü, nasıl olsa her defasında, ufkun altından dolanıp, geri geleceğine eminsinizdir. Güneş, galaksi içindeki yolunu sürdürecek ve Herkül Burcu’na doğru ilelerken, çekim gücünün alanında bulunan gezegenlerini de birlikte sürükleyecek.
Oysa yaşam böyle değildir. Geçen gün bir daha geri gelmez. Ancak, olgunluğa, elden ayaktan düşmeye yaklaşınca, atalet yüzünden bedeniniz bozulmaya başlayınca, dakikaların bir daha geri gelmeyeceğini idrak eder ve tek bir ‘AN’ı bile yitirmek istemezsiniz.

Değerli okurlarımız, UFO’lar ve dolayısıyla ‘evrende zeki hayat’ konusuyla ilgilenen bizlerin en sık karşılaştığımız sorulardan biri, “Madem ki, onlar bizden bu kadar ileri; o halde, neden bize açıkça (aleni bir şekilde) yardım etmiyorlar?” Bu klasik soruyu, görüşmelerinden birinde Prof. Hernanez’de LYA’ya sormaktan kendini alamıyor. Bakın, dünya dışı varlık LYA bu soruyu nasıl yanıtlıyor:

L: Dünyanız bizi endişelendiriliyor. Dünyayı güç duruma düşürenlerin eline geçmemesi gereken, teknik gelişmeler oluyor. Neden bir şeyler yapmadığımızı hep merak edersiniz. Bu, dünyanızı bir savaş alanına çevirmek olur. Unutmayın ki, saldırı geçiştirildikten sonra; artık, sizin anladığınız insanlık kalmaz. Gezegeniniz melezleşir. Gezegeninizin ne kadar güzel ve ne çeşitli canlı türleriyle dolu olduğunu bilen herkes, bunların yok olmasını önlemek için, elinden geleni yapıyor. Bazı ülkelerde, tanınmış ve etkili kişilerle defalarca konuştuk. Belki şaşıracaksınız ama; bu dünyalıların birçoğu, profesörü ve birçok başka yetkilisi bize inanmadı. Böylesine katı ön yargıları var. Reddedilemeyecek kanıtlar sunduk onlara; fotoğraflar, formüller gösterdik, hiçbir dünyalının bilemeyeceği şeylerden sözettik. Ben, doğrudan doğruya kendim sokaktaki adamla konuştum. Aynen, sizinle olduğu gibi; onları da başından itibaren gemimize çağırdık, hatta ana gemiye götürdük. Bazılarına dünyada bulunmayan metallerden örnekler bile verdik. P: Sonuçta ne elde ettiniz?
L: Genelde, bağlantı kurduğumuz dünyalıların akıllarını kaçırdıkları sanıldı. Dünyanızda bilimsel olarak açıklanmasında güçlük çekilen kanıtlar, genellikle saklandı ya da yokedildi. Genellikle açıklayamadıkları kanıtları kimseye göstermediler. Unutmayın ki, gezegeninizi, sizin deyimlerinizle; sosyolojik, arkeolojik, egzobiyolojik ve kozmobiyolojik açılardan incelediğimiz gibi, canlıların kökenlerini de inceledik. Yani, sizinle görüşmelerim; hep, önceki deneyimlerime dayanmaktadır.
P: Peki, dünya dışı varlıklardan haberdar olunduğu hakkında inandırıcı kanıtlar var mı?
L: Evet, birçok kanıt var: Rusya’dan bir örnek vereyim…Dünya dışı bir gemi, rotasından çıkmıştı ve Sibirya’nın çok yakınlarında bir yerde bulunduğunu farketti. Çok büyük bir enerji türbülansı, enerji absorblama gücünü yitirmesine neden olmuştu. Geminin sorumlusu olan kaptan yere inme kararı verdi. Bir dağ kulubesine yakın bir yere inmişlerdi. Gemide, meteoritlerin tahribettiği bir gezegenden kurtardıkları iki dünya dışı varlık bulunuyordu. Kurtulma olanaklarının çok az olduğunu saptayınca, kaptan onları indikleri yerde bırakmaya karar verdi. İki kişiydiler; onları, ana bileşim maddesi katı oksijen olan, şeffaf bir küreye yerleştirdiler. Gemi ayrıldı. Kaptan Sibirya’nın soğuk ikliminin bu varlıkların kurtulmasına yardımcı olacağına inanıyordu. Eğer onları kaptan kendi gezegenine götürebilseydi, onlara daha çok yardım edebileceklerdi fakat geminin yeniden enerji yüklenmesi belirsiz bir zaman alabilirdi. Oysa ki, o varlıkların yitirecek hiç zamanları yoktu. O gece bazı çiftçilere haber verildi ve bu dünya dışı varlıklar büyük bir gizlilik içinde oradan götürüldü.
P: Ne zaman olmuştu bu? L: 1973 yılında. P: İkisi de öldü mü?
L: Evet. O zaman Ruslar, yalnız olmadıklarını ve er ya da geç başka kanıtların da gönderileceğini anladılar. Bu olaya karışanlar, olayı çok gizli tutmaya karar verdiler. O zamandan itibaren, bu garip varlıkların nereden geldiklerini araştırmak üzere daha geniş çapta incelemeler yapılmaya başlandı. ABD’de de, uzayda dünyalılar dışındaki yaşamın incelenmesinde çok ileri adımlar atıldı. Onlar inceleme ve araştırmada daha ileriler.
P: Bunları bana hiç anlatmasaydınız daha iyi olmaz mıydı? Neden ben?
L: Profesör, bunları tek bilen siz değilsiniz ki. Sandığınızdan çok daha fazla sayıda dünyalı bunları biliyor. Hayır profesör; sizi eziyet etmek gibi bir düşünceyle seçmiş değiliz. Kendi kendinizle barış içinde ve dingin bir kişiliğiniz var, ama kuşkusuz en önemli faktör, sizin üniversitede profesör olmanızdır. Sonunda, kuşkuculuğunuzdan kendinizi sıyırabildiğinizde, eğer isterseniz bu konuda birşeyler yapabilirsiniz. Dünyanızın, yalnızca sizler için değil, galaksilerarası topluluk için de ne denli önemli olduğunu biliyorsunuz. Dünya insanını kurtarmak; onu, içinde yaşadığı bu çalkantılı dünyadan kurtarmak ve olası tehlikelerden uzaklaştırmak kaçınılmaz bir zorunluluktur.

P: İnsanlığı sona erdirecek silahların neler olduğunu biliyor musunuz?
L: Size şunu söyleyebilirim: Sizin için şimdilik en tehlikeli silah, dünyalıların birbirine duydukları nefrettir. Bu, ruhunuzu yavaş yavaş tahribediyor. Toplumsal dertlerinizin çoğunu yaratan bu nefrettir. Ama, siz bana öteki türdeki silahları sordunuz, onları da söyleyeyim: Kimyasal silahlar… Dünyanızdaki iki süper güç, şimdiye dek görülmemiş bir şekilde kimyasal silah satıp duruyor. Sanki, dünyanız kendi kendini yoketmek için büyük bir telaş içinde… Bu kimyasallar canlıların sinir sistemlerini yok edebileceği gibi, bitkisel gıdalarınızı da berbat edecek etkiye sahiptir. Nehirleriniz kimyasal silahlarla zehir akıntısı haline gelebilir ve bunu kimin yaptığı da çoğu kez bulunamaz. Dejenere olmanın daha kötü bir şeklinin de; DNA’larınızdaki asal partiküllere yapılan saldırı olduğunu anlayacaksınız. Bu, hepinizi, ‘mutasyona uğramış bir ırk’ durumuna düşürebilir. Dünyanızda kimyasal maddelerin rastgele kullanılışı, şimdiden deri hücrelerinizde bozulmalara neden oluyor. Benzer şekilde, sadece kan dolaşımınızı yer yer etkilemekle kalmıyor; kalp krizlerine ve beyin kanamalarına da neden oluyor. Sessiz sedasız ve sinsi bir şekilde etki yapmaları ve tanı konulmalarının güç oluşu nedeniyle, yakında kimyasal silahlar öncelik kazanacak.
P: Bunlar yakında mı gerçekleşecek?
L: Zamanınızın sizin için çok değerli olduğu izlenimini edinmiştim. Ama sanırım, zamana yeterince değer vermiyorsunuz. ‘Yakında’ sözcüğü sizin için ne anlam taşıyor? Bu anlattıklarım sizin dünyanızda şu anda olup durmakta zaten. Kimyasal silahları 2. Dünya Savaş’nda zaten kullandınız; ancak, şimdikiler daha da gelişmiş! Dünya beşeri, yazık ki, kendi kavgacı karakterinden ve bunun, dünya beşeriyetini nerelere götürmekte olduğundan habersiz görünüyor. Bu ve benzeri silahlar, sadece onlara hedef olma şanssızlığına uğrayanlara değil, henüz doğmamış kuşaklara da ölüm getiriyor. Yalnızca saldırıya uğrayanlar değil, bu silahlarla temas eden saldırganlar da yok olacak. Bu silahları geliştirenler, hem saldırganı hem de kurbanını aynı acıları çekmeye mahkum ediyorlar.

(devam edecek)
Devamını Oku »

CARLOS DİAZ (MEKSİKA)




Carlos Diaz (Meksika)

En iyi belgelenmiş UFO temas olaylarından biri olarak kabul edilen Carlos Diaz olayı aynı zamanda en titizce araştırılan temas hikayelerinden biridir.

23 Mart 1981 günü Meksikalı fotoğrafçı Carlos Diaz, bir dergi için fotoğraf çekmek üzere şehrin güneyindeki Ajusco Milli Parkı'na gitti. Burada uygun ışığın oluşması için bekleyen Diaz, bir anda önündeki yamacın ardından parlayan turuncu bir ışığın çıktığını gördü. İlk önce bunun bir ateş olduğunu düşünse de sarı-turuncu renkteki kubbeyi fark ettiğinde anladı: Bu bir UFO'ydu! Hemen kamerasını kapan Diaz tam karşısında durmakta olan diskin fotoğrafını çekti. Tam bu sırada, arabasının motoru durdu. Diaz ikinci bir fotoğraf daha çektikten sonra arabadan atlayarak diskin nasıl büyük bir hızla uçup gittiğini izledi.




Aynı gün öğleden sonra fotoğrafları laboratuardan alan Diaz, rüya görmediğini biliyordu. Bu deneyim onun yakasını hiç bırakmayacaktı. En kısa zamanda tekrar Ajusco Park'ına döndü, fakat turuncu ışıkla ancak 2.5 ay sonra yeniden karşılaşacaktı. Bu kez ışık bir tepenin doruğundan gelmekteydi. Diaz arabasını park etti, tepeye tırmandı ve en sonunda önünde havada duran cismi gördü. Gördüklerinden çok etkilenen Diaz, aniden birinin omzuna dokunduğunu hissetti. O anda bayılmıştı. Kendine geldiğinde, cisim kaybolmuştu.



Bu olayı takip eden ay Diaz, baygınlık geçirdiği o “kayıp zaman”da neler olduğunu yavaş yavaş hatırlamaya başladı. Bu esrarengiz “Işık Gemileri”nin pilotları ve kendisi arasında oluşan arkadaşça teması hatırlıyordu. Carlos Mexico City'nin 40 mil güneyindeki Tepoztlan Vadisi'ne taşınmaya karar verdi; UFO'lar orada çok eski çağlardan beri gözlemlenmekteydi. Tepoztlan'da UFO'ların bir kaç fotoğrafını daha çekme fırsatı bulan Diaz, aynı zamanda dünya dışı varlıklarla da temaslarını sürdürdü ve bu varlıkların neden Dünya'mıza geldiklerini, Dünya üzerindeki canlılar ve yaşam hakkında neden bu kadar endişeli olduklarını öğrendi.

10 yıl sonra, 11 Temmuz 1991'deki güneş tutulması sırasında binlerce kişi esrarengiz bir aracın gökyüzünde uçtuğunu gördü. Olayı araştıran TV spikeri Jaime Maussan, tanıkların çektiği fotoğrafların ve videoların bilimsel analizinin yapılmasına öncülük etmekteydi. Carlos, artık deneyimlerini halkla paylaşmanın zamanının geldiğini hissediyordu.

Carlos'un çektiği fotoğrafları inceleyen Maussan, fotoğrafların kalitesine hayran kalmıştı. Dahası, bir deneme yaparak Carlos'a bir video kamera verdi ve ondan gözlemlediği UFO'ları filme almasını istedi. Hayal kırıklığına uğramayacaktı. Sadece üç gün sonra Carlos ona çektiği ilk filmi getirdi ve bunu takip eden 5 ay içinde üç film daha çekti. Filmlerin hepsinde aynı “Işık Gemisi” görünüyor ve Tepoztlan Vadisi üzerinde akıl almaz manevralar yapıyordu. Hatta bir defasında o kadar alçaldı ki tüm kamera ekranını doldurdu.




Tüm bunlardan oldukça etkilenen Maussan, Diaz belgelerinin bilimsel analizinin yapılmasına öncülük etti. Meksika Üniversitesi'nde Enformasyon eğitimi veren Prof. Victor Quesada, fotoğrafları ve filmleri farklı metotlar kullanarak derinlemesine inceledi ve Diaz'ın iki tür cismi filme aldığı sonucuna vardı: bunlardan küçüğü 11-14 metre çaplarındaydı, büyük olanlarının çapı ise yaklaşık 36 metreyi buluyordu.

Quesada bu materyallerden o kadar etkilenmişti ki, 1993'te bu konuda bir saha araştırması yapmaya karar verdi. Aynı üniversiteden 10 profesör ve 20 öğrenciyle birlikte Tepoztlan Vadisi çevresindeki dağlarda kamp kurarak gözlem yapmaya başlayan Quesada ve ekibi gökyüzünde gerçekten de esrarengiz parlak cisimlerin uçtuğunu gördüler ve bunları filme aldılar. Hatta bir gece cisimlerden biri kampın yakınlarına indi. Cismi görünce paniğe kapılan öğrenciler kaçmaya başladılar; bu sırada bazıları düşüp yaralandılar. Bunun üzerine Prof. Quesada projeyi sona erdirmek zorunda kaldı.
Olayı öğrenen Alman tarihçi, antropolojist ve UFO araştırmacısı Michael Hesemann, bağımsız bir çalışma yapmaya karar vererek 1994'te Tepoztlan'a gittiğinde, eğer olay gerçekse burada şehrin üzerinde dolaşan geniş parlak cisimleri gören başka şahitler de bulacağından emindi. Tepoztlan kasabası, eski Meksika yerlileri Aztekler'in kutsal vadilerinden birinin üzerinde kurulmuştu. Buradaki büyük taştan oluşumların, Tufan öncesi zamanlarda yaşayan Dev'lerin ve kozmik enerji girdaplarının anıtları olduğu düşünülmekteydi. Aztekler'in tek piramidi “teo-calli”, ya diğer bir deyişle “enerji evi”, bölgedeki bir dağın tepesinde bulunmaktaydı. Mabedin yanında disk biçiminde bir kaya vardı; geniş, taşlaşmış bir uzay gemisini andırmaktaydı. Yanında ışıkların kayası adı verilen oluşum bulunuyordu.

Yerlilerin anlattıklarına göre, çok eski çağlardan beri buradan esrarengiz ışıklar çıkmaktaydı. Bu ışıklar kutsal vadiyi geçiyor, hatta bazen Popocatepetl Yanardağı istikametine doğru uçuyorlardı.

Tepoztlan'daki eski manastırda incelemeler yapan Hesemann burada göklerde dolaşan turuncu-kırmızı esrarengiz cisimleri gösteren duvar resimleri buldu; bunlar Diaz tarafından fotoğraflanan ve filme alınan cisimlerin aynısıydı. Manastırın ana kapısının üzerindeki bir kabartmada güneş, ay ve yıldızların yanında bir “Işık Gemisi” resmedilmişti. Hesemann'ın bulguları hem eski Tepoztlan'lılardan Don Alberto Palacios, hem de eski belediye başkanı Don Lazaro Rodriguez tarafından doğrulandı; bu cisimler yüzyıllardan beri Tepoztlan semalarında gözlemlenmekteydiler


Bu gizemli cisimleri gören başka tanıklar olup olmadığını araştıran Hesemann gerçekten de şaşırtıcı bir sonuçla karşılaştı: Tepoztlan'lıların yarısından çoğu turuncu-kırmızı ışık gemilerini gördüklerini söylemekteydiler. Detaylar sorulduğunda hepsi aynı şeylerden bahsediyorlardı: “Turuncu, kırmızı ve sarı renkte”, “Yuvarlak, disk biçiminde, üzerinde düz bir kubbe bulunan”, “ışıklarla çevrili”, “Birdenbire belirip kaybolan” ve “Süzülerek giden ve olağanüstü manevralar yapan cisimler” Görgü tanıkları, farklı sosyal kesimlerden gelmekteydi: çiftçiler, bankacılar, Federal görevliler, sanatçılar, fizikçiler…Görgü tanıklarının ifadeleri oldukça dikkat çekiciydi:

“Pek çok kişi farklı zamanlarda ve Tepoztlan'ın farklı bölgelerinde bu cisimleri gözlemlemiştir. Bu cisimler bir anda belirirler, bir süre gökyüzünde asılı kalırlar ve ardından gözden kaybolurlar. Fotoğraflarda ve filmlerde göründükleri gibiler, bu da onların gerçek olduğunun bir kanıtı…” 
Devamını Oku »

Yukarı Git