9 Aralık 2016 Cuma

CANLI YAŞAMIN TEMELİ VE BİLİNÇLİ ŞİFA ENERJİSİ : SU

 


Biyofizikçi olarak bitkiler, hayvanlar veya insanlardaki canlılığı araştırıyoruz. İlk etapta bizi ilgilendiren şey madde değil, saf enerjidir. Konu sadece su değil, bilgi (enformasyon) ve bilinçliliktir. Tüm düşünceleriniz ve bunların kaynağı, su ve tuza bağlıdır. Burada, daha sağlıklı olmak için değil, daha bilinçli olmak için, belirli bir suyu içmeniz gerekmektedir. Bilinçli olursanız, otomatik olarak daha sağlıklı olursunuz.

Elektrik, enerjidir. Enerji, bir tarafta bilgi, öteki tarafta canlılık olarak ifade edilebilir. Bilgi sözcüğü; bir şeyi, tekrar kendi asli formuna döndürmek, bir geometriyi tekrar yapılandırmak demektir. Hiç bilgisayarınızın ana parçasının ne olduğunu, düşündünüz mü? Bilgisayarınızdaki, bu çok küçük mikroçipi? Bir kuvars kristalinin geometrisi, bilgilerinizin orada saklamasını sağlar. Bu kristaller, sadece silikon üzerine basınçla üretilir, bunlar doğal dağ kristalleri değildir. Ancak sonuçta, burada söz konusu olan sadece geometridir.



BİR SU MOLEKÜLÜ ÇİFT KUTUPLUDUR


Her su molekülünün, birbirinden farklı olması ve her zaman tekrar aynı tam mükemmel geometriyi ortaya koymaları ilginç değil mi? Çünkü bir su molekülü, 104,7 derecelik bir açıyla, mükemmel bir dörtgenden başka bir şey değildir. Bu geometridir ve geometri, molekülde var olduğundan, suyun çok belirli frekans örneği vardır. Bir su molekülü, çift kutupludur, aynı gezegenimiz Dünya'nın Kuzey ve Güney kutbu gibi. Bu şekilde, her su molekülünün de, elektromanyetik kuşakla çevrelenmiş, bir eksi ve bir artı kutbu vardır.

Su, iki kutuplu olduğundan, belirli yerçekimi ve kaldırma kuvvetlerine tabidir. Su da, yerçekimi gücü vardır. Su, yukarıdan aşağıya doğru akar. Su, kimyasal materyal olarak, yukarıdan aşağıya akarken, tekrar aşağıdan yukarıya, saf ışık enerjisi olarak akar.                      

MADDE YOĞUNLAŞMIŞ-YAVAŞLAMIŞ ENERJİDİR

Prof. Popp'un getirdiği izah şöyledir: "Maddenin tüm formları, donmuş ışık veya yavaşlamış enerjiden başka bir şey değildir. Sonuç olarak maddeyi, enerji oluşturur.

Çaresi olmayan hiçbir hastalık yoktur. Doktor, okul bilgileriyle ve tecrübeleriyle, daha fazla yardım edecek durumda olmadığını, prensipte söyleyebilir. Ancak hiçbirimiz, temelde bir hastalığın, çaresi olmadığını söyleyemeyiz. Eğer biz bir problem ortaya çıktığında enerjiyi tekrar asli durumuna dönüştürebilirsek, o zaman buna otomatik olarak madde de uyacaktır. Hem de, bedeninizi oluşturan elementlerle, su ve tuz ile.

SU SARMAL ŞEKİLDE HAREKET EDER

Bedenimizde, suyun günlük olarak, aşağı ve yukarı canlı bir güç olarak aktığı, yaklaşık 90.000km sıvı bant vardır. Suyun içinde zaten canlılığı sağlayan dörtgen yapı vardır.

Su, sarmal şekilde, hareket eder, hiçbir zaman lineer değildir. Banyoda, bir bakın, su girdap formunda, hareket eder. Spiral oluşturan suyun hareketinin, genetik kalıtım bilgilerini içeren bedenimizdeki DNA ile aynı olması, ilginç değil midir?

KLORLU-FLUORLU SU VE BEYİN KONTROLÜ

Beyin suyunuz, çok yüksek derecede kristal yapılanmadır. Saf küçük kristaller ki, buna molekül-küme adını veriyoruz. Birbirine bağlanmış olarak ve bu şekilde geometri olduğu için, belirli bilgileri iletebilen bu yapıyı, suda da buluyoruz. Bu sürekli olarak değişir. Düşünceleriniz nereden geliyor? Kimyasallarla, suyun basitçe etkilenebileceğini biliyor musunuz?

Amerika'da, yüzeyi %100 örten klorlu su içilir. Buna eğer fluor katıp; fluorun frekans örneğini ölçersek, o zaman size bu fluorun, artık hiçbir isteğiniz kalmayacak kadar, beyin fonksiyonlarınız üzerinde uyumsuzluk yarattığını kanıtlayabilirim. İsteksiz olursunuz. Düşünün bunu, iki nesil boyunca tüm halka yaptılar. O zaman ne elde ettiler? İsteksiz, materyalistlerle dolu bir halk, bu insanlar, o zaman her şeyi, istenildiği gibi yapacaklardır. Yani böyle bir nesli yönetmek ve yönlendirmek kolaydır. Buna su ile ulaşılabilir.

37 derecelik bir beden sıcaklığında, beyin suyunuz, buzlanmış bir durum alır. Bu, jöleye benzer yüksek dereceli bir yapıdır. Bu yapıya mikrodalga uygulandığında, beyninizin kan bariyerinden, hayvansal albümin geçtiğinde ve beyninize girdiğinde, birden kristaller yapılarını değiştirmeye başlar. Ve beyninizin suyu sıvılaşır. Nedenini iyi incelemeliyiz, nedeni, daima geometride gizlidir.




HER SU MOLEKÜLÜNÜN KENDİ KİMLİĞİ VARDIR


Bu kristalleri, örneğin kar tanelerini soluyoruz. Suyun, katı hali olan kar tanelerinin, bir elektron mikroskobuyla, fotoğrafı çekilmiştir. Burada çok küçük altıgen ve mükemmel bir düzeni vardır. İki aynı kar tanesinin, hiçbir zaman birbirine benzememesi çok ilginçtir. Kendini kristalize edebilmesi için, her su molekülünde, bir milyardan fazla biyofoton çalışır ve bunlar kendilerini sürekli olarak tekrar düzenlerler. Bu şekilde, her su molekülü, öbürlerinden farklıdır, her su molekülünün kendi kimliği vardır.


SUYUN HAFIZASI VARDIR VE DENGELEYİCİDİR

Şimdi bir deney yapalım. Kar tanesini doğal şartlarda eritelim ve bundan tekrar su yapalım. Sonra da tekrar donduralım, tekrar tam olarak aynı kar tanesini elde ederiz. Bu nasıl olanaklı oluyor? Çünkü kim olduğunu hatırlayabiliyor. Suyun, hafızası vardır. Su bir bilgi taşıyıcısıdır. Maddeleşmeye sebep olan enerjinin formunu değiştirmediğimiz zaman, madde de değişmeyecektir. Çünkü o kim olduğunu biliyor. Bu olay, sizin organizmanız için de geçerlidir. Bilim adamları, suyun doğal bir dengeleyici olduğunu ve bizim su vasıtasıyla, bizde eksik olan dalga boylarını alabileceğimizi kanıtlamışlardır. Bu şekilde, kaybettiğimiz her şeyi dengeleyebiliriz. İtalya'da, Enza Enstitüsü'nden, Dr. Cicollo, son yirmi yıl içinde, tüm dünyadaki şifalı suları incelemiştir. Şifalı suların, öteki normal sulardan kimyasal yapıları aynı olsa da, biyofiziksel açıdan farklı olduklarını tespit etmiştir.



SU VE SÖZCÜKLERİN ETKİSİ

Bir Japon bilim adamı olan Dr. Masaru Emoto, suyu, sözcüklerle değiştirebilecek durumda olduğumuzu, fotoğraf çekerek, 10.000 deneyle kanıtlamıştır. Burada, sözcüklerin gücünü düşünün. Çünkü her sözcük, önceden düşünülmüştür. Bu elektriktir, bu dalga boylarıdır. Bunlarla, düzen yada kaos yapabilirsiniz. Masaru Emoto, nötr suyu alıp, sözcüklerle, yani bilgiyle yükleyerek; -4 derecede dondurmuş ve elektron mikroskobuyla, fotoğraflarını çekmiştir. "Beni hasta ediyorsun" mesajı ile yüklediği suyun görüntüsünün, aynı kanserli hücre yapısını ortaya koyduğunu, tespit etmiştir.

Bu şekilde, yapısı bozularak dondurulmuş, hasta bir suyu alalım ve sıvılaştırarak tek bir sözcük olan "Sevgi" sözcüğüyle, yeni bir bilgi verelim. Bunu, tekrar -4 derecede donduralım ve elektron mikroskobuyla fotoğrafını çekelim. Birdenbire, bu mükemmel kristali, mükemmel geometriyi elde ederiz. Bu deneyi, tersten 10.000 defa yapabiliriz, bilimsel ve objektif olarak suyun, düşünceyle ne kadar etkilenebileceğini, yine kanıtlamış oluruz.





SU MÜKEMMEL ÇÖZÜCÜ VE ŞİFADIR

Su, mükemmel bir çözelti maddesidir ve her şeyi kendine bağlayabilecek durumdadır. Bu nedenle, su içmek, gerçekten çok önemlidir. Bedenimiz, kendi kendisini, iyileştirebilir. Çoğu kişi de bunu, oruç kürleri vasıtasıyla yapar. Bunu, bıçaksız ameliyat olarak adlandırabiliriz. Bedeninizin, tekrar temizlenmesini sağlayın. Bunun için de, bunları çözen bir şeye ihtiyacınız var. Su, bunu başarır.

Ve artık biyofiziksel olarak da kanıtlayabildiğimiz gibi, su, yüksek derecede bir yapıya sahiptir. Ve bu yapılardan dolayı, bedenimizdeki benzer titreşimleri içeren birçok hastalıkları, Alzheimer rahatsızlığına kadar, beyinlerimizin kıvrımlarına yerleşmiş olan hafif ve ağır metal tortularını bile sökebilir. İsrail'de, bir doktora gittiğinizde, orada, hangi rahatsızlıktan dolayı gitmiş olursanız olun, sizi, önce tekrar bekleme odasına yollayıp, yarım saat içinde içmek üzere size 2 Litre su verilir. Ve siz, bu suyu içtikten sonra, hâlâ şikâyetleriniz varsa, bundan sonra sizi muayeneye kabul ederler. Bu bir gelenektir. Birden bire ortaya çıkan hastalıkların, % 80'ini, sadece su içerek iyileştirilebileceğini görmüşler. Bunun, sadece suyun kalitesine bağlı olmadığı da tespit edilmiş.Bunun için su, çözelti maddesi olarak biriken tüm atıkları, dışarı taşımak için kullanılıyor. Örneğin, burnunuz aktığında, neler oluyor? Bedeninizde, daha önceleri birikmiş olan zararlı maddelerin, etkisizleştirilerek dışarı atılabilmesi için, salgılar oluşuyor ve burnunuzdan dışarı çıkıyor. Aynı olay, cildiniz için de geçerlidir. Bedeninize girmiş olan zararlı tüm maddeler, cildiniz vasıtasıyla, ifraz edilir. Tüm problem, aslında içeride, oraya girmemesi gereken maddeleri, su yine dışarı taşıma kapasitesine sahiptir. Burada, suyun miktarı kadar, kalitesi de önemlidir.

SUYUN CANLILIĞI

Su, 80 metrelik bir boru sisteminden geçtiğinde, canlılığını kaybediyor. Bu da, borunun kötü olmasından dolayı değil, borudaki basınçtan oluşuyor. Suyun evlerimize kadar taşınabilmesi için gerekli olan basınç, suyun kendi hareketliliğini bozuyor. Suda, çift helezon şeklinde spiral hareket var. Bu da, suyun kristalinin oluşmasını sağlıyor. Suyun spiral hareketine zarar verildiğinde, kristal yapısı da bozuluyor. Kristal şekil olmayan yerde, geometri de yoktur. Böylece, bilgi de oluşamaz ve neticede canlılık yok olur.

KANSEROJEN TARIM İLAÇLARI VE YERALTI SULARI

Tarım sektöründe, 300 çeşitten fazla inorganik kimyasal yapıya sahip, tarım ilacı kullanıldığını ve bunların neredeyse 280'inin kanserojen olduğunu, biliyor muydunuz? Kanser nedir? Kanser kaostur.

Tarımda kullanılan ilaçlar, yeraltı sularına karıştığından, tekrar bizim çeşmelerimize geliyor. 280 ilacın kanserojen olarak bilinmesine rağmen, sadece 63'ü ölçülüyor. Kalanların isimleri bile bilinmiyor ve bunlar için, hiç bir sınır değer konulmamış. Ve zamanla, bu ölçülen 63 ilacın değerleri yükseldikçe, tolerans değerleri de yükseltilmiş. Suyun kalitesi, düzeltilecek yerde, içindeki maddelerin tolerans değerleri ile oynanmaktadır. Aksi takdirde, bu suyu, size satmamaları gerekir. 1992'den beri de, zaten bu 300 tarım ilacından, sadece 18'i ölçülmektedir. Ve böylece, gerçekte neler içtiğinizi düşünebilirsiniz.

YERALTINDA OLGUNLAŞAN SU: TOPRAĞIN KANI

En iyi içebileceğiniz su, doğal temiz kaynak suları, artezyen suları, yeraltından kendiliğinden çıkan pınar sularıdır. Çünkü suyun da, kendine has bir olgunluk derecesi vardır. Su, yağmur olarak yere indiğinde, bunu olgunlaşmamış su olarak adlandırırız. Bu suda, solar(güneş) frekansları ölçülebiliyor. Fakat yer manyetik frekansların da oluşabilmesi için, suyun, yerin çok altına inmesi ve toprağın kanı haline gelmesi gerekiyor. Yeraltında, tamamen olgunlaşan ve tüm yer manyetik frekans desenlerini içine alan toprağın kanı, kendi başına, 1000'lerce metre derinliklerden, girdap şeklinde, yukarı çıkabilecek güce ve enerjiye sahip oluyor.

ŞİŞE MİNERAL SULARI İNORGANİKTİR

Siz şişeden, mineral suyu içtiğinizde, bunu bedeniniz alamaz ve işleyemez. Çünkü mineral suyundaki mineraller, inorganik yapıya sahiptir. Bunlar zararlı değiller, ancak hücreler için kullanılabilir değildir. Böylece, kanınıza kadar giren kalsiyumun, hücrelerinizde özümsenemediği için hiçbir faydası olamaz. Bazıları, bu maddelerin bir kısmı, belki alınabilir diye düşünse de, bu kesinlikle mümkün değildir. Bunu, kahvaltıda tabağınıza, bir çubuk demir koymuş gibi de düşünebilirsiniz. Sudaki mineralleri alabilirseniz, çubuktaki demirleri de yiyebilirsiniz. Bu da mümkün olmadığı için, suyun, içerdiği mineraller de önemli değildir. Önemli olan, suda, hangi frekans desenleri vardır. Ve bu mineraller, halen iyonize durumda mı, etrafları su kılıfı ile çevrili mi? Çünkü biz, bu suyun yapısını bozduğumuzda, içindeki iyonize ve suya, elektromanyetik dalga boyları veren elementlerin, başka elementlerle birleşmesini sağlamış oluruz. Bu da genellikle, boru basıncı veya suya katılan karbon dioksitlerle yapılır. Böylece suyun doğal oksijeni alınıp, nitrojen katılır. Hâlbuki bizim amacımız, bedenden nitrojeni uzaklaştırıp, oksijen verebilmek olmalıdır.

CANLI OLMAYAN SU VE KİREÇLENME

Molekül evliliklerinde, örneğin pozitif yüklü kalsiyum ile negatif yüklü hidrojen karbonatlar birleşirler. Aslında bunlar, su canlı olduğu sürece, yani bir yapıya sahip olduğu sürece, iyonsal yapılarından dolayı, birleşemezler ve bedene zararlı hale gelemezler. Çünkü su, aralarında bir duvar gibidir. Şayet kalsiyum ve hidrojen karbonat birleşirse, yeni oluşum kalsiyum bikarbonattır, yani kısacası kireçtir. Ve siz de bunu, evinizin borularından dışarı atabilmek için, en pahalı cihazları kullanırsınız.

Bunu yaparken, kendi bedeninizdeki kireçlenen damarlarınızı, hiç düşünmezsiniz. Yaşlandıkça damarlarımız ve beynimizdeki sinir iletişim bağları kireçleniyor. Sonuçta, doğal olarak bilgi iletmek için, köprü kurulamadığından unutkanlık başlıyor. Burada oluşan kireçleri çözebilmek için; canlılığa, bilgiye veya yapıya gereksiniminiz var. Suyun geometrisine ihtiyacınız var. O zaman, oluşan molekül birleşimlerini de kırabilirsiniz.

ORGANİZMADAKİ RAHATSIZLIKLAR SU İLE İYİLEŞEBİLİR

Biz, araştırmalarımız çerçevesinde, segmanter diyagnostik ve organometri ile medes diye adlandırdığımız, enerjetik seviyede ölçüm yapabilen, bilimsel bir cihaz sayesinde, organizmadaki patolojik rahatsızlıkların bile, sadece su ile yenilebileceğini kanıtlayabiliyoruz. Uzun yıllar boyunca, teşhis amaçlı takip altında bulundurduğumuz hastalar var. Bizler, biyofizikçi olduğumuzdan, bizim kendi kendimizi,  yenileyebileceğimizi biliyoruz. Bedeninizdeki organlar, maddeden oluştukları ve çeşitli element bileşimleri içerdikleri için, her bir organın ayrı titreşim karakteri vardır. Örneğin bir akciğerin, doğal durumdaki titreşimi, yaklaşık 40 Hertz civarındadır.

Her gün içki alıyor ve ciğerlerinizi yıpratıyorsanız. Zorlanmadan dolayı, neredeyse ciğeriniz, 58 Hertz'e kadar yüksek titreşecektir. Eğer ciğerin enerji seviyesini, 40'tan 58 Hertz'e yükseltirsek, organın maddesel yapısının da değişmesi söz konusudur. Bu ise, organda bir bozulmaya sebep olacaktır. Bu olay da, aynı kanser de olduğu gibi, birden oluşmayacak, yıllarca organın maruz kaldığı tahribat, zamanla ortaya çıkacaktır. En başında, enerji seviyesinin değiştiğini, unutmayalım. Mesela bir hastamızın beyninin sağında bir tümör var. Tümör, organ seviyesinde kırmızımsı olarak görülmektedir. Bunu enerjetik seviyede ölçtüğümüzde; yani bu ölçümü, kanser, organ üzerinde görülmeden çok önce yaptığımızda, hastayı uyarabiliriz. Beyninde tümör olan hastaya, bedeninde eksik olan frekansları içeren bir su içirdiğimizde, çok farklı bir tablo ile karşılaşıyoruz. Zarar görmüş olan yerler: epifiz, hipofiz, merkezi sinir sisteminde, sadece 17dak. sonra değişiklik oluyor. Fakat bu kadar kolay olamayacağını siz de tahmin edebilirsiniz. Tüm bir ömür boyunca, yanlış yaşayıp, mucize suyu içerek iyileşebileceğinizi sanmayın. Bu hasta tabiî ki tekrar eski yapısına dönecektir. Çünkü artık organ seviyesinde tahribat başlamıştır. Beden kendini, bu negatif duruma o kadar alıştırmıştır ki, 2-3 saat içinde, eski patolojik tabloya geri döner. Fakat bunun bize gösterdiği, suyun içinde öyle bir enerji var ki, eksik olan tekrar yerine getirilebiliyor ve yenilenme gerçekleşebiliyor. Bu hastaya, belki her gün, 2'şer litre bu sudan içirsek ve birkaç yıl devam etsek, bedendeki her yapıyı değiştirebiliriz.

Bedenlerimiz, 'kendisini yenileyici', bir alandan oluşuyor. Bedenlerimizin şekillerini oluşturan, neticede enerjidir. Örneğin, bir hastanın ayağını kestiğimizde, ayak parmağını algılayabiliyor. Çünkü enerjetik seviyede, o enerji var, buna da fantom(hayali) ağrılar deniyor.

CANLI YERALTI SULARINI KULLANIN

Suyunuzu doğadan almaya çalışın, has su içmeye çalışın. Günlük ihtiyacınız olan 2Ltr. su İçin. Güzel bir kaynak bulup, kimyasal analizini yaptırın. Çünkü zararlı kimyasal madde olmayan yerde, suyun yapısı var olduğu için, mikrop da oluşamaz. Böylece bu, suyun canlılık içerdiğine dair, elinizde bir garanti olur. Alabalıkların yaşadıkları akarsular, kesin temiz olur. Çünkü alabalıklar, çok hassas balıklardır. Suyun içinde, çekim ve itim dengesi bozulduğunda, suyun kalitesi bozulur ve alabalıklar bunu derhal algılar. Bu balıklar, suyun içinde, başka güçlerin de var olduğunun farkındalar. Levitasyon(itim) gücünü kullanarak, suyun içinde durabiliyorlar ve suyun içsel gücü olan saf ışık enerjisini kullanarak, akıntının tersine yüzebiliyor.

Bu kaynaklardan beslenen sulardan faydalanmalıyız. Bu tip sular, sadece geçen hafta yağmur yağarak orada birikmiş değil, yıllarca olgunlaşma sürecine bağlı olarak, 100-200-300 yaşında olabiliyor ve radyometrik ölçümlerle bu yaşını, tespit edebiliyoruz. Bazı fosil sular vardır ki, bunlar toprağın kanı olarak; 6, 7, veya 8000 yıl yeraltında beklemiş ve oluşmuşlardır. Bu suları bulup kullanmalıyız.




SUYU CANLANDIRAN CİHAZLAR VE KUVARS KRİSTALİ

Artezyen suyu bulduysanız, mutlaka cam şişelere koyun. Bu sulara ulaşamayanlar, suyu canlandırıcı cihazlar kullanabilirler. Bu cihazlar, borulardaki basınçtan dolayı bozulan suyun yapısını, tamir ediyorlar. Böylece, kristalize yapısı olmayan; yapı ve böylece bilgi içermeyen suyu, fiziksel bir yöntem ile tekrar canlandırabilir ve enerji verebiliriz.

Çeşme suyunun yüzey gerilimi, daima 73 Dune'dur. İyi bir kaynak suyun gerilimi, 58, 60, 62 Dune olabilir. Bizim kanımızın değeri, 42 ve 44 Dune civarındadır. Gıdaları özümlememiz için, bu değerin, kan değerimize en yakın olması daha uygundur. Ve bizim için en uygun olan, taze sıkılmış meyve suyudur. Taze meyve suyunun yapısı o kadar uygun ki, yüzey gerilimi, aynı kanımızın değeri gibidir.


Bunu tuzlu su (sole)ile de yapabiliriz. Doğal bir Sole'den, bir bardak doğal suya, 1 çay kaşığı ilave ettiğinizde, izotonik bir çözelti elde edersiniz. Bu çözeltinin değeri de, aynı kanımızın değerindedir. Çünkü mükemmel bir yapıya sahiptir. Kaynak artezyen suyu da, bu değere çok yakındır. Su, suyu canlandırma cihazlarından, çok hızlı geçtiğinden, çok kalıcı bir şekilde onarılamıyor.

Suyu canlandırma cihazları, çok pahalı olduğundan, bunun yerine, bir avuç kuvars kristalini, temiz kaynak suyuna koyarak, cam sürahi içinde bekletirseniz, suyu canlandıracaktır. Camın yapısı kuvars tozu içerdiğinden, zaten bir altıgen şekle sahiptir ve içine konulanı etkileyecektir. Ertesi gün suyunuzu içtiğinizde, koyduğunuz kuvars kristali, şeklini hiç değiştirmemesine rağmen, siz de tadındaki yumuşaklığı fark edeceksiniz.

Biz size, kristallerle suyunuzu canlandırdığınızda, elde edeceğiniz yüzey gerilim değerlerinin, canlandırma cihazlarının sonuçlarından, daha iyi veya en azından o sonuçlarla aynı olduğunu, bilimsel olarak kanıtlayabiliriz. Zira bu cihazların çoğu, kuvars kristali içermektedir.

Peter Ferreira -  (ABD Biyofizik Araştırmalar Enstitüsü'nün Almanya Temsilcisi) 
Devamını Oku »

4 Aralık 2016 Pazar

KEHANETSEL RÜYALAR - Steve Rother



Kehanetsel Rüyalar


Bunlar uyurken yüksek benliğimizle kurduğumuz belli bir bağlantının sonucudur. Aslında, onlar başka bir realitede kendimizle buluşmamızın direkt sonucudur. Bu yüksek benliğimizin fiziksel benliğimize tohumlar ekmesinin ve fikirler iletmesinin bir yoludur. Onlar boyutlar arası zaman ve uzay düzeylerinde kendimizle buluşmamız açısından zaman yolculuğuna benzerler. Eğer böyle bir olay uyanık bir haldeyken vuku bulacak olsaydı, bilincimiz onun için herhangi bir başvuru noktasına sahip olamazdı.

Ancak, kehanetsel bir rüya normal realitemizde tam olarak rüyada gördüğümüz gibi nadiren gerçekleşir. Çünkü olay henüz mevcut realitede gerçekleşmemiş olsa da , o başka bir çoğul-evrende çoktan gerçekleşmiş olan bir deneyimdir. Zaman çizgisi perspektifleri tamamen farklı evrenlerle ilgili olduklarından, iki realite nadiren aynı şekilde gelişir.

Bu tip rüya tekamül tarihimizin bu zamanında en yaygın olarak görülen rüyadır ve birçoğumuz her gece böyle rüyalar görüyoruz. Onlar ayrıca nadiren bilinçli olarak hatırlanan rüya tipidir. Onların amacı bizi önümüzde uzanan şeyler konusunda uyarmaktır ki uyandığımızda bizi bekleyen seçimlere hazırlanabilelim. İşte bu yüzden, çoğu kez, vuku bulmak üzere ruhumuzun tüm farklı realitelerdeki deneyimini birleştirirler ve tazelenme dediğimiz şeyin temelidirler. Tazelenmek, canlanmak, gençleşmek için ruhumuzu yeniden birleştirmemiz gerekir.

Bu rüyalarla ilgili hatırlanacak önemli şey, onların sadece görüldükleri sırada doğru ve geçerli olduklarıdır. Biz her konuda her zaman seçime sahibiz. Bu kehanetsel rüyalar bilinçli olarak nadiren hatırlansalar da, bizde önümüzde uzanan olaylarla ilgili hisler bırakırlar. Güçlü psişik yeteneklere sahip olan birçok kişi aslında insanlarda bu rüyalardan kalan hisleri "okuyarak" bu enerjiyle bağlantı kurarlar. Biz her zaman seçime sahip olduğumuzdan, olayların zaman çizgisini gerçekten değiştirebiliriz. Dolayısıyla, canlı ama büyük ölçüde hatırlanmayan kabusların deneyimlenmesi bile o deneyimin sonucunu değiştirebilir.

Her rüya kişiye özeldir ve rüyadaki simgeler onun yaşam deneyimiyle açıklanabilir. Bu nedenle bu tür iletilere cevaben; benim de bir başkasının da sizin gördüğünüz rüyayı yorumlama olasılığımızın bulunmadığını söylemek istiyorum.


Gördüğünüz rüyaları hatırlayabiliyorsanız mutlaka bir mesaj taşıdıklarını bilmelisiniz. Dikkat edeceğiniz husus özellikle kehanetsel rüyalarda gördüklerinizin tam olarak gerçekleşmeyeceğini bilmeniz ve sembolik anlamlarını yaşam deneyimlerinizle yorumlayıp anlamlandırmanız gerektiğidir.

İki kişinin aynı rüyayı gördüğünü varsaysak bile, rüyaların her biri için farklı bir mesaj taşıdığını unutmamalıyız.


Duygusal olarak kehanetsel rüyalar

Steve Rother, duygusal olarak kehanetsel rüyaları; “genellikle duygusal bir deneyimle tohumlar eken harika rüyalar,” olarak tanımlar.

Bu tür rüyaları detaylı olarak hatırlarız ve hatırlama sürecinde bile duygusal yoğunluğumuz sürer.


Örnek

Rüyamızda tanımadığımız birisinin uçak kullandığını ve gökyüzünde güvenli bir biçimde uçtuğunu görmüşsek uyandığımızda aklımızda kalan sadece bu kadarı olabilir. Ama sessiz kalıp rüya hakkında düşünürsek farklı detayların aklımıza gelmesi olasıdır.

Rüyada görmediğimiz semboller belirir ve hatırladıkça duygu yoğunluğumuz daha da artar.

Pilotun eşine sadık birisi olduğuna dair bir veri almamışken, yüzük parmağındaki alyansa sık sık baş parmağı ile dokunup gülümsediği zihnimizde belirebilir.

Rüyada görmediğimiz halde birden pilotun çocuğunun fotoğrafının kokpitteki görüntüsünü anımsayabiliriz. Hatta eşine aldığı ve sefer dönüşü vermeyi planladığı mücevherin kutusunu bile hatırlamamız olasıdır.

Bu tür rüyaların da ayrıntıları uyandıktan sonra silinip gider, ancak, hissettirdikleri günler boyunca ilk anki gücünü korur.

Yakın bir gelecekte gerçekleşecek duygusal bir deneyimin tohumlarının atıldığı bu tür rüyaları birilerine anlatmak ya da yazmak için derin bir istek duyabiliriz.

Bu tür eylemler rüyanın yarattığı duygusal yoğunluğu sonlandıracağı için önerilmez.

Ancak, gizli sembollerin zihnimizde belirebilmesinin, rüyada görmediğimiz bazı iletilerin hatırlanabilmesinin de ancak dışa vurma yoluyla mümkün olduğunu söylemek gerekir.


Tavsiye

Tavsiyem, bir süre rüyanın duygusal etkisini yaşamak için ketum kalmanız, birkaç gün sonra gördüklerinizi sizi yargılamayacak birine anlatmanız ve anlatırken hatırladıklarınızı not alarak öz yaşam deneyimizin ekseninde yorumlamanızdır.

Bilinçaltınız sizi duygusal bir deneyimle karşılaşmadan önce uyarmak ve hazırlık yapmanız için semboller yoluyla ulaşmak ister. Bunun için basmakalıp yorumlara itibar edeceğinize, rüyayı kelimelere ayırıp anlamlarını bulmaya ve birleştirmeye çalışacağınıza, ne hissettiğinize odaklanmanız ve gördüklerinizin sizin özelinizde neyi çağrıştırdığına dikkat etmeniz daha yararlı olacaktır.

Yukarıda örnek verdiğim rüyayı siz görmüş olsaydınız size sorum şu olacaktı: "rüyayı görürken ve uyandıktan sonra ne hissettin?"

Hislerinizi anlatırken duygusal yaşam geleceğinizle ilgili ipuçlarını da anlatacağınıza kuşkum yok. Kelimelere takılmayın, sembollerin size ne hissettirdiğine bakın.

Mutlu hissediyorsanız, bilinçaltınız mevcut yaşam biçiminizi sürdürmeniz halinde güzel bir ilişkiye başlayacağınızı müjdeliyor, kötü hissediyorsanız sonu iyi bitmeyecek bir ilişkiden sizi korumak için uyarıyor diyebilirim.

Steve Rother
Devamını Oku »

3 Aralık 2016 Cumartesi

FREKANSIMIZI YÜKSELTMEK İÇİN NELER YAPABİLİRİZ ?






Enerji Alanınızı Birikimlerden Temizlemek Frekansınızı Yükseltir 

Işığınız bir elekten geçer gibi parlar, siz bu ışığın geçtiği kadarsınız. Ortak bir merkez tarafından bir soğan gibi yuvarlak katmanlarla çevrili olduğunuzu düşünün. En yakınınızdaki katmanlar fiziksel bilgiler içerir, bunun ötesindekilerde sırasıyla duygusal bilgiler, düşünce kalıplarınıza dair bilgiler ve en uzaktakilerde de ruhunuz ile hayattaki amacınızla ilgili bilgiler bulunur. Bunlar farkındalığınızdaki oktavlar gibidir.  Ruh seviyesinde korku ya da blokaj yoktur -sadece berrak, meditasyon yapanların saf bir farkındalık duygusu yarattığını ifade etmek için kullandıkları tabirle şefkat dolu mücevher ışığı vardır. Ama fiziksel, duygusal ve zihinsel katmanlarda kafanızın karıştığı ve korktuğunuz eski deneyimlerden kaynaklı fonksiyon bozukluklarını, sabit fikirleri ve donmuş duyguları bulursunuz. Bu kısaltılmış kalıplar gölgelere benzer; kendi doğrunuzu ve sevginizi yaşamadığınız hareketsiz yerlerdir. Parçalandığınız ya da bir şeyden kaçtığınızda da delikler ve gediklerle karşılaşırsınız ve bunlar da bloklar gibidir.

Zihninizi sakinleştirdiğinizde, hiçbir şey düşünmezsiniz ve bir şey düşünmediğinizde hiçbir şeye direnç göstermezsiniz ve direnç göstermediğinizde ve hiçbir şeye direnç göstermeyen düşünceler beslediğinizde Varlığınızın titreşimi yüksektir, hızlıdır ve saftır.

Abraham/Esther Hicks

Şimdi ruhunuzun yaşamınızı, bedeninizi ve kişiliğinizi yaratmak için oktavlarla bilgelik, niyet ve enerji yolladığını hayal edin. Birçok gölge ya da katı yer ve kim olduğunuza dair alandaki boşluklar yüzünden bütünlüğünüzün sadece belli bir yüzdesi elekten geçen ışık misali açıklıklardan geçebilir. Yüksek boyutlarda her yerde bir gölge ya da gedik vardır, sizin yaşamınızda ve bedeninizde de benzer bir kasılma ya da bilinçsiz yerler olacaktır. Duygusal bir travmanın hatırası ve bunun etrafında oluşmuş inançlar bedenin üzerine gölgelerini düşürecek, belki de kronik ağrılara, hastalıklara ya da orjinal yaraya tekabül eden bir noktada incinmelere sebebiyet verecektir.

Bastırılmış duyguları ve inançları anlayıp rahat bırakarak şifa bulduğunuzda, alanınızdaki karanlık noktalar kaybolur ve ondan sonra ruhunuzun mücevher ışığı daha fazla parlayabilir. Burada dünya üzerinde frekansınız yükselir, daha bilge ve daha sevecen bir insan olursunuz, bedeniniz iyileşir ve hayatınız daha iyi bir hale gelir. Demek ki, ruhunuzu bloke eden duygu ve düşüncelerden, sağlıksız duygusal alışkanlıklarınızdan, arınırsanız frekansınızda doğal olarak yükselecek.



Ruhu bloke eden şeylerden sıkça karşılaşılanlar arasında önceden üzerlerini kapattığımız sağlıksız duygusal alışkanlıklar bulunur: Kurban, mağdur ya da egemen güç olmak, kendini ya da başkalarını suçlamak, inatçı ve söz dinlemez olmak, başkalarını kurtarmak ve kurtarılmayı istemek ve başka şeylerle oyalanmak, geciktirmeler ve ertelemelerle gerçeklerden kaçınmak…Bunlara bir de şunları ekleyin: Başkalarını kıskanmak, saldırmak/kavga etmek, şikayet edip olumsuz konuşmak (ben yapamam, nefret ederim) ya da çirkin bir dil kullanmak (küçümseyerek konuşmak, dedikodu yapmak) ve akla gelebilecek en kötü senaryoları detaylarıyla kurgulamak. Budist rahibe Pema Chödrön bu tepkileri yemi yutmuş balıklar gibi “oltanın ucuna takılmak” diye niteliyor.

Bu olta iğnelerinden kurtulduğunuz ya da bu davranışları değiştirip yerlerine sağlıklı duygusal alışkanlıklar koyabildiğiniz zaman, olan bitene karşı çıkmayı bırakıp olayları sadece olduğu gibi kabul ettiğinizde ruhunuzun mücevher ışığının size daha fazla enerji vermesine izin vermiş olursunuz. Ve bunu her yaptığınızda mevcudiyetiniz önemli bilgileri ortaya çıkarır, sevecen bakış açınızı güçlendirir ve bundan sonra ne yapacağınızı bilmenize yardımcı olur. Bir şeyin üzerindeki etiketi kaldırdığınız ya da sabit bir fikir ya da bir tanıma yatırdığınız enerjiyi geri çektiğiniz zaman bir gölgeyi daha silersiniz ve yaşamınıza daha fazla mücevher enerjisi dolar. Aynı şey “rol yapmayı kestiğinizde” ve sağlıklı beslenip bayağı bir kilo verdiğinizde, sigarayı bıraktığınızda ya da bedeninizi bağımlılık yaratan maddelerle kirletmekten vazgeçtiğinizde de geçerlidir.

Ruhu bloke edenler arasındaki diğer bir kategori ise erken yaşlarda hayatta kalmak için farkında olmadan edindiğimiz düşünceler, inançlar ve dünya görüşleriyle ilgilidir. Bunlar, kim olduğunuzla ve burada bulunma amacınızla hiç ilgili olmayabilirler. Bu üst üste binmiş tabakalar ilk olarak, anne-babanızın inanç yapıları ve bedensel duruşlarını farkında olmadan benimsediğiniz “radar” döneminizde ortaya çıkmıştır. Aslında gözü pek bir gazeteci olmanız gerekirken, bu tabakalar size kibar ve alçakgönüllü olmanız gerektiğini söylüyor olabilir. Bu düşünceler size ağırlık yapan ıslak battaniyelere benzer, bıraktığınız alışkanlıklara dönüp eskisi gibi davranmanıza neden olur. Bu fikirler aslında size ait değildir ve belki de onları kimden ödünç aldıysanız ona geri vermeyi hayal edebilirsiniz ya da enerji sahanızdan buharlaşıp uçtuklarını, yok olduklarını görebilirsiniz. Bu ödünç fikirleri tanırsınız çünkü sonlarında “meli-malı” ekleri bulunur ya da bunları kendi kendinize söylemeyi denediğinizde başka birinin sesinin yankılandığını duyarsınız.

ŞUNU DENEYİN!

Başka İnsanların Üzerinizde Oluşturduğu Katmanları Temizleyin

Uğruna yaşadığınız töre ve değerlerin bir listesini yapın, hatta doğru bulduğunuz olumsuz olanları bile bu listeye yazın. Hangileri annenizden geliyor? Babanızdan gelenler hangileri? Aralarında modası geçmiş ve aslında size uygun olmadığını düşündükleriniz var mı? Varsa bunları kimden aldıysanız o insana iade edin ya da yok olmaya bırakın.
Para, iş, ilişkileri ebeveynlik sağlık, yaşlanma, din, politika ve ölüm hakkındaki düşüncelerinizi ve tavırlarınızı yazın. Bu fikirleri nereden, nasıl edindiniz? Bunlara ihtiyacınız var mı? Hepsini birer birer askıya almayı deneyin. Sabit fikirlere ve kurallara sahip olmak yerine her bir alanın size spontane olarak nasıl olabileceğiniz ve ne yapacağınızı öğretmesine izin vermek nasıl olurdu? Bu alanlar nasıl genişleyebilir ya da değişebilir?
Eğer cahillik ve ilgisizlik, mahrumiyet ve çaresizlik, unutkanlığı ve değersizlik duygusunu veya şikayet etmeyi artıran alışkanlıklarına takılıp kaldıysanız bu tür gedikleri doldurabilecek yegane şey anda mevcudiyettir: Her şeyin altında yatan, her şeye sinen sevgi dolu şefkat ve merhamet niteliğinde bir varoluş. Odaklanın, mevcudiyetinizle dolun ve sağlıksız duygusal alışkanlıklarınıza karşı “zihnen mevcut” olduğunuzu göreceksiniz. “Bilmem” dediğinizi işitince, “Bununla ilgili neler biliyorum?” demeye çalışın. Kendinizi bir arkadaşınıza, “Ben iyi dans edemem” derken bulduğunuzda bu düşünceyle ilginç, kendinize has ya da yaratıcı şekillerde hareket ettiğinizi düşünerek eğlenebilirsiniz. Dans etmenin size has haliyle yaşamak, bu hareketleri hayatınızın bir parçası yapmak nasıl olurdu? Hiçbir zaman yeterli paranız olmadığı kasetini yine başına sardığınızda kendinize şunu diyebilirsiniz: “Dur bir dakika! Şimdiye dek hayatta kalabilecek ve belli bir seviyede yaşayabilecek kadar param oldu. İyiyim ben. Durumumu istediğim zaman, daha enteresan bir şey elde edebileceksem değiştirebilirim. Şu an bana göre enteresan bir şey var mı? Ne yaratmak istiyorum” Siz kendi hikayenizin yazarısınız. Size gizemli bir şekilde bir yaşam hediye edildi ve aynı zamanda da kendi tavrınızı, ruh halinizi ve hareketlilik seviyenizi seçmekte özgürsünüz. Bu dünyada sizi gerçek siz olmaktan alıkoyabilecek güçte hiçbir kuvvet olamaz.

Nehirlerde hiç acele yoktur. Oraya, suyun kenarına gittiğinizde akış hızıyla hareket etmeye başlarsınız ve bu hız sizi bu gezegen üstündeki yaşamdan çok daha eski bir akışa bağlar. Bu hızı kabullenmek bir günlüğüne bile olsa bizi değiştirir, kendi kalp atışlarımızın sesinin ötesindeki ritimleri hatırlatır.

Jeff Rennicke


KISACA…Olumsuzluklara takılı kalmış olmak dört nedenle olur: Düşük kişisel titreşim, iradenin yanlış kullanımı, dalgalar ve döngülerle uyumlu yaşamamak ve anın içinde tam olarak mevcut olup tam bir farkındalık içinde bulunamamak.

Korktuğunuzda ve bu korkuyla sağlıksız duygu alışkanlıklarıyla savaş -ya da- kaç yöntemleriyle başa çıkmaya kalkıştığınızda kişisel vibrasyonunuz düşer. Kişisel vibrasyonunuz düştüğünde bir şeye takılıp kalmak kolaydır çünkü düşük frekanslar daha olumsuz deneyimlere neden olur. Bir dalgayı durdurmaya ya da arzu ettiğiniz gibi zorla hareket ettirmeye çalışırsanız yaşam akışınızda geri tepmeler ve deformasyonlara neden olursunuz. Bu deneyimi bir kenara bırakıp boşluk ya da olumsuz gerçekliklere konsantre olmaya çalışırsanız mevcudiyetin eksikliği deformasyonlara ve pürüzlere neden olur.

İrade gücünün doğru kullanımı zor kullanmak, kontrol etmek ya da direnmek değil şöyle olmalıdır: (1) Daha yüksek bir titreşim seçin, (2) İçinde bulunduğunuz dalga hareketine uyum sağlayarak “akışla” birlikte hareket edin, (3) O an her ne oluyorsa, “onunla kalmayı, onunla birlikte olmayı”, ruhunuzun bilgeliği ortaya çıkabilsin diye her durumda daha fazla mevcut olabilmeyi seçin… Ruhunuzu bloke eden düşünceleri ve kişiliğinize uygun olmayan ödünç alınmış düşünce katmanlarını yok ederek mücevher ışığınızın hayatınıza ve bedeninize dolması için daha temiz bir alan açabilirsiniz. Bunu yapmak için kuvvete ya da zor kullanmaya hiç ihtiyaç yoktur -frekansınız kendi araç gerecine bırakıldığında doğal olarak kendiliğinden yükselir. Kendinizi olumsuz titreşimlerden arındırmanız bugün kolaydır çünkü bedeninizdeki ve dünyadaki ivme kazanan frekans uzun süre takılıp kalmayı zorlaştırır ve korkulardan arınmak hemen anında mümkün olabilir.

Kaynak: Frekans - Penney Peirce
Devamını Oku »

Yukarı Git