29 Ekim 2017 Pazar

ABD ESKİ ULUSAL GÜVENLİK ŞEFİNDEN HEYECANLANDIRAN AÇIKLAMA



 Eski ABD ulusal güvenlik şefi Chris Mellon, UFO’nun fizik kurallarına aykırı manevralarla kendisine yaklaşan F-18’leri alt ettiğini söyledi.

ABD'nin eski ulusal güvenlik şefi Chris Mellon, uzaylıların varlığını kanıtlayacak açıklamalarda bulundu. Uzaylılara dair komplo teorileriyle gündeme gelen 51'inci bölgede görev yapmış olan Mellon, ABD donanmasının UFO olarak adlandırılan bilinmeyen uçan bir cisimle karşılaştığını duyurdu.

"Donanma güpegündüz UFO ile karşılaştı"

Görevinden ayrılmasının ardından dünyanın dört bir yanındaki UFO vakalarını takip eden "To The Stars Academy" kuruluşuna dâhil olan Mellon, geçtiğimiz yıllarda Kaliforniya eyaletinin San Diego şehri açıklarında bulunan ordu donanmasının güpegündüz UFO ile karşılaştığını ve olay anını kaydettiğini ileri sürdü. USS Nimitz uçak gemisi ve ona eşlik eden USS Princeton uçak gemisi mürettebatlarının UFO tespit ederek deneme uçusundaki iki savaş uçağına haber verdiğini belirten Mellon, "Transponder cihazı bulunmayan cisim, telsiz çağrılarına yanıt vermiyor. F-18 uçakları, cismin kanatları ve egzoz çıkışı olmadığını gördü" dedi.

"Fizik kurallarını altüst eden manevralarıyla F-18'lere üstünlük sağladı"

Mellon, bilinmeyen cismin raporlara geçen fiziksel özelliklerini "Beyaz renkte ve dikdörtgen şeklinde. 12 metre uzunluğunda ve 4 metre kalınlığında" diye saydı. UFO'nun fizik kurallarını altüst eden manevralarıyla F-18'lere üstünlük sağladığını kaydeden Mellon, "Objenin silah kamerası görüntüleri ve kızılötesi görüntüleri kaydedilmiş" diye konuştu. F-18'lerin uçak gemilerine dönmelerinin ardından UFO'nun saatlerce havada dolandığını belirten Mellon, "25 bin metre yüksekliğe çıkması, okyanusun 15 metre üzerine sesten daha hızlı iniş yaptığı kaydedilmiş. Bu tür vakalar tartışılmak üzere Kongre'ye sunulmalı. UFO'lar ordu kuvvetlerini tehdit ediyor" dedi.

Kaynak : https://www.ancient-code.com/us-navy-filmed-ufo-that-defied-physics-claims-former-senior-us-national-security-chief/
Devamını Oku »

SALYUT 7 - (2017)



Filmde, 1985 yılının Sovyet Rusya’sında yaşanan gerçek olaylardan esinlenilmiştir. Salyut 7 uzay istasyonu ile iletişim koptuktan sonra, uzay adamları Vladimir Dzhanibekov ve Viktor Sayinkh boş ve donmuş olan uzay aracına kenetlenip onu hayata döndürürler.

Kaynak : https://www.hdfilmcehennemi.com/salyut-7-izle/
Devamını Oku »

ÇİZGİ ÖTESİ - FLATLINERS - (2017)




Beş tıp öğrencisi ölümden sonrasına saplantılı hale gelmiştir. Ölümün ardından yaşamın devam edip etmediğini öğrenmeye kararlı olan öğrenciler tehlikeli bir deneye girişirler. Her biri kısa periyotlarda kalp atışlarını durdurur. Böylece hepsi ölüm deneyimi yaşar. Ancak yaptıkları deney giderek tehlikeli bir hal almaya başlayacaktır. Öğrenciler öteki tarafa geçerek doğaüstü varlıkların dikkatini çekmiştir ve artık her biri geçmişteki hataları ile acı bir biçimde yüzleşecektir...

Kaynak : http://www.beyazperde.com/filmler/film-197082/
Devamını Oku »

ANTI MATTER - (2017)





Bilim kurgu filmleriyle görmeye alışık olmadığımız bir gizemi araştıran bir öğrenci ve buldukları karşıt maddeye dair güzel bir yapım göreceğiz. Oxford üniversitesinde doktorasını yapan bir öğrenci, sanal bir solucan deliği üretmek ve onun içinde seyahat etmek üzerine bir çalışma gerçekleştirir. Fakat çabaları sürekli boşa çıkmakta ve bir türlü başaramamaktadır. Başaramadığını zannettiği bu dakikalarda farklı bir şey yaptığını anlar. Anti Matter izleyicisi solucan deliği hakkında bir çok bilgi edinebilecektir.

Kaynak : http://hdfilmevreni.co/anti-matter-izle-2017.html
Devamını Oku »

6 Ekim 2017 Cuma

ARAŞTIRMALAR RH NEGATİF KAN GRUBUNA SAHİP İNSANLARIN DÜNYA'DAN OLMADIĞINI GÖSTERİYOR




Modern tıp, insanların kan gruplarını A, B, AB ve 0 grubu olmak üzere dört kategoriye ayırıyor. Kan grupları arasındaki temel fark, her özgün tipte bulunan proteinlerle bağlantılıdır. Fakat Rh negatif kan gruplarında sıra dışı bir durum söz konusu. Bu tip kan grubunda protein yok.
Popüler sosyal medya kültüründe bu protein farkının ardında yatan sebep ile ilgili birkaç teori bulunmakta. Bu teorilerden birinin temeli ise başka bir dünya. Başka bir deyişle, insan popülasyonunun %15’ini oluşturan bu kan grubuna sahip insanlar başka gezegenden olabilir.
Bu tür teoriler daha ileriye de gidebiliyor fakat kesin olan bir şey varsa o da bu kan grubuna sahip insanların bazı karakteristik özellikleri olduğudur. Öncelikle bu kan grubu diğer bütün gruplara donör olabilir, kan skalasındaki herkes ile uyumludur. Fakat ne yazık ki kan alımında aynı uyumluluk sağlanmaz, bu konuda onlara sadece kendi kan grupları yardımcı olabilir. İnsan popülasyonun belli bir kısmını oluştursalar da coğrafik olarak daha çok Kuzey Avrupa civarında bulunurlar.
En baştaki soru ise hala cevaplanmayı bekliyor. Genetik, biyoloji ve arkeoloji alanlarından bilim insanları 35.000 yıl öncesiyle ilgili araştırmalar yaptıktan sonra bu tür kan grubuna sahip olan insanların Avrupa’da kabilelerden oluşan bir grup ile bağlantılı olabileceğini görüyor.
Değerlendirilmesi gereken bazı fiziksel özellikler bulunmakta. Örnek verecek olursak; ortalamanın altında vücut sıcaklığı, kızıl saç, yüksek sıcaklıklara karşı ortalamanın üstünde direnç, yeşil ya da mavi göz. Daha fazla fiziksel ve duygusal farklılıklar olduğuna dair de iddialar bulunmakta. Bu teori Rh negatif kadınların hamilelik şartları düşünüldüğünde daha da körükleniyor. Rh negatif kadınlar, Rh pozitif bebekler doğurmakta zorluk yaşarlar çünkü vücutları Rh pozitif bebekleri, doğaları gereği öldürmeye çalışır. Sadece zamanında bir tıbbi müdahale ile böyle bir doğum gerçekleşebilir ve bebeğin güvenliği sağlanabilir. Doğanın, bebeğin kısmi gelişimi ve doğuşu için gerekli şartları sağladığı göz önüne alındığında, bu durum tıbbi açıdan oldukça gariptir.
İşin gerçeği, biz şu an sadece bilimin incelediği ve araştırdığı şeyleri biliyoruz. Bu da ne yazık ki uzaylı komplo teorisinin sanal ortamda tartışılması, forumlarda, bloglarda yer alması için bilimsel bir boşluk oluşturuyor.

Kaynak : http://www.sciencepunch.com/research-shows-people-rh-negative-blood-type-not-planet-earth/
Devamını Oku »

SHEFFIELD ÜNİVERSİTESİNDEN DR. MILTON WAINWRIGHT : UZAYLILAR GEZEGENİMİZDE TOHUM ÖMRÜ OLUŞTURMAK İÇİN MİKROSKOBİK METAL TOPLARIN İÇİNDE MİKROORGANİZMALARI DÜNYA'YA GÖNDERMİŞ OLABİLİR



Dr Milton Wainwright : Uzaylılar gezegenimizde tohum ömrü oluşturmak için mikroskobik metal topların içinde mikroorganizmaları Dünya'ya göndermiş olabilir.
* Sheffield Üniversitesi'nden Dr Milton Wainwright, balonları, dünyanın atmosferinden 16 mil uzakta toz ve parçacık örnekleri toplamak için kullandı.
* Bir örnekte mikroskobik bir metal top buldu.
* Kürenin, uzaydan geldiği gibi hızla seyahat edebileceğini iddia ediyor.
* Metal top insan saçıyla aynı genişlikte ve titanyumdan yapılmış.
* Dr Wainwright, uzaylıalrın Dünya'ya göndermiş olabileceğini söylüyor.
* O, gooey bir maddenin topun dışına sızdığını ve biyolojik olduğunu iddia ediyor.
Dr Milton Wainwright, Dünya'nın stratosferinde bir balon tarafından toplanan numunelerde "gooey" bir madde sızıntısı olan küçük bir metal küre bulduğunu iddia ediyor.
Sheffield Üniversitesi ve Buckingham Üniversitesi bilim adamı, insan saçının genişliği ile aynı olan metal topun, bilinmeyen bir şekilde uzaylı bir uygarlık tarafından kasıtlı olarak Dünya'ya yönlendirilmiş bir pansperminin örneği olabileceğini söylüyor.
Bununla birlikte, minik kürenin uzaylılar tarafından dış uzaydan gönderildiğini kanıtlamanın neredeyse imkansız olduğunu kabul etti.
Dr Wainwright, kürenin atmosferde toz ve parçacıklar topladığı için balona tutturulan örnekleyicide küçük bir 'etki krateri' yaptığını söyledi.
Dr Wainwright : 'Küre, numune alma parçası üzerinde bir etki krateri açtı. Bu kuşkusuz ki, parçacık örneklendiğinde parçacık hızıyla uzanıyordu. "
Dr Wainwright ve ekibi, yaklaşık 16 km'lik bir atmosfere gönderilen bir balon tarafından toplanan toz ve partiküler maddelerin örneklerini incelerken küreyi keşfetti.
Küreyi incelemek için X-ışını analizini kullanarak, titanyumdan ve vanadyum izlerinden yapıldığı sonucuna varırken, yan taraftan çıkan görünen malzeme biyolojikti.
Ayrıca, 'mantar benzeri örme hasır örtüsü' bulunduğunu tespit ettiler.
Onun bir kuyruklu yıldızın üzerinde Dünya'ya taşınmış olabileceğini ya da bilinmeyen bir medeniyet tarafından gönderilebileceğini iddia ediyor.

Kaynak : http://www.dailymail.co.uk/sciencetech/article-2955620/Did-aliens-send-metal-orb-seed-life-Earth-Microscopic-sphere-contain-microorganisms-claims-astrobiologist.html
Devamını Oku »

4 Ağustos 2017 Cuma

PSİŞİK SİLAHLAR VE PSİŞİK SİLAHLANMA





Ölüm ışınlarını ve nükleer bombaları unutun. Psişik güçler, geleceğin silah olacaktır. İnsandaki beş duyu ötesindeki güçlerin veya algıların genel adı olan Psişik olma hali ya da doğuştan olan Psişik insanlar uzun zamandan beri ABD’ de, eski SSCB´de ve şimdi Rusya´da özel güçlerini askeri alanda kullanıyorlar mı? Bu geniş araştırmada, yaşananlardan söz ediliyor.
Dükkanın önündeki yazı şöyleydi: “Madam Zodiac, psişik güçler-geleceğin falı ve burçların okunması” Madam Zodiac’ın Washington’daki dükkanı saat 11:00’de açılıyor ve düzenli müşteriler, öğle tatillerinde geliyorlar. Vizite 10 dolar. 1979-1980 arasında her ayın üçüncü Salı’sında Madam’ın dükkanı özel bir müşteri için saat 09:00’dan biraz sonra özel olarak erken açılırdı.
Müşteri bir donanma komutanıydı, genelde sivil giyinirdi ve bir çanta taşırdı. Madam, kristal küresini, tarot kartlarını ve fotoğrafları bir kenara ittikten sonra ona çay yapardı. Komutan sigaradan kurtulamıyordu, Haziran’dan sonra günde yarım pakete düşürmüştü ama tamamen bırakamıyordu. Ama Madam Zodiac, onun yıl sonuna kadar sigaradan vazgeçeceğini söyledi. (Bu kehanet kanıtlandı. Komutan şimdi her gün 6 mil koşuyor ve Deniz Piyadeleri maratonuna katılmayı hedefliyor.)
Fakat Komutan, her ziyaretinde içinde 400 dolar olan zarfı, sigaradan kurtulmak için Madam´a vermiyordu. Para, Deniz Kuvvetleri´den geliyordu. Masaya konan resimler ve fotoğraflar, Sovyet denizaltılarının Doğu Amerika sularına yakın bölgedeki rotalarını gösteriyorlardı. Madam Zodiac’ın işi; psişik güçlerini kullanarak Deniz Kuvvetleri’ne ait gemi ve uçakların yapamadığını yaparak Sovyet misil ve denizaltılarının rotalarını bilmekti.



Kısacası Madam Zodiac, Pentagon’un “Medyum Teknolojik-Risk Projesi” olarak işlemlendirdiği kişiydi. Aralık, 1980’de Ordu Teftiş Gazetesi, “Yeni Ruhsal Savaş Meydanı: Beam Me Up Spock” başlığıyla bir makale yayınlandı. Makalenin yazarı, üsteğmen John B. Alexander idi. “Avrupa’ya 2. yayılma dönemi” ve “Savaşa hazırlanmak: Lojistik destek programı” gibi makaleleri de yazan Alexander’ın bu yazısı bazı şöyle başlıyordu:

* Beyin gücünü etkileyen bazı silah sistemleri vardır ve öldürme kapasiteleri çok önceden incelenmiştir.
* Çok uzak mesafelerden bile hasta etme ve öldürme gibi yetiler vardır. Hiçbir fiziksel neden olmadan ölüme veya hastalığa yol açabilirler. Bu tip silah sistemleri, böcek ve kurbağalarda denenmiştir fakat insanlara olan ölümcül etkisi tartışılmaktadır.
* Telepatik hipnozun kullanımı ise, ordu içinde yüksek bir potansiyele sahiptir. Bu yetenek bazı ajanların çaba sarf etmeden, önemli bilgileri ele geçirmesini sağlayabilir.
* Açıkça psikotronik silahlar vardır ama kapasiteleri bilinmemektedir.

Milyarlarca dolarlık bütçe:

Alexander ciddi miydi? Pentagon, gerçekten bazı falcıların denizaltıları durdurabileceğine inanıyor muydu? Alexander’in yazdığı bu makaleden haberdar olan birçok kişinin bunu saçma bulduklarını söylüyor. Neden ise şu: “Bu durum, kendi gerçekçilik kapasitelerini aşıyor. Dünyanın tepsi gibi olduğuna inananlar bile varken…”. Birçok araştırma gizli proje olarak tanımlanamayan programlar gizli tutulmak isteniyor.
Örneğin; 1978’de CIA’nın Sovyet Duyu Dışı Algılama çalışmaları ile ilgili istihbaratına şöyle bir başlık konulmuştu; “Biyolojik Transfer Sistemleri’nin Öyküsü”. Eleştirmenler parapsikolojinin, dünyevi problemler için kullanılması projesine karşı çıktılar. Örneğin, psişik güçlerin bir denizaltıyı yok etmesi gibi. Onlara göre, bilimi, teorik bulgular yine aynı bilim tarafından kabul edilmedikçe kullanamayız.

Peki, ama ya Madam Zodiac gerçekten Sovyet denizaltılarının yerini keşfedebiliyorsa? Michigan Üniversitesi Sosyal Bilimler profesörü olan Marcello Truzi, psişik güçlerin askeri ve politik olarak çok önemli olabilecekleri ve önemli ulusal güvenlik programlarına girebilecekleri için tehlikeli oldukları konusunda uyarıda bulunuyor. Bu tür güçlerin var olma ihtimali çok yüksek değil ama olasılık küçük de olsa, yadsınamayacak kadar önemli.
70’li yıllarda donanma Uluslararası SRI’nın beyin takımıyla 50.703 dolarlık bir anlaşma imzaladı. Görevleri, psişik güçlerin elektromanyetik kaynakları yok etmelerini önlemekti. Eğer psişikler bir başka odadaki parlayan ışığı hissedebiliyorlarsa, belki de denizaltıların çok zayıf elektromanyetik dalgalarını da fark edebilirlerdi.

Medyumların pazar değeri artıyor:

Yine de Donanma Halkla İlişkiler Bölümü kurumun psişik güçlerin denizaltıları bulmak için kullanıldığını inkâr eden resmi bir belge yayınladı. Belgede psişik-anti-denizaltı projesi şöyle tanımlanıyordu: “Bazı insanların fark edilemeyecek kadar büyük elektromanyetik dalgaları hissedebilme yetisini araştırmak.” Aslında bazı insanlar derken, medyumları; düşük seviyedeki elektromanyetik dalgalar derken de, denizaltıların elektromanyetik titreşimlerini; hissedebilmek derken de psişik güçleri kastediyorlardı.
Uzun proje raporlarında “psişik” kelimesi hiç kullanılmamıştı. Oysa SRI’nın en önemli araştırmacıları olan Harold Puthoff ve Russel Targ, dünyanın en bilinen medyumları olarak tanınıyorlar. Yapılan kontrat sonucunda SRI, son raporunu 1978’de yazdı. Raporda birçok psişikle önemli başarılar elde edildiğini iddia ediliyordu. Ama Donanma yetinmedi hatta donanma sözcüsü 1982’de yaptığı açıklamada, bu çalışmayı psişik olarak tanımlamayı reddetti.




Bu inkârların tersine, donanma en azından psişik güçleri olan 34 kişiyi denizaltıları saptaması için almıştı ve Madam Zodiac da bunlardan biriydi kod adı “Pseudonim” idi. Kontratında gizlilik ve susma koşulu bulunuyordu. Ama bir diğer medyum olan Shawn Robbins, National Enquirer dergisinde, isminin “Donanmanın medyumu” olarak geçmesine ses çıkarmadı. 1973’te New York’da Mainmondies Tıp Merkezi’nde Robbins, psişik-araştırma projesinde kullanıldı. Tipik bir deneyde, duygusal tahrik ölçüldü.
Hatta başkalarına erotik filmler izletilip, Robbins’in telapatik algı yeteneği ölçüldü. Filmlerden sonra denekler, uykuya yatırıldı ve rüyaları ya da seri göz hareketleri (REM) monitörlere yansıtıldı. Daha sonra denekler uyandırılarak rüyalarını anlatmaları istendi. Robbins’in rüyaları, filmin içeriğiyle paralel oluyordu ve filmi seyreden diğerlerinin rüyalarına uyuyordu. Araştırma ekibine göre; Robbins’in olağan dışı psişik güçleri vardı.

Testler bittikten hemen sonra, çalışmalara para sağlayan fonun yöneticilerinden birisi Robbins´i çağırarak kendisinin araştırmacı deniz subayı olduğunu söyledi. Adamın söylediğine göre donanma, düşman hedeflerine karşı Robbins’in psişik güçleriyle ilgileniyordu. Ve Robbins, anlaşmayı kabul etti. Madam Zodiac gibi ona da Sovyet gemi resimlerini ve çizelgeleri vererek, gemilerin yerini ve durumunu belirlemesini istediler.
Robbins üzerinde daha çok test yapmak istiyorlardı ama o bunu reddetti. Çünkü ondan Yunanistan’da gizli bir hazineyi bulmasını istenmişti. Yedi yıl sonra, aynı donanma komutanı, ondan Madam Zodiac projesine katılmasını ve testlere girmesini istedi. Fakat bu gerçekleşemedi, Robbins işini iyi yapıyordu ama Reagan’ın bütçe kesintisi kararıyla programdan çıkarıldı.

“Atom bombasını durdurabiliriz…”

1.Dünya Savaşı sırasında başlatılan ve geleceğin en önemli parapsikolojik araştırmaları olarak tanımlanan projelerin bütçesi Donanma tarafından karşılanıyordu. O dönemde, hayvanların psişik güçleri üzerinde yapılan bazı deneylerde martılar kullanıldı. Martılar psişik güçleri sayesinde Alman denizaltılarının periskoplarını tahrip edeceklerdi. Bütün bunlardan daha ciddi bir çalışma ise Duke Üniversitesi öğretim görevlilerinden J. Gaither Pratt’ın başkanlığında gerçekleşti.
Projenin amacı güvercinlerde psişik bir mekanizması bulmaktı. Bu tür bir buluş denizaltıların su yüzüne çıkmadan daha kolay ve uzun sefer yapabilmelerini sağlayacak, ayrıca geceleyin bombardıman yapılacaktı. Donanma bu tür çalışmalara 60’lara kadar devam etti. Fakat en önemli psişik proje, Donanma yerine Hükümet tarafından gerçekleştirildi. Donanma, 1977’de Virginia’da bir psişik mesajcı olan Dr. Charles Whitehouse’u “Hayali Görüntü Analiz İstasyonu”na aldı.
Whitehouse artık, içinde psişik enerjileri çoğaltan elektronik aletler üreten USPA adlı bir organizasyonu da içeren Birleşik Devletler Psikotronik Topluluğu´nun bir üyesiydi. Whitehouse, Donanma Araştırma ve Geliştirme Departmanı Başkanı olan Robert Skillen’e, eğer makinaya Sovyet denizaltıların bir resmi konursa yerlerini hemen tespit edebileceğini söylemişti. Skillen; “Bu yolla denizaltıların yeri bulunabilir” diyerek onay verdi.

Whitehouse, CIA ve Donanmadan birçok kişiye makinayı kullanmayı öğretti ve Donanma bu küçük siyah kutuya 5.111 dolar ödedi, Skillen, Whitehouse’un yaptığı çalışmanın övgüye değer olduğunu sürekli yineliyordu. Whitehouse, aldığı parayı yeni bir hayali görüntü analiz makinası için harcadı. Daha sonra bu makinayı kanser hastalığının tedavisi için kullandı. Kliniğinde auralarında boşluklar ya da dengesizlikler olan hastalara değişik renk kombinasyonları yönelterek onları tedavi ediyordu.
Ayrıca başka hastalıklar da auraya çeşitli renklerde ışık kombinasyonları doğrultarak tedavi ediliyordu. Whitehouse, ayrıca bu makinanın teknik kılavuzunda bazı bombaları etkisiz hale getireceğini de iddia ediyordu (Hidrojen ve Atom bombaları). Diğer hükümet ajanları, sivil yetkililer ve Hava Kuvvetleri, makinanın Atom bombasını imha edilebilmesiyle ilgilenmediler. Ama tıp dünyası ilgilendi ve doktoru, hastaları dolandırmakla itham ettiler. Sonunda Whitehouse, Tayland’a yerleşti, hayatının daha sakin olacağını düşünüyordu.

Hiper-uzay nükleer havan topu:

Donanmanın 1972’de yaptığı bu araştırma “çok gizli” bilgiler arasına girdi ve ancak 1978’de gün ışığına çıktı. Şöyle deniyordu: “Psişik araştırmalar yapan Sovyet güçlerinin er ya da geç aşağıdakileri gerçekleştirmesini bu yolla engelleyeceğiz.

A) Amerika’nın çok gizli dosya içeriklerini, gemilerimizin rotasını ve yerini, ordunun yerleşme düzenini bulmalarını,
B) Kilit noktalardaki Amerika liderlerinin ve sivil örgütlerinin düşüncelerini okumalarını,
C) Amerikalı subay ve yetkililerin ani ölümlerini sağlamalarını,
D) Amerikan uçaklarını ve uzay araçlarını uzaktan tespit etmelerini, önleyeceğiz.

Bu vahiysel tahminler, göründükleri gibi inanılmazdır. Ayrıca entellektüel gruplar tarafından da telaffuz ediliyorlardı. 1978’deki bir diğer donanma raporunda Sovyet Psikotronik silahlarının yani ruhsal yetilerin savunma ve saldırı fonksiyonlarını durdurmak için kullanılıyordu. Ayrıca raporda telapatik hipnozun Amerikan nükleer silahlarını etkisiz hale getirebileceğini belirten bir uyarı da vardı. Böylece 1981’de Hava kuvvetlerinin ordu adına savunma amaçlı psişik kalkanlar alması gündeme geldi.

Bu kalkanlar, USPA tarafından üretiliyorlardı. Çalışması için biraz kan veya karşı taraftan gerekli kişinin saçı yeterliydi. İnanılmazdı ama sanki ABD Ordusu büyücülüğe başlamıştı, Alexander’in makalesinde telapatik hipnozun büyük bir potansiyele sahip olduğu yazıyordu. Bu yetenek, karşı tarafın ajanlarını programlar hakkında bilgi almaktan alıkoyabilirdi. Üstelik Amerikan ajanları da bu metotla her şeyi bilebilirlerdi.

Söylendiği gibi: “Mançuryalılar, yaşamlarını bir tek telefon konuşmasına gerek duymadan sürdürürler” Emekli teğmen Thomas Beardan, ordunun iletişim analizcisi olarak çalışmıştı ve Sovyetlerin, bütün bunlardan daha öte silahları olduğunu söylüyordu; “Hiper-uzay nükleer havan topu” gibi… Bu psişik silahlar, stratejik noktaları tek bir atışla çöl haline getirebilirdi. Metod şuydu; tek bir nükleer patlama sınırsız şekilde evrenin her yerine naklediliyordu. 7 dönemdir senatör olan Charlie Rose bu saçma görünen iddiayı ciddi buluyor. O’na göre; Ruslar bu işin üstüne çok düşüyorlar ve Amerika bunun gerisinde kalmamalı.

Ruhsal hidrojen bombaları:

Rose, hukukçu ve tütün lobisinin liderlerinden, üstelik kendisi bilgisayarlar konusunda uzman ve Geleceğin Teknolojisi Komisyonu´nun da kurucusu. Bu aslında resmi olmayan, özel finanse edilen bir kurumdur. Rose ileri teknoloji ile ilgili birimi; füturist ve “Gelecek Şoku” adlı kitabın yazarı olan Alvin Toffler’den sonra gündeme getirdi ve Kongre´nin bu konuyla ciddi bir şekilde ilgilenmesi gerektiğini ortaya attı, gazetelerde birçok makale yayınlandı.
Uzay kolonilerinden, gen düzenlemelerinden, yumuşak enerjiden ve diğer New Age konularından söz edildi. Rose, Amerikan hükümetinin psişik silahlar için çok fazla para harcaması gerektiğini düşünmüyor. Çünkü ona göre ilk önce bu silahların nasıl bir teknoloji ile yapılması gerektiğini öğrenmek gerekiyor. Ama eğer teknolojik yapıyı anlayabilirsek, işte o zaman “Psişik Manhattan Projesi”ne ihtiyacımız olacak. (Manhattan Projesi, 1945´de atom bombası deneylerine verilen isimdir.)

Senatör, bu teknolojik bilginin ufukta olduğunu söylüyor. Rose, daha öncelerde uzak yerleri görmeyi sağlayan uzak görüş yeteneği ile ilgili olarak CIA dosyalarına girmişti. Bunu şöyle anlatıyor; “Uzak görüş yeteneğiyle ilgili inanılmaz örnekler gördüm. Bana kalırsa bu alandaki gelişmelere yakınlık göstermeliyiz, özellikle de Rusların yaptıklarına. Eğer gizli bulgulara erişebilecek psişik silahlarla donatılmış insanlar yaratırlarsa, hiç bir sırrımız kalmayacaktır.”

Rose, CIA ve Pentagon’daki şüphecilerin Amerika’nın uzak görüşle ilgili araştırmalarını engelledikleri düşüncesinde, şüphecilerin, araştırmaları engellediklerini çünkü uydu fotoğrafları kadar kesin olmadığını düşündüklerini belirtiyor ve şöyle devam ediyor; “Bana kalırsa bu ucuz bir radar sisteminden başka bir şey değil. Ayrıca Ruslar böyle önemli bir projeye sahiplerse, gerçekten başımız belada.
Bu ülke garip psişik gereçlere, lazerler arkasından bakmaya korkmuyorlarsa bizim de korkmamamız gerekir. Daha da kötüsü, yarın Ruslar bu tekniği ve bilgilerini Orta Doğu terörünün eline de verebilirler.”

Bu tür insanlar çok tehlikeli olabilirler…

California Üniversitesi psikologlarından Charles T. Tart’ın incelemesine göre; ciddi hükümet dışı araştırmacılar olası bir psikolojik askeri uygulamayı önemli buluyorlar. Amerika’daki en ünlü 14 parapsikoloji laboratuvarının on üçü Tart’ın anketine cevap verdi. Hiçbirisi bu tür psişik güçlerin casusluk alanında kullanılabileceğini reddetmedi. Üstelik bu konuda çok para harcandığını ve bilimsel insan gücü kullanıldığını söylediler.
Dördü casusluk için “olabilir”, beşi “belki”, geri kalan dördü ise “kesin” nitelemesini kullandı. Aynı oranda incelemeci ise; psişik güçlerin, fiziksel zarara, hastalığa ve hatta ölüme yol açabileceğini ya da bilgisayar türü gereçleri bozabileceğini söylüyorlar. Tart’ın araştırmasına katılan 5 laboratuar, Amerikan Hükümeti´nin kendilerine resmi yollarda parapsikolojik bilgi almak için yaklaştıklarını belirtti.

Ordunun psişik güç olarak istediği, telepatik hipnoz veya kaşık bükmek değildi. Böyle olsaydı, bunların bir gösteri tiyatrosu için hazırlandığını düşünürdük. Ciddi araştırmacılar, kendini psişik diye tanıtan Uri Geller gibi kişilerin süslü gösterilerinden sonra, düşük enerjiyi ölçen psikokinetik testlerden çok, göz yanılmalarına takıldılar. Psişiklerin birçoğu düşük bir enerjiyle bile etkilenecek basit mekanik veya elektrikli araçlarla (mikroçipler ve termometreler) uğraşmaya başladılar.
Princeton’un psişik araştırmacısı Robert John ve diğerleri bu tür kolay testlerin devamlı pozitif sonuçlar verdiğini söylüyorlar. Yani öylesine bir pşisik güç sıradan araç ve gereci kolayca etkiliyor. Aslında tüm modern silahlar (radarlar, bombalar, uçuş saldırı sistemleri, tanklar vs..), bilgisayarların düzgün çalışmasına bağlıdır.
Psişikler, bilgisayarları kontrol edebiliyorlarsa, bu tam bir nükleer kaç-göç oyununa dönüşür ve Pentagon’un gözünden kaçmamalıdır. Vietnam Savaşı sırasında Donanma, Tonkin Çölü’nde çalışan taşıyıcılardaki gizemli bombaların patlamasında psişik bir güçten şüphelendiler. Saldırı bilgisayarları bozulup, zarar vermek isterken tersini yapmış olabilirler mi? Pentagon, bunu kesinlikle bilmek istiyor.

CIA nelerle uğraşıyor?

Nükleer savaş gereçleri dizaynırlığı yapan Laurence Livenmar Laboratuarları çalışanlarından Ron Robertson’a göre; bazı hükümet yetkilileri, psişik güçleri, nükleer silahları korumak için inceliyorlar. Eğer Uri Geller psiko gücünü, kaşıkları ve anahtarları bükmek için kullanıyorsa “Laboratuar Uri Geller’in bunu yapabildiğini onaylamıştı”, bunu nükleer bombalar için de kullanabilir. Bunu yapabilmek için küçük bir noktayı birkaç santim oynatmak yeterlidir. Robertson, Pentagon’un 30 -40 psişik araştırmayı desteklediğini söylüyordu.

Bir zamanlar hükümet tarafından desteklenen araştırmalar hakkında neye inanmamız gerektiğini bilmek zordu ve bu konuda dökümanlara ulaşılamazdı. Üstelik hükümetler, özel olarak desteklenen psişik araştırmalarda bile eğlencelik bir iş yapıyor gibi davranırlar.
Örneğin, Joel S. Lawson’u ele alalım. Lawson, Donanma Elektronik Sistem Departmanı’nın basın bölümündeydi ve şöyle demişti: “Ben her zaman duyudışı algılamanın denizaltılarla savaşmak için tek yol olduğuna inandım.” Lawson, donanmanın içinde psişik silahları açıkça tartışmaya istekli çok az kişiden biriydi. Stanford Araştırma Entitüsü ile yapılan iki kontratta, hükümet sözcüsüydü. İki proje de bu fikirlerin fizibilitesinin test edilmesine yöneliktiı.

Lawson, artık konuşmuyor ve röportaj vermiyor. CIA´in 1952 yılı kayıtlarından alınan ve 1978’de ortaya çıkan bilgiler, psişik araştırmalara hız verilmesini ve pratik uygulamalar yapılmasının gerekliliğini, deneyler sırasında kesin bir dikkat ve hiçbir bilgi sızdırılmamasının istendiğini göstermiştir. Psişik araştırmacılar Stanley Krippner ve Shawn Robbins, yapılan araştırmalar için gereken paranın yarısının CIA tarafından karşılandığını, yedi yıl kadar sonra öğrendiler.
Bunu bir magazin makalesinden öğrenmişlerdi, saklama ve sessizlik politikası, 70’lerin sonuna kadar bu fonu gerçekleştiren görevlilerin sorumluluğunda sürdürüldü. Sorumlu kişi, hükümetin utanmak istemediğini ve ilgilenmeleri gereken başka şeylerin de olduğunu söyledi.

Şu anda neler oluyor?

Psişiklerden, paranın nereden geldiğini saklamak özel sorunlara yol açabilirdi. Eğer psişikler gerçekten yeteneklilerse, gerçeği telepatik olarak ya da dökümanlardaki psişik parmak izlerinden öğrenebilirlerdi. Diğer yandan psişikler, ipuçlarını yakalayamazlarsa, bu da onların gerçekten yetenekli olmadıklarını gösterirdi. Böylece bunca paranın boşa gittiği ortaya çıkardı.
CIA, bu karmaşayı çözmek için iki aracı kullandı. Bu kişiler, CIA ile olan bağlantıyı ve araştırmanın arkasındakileri biliyorlardı. Bu çift taraflı körlük sistemi önlemleri pek de normal sayılmaz. Aslında böyle bir anlaşma sistemi birçok tehlike yaratabilirdi. Hükümet hala psişik araştırmaları finanse ediyor mu?

Reagan dönemi Beyaz Saray sözcüsü Barbara Honegger, Ulusal Güvenlik Departmanı’nın uzak görüş olayını bir takım kodları bulmak için kullandığını söylüyor. Ulusal Güvenlik Departmanı´nın bilgisayarları trilyonlarca kod kombinasyonu içerse de daha güvenli kod kırıcılara daima ihtiyaçları var. 1977’de Donanma´nın Araştırma ve Geliştirme Bölümü´nde asistan sekreter olan Samuel Koslov, Donanma´nın, Stanford Araştırma Enstitüsü´yle ELF ve Beyin Kontrolü çalışmalarıyla ilgili bir kontratı olduğunu öğrendi (ELF, çok düşük frekansta radyo dalgalarıdır).
Çünkü insan beyni çok düşük frekansta elektrik dalgaları yayar. Bilim adamları bu dalgaları psişik bir metotla güçlü sinyallere çevirirlerse, yakınlardaki insanların beynini etkileyerek hipertansiyona yol açılabileceğini ve ani ölümle sonuçlanacağını düşünüyorlar. Ama beyin kontrolü etiketi Koslov’u üzmüştü, bu yüzden Donanma´nın finanse ettiği tüm psişik çalışmaların durmasını emretti. SRI ile olan kontrat iptal edildi ve diğer projeler beklemeye alındı.

Buna karşın beyindeki düşük frekanslı radyo dalgalarının insan beynine olan etkilerini araştırma projesi çok geliştirildi ve finanse edildi. Psişiklerin, bilgisayarları sabote edip, tüm gizli bilgileri ele geçirebileceği endişesi, Kongre´de açıkça gündeme geldiğinde psişik savaş yarışının başlayacağı düşünüldü. Ama şüpheciler “hayır” diyorlar. Onlara göre bu olaylar, fazla pahalı bir zaman öldürme işinden ileri gidemezdi. Koslov, psişik silahlar lafı geçtiğinde bile rahatsız oluyor.
Ona göre bu tür tartışmalar, insanları sonuçsuz bir sürek avına iter. Bunu şöyle dile getiriyor; “Eğer Sovyetler bu aptalca şeylere bu kadar çok para döküyorlarsa, bunun nedeni kendi gazetelerinde bizim psişik araştırmalar yaptığımızı duymuş olmalarıdır. Size bu konuda çok fazla gazete küpürü gösterebilirim.” Basın, Parapsikoloji hakkında Rusya´da bile haber çıkarıyor.
Fakat tüm bunlar sansasyonel ve magazin boyutunda. Yine de Parapsikoloji, hem Amerika’da hem de Rusya´da gündemdeki bir konu. Resmi Rus ansiklopedilerinde Parapsikoloji, şu şekilde tarif ediliyor; “Bilimsel olmayan idealist akım”. Bu tür bir tanım sadece Stalin devrinde vardı.
Oysa günümüzde çok ciddi bazı bilim adamları Parapsikolojinin önemli buluşlar yapacağını düşünüyorlar ve bu tür düşünceler sonsuza kadar yadsınamaz. Kısacası gelecek, insan yeteneklerinin ötesinin keşfedileceğinın ve kullanılacağının haberini yollamaktadır. Askeri ve politik alanın dışında kalan alanlarda, olumlu olarak pşisik güçlerin tam olarak tanınmış, denenmiş ve yönlendirilmiş kullanımı yeni bir dünyayı bize getirebilir.

Kaynak : https://www.kuantumnedir.com/konu-psisik-silahlar-ve-psisik-silahlanma-207.html
Devamını Oku »

KANIT, GÖBEKLİTEPE' DEKİ SÜTUN 43'ÜN 13.000 YIL ÖNCE ÇARPAN BİR KUYRUKLU YILDIZI TASVİR ETTİĞİNİ İLERİ SÜRÜYOR.



Kanıt, Göbeklitepe’deki Sütun 43’ün 13,000 yıl önce çarpan bir kuyruklu yıldızı tasvir ettiğini ileri sürüyor

Kanıt, Göbekli Tepe’deki Sütun 43’ün 13,000 yıl önce çarpan bir kuyruklu yıldızı tasvir ettiğini ileri sürüyor, yazar Graham Hancock’un çalışmasının doğruluğunu kanıtlıyor


Üniversite uzmanları kadim taşların mesajının şifresini çözüyor

İskoçya, Edinburg Üniversitesinden Martin Sweatman ve Dimitrios Tsikritsis’e göre, kadim bir taş oymasının yaklaşık 13,000 yıl önce çarpan bir kuyruklu yıldızı tanımladığı görülüyor. 43 numaralı T şeklindeki sütunda (Akbaba Taşı) görünen oyma rölyef kanatları gerilmiş bir kuşu, iki daha küçük kuşu, bir akrebi, bir yılanı ve bir daireyi tasvir ediyor. Göbekli Tepe’deki sütunların bazılarındaki düşük – rölyef oymayı eşleştirerek, Sweatman ve Tsikritsis Akbaba Taşının MÖ 10,950 ± 250 için tarih damgası olduğunun ikna edici kanıtını bulduklarına inanıyorlar, bu tarih 10,890’da olduğu tahmin edilen Younger Dryas olayına yakından karşılık geliyor. Onlar ayrıca Göbekli Tepe’nin meteor yağmurlarını ve kuyruklu yıldızları gözlemek için kullanıldığını ileri sürüyorlar.
Younger Dryas, Dünyanın sıcaklıkta ani bir artış gördüğü yaklaşık olarak 11,900 yıl önceki jeolojik periyottur. Bazı bölgelerde sıcaklık 10° C arttı. Bu zamanda Kuzey Amerika’nın çoğunluğu dahil, dünyanın çoğu 2 mil kalınlığında buzullarla kaplıydı. Sıcaklıktaki ani artış buzulları eriterek okyanus seviyesinin yükselmesine yol açtı. O zamanlar deniz kenarlarında yaşayan çoğu toplumların hızla yükselen sular nedeniyle iç kısımlara çekilmek zorunda kaldıklarına inanılıyor. Olayı tetikleyen şey bilinmiyor, ama bazıları Kuzey Amerika buzlarına çarpan bir kuyruklu yıldızın neden olmuş olabileceğine inanıyor.

Sütun 43’ün piktogramlarının her birinin konumunun ayrıntılı analizinden sonra, Sweatman ve Tsikritsis sütunun dört tarihten biri için zaman damgası olarak davrandığını ileri sürüyor (MS 2000, MÖ 4,350, MÖ 10,950 veya MÖ 18.000, hepsi için ±250 yıl). Sitenin radyo karbon ile tarihinin çıkarılması, Göbekli Tepe’nin yapımını yaklaşık 13,000 yıl önce olduğunu gösteriyor, bu nedenle Sweatman ve Tsikritsis zaman damgasının MÖ 10,950 yi işaret etmesi gerektiği sonucunu çıkarıyor. Sweatman and Tsikritsis ayrıca Sütun 43’te gösterilen sembolizmin Göbekli Tepe’nin kurucularının Younger Dryas’ın bitişine neden olan olaya tanık olduklarını ve hatta bir kuyruklu yıldızın çarpmasına tanık olduklarını kanıtladığını savunuyorlar.

Fikir ilk kez Yazar Graham Hancock tarafından ileri sürüldü

Sütun 43’ün astronomik öneme sahip olduğu fikri yeni değil. Teori ilk kez yazar Graham Hancock tarafından son kitabı Tanrıların Sihirbazları kitabında ileri sürüldü. Paul Burley’in çalışmasını kullanarak, Sütun 43’ün ortasındaki çemberin Güneşi ve hayvanların Akrep ve yay gibi takım yıldızlarını temsil ettiğini ileri sürüyor. Hancock ve Burley ayrıca Sütunun MÖ 10,950 tarihini işaret eden zaman damgası olduğu sonucunu çıkardılar, ama tesadüfen bizim zamanımız olan MS 2,000 tarihini dışarda bırakmadılar! Hancock Göbekli Tepe’nin kurucularının kendi zamanlarında gerçekleşen, ayrıca zamanımızda olması yakın bir felaketin uyarısını işaret ettiklerini ileri sürüyor.
Eğer Hancock haklıysa, megalitik taş yapımcıları sadece Dünyanın yuvarlak olduğunu anlamadılar, Güneşin ve Dünyanın takım yıldızlarına göreli pozisyonları ve hatta Dünyanın presesyon döngüleri gibi son derece karmaşık fikirleri anladılar. Dünya yalpalanır ve bir presesyon döngüsü, Dünyanın bir “yalpalamayı” tamamladığı 26,000 yıllık periyottur. Bu, daha önce avcı toplayıcı oldukları düşünülen bir toplum tarafından gösterilen kozmosun şaşırtıcı anlayışıdır. Hancock Göbekli Tepe’nin kurucularının avcı toplayıcıdan çok daha fazlası olduklarını ve kayıp bir uygarlıktan aktarılan bilgilerin alıcıları olabileceklerini öne sürüyor.

Hancock’un Kanıtı

Hancock Kuzey Amerika buzullarındaki Younger Dryas periyodu kuyruklu yıldız çarpmasını desteklemek için çeşitli kanıtlar sunuyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde, sadece çok  yüksek sıcaklıklarda yaratılan küçük cam kürecikleri (nano elmaslar) içeren jeolojik çökeltilerde kavrulmuş arayüzeyler bulundu (çok büyük patlamalarda bulunanlar gibi). Cam kürecikleri içeren çökelti katmanı Younger Dryas sınır katmanına kadar geriye gidiyor. Kuyruklu yıldızın çarpmasının neden olduğu kraterler olmamasına rağmen, Hancock Kuzey Amerika boyunca kuyruklu yıldız çarpmasının neden olduğu geniş jeolojik çöküntüler bulunduğunu ileri sürüyor. Bu senaryoda, kuyruklu yıldız çarpmasının  buzullar üzerimde neden olduğu patlama basıncı, aşağıya doğru yeterli kuvvet yaratıyor, bu Dünyada geniş bir çanağa benzer çöküntü yaratır.
Hancock ayrıca, Randall Carlson’un çalışmasını kullanarak, doğu Washington eyaletinin Scablands’ı gibi jeolojik görünümlere yalnızca felaket boyuttaki sellerin neden olabileceğini tartışıyor. Bu sel, Kuzey Amerika buzullarındaki buz engellerinin kırılıp açılmasının ve karalara muazzam miktarda suyun salıverilmesinin sonucuydu.

Olası kuyruklu yıldız kaynağı olarak Taurid meteor akımı

Hancock kuyruklu yıldızın, Dünyayı yılda iki kez dolaşan Taurid meteor akımından geldiğini iddia ediyor. Genellikle bu geçişler göreli olarak zararsız, ama belirli durumlarda Dünya çapı 30 mil olan kuyruklu yıldızları kapsayabilen akımın kalbinden geçer.
Hancok’un çalışması onun Dünyanın yaklaşık 13,000 yıl önce Taurid meteor akımının kalbinden geçtiğini ve yaklaşık olarak 2030 yılında tekrar oradan geçeceğini önermesine yol açtı.
Eğer Hancock haklıysa ve Sweatman ve Tsikritsis’in çalışması doğruysa bu, insan türünün sonraki 15 – 30 yılda türün yok olması seviyesinde bir olay ile karşı karşıya gelebileceğini ileri sürüyor. Hancock bunun ölüm garantisi olmadığını hissediyor, çünkü bu tür felaketten kaçınmak için teknolojiye sahibiz. Hancock hiper tetikte olmamız gerektiğini ve yaklaşık 13,000 yıl önce kadim insanlar tarafından gönderilen mesajı dinlememiz gerektiğini ileri sürüyor. Bu mesaj şöyle yorumlanabilir, “Felakete neden olan bir kuyruklu yıldız bize çarptı, o tekrar gelecek ve geleceği zaman şimdi. Kendinizi koruyun.”
Tanrıların Sihirbazlarını dinlemek belki de insanlığı kurtarmanın ve dehşet verici bir felaketi önlemenin anahtarıdır.

(Çeviri: Saffet Güler)

Kaynak : http://tiybos.com/evidence-suggests-pillar-43-at-gobekli-tepe-depicts-a-comet-impact-13000-years-ago-vindicating-the-work-of-author-graham-hancock/
Kaynak : http://www.kosulsuz-sevgi.com/yeni-eklenen-mesajlar/kanit-gobeklitepedeki-sutun-43un-13000-yil-once-carpan-bir-kuyruklu-yildizi-tasvir-ettigini-ileri-suruyor/
Devamını Oku »

BİLİM İNSANLARI MADDENİN YEPYENİ BİR FAZINI ONAYLADILAR: ZAMAN KRİSTALLERİ





Enerji olmadan sürekli hareket


Aylardır, araştırmacıların sonunda zaman kristallerini yaratmış olabielceği spekülasyonu vardı – sadece uzayda değil, ayrıca zamanda tekrarlanan atomik yapıya sahip olan garip kristaller, bu onları enerji olmadan sürekli salınıma sokuyor.
Şimdi bu resmi – araştırmacılar bu garip kristallerin nasıl yapıldığını ve ölçüldüğünü ayrıntılı şekilde rapor ettiler. Ve iki bağımsız bilim insan ekibi laboratuarda bu mavikopyaya dayanan zaman kristallerini yarattıklarını iddia etti; bu tümüyle maddenin yeni bir fazının varlığını onaylıyor.
Keşif oldukça soyut görünebilir, ama fizikte tamamıyla yeni bir çağın habercisi – onlarca yıllardır metaller ve yalıtkanlar gibi ‘dengede’ olduğu tanımlanan maddeyi incelemekteyiz.
Ama Evrende, dengede olmayan, henüz bakmaya başlamadığımız daha fazla garip madde türleri olduğu tahmin edilmekteydi, buna zaman kristalleri de dahildi. Ve şimdi bunların gerçek olduğunu biliyoruz.
Şimdi, dengede olmayan maddenin ilk örneğinin etrafımızdaki dünyayı anlayışımızda atılımlara yol açabileceğine sahibiz.
Berkeley, California Üniversitesinden araştırmacı Norman Yao , “Bu maddenin yeni aşaması, ama aynı zamanda gerçekten harika, çünkü dengede olmayan maddenin ilk örneklerinden biri” dedi.
“Son yarım yüzyılda, metaller ve yalıtkanlar dengede olan maddeyi keşfetmekteyiz. Dengede olmayan maddenin bütünüyle yeni tabiatını keşfetmeye henüz başlıyoruz.”
Bir saniye için geri adım atalım, çünkü zaman kristalleri kavramı şimdiye kadar bir kaç yıldır ortalarda dolaşıyordu.
İlk kez 2012’de Nobel ödüllü teorik fizikçi Frank Wilczek tarafından öngörülen zaman kristalleri temel durum olarak bilinen en düşük enerji hallerinde bile harekete sahip oldukları görünen yapılardır.
Genellikle bir materyal, bir sistemin sıfır – noktası enerjisi olarak da bilinen temel halde olduğu zaman, bu, hareketin teorik olarak imkansız olması gerektiği anlamına gelir, çünkü bu onun enerjiyi genişletmesini gerektirir.
Ama Wilczek aslında zaman kristalleri için bunun bu durum olmayabileceğini öngördü.
Normal kristallerin uzayda tekrarlanan atomik bir yapısı vardır – aynen bir elmasın karbon örgüsünde olduğu gibi. Ama, bir yakut veya elmas gibi, bunlar hareketsizdir, çünkü temel hallerinde dengededirler.
Ancak, zaman kristallerinin sadece uzayda değil, zamanda tekrarlanan bir yapısı vardır. Ve bu onun temel halinde salınım yapmasını sürdürür.
Bunu jöle gibi imgeleyin – ona hafifçe vurduğunuz zaman, tekrar tekrar hafifçe sallanır. Aynı şey zaman kristallerinde gerçekleşir, ama buradaki büyük fark hareketin herhangi bir enerji olmadan gerçekleşmesidir.
Bir zaman kristali, kendi doğal, temel halinde sürekli olarak salınım yapan jöleye benzer ve bu, onu tümüyle maddenin yeni bir şaması yapan şeydir; dengede olmayan madde. O hareketsiz duramaz.
Ama, zaman kristallerinin var olduğunu öngörmek bir şeydir, onları yapmak tamamen başka bir şeydir, burada yeni araştırma geliyor.
Yao ve ekibi zaman kristalinin nasıl yapıldığını ve özelliklerinin nasıl ölçüldüğünü tam olarak tanımlayan ayrıntılı bir mavikopyayı öne sürdüler ve hatta zaman kristallerini çevreleyen çeşitli aşamaların ne olması gerektiğini öngürdüler – bu, maddenin yeni aşaması için katı, sıvı ve gaz hallerinin eşdeğerini ayrıntıları ile açıkladıkları anlamına geliyor.
Yao bu çalışmaya, “teorik fikir ve deneysel gerçekleştirme arasındaki köprü” adını veriyor.
Bu sadece spekülasyon değil. Yao’nun mavikopyasına dayanarak, iki bağımsız ekip – biri Maryland Üniversitesinden ve diğeri Harvard’dan – şimdi kendi zaman kristallerini yaratmak için talimatları izlediler.
Bu gelişmelerin her ikisi de geçen yılın sonunda arXiv.org sitesinde bildirildi ve dergilerde yayın için gönderildi. Yao, her iki makalede ortak yazardır.
Çalışmaların yayınlanmasını beklerken, iki iddia hakkında kuşkucu olmalıyız. Ama, iki ayrı ekibin geniş şekilde farklı sistemlerden zaman kristallerini yapmak için aynı mavikopyayı kullandıkları gerçeği ümit verici.
Maryland Üniversitesinin zaman kristalleri, hepsi dolaşık elektron dönüşleri olan 10 iterbiyum iyonunun conga hattını alarak yaratıldı.





Bu kurguyu zaman kristaline çevirmenin anahtarı, iyonları denge dışında tutmaktı ve bunu yapmak için araştırmacılar onları sırayla iki lazer ile vurdular. Bir lazer manyetik bir alan yarattı ve ikinci lazer atomların dönüşlerini kısmen tersine çevirdi.
Tüm atomların dönüşleri dolaşık olduğu için, atomlar bir kristali tanımlayan tersine çevrilmiş dönüşün stabil, tekrarlanan kalıbına yerleştiler.
Bu yeterince normaldi, ama zaman kristali olmak için, sistemin zaman simetrisini kırması gerekiyordu. Ve iterbiyum atom conga hattını gözleyerek araştırmacılar bunun garip bir şey yapmakta olduğunu fark ettiler.
İterbiyum atomlarını periyodik olarak dürten iki lazer dürtükleme periyodunda iki kez sistemde bir tekrarlama üretiyordu, normal bir sistemde gerçekleşemeyen bir şey.
Yao, “Jöleye salınım yaptırsaydınız ve bir şekilde farklı bir periyotta karşılık verdiğini görseydiniz süper garip olmaz mıydı?” dedi.
“Ama bu, zaman kristalinin özüdür. ‘T’ periyoduna sahip olan periyodik faktörünüz var, ama sistem bir şekilde senkronize oluyor, sistemin ‘T’den daha uzun olan bir periyot ile salınım yaptığını gözlüyorsunuz.”
Farklı manyetik alanlar ve lazer darbesi altında, zaman kristali faz değiştirdi, aynen eriyen bir buz parçası gibi.


Harvard zaman kristali farklıydı. Araştırmacılar elmasta yoğun şekilde paketlenmiş azot boşluk merkezlerini kullanarak oluşturdular, aynı sonuçları elde ettiler.
Çalışmaya dahil olmayan Indiana Üniversitesinden Phil Richerme açıklama yaptı, “Benzer sonuçlara, zaman kristallerinin maddenin yeni bir fazı olduğunu vurgulayan iki bambaşka sistemde ulaşıldı.”
“Farklı zaman kristalinin gözlenmesi, simetri kırılmasının aslında tüm doğal alemlerde gerçekleşebileceğini onaylıyor ve araştırmanın bir çok yeni yönüne yol açıyor.”
Yao’nun mavikopyası Physical Review Letters‘de yayınlandı.

Güncelleme, 31 Ocak 2017: Daha önce zaman kristallerinin sürekli salınımını temel halde devamlı hareket olarak karşılaştırdık, ki bu doğru değil. Şimdi bu açıklamayı düzeltiyoruz.

 Kaynak : http://www.sciencealert.com/scientists-have-just-announced-a-brand-new-form-of-matter-time-crystals
 Kaynak : http://www.kosulsuz-sevgi.com/yeni-eklenen-mesajlar/bilim-insanlari-maddenin-yepyeni-bir-fazini-onayladilar-zaman-kristalleri/

(Çeviri: Saffet Güler)





Devamını Oku »

VALERIAN VE BİN GEZEGEN İMPARATORLUĞU - (2017)




28. yüzyılda Valerian ve Laureline, insanların yerleşim alanlarına uygulanacak emirleri taşıyan bir operasyon biriminde görevlidirler. Savunma Bakanlığı'nın emriyle ikili, etkileyici bir şehir olan Alpha'ya görevlendirilirler. Alpha, evrendeki pek çok farklı türün bilgi, deneyim ve kültürlerini paylaşmak için yüz yıllardır bir araya geldiği bir şehirdir.  Fakat şehrin merkezinde bir gizem vardır; karanlık bir güç bu şehrin huzur dolu ortamını tehdit etmektedir. Valerian ve Laureline'nin görevi bu güç aktif olup Alpha'yı ele geçirmeden önce hem şehri hem de tüm evrenin geleceğini kurtarmaktır.
Filmin başrollerini Life filmindeki performansıyla göz dolduran Dane DeHaan ve Suicide Squad: Gerçek Kötüler'in cadı tanrıça Enchantress'ı Cara Delevingne üstlenirken kendilerine Clive Owen, Ethan Hawke, Herbie Hancock ve pop ikonu Rihanna eşlik ediyor. Filmin yönetmen koltuğunda ise ünlü yönetmen Luc Besson oturuyor.

Kaynak: http://www.beyazperde.com/filmler/film-237821/
Devamını Oku »

REVOLT - (İSYAN) - (2017)


Revolt, insanlığın sonunu getirmesi an meselesi olan bir uzaylı istilasının son günlerinde geçiyor. Afrika kıtasında görevli olan Amerikalı bir asker ve Fransız bir sıhhiyecinin işbirliği yaparak bu saldırıdan sağ kurtulma çabasını izleyeceğiz. Bir yandan sığınacakları güvenli bir bölge ararken bir yandan da birbirleriyle uyum içinde çalışmayı öğrenmek zorunda kalacak bu zoraki ikili.

Kaynak: https://www.hdfilmcehennemi.com/revolt-izle/
Devamını Oku »

ATTRACTION - (ÇEKİM) - (2017)


Bir uzaya gemisi kaza sonucunda Rus kentine düştüğünde,onları gören birçok kişi kendi varlıklarını sorgulamaya başlar, aralarında uzaylıların Dünya'yı terk etmelerini isteyen bir çoğunluk oluşmaya başlar..

Kaynak:http://tamfilmizle.com/filmizle/attraction-2017-full-hd-turkce-dublaj-izle/
Devamını Oku »

THE SPACE BETWEEN - (BU DÜNYANIN DIŞINDA) - (2017)


Mars yörüngesine gönderilmek üzere 6 kişilik bir astronot ekibi kurulur bu ekip uzun yıllar mars' yüzeyini inceleyecek yaşamın varlığını arayacaklardır. Planlanmış bir şekilde fırlatma yapılır mars yörüngesine girilir. Aradan geçen zaman sonrasında astronot kadın çocuk dünyaya getirir. Uzay mekiğinde dünyaya gelen çocuk tam 16 yıl sonra dünyaya dönebilecektir. Dünya'ya geldiğinde buraya alışmak onun için oldukça zor olacaktır.

Kaynak : http://www.fullhdfilmizlesene.org/macera-filmleri-izle/bu-dunyanin-disinda-the-space-between-us/
Devamını Oku »

STASIS - (DOLAŞIM) - (2017)


Arkadaşlarıyla partide eğlenen Ava, evine gelince hemen uyur, Sabah uyandığında herşey yolundadır ancak aynaya baktığında korkunç gerçeği anlar. Zaman içinde yolculuk yapan bir kaçak, Ava'nın bedenini çalmıştır. Dünyada görünmez hayalet gibi yaşayan Ava, bedenini çalan kaçak ve onun gibilerini durdurmak için mücadele edecektir...

Kaynak: https://www.hdfilmsitesi.com/dolasim-2017-filmi-izle.html
Devamını Oku »

THE RECCAL - (2017)



 Birlikte uyum içinde geçinen beş arkadaş, kamp yapmak için uğradıkları bölgede her şeyden habersiz keyif sürmektedir. Göl kıyısında bulunan birbirinden yetenekli arkadaşlar yakın bir zamanda uzaylıların dünya gezegenine yapacağı işgali ilk gözlemleyen kişiler olacak ve hayatta kalma mücadelesini sonuna kadar sürdürecektirler.

Kaynak:https://www.filmups.com/the-recall-2017-hd-turkce-dublaj-altyazili-izle/
Devamını Oku »

LUCID DREAM - (2017)


İşlemediği suçlar yüzünden polis tarafından yakalanmaya çalışan bir adam tamamen samimi duygularlarla yardım istediği polislerden iyi bir karşılık alamaz bu yüzden bu olayı kendinin çözmesi gerektiğini anlar fakat ilk olarak bunu yapabilmesi için kendi kafasının içine girmesi gerekecektir buda tam o adamın uzaman olduğu bir konu hiç kullanmadığı bir şeyi kullanarak bilimin sınırlarını zorlamaya karar verecektir.

Kaynak:http://www.fullhdfilmizlesene.org/bilim-kurgu-filmleri-izle/lucid-dream/

Devamını Oku »

29 Temmuz 2017 Cumartesi

TANRILARIN ÇANTALARI




Eski kültürler niçin tanrıları gizemli bir bileklik ve çanta taşıyarak tasvir ederdi?
Bu çantaları insanlar değil, o insanların Tanrıları taşıyordu..
Çantalar sanki tek fabrikadan çıkmış gibiydi..
Sümerlerde, Hititlerde, Asurlularda, Mısırlılarda, Azteklerde, Mayalarda, Hindistan’da, Afrika’da, Paskalya Adasında, hatta Bosna’daki kazılarda bile dev boyutlardaki tanrı figürlerinde hep el çantası vardı..
Afrika yerlileri Dogonlar el çantası kullanmıyordu ama bunu duvarlarına çiziyorlardı..
Birbirlerinden haberleri bile olmayan farklı kıtalardaki insanların çanta modası inanılacak gibi değildi..
O zaman bu çanta taşıyan ve Tanrı olarak betimlenen dev heykeller kimlerdi ?..
Acaba ilkel insan bu çantayı kendisinden üstün olan bir ırkta gördüğü için mi kutsallaştırmıştı ?..
Öyle ise kimdi bu çantacılar?..
Ve o çantaların içinde ne vardı? Ya da çanta olarak düşündüğümüz şeyler bir cihazmıydı ?..
Neden insanlar onu her taşa oyacak kadar kutsallaştırdı ?..
Arkeoloji dünyası insanlık tarihi ile ilgili binlerce sorunun cevabını gün ışığına çıkarmaya çalışıyor..
Her yeni kazı geçmişimizle ilgili bilmediğimiz daha çok şeyin olduğunu kanıtlıyor..
Ve her yeni bilgi insanlık tarihini yeniden yazdırıyor..
Bakalım tüm dünyanın ortak kültürü bu 12000 yıllık çanta modasının sırrı ne zaman çözülecek ?
O sır çözüldüğünde belki de asırlar boyu bize öğretilenlere gülüp, bilgisizliğimize üzüleceğiz..
Kim bilir?












Devamını Oku »

27 Temmuz 2017 Perşembe

PHOENIX FORGOTTEN - (2017)




13 Mart 1977 gecesinde yaşanan ve pek çok farklı kaynak tarafından kayıt altına alınan görüntülerin bugüne dek çekilmiş en net UFO görüntüleri olduğuna inanılır. Bilim adamlarının ve resmi kaynakların mantıklı bir açıklama yapamadığı bu görüntüler uzun yıllardır UFO meraklıları tarafından dünya dışı varlıkların dünyayla iletişim halinde olduğuna kanıt olarak gösterilmektedir. Phoenix Forgotten, found-footage tarzında bir film ve o gece kaybolan üç gencin başına gelenleri konu almakta.

Kaynak : http://tamfilmizle.com/filmizle/phoenix-forgotten-phoenix-forgotten-2017/
Devamını Oku »

THE GRACEFIELD INCIDENT - (2017)




Matthew Donovan, küçük yaşında geçirdiği bir kaza sonucu bir gözünü kaybetmiştir. Bir video oyun tasarımcısı olan Donovan'ın hayatı teknolojiyle iç içedir. Takma gözünün içine yerleştirilen yepyeni bir kamera sayesinde artık her adımını kayıt altına alabilen Donovan, yeni gözünün hünerlerini arkadaşlarıyla çıkacağı bir hafta sonu tatilinde test etmeye karar verir. Bu hafta sonu kaçamağı, kaldıkları yerin yakınlarına düşen bir meteorla son bulur, artık Matthew'un gözü, o gece ve sonrasında yaşananların kaydını tutacaktır. The Gracefield Incident, hem bilim kurgu hem de korku severlere hitap edecek!

Kaynak : http://www.turkcealtyazi.org/mov/4464394/the-gracefield-incident.html
Devamını Oku »

11 Temmuz 2017 Salı

SAĞLIK İÇİN TOPRAKLAMA YÖNTEMİ VE ÖNEMİ




SAĞLIK İÇİN TOPRAKLAMA YÖNTEMİ VE ÖNEMİ

Doğal Tedavi alanındaki bütün modern okullar,farklı kelimelerle tanımlasalar da “enerji” den bahsederler.
Nedir bu enerji?
Dr. Oschman araştırdıkça bu gizemli kelimenin üzerindeki sis perdesini kaldırmış.
Bir dergide,konu hakkında bir kaç makale yazmış.Okuyuculardan gelen teşvikler 2 kitap yazmasıyla neticelenmiş:Enerji Tıbbının Bilimsel Temeli ile Tedavide ve İnsan Performansında Enerji Tıbbı adlı iki kitap.
Dr. Oschman’ın topraklama dediği yöntem Yerkürenin daha sağlıklı bir hayat sürmenize nasıl yardımcı olabileceği hakkında ilginç bilgiler ortaya çıkarıyor.
Dr. Oschman 2010 yılında ,Clinton Ober, Dr. Stephen T. Sinatra ve M. Zucker tarafından yazılmış “Topraklama:Şimdiye Kadar Keşfedilmiş En Önemli Sağlık Keşfi mi?” isimli kitaba önsöz yazdı.(Basic Health Publications, Inc., Laguna Beach, CA.)
Siz de pek çok insan gibi lastik tapanlı ayakkabılar giyiyorsanız,giydiğiniz ayakkabının modern insan için ne kadar önemli olduğunu görmek için okumaya devam edin.

Topraklamanın Ortaya Çıkışı

Topraklama tabiri Clint Ober tarafından geliştirildi.Topraklama en basit anlatımla çıplak ayakla yürümek olarak tanımlanabilinir.
Oschman,Ober ile Jeff Spencer vasıtasıyla tanışmış.Spencer ABD’li bisikletçi Lance Armstrong’un takımında sağlık ekibinde çalışıyor ve profesyonel sporcuların tedavisi alanında bir uzman.
“Clint Jeff’e topraklama fenomeninden bahsettiği zaman,Jeff hemen beni aradı ve bu konu üzerinde nasıl bir araştırma yapılabileceği üzerine konuştu.
İnsanlar çok uzun zamandır çıplak ayakla yürümenin iyi hissettirdiği üzerine bilgi sahibi.Almanya,Avusturya,İsviçre gibi ülkelerde sabah kalkıp çıplak ayakla yürümeye çıkan gruplar var.
Benim topraklama konusuyla tanışmam 5-6 sene önce Jeff Spencer vasıtasıyla oldu, konuyu ilgi çekici bulmakla beraber ilk başta şüpheyle yaklaştım.Çok basit bir kavram ve bazılarına aşırı basit gelebilir.
Çok şükür, Dr. Oschman topraklama esnasında ne olduğunu bilimsel olarak anlatıyor.

Çıplak Ayakla Yürüdüğünüz Zaman Ne Olur?

Cildiniz çok iyi bir iletkendir.Cildinizin herhangi bir parçasını topraklayabilirsiniz.Fakat bütün bölümler arasında öyle bir yer varki,topraklanma konusunda en büyük potansiyele sahip:Ayak topuğunuzun tam ortası.
Akupunktur ilminde Böbrek 1 (Kidney 1-K1) noktası olarak tanımlanan,ve bütün akupunktur meridyenlerini birbirine bağlayan nokta.
Modern çağın hastalıklarının tedavisinde topraklama yöntemi ile yapılabilecek pek çok şey var.

Nasıl ?

Dr. Oschman’ın topraklama üzerine yaptığı araştırma kronik iltihaplanmayı daha iyi anlamasını sağlamış.
Daha önce söylediğimiz gibi kronik iltihaplanma diyabetten kansere kadar neredeyse tüm hastalıkların birincil sebebi.
Topraklama esnasında ne olduğuna bakılınca kronik iltihaplanmanın neden bu kadar yaygın olduğu ve nasıl engellenebileceği daha iyi anlaşılıyor.
Topraklandığınız zaman yerküreden vücudunuza doğru serbest elektron akışı oluşur.
Ve bu serbest elektronlar insan için muhtemelen bilinen en güçlü anti oksidanlar.
Bu antioksidanlar topraklama üzerine yapılan klinik araştırmalara göre şu faydalara sahip.

Kalp atışında düzelme
Cilt geriliminde azalma
İltihaplarda azalma

Topraklamanın arkasındaki bilimin ve bunun iltihaplanma üzerindeki etkisinin daha iyi anlaşılması için Dr. Oschman bir yaralanma olduğu zaman neler olduğunu anlatmakla başlıyor.
En ufak bir çarpmada bile,mesela kapıya çarpsanız,bağışıklık sisteminiz hasarlı bölgeye beyaz kan hücreleri gönderir.
Beyaz kan hücreleri serbest radikaller salgılar.Bu serbest radikaller pac-man oyunundaki sevimli canavar gibi karşılarına şıkan herşeyi yok ederler.Eğer bakteri varsa bakterileri yok ederler,eğer yaralı dokuyla karışalışlarsa yaralı dokuyu parçalarlar böylece sağlıklı doku için yer açılır.
Bu İltihaplanma Tepkisi olarak bilinir.

Araştırmamız neticesinde bizim keşfettiğimiz şey ise şu:
Ağrı,kızarıklık,yanma,hareket kısıtlığı ve şişme olmak üzere 5 özelliği bulunan iltihaplanma tepkisinin neden ortaya çıktığını keşfettik.
Bu beş şey de iltihaplanmanın işaretleri ve olmak zorunda değiller.
Tıpta iyileşme sürecinin bir parçası olarak kabul edilen iltihaplanma tepkisi aslında dokulardaki serbest elektron azlığından meydana geliyor.
Beyaz kan hücrelerinin salgıladığı serbest radikaller yaralı doku etrafında birikip sağlıklı dokuya da zarar veriyorlar.İltihaplanmanın esas nedeni bu.
İlginç ama,topraklama araştırmalarımız gösterdi ki eğer topuğunuzu toprağa basarsanız,ya da topraklama levhaları veya topraklama için üretilmiş ayak bantları kullanırsanız,serbest elektronlar vücudunuza akacak ve bütün dokulara yayılacak.Ve sağlıklı doku etrafında toplanmış serbest radikalleri nötralize edecek.
Çünki elektronlar negatif yüklüdür ve serbest radikaller pozitif yüklüdür ve birbirlerini iptal ederler.
Yani topraklama ile vücudunuzu benim “tamamlayıcı zarar”dediğim şeyden korumuş oluyorsunuz diyor Dr. Oschman.
Aslında olmaması gereken fakat ayaklarımıza giydiğimiz terlik ve ayakkabılarla toprakla bağlantımızı kestiğimiz için ortaya çıkan zarar.

Yaşlanma Geciktirici Olarak Topraklama Yöntemi

Yaşlanma üzerindeki en baskın teorilerden biri serbest radikaller teorisidir.
Herhangi bir yaralanma neticesinde ya da kronik iltihaplanma sonrası,nefes aldıktan sonra,yediğiniz besinler yoluyla vücudunuza serbest radikaller gelir.
Serbest radikallerin tedavideki önemi nedeniyle tamamen yok olmasını istemeyiz fakat antioksidan elektronlar ile onları belli bir dengede tutmak isteriz.
Topraklanma bu dengeyi sağlayabilir.Serbest radikallerin neden olduğu yaşlanma süreci ile ilgili 3 alt model vardır.
1-Serbest radikallerin neden olduğu DNA hasarı ve mutasyonu
2-Her hücrede bulunan hücrenin enerji merkezi mitekondrinin oksidatif metabolizması ve bunun sonucu ortaya yan ürün olarak çıkan serbest radikaller
3- Proteinlerin çapraz bağlanması teorisi,proteinler birbirine yapışır ve enzimlerin etkisini azaltırlar bu cildinizdeki kırışıklıkların nedenidir.
Biyofizik ve hücre biyolojisi üzerine yaptığım çalışmalar neticesinde,bana öyle görünüyorki vücudun bütün parçaları bir yarı iletken kumaş ile birbirine bağlanmış.Hücre içi birimler de dahil diyor Dr. Oschman.
Ben bu sisteme yaşam matriksi diyorum.Ayaklarınızdan giren serbest elektronlar bu sayede vücudunuzun herhangi bir yerine yayılabilir.
Serbest radikallerin biriktiği herhangi bir yere.Ve böylece serbest elektronlar,serbest radikallerin neden olduğu mitekondri hasarını,proteinlerin birbirine bağlanmasını ve dna mutasyonunu engelleyebilir.
Bu yüzden vücudumuzda bulunan yarı iletken sistem temel olarak bir anti-oksidandan koruma sistemi.
Biz bu maddeye topraklama maddesi diyoruz.Bu madde bağ dokunun bir parçası.Vücudun her yerine gider.Jelimsi bir maddedir ve elektronları depolar.
Eğer çıplak ayakla toprakta gezerseniz serbest elektronları vücudunuza alacaksınız.bu elektronlar bu yarı iletken kumaş dediğimiz jelimsi maddelerde depolanacak.Ve herhangi bir yaralanma ya da serbest raikallerin oluşacağı herhangi bir şey yaşadığınız zaman elektronlar,fazla serbest radikali nötralize etmek için hazır olacak.

Topraklama Kanınızı Nasıl Etkiler

Diğer bir önemli keşif şu ki topraklama kanınızı inceltir,kıvamındaki koyuluğu azaltır.
Bu keşif dünyada birincil ölüm sebebi olan kalp-damar rahatsızlıkları için çok derin bir etki yapabilir.
Tüm kalp damar rahatsızlıkları kan kıvamının koyuluğu ile alakalıdır.
Dr. Sinatra Dr. Oschman’ın ekibine zeta potansiyel denilen bir yöntemle kan kıvamının nasıl ölçüleceği konusunda yardımcı oluyor.Bu yöntemle kırmızı kan hücrlerinin elektirk alan içinde ne kadar hızlı hareket ettiklerini ölçüyor.
Bu yöntem vücudunuzu toprakladığınız zaman zeta potansiyelinin hızla yükseldiğini ortaya çıkarıyor.Bu kırmızı kan hücrelerinin daha fazla elektrik yüke sahip oldukları ve birbirlerini daha fazla itip birbirlerinden ayrıldıkları anlamına geliyor.
Bu olay kanın incelmesini ve daha kolay akmasını sağlıyor.Aynı zamanda tansiyonu düşürüyor.
Kırmızı kan hücreleri topraklama neticesinde daha fazla elektrik yükü alıp birbirlerini itince,damar tıkanıklığı riski de azalıyor.Çünki kırmızı kan hücrelerinin birbirine yapışıp pıhtı oluşturma riski azalıyor.
Ayrıca beyinde oluşabilecek,mikro düzeyde pıhtılaşma kaynaklı, beyin dokusu kaybı riski de azalıyor.

Topraklama İçin En İyi Alanlar

Topraklamanın en basit yolu güvenli bir alanda çıplak ayakla yürümektir.
Etrafları asfalt ve betonla kaplı büyük şehir insanları nasıl topraklama yapacaklar?
Topraklama için en iyi yerler olan doğal alanlar hangileri?
Çeşitli yüzeyler arasında belirgin farklılıklar var.
Topraklama için en uygun yer deniz kenarı.Suya yakın ya da suyun içindeki alanlar.Deniz suyu çok iyi bir iletken çünki.
Deniz kenarından sonra en etkili 2. topraklama alanı kırlar.Özellikle sabahın erken saatlerinde olduğu gibi çiğle kaplılarsa.
Dr. Oschman’ a göre eğer kaplanmış değilse beton da iyi bir iletken.Boyanmış beton elektron akışına tam olarak izin vermiyor.
Asfalt,tahta,ve ayakkabı tabanlarında bulunan malzemeler iyi bir yalıtkan olduğundan topraklama için uygun değiller.

Yüksek ve Yalıtkan Tabanlı Ayakkabılar Giymek ve Yüksek Katlarda Yaşamak Sağlığınız İçin Neden Zararlı Olabilir?

Dr. Oschman açıklıyor:
“Yeryüzü elektrikle yüklüdür ve vücudunuza elektron gönderir.Bu yüzden başınızın tepe bölgesiyle yerküre arasında bir potansiyel elektrik oluşur.Bunu hissetmezsiniz çünkü herhangi bir akım olmaz,bu potansiyel elektrik yüzlerce volt olsa bile.Eğer akım gerçekleşseydi bir elektrik şoku yaşardınız.
Havalar bozuk olduğunda bu potansiyel elektrik çok büyük boyutlara ulaşır.100 volttan 10.000 volta çıkabilir.
Bu miktar yıldırım düşmeden önce havada oluşan miktardır.
Bu potansiyel,güneş ışınlarıyla elektrik yüklenen iyonosfer tabakasıyla yeryüzü arasındaki potansiyeldir.
İyonosfer tabakasındaki elektrik yüklü parçacıklar dünyaya ulaşır ve yıldırım düşmesiyle bütün yeryüzüne elektrik yükler.Yerkürenin herhangi bir noktasına bu elektrik yükü vardır.Bu elektrik güneşten,iyonosfere ordan yeryüzüne gelir.
Şu anda bulunduğunuz yerde yıldırım düşmüyor olabilir ama dünyanın başka bir yerinde mutlaka düşüyor.Ve bu sayede yerküre vücudumuz için gerekli elektronları depoluyor.
Başınızda oluşan potansiyel elektrik ve onun zararlı etkileri, eğer vücudunuzu topraklamazsanız yeryüzü ile aranızdaki mesafe arttıkça yükselir.
Eğer 20.katta yaşıyor ve topraklama yöntemi ile bu potansiyel elektriği boşaltmıyorsanız,1. katta yaşayanlara göre bu potansiyel elektrikten daha fazla zarar görürsünüz.

Kaynak : http://articles.mercola.com/sites/articles/archive/2012/04/29/james-oschman-on-earthing.aspx
Devamını Oku »

20 Haziran 2017 Salı

YÜRÜYEN AĞAÇ : PALMİYE



Bizler pek farkında olamasak da var olduğumuz doğamızda bizlere fazlasıyla ilginç gelebilecek sayısızca olay meydana gelmekte. Bizimde bir parçası olduğumuz doğada fark edebildiğimiz güzelliklerin dışında yavaş olageldiğinden fark edemediğimiz yine sayısızca eylem gerçekleştirir. Var edilmiş bu doğanın büyük bir parçasını kaplayan ağaçları düşündüğümüzde büyüdükleri topraklarda sabit bir şekilde canlılık faaliyetlerini sürdürdükleri aklımıza gelir. Öyle ki neredeyse hepsinin hareket yeteneği sadece bir rüzgarın onları bir sağa bir sola savurmasından ibaret zannederiz. Ağaç denildiğinde aklımızda genelde bu düşünceler belirmekte. Fakat işin özünde ağaçlar ve de diğer bitkilerin büyük çoğunluğu metabolizmalarında ürettikleri hormonlar ve topraktan aldıkları su sayesinde yaşam evrelerini daha iyi standartlarda tamamlayabilmek adına vücutlarını en verimli şekilde yaşamaları için en uygun şekle sokmaktadırlar. Bütün bunlar bizim fark edemeyeceğimiz bir hızda gerçekleşmektedir.

Bu sayısız harika ağaç türlerinden öyle bir tanesi var ki yaşamsal faaliyetlerini azaltacak veya durduracak herhangi bir olumsuzluk durumunda bu olumsuzluğu ortadan kaldırmak adına sabit olarak bulunduğu toprak üzerinde yürüyebiliyor. Palmiye familyasının bir türü olan bu ağaç diğer ağaçlar büyüyüp güneş ışığının kendisine ulaşmasını engellediklerinde güneş ışığının ulaştığı alana doğru köklerini topraktan koparıp bulunduğu alandan ayrılıyor ve ışığına kavuşuyor. Etkileyici değil mi ? Tamamen hidrostatik ve hormonal kuvvetlerle ilerleyen bu ağacın yürüdüğünü biz fark edemiyoruz. Çünkü yılda sadece yaklaşık 1 metre ilerliyor ve bu hızı biz fark edemiyoruz. 1 metre gözünüze kısa görünüyor olabilir ama hiçbir tür sinir ve kas sistemini içinde barındırmayan bir canlı için oldukça uzun bir yol bu.

Bu ağaç yılda 12 metreye kadar uzayabiliyor ve gövdesinden diğer ağaçlar gibi ev ve diğer yapıların inşaasında yararlanılıyor.

Bu ağaç türü şaşırabileceğiniz milyonlarca harika türden sadece bir tanesi. Doğa bizi şaşırtmak için keşfedilmeyi beklerken bizler de doğadan uzaklaşmayarak bu keşfedilme arzusuna cevap vermeliyiz..

Sezer ÇEVİK

Kaynak : https://www.fenadami.com/y%C3%BCr%C3%BCyen-a%C4%9Fa%C3%A7-palmiye/
Devamını Oku »

SESSİZ ALEM - ( KONUŞAN AĞAÇLAR - AKILLI BİTKİLER )



Kimin aklına ağaçların soyları hakkında bilinçli olduğunu, hafızaya sahip olduklarını, birbirleriyle iletişim halinde oldukları, ya da bir diğer deyişle akıllı canlılar olduğunu bilebilirdi ki! Yapılan araştırmalar, bitkilerin de sosyal yaşam, duyarlılık, iletişim konusunda hayvanlar kadar kompleks yaşama biçimleri olduğunu gösterdi. Kanada?da Alberta Üniversitesinde profesör olan James Cahill, son 10 yıldır artık bitkilerin için de, hayvanlarda olduğu gibi ?bitkisel davranış cümlesini kullanmaya başlayabildiklerini belirtti.

Max Planck Enstitüsü eğitim görevlisi olan Ian Baldwin bitkilerle ilgili dediklerine değinelim: Çevreye inanılmaz duyarlılar. Hatta hayvanlardan bile daha gelişmiş bir hassasiyetleri ve davranış mekanizmaları var. Bugüne kadar bitkilerin 700'ün üzerinde algılama biçimleri olduğu sayıldı (mekanik, kimyasal, termik, ışıksal…) Işık ele alınırsa, bizim algılayamadığımız dalga boylarını algılıyorlar. Dokunmaya karşı şaşırtıcı derecede hassaslar. Dallarındaki en küçük hareketliliği hissedebiliyorlar. Kimyaya gelince: onların esas uzmanlık alanları diyebiliriz. İnsanoğlunun kokusunu bile duymadığı yüzlerce sinyali duyabiliyorlar.? Ayrıca bir bitkinin çevredeki en küçük değişikliğe cevap olarak (esen rüzgar, böcek istilası, ışık açısı) metabolizmasını baştan sona değiştirebileceğini biliyoruz.

KENDİ ARALARINDA REKABET EDİYORLAR

Hareketlerindeki bir başka değişiklik ise çevredeki diğer bitkilerle olan iletişimlerine dayanıyor. Yapraklarından ya da köklerinden gönderdikleri kimyasal vs. sinyaller sayesinde türdeşleriyle konuşabiliyorlar, ya da kendilerine saldıran böceklerin avcılarını yaydıkları kimyasallarla çekip kendilerini kurtarabiliyorlar. Ancak hepsi bu da değil. Florans Üniversitesi profesörü Stefano Mancuso: Toplumsal davranış biçimleri var. Kendi türdeşlerini, diğerlerinden ayırt edip türlerine yakınlıklarıyla orantılı olarak açgözlülükle rekabet edebiliyorlar. Bu bağlamda gruplaştıklarını söyleyebiliriz.

Dünyanın dört bir yanından araştırmacılar bitkilerin bu kadar karmaşık ve donanımlı doğaları üzerine cevap aramaya calışıyor. Yapılan keşiflere dayanarak bitki kognisyonundan bahsedebilir miyiz? Eğer bu kadar akıllılarsa beyinleri nerede? Acaba bu özellikler sadece doğal seleksiyon ve adaptasyon süreçlerinin bir sonucu mu?


Bitkiler kendi aralarında iletişime geçtikleri kadar kendilerine saldıran canlılarla da iletişime geçebilirler. Örneğin bir tırtıl bir domates bitkisini yemeye başladığı zaman yapraklar zehirli ve uçucu bileşikler salgılarlar. Bu bileşikler saldırganı kaçırttığı gibi komşu bitkileri de kendi savunmalarını hazır duruma getirmeleri için uyarır.

Bazen de bitkiler iki bitki arasındaki iletişim için bir şebeke ağı vazifesi görürler. Buna binayen Redbud Üniversitesi’nden Josef Stuefer’in son araştırmaları bitkilerin birbirlerini uyarmaları içi kendi kablosuz iletişim sistemlerini kullandıklarını ortaya koyuyor.Sarmaşık, çilek, yonca, kamış, gibi birçok bitki doğal olarak şebekeler oluşturuyor ve bireysel bitkiler birbirleriyle belli bir zaman aralığında bağlantılı kalıyor. Bu bağlantılar bitkilerin içsel kanallar aracılığıyla birbirleriyle bilgi paylaşmasını sağlıyor.Son zamanlarda Stuefer ve çalışma arkadaşları eğer düşmanlar yakınlarda iseler bitkilerin birbirlerini şebeke hatları aracılığla uyardığını ilk kez gösterdiler.Eğer bitkilerden birine tırtıl saldırırsa şebekenin diğer üyeleri içsel sinyaller aracılığıyla uyarılır.Bunu kızılağaçların yaptığı bilimsel olarak tespit edilmiş durumdadır.Uyarıldıklarında el sürülmemiş sağlam bitkiler yaklaşan tırtıllar için daha az çekici olmak için kimyasal ve mekanik dirençlerini güçlendirirler ve acıtonel adlı acı bir esans salgı salarlar ve rüzgar yardımıyla diğer çevredeki ağaçlara iletirler.Daha da ilginci türdeşlerini kayırmada uzmanlar.Yapraklarından ya da köklerinden gönderdikleri kimyasallar sayesinde türdeşleriyle konuşabiliyorlar ya da kendilerine saldıran böceklerin avcılarını yaydıkları kimyasallarla çekip kendilerini kurtarabiliyorlar.Ancak bu da değil, sosyal olarak oldukça gelişmiş durumdalar. Florance üniversitesi profesörü Stefano Mancuso ‘’Toplumsal davranış biçimleri var. Kendi türdeşlerini diğerlerinden ayırıp yakınlıklarıyla orantılı olarak aç gözlülükle rekabet edebiliyorlar. Bu bağlamda gruplaştıklarını söyleyebiliriz ‘’ diyor.

Bir o kadar ilginç bir davranışta kavak ve kızılağaçtan geliyor.Bir çekirge istilası ya da bir tırtıl istilası olduğunda bir insan müdahalesi olmasa dahi bunun aniden durduğunu ve milyonlarca tırtılın öldüğünü görebiliyoruz.Tıpkı düzenli olarak her 10 yılda bir aşırı çoğalan ve kavak ve kızılağaç sürgünlerinin %90 ını yiyen Alaska beyaz tavşanları gibi.Bu aşırı tacizin sonunda kavak ve kızılağaçlar tavşanlar açlıktan ölseler dahi onlara dokunamayacakları bir salgı üretirler.Bu olayın açıklamasını ise bir muhabirle bir uzmanın röportajından anlıyoruz.Uzman şöyle diyor: ‘’ 80 li yılların başında bir kavağın, akağacın veya çınarın yapraklarının bir kısmını tahrip ettiğimiz zaman ağacın geri kalanı otoburların yiyemeyeceği kadar yoğunlukta maddeler üreterek karşı saldırıya geçerler.Özellikle de tanen maddesi.Kısaca eğer çok yenirse ağaç kendini sindirilemez hale getiriyor.


Kaynak 1: https://www.fenadami.com/konu%C5%9Fan-a%C4%9Fa%C3%A7lar-ve-sessiz-alem/

Kaynak 2: http://www.hutopia.net/akilli-bitkiler-2/ 
Devamını Oku »

12 Haziran 2017 Pazartesi

GENOM HARİTANIZI ÇIKARMA MALİYETİ 100$'A SÜRESİ DE BİR SAATE İNEBİLİR



İlk insan genom dizilimi çalışması 2003 yılında yapıldı ve yaklaşık 2,7 milyar dolara mal oldu. Şimdiyse, DNA dizilim devi Illumina, yarattığı yeni makinesiyle tüm genom haritanızı 100$’dan daha az bir tutara çıkarabileceklerini iddia ediyor.

Illumina’nın CEO’su Francis deSouza NovaSeg isimli makineyi, San Fransico’da JP Morgan Healthcare Konferası’nda sunarken katılımcılara, makinenin tarayıcı hızıyla tüm bir insan genom dizilimini bir saatten daha kısa bir sürede deşifre edebileceğini iletti.

Etkilenmemek mümkün değil; 15 yıldan kısa bir süre içinde, bir zamanlar milyarlarca dolar ve onlarca yıl süren araştırmalardan, bu makul maliyetlere ve “1 saatlik” bir süreye vardık. Gerçi, genom dizilimi maliyetleri sürekli düşüş sergiliyor. 2006 yılında Illumina’nın bir makinesi bu işi 300.000$’a yapıyorken, 2014’te aynı işi 1000$’a yapabiliyordu.

Bu hızlı düşüş klinik araştırmalara şimdiden faydalı oldu. Ancak tüketiciye odaklanmış şekilde, daha hızlı ve daha düşük fiyat noktasına ulaşmak sağlık alanındaki girişimler için daha da çekici olacaktır. Pek çok klinik ve araştırmacı, kanser ve diğer hastalıklar konusundaki çalışmalarında genetik verilere ulaşırken; müşterilerin genetik araştırmalara olan ilgisi, 23andMe ve AncesteryDNA gibi girişim kaynaklı çalışmalar sebebiyle de artmış durumda. Angelina Jolie gibi ünlü isimler de Color Genomics firmasının BRCA-1 ve BRCA-2 gibi göğüs kanseri taramalarına kadınların katılımını ve ilgisini artırmak için çaba gösteriyor.

Illumina, doğrudan tüketicilere yapılan bu tarz testler konusunda arka planda önemli bir rol oynamakta, yani genom dizilimi konusunda 23anMe gibi bir çalışmaya katıldıysanız testler büyük olasılıkla Illumina’nın makinelerinden birinde yapıldı.

Bu test hizmetlerinin çoğu şimdiden birkaç yüz dolara mal oldu. Artan hız ve düşen maliyetler ise sadece karlılığı artırmakla kalmayıp, sayısı çoğalan müşteri yükünü de beraberinde getirdi.

Illumina’nın yeni makinesinin düşük fiyatlı olması hedefleniyor. NovaSeq 5000 850.000$’a, NovaSeq 6000 ise 985.000$’a satılacak iki model olarak üretilecek.

Şimdiden 6 müşteri NovaSeq’i test etmek için bekliyor. Bunlardan biri Chan Zuckerberg’in firması Biohub (Mark Zuckerberg ve eşi Priscilla Chan tarafından kurulmuş bilimsel çalışmalar yapan bir şirket), diğerleri ise MIT’e bağlı Broad Institute, Harvard Üniversitesi ile Regeneron ve Human Longevity isimli biyoteknoloji şirketleri. DeSouza da, bu şirketlerin yeni makine için sipariş verdiğini doğruluyor.

Illumina, her ne kadar yeni makinesi için fiyat düşüşünü birden gerçekleştiremiyor ve verilerin işlenmesi için hala zaman gerekiyor olsa da; yapay zekanın hızlı adaptasyonu tabii ki süreci hızlandıracaktır ve böyle bir iş için bu inanılmaz fiyat düşüşü gerçekten heyecan verici. Duyurunun ardından Illumina şirket hisseleri de %16 artış gösterdi.

KAYNAK : https://techcrunch.com/2017/01/10/illumina-wants-to-sequence-your-whole-genome-for-100/
Devamını Oku »

Yukarı Git