Mistisizm ve Şizofreni
İnsan tek başına çıktığı hayat yolculuğunda türlü duraklardan aldığı enerjilerle beslenerek macerasına devam eder. Bu enerjiler onu biçimlendiren, referans noktası olarak kabul edilen ve tüm doğrultusunu belirleyen deneyimlerdir. Bu iç yolculukta kişi taşların yerine oturduğu ve görünüş ve bir kimlik kazanan süreç sonucu insan bütünüyle toplumun bir parçası, onun küçük bir örneği konumuna gelir. Bu, sosyal oyunun herkesi bir yaptığı bir sosyal hayatın ana karakteridir. Herkes farklı hayatlara sahip olsa da insanlar sosyal hayat alanlarında birbirlerine aynı sosyal tavır ve adetleri takınır. Bu toplumun yonttuğu ya da kollektif bilinçaltının dikte ettiği kültürel durum insanlara aynı havayı solutur. Mistisizm ve şizofren bu bütünlüğün gerçek insani değerlere kapalı, sadece hissedilen şeyin yobazlığa ve travmaya yol açabilen sahte düşlü, hassasiyeti tüketen ya da bir savaş yumuşatma aracı kadar rolü olan ahlaki normların kontrol mekanizması olduğunu ve hâkim paydanın güç eksenli bir yaşam kültürü dayattığını bilir. Şizofreni Tanrının parçalara ayırdığı gerçeği tek tek parçalarda görüp tükenirken mistik parçalardaki bütünden doğar. Aşklarını aynı çizginin iki yönünde bulur: Tanrı ve insan. Mistik Tanrının adını insana söylerken, şizofren insanın adını Tanrıya söyler. Mistikler insandan kopmadan Tanrıyı, şizofrenler Tanrıdan kopmadan insanı aşk edinmişlerdir. Tasavvufta ilki sahv, ikincisi sekr halidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder