BİLGİ KÜPÜ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BİLGİ KÜPÜ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Temmuz 2017 Salı

SAĞLIK İÇİN TOPRAKLAMA YÖNTEMİ VE ÖNEMİ




SAĞLIK İÇİN TOPRAKLAMA YÖNTEMİ VE ÖNEMİ

Doğal Tedavi alanındaki bütün modern okullar,farklı kelimelerle tanımlasalar da “enerji” den bahsederler.
Nedir bu enerji?
Dr. Oschman araştırdıkça bu gizemli kelimenin üzerindeki sis perdesini kaldırmış.
Bir dergide,konu hakkında bir kaç makale yazmış.Okuyuculardan gelen teşvikler 2 kitap yazmasıyla neticelenmiş:Enerji Tıbbının Bilimsel Temeli ile Tedavide ve İnsan Performansında Enerji Tıbbı adlı iki kitap.
Dr. Oschman’ın topraklama dediği yöntem Yerkürenin daha sağlıklı bir hayat sürmenize nasıl yardımcı olabileceği hakkında ilginç bilgiler ortaya çıkarıyor.
Dr. Oschman 2010 yılında ,Clinton Ober, Dr. Stephen T. Sinatra ve M. Zucker tarafından yazılmış “Topraklama:Şimdiye Kadar Keşfedilmiş En Önemli Sağlık Keşfi mi?” isimli kitaba önsöz yazdı.(Basic Health Publications, Inc., Laguna Beach, CA.)
Siz de pek çok insan gibi lastik tapanlı ayakkabılar giyiyorsanız,giydiğiniz ayakkabının modern insan için ne kadar önemli olduğunu görmek için okumaya devam edin.

Topraklamanın Ortaya Çıkışı

Topraklama tabiri Clint Ober tarafından geliştirildi.Topraklama en basit anlatımla çıplak ayakla yürümek olarak tanımlanabilinir.
Oschman,Ober ile Jeff Spencer vasıtasıyla tanışmış.Spencer ABD’li bisikletçi Lance Armstrong’un takımında sağlık ekibinde çalışıyor ve profesyonel sporcuların tedavisi alanında bir uzman.
“Clint Jeff’e topraklama fenomeninden bahsettiği zaman,Jeff hemen beni aradı ve bu konu üzerinde nasıl bir araştırma yapılabileceği üzerine konuştu.
İnsanlar çok uzun zamandır çıplak ayakla yürümenin iyi hissettirdiği üzerine bilgi sahibi.Almanya,Avusturya,İsviçre gibi ülkelerde sabah kalkıp çıplak ayakla yürümeye çıkan gruplar var.
Benim topraklama konusuyla tanışmam 5-6 sene önce Jeff Spencer vasıtasıyla oldu, konuyu ilgi çekici bulmakla beraber ilk başta şüpheyle yaklaştım.Çok basit bir kavram ve bazılarına aşırı basit gelebilir.
Çok şükür, Dr. Oschman topraklama esnasında ne olduğunu bilimsel olarak anlatıyor.

Çıplak Ayakla Yürüdüğünüz Zaman Ne Olur?

Cildiniz çok iyi bir iletkendir.Cildinizin herhangi bir parçasını topraklayabilirsiniz.Fakat bütün bölümler arasında öyle bir yer varki,topraklanma konusunda en büyük potansiyele sahip:Ayak topuğunuzun tam ortası.
Akupunktur ilminde Böbrek 1 (Kidney 1-K1) noktası olarak tanımlanan,ve bütün akupunktur meridyenlerini birbirine bağlayan nokta.
Modern çağın hastalıklarının tedavisinde topraklama yöntemi ile yapılabilecek pek çok şey var.

Nasıl ?

Dr. Oschman’ın topraklama üzerine yaptığı araştırma kronik iltihaplanmayı daha iyi anlamasını sağlamış.
Daha önce söylediğimiz gibi kronik iltihaplanma diyabetten kansere kadar neredeyse tüm hastalıkların birincil sebebi.
Topraklama esnasında ne olduğuna bakılınca kronik iltihaplanmanın neden bu kadar yaygın olduğu ve nasıl engellenebileceği daha iyi anlaşılıyor.
Topraklandığınız zaman yerküreden vücudunuza doğru serbest elektron akışı oluşur.
Ve bu serbest elektronlar insan için muhtemelen bilinen en güçlü anti oksidanlar.
Bu antioksidanlar topraklama üzerine yapılan klinik araştırmalara göre şu faydalara sahip.

Kalp atışında düzelme
Cilt geriliminde azalma
İltihaplarda azalma

Topraklamanın arkasındaki bilimin ve bunun iltihaplanma üzerindeki etkisinin daha iyi anlaşılması için Dr. Oschman bir yaralanma olduğu zaman neler olduğunu anlatmakla başlıyor.
En ufak bir çarpmada bile,mesela kapıya çarpsanız,bağışıklık sisteminiz hasarlı bölgeye beyaz kan hücreleri gönderir.
Beyaz kan hücreleri serbest radikaller salgılar.Bu serbest radikaller pac-man oyunundaki sevimli canavar gibi karşılarına şıkan herşeyi yok ederler.Eğer bakteri varsa bakterileri yok ederler,eğer yaralı dokuyla karışalışlarsa yaralı dokuyu parçalarlar böylece sağlıklı doku için yer açılır.
Bu İltihaplanma Tepkisi olarak bilinir.

Araştırmamız neticesinde bizim keşfettiğimiz şey ise şu:
Ağrı,kızarıklık,yanma,hareket kısıtlığı ve şişme olmak üzere 5 özelliği bulunan iltihaplanma tepkisinin neden ortaya çıktığını keşfettik.
Bu beş şey de iltihaplanmanın işaretleri ve olmak zorunda değiller.
Tıpta iyileşme sürecinin bir parçası olarak kabul edilen iltihaplanma tepkisi aslında dokulardaki serbest elektron azlığından meydana geliyor.
Beyaz kan hücrelerinin salgıladığı serbest radikaller yaralı doku etrafında birikip sağlıklı dokuya da zarar veriyorlar.İltihaplanmanın esas nedeni bu.
İlginç ama,topraklama araştırmalarımız gösterdi ki eğer topuğunuzu toprağa basarsanız,ya da topraklama levhaları veya topraklama için üretilmiş ayak bantları kullanırsanız,serbest elektronlar vücudunuza akacak ve bütün dokulara yayılacak.Ve sağlıklı doku etrafında toplanmış serbest radikalleri nötralize edecek.
Çünki elektronlar negatif yüklüdür ve serbest radikaller pozitif yüklüdür ve birbirlerini iptal ederler.
Yani topraklama ile vücudunuzu benim “tamamlayıcı zarar”dediğim şeyden korumuş oluyorsunuz diyor Dr. Oschman.
Aslında olmaması gereken fakat ayaklarımıza giydiğimiz terlik ve ayakkabılarla toprakla bağlantımızı kestiğimiz için ortaya çıkan zarar.

Yaşlanma Geciktirici Olarak Topraklama Yöntemi

Yaşlanma üzerindeki en baskın teorilerden biri serbest radikaller teorisidir.
Herhangi bir yaralanma neticesinde ya da kronik iltihaplanma sonrası,nefes aldıktan sonra,yediğiniz besinler yoluyla vücudunuza serbest radikaller gelir.
Serbest radikallerin tedavideki önemi nedeniyle tamamen yok olmasını istemeyiz fakat antioksidan elektronlar ile onları belli bir dengede tutmak isteriz.
Topraklanma bu dengeyi sağlayabilir.Serbest radikallerin neden olduğu yaşlanma süreci ile ilgili 3 alt model vardır.
1-Serbest radikallerin neden olduğu DNA hasarı ve mutasyonu
2-Her hücrede bulunan hücrenin enerji merkezi mitekondrinin oksidatif metabolizması ve bunun sonucu ortaya yan ürün olarak çıkan serbest radikaller
3- Proteinlerin çapraz bağlanması teorisi,proteinler birbirine yapışır ve enzimlerin etkisini azaltırlar bu cildinizdeki kırışıklıkların nedenidir.
Biyofizik ve hücre biyolojisi üzerine yaptığım çalışmalar neticesinde,bana öyle görünüyorki vücudun bütün parçaları bir yarı iletken kumaş ile birbirine bağlanmış.Hücre içi birimler de dahil diyor Dr. Oschman.
Ben bu sisteme yaşam matriksi diyorum.Ayaklarınızdan giren serbest elektronlar bu sayede vücudunuzun herhangi bir yerine yayılabilir.
Serbest radikallerin biriktiği herhangi bir yere.Ve böylece serbest elektronlar,serbest radikallerin neden olduğu mitekondri hasarını,proteinlerin birbirine bağlanmasını ve dna mutasyonunu engelleyebilir.
Bu yüzden vücudumuzda bulunan yarı iletken sistem temel olarak bir anti-oksidandan koruma sistemi.
Biz bu maddeye topraklama maddesi diyoruz.Bu madde bağ dokunun bir parçası.Vücudun her yerine gider.Jelimsi bir maddedir ve elektronları depolar.
Eğer çıplak ayakla toprakta gezerseniz serbest elektronları vücudunuza alacaksınız.bu elektronlar bu yarı iletken kumaş dediğimiz jelimsi maddelerde depolanacak.Ve herhangi bir yaralanma ya da serbest raikallerin oluşacağı herhangi bir şey yaşadığınız zaman elektronlar,fazla serbest radikali nötralize etmek için hazır olacak.

Topraklama Kanınızı Nasıl Etkiler

Diğer bir önemli keşif şu ki topraklama kanınızı inceltir,kıvamındaki koyuluğu azaltır.
Bu keşif dünyada birincil ölüm sebebi olan kalp-damar rahatsızlıkları için çok derin bir etki yapabilir.
Tüm kalp damar rahatsızlıkları kan kıvamının koyuluğu ile alakalıdır.
Dr. Sinatra Dr. Oschman’ın ekibine zeta potansiyel denilen bir yöntemle kan kıvamının nasıl ölçüleceği konusunda yardımcı oluyor.Bu yöntemle kırmızı kan hücrlerinin elektirk alan içinde ne kadar hızlı hareket ettiklerini ölçüyor.
Bu yöntem vücudunuzu toprakladığınız zaman zeta potansiyelinin hızla yükseldiğini ortaya çıkarıyor.Bu kırmızı kan hücrelerinin daha fazla elektrik yüke sahip oldukları ve birbirlerini daha fazla itip birbirlerinden ayrıldıkları anlamına geliyor.
Bu olay kanın incelmesini ve daha kolay akmasını sağlıyor.Aynı zamanda tansiyonu düşürüyor.
Kırmızı kan hücreleri topraklama neticesinde daha fazla elektrik yükü alıp birbirlerini itince,damar tıkanıklığı riski de azalıyor.Çünki kırmızı kan hücrelerinin birbirine yapışıp pıhtı oluşturma riski azalıyor.
Ayrıca beyinde oluşabilecek,mikro düzeyde pıhtılaşma kaynaklı, beyin dokusu kaybı riski de azalıyor.

Topraklama İçin En İyi Alanlar

Topraklamanın en basit yolu güvenli bir alanda çıplak ayakla yürümektir.
Etrafları asfalt ve betonla kaplı büyük şehir insanları nasıl topraklama yapacaklar?
Topraklama için en iyi yerler olan doğal alanlar hangileri?
Çeşitli yüzeyler arasında belirgin farklılıklar var.
Topraklama için en uygun yer deniz kenarı.Suya yakın ya da suyun içindeki alanlar.Deniz suyu çok iyi bir iletken çünki.
Deniz kenarından sonra en etkili 2. topraklama alanı kırlar.Özellikle sabahın erken saatlerinde olduğu gibi çiğle kaplılarsa.
Dr. Oschman’ a göre eğer kaplanmış değilse beton da iyi bir iletken.Boyanmış beton elektron akışına tam olarak izin vermiyor.
Asfalt,tahta,ve ayakkabı tabanlarında bulunan malzemeler iyi bir yalıtkan olduğundan topraklama için uygun değiller.

Yüksek ve Yalıtkan Tabanlı Ayakkabılar Giymek ve Yüksek Katlarda Yaşamak Sağlığınız İçin Neden Zararlı Olabilir?

Dr. Oschman açıklıyor:
“Yeryüzü elektrikle yüklüdür ve vücudunuza elektron gönderir.Bu yüzden başınızın tepe bölgesiyle yerküre arasında bir potansiyel elektrik oluşur.Bunu hissetmezsiniz çünkü herhangi bir akım olmaz,bu potansiyel elektrik yüzlerce volt olsa bile.Eğer akım gerçekleşseydi bir elektrik şoku yaşardınız.
Havalar bozuk olduğunda bu potansiyel elektrik çok büyük boyutlara ulaşır.100 volttan 10.000 volta çıkabilir.
Bu miktar yıldırım düşmeden önce havada oluşan miktardır.
Bu potansiyel,güneş ışınlarıyla elektrik yüklenen iyonosfer tabakasıyla yeryüzü arasındaki potansiyeldir.
İyonosfer tabakasındaki elektrik yüklü parçacıklar dünyaya ulaşır ve yıldırım düşmesiyle bütün yeryüzüne elektrik yükler.Yerkürenin herhangi bir noktasına bu elektrik yükü vardır.Bu elektrik güneşten,iyonosfere ordan yeryüzüne gelir.
Şu anda bulunduğunuz yerde yıldırım düşmüyor olabilir ama dünyanın başka bir yerinde mutlaka düşüyor.Ve bu sayede yerküre vücudumuz için gerekli elektronları depoluyor.
Başınızda oluşan potansiyel elektrik ve onun zararlı etkileri, eğer vücudunuzu topraklamazsanız yeryüzü ile aranızdaki mesafe arttıkça yükselir.
Eğer 20.katta yaşıyor ve topraklama yöntemi ile bu potansiyel elektriği boşaltmıyorsanız,1. katta yaşayanlara göre bu potansiyel elektrikten daha fazla zarar görürsünüz.

Kaynak : http://articles.mercola.com/sites/articles/archive/2012/04/29/james-oschman-on-earthing.aspx
Devamını Oku »

20 Haziran 2017 Salı

SESSİZ ALEM - ( KONUŞAN AĞAÇLAR - AKILLI BİTKİLER )



Kimin aklına ağaçların soyları hakkında bilinçli olduğunu, hafızaya sahip olduklarını, birbirleriyle iletişim halinde oldukları, ya da bir diğer deyişle akıllı canlılar olduğunu bilebilirdi ki! Yapılan araştırmalar, bitkilerin de sosyal yaşam, duyarlılık, iletişim konusunda hayvanlar kadar kompleks yaşama biçimleri olduğunu gösterdi. Kanada?da Alberta Üniversitesinde profesör olan James Cahill, son 10 yıldır artık bitkilerin için de, hayvanlarda olduğu gibi ?bitkisel davranış cümlesini kullanmaya başlayabildiklerini belirtti.

Max Planck Enstitüsü eğitim görevlisi olan Ian Baldwin bitkilerle ilgili dediklerine değinelim: Çevreye inanılmaz duyarlılar. Hatta hayvanlardan bile daha gelişmiş bir hassasiyetleri ve davranış mekanizmaları var. Bugüne kadar bitkilerin 700'ün üzerinde algılama biçimleri olduğu sayıldı (mekanik, kimyasal, termik, ışıksal…) Işık ele alınırsa, bizim algılayamadığımız dalga boylarını algılıyorlar. Dokunmaya karşı şaşırtıcı derecede hassaslar. Dallarındaki en küçük hareketliliği hissedebiliyorlar. Kimyaya gelince: onların esas uzmanlık alanları diyebiliriz. İnsanoğlunun kokusunu bile duymadığı yüzlerce sinyali duyabiliyorlar.? Ayrıca bir bitkinin çevredeki en küçük değişikliğe cevap olarak (esen rüzgar, böcek istilası, ışık açısı) metabolizmasını baştan sona değiştirebileceğini biliyoruz.

KENDİ ARALARINDA REKABET EDİYORLAR

Hareketlerindeki bir başka değişiklik ise çevredeki diğer bitkilerle olan iletişimlerine dayanıyor. Yapraklarından ya da köklerinden gönderdikleri kimyasal vs. sinyaller sayesinde türdeşleriyle konuşabiliyorlar, ya da kendilerine saldıran böceklerin avcılarını yaydıkları kimyasallarla çekip kendilerini kurtarabiliyorlar. Ancak hepsi bu da değil. Florans Üniversitesi profesörü Stefano Mancuso: Toplumsal davranış biçimleri var. Kendi türdeşlerini, diğerlerinden ayırt edip türlerine yakınlıklarıyla orantılı olarak açgözlülükle rekabet edebiliyorlar. Bu bağlamda gruplaştıklarını söyleyebiliriz.

Dünyanın dört bir yanından araştırmacılar bitkilerin bu kadar karmaşık ve donanımlı doğaları üzerine cevap aramaya calışıyor. Yapılan keşiflere dayanarak bitki kognisyonundan bahsedebilir miyiz? Eğer bu kadar akıllılarsa beyinleri nerede? Acaba bu özellikler sadece doğal seleksiyon ve adaptasyon süreçlerinin bir sonucu mu?


Bitkiler kendi aralarında iletişime geçtikleri kadar kendilerine saldıran canlılarla da iletişime geçebilirler. Örneğin bir tırtıl bir domates bitkisini yemeye başladığı zaman yapraklar zehirli ve uçucu bileşikler salgılarlar. Bu bileşikler saldırganı kaçırttığı gibi komşu bitkileri de kendi savunmalarını hazır duruma getirmeleri için uyarır.

Bazen de bitkiler iki bitki arasındaki iletişim için bir şebeke ağı vazifesi görürler. Buna binayen Redbud Üniversitesi’nden Josef Stuefer’in son araştırmaları bitkilerin birbirlerini uyarmaları içi kendi kablosuz iletişim sistemlerini kullandıklarını ortaya koyuyor.Sarmaşık, çilek, yonca, kamış, gibi birçok bitki doğal olarak şebekeler oluşturuyor ve bireysel bitkiler birbirleriyle belli bir zaman aralığında bağlantılı kalıyor. Bu bağlantılar bitkilerin içsel kanallar aracılığıyla birbirleriyle bilgi paylaşmasını sağlıyor.Son zamanlarda Stuefer ve çalışma arkadaşları eğer düşmanlar yakınlarda iseler bitkilerin birbirlerini şebeke hatları aracılığla uyardığını ilk kez gösterdiler.Eğer bitkilerden birine tırtıl saldırırsa şebekenin diğer üyeleri içsel sinyaller aracılığıyla uyarılır.Bunu kızılağaçların yaptığı bilimsel olarak tespit edilmiş durumdadır.Uyarıldıklarında el sürülmemiş sağlam bitkiler yaklaşan tırtıllar için daha az çekici olmak için kimyasal ve mekanik dirençlerini güçlendirirler ve acıtonel adlı acı bir esans salgı salarlar ve rüzgar yardımıyla diğer çevredeki ağaçlara iletirler.Daha da ilginci türdeşlerini kayırmada uzmanlar.Yapraklarından ya da köklerinden gönderdikleri kimyasallar sayesinde türdeşleriyle konuşabiliyorlar ya da kendilerine saldıran böceklerin avcılarını yaydıkları kimyasallarla çekip kendilerini kurtarabiliyorlar.Ancak bu da değil, sosyal olarak oldukça gelişmiş durumdalar. Florance üniversitesi profesörü Stefano Mancuso ‘’Toplumsal davranış biçimleri var. Kendi türdeşlerini diğerlerinden ayırıp yakınlıklarıyla orantılı olarak aç gözlülükle rekabet edebiliyorlar. Bu bağlamda gruplaştıklarını söyleyebiliriz ‘’ diyor.

Bir o kadar ilginç bir davranışta kavak ve kızılağaçtan geliyor.Bir çekirge istilası ya da bir tırtıl istilası olduğunda bir insan müdahalesi olmasa dahi bunun aniden durduğunu ve milyonlarca tırtılın öldüğünü görebiliyoruz.Tıpkı düzenli olarak her 10 yılda bir aşırı çoğalan ve kavak ve kızılağaç sürgünlerinin %90 ını yiyen Alaska beyaz tavşanları gibi.Bu aşırı tacizin sonunda kavak ve kızılağaçlar tavşanlar açlıktan ölseler dahi onlara dokunamayacakları bir salgı üretirler.Bu olayın açıklamasını ise bir muhabirle bir uzmanın röportajından anlıyoruz.Uzman şöyle diyor: ‘’ 80 li yılların başında bir kavağın, akağacın veya çınarın yapraklarının bir kısmını tahrip ettiğimiz zaman ağacın geri kalanı otoburların yiyemeyeceği kadar yoğunlukta maddeler üreterek karşı saldırıya geçerler.Özellikle de tanen maddesi.Kısaca eğer çok yenirse ağaç kendini sindirilemez hale getiriyor.


Kaynak 1: https://www.fenadami.com/konu%C5%9Fan-a%C4%9Fa%C3%A7lar-ve-sessiz-alem/

Kaynak 2: http://www.hutopia.net/akilli-bitkiler-2/ 
Devamını Oku »

12 Haziran 2017 Pazartesi

EMPAT MISINIZ ?



  Empatlar, insanların vücut dilini, ses tonunu, beden hareketlerini, konuşurken seçtikleri ve kaçındıkları kelimeleri, yürüttükleri mantığı okuyabilen kişilerdir. Hayatlarını başka şeylerden çok, neyin nasıl “hissettirdiğine” bakarak yaşarlar. Başkalarının duygularını kendilerininmiş gibi almaya eğilimlidirler.

 1. Biliş

 Empatlar bir şeyi söylenmeden öylece bilirler. Bu biliş, birçoklarının sezgi veya iç ses olarak tarif etmesine rağmen bundan öte bir şeydir. Empat'ın bu armağanının güçlü olması, onun yeteneğine ne kadar uyumlandığıyla bağlantılıdır.

 2. Herkese açık alanlarda bulunmak bunaltıcı gelebilir

 Alışveriş merkezleri, süpermarketler, stadyumlar, yani bir sürü insanın olduğu yerler empatları çalkantılı bir şekilde başkalarından gelen sıkıntılı hislerle doldurabilir

 3. Başkalarının duygularını hissetmek ve onları kendine almak

 Bu empatlar için en okkalı durumlardan biridir. Bazıları, yakınlardaki insanların duygularını hisseder ve bazıları da çok çok uzaklardaki insanları hisseder, ya da ikisi birden olabilir. Yeteneklerinin farkında olan usta bir empat, insanların onun hakkında kötü bir düşünceye sahip olduğunu çok uzak mesafelerden bile hissedebilir.

 4. Şiddet, zalimlik veya trajedi içeren şeyleri izlemek dayanılmazdır

 Empat ne kadar uyumlanmışsa (ne kadar ilerlemişse) bu durum daha da şiddetlenir. Bu yüzden çoğu empat eninde sonunda televizyon izlemeyi ve gazete okumayı bırakmak durumunda kalır.

 5. Birisi dürüst olmadığı zaman bilmek

 Bir arkadaş veya sevdiği bir insan yalan söylediği zaman bilme durumudur (ki birçok empat sevdiklerinin ona yalan söylediğini bilmek acı verici olduğu için buna odaklanmamaya çalışır. Ya da birisi bir şey dediğinde, öbür şeyi hissediyor/düşünüyorsa, bilme durumu.

 6. Başkasının fiziksel semptomlarını almak

 Bir empat neredeyse daima başka birinin belirtilerini kendinde ortaya çıkarır (üşütme, göz enfeksiyonu, vücuttaki ağrı ve acılar). Özellikle de çok yakın olduğu kişilerle olur ve bir nevi duygudaşlıktır bu .

 7. Sindirim bozuklukları ve bel problemleri

 Güneş sinirağı çakrası karındadır ve duyguların tahtı olarak da bilinir. Burası, empatların başkalarından gelen duyguları hissettiği bölgedir ve bu nedenle bu bölge zayıf düşebilir, sonunda da mide ülserinden İBS’ye kadar varan sonuçlarla karşılaşabilir. Bel sorunları ise, başka sebeplerden ziyade topraklanmama yüzünden gelişebilir ve empat olduğundan bihaber olanların çoğu zaten çoğunlukla topraklanmaz

 8. Daima mazlumu gözetmek

 Acı çeken, duygusal yara almış veya korkutulmuş olan insanlar bir empatın dikkatini ve şefkatini daima çeker.

 9. İnsanlar hep ona içini döker, hiç tanımadığı insanlar bile

 Bir empat, insanların sorunlarına, problemlerine çöplük olabilir, ki dikkatli olmazsa hepsi onun üzerinde kalabilir/o sorunlar kendininmiş gibi olur

 10. Kronik yorgunluk

 Empatların enerjileri çoğunlukla sömürülür. Bu enerji vampirleri tarafından da, başkalarının üzerine fazla düşmekle de olabilir. Böylesi bir durumda, uyku bile fayda etmez. Çoğuna Myalgic Encephalopathy tanısı konulur

 11. Bağımlı kişilik

Alkol, uyuşturucu, seks gibi empatın bulaşmadığı çok az şey vardır. Bunun sebebi dışardan gelen duyguları kapatmaya çalışmalarıdır (Ki bunu bilinçli olarak farketmezler). Kendini korumanın başka bir şeklidir ve bu bir kişi veya şeye karşı olabilir.

 12. Şifacılığa, holistik terapilere ve metafizik olan her bir şeye çekim duyarlar

 Çoğu empat başkalarını iyileştirmeyi sevse de, kendilerini eğittikten, uzmanlaştıktan sonra şifacılığa (bu konuda doğuştan bir yetenekleri olmasına rağmen) sırtlarını da dönebilirler. Çünkü şifa verdikleri kişilerden çok fazla üzerlerine yük alırlar. Bu özellikle empat olduklarının farkında değillerse geçerlidir. Doğaüstü güçler empatlara çekici gelebilir ve kolay kolay şaşırmaz veya şok olmazlar. Hatta birçoklarının akla hayale sığmaz olarak varsaydığı keşiflerde bile. Örneğin, başkaları dünyanın düz olduğuna inanmışken, empatlar yuvarlak olduğunu bilmektedir

 13. Yaratıcı

 Şarkı söylemek olsun, dans etmek olsun, rol yapmak olsun, yazmak ve çizmek olsun, bir empat oldukça güçlü bir yaratıcılık damarına, geniş bir hayal gücüne sahiptir

 14. Doğayı ve hayvanlara aşık

 Doğanın içinde olmak empatlar için bir gerekliliktir ve evcil hayvanlar yaşamlarında olmazsa olmazdır

  15. Yalnızlık ihtiyacı

 Bir empatın eğer kendiyle baş başa kaldığı bir zamanı olmazsa, kafayı yemesi işten değildir. Bu özellikle çocukluklarında bariz olarak gözlemlenir

 16. Keyif almadıkları bir şeyi yapmak onlar için imkansızdır

 Bu şekilde sahte bir hayat sürdüklerini hissederler. Bir empata hoşlanmadığı bir şeyi suçluluk duygusu aşılayarak veya başıboş olarak etiketleyerek yaptırmaya zorlamak onu sadece mutsuz eder.

 17. Teşvik edilmezse kolayca sıkılır ve/veya dikkati dağılır

 İş, okul ve ev hayatının empatlar için ilgi çekici tutulması gerekir, yoksa oldukları yerden koparlar, hayallere dalarlar ve/veya bir şeyler karalamaya başlarlar

 18. Hakikat için mücadele eder

 Bu özellikle, bir empat yeteneklerini ve doğuştan hakkı olan şeyi keşfettiği zaman daha yaygınlık gösterir. Yalan/uydurma olan herhangi bir şey fazlasıyla rahatsız hissettirir.

 19. Daima cevapların ve bilginin arayışındadır

 Cevapsız sorular bir empat için moral bozucu olabilir ve bir açıklama bulmak için yanıp tutuşurlar.

 20. Maceradan, özgür olmaktan ve seyahatten hoşlanır

 Empatlar özgür ruhlardır

 21. Kargaşadan tiksinir

 Bu empatın ağırlık hissetmesine ve enerji akışının bloke olmasına yol açar

 22.Rutin işleri, kuralları veya kontrolü hapis gibi görür

 Özgürlüklerini kısıtlayan herhangi bir şey empatı güçten düşürür, hatta zehirler

 23.Çok yemeseler de kilo almaya yatkındırlar

 Fazla kilo, dışarıdan gelen negatif enerjilere karşı korunmanın bir başka şeklidir

24. Çok iyi dinleyici

 Karşılarındaki çok güvendikleri biri olmadığı müddetçe, kendileri hakkında pek konuşmazlar. Başkaları hakkında şeyler öğrenmeyi ve bilmeyi severler ve gerçekten umursarlar

25. Narsisizme tahammülü yoktur

 Ne kadar kibar ve hoşgörülü olsa da, empatlar egoist (kendini önemseyip başkalarının duygularını veya bakış açılarını önemsemeyen) insanların etrafında olmaktan hoşlanmazlar.

26. Haftanın günlerini hissetme yeteneği

 Cuma gününün verdiği hissi, çalışıyor veya çalışmıyor olsalar da alırlar. Genel (kolektif) nasıl hissediyorsa onlar da bu hissi kaparlar. Birkaç gün öncesinden, bankalar gibi yerlerin tatile gireceği zamanları hissedebilirler, onlar için dünya sanki gülümsüyor gibi gelir, sakin ve rahatlamış hissettirir. Pazar akşamları, pazartesiler ve salılar, çalışma günleri olduğu için oldukça ağır bir his verir

 27.Antikaları, yaş almış şeyleri veya ikinci el eşyaları almamayı tercih eder

 Önceden kullanılmış herhangi bir şey, önceki sahibinin enerjisini taşır. Bir empat, içinde artık enerji olmayan sıfır bir araba ve hatta ev almayı (finansal durumları müsaitse) büyük olasılıkla tercih edebilir

28. Yemeğin enerjisini sezmek

 Birçok empat tadını sevse bile et yemekten hoşlanmaz çünkü hayvanın titreşimlerini (özellikle hayvan acı çekmişse) hisseder.


EMPAT KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

 Empati, insanları anlama ve okuma yetisidir. Diğerleriyle -“empat”ın kapasitesine göre- gönüllü veya gönülsüz olarak rezonans ve uyum içerisinde olmaktır.
Empatlarda, kişilerin ruhunu inceleme yetisi vardır. Bunu, düşünceler, duygular için; geçmiş, şimdi ve gelecek hayat hadiseleri için yapabilirler. Çoğu empat, bu yetilerinin işleyiş şeklinden bihaberlerdir ve kendilerini daha çok diğerlerine karşı “hassas” olarak nitelerler.

 Empatlar Derin Duyguları Sezerler

Empati, birinin bir noktaya kadar gerçek duygularını hissetmekken, bir empat, birinin dışa vurduğu yüzünden çok, gerçek hislerini algılar. Kişiler yüzlerine alelade bir ifade takınırlar; bu, talepkar toplumlarda gerçek ifadeleri gizlemek için öğrenilmiş bir davranıştır.
Bir empat, gizlenen gerçeği sezebilir ve acıma duygusuyla o kişinin rahatlaması, yalnızlığını gidermesi için kendini ifade etmesine yardım etmeye çalışır.
Empatlar; aileye, çocuklara, arkadaşlara, yakın tanışlara, tamamen yabancılara, hayvanlara, bitkilere ve cansız nesnelere karşı empati duyarlar. Empati, zaman ve mekanla kısıtlı bir olgu değildir. Bundandır ki, bir empat uzaktaki kişilerin veya şeylerin hislerini sezebilir. Bazı empatiklerin, sadece hayvanlara (Ata/Aslana Fısıldayanlar gibi), doğaya, gezegen sistemine, mekanik cihazlara ya da yapılara yatkınlığı olur.  Diğerleri ise bunlardan birkaçına birden duyarlıdır.

 Bilişin Derin Sezgisi

Empatlar aşırı hassaslardır. Bu terim genelde, birinin bir başkasının hislerine ve duygularına yönelik (duyarlılık) yeteneklerini temsil eder. Empatlar, empatiye eşlik eden derin bir bilme sezgisine sahiptirler ve genellikle başkalarına merhametli, düşünceli ve anlayışlıdırlar.
Yanısıra, empatlarda değişken güç düzeyleri vardır. Bunlar, bireyin kendinin farkında olması, empati gücünün bilincinde olması, ve/veya empatisi olup bunu kabullenmesi/kabullenmemesi şeklinde görülür. Genellikle, empatik olan bu kişiler, bu eğilimleriyle büyürler ve hayatlarında sonraki seviyeye geçene kadar kendileri hakkında bilgi sahibi olmazlar.

 Irsî Özellik?

Empati genetiktir, DNA’mızın özündedir ve nesilden nesile geçer. Hem geleneksel bilim, hem alternatif şifa uygulayıcıları bunun üzerinde çalışmışlardır.
Empati, hem biyolojik/genetik hem de ruhsal yönlere sahiptir.
Empatlar, diğerlerini sezme yetisine sıklıkla farklı düzeylerde sahip olurlar. Onların konumunda bu, söz, his ve düşünceyi inceleyerek başkasını anlayabilmektir. Kişilerin vücut dilini okuma ve/veya dikkatle göz hareketlerini inceleme konusunda oldukça usta olabilirler. Bu başlı başına bir empati değildir, bu diğerlerine karşı dikkatli olmaktan gelen bir ek özelliktir. Bir bakıma, empatlar eksiksiz bir iletişim paketine sahiptirler.

 Empati Nasıl İşler

Empatinin nasıl işlediği hakkında anlamadığımız çok nokta olmasının yanında, bazı bilgilere de sahibiz. Her şey, enerjitik titreşim ya da frekansa sahiptir ve bir empat bu titreşimleri sezebilerek çıplak gözle veya beş duyuyla farkına varılamayacak en ufak değişikliklerin farkına varır.
Dışa vurumun sözcükleri, konuşmacıdan doğan bir enerjitik yapıyı bünyesinde bulundurur. Konuşmacıya has belli bir anlam içerirler. Bu dışavurumun ardında, – bir güç veya kuvvet alanı, ya da en iyi bilinen deyişle- enerji vardır. Örneğin, nefret, kelimenin beraberinde keskin bir his de taşır. Nefret sözcüğü, konuşmacının hissiyatıyla beraber güç kazanır. Empatlarca yakalanan, bu kişinin söylediği şeyden çok, hisleri yani kelimeye kattığı enerjidir.
Empatlar genellikle şair ruhludurlar. Yüksek seviyede yaratıcılık ve hayal gücüne sahip yazarlar, şarkıcılar ve sanatçılar olarak doğarlar. Birçok yetenekleriyle bilinirler, ilgi alanları değişken, geniş ve devamlıdır; sevgi dolu, vefalı ve komiktirler. Genellikle birçok kültüre ilgi duyarlar ve hepsine hoşgörülü bir bakış açısıyla yaklaşırlar. Onlar annedir, babadır, çocuktur, arkadaştır, hemşiredir, bakıcıdır, öğretmendir, doktordur, esnaftır…
....psişiktir, kâhindir, şifacıdır… (Bu, bunların hepsi kesin empattır demek değildir.) Liste çok geniştir ve bunun pek de önemi yoktur. Önemli olan, empatların her yerde olduğunun farkına varmaktır.
 – Onlar, bütün kültürlerde ve dünyanın her yerindeler-

 Empatlar İyi Dinleyicilerdir

Empatlar kişilik ve dışavurum olarak çok şefkatlidirler, iyi dinleyici ve rehberdirler (sadece profesyonel alanda demek değil). Kendilerini insanlara yardım ederken ve sıklıkla da başkalarının ihtiyaçlarını kendilerinden önce görürken bulurlar. Aynı zamanda, bunun tam tersi de olabilirler. Sessiz, dış dünyadan kendini çekmiş, yalnızlığı seven, depresif, sinir hastası, hayalperest hatta narsist olabilirler.
Oldukça doğaya tutkundurlar ve bu cömert güzelliğe saygı beslerler. Empatları açık alandan, kumsaldan, yürümekten vs. zevk alırken görebilirsiniz. Empatlar bir gevşeme şekli olarak kendilerini sürekli doğaya çekilirken bulabilirler. Bu sezgilerini anımsamaları ve yoğun bir yaşam sürüyorlarsa sükunet hissi kazanabilmeleri için müsait bir alandır.
Her şeyden sıyrılmak ve artık doğa ile gevşemek empat için gerekli olur. Hayvanlar da ayrıca empatların canıdır. Onlar için hayvanlar, güç değil, sevgi ifade eder. Empatların evlerinde birden fazla hayvan olması sıradışı bir durum değildir.

 Bir Empat’ın Hasletleri

Empatlar genellikle sessizdirler ve başkalarının pozitif niteliklerini belirtmeye eğilimli olduklarından kendilerine bir iltifat geldiğinde toparlanmaları biraz sürebilir. Duygusal irtibatın olduğu bütün dallarda bir hayli etkileyicidirler ve açık açık konuşurlar, ara sıra da kendilerine içtenlikle saygı duyarlar. Hislerini dile getirme konusunda bazı problemleri olabilir.
Ancak, bunun tam zıttı da olabilirler: en iyi durumda bile münzevi ve görünüşte tepkisiz olabilirler. Cahil bir görünümleri de olabilir. Bazıları, diğerlerine kendilerini kapatma konusunda oldukça iyilerdir ve bu her zaman da kötü bir şey değildir; en azından öğrenme sürecinde olup, kendi duygularından ziyade, diğerlerinin duygularının yarattığı engelle mücadele etmekte olan empatlar için.
Empatların, içlerinden çok dışlarında olan biteni açıkça hissetmeye yatkınlıkları vardır. Bu da empatların kendi ihtiyaçlarını gözardı etmelerine sebep olabilmektedir. Genel olarak bir empat, zararsız, sessizdir ve daha çok barışçıl olmaya ağırlığını koyar. Uyumsuzlukla dolu herhangi bir alan empatta huzursuzluk duygusu yaratır. Kendilerini bir çatışmanın ortasında bulurlarsa, eğer topluca çözüme vardırılamıyorsa, durumu bir an önce yatıştırmak için ellerinden geleni yaparlar.  Kendilerini korumak adına herhangi kırıcı bir söz söylenirse, muhtemelen öz-denetimlerini içerleyecek ve sorunu bir an önce barışçıl şekilde çözmeyi tercih edeceklerdir.
Empatlar, TV’ye, videolara, filmlere, haberlere ve yayınlara karşı hassastırlar. Şiddet veya duygusal trajediler; yetişkinlerin, çocukların veya hayvanların  fiziksel veya duygusal acılarını içeren şok edici sahneler, empatların kolaylıkla gözlerini yaşartabilir. Bazı empatlar, böylesine zalimlikleri idrak etmekte zorluk çekebilir ve başkasının hiçe sayıcı oluşu, bağnazlığı ve bariz şefkat eksikliğine karşı kendilerini ifade etmekte büyük güçlük çekebilirler.  Yani, duydukları ve gördükleri acıyı haklı çıkaramazlar.
Her kesimden insan ve hayvan, empatların içten ve hakiki şefkatine ilgi duyar. Empatik olduğunun farkına varsın veya varmasın, her insan metal objenin mıknatısa çekilmesi gibi onlara çekilir! Denizfeneri gibidirler.
Tamamen yabancı kişiler bile, empatlarla en özel şeyler hakkında konuşmayı kolay bulur ve farkına varana dek, tereddüt bile etmeksizin, kasten yapmaksızın, tüm yüreklerini ortaya dökerler. Bilinçaltı seviyesinde, sezgisel olarak, empatların şefkatli bir anlayışla dinleyeceklerini bilirler.
İşte hayatın dinleyicileri… Empatlar problem çözücüler, düşünürler ve birçok şeye gönül koyanlardır. Empatlar ilgili olduğu müddetçe, problemin olduğu yerde, çözüm de olur. Eğer ki bu huzurlu olmak içinse, bir cevap bulana kadar ararlar.

KAYNAK : Traits of an Empath ( Cristel Broederlow )
http://empathayat.wordpress.com/
Devamını Oku »

8 Şubat 2017 Çarşamba

KOLEKTİF ŞUUR




Kolektif bilinçle insanlık adına yapılan her doğru davranış, çaba ve özveri; yalnızca kendimizi değil, tüm insanlığı ileri taşıyacak birer sacayağı niteliğindedir. Gezegenimizdeki tüm bilinçler, şu an hiçbir teknolojinin tespit edemeyeceği bir nüveye sahip olan 'gümüş kordon'larla yani sanal bağlarla, bizleri denetleyen sistemlere entegre edilmiştir. Yeni yeni anlaşılmaya başlanan Kuantum sisteminde, aralarında bir bağ olan iki atomu, birbirinden çok uzak iki noktaya gönderdiğimizde, ki bu evrenin çok uzak iki ayrı ucu dahi olabilir, bir atoma yapılan herhangi bir müdahalenin, diğer atomu da aynı biçimde etkilediği gözlemlenmiştir. İşte bu görünmez, anlaşılmaz bağ bizi evrene bağlayan nüvenin ta kendisidir. Düşünce zincirlerimizden geçen her bir düşünce, pozitif veya negatif eylem ya da bu eylemleri yapıp yapmama kararını verecek olan hücre bilincimiz, yani atomaltı Kuantum mekaniğimiz, bu sistem tarafından denetlenerek kontrol edilir. Dini doktrinlerde adından sıkça söz edilen "günah ve sevap" defterlerindeki kayıtlarımız, işte bizleri denetleyen bu sistemin, o dönem insanının anlayabileceği dildeki tezahüründen başka birşey değildir. Peki, öyleyse bunca kötülük, bunca acı neden var? Var, çünkü ürettiğimiz tüm negatif düşünce ve eylemler, gezegenimizi çevreleyen manyetik tülü (manyetosferi) aşamamakta, sistem gereği ya aynen sahibine veya menfi düşünce ve eylem içindeki bilinçlere geri yansıtılmaktadır. Manyetik tülü tek bir güç aşabilir: Pozitif düşünce. Pozitif düşüncenin, evrende ulaşamayacağı hiçbir nokta veya dehliz yoktur. Sevgi, aşk, barış, merhamet.. Yani, bize bahşedilen tüm o güzel hasletler, asıl sahibiyle kuracağımız bağın anahtarlarıdır.
Devamını Oku »

DÖNÜŞÜM




Bir tırtılı düşünün. Tam şimdi bir tırtıl gibisiniz. Tırtıl birçok farklı renklerle gelir. Kendi zenginliğine ve güzel deneyimlerine sahiptir ve hayattan daha fazlası olduğunu asla hayal etmemiş olabilir. Tırtıl dönüşümünden önce kozaya girer ve derin bir uyku ve hareketsizlik periyoduna girer. Bu sessiz zaman esnasında tırtıl dönüşümün yan ürünü olan kendi deneyimlerine sahiptir. Tırtılın önceden taşıdığı realite büzülmeye başlar ve bir tür izolasyon duygusu hissettirir, sanki etrafındaki dünya kapanmaktadır. Kaçınız şimdi bunu hissediyorsunuz?

Birçok insan izole olmuş ve yalnız hissetmektedir. Bazıları TV izlemeyerek, radyo dinlemeyerek, haberleri okumayarak, bunun yerine odaklarını spiritüel yollarında tutarak bu izolasyonu yaşamlarına kasten getiriyorlar. Bu, tırtılın kendi metamorfozuna başlamadan önce kozaya girmesinin insan versiyonunun bir örneğidir.

Tırtıl ne zaman kozadan ortaya çıkar? Her biriniz bireysel zamanlamanıza karşılık gelen kendi “doğum gününüze” sahipsiniz, ama uyanış çoğu zaman gruplar halinde olur. Bu grup uyanışlarının zamanlaması evrensel ve arketipik prensipleri yansıtan astrolojik hizalanmalarla belirlenir. Astrololojiyle ilgilenenler kuzey ve güney düğümlerinin çoğu zaman grup uyanış sürecini yansıttığını not etmelidir.

Sonunda kelebek kozadan çıktığında, sanki derin bir uykudaymış gibi uyanır. Gözlerini ovuşturur. Yeni kanatlarını güneş ışığına uzatır. Bir tırtıl olarak yaşam bulanık bir anı gibidir, sanki bir rüya. Kelebek yalnızca uykuya daldığını ve sonra uyandığını düşünür. Her zaman kelebek olmadığını kavramaz.

Bu insanlar için çok özel bir tercümeye sahiptir. Bir gün uyanıp, “Ben yükseldim!” demeyeceksiniz, değişmiş olduğunu fark etmeniz gerekmeyebilir. Bir süreklilik hissine sahip olacaksınız, sanki her zaman bir kelebek olmuşsunuz gibi. Bu, çok az korkuyla düzgün bir geçişi sağlar. Tamamen farklı olacağınız bir şey değildir. Aslında, her zaman içinizde bulunan potansiyelin daha fazlası olursunuz. Tek fark, şimdi potansiyelin aktif olmasıdır. Eski, sınırlı benliğiniz gittikçe hepten unutulan bulanık bir anı olur.

Lyssa Royal
Devamını Oku »

ÖBÜR TARAFA YOLCULUK - STEVE ROTHER & GROUP - HATIRLA (Akaşa Yayınları)




Öbür tarafa geçiş (ölüm) tüm gücünüzün geri dönmesini sağlar. Bu güç çok süptildir ve geçiş yapan kişi genelde kendi realitesini yarattığının farkında değildir. Yuva, deneyiminizin ötesinde potansiyellere sahiptir. Anlayabileceğiniz bir realiteyi davet ederek deneyimlerinizi yaratırsınız. Öbür tarafla ilgili beklentileriniz Yuvaya döndüğünüzde ilk deneyimleriniz olur. İşte bu yüzden birçok kişi bu deneyimi farklı şekilde tarif eder, çünkü herkesin beklentisi başkadır. Deneyim ne olursa olsun daima saf sevginin ipliğiyle örülüdür, çünkü ruh formundayken yüksek benliğinizle tam birlik içindesinizdir. Sevgi enerjisi tüm diğer enerji formlarından önce gelir.Yuva denen yerde bir kez daha ışık denen en saf sevgi formunda yaşamayı hatırlarsınız.
Yuvadaki ilk algı, geçiş sürecinde size yardım etmek için bekleyen “karşılayıcıları” görmektir. Onlar genelde ışık varlıklar olarak görülür ya da hissedilir, daima ordadırlar. Çoğu kez onlar tanıdığınız, sizden önce öbür tarafa geçiş yapmış varlıklardır. Karşılayıcılar orada olduklarını, yardıma hazır olduklarını göstermek için size ellerini uzatırlar. İnançlarınıza bağlı olarak melekler tarafından karşılanmak da sık sık görülen şeylerdendir. Bu noktada korkuya kapılıp geçiş sürecine karşı koymak da mümkündür. Eğer sürece karşı koyarsanız çoğunlukla bir şeyi yakalayıp kendinizi dünyevi bir nesneye demirlersiniz. Hayalet dediğiniz şeyin temeli budur. Bu süreç oyun alanından öbür tarafa geçerken vuku bulduğu için her iki dünyanın kuralları da geçerlidir. Rehberlik ve eğitimle bu enerji sapması önlenebilir, bu eğitim geçiş takımları dediğimiz varlıkların işidir.

Önünüzdeki süreci, bir titreşimden diğer titreşime uzanan bir tünelden yürüyerek geçmek olarak hayal edin. Karşılayıcılar ellerini uzatmış bekliyorlar, ama tünelden geçmek zorunda olan sizsiniz. Aslında tünel dediğiniz şey, ruhun bedeni beyin epifizinden geçerek terk edişinin içsel deneyimidir. Sizi neyin beklediğini bilememe korkusu tünelden geri dönmenize sebep olabilir. Bu yüzden karşılayıcılar yaşamınızın son günlerinde kendilerini tanıtır ve sizi bekleyeceklerini bildirirler. Eğer ölmeden evvel bilincinizi yitirmişseniz, genellikle böyle anlarda bilinciniz geçici olarak yerine gelir ve geçişi kolayca gerçekleştirirsiniz. Tünelden kendi iradenizle geçmeniz gerekir, orayı kimse sizin yerinize geçemez ya da geçiş anında size eşlik edemez.

Tünelde bir noktada ışığı fark edersiniz. Bu ışık Yuvanın titreşimlerini taşıdığı için dünyadaki hiçbir ışığa benzemez, ışık tünelde size yol göstermek için oradadır. Bazıları ışığı kalpleri yerine zihinleriyle görmeye alışık oldukları için karmaşaya düşerler. Eğer ışığı hissedip içinize alırsanız tünelden kolayca geçersiniz. Karşılayıcılar tünelin sonunda elinizden tutup çekmek için beklemektedir, bu yeniden kavuşma gerçekten muhteşemdir.

Yuvadaki ışık sevgi denen enerjinin saf formudur. Eğer bu ışığa alışıksanız direkt ona bakar ve kucaklarsınız, eğer alışık değilseniz kucaklamakta zorlanır ve başınızı başka tarafa çevirirsiniz. Işığa bakmanızı zorlaştıran genellikle kendi hakkınızdaki yargılarınızdır. O ışığı kucaklamanızı tavsiye ederiz, çünkü tüm yargıları terk etmenizi sağlayacak gerçeği taşır. Sadece üzerinizde parlamasına izin vermeniz bile sizi Yuvanın titreşimleriyle bütünleştirecektir. Işığı kabul etme dereceniz gireceğiniz boyutun düzeyini de belirler. Size çok uzun bir zaman önce gösterilmiş bu süreci insanlar çarpıtarak cennet-cehennem öyküsüne dönüştürmüştür. Oysa durum öyle değildir, perdenin bu tarafında birlikte getirdiğiniz yargılardan başka yargı yoktur, cehennem tamamen sizin tasarladığınız bir şeydir. Daha bedendeyken yargıyı bırakmanız Yuvanın titreşimlerini günlük yaşamınıza katmanıza yardımcı olacaktır.

Yuvaya döndüğünüzde ruhunuzun enerji koşullarına bağlı olarak bir süre dinlenip şifa bulmanız gerekebilir. Eğer ruhunuz geçiş sürecinde çok zayıf düşmüş ve zorlanmışsa, bir dinlenme ve şifa dönemine ihtiyaç duyacaktır. Eğer bir ruh yeterince dinlenmeden enkarne olursa oyun alanındaki deneyiminin büyük bölümünde yorgunluk hissi duyar. Bu nedenle bir ruha gelir gelmez yüklenmemek gerekir. Ayrıca Yuvada dinlenmek için ayrılmış özel alanlar vardır, tüm ruhlar bu alanları kullanmaya teşvik edilirler, çünkü bu yerler Yuvanın titreşimlerine alışmanıza yardımcı olur.

Bir süre sonra yaşamınızın tüm ayrıntılarının gözlerinizin önünden geçtiğini görürsünüz. Eğer ruhun enerji düzeyi uygunsa bu vizyonu geçiş yapar yapmaz deneyimleyecektir. Bu kişisel bir olaydır, çoğu kişinin sandığı gibi değildir. Varlığın kendi yaşam deneyimlerini gözden geçirdiği bu vizyon aynı zamanda deneyimlerin akaşik kayıtlara silinmez bir şekilde kaydolmasını sağlar. Gösterilen vizyonun bir başka amacı da bir sonraki enkarnasyona neyi dahil edeceğiniz konusunda kolaylık sağlamasıdır. Bu süreç genelde rehberlerinizin size yeniden katıldıkları zamandır, onlar tüm yaşamınız boyunca farkında olmasanız da sizinle birlikte olmuşlardır, şimdi yaşamınızı onlarla birlikte gözden geçirmek mutluluk verici bir süreçtir. Bu bir yargılama dönemi değildir, çünkü Yuvanın titreşimleri buna izin vermez. Rehberlerinizin yaşamınızdaki belli olaylarla ilgili duygu ve düşüncelerini sizinle paylaşacakları bir süreçtir sadece.
Gözden geçirme sürecinde yaşamınızdaki olaylar ilk kez net bir biçimde izlenir, sizi daima bunaltmış durumlar aydınlatılır. Bu esnada her önemli olayda alkışlandığınızı duyarsınız. Önemli olaylar sandığınız olaylar değildir, yaşamınızda gücünüzü kuşanıp realitenizi yarattığınız, korku illüzyonunu aşıp gerçek gücünüze kavuştuğunuz, kendinize iyi davrandığınız zamanlardır, çünkü bu içinizdeki Tanrıyı onurlandırdığınızı gösterir. Aslında içinize dönüp biriktirdiğiniz kısıtlamaları temizlediğiniz, sadece sevgi göstermekle kalmayıp aynı zamanda size gösterilen sevgiyi de hissetmenize izin verdiğiniz zamanlardır. Kendinize değer vermek oyun alanındaki en onurlu davranışlardan biridir. Unutma perdesinin ardında saklanan bir üstadın yaşamının yeniden gösterimini izlemek gerçekten çok eğlencelidir. Gözden geçirme işleminin sonunda bir sonraki enkarnasyonda hangi yönü seçeceğinizi açıkça gösteren karmik puan sistemini incelersiniz. Oyun alanındaki birçok kişinin sandığının aksine zevkli ve mutluluk verici bir deneyimdir bu!

Yaşamınızı gözden geçirdikten sonra danışmanınızla karşılaşırsınız. Danışman ilk başta gördüğünüz karşılayıcılardan farklıdır, genelde eskiden tanıdığınız, sizden önce öbür tarafa geçmiş biridir, görevi yeni çevrenize alışmanızı sağlamaktır. Çoğunlukla danışman beklediğiniz biri değildir, bunun da bazı nedenleri vardır, çünkü danışmanlık kontratla yapılır, kontrat yapıldığı sırada enkarnasyonun gidişatı tam olarak bilinemez. Genellikle dünyadan sizden önce ayrılmak üzere kontrat yapmış biridir. Oyun alanında karşılaştığınızda ona karşı açıklayamadığınız derin bir duygu hissedersiniz, bu kozmik bir göz kırpmadır! Danışman oyun alanındaki bir arkadaşınız ya da akrabanız olabilir. Yaşamınıza nasıl girmiş olursa olsun daima ruhsal ailenin güçlü ve yadsınamaz cazibesine sahiptir. Kontrat kavramının anlaşılması zordur, nedeni ise insani ölçüleri kullanmaya kalkışmanızdır, zamanın dairesel olduğunu kabul etmekte de zorlanabilirsiniz. Bizim zaman anlayışımız sizinkinden çok farklıdır, Yuvaya döndüğünüzde ona alışmanız gerekir. Perdenin bu tarafına geçenlerin bu konuda karmaşa yaşamaları sık görülen bir şeydir. Karmaşayı gidermek için genelde bir dinlenme ve şifa dönemi geçirmek gerekir.

Şimdi dünyadan ayrılırken uyumlanmanın öneminden söz edeceğiz, çünkü bu dinlenme ve şifa için gereken süreyi kolayca kısaltabilir. İnsanın oyunu terk ettiği yörünge açısı, oyuna tekrar girişinin yörüngesini de belirler. Bu karma denen şeyin işleyiş biçimidir, ayrıca oyun alanındaki karmik etkiyi üreten kutupluluğun sonucudur. Geçiş takımı dediğimiz kişiler kendilerini bu amaca adayan, bu yüzden çok saygı duyulan varlıklardır. Cennetle dünyayı birleştiren o insanlara saygı gösterin, öne çıkmalarını sağlayın, onlar insanlığın evriminde büyük bir rol oynayacaklar.

Yuvaya vardıktan sonra oyun alanında bıraktığınız insanları düşünürsünüz. İşte bu esnada danışmanınız oyun alanında sizin için yapılan cenaze törenine katılmak isteyip istemediğinizi sorar. Eğer isterseniz dünyadan ayrılışınızın onurlandırıldığı bu törene katılabilirsiniz. Rehberleriniz yaşamınızın bir parçası olduklarından bu olayda da yanınızda bulunurlar, kulağınıza fısıldayarak törende yer alan etkilediğiniz varlıkları hatırlatırlar. O insanlara bakar ve ölümünüzden duydukları acıya tanık olursunuz, çünkü yaşamlarında bıraktığınız boşluğu hissetmektedirler. Artık oradan ayrılmanın zamanı gelmiştir, geride bıraktığınız insanlara son kez bakar, keşke onlara Yuvanın ne kadar harika bir yer olduğunu söylemek mümkün olsaydı diye düşünürsünüz. Ama kalben yakında onları tekrar göreceğinizi bilirsiniz.

Cenaze töreninden ayrıldıktan sonra Renkler Salonundaki büyük toplantıya götürülürsünüz. Bu salonda tüm titreşimler renkle ifade edilmektedir, kazandığınız renkler burada sunulur. Salonu dolduran varlık sayısı hayal edebileceğinizden çok daha fazladır. Bu özel bir toplantıdır ve sizin için yapılmaktadır. Sunucu konuşmaya başlar ve dünyadan mezun oluşunuzu kutlar. Ebediyen taşıyacağınız renkler sunulurken koca salon alkışlarla çınlar. Kuşandığınız renkler, oyun alanında geçirdiğiniz zamanın tüm öyküsünü ve başarılarınızı yansıtmaktadır. Burada ego konusunda endişe duymanıza hiç gerek yoktur, çünkü gerçek gücünüzü görmüş ve bütüne katkıda bulunduğunuzu anlamışsınızdır. Artık oradan ayrılma zamanı gelmiştir, sizi Yuvaya götürmek için bekleyen danışmanınızı bulur, rehberlerinizle geçici olarak vedalaşırsınız. Onlar da aldıkları yeni renkleriyle bir sonraki görevlerine ya da enkarnasyonlarına gitmek üzere serbest kalmışlardır.

Danışmanınız göreve kontratla atanmıştır, istediğiniz sürece yanınızda kalıp sorularınızı yanıtlayacak ve orada işlerin nasıl yürütüldüğü konusunda bilgi verecektir. Size Yuvayla ve geçmiş enkarnasyonlarınızla ilgili tüm anılarınızı hatırlayacağınız söylenmiştir, ama bunu sizi bunaltmadan yavaş yavaş yaparlar. Bu süreçte benzer titreşimdeki birçok varlıkla karşılaşırsınız, bazıları ruhsal ailenizin üyeleri, bazıları da son yaşamınızdan tanıdığınız varlıklardır. Onlarla konuşurken yüzlerinin aniden değişip başka bir yüze dönüştüğüne tanık olabilirsiniz, çünkü çeşitli enkarnasyonlarınızda tanıdığınız farklı yüzlerini sergilemektedirler. Yuvada, uzun süre önce yitirdiğiniz bir dostunuzu bulup onun daha önce karşılaşmış olduğunuz korkunç bir düşmana dönüştüğünü de görebilirsiniz. Oysa aynı varlıktan bir hayatınızda dostu, diğer hayatınızda ise düşmanı oynamasını siz istemişsinizdir! O sizi çok sevdiği için düşman rolünü oynamayı severek kabul etmiştir. Bunu fark ettiğinizde kahkahadan kırılırsınız. Belleğinizi yeniden kazanmaya başladığınız mutluluk verici bir zamandır bu. Daha çok hatırlar, daha çok kahkaha atarsınız!

Yüksek titreşimlerde hareket etmeye alıştığınızda güçlerinizi daha çok kullanmaya başlarsınız. Yuvada düşündüğünüz şeyle onun gerçekleşmesi arasında zaman aralığı yoktur, her şeyi sadece düşünerek tezahür ettirmek mümkündür. Bunun mekanizmasını anladığınızda birlikte yaratma sanatının mekanizmasını da anlarsınız. Yuvadaki renkler daha parlaktır, dünyadaki renklere benzemez. Müzik özünüzden akan ve geride yumuşak etki bırakan bir titreşime sahiptir, sanki canlı gibidir, sizinle tatlı bir biçimde söyleşir. Çok geçmeden Yuvadaki ses ve görüntülerin kendi titreşiminizin bir yansıması olduğu söylenir, onlar sanki sizin için ısmarlama yapılmış gibidir. Yuvada hiç tanımadığınız birçok duyu vardır, onları deneyimlemenin yollarını keşfetmeniz gerekir. Bunlardan biri de sizi büyüleyen massetme duyusudur, bu bir enerji ya da titreşimi massetmeyle ilgilidir. Bir enerji ifadesi üzerinizden yumuşak bir biçimde geçip kendi titreşim çeşnisini sunar, eğer bu çeşniden hoşlanırsanız varlığınızla bütünleşir ve enerjisini sizinkine katar. Her deneyim sizi beslemektedir, çok geçmeden kendinizi evrenin hamuru olarak görürsünüz, çünkü kendinizi her an deneyimlemeyi seçtiğiniz şeyle özdeşleştirirsiniz. Bir yeri düşündüğünüzde anında orada olursunuz, bir deneyim düşünür kendinizi anında o deneyimin ortasında bulursunuz. İşin en zor bölümü neyi seçeceğinize karar vermektir. Ziyaret etmek için can attığınız bir yere gitmeyi düşündüğünüzde anında orada olursunuz. Çevrenizdeki manzaranın dünyaya çok benzediğini fark edersiniz, çünkü canlanan anılarınız çevrenizde tezahür etmiştir.

Yuvada zaman yeni bir anlam kazanır, çünkü lineer değil daireseldir. Onun işleyiş biçimini yöneten kurallara alıştığınızda diğer zaman boyutlarıyla da ilişkiye girebilirsiniz. Geçmiş, şimdi ve gelecek hepsi büyük bir dairedir ve hepsi şimdide bulunur. Bu alışılması en zor konulardan biridir, çünkü dünya deneyiminizde bu konuda başvurabileceğiniz hiçbir şey yoktur. Yuva denen yerin birçok düzeyi vardır, ama titreşim frekanslarından ötürü birbirlerinden doğal olarak ayrıdırlar. Yuvanın temel bir titreşim düzeyi vardır, tüm titreşim frekansları bu temel titreşime uyum sağlar. Bir varlık titreşimini değiştirdiğinde bir sonraki düzeye geçer.

Bugüne dek bir sonraki düzeye geçmek en kolay biyolojik bedendeyken başarılırdı. Şimdi oyun alanıyla perdenin bu tarafından da ilişki kurmak mümkündür. Kısa bir süre sonra daha derin bir düzeyde bilinçli temaslar olacaktır. Oyun alanında gerçekleştirdiğiniz değişim sayesinde bir iletişim köprüsü kurulmuştur. Köprü oyun alanı oluşturulduğunda mevcut değildi, bu yeni paradigma Kristal Titreşimli varlıkların gelmelerine olanak sağlayacaktır. Yakında bir sonraki evrim aşamasına geçilecektir, bunu mümkün kılan sizsiniz. İnsan bedenindeyken çektiğiniz acı ve sıkıntının farkındayız, yaptığınız çalışmadan gurur duyuyoruz. Dünyada cennetin gerçekleşmesi yakındır, büyük oyun cennette olduğu gibi dünyada da kazanılmak üzeredir. (Sayfa: 244-266)

ÖBÜR TARAFA YOLCULUK - STEVE ROTHER & GROUP - HATIRLA  (Akaşa Yayınları)

Devamını Oku »

DİKKATİNİ VERMEK ENERJİ VERMENİN BİR YOLUDUR



Dikkatini Vermek Enerji Vermenin Bir Yoludur

Aşağıdaki vaka, The Hidden Messages in Water (Beyond VVords Publishing, 2004) adlı kitabımda sunulduğu için bazı okuyucular bunu hatırlayabilirler. Bu kitaptan bir alıntı yapıyorum:
Dergimize abone olan bir aile ilgi çekici bir deney yaptı. İki cam kavanoza pirinç koydular ve bir ay boyunca her gün birine "Teşekkür ederim" diğerine ise "Sen aptalsın" dediler ve bu dönem içinde pirincin nasıl değişim gösterdiğini izlediler. Çocuklar bile, okuldan eve döndüklerinde, pirinç kavanozlarına bu sözcükleri söylediler. Bir ay sonra, kendisine "Teşekkür ederim" denen pirinç malt kokusuna benzer olgun, yumuşak bir kokuyla mayalanmaya başlarken, "Sen aptalsın" denen pirinç çürüdü ve karardı.Bu deneye yayımladığım kitapta [Messages form Water, C.l] yer verdim, bunun sonucunda bütün Japonya'da yüzlerce aile aynı deneyi kendileri yaptı. Herkes aynı sonuçları bildirdi. Ailelerden biri deneyde ufak bir değişikliğe gitmişti: diğerleri gibi onlar da ilk pirinç şişesine "Teşekkür ederim" İkincisine de "Sen aptalsın" demişler ve üçüncü bir şişe daha hazırlayıp ona aldırmamışlardı. Sizce ne oldu? Kendisine aldırılmayan pirinç gerçekten de "Sen aptalsın” sözüne maruz bırakılan pirinçten daha önce çürümüştü. Başkaları da aynı deneyi yapmaya çalıştıklarında, sonuçlar yine aynı oldu. Öyle görünüyor ki alay edilmek aslında aldırış edilmemek kadar zarar verici değil.
Bu deneyin sonucu çok anlamlı. Hayatta en zor şey aldırış edilmemek ve dikkatini vermemektir. Bir şeye dikkatini vermek, enerji vermenin bir yoludur. Bitki yetiştiren biri bana, sularken bitkilerle konuşulursa daha hızlı büyüyeceklerini ve daha güzel çiçekler vereceklerini söylemişti. Dikkatini vererek hayat daha iyi bir yönde ilerlemek için enerji alabilir. Aynı durum insan toplumu için de geçerlidir. Durgun bir ekonomi yüzünden, yeniden yapılanma birçok Japon şirketi arasında popüler bir uygulama haline geldi. Şirketler, çalışanları acımasızca kendi işlerinin temel etkinlikleri dışında gereksiz sayılan şeylere itiyorlar. Daha da kalpsiz şirketler onları bir yeniden yapılandırma odasına koyuyorlar, onlara gerçek işlerini vermiyorlar. Onların bakış açısına göre, patronları tarafından şiddetli biçimde azarlanmak daha kolay kaldırılacak bir şey.
Yapacak hiçbir iş ve konuşacak hiç kimsenin olmadığı bir konumda olmaktan daha zor hiçbir durum yoktur. Böyle bir duruma artık dayanamaz hale geldiklerinde, kendi istekleriyle şirketten ayrılırlar. En kötü durum senaryosu ise intihar etmeye yönlendirilmeleridir. Gelin tersini düşünelim. Çalışanlarımızın işlerini daha iyi yapmalarını istiyorsak, onlarla daima teşvik edici bir şekilde konuşalım. Hastalandıysak ya da yaralandıysak, gelin bundan etkilenen hücreleri şefkatle tedavi edelim. Etkilenen bölüme bütün dikkatimizi vermek iyileşmesini hızlandıracaktır. Vücudumuzun o bölgesi yüzünden hayatımızı sağlıklı bir şekilde yaşayabileceğimizi unutmamalıyız, bu yüzden ona karşı minnettarlık hissetmeliyiz. Çevremizdeki insanlar hastaysa, gelin onlara bir şeyler söyleyelim. Yaptıkları katkılarla hayatımızı daha zenginleştirdiklerinin farkına vararak gelin onları bütün samimiyetimizle olumlu sözlerle yüreklendirelim. Bunu yaparak onların daha hızlı iyileşeceklerini umabiliriz.
Sözcüklerimizdeki Güç
Su duyarlıdır ve söylediğimiz şeye tepki verir. Olumlu sözcükler söyleyerek suya iyi hado gönderdiğimizde, su bize güzel kristaller gösterecektir. Ayrıca, dualarımız da enerji yayar ve suyun niteliğini değiştirir. Suya dua ederek, suya hado göndeririz ve böyle bir su dualarımıza potansiyel olarak yanıt verme gücü kazanır. Bunu yapmada ustaca bir püf noktası var. Dualarımızı gelecek zaman yerine geçmiş zaman kullanarak edersek daha güçlü hado gönderebiliriz.
Örneğin, annesi kanser olan bir çocuğun onun suyuna iyileşmesi için dua ettiğini varsayalım: "Annemin kanserinin iyileşeceğini umuyorum." Böyle bir duanın kötü olduğunu söylemiyorum. Elbette, bu duanın hado'su suyu etkiler. Aynı duayı farklı sözcüklerle kullanarak etmek, suyu değiştirmek için daha etkili bir yol olabilir: "Annemin kanseri iyileşti."
Dilbilgisi bakımından konuşmak gerekirse, geçmiş zaman bir anlam ifade etmez, çünkü olay daha gerçekleşecektir. Bununla birlikte, düşüncelerimizi ve niyetimizi geçmiş zamanda söyleyerek daha güçlü hale getirebiliriz. Gelecek zamanda "iyileşecek" demek yerine, geçmiş zamanda "iyileşti" demek güçlü irademizi daha etkin bir şekilde aktarabilir. Dua ederken, bir tedavinin biz dile getirir getirmez güçlü bir imgesini oluşturmak önemlidir.
Bir şeyi imgelemek nihai sonuç için dua ettiğimiz anlamına gelir. Örneğin, büyüdüğümüzde Birleşmiş Milletler genel sekreteri olmak istediğimizi varsayalım. Bu ifadeyi gelecek zamanda dile getirmeye kıyasla, bir yandan emin bir şekilde, "Ben genel sekreter oldum," derken, bir yandan da kendimi otuz yıl ya da elli yıl sonra Birleşmiş Milletlerin bir toplantısına başkanlık ederken imgeleyerek hayatımızı daha sorunsuz yaşamayı umabiliriz. Bu ancak bir imge oluşturulduktan sonra gerçekleştirilebilir.
Burada ele aldığım imge, umudumuzdur. Bir olumlu bilgi biçimidir. Bu bilgiyi güçlü sözcüklerle tekrar ettiğimizde, su da doğal olarak bize yardımcı olacaktır. Deneyimlerime göre sözcükleri yüksek sesle dile getirmek onları bir kağıda yazmaktan daha güçlü bir hado yayar.
Dindar biri değilim, gereksiz yere dinleri övmek de istemiyorum. Bununla birlikte, bir din tarafından uzun bir süredir kullanılan duaların güçlü bir hado enerjisi vardır. Dinimize imanla inanır ve duaları kuşku duymadan edersek, daha etkili bir güçle kutsanacağımızı düşünüyorum.
Duaları suda muazzam miktarda bir değişime yol açan dindar bir adama tanık olmuştum. Japon Ezoterik Budist tapınağından Baş Keşiş Houki Kato ile birlikte Gunma Bölgesinde Fujiwara Barajı'nı görmeye gittiğimizde, onun efsun ve dualarını dinlemiştim. Bu tür efsun ve duaları birkaç kez yapmıştı. Onun dualarından önce ve sonra çekilen Fujiwara Barajı' ndaki baraj rezervuarlarının fotoğraflarını görmüştüm. Karşılaştırıldığında, iki "önce" ve "sonra" resmin renkleri kesinlikle farklı görünüyordu. Fazlasıyla ilgimi çektiği için, Keşiş Kato'ya sonraki dua edişinde onunla birlikte gitmeme izin verip veremeyeceğini sordum.
Dualarına başlamadan önce, rezervuardan bir su örneği aldık. Keşiş Kato efsunlarına ve dualarına başladı. Çevresinde oldukça ağırbaşlı bir atmosfer yaratarak bir saat boyunca dua etmeye devam etti.
Dualarını bitirdikten sonra, onun konuşmasını dinliyordum. Belki de dualar bittikten yaklaşık on beş dakika sonrasıydı. Bana eşlik eden personel haykırdı, "Vay canına! Bak, rezervuarın rengi hızla değişiyor!"
Gerçekten o çok büyük rezervuarın suyu berraklaşıyordu. Duadan önce, su bulanık olduğu için yüzeyinde hiçbir yansıma yoktu. Şimdiyse çevredeki ağaçlar net imgeler oluşturarak yüzeyinde yansıyordu. Japonca'da kotodama (sözcüklerin ruhu) diye bir sözcüğümüz var. Kesinlikle, Keşiş Ka- to'nun sözcükleri o ruha sahip olmalıydı. Ruhun gücüne iş başında tanıklık ediyordum.
Su kristali resimleri çekmek için gideceğimiz Tokyo'ya götürmek için duadan sonra da sudan örnek aldık.
Ne kadar uğraşırsak uğraşalım, dualardan önceki su örneğinde hiçbir kristal oluşmadı. Diğer yandan, dualardan sonraki su göksel bir güzellik taşıyan bir kristal oluşturdu. Dıştaki güzel altıgenin içinde çift yapılı küçük bir altıgen vardı. Bu kristal aynı zamanda The Hiddeti Mes- sages in Water adlı kitabımın kapağında da yer alıyor.
"Sevgi ve Minnettarlık" Bağışıklığı Arttırır
"İyi su" yapmak için mümkünse başlangıç olarak damıtılmış su alın. Özel herhangi bir şey yapmadan damıtılmış sudan güzel buz kristali resimleri alabiliyoruz. Bu da suyun iyi ve saf olduğu anlamına gelir. Bununla birlikte, damıtılmış su bulmak kolay değil. O durumda sıradan musluk suyu da kullanılabilir.
Şişedeki suya dua edin. Fujiwara Barajı'ndaki rezervuar suyunu değiştiren Keşiş Kato gibi efsunlar ve dualar edebilmemiz en iyisi olacaktır. Bununla birlikte, bizim gibi sıradan insanlar için onun yaptığı şekilde "sözcüklerin ruhu" ile dualar etmek zor olacaktır. Özel bir eğitim almadığımız için bütün diğer düşüncelerimiz dikkatimizi dağıtacaktır.
O yüzden suyla konuşmanız yeterli. Bir dileğiniz varsa, daha önce de ifade ettiğim gibi bu dileği bir yandan başarınızı imgelerken bir yandan da geçmiş zamanda vurgulu bir ifade olarak dile getirmek isteyebilirsiniz.
İdeal olarak, dualarınızı sürekli yüksek sesle etmelisiniz. Bununla birlikte, günümüzün meşgul insanları için her gün birkaç saat suya dua etmek pek mümkün olmayabilir. Söyleyeceğinizi bir kağıt parçasına yazıp bu kağıdı suyun okuyabileceği şekilde içinde bulunduğu kaba yapıştırmanızı öneririm. Ayrıca, suyla arada sırada konuşun ve şişeyi sallayın; bu suyu harekete geçirmeye yardımcı olur ve titreşimlere katkıda bulunur.
Sadece bunları yaparak kendi şahsi hado suyunuzu yapabilirsiniz. Bu sudan günde beş bardak içmenizi öneririm.
Peki, özel bir isteğiniz yoksa ne yapacaksınız? Yapılacak en iyi şey suya "sevgi ve minnettarlık" sözcüklerini gösterip onunla konuşmak olacaktır. Uzun bir süre boyunca, suya bilgiler verip buz kristali fotoğrafları çektim. Kristal resimleri çekmek için suya aklımıza gelebilecek birçok olumlu bilgi - güzel sözler, güzel manzara fotoğrafları ve güzel müzik verdik. Bunların hepsi güzeldi, ama bana göre en güzeli suya "sevgi ve minnettarlık" sözcükleri gösterildikten sonra oluşan kristaldi.
"Sevgi" mutlaktır, "minnettarlık" görecelidir. Mutlaklık aktif bir enerji, görecelilik ise pasif bir enerjidir.
Ancak karşımızda bir alıcı olursa biz bir verici olabiliriz. Sevginizi vermek için ne kadar uğraşırsanız uğraşın, alacak biri yoksa, bunu yapamazsınız. Bu Doğa'nın takdiridir. Güneş verici taraftadır, ay ise alıcı tarafta. Erkekle kadın arasındaki aşk için, dünyaya getirme konusundaki verme eylemi için de bu geçerlidir. Bu eylemler alıcı olduğunda mümkündür.
Muhteşem bir şekilde, su kristalleri bize Doğa'nın takdirini ve hayat olgusu kavramını sunar.
Sadece sevgi değil. Sadece minnettarlık değil. Ancak ikisi bir olduğunda Doğa'nın işleri kendini gösterebilir.
Belki bu iki sözcükten daha iyi bilgi olmadığını fark etmeye başladım. Suyun oranı bire ikidir, bir oksijen, iki hidrojen. Bu yapıdan öğrendiklerime dayanarak, suyun bir pay sevgi, iki pay minnettarlık anlamına geldiğine inandığımı bile söylemeye cüret edebilirim.

Dr.Masaru Emoto

Kaynak : Suyun Bilinmeyen Gücü
Kitap PDF link: http://tolgayazicier.blogspot.com.tr/2017/01/suyun-bilinmeyen-gucu-masaru-emoto.html
Devamını Oku »

9 Aralık 2016 Cuma

CANLI YAŞAMIN TEMELİ VE BİLİNÇLİ ŞİFA ENERJİSİ : SU

 


Biyofizikçi olarak bitkiler, hayvanlar veya insanlardaki canlılığı araştırıyoruz. İlk etapta bizi ilgilendiren şey madde değil, saf enerjidir. Konu sadece su değil, bilgi (enformasyon) ve bilinçliliktir. Tüm düşünceleriniz ve bunların kaynağı, su ve tuza bağlıdır. Burada, daha sağlıklı olmak için değil, daha bilinçli olmak için, belirli bir suyu içmeniz gerekmektedir. Bilinçli olursanız, otomatik olarak daha sağlıklı olursunuz.

Elektrik, enerjidir. Enerji, bir tarafta bilgi, öteki tarafta canlılık olarak ifade edilebilir. Bilgi sözcüğü; bir şeyi, tekrar kendi asli formuna döndürmek, bir geometriyi tekrar yapılandırmak demektir. Hiç bilgisayarınızın ana parçasının ne olduğunu, düşündünüz mü? Bilgisayarınızdaki, bu çok küçük mikroçipi? Bir kuvars kristalinin geometrisi, bilgilerinizin orada saklamasını sağlar. Bu kristaller, sadece silikon üzerine basınçla üretilir, bunlar doğal dağ kristalleri değildir. Ancak sonuçta, burada söz konusu olan sadece geometridir.



BİR SU MOLEKÜLÜ ÇİFT KUTUPLUDUR


Her su molekülünün, birbirinden farklı olması ve her zaman tekrar aynı tam mükemmel geometriyi ortaya koymaları ilginç değil mi? Çünkü bir su molekülü, 104,7 derecelik bir açıyla, mükemmel bir dörtgenden başka bir şey değildir. Bu geometridir ve geometri, molekülde var olduğundan, suyun çok belirli frekans örneği vardır. Bir su molekülü, çift kutupludur, aynı gezegenimiz Dünya'nın Kuzey ve Güney kutbu gibi. Bu şekilde, her su molekülünün de, elektromanyetik kuşakla çevrelenmiş, bir eksi ve bir artı kutbu vardır.

Su, iki kutuplu olduğundan, belirli yerçekimi ve kaldırma kuvvetlerine tabidir. Su da, yerçekimi gücü vardır. Su, yukarıdan aşağıya doğru akar. Su, kimyasal materyal olarak, yukarıdan aşağıya akarken, tekrar aşağıdan yukarıya, saf ışık enerjisi olarak akar.                      

MADDE YOĞUNLAŞMIŞ-YAVAŞLAMIŞ ENERJİDİR

Prof. Popp'un getirdiği izah şöyledir: "Maddenin tüm formları, donmuş ışık veya yavaşlamış enerjiden başka bir şey değildir. Sonuç olarak maddeyi, enerji oluşturur.

Çaresi olmayan hiçbir hastalık yoktur. Doktor, okul bilgileriyle ve tecrübeleriyle, daha fazla yardım edecek durumda olmadığını, prensipte söyleyebilir. Ancak hiçbirimiz, temelde bir hastalığın, çaresi olmadığını söyleyemeyiz. Eğer biz bir problem ortaya çıktığında enerjiyi tekrar asli durumuna dönüştürebilirsek, o zaman buna otomatik olarak madde de uyacaktır. Hem de, bedeninizi oluşturan elementlerle, su ve tuz ile.

SU SARMAL ŞEKİLDE HAREKET EDER

Bedenimizde, suyun günlük olarak, aşağı ve yukarı canlı bir güç olarak aktığı, yaklaşık 90.000km sıvı bant vardır. Suyun içinde zaten canlılığı sağlayan dörtgen yapı vardır.

Su, sarmal şekilde, hareket eder, hiçbir zaman lineer değildir. Banyoda, bir bakın, su girdap formunda, hareket eder. Spiral oluşturan suyun hareketinin, genetik kalıtım bilgilerini içeren bedenimizdeki DNA ile aynı olması, ilginç değil midir?

KLORLU-FLUORLU SU VE BEYİN KONTROLÜ

Beyin suyunuz, çok yüksek derecede kristal yapılanmadır. Saf küçük kristaller ki, buna molekül-küme adını veriyoruz. Birbirine bağlanmış olarak ve bu şekilde geometri olduğu için, belirli bilgileri iletebilen bu yapıyı, suda da buluyoruz. Bu sürekli olarak değişir. Düşünceleriniz nereden geliyor? Kimyasallarla, suyun basitçe etkilenebileceğini biliyor musunuz?

Amerika'da, yüzeyi %100 örten klorlu su içilir. Buna eğer fluor katıp; fluorun frekans örneğini ölçersek, o zaman size bu fluorun, artık hiçbir isteğiniz kalmayacak kadar, beyin fonksiyonlarınız üzerinde uyumsuzluk yarattığını kanıtlayabilirim. İsteksiz olursunuz. Düşünün bunu, iki nesil boyunca tüm halka yaptılar. O zaman ne elde ettiler? İsteksiz, materyalistlerle dolu bir halk, bu insanlar, o zaman her şeyi, istenildiği gibi yapacaklardır. Yani böyle bir nesli yönetmek ve yönlendirmek kolaydır. Buna su ile ulaşılabilir.

37 derecelik bir beden sıcaklığında, beyin suyunuz, buzlanmış bir durum alır. Bu, jöleye benzer yüksek dereceli bir yapıdır. Bu yapıya mikrodalga uygulandığında, beyninizin kan bariyerinden, hayvansal albümin geçtiğinde ve beyninize girdiğinde, birden kristaller yapılarını değiştirmeye başlar. Ve beyninizin suyu sıvılaşır. Nedenini iyi incelemeliyiz, nedeni, daima geometride gizlidir.




HER SU MOLEKÜLÜNÜN KENDİ KİMLİĞİ VARDIR


Bu kristalleri, örneğin kar tanelerini soluyoruz. Suyun, katı hali olan kar tanelerinin, bir elektron mikroskobuyla, fotoğrafı çekilmiştir. Burada çok küçük altıgen ve mükemmel bir düzeni vardır. İki aynı kar tanesinin, hiçbir zaman birbirine benzememesi çok ilginçtir. Kendini kristalize edebilmesi için, her su molekülünde, bir milyardan fazla biyofoton çalışır ve bunlar kendilerini sürekli olarak tekrar düzenlerler. Bu şekilde, her su molekülü, öbürlerinden farklıdır, her su molekülünün kendi kimliği vardır.


SUYUN HAFIZASI VARDIR VE DENGELEYİCİDİR

Şimdi bir deney yapalım. Kar tanesini doğal şartlarda eritelim ve bundan tekrar su yapalım. Sonra da tekrar donduralım, tekrar tam olarak aynı kar tanesini elde ederiz. Bu nasıl olanaklı oluyor? Çünkü kim olduğunu hatırlayabiliyor. Suyun, hafızası vardır. Su bir bilgi taşıyıcısıdır. Maddeleşmeye sebep olan enerjinin formunu değiştirmediğimiz zaman, madde de değişmeyecektir. Çünkü o kim olduğunu biliyor. Bu olay, sizin organizmanız için de geçerlidir. Bilim adamları, suyun doğal bir dengeleyici olduğunu ve bizim su vasıtasıyla, bizde eksik olan dalga boylarını alabileceğimizi kanıtlamışlardır. Bu şekilde, kaybettiğimiz her şeyi dengeleyebiliriz. İtalya'da, Enza Enstitüsü'nden, Dr. Cicollo, son yirmi yıl içinde, tüm dünyadaki şifalı suları incelemiştir. Şifalı suların, öteki normal sulardan kimyasal yapıları aynı olsa da, biyofiziksel açıdan farklı olduklarını tespit etmiştir.



SU VE SÖZCÜKLERİN ETKİSİ

Bir Japon bilim adamı olan Dr. Masaru Emoto, suyu, sözcüklerle değiştirebilecek durumda olduğumuzu, fotoğraf çekerek, 10.000 deneyle kanıtlamıştır. Burada, sözcüklerin gücünü düşünün. Çünkü her sözcük, önceden düşünülmüştür. Bu elektriktir, bu dalga boylarıdır. Bunlarla, düzen yada kaos yapabilirsiniz. Masaru Emoto, nötr suyu alıp, sözcüklerle, yani bilgiyle yükleyerek; -4 derecede dondurmuş ve elektron mikroskobuyla, fotoğraflarını çekmiştir. "Beni hasta ediyorsun" mesajı ile yüklediği suyun görüntüsünün, aynı kanserli hücre yapısını ortaya koyduğunu, tespit etmiştir.

Bu şekilde, yapısı bozularak dondurulmuş, hasta bir suyu alalım ve sıvılaştırarak tek bir sözcük olan "Sevgi" sözcüğüyle, yeni bir bilgi verelim. Bunu, tekrar -4 derecede donduralım ve elektron mikroskobuyla fotoğrafını çekelim. Birdenbire, bu mükemmel kristali, mükemmel geometriyi elde ederiz. Bu deneyi, tersten 10.000 defa yapabiliriz, bilimsel ve objektif olarak suyun, düşünceyle ne kadar etkilenebileceğini, yine kanıtlamış oluruz.





SU MÜKEMMEL ÇÖZÜCÜ VE ŞİFADIR

Su, mükemmel bir çözelti maddesidir ve her şeyi kendine bağlayabilecek durumdadır. Bu nedenle, su içmek, gerçekten çok önemlidir. Bedenimiz, kendi kendisini, iyileştirebilir. Çoğu kişi de bunu, oruç kürleri vasıtasıyla yapar. Bunu, bıçaksız ameliyat olarak adlandırabiliriz. Bedeninizin, tekrar temizlenmesini sağlayın. Bunun için de, bunları çözen bir şeye ihtiyacınız var. Su, bunu başarır.

Ve artık biyofiziksel olarak da kanıtlayabildiğimiz gibi, su, yüksek derecede bir yapıya sahiptir. Ve bu yapılardan dolayı, bedenimizdeki benzer titreşimleri içeren birçok hastalıkları, Alzheimer rahatsızlığına kadar, beyinlerimizin kıvrımlarına yerleşmiş olan hafif ve ağır metal tortularını bile sökebilir. İsrail'de, bir doktora gittiğinizde, orada, hangi rahatsızlıktan dolayı gitmiş olursanız olun, sizi, önce tekrar bekleme odasına yollayıp, yarım saat içinde içmek üzere size 2 Litre su verilir. Ve siz, bu suyu içtikten sonra, hâlâ şikâyetleriniz varsa, bundan sonra sizi muayeneye kabul ederler. Bu bir gelenektir. Birden bire ortaya çıkan hastalıkların, % 80'ini, sadece su içerek iyileştirilebileceğini görmüşler. Bunun, sadece suyun kalitesine bağlı olmadığı da tespit edilmiş.Bunun için su, çözelti maddesi olarak biriken tüm atıkları, dışarı taşımak için kullanılıyor. Örneğin, burnunuz aktığında, neler oluyor? Bedeninizde, daha önceleri birikmiş olan zararlı maddelerin, etkisizleştirilerek dışarı atılabilmesi için, salgılar oluşuyor ve burnunuzdan dışarı çıkıyor. Aynı olay, cildiniz için de geçerlidir. Bedeninize girmiş olan zararlı tüm maddeler, cildiniz vasıtasıyla, ifraz edilir. Tüm problem, aslında içeride, oraya girmemesi gereken maddeleri, su yine dışarı taşıma kapasitesine sahiptir. Burada, suyun miktarı kadar, kalitesi de önemlidir.

SUYUN CANLILIĞI

Su, 80 metrelik bir boru sisteminden geçtiğinde, canlılığını kaybediyor. Bu da, borunun kötü olmasından dolayı değil, borudaki basınçtan oluşuyor. Suyun evlerimize kadar taşınabilmesi için gerekli olan basınç, suyun kendi hareketliliğini bozuyor. Suda, çift helezon şeklinde spiral hareket var. Bu da, suyun kristalinin oluşmasını sağlıyor. Suyun spiral hareketine zarar verildiğinde, kristal yapısı da bozuluyor. Kristal şekil olmayan yerde, geometri de yoktur. Böylece, bilgi de oluşamaz ve neticede canlılık yok olur.

KANSEROJEN TARIM İLAÇLARI VE YERALTI SULARI

Tarım sektöründe, 300 çeşitten fazla inorganik kimyasal yapıya sahip, tarım ilacı kullanıldığını ve bunların neredeyse 280'inin kanserojen olduğunu, biliyor muydunuz? Kanser nedir? Kanser kaostur.

Tarımda kullanılan ilaçlar, yeraltı sularına karıştığından, tekrar bizim çeşmelerimize geliyor. 280 ilacın kanserojen olarak bilinmesine rağmen, sadece 63'ü ölçülüyor. Kalanların isimleri bile bilinmiyor ve bunlar için, hiç bir sınır değer konulmamış. Ve zamanla, bu ölçülen 63 ilacın değerleri yükseldikçe, tolerans değerleri de yükseltilmiş. Suyun kalitesi, düzeltilecek yerde, içindeki maddelerin tolerans değerleri ile oynanmaktadır. Aksi takdirde, bu suyu, size satmamaları gerekir. 1992'den beri de, zaten bu 300 tarım ilacından, sadece 18'i ölçülmektedir. Ve böylece, gerçekte neler içtiğinizi düşünebilirsiniz.

YERALTINDA OLGUNLAŞAN SU: TOPRAĞIN KANI

En iyi içebileceğiniz su, doğal temiz kaynak suları, artezyen suları, yeraltından kendiliğinden çıkan pınar sularıdır. Çünkü suyun da, kendine has bir olgunluk derecesi vardır. Su, yağmur olarak yere indiğinde, bunu olgunlaşmamış su olarak adlandırırız. Bu suda, solar(güneş) frekansları ölçülebiliyor. Fakat yer manyetik frekansların da oluşabilmesi için, suyun, yerin çok altına inmesi ve toprağın kanı haline gelmesi gerekiyor. Yeraltında, tamamen olgunlaşan ve tüm yer manyetik frekans desenlerini içine alan toprağın kanı, kendi başına, 1000'lerce metre derinliklerden, girdap şeklinde, yukarı çıkabilecek güce ve enerjiye sahip oluyor.

ŞİŞE MİNERAL SULARI İNORGANİKTİR

Siz şişeden, mineral suyu içtiğinizde, bunu bedeniniz alamaz ve işleyemez. Çünkü mineral suyundaki mineraller, inorganik yapıya sahiptir. Bunlar zararlı değiller, ancak hücreler için kullanılabilir değildir. Böylece, kanınıza kadar giren kalsiyumun, hücrelerinizde özümsenemediği için hiçbir faydası olamaz. Bazıları, bu maddelerin bir kısmı, belki alınabilir diye düşünse de, bu kesinlikle mümkün değildir. Bunu, kahvaltıda tabağınıza, bir çubuk demir koymuş gibi de düşünebilirsiniz. Sudaki mineralleri alabilirseniz, çubuktaki demirleri de yiyebilirsiniz. Bu da mümkün olmadığı için, suyun, içerdiği mineraller de önemli değildir. Önemli olan, suda, hangi frekans desenleri vardır. Ve bu mineraller, halen iyonize durumda mı, etrafları su kılıfı ile çevrili mi? Çünkü biz, bu suyun yapısını bozduğumuzda, içindeki iyonize ve suya, elektromanyetik dalga boyları veren elementlerin, başka elementlerle birleşmesini sağlamış oluruz. Bu da genellikle, boru basıncı veya suya katılan karbon dioksitlerle yapılır. Böylece suyun doğal oksijeni alınıp, nitrojen katılır. Hâlbuki bizim amacımız, bedenden nitrojeni uzaklaştırıp, oksijen verebilmek olmalıdır.

CANLI OLMAYAN SU VE KİREÇLENME

Molekül evliliklerinde, örneğin pozitif yüklü kalsiyum ile negatif yüklü hidrojen karbonatlar birleşirler. Aslında bunlar, su canlı olduğu sürece, yani bir yapıya sahip olduğu sürece, iyonsal yapılarından dolayı, birleşemezler ve bedene zararlı hale gelemezler. Çünkü su, aralarında bir duvar gibidir. Şayet kalsiyum ve hidrojen karbonat birleşirse, yeni oluşum kalsiyum bikarbonattır, yani kısacası kireçtir. Ve siz de bunu, evinizin borularından dışarı atabilmek için, en pahalı cihazları kullanırsınız.

Bunu yaparken, kendi bedeninizdeki kireçlenen damarlarınızı, hiç düşünmezsiniz. Yaşlandıkça damarlarımız ve beynimizdeki sinir iletişim bağları kireçleniyor. Sonuçta, doğal olarak bilgi iletmek için, köprü kurulamadığından unutkanlık başlıyor. Burada oluşan kireçleri çözebilmek için; canlılığa, bilgiye veya yapıya gereksiniminiz var. Suyun geometrisine ihtiyacınız var. O zaman, oluşan molekül birleşimlerini de kırabilirsiniz.

ORGANİZMADAKİ RAHATSIZLIKLAR SU İLE İYİLEŞEBİLİR

Biz, araştırmalarımız çerçevesinde, segmanter diyagnostik ve organometri ile medes diye adlandırdığımız, enerjetik seviyede ölçüm yapabilen, bilimsel bir cihaz sayesinde, organizmadaki patolojik rahatsızlıkların bile, sadece su ile yenilebileceğini kanıtlayabiliyoruz. Uzun yıllar boyunca, teşhis amaçlı takip altında bulundurduğumuz hastalar var. Bizler, biyofizikçi olduğumuzdan, bizim kendi kendimizi,  yenileyebileceğimizi biliyoruz. Bedeninizdeki organlar, maddeden oluştukları ve çeşitli element bileşimleri içerdikleri için, her bir organın ayrı titreşim karakteri vardır. Örneğin bir akciğerin, doğal durumdaki titreşimi, yaklaşık 40 Hertz civarındadır.

Her gün içki alıyor ve ciğerlerinizi yıpratıyorsanız. Zorlanmadan dolayı, neredeyse ciğeriniz, 58 Hertz'e kadar yüksek titreşecektir. Eğer ciğerin enerji seviyesini, 40'tan 58 Hertz'e yükseltirsek, organın maddesel yapısının da değişmesi söz konusudur. Bu ise, organda bir bozulmaya sebep olacaktır. Bu olay da, aynı kanser de olduğu gibi, birden oluşmayacak, yıllarca organın maruz kaldığı tahribat, zamanla ortaya çıkacaktır. En başında, enerji seviyesinin değiştiğini, unutmayalım. Mesela bir hastamızın beyninin sağında bir tümör var. Tümör, organ seviyesinde kırmızımsı olarak görülmektedir. Bunu enerjetik seviyede ölçtüğümüzde; yani bu ölçümü, kanser, organ üzerinde görülmeden çok önce yaptığımızda, hastayı uyarabiliriz. Beyninde tümör olan hastaya, bedeninde eksik olan frekansları içeren bir su içirdiğimizde, çok farklı bir tablo ile karşılaşıyoruz. Zarar görmüş olan yerler: epifiz, hipofiz, merkezi sinir sisteminde, sadece 17dak. sonra değişiklik oluyor. Fakat bu kadar kolay olamayacağını siz de tahmin edebilirsiniz. Tüm bir ömür boyunca, yanlış yaşayıp, mucize suyu içerek iyileşebileceğinizi sanmayın. Bu hasta tabiî ki tekrar eski yapısına dönecektir. Çünkü artık organ seviyesinde tahribat başlamıştır. Beden kendini, bu negatif duruma o kadar alıştırmıştır ki, 2-3 saat içinde, eski patolojik tabloya geri döner. Fakat bunun bize gösterdiği, suyun içinde öyle bir enerji var ki, eksik olan tekrar yerine getirilebiliyor ve yenilenme gerçekleşebiliyor. Bu hastaya, belki her gün, 2'şer litre bu sudan içirsek ve birkaç yıl devam etsek, bedendeki her yapıyı değiştirebiliriz.

Bedenlerimiz, 'kendisini yenileyici', bir alandan oluşuyor. Bedenlerimizin şekillerini oluşturan, neticede enerjidir. Örneğin, bir hastanın ayağını kestiğimizde, ayak parmağını algılayabiliyor. Çünkü enerjetik seviyede, o enerji var, buna da fantom(hayali) ağrılar deniyor.

CANLI YERALTI SULARINI KULLANIN

Suyunuzu doğadan almaya çalışın, has su içmeye çalışın. Günlük ihtiyacınız olan 2Ltr. su İçin. Güzel bir kaynak bulup, kimyasal analizini yaptırın. Çünkü zararlı kimyasal madde olmayan yerde, suyun yapısı var olduğu için, mikrop da oluşamaz. Böylece bu, suyun canlılık içerdiğine dair, elinizde bir garanti olur. Alabalıkların yaşadıkları akarsular, kesin temiz olur. Çünkü alabalıklar, çok hassas balıklardır. Suyun içinde, çekim ve itim dengesi bozulduğunda, suyun kalitesi bozulur ve alabalıklar bunu derhal algılar. Bu balıklar, suyun içinde, başka güçlerin de var olduğunun farkındalar. Levitasyon(itim) gücünü kullanarak, suyun içinde durabiliyorlar ve suyun içsel gücü olan saf ışık enerjisini kullanarak, akıntının tersine yüzebiliyor.

Bu kaynaklardan beslenen sulardan faydalanmalıyız. Bu tip sular, sadece geçen hafta yağmur yağarak orada birikmiş değil, yıllarca olgunlaşma sürecine bağlı olarak, 100-200-300 yaşında olabiliyor ve radyometrik ölçümlerle bu yaşını, tespit edebiliyoruz. Bazı fosil sular vardır ki, bunlar toprağın kanı olarak; 6, 7, veya 8000 yıl yeraltında beklemiş ve oluşmuşlardır. Bu suları bulup kullanmalıyız.




SUYU CANLANDIRAN CİHAZLAR VE KUVARS KRİSTALİ

Artezyen suyu bulduysanız, mutlaka cam şişelere koyun. Bu sulara ulaşamayanlar, suyu canlandırıcı cihazlar kullanabilirler. Bu cihazlar, borulardaki basınçtan dolayı bozulan suyun yapısını, tamir ediyorlar. Böylece, kristalize yapısı olmayan; yapı ve böylece bilgi içermeyen suyu, fiziksel bir yöntem ile tekrar canlandırabilir ve enerji verebiliriz.

Çeşme suyunun yüzey gerilimi, daima 73 Dune'dur. İyi bir kaynak suyun gerilimi, 58, 60, 62 Dune olabilir. Bizim kanımızın değeri, 42 ve 44 Dune civarındadır. Gıdaları özümlememiz için, bu değerin, kan değerimize en yakın olması daha uygundur. Ve bizim için en uygun olan, taze sıkılmış meyve suyudur. Taze meyve suyunun yapısı o kadar uygun ki, yüzey gerilimi, aynı kanımızın değeri gibidir.


Bunu tuzlu su (sole)ile de yapabiliriz. Doğal bir Sole'den, bir bardak doğal suya, 1 çay kaşığı ilave ettiğinizde, izotonik bir çözelti elde edersiniz. Bu çözeltinin değeri de, aynı kanımızın değerindedir. Çünkü mükemmel bir yapıya sahiptir. Kaynak artezyen suyu da, bu değere çok yakındır. Su, suyu canlandırma cihazlarından, çok hızlı geçtiğinden, çok kalıcı bir şekilde onarılamıyor.

Suyu canlandırma cihazları, çok pahalı olduğundan, bunun yerine, bir avuç kuvars kristalini, temiz kaynak suyuna koyarak, cam sürahi içinde bekletirseniz, suyu canlandıracaktır. Camın yapısı kuvars tozu içerdiğinden, zaten bir altıgen şekle sahiptir ve içine konulanı etkileyecektir. Ertesi gün suyunuzu içtiğinizde, koyduğunuz kuvars kristali, şeklini hiç değiştirmemesine rağmen, siz de tadındaki yumuşaklığı fark edeceksiniz.

Biz size, kristallerle suyunuzu canlandırdığınızda, elde edeceğiniz yüzey gerilim değerlerinin, canlandırma cihazlarının sonuçlarından, daha iyi veya en azından o sonuçlarla aynı olduğunu, bilimsel olarak kanıtlayabiliriz. Zira bu cihazların çoğu, kuvars kristali içermektedir.

Peter Ferreira -  (ABD Biyofizik Araştırmalar Enstitüsü'nün Almanya Temsilcisi) 
Devamını Oku »

4 Aralık 2016 Pazar

KEHANETSEL RÜYALAR - Steve Rother



Kehanetsel Rüyalar


Bunlar uyurken yüksek benliğimizle kurduğumuz belli bir bağlantının sonucudur. Aslında, onlar başka bir realitede kendimizle buluşmamızın direkt sonucudur. Bu yüksek benliğimizin fiziksel benliğimize tohumlar ekmesinin ve fikirler iletmesinin bir yoludur. Onlar boyutlar arası zaman ve uzay düzeylerinde kendimizle buluşmamız açısından zaman yolculuğuna benzerler. Eğer böyle bir olay uyanık bir haldeyken vuku bulacak olsaydı, bilincimiz onun için herhangi bir başvuru noktasına sahip olamazdı.

Ancak, kehanetsel bir rüya normal realitemizde tam olarak rüyada gördüğümüz gibi nadiren gerçekleşir. Çünkü olay henüz mevcut realitede gerçekleşmemiş olsa da , o başka bir çoğul-evrende çoktan gerçekleşmiş olan bir deneyimdir. Zaman çizgisi perspektifleri tamamen farklı evrenlerle ilgili olduklarından, iki realite nadiren aynı şekilde gelişir.

Bu tip rüya tekamül tarihimizin bu zamanında en yaygın olarak görülen rüyadır ve birçoğumuz her gece böyle rüyalar görüyoruz. Onlar ayrıca nadiren bilinçli olarak hatırlanan rüya tipidir. Onların amacı bizi önümüzde uzanan şeyler konusunda uyarmaktır ki uyandığımızda bizi bekleyen seçimlere hazırlanabilelim. İşte bu yüzden, çoğu kez, vuku bulmak üzere ruhumuzun tüm farklı realitelerdeki deneyimini birleştirirler ve tazelenme dediğimiz şeyin temelidirler. Tazelenmek, canlanmak, gençleşmek için ruhumuzu yeniden birleştirmemiz gerekir.

Bu rüyalarla ilgili hatırlanacak önemli şey, onların sadece görüldükleri sırada doğru ve geçerli olduklarıdır. Biz her konuda her zaman seçime sahibiz. Bu kehanetsel rüyalar bilinçli olarak nadiren hatırlansalar da, bizde önümüzde uzanan olaylarla ilgili hisler bırakırlar. Güçlü psişik yeteneklere sahip olan birçok kişi aslında insanlarda bu rüyalardan kalan hisleri "okuyarak" bu enerjiyle bağlantı kurarlar. Biz her zaman seçime sahip olduğumuzdan, olayların zaman çizgisini gerçekten değiştirebiliriz. Dolayısıyla, canlı ama büyük ölçüde hatırlanmayan kabusların deneyimlenmesi bile o deneyimin sonucunu değiştirebilir.

Her rüya kişiye özeldir ve rüyadaki simgeler onun yaşam deneyimiyle açıklanabilir. Bu nedenle bu tür iletilere cevaben; benim de bir başkasının da sizin gördüğünüz rüyayı yorumlama olasılığımızın bulunmadığını söylemek istiyorum.


Gördüğünüz rüyaları hatırlayabiliyorsanız mutlaka bir mesaj taşıdıklarını bilmelisiniz. Dikkat edeceğiniz husus özellikle kehanetsel rüyalarda gördüklerinizin tam olarak gerçekleşmeyeceğini bilmeniz ve sembolik anlamlarını yaşam deneyimlerinizle yorumlayıp anlamlandırmanız gerektiğidir.

İki kişinin aynı rüyayı gördüğünü varsaysak bile, rüyaların her biri için farklı bir mesaj taşıdığını unutmamalıyız.


Duygusal olarak kehanetsel rüyalar

Steve Rother, duygusal olarak kehanetsel rüyaları; “genellikle duygusal bir deneyimle tohumlar eken harika rüyalar,” olarak tanımlar.

Bu tür rüyaları detaylı olarak hatırlarız ve hatırlama sürecinde bile duygusal yoğunluğumuz sürer.


Örnek

Rüyamızda tanımadığımız birisinin uçak kullandığını ve gökyüzünde güvenli bir biçimde uçtuğunu görmüşsek uyandığımızda aklımızda kalan sadece bu kadarı olabilir. Ama sessiz kalıp rüya hakkında düşünürsek farklı detayların aklımıza gelmesi olasıdır.

Rüyada görmediğimiz semboller belirir ve hatırladıkça duygu yoğunluğumuz daha da artar.

Pilotun eşine sadık birisi olduğuna dair bir veri almamışken, yüzük parmağındaki alyansa sık sık baş parmağı ile dokunup gülümsediği zihnimizde belirebilir.

Rüyada görmediğimiz halde birden pilotun çocuğunun fotoğrafının kokpitteki görüntüsünü anımsayabiliriz. Hatta eşine aldığı ve sefer dönüşü vermeyi planladığı mücevherin kutusunu bile hatırlamamız olasıdır.

Bu tür rüyaların da ayrıntıları uyandıktan sonra silinip gider, ancak, hissettirdikleri günler boyunca ilk anki gücünü korur.

Yakın bir gelecekte gerçekleşecek duygusal bir deneyimin tohumlarının atıldığı bu tür rüyaları birilerine anlatmak ya da yazmak için derin bir istek duyabiliriz.

Bu tür eylemler rüyanın yarattığı duygusal yoğunluğu sonlandıracağı için önerilmez.

Ancak, gizli sembollerin zihnimizde belirebilmesinin, rüyada görmediğimiz bazı iletilerin hatırlanabilmesinin de ancak dışa vurma yoluyla mümkün olduğunu söylemek gerekir.


Tavsiye

Tavsiyem, bir süre rüyanın duygusal etkisini yaşamak için ketum kalmanız, birkaç gün sonra gördüklerinizi sizi yargılamayacak birine anlatmanız ve anlatırken hatırladıklarınızı not alarak öz yaşam deneyimizin ekseninde yorumlamanızdır.

Bilinçaltınız sizi duygusal bir deneyimle karşılaşmadan önce uyarmak ve hazırlık yapmanız için semboller yoluyla ulaşmak ister. Bunun için basmakalıp yorumlara itibar edeceğinize, rüyayı kelimelere ayırıp anlamlarını bulmaya ve birleştirmeye çalışacağınıza, ne hissettiğinize odaklanmanız ve gördüklerinizin sizin özelinizde neyi çağrıştırdığına dikkat etmeniz daha yararlı olacaktır.

Yukarıda örnek verdiğim rüyayı siz görmüş olsaydınız size sorum şu olacaktı: "rüyayı görürken ve uyandıktan sonra ne hissettin?"

Hislerinizi anlatırken duygusal yaşam geleceğinizle ilgili ipuçlarını da anlatacağınıza kuşkum yok. Kelimelere takılmayın, sembollerin size ne hissettirdiğine bakın.

Mutlu hissediyorsanız, bilinçaltınız mevcut yaşam biçiminizi sürdürmeniz halinde güzel bir ilişkiye başlayacağınızı müjdeliyor, kötü hissediyorsanız sonu iyi bitmeyecek bir ilişkiden sizi korumak için uyarıyor diyebilirim.

Steve Rother
Devamını Oku »

3 Aralık 2016 Cumartesi

FREKANSIMIZI YÜKSELTMEK İÇİN NELER YAPABİLİRİZ ?






Enerji Alanınızı Birikimlerden Temizlemek Frekansınızı Yükseltir 

Işığınız bir elekten geçer gibi parlar, siz bu ışığın geçtiği kadarsınız. Ortak bir merkez tarafından bir soğan gibi yuvarlak katmanlarla çevrili olduğunuzu düşünün. En yakınınızdaki katmanlar fiziksel bilgiler içerir, bunun ötesindekilerde sırasıyla duygusal bilgiler, düşünce kalıplarınıza dair bilgiler ve en uzaktakilerde de ruhunuz ile hayattaki amacınızla ilgili bilgiler bulunur. Bunlar farkındalığınızdaki oktavlar gibidir.  Ruh seviyesinde korku ya da blokaj yoktur -sadece berrak, meditasyon yapanların saf bir farkındalık duygusu yarattığını ifade etmek için kullandıkları tabirle şefkat dolu mücevher ışığı vardır. Ama fiziksel, duygusal ve zihinsel katmanlarda kafanızın karıştığı ve korktuğunuz eski deneyimlerden kaynaklı fonksiyon bozukluklarını, sabit fikirleri ve donmuş duyguları bulursunuz. Bu kısaltılmış kalıplar gölgelere benzer; kendi doğrunuzu ve sevginizi yaşamadığınız hareketsiz yerlerdir. Parçalandığınız ya da bir şeyden kaçtığınızda da delikler ve gediklerle karşılaşırsınız ve bunlar da bloklar gibidir.

Zihninizi sakinleştirdiğinizde, hiçbir şey düşünmezsiniz ve bir şey düşünmediğinizde hiçbir şeye direnç göstermezsiniz ve direnç göstermediğinizde ve hiçbir şeye direnç göstermeyen düşünceler beslediğinizde Varlığınızın titreşimi yüksektir, hızlıdır ve saftır.

Abraham/Esther Hicks

Şimdi ruhunuzun yaşamınızı, bedeninizi ve kişiliğinizi yaratmak için oktavlarla bilgelik, niyet ve enerji yolladığını hayal edin. Birçok gölge ya da katı yer ve kim olduğunuza dair alandaki boşluklar yüzünden bütünlüğünüzün sadece belli bir yüzdesi elekten geçen ışık misali açıklıklardan geçebilir. Yüksek boyutlarda her yerde bir gölge ya da gedik vardır, sizin yaşamınızda ve bedeninizde de benzer bir kasılma ya da bilinçsiz yerler olacaktır. Duygusal bir travmanın hatırası ve bunun etrafında oluşmuş inançlar bedenin üzerine gölgelerini düşürecek, belki de kronik ağrılara, hastalıklara ya da orjinal yaraya tekabül eden bir noktada incinmelere sebebiyet verecektir.

Bastırılmış duyguları ve inançları anlayıp rahat bırakarak şifa bulduğunuzda, alanınızdaki karanlık noktalar kaybolur ve ondan sonra ruhunuzun mücevher ışığı daha fazla parlayabilir. Burada dünya üzerinde frekansınız yükselir, daha bilge ve daha sevecen bir insan olursunuz, bedeniniz iyileşir ve hayatınız daha iyi bir hale gelir. Demek ki, ruhunuzu bloke eden duygu ve düşüncelerden, sağlıksız duygusal alışkanlıklarınızdan, arınırsanız frekansınızda doğal olarak yükselecek.



Ruhu bloke eden şeylerden sıkça karşılaşılanlar arasında önceden üzerlerini kapattığımız sağlıksız duygusal alışkanlıklar bulunur: Kurban, mağdur ya da egemen güç olmak, kendini ya da başkalarını suçlamak, inatçı ve söz dinlemez olmak, başkalarını kurtarmak ve kurtarılmayı istemek ve başka şeylerle oyalanmak, geciktirmeler ve ertelemelerle gerçeklerden kaçınmak…Bunlara bir de şunları ekleyin: Başkalarını kıskanmak, saldırmak/kavga etmek, şikayet edip olumsuz konuşmak (ben yapamam, nefret ederim) ya da çirkin bir dil kullanmak (küçümseyerek konuşmak, dedikodu yapmak) ve akla gelebilecek en kötü senaryoları detaylarıyla kurgulamak. Budist rahibe Pema Chödrön bu tepkileri yemi yutmuş balıklar gibi “oltanın ucuna takılmak” diye niteliyor.

Bu olta iğnelerinden kurtulduğunuz ya da bu davranışları değiştirip yerlerine sağlıklı duygusal alışkanlıklar koyabildiğiniz zaman, olan bitene karşı çıkmayı bırakıp olayları sadece olduğu gibi kabul ettiğinizde ruhunuzun mücevher ışığının size daha fazla enerji vermesine izin vermiş olursunuz. Ve bunu her yaptığınızda mevcudiyetiniz önemli bilgileri ortaya çıkarır, sevecen bakış açınızı güçlendirir ve bundan sonra ne yapacağınızı bilmenize yardımcı olur. Bir şeyin üzerindeki etiketi kaldırdığınız ya da sabit bir fikir ya da bir tanıma yatırdığınız enerjiyi geri çektiğiniz zaman bir gölgeyi daha silersiniz ve yaşamınıza daha fazla mücevher enerjisi dolar. Aynı şey “rol yapmayı kestiğinizde” ve sağlıklı beslenip bayağı bir kilo verdiğinizde, sigarayı bıraktığınızda ya da bedeninizi bağımlılık yaratan maddelerle kirletmekten vazgeçtiğinizde de geçerlidir.

Ruhu bloke edenler arasındaki diğer bir kategori ise erken yaşlarda hayatta kalmak için farkında olmadan edindiğimiz düşünceler, inançlar ve dünya görüşleriyle ilgilidir. Bunlar, kim olduğunuzla ve burada bulunma amacınızla hiç ilgili olmayabilirler. Bu üst üste binmiş tabakalar ilk olarak, anne-babanızın inanç yapıları ve bedensel duruşlarını farkında olmadan benimsediğiniz “radar” döneminizde ortaya çıkmıştır. Aslında gözü pek bir gazeteci olmanız gerekirken, bu tabakalar size kibar ve alçakgönüllü olmanız gerektiğini söylüyor olabilir. Bu düşünceler size ağırlık yapan ıslak battaniyelere benzer, bıraktığınız alışkanlıklara dönüp eskisi gibi davranmanıza neden olur. Bu fikirler aslında size ait değildir ve belki de onları kimden ödünç aldıysanız ona geri vermeyi hayal edebilirsiniz ya da enerji sahanızdan buharlaşıp uçtuklarını, yok olduklarını görebilirsiniz. Bu ödünç fikirleri tanırsınız çünkü sonlarında “meli-malı” ekleri bulunur ya da bunları kendi kendinize söylemeyi denediğinizde başka birinin sesinin yankılandığını duyarsınız.

ŞUNU DENEYİN!

Başka İnsanların Üzerinizde Oluşturduğu Katmanları Temizleyin

Uğruna yaşadığınız töre ve değerlerin bir listesini yapın, hatta doğru bulduğunuz olumsuz olanları bile bu listeye yazın. Hangileri annenizden geliyor? Babanızdan gelenler hangileri? Aralarında modası geçmiş ve aslında size uygun olmadığını düşündükleriniz var mı? Varsa bunları kimden aldıysanız o insana iade edin ya da yok olmaya bırakın.
Para, iş, ilişkileri ebeveynlik sağlık, yaşlanma, din, politika ve ölüm hakkındaki düşüncelerinizi ve tavırlarınızı yazın. Bu fikirleri nereden, nasıl edindiniz? Bunlara ihtiyacınız var mı? Hepsini birer birer askıya almayı deneyin. Sabit fikirlere ve kurallara sahip olmak yerine her bir alanın size spontane olarak nasıl olabileceğiniz ve ne yapacağınızı öğretmesine izin vermek nasıl olurdu? Bu alanlar nasıl genişleyebilir ya da değişebilir?
Eğer cahillik ve ilgisizlik, mahrumiyet ve çaresizlik, unutkanlığı ve değersizlik duygusunu veya şikayet etmeyi artıran alışkanlıklarına takılıp kaldıysanız bu tür gedikleri doldurabilecek yegane şey anda mevcudiyettir: Her şeyin altında yatan, her şeye sinen sevgi dolu şefkat ve merhamet niteliğinde bir varoluş. Odaklanın, mevcudiyetinizle dolun ve sağlıksız duygusal alışkanlıklarınıza karşı “zihnen mevcut” olduğunuzu göreceksiniz. “Bilmem” dediğinizi işitince, “Bununla ilgili neler biliyorum?” demeye çalışın. Kendinizi bir arkadaşınıza, “Ben iyi dans edemem” derken bulduğunuzda bu düşünceyle ilginç, kendinize has ya da yaratıcı şekillerde hareket ettiğinizi düşünerek eğlenebilirsiniz. Dans etmenin size has haliyle yaşamak, bu hareketleri hayatınızın bir parçası yapmak nasıl olurdu? Hiçbir zaman yeterli paranız olmadığı kasetini yine başına sardığınızda kendinize şunu diyebilirsiniz: “Dur bir dakika! Şimdiye dek hayatta kalabilecek ve belli bir seviyede yaşayabilecek kadar param oldu. İyiyim ben. Durumumu istediğim zaman, daha enteresan bir şey elde edebileceksem değiştirebilirim. Şu an bana göre enteresan bir şey var mı? Ne yaratmak istiyorum” Siz kendi hikayenizin yazarısınız. Size gizemli bir şekilde bir yaşam hediye edildi ve aynı zamanda da kendi tavrınızı, ruh halinizi ve hareketlilik seviyenizi seçmekte özgürsünüz. Bu dünyada sizi gerçek siz olmaktan alıkoyabilecek güçte hiçbir kuvvet olamaz.

Nehirlerde hiç acele yoktur. Oraya, suyun kenarına gittiğinizde akış hızıyla hareket etmeye başlarsınız ve bu hız sizi bu gezegen üstündeki yaşamdan çok daha eski bir akışa bağlar. Bu hızı kabullenmek bir günlüğüne bile olsa bizi değiştirir, kendi kalp atışlarımızın sesinin ötesindeki ritimleri hatırlatır.

Jeff Rennicke


KISACA…Olumsuzluklara takılı kalmış olmak dört nedenle olur: Düşük kişisel titreşim, iradenin yanlış kullanımı, dalgalar ve döngülerle uyumlu yaşamamak ve anın içinde tam olarak mevcut olup tam bir farkındalık içinde bulunamamak.

Korktuğunuzda ve bu korkuyla sağlıksız duygu alışkanlıklarıyla savaş -ya da- kaç yöntemleriyle başa çıkmaya kalkıştığınızda kişisel vibrasyonunuz düşer. Kişisel vibrasyonunuz düştüğünde bir şeye takılıp kalmak kolaydır çünkü düşük frekanslar daha olumsuz deneyimlere neden olur. Bir dalgayı durdurmaya ya da arzu ettiğiniz gibi zorla hareket ettirmeye çalışırsanız yaşam akışınızda geri tepmeler ve deformasyonlara neden olursunuz. Bu deneyimi bir kenara bırakıp boşluk ya da olumsuz gerçekliklere konsantre olmaya çalışırsanız mevcudiyetin eksikliği deformasyonlara ve pürüzlere neden olur.

İrade gücünün doğru kullanımı zor kullanmak, kontrol etmek ya da direnmek değil şöyle olmalıdır: (1) Daha yüksek bir titreşim seçin, (2) İçinde bulunduğunuz dalga hareketine uyum sağlayarak “akışla” birlikte hareket edin, (3) O an her ne oluyorsa, “onunla kalmayı, onunla birlikte olmayı”, ruhunuzun bilgeliği ortaya çıkabilsin diye her durumda daha fazla mevcut olabilmeyi seçin… Ruhunuzu bloke eden düşünceleri ve kişiliğinize uygun olmayan ödünç alınmış düşünce katmanlarını yok ederek mücevher ışığınızın hayatınıza ve bedeninize dolması için daha temiz bir alan açabilirsiniz. Bunu yapmak için kuvvete ya da zor kullanmaya hiç ihtiyaç yoktur -frekansınız kendi araç gerecine bırakıldığında doğal olarak kendiliğinden yükselir. Kendinizi olumsuz titreşimlerden arındırmanız bugün kolaydır çünkü bedeninizdeki ve dünyadaki ivme kazanan frekans uzun süre takılıp kalmayı zorlaştırır ve korkulardan arınmak hemen anında mümkün olabilir.

Kaynak: Frekans - Penney Peirce
Devamını Oku »

Yukarı Git