15 Ocak 2016 Cuma

HAYVANLARDA DUYU DIŞI ALGILAMA (DDA)




Hayvanlarda Duyu Dışı Algılama (DDA)

ABD'de bir bakımevinin kedisi, yirmi beş hastanın öleceğini dört saat öncesinden haber verdi. Uzmanlar, medyum kedi Oscar'ın yeteneğini açıklayamıyor.

ABD'nin Rhode Island Eyaleti'nde bulunan bir bakımevinin iki yaşındaki sevimli kedisi Oscar, bir hastanın öleceğini sezdiği zaman onun yanına giderek bekliyor. Bakımevi çalışanları da, hastanın ailesine "Vakit geldi." uyarısında bulunuyor.

Şimdiye kadar yirmi beş hastanın kısa süre içinde son nefesini vereceğini sezerek yeteneğini kanıtlayan Oscar'a, "Şefkatli bakıcı" plaketi verildi. Uzmanlar, olayı açıklayamasa da, konuyu "New England Journal of Medicine" dergisinde ele alan Dr. David Dosa, "Oscar fazla hata yapmıyor. Ölecek olan hastaları önceden anlıyor." dedi. David Dosa, Oscar'ın insana yakın bir kedi olmadığını, ancak işini ciddiye aldığını söyledi.

Dr. Joan Teno, "Oscar, bazı kokulara veya kendisini büyüten hemşirelerin davranışlarına göre hareket ediyor olabilir." diye konuştu. Diğer uzmanlar ise Oscar'ın, ölüme yaklaşan hastalara verilen, örneğin ısıtılabilen battaniyeler gibi eşyalardan zevk almasının söz konusu olabileceğini belirttiler.

Parapsikoloji, Bu Konuda Ne Diyor?

1930'lu yılların başında ABD'de Duke üniversitesinde Joseph Bank Rhine ve eşi Louisa Rhine tarafından ilk kez ortaya atılan ve üniversitelere giren Parapsikoloji bir bilim dalı olarak hayvanda veya insanda olmasını ayırt etmeden bu tip olaylara kısaca DDA, yani duyular, dışı algılar kanalıyla iletişim kurma adını vermektedirler.

Parapsikoloji terimi, alışılagelmişin dışı farklı psikoloji anlamına gelmektedir. Telepati, telekinezi ve duru görü çalışmaları ve duru görüdeki olaylar "Extrasensory perception" (Duyu dışı algılamalar) olarak adlandırılır.

Duyu dışı algılamaları geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği algılama diye önce üçe ayırmak mümkündür ve bir kedi de insan bedenini saran yüksek enerjili alanı ve onun geleceğini algılayabilir. Özellikle kedi ve köpeklerde daha gelişmiş olan; beş duyunun dışına taşan algılamalar güçlü olduğu için onlar bedenin manyetik alanındaki ışımanın azalmaya başladığını kendilerine has yöntemlerle algılayabilirler. Ölmek üzere olan insanların çevrelerindeki manyetik alan ve yaşam enerjilerinde bir düşüş olması, son derece doğaldır ve DDA'sı oldukça güçlü bir kedi olan Oscar, kedilerin altıncı duyusu güçlüdür sözünde de ifade edildiği gibi bu doğal yeteneğinden faydalanarak tespiti yapabilir ki zaten yapmış ve herkesi özellikle bilim adamlarını çok şaşırtmış.
Psişik Görüş ve Morfogenetik Alanlar

Konu, medyum kedi Oscar'dan açılmışken; Alanlar konusuna değinmek yararlı olabilir.

Rupert Sheldrake, "A New Science of Life" (Yeni Bir Yaşam Bilimi )adlı kitabında, tüm sistemlerin bilinen enerji ve madde faktöründen başka, bir de görünmeyen enerji alanları tarafından organize edildiğini söylüyor. Bu alanlar etkin alanlar; form ve davranış için şablon olarak görev yapıyorlar. Bu alanların, bizim bugün anladığımız ve kullandığımız enerjinin bildik anlamıyla, pek alakası yoktur; çünkü morfo genetik alan kavramının etkileri, normalde bildik enerjiye uygulanan zaman ve mekan sınırlarının çok ötesine uzanmaktadır ve tüm DDA'lar, hatta telepatik etkilenmelerde morfo genetik alan iletişimleri ile daha iyi açıklanmaktadır.

Telepatik bağlantıda olan iki canlıda, alansal girişim vardır. Bilgi morfo genetik alanlar aracılığıyla birbirine çok rahat aktarılmaktadır.

Bu hipoteze göre, bir türün üyesi bir davranışı öğrendiği zaman, türün etkileme alanı, yavaş da olsa değişmektedir. Eğer davranış türler tarafından yeterince uzun süre tekrarlanırsa, bunun morfik rezonansı bütün türü etkiler. Sheldrake buna, morf (Form) ve genesis (Var edilmek.) köklerine dayanarak morfogenetik alan adını veriyor.

Bu alanın hareketi, zaman ve mekanda uzaktan etkide bulunmayı anlatıyor (yani bir tür telekinetik etkiyi). Zamanın dışındaki fiziksel evren yasaları ile şekillenen form yerine, zaman içindeki morfik rezonansla bağlantılı formlar arasındaki iletişim anlatılmak isteniyor. Yani morfik alanlar zaman ve mekan içinde çoğalıp yayılabilirler ve geçmiş olayları, ya da diğer tüm olayları etkileyebilir.

Bunun bir örneğini, Lyall Watson'un kitabı "Life dite: The Biology of Conssciouness"ta (Yaşam Gel-Giti:Şuurun Biyolojisi), artık "Yüzüncü Maymun İlkesi" diye bilinen örnekte anlattıklarında bulabiliriz. Konuyla yakından ilgilenenlerin bu kitabı okumaları çok yararlıdır. Türkçesi: Lyall Watson Ölüm Yanılgısı-Altın Kitap.Yayınevi

Çok Boyutlu Gerçeklikler Yeni Yolları İşaret Ederler

Bir başka fizikçi, Jack Sarfatti, Psychoenergetic Systems'de (Psikoenerjetik Sistemler) şunu belirtir: Işık ötesi bağlantının varoluş şekli, bir üst gerçeklik yoluyladır.

Psiko enerjetik adlı araştırmasında, bizim gerçekliğimizin üstündeki düzeyde şeylerin daha birbirine bağlantılı ve olayların daha ilişkili olduğunu önermektedir. Buradaki şeyler de, yine bir üst gerçeklik sayesinde daha da çok karşılıklı bağlantıdır. Demek ki, bir üst gerçekliğe erişerek, anında bağlantının nasıl işlediğini anlayabilmemiz mümkün olabilir. Hayvanlarda bu bağlantıları içgüdüleriyle doğal yollardan gerçekleştirerek kendi ölçülerinde, kendi kapasiteleri kadar bizi şaşırtacak psişik olaylar yaratabilmektedirler.

Devamını Oku »

PARAPSİKOLOJİNİN TEMELLERİ



Parapsikolojinin Temelleri



Mesmerizm dönemi

Parapsikolojinin temelleri bu dönemde ortaya atılmıştır diyebiliriz. Çünkü bu dönemde ilk defa bir bilim adamı, bir tıp adamı, hastalarını ruhsal şifa yöntemleriyle tedavi ettiğini tüm dünyaya duyurmaktaydı. 1700'lü yıllarda Viyanalı Doktor Anton Mesmer kendisine sinir rahatsızlığı ile gelen bazı hastaların tedavisi sırasında normal tıbbi müdahalenin yanı sıra mıknatıslı çubuklar kullanarak da sonuç alabileceğini fark etti. Araştırmalarına devam eden Mesmer bir müddet sonra mıknatıs çubuk yerine ellerini kullanarak da aynı işi yapabileceğini keşfetti. Mesmer bunu, canlıların bedenlerinden yayılan Canlısal Manyetizma denilen bir güçle açıklıyordu. Mesmer, bu dönemlerde oldukça ciddi çabalar içerisinde bulunmuştu. Aleyhinde birçok meslektaşı vardı, fakat daha önemlisi sayısız hastası da onun yöntemleriyle şifa bulmuştu. Mesmer'in çalışmalarını Fransız Aristokrat Marki de Puysegur devam ettirmiştir. Puysegur bu bedensel manyetizma enerjisinin sadece şifacılarda bulunmadığını, her insanda mevcut olduğunu iddia ederek, hastadaki inanç ve iradenin fizik beden üzerinde değişiklikler meydana getirdiğini söylüyordu. Puysegur kendi yöntemleriyle insandaki suni uyurgezerlik olayını ortaya çıkardı ve buna “somnambulizm” adını verdi. Bu farklı şuur seviyesinin keşfi gelecekte birçok parapsikolog ve metapsişikçinin çalışmalarında büyük olanaklar sağlamıştır. Çünkü birçok duyular dışı algılama, halk arasındaki ismiyle altıncı duyumuz, bu şuur seviyesinde daha rahat ortaya çıkmaktadır. Bu ilk araştırmalarla ileride gelişecek olan parapsikoloji biliminin temeli atılmış oluyordu. Artık bilim adamlarının eline birtakım doneler geçmişti.

Dernekleşme dönemi

Parapsikoloji araştırmalarının yakın tarihini oluşturan dernekleşme döneminde başlıca iki kuruluşun faaliyetlerini görüyoruz: Klasik deneyleri ile ilk adımları atan, 1882'de kurulan İngiliz Psişik Araştırmalar Derneği ve Prof. J. B. Rhine'nin 1932'de Kuzey Carolina Duke Üniversitesi Psikoloji Fakültesinde kurduğu Parapsikoloji Laboratuarıdır.

19. yüzyılın sonlarına doğru bazı aydınlar, bilimin getirmiş olduğu katı maddeci anlayışın doğurduğu kısır dünya felsefesine karşı açık tepkilerini ortaya koymuşlardır. Bu tepkiyi ortaya koyanlar daha sonra da göreceğimiz gibi, yine o dönemin önde gelen ünlü bilim adamları olmuştur. 18. ve 19. yy. bilim anlayışına göre insan tesadüflerle oluşmuş gayet mekanik ve otomatik yapıya sahip bir varlıktı. Bu açıklamalarla yetinmeyen ve insan varlığının daha üstün, daha aşkın bir öze sahip olduğunu anlayan bu aydınlardan bir kısmı 1882 yılında Londra'da Psişik Araştırmalar Derneği'ni kurdular (İngilizce kısaltılmışı SPR: Society for Psychical Research). Derneğin ilk kurucuları arasında bulunan bilim adamlarının ve aydınların ortak düşüncesi, aynı zamanda, evrene şu soruyu sormaktı: "İnsanın öz varlığı bedenin ölümünden sonra varlığını sürdürür mü?" Dernek bazı bilim çevrelerince o kadar ilgi görüyordu ki gerek başkanları gerekse üyeleri tanınmış bilim adamlarıydılar. Başkanlar arasında Nobel Ödülü almış üç bilim adamı, bir başbakan ile çoğu fizikçi ve filozoflardan oluşan çok sayıda profesör bulunmaktaydı. Yani, ruhsal araştırmalar alanında kurulmuş bu ilk dernek aslında önemsiz, küçük, kendi alanında araştırmalar yapan bir dernek değildi. Aksine gerek kurucuları, gerek başkanları, gerekse üyeleri o dönemin bilim ve düşünce tarihine isimlerini yazdırmış kimselerdi. Bu aydın bilim adamları o dönemde tek bir noktada uzlaşıyorlardı: 19. yy. biliminin kendilerini içine sürüklediği mekanik kör düğümden çıkacak bir yol bulmak. İngiliz Psişik Araştırmalar Derneği üyeleri bu amaçla insan varlığının duyular-dışı yönlerini ve özellikle psişik yeteneklerini inceleme yoluna gittiler. Konuyla ilgili yüzlerce vaka topladılar ve bunları hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan objektif bir biçimde incelediler. Bunun yanı sıra bu araştırmaları destekleyici birçok psikolojik araştırmalar da yaptılar. Çoğunun yüksek dereceli çabalarından dolayı o günlerde açıklanamaz olarak görülen olaylar, bugün birçok ılımlı bilim adamı tarafından kabul edilmektedir. Ayrıca aralarında Freud, Pierre Janet ve C.G. Jung'un da bulunduğu ilk psikoterapistlerin çoğu bu derneğin üyesiydi. Bu ünlü psikologlar da dernek çevresinde çok önemli ve yararlı çalışmalar yapmışlardır.

Psikanaliz ekolünün kurucusu Freud “eğer yaşamımı tekrarlayabilseydim, kendimi psikanaliz yerine parapsişik araştırmaya adardım” demiştir. Kendisinin telepatiyle ilgili görüşlerini bildirdiği “Psikanaliz ve Telepati” başlıklı raporu bazı bilim çevrelerinin baskısı nedeniyle ancak ölümünden sonra yayınlanmış ve beklenildiği gibi, pek yankı da uyandırmamıştır.

Parapsikoloji araştırmalarının yakın tarihini oluşturan kurumlaşma döneminde başlıca üç kuruluşun faaliyetleri görülmektedir: Klasik deneyleri ile ilk adımları atan, 1882'de kurulan İngiliz Psişik Araştırmalar Derneği (SPR), 1919'da kurulan Uluslararası Metapsişik Enstitüsü (Institut Métapsychique International) ve Prof. J. B. Rhine'nin 1932'de Kuzey Carolina'da Duke Üniversitesi Psikoloji Fakültesi'nde kurduğu Parapsikoloji Laboratuarı'dır. Her üç kuruluşun da başkanları genellikle bilim adamları olmuştur.

KAYNAK : Gizli İlimler Kütüphanesi
Devamını Oku »

ULUSLARARASI ANLAMDA PARAPSİKOLOJİ





Uluslararası Anlamda Parapsikoloji



ASPR Ve Diğer Kuruluşlar


SPR’nin kuruluşundan birkaç yıl sonra 1885’te Amerikanın Boston eyaletinde özellikle psikolog William James’in çabalarıyla parapsişik araştırmalar yapmak üzere yeni bir dernek kuruldu. Bu derneğin adı da Amerikan Psişik Araştırmalar Derneğidir (ASPR: American Society for Psychical Research). Bu derneğin de üyeleri parapsikolojik, parapsişik ya da paranormal diye adlandırılan her türlü olayı incelemek amacını güdüyordu. SPR ve ASPR’yi örnek alan diğer Avrupa ülkeleri de birbiri ardına, psişik araştırmalara eğilmeye, dernekler kurmaya başladılar. Fransızlar 1919’da ilk başkanlığını Dr. Charles Richet’in yaptığı Uluslararası Metapsişik Enstitüsü’nü kurdular. Bir Fizyoloji Profesörü olan Dr. Charles Richet aynı zamanda psişik deneylere istatistiksel yöntemi ilk kez uygulayan kişidir. İnsandaki normal psişik halleri aşıp geçen duyular dışı yetenekleri ifade etmek üzere metapsişik terimini ilk kez kullanan kişi Charles Richet’tir. Kısa bir süre sonra Almanya, İtalya ve İskandinav ülkelerinde de benzeri kuruluşlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Ardından 1921 yılında Kopenhag’da ilk Uluslararası Psişik Araştırma Konferansı toplanarak parapsikolojik araştırmalarda uluslararası bir platform oluşmaya başlamıştır. Bu yıllarda artık ülkeler, bu alanda birbirlerinden bilgi almaya başlar hale gelmişlerdir. Araştırmacı Hereward Carrington’ın yayımladığı bir rapora göre 1930’a kadar -öncü ülkelerin dernekleri dışında- şu ülkelerde psişik dernekler kurulmuş bulunuyordu: Avusturya, Rusya, İspanya, Portekiz, Hollanda, Belçika, İsviçre, Yunanistan, Polonya, İzlanda, Japonya, Meksika, Kanada, İrlanda, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika, Hindistan, Çin ve Arjantin. (Bu listeye, resmi olmayan kuruluşlar dahil edilmemiştir.)

Parapsikoloji Laboratuarda

Duke Üniversitesi Parapsikoloji Laboratuarı

1930’lu yıllara gelindiğinde parapsikoloji tarihinin altın sayfalı dönemlerine ulaşmış oluruz.
O yıllarda bir biyolog olan Dr. Joseph Banks Rhine Duke Üniversitesinde psişik yetenekleri
incelemek maksadıyla bir laboratuar kurmak ister. Bu o dönemde Üniversite için çılgınca bir
fikirdir. Fakat okulda görevli bu konuları inceleyen Prof. William Mc Dogell’ın da yardımıyla kaynak sağlanır ve 1932 yılında Duke Üniversitesi’nin Psikoloji fakültesinde bir laboratuar Rhine için temin edilir. Artık psişik yetenekler resmi bir kurumda, devletinde desteğiyle bilimsel disiplin altında incelemeye başlamıştır.

Rhine ve Parapsikoloji Laboratuarındaki ÇalışmalarıRhine’ın bu laboratuardaki çalışmalarıyla parapsikoloji bilimsel temellere oturmuştur. Kuruluşundan bugüne kadar ruhsal yeteneklerin farklı tiplerinin ölçümüyle ilgili yöntemler bu laboratuarda geliştirilmiştir. Bu amaçla özellikle DDA’da kullanılan Zener kartları bulunmuştur. Gene istatistik yöntemler laboratuarda oldukça sık olarak kullanılmıştır. Prof. J. B. Rhine’ın 1965 yılında üniversiteden emekli olmasıyla bu laboratuar yine aynı kentteki İnsan Doğasını Araştırma Vakfı’na (FRNM) bağlı olarak hala çalışmalarını sürdürmektedir.Tüm bu laboratuar çalışmalarının sonunda Dr. Rhine 1934 yılında Duyular Dışı Algılamalar isminde bir kitap yayınlayarak araştırma ve deneyleri sonucu insanda duyu dışı bir algılamanın olduğunu ve uzaktan maddeyi etkileyebildiğini tüm dünyaya duyurdu. Tabi bu durumun bilim dünyasında nasıl bir etki yarattığını tahmin edebilirsiniz. Bu kitap konulara ilgili fakat bilim dünyasının kendisine yönelteceği eleştirilerden çekinen bilim adamlarını cesaretlendirmiş artık yeni yeni araştırmacılar ortaya çıkmaya başlamıştı. Bunun yanı sıra materyalist görüşü benimsemiş bir o kadar bilim adamının da şiddetli saldırıları bir anda bu konu üzerine yoğunlaşmıştı. Eleştiriler her ne olursa olsun bu çalışmanın dünyaya duyurulmasıyla parapsikoloji bilim tarafından kabul edilmiş oluyordu.

İlginçtir ki Rhine’ın ardından yani 1960’lı yıllarda tüm Avrupa ve Amerika’da parapsikoloji biliminde durgunluk dönemi yaşanmasına rağmen bu dönemde Rusya ve ona bağlı sosyalist ülkelerde bu dalda büyük bir ilerleme görüyoruz. Bunun sebebi batı dünyasının materyalist ekoller altında kaba bilimsel yöntemler kullanması ve bu yöntemler sonucu çok büyük ilerlemeler gösterememiş olması ayrıca Rusların oldukça materyalist bir ülke olmasına rağmen bu konudaki çalışmalarda sağlayacağı askeri ve siyasi üstünlüğü düşünerek daha pragmatik yöntemler kullanmasıdır.

Örneğin 1968 yılında yapılan uluslararası parapsikoloji kongresinde Batılılar hala istatistik ve ihtimal hesaplamalarını tartışırlarken Sovyetler delegeleri bütün duyular dışı algılama olaylarının ispatlanmış olduğundan bahsediyorlardı. Çünkü onlar Batılı meslektaşlarıyla aynı yöntemleri kullanmamışlardı. Parapsikolojik araştırmaların istatistik ve ihtimal hesaplamalarıyla ispatlanamayacağını çünkü bu tür olaylarda tekrarlanabilirliğin her zaman mümkün olmadığını biliyorlardı. Bu mantık ve yöntemlerle hareket eden Çekoslovakya, Romanya, Bulgaristan, Çin, Moğolistan gibi ülkelerde de parapsikoloji çalışmaları devlet desteğinde sürdürülmüş ve bir yığın olumlu sonuç elde edilmiştir.Parapsikoloji bilimi kökenini, yaygın olarak “paranormal deneyimler” olarak adlandırılan kendiliğinden ortaya çıkan olaylardan almaktadır. Bu tür deneyimler hemen hemen tüm kültürlerin folklorunda anlatıla gelmiştir ve genel olarak rapor edilenler birbirinin çok benzeridir. Chicago Üniversitesi Ulusal Düşünceyi Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir araştırma göstermiştir ki, Amerikalıların büyük bir çoğunluğu hayatlarının herhangi bir döneminde, bir ya da birden fazla (herhangi türden) bir ruhsal deneyim geçirmiştir. Avrupa ve başka yerlerde yapılan benzeri araştırma ve anketlerle de benzeri sonuçlar elde edilmiştir.

Psişik olayların en yaygın tiplerinden birisi “DDA rüyaları” olarak adlandırılan rüyalardır ki, bu tür rüyalarda kişi rüyasında gerçekten o anda bulunduğu yerden uzakta olmakta olan bir olayı algılamaktadır ve çoğunlukla da uykusundan uyanmaktadır. Kişinin rüyasında gördüğü olay hakkında uykuya dalmadan önce hiçbir bilgisi ve düşüncesi yoktur. Fakat rüyasını anlattıktan sonra yapılan incelemede doğruluğu ortaya çıkmaktadır. Bu tür rüyaları anneler oldukça fazla görmektedirler. Örneğin, bir anne rüyasında, evden uzakta bir yerde trafik kazası geçiren çocuğunun durumunu (hem de ayrıntılarına varana kadar) görebilmektedir. Bunun biraz değişik bir tipi de gündüz (uyanık olarak) görülen rüyalar ya da algılamalardır. Örneğin, evden uzakta bulunan bir anne birdenbire telaşlanarak eve gitmesi gerektiğini düşünür ve söyler. Gerçekten de evine geldiğinde çocuğunu kritik bir durumda bulur. Eve gelene kadar da niçin eve gittiğini, böyle bir itilim içine neden girdiğini bilemez ve açıklayamaz. Bu, anneye, söz konusu çeşitli kaynaklardan gelen sezgisel bilgidir ve anne bunu beş duyusu dışında yani DDA yeteneğiyle algılamıştır. Bu, annenin açıklayamadığı telepatik bir algılama olduğu gibi klervoyan (durugörür) ya da prekognitif bir algılama da olabilmektedir. Bunlar, DDA’nın kendiliğinden ortaya çıktığı zihinsel türdeki deneyimlerin en yaygın örneklerini oluşturmaktadır.

Spontan olarak (kendiliğinden) ortaya çıkan bu tür olaylar hemen hemen her toplum tarafından ciddiyetle ele alınmaktadır. Bu tür olaylar özellikle maji ve din alanında önemli yer tutmuştur. Fakat ne yazık ki, pozitif bilimin güçlenmesiyle, “realitede” ikna edici temellerden yoksundur gerekçesiyle, bu tür olaylar göz ardı edilmeye başlanmıştır, en azından parapsikoloji biliminin ortaya çıkışına kadar.

PSİ ENERJİSİ

Parapsikoloji, bilim dalı olarak bu tarz konuları incelemiştir. İnsanın fizik yanını aşan hiperfizik yanını keşfetmektedir. Parapsikologlar yapılan deneme ve yanılmalar sonucunda insanın fizik bedeninin ötesinde fizik olmayan bir yanının bulunması gerektiğini ortaya koymuş bulunuyorlar. Parapsişik yeteneklerin, çeşitli zamanlarda, çeşitli araştırmacılar tarafından değişik isimlerle anılmış olan ve fizik kanunlarla açıklanamayan bir enerji alanı içinde gerçekleştiği düşünülmüştür. Eski Çin’de buna hayat enerjisi anlamında chi veya ki, Hint’de ise Pruna, Çekoslavakya’da Psikotronik enerji ve günümüz parapsikolojisinde PSİ enerjisi adı verilmiştir. Bu hayat enerjisi her yerde mevcuttur ve her yanımızı sarmış durumdadır.


Psi enerjisi sadece beyne bağlı bir enerji değildir, bütünsel varlığımıza ait bir durumdur. İnsanın beyni dahil tümünden yayılan bir enerjidir. Bu konu üzerinde araştırmalar devam etmektedir. Ancak psi enerjisinin fizik kanunlara tabi olmadığı anlaşılmaktadır. Fizik kanunlar nasıl bizim bir parçamızı oluşturuyorlarsa bu aşkın kısmınız da bizim bir parçamızdır. Onu fizik olarak duyularımızla göremesek de varlığını hepimiz hissetmekteyiz. İnsanın sadece bedenden ibaret olmadığını, aşkın bir kısmının olması gerektiğini zaman zaman yaşıyoruz, sezinliyoruz. Biraz önce DDA konularında incelediğimiz gibi psi yeteneği zaman ve mekanla sınırlı değildir. Fizik ortamda zaman ve mekan sınırlamalarımız vardır. Ancak bir durugörü medyomunun çevresiyle sınırlı olması mümkün değildir. O, durugörü yeteneğiyle geçmişe de geleceğe de uzanabilir. Telepatide de kilometrelerce uzağa gidebilir ve neler düşündüğünü bilebilir.

PARAPSİKOLOJİ’NİN STATÜSÜ ve GENEL GÖRÜNÜMÜ

Bu alanda çalışanların genel tavırları parapsikolojinin statüsü hakkında bir fikir verebilir. Yukarıdan beri özetlenmeye çalışılan araştırmaların ilk sonuçları yayınlanmaya başlandığı günlerde; konunun araştırmacıları, septiklerden, inanmayan1ardan ve özellikle klasik psikoloji alanının tutucu mensuplarından eleştiri almışlardı. Bu, o kadar yoğun bir şekilde gelişmişti ki, konunun araştırmacıları işi gücü bırakarak eleştirilere muhatap olmaya çalışmışlardı. İşin kötüsü bu eleştirilerin büyük bir kısmı yapıcı olmaktan çok uzaktı. Aradan geçen yıllar septiklerin biraz rahatlamasına, parapsikologların da daha dikkatli çalışmalarına zemin hazırladı. Aslında septikler saldıracak pek bir şey bulamamışlardı çünkü gerçekten de ortada PSİ diye bir şey vardı. Septiklerin bu saldırıları konunun samimi araştırıcılarını birbirlerine daha çok yaklaştırmış, daha sağlıklı bir iletişim içine girmelerine neden olmuştu. Bunun yanı sıra PSİ’nin gerçekten fiziksel bir şey olup olmadığı meselesi, her türden birçok kanıtın birikmesiyle halledilmişe benziyordu. Aynı zamanda, şimdi artık genel olarak anlaşılmıştır ki, PSİ süreci büyük ölçüde bilinçdışı bir şeydir. DDA süreci bilinçdışı bir düzeyde olup bittiğine göre, kişinin bunu kontrol etmesi de oldukça kısıtlıdır. Son zamanlarda gözden kaçmayan başka bir husus da, bu alanın artık araştırmacılar tarafından profesyonel bir meslek olarak benimsenmeye başlanmış olmasıdır. İlk yıllarda araştırmacı esasen hangi meslektense, bu alana girerken mesleğiyle ilgili perspektifleri de beraberinde getiriyordu. Hatta bu nedenle PSİ’nin başka disiplinlere sokulmaya çalışıldığı da olmuştur. Bugün ise araştırmacılar konuyla doğrudan ilgisi olmayan problemlere hiç aldırış etmiyorlar. Artık iş, araştırmacının karşısına gelen fenomenden bir kanıt çıkarma maharetine kalmış bulunuyor. Şimdi parapsikolojinin içinde olduğu kadar, dışında da göze batar bir değişiklik olagelmektedir. Artık bilimsel alandan konuya karşı yöneltilen peşin hükümler yerlerini deneysel sonuçların yaygın olarak anlaşılmasına bırakmaktadır. İnsanın kendi yapısıyla ilgili doğal merakından dolayı, halkın araştırmalara karşı duyduğu yaygın ilgi, ilk günlerden beri canlılığını muhafaza etmektedir. Bununla birlikte işin şarlatanlığı ve sahtekarlığı işin başından beri gözlerden kaçmamıştır Bu, zaman zaman halkın büyük ölçüde yanılmasına neden olmuşsa da çok geçmeden şarlatanla dürüst araştırmacı herkes tarafından ayırt edilir hale gelmiştir. Her alanda olduğu gibi parapsikoloji alanında da söz konusu sahtekarlıklar, samimiyetle sürdürülen bilimsel araştırma ve deneylere gölge düşürmüşse de, halk tarafından çok geçmeden işin aslı anlaşılmıştır. Bu olumsuz etkinin başka bir sonucu da meslek seçiminde görülmüştür: Bu dalı meslek edinmek isteyen genç araştırmacılar sonunda kararlarını değiştirmek, ilgilerini yan bir dal olarak sürdürmek zorunda kalmışlardır. Belki de, parapsikoloji alanında çok az sayıda kalifiye elemanın bulunmasının bir nedeni de budur...Tüm bu gelişmelerin yanı sıra, şu ya da bu nedenle konuya karşı halkın gösterdiği güçlü merak, alanı daima canlı tutmuş ve yukarıda yer yer değinmeye çalıştığımız kritik dönemlerin hızla atlatılmasında önemli rol oynamıştır. Eğer bu olmasaydı, parapsikolojiyle ilgili deney sonuçlarının ilk yayınlandığı yıllarda bilimsel toplumdan gelen acımasız eleştirilerle bilim sahnesinden silinip gitmiş olabilirdi. Artık günümüzde bilimsel nitelikli elemanların sıkıntısı çekilmiyor. Eskiye nazaran hiç değilse pek çoğu bugün alanla ilgili yayınları okumaktadır. Ayrıca okumanın ötesindeki bir aşamada gidebileceği organize kurslar ve üniversite düzeyinde eğitim programları bulunmaktadır. Bu sayının artacağı da ayrıca ümit edilmektedir. Tüm bunların yanı sıra, parapsikolojide daha kat edilecek Uzun mesafeler, çözümlenecek çetin problemler bulunmaktadır. Bunların arasında PSİ’nin kontrol altına alınması, şartlarının araştırılması, sağlıklı süreçler için yöntem ve tekniklerin geliştirilmesi, psişik yeteneklerin kullanım alanlarının ortaya çıkması vs. sayılabilir. Genel parapsikolojinin araştırma alanına ayrıca fizyoloji, psikolojik testler, istatistik, iletişim mühendisliği ve bilgisayar teknolojisi de girmektedir. Biyoloji ve psikolojiyle ilgili, bu alanlardan kaynaklanan daha birçok soru da daha sonraki araştırmalarda cevaplandırılmak üzere bir süre daha bekleyecektir: Örneğin, özellikle psikokinezideki enerji transferinin ne olduğu konusu...Yukarıdan beri söz konusu edilen bu sorunların artışı büyük ölçüde onlara verilen önem ve takdir derecesine göre ortaya çıkacaktır. Buna paralel olarak araştırmalara harcanan zaman ve enerji de buna uygun bir şekilde gelişim gösterecektir.

PARAPSİKOLOJİK DENEYLERDE TEKRARLANABİLİRLİK

Parapsikoloji diğer bilim dallarında da olduğu gibi aynı deneyin tekrar edilmesi üzerinde ısrarla durmaktadır. Bilim adamları deneylerin benzer sonuçlar vermesi için gayret içindedirler. Oysa biliyoruz ki bizler sürekli değişim içinde olan varlıklarız. Hücrelerimizden tutalım da düşünce yapımıza kadar her şeyimiz her an değişmektedir. Bir dakika önceki ben bir dakika sonraki ben değilim. Sürekli yeni şeyler öğreniyorum ve değişiyorum. Kişiler zamanla değiştiği gibi kişiler arasındaki değişiklikler de söz konusudur. Yani herkesin doğal olarak farklı bir yaşamı, farklı anıları, farklı zamanları, farklı psikolojik haletleri mevcuttur, Tüm varlıklardaki bu değişime rağmen bilim aynı doğrultuda deneyin aynı sonuçlar vermesini beklemektedir. Bu olabilecek bir şey midir? Sonra bilim dalı olarak kabul edilen sosyoloji, psikoloji gibi bilim dallarındaki olaylar da tekrar edilebilir olaylar değillerdir. Para psikoloji ve Felsefe (David Ray Griffin, Ruh ve Madde yayınları, 1998) adlı kitaptaki bilgilere başvuracak olursak bilim sosyologu ve parapsikolojinin en dürüst eleştirmenlerinden biri olan Marcello Truzzi tekrarlanabilirlik ve parapsikoloji hakkında iki noktayı Paul Allison’dan bir alıntıyla belirtiyor: “Kolaylıkla tekrarlanabilen bir deneyin keşfi, parapsikolojiyi sonsuza dek kurtarabilecekken, bunun yokluğu, bu alana karşı olanların yoğunluğunu izahta yetersiz kalmaktadır. Bu yoksunluk diğer alanların (yani psikoloji) bilimsel biçimde yasal olarak kabul edilmesine kesinlikle engel olmamıştır. Hayır, muhalefet; daha çok parapsikolojinin birbirine çok yakın iki özelliğinden kaynaklanıyor gibidir; temel bilimsel varsayımları tehdit edişinden ve kökeninin okült ilişkisinden.” Bu alıntıda aktarılan temel bilimsel varsayımları tehdit ediş ve kökenin okült ilişkisi bilimin üzerinde durduğu iki konu olmaktadır. Bu konularda esneklik gösterilmediği için bir aşama kaydedilememektedir. Eğer böyle bir esneme söz konusu olsa bilimin oturduğu tüm temellerin sarsıntısı söz konusu olacaktır. Bilimin yepyeni bir yapı kazanması gerekecektir. Ancak rahatına alışmış, değişimden hoşlanmayan kişiler bu sarsıntılı değişimi göze alamamaktadır. Bu konuda bilimin yeniden bir yapılanmaya ihtiyacı olduğu görülüyor. Bu konuda Noetik Bilimler Enstitüsü başkanı ve Uluslararası Stanford Araştırma Enstitüsü sosyal bilimler kürsüsü eski başkanı Willis Harman, böylesi bir kabulün hem bilimin hem de insan uygarlığının devamı açısından yaşamsal bir önem taşıdığını aktarmaya çalışmaktadır. Dahası, bilimde temel yapılanmanın gerçekleşmemesinin şaşkınlığını yaşamakta ve şunları söylemektedir: ”Çağlar boyu ve çeşitli kültürler arasında ortaya çıkmış her tur deneyim ya da fenomenin inkar edilemeyecek bir geçerliliğe sahip olduğunu niçin dikkate almıyoruz?


Deneysel Sonuçlar Ne Anlama Geliyor?

Günümüzde parapsikoloji araştırmasının önemi, PSİ’nin insan tabiatının bir parçası olmasından kaynaklanmaktadır. Onun gündeme gelmesiyle, insan şimdiye kadar bilimsel disiplinlerin ona uygun gördükleri yerden daha farklı bir yere oturtulmuş olmaktadır. PSİ sürecinin keşfine kadar hiçbir bilim dalı tarafından insan tabiatının fizik ötesi yanları ortaya koyulmamıştır İnsanın tabiatına tutulan bu ışığın önemi kolay kolay göz ardı edilemez. İnsanoğlu oldum olası kendi esas tabiatının maddeyle olan ilişkisini merak ede gelmiştir. Çağlar boyunca benliğinde hissettiği fiziksel olmayan yanının gerçekliğini bilmek istemiştir. Bu gereksinim yaygın olarak hissedilmiş olmasına rağmen, parapsikolojinin yaptığı kadar hiçbir bilimsel yaklaşım bu doğrultuda hareket edememiştir. Şimdi önemli olan elde edilmiş bulunan bazı bulguların, varılan birtakım aşamaların felsefi tartışmalar düzeyinde bırakılmamasıdır. Aksine bunlar insanın gerçek tabiatının araştırılmasına yönelik ilk adımlar olarak kabul edilmelidir.

Parapsikolojinin Araştırma Alanına Giren Konular:

Bilim sahnesine çıkışından günümüze kadar parapsikoloji alanında nelerin araştırıldığı konusuna başta değinmiştik. Bunların yanı sıra, şimdiye kadar parapsikologların, parapsikoloji laboratuar ve kuruluşlarındaki yetkililerin üzerinde daha çok durdukları araştırma konuları şunlar olmuştur: 1. Parapsikolojinin tarihi, 2. Dünden bugüne spontan vakaların tarihçesi ve bunların sınıflandırılması, 3. Tekinsizlik olayları, 4. Ölümden sonra hayat, 5. Tekrardoğuş, 6. Beden dışı deneyimler, 7. Ölüme yakın deneyimler, 8. Ruhsal şifa ve kansız ameliyatlar, 9. Değiştirilmiş şuur halleri, 10. İnanç sistemleri ve dinlerde DDA (Antropolojik bulgular) 11. DDA uygulama alanları ve tarihçesi, 12. Derinlik psikolojisi ve PSİ (Bireysel süreç ve sezgisel işlevin PSİ fenomeniyle olan ilişkisi) 13. Ruhsal deneyimin psikolojisi (Medyomlar üzerinde ruhsal deneyimlerin etkileri, ruhsal yeteneklerin geliştirilmesi teknikleri, ruhsal dengesizliklerden korunma teknikleri) 14. Algılama ve İletişim Açısından DDA, 15. Paranormal fotoğrafçılık (Düşünce fotoğrafçılığı, fantom fotoğrafları vs.) 16. Parapsikolojinin öteki (Özellikle Antropoloji, Biyoloji, Fizik, Felsefe, Din gibi) alanlarla bağlantılar.

KAYNAK: dualarım.org
Devamını Oku »

PARAPSİKOLOJİNİN BİLİMSELLİK DERECESİ




Parapsikolojinin Bilimsellik Derecesi

Parapsikolojiye, halihazırda sekiz üniversitede okutulmasına karşın, ABD'de ve birçok ülkede "sınır-bilim" (fringe science) gözüyle bakılmaktadır; çünkü araştırmaları ABD'deki bilim adamlarının büyük çoğunluğu tarafından kabul edilmiş "standart varsayım numuneleri" (Scientific modelling) içinde henüz yer almamaktadır.

Parapsikolojik araştırma laboratuar araştırmasını ve bilimsel alan çalışmasını içeren bir dizi metodoloji gerektirir ki, günümüzde bu metodolojik parapsikoloji araştırmaları bazı özel laboratuarlarda ve dünyanın çeşitli üniversitelerinde sürdürülmektedir. Bununla birlikte, günümüzde parapsikolojik araştırmalara etkin olarak destek veren (sponsorluğunu yapan, finanse eden) üniversiteler, tüm üniversitelerin sayısına oranla çok fazla değildir. Bu tür akademik araştırmalar özel parapsikolojik yayınlarda, bazı parapsikolojik araştırmalar da geleneksel gazetelerde makale olarak yayımlanmaktadır. ABD'li parapsikologlarca sürdürülen deneyler iki alanda ya da iki yöntemde yoğunluk kazanmıştır. Kullanılan temel yöntemlerden biri, psikokinezinin varlığını ortaya koymak üzere RNG (Random number generation ) yöntemidir, diğeri duyular-dışı algılamanın varlığını ortaya koymak üzere de uyaranlardan yalıtılmanın söz konusu olduğu “Ganzfeld uyarımı”dır. Bunlardan başka, parapsikolojik araştırma deneylerinin bir kısmını da, ABD'de, "gezici (coğrafi) durugörü" olasılıklarını incelemek üzere, devlet sözleşmesi altında sürdürülen araştırma deneyleri oluşturmaktadır.
Ray Hyman, Stanley Krippner, James Alcock ve bazı bilim adamları parapsikolojide kullanılan bu iki yönteme ve bu iki yöntemle elde edilen verilere eleştiri getirmektedirler. Kuşkucu araştırmacılara göre, yöntemsel (metodolojik) kusurlar, birçok parapsikolog tarafından sunulmuş normal-dışına ilişkin açıklamalardan ziyade, görünüşteki deneysel başarılar için en iyi açıklamayı sağlamaktadır.

Parapsikolojiye ABD'de sınır-bilim, hatta Kaliforniya'da sözde bilim olarak bakılmaktaysa da, bu alandaki çalışmalar Avrupa'da özellikle 1977'deki “İzlanda Tezleri” sonrasında bilimsel saygınlığını kazanmaya başlamıştır. 1977'de Reykjavik'te (İzlanda)'da yapılan uluslararası kongrede sunulan, “İzlanda Tezleri” adıyla tanınan rapor ve verilerin bilimsel değerleri “1973 yılı Nobel Fizik Ödülü” sahibi Brian Josephson tarafından onaylanmıştır. Çoğu araştırmacı İzlanda Kongresi'ni parapsikolojinin “tarihi an”ı olarak nitelendirir.

Günümüzde parapsikolojik araştırma kuruluşlarının bir kısmı "psişik araştırma" adı altında etkinlik göstermektedir. Parapsikoloji günümüzde ABD'nden Yunanistan'a dek yaklaşık 40 ülkede üniversitelerde kürsü edinmiş bulunmakta ve okutulmaktadır. Kimilerine göre, parapsikoloji materyalist metapsişiğe verilen yeni isimdir ya da metapsişiğin materyalistleşmiş devamıdır.

KAYNAK : Gizli İlimler Kütüphanesi
Devamını Oku »

Yukarı Git