15 Ocak 2016 Cuma

ANİMA MUNDİ



Anima Mundi

"Dünya ölü bir beden değildir..."

Ortaçağ'da yaşamış bir simyacı olan Basilius Valentinus’un Yerküre’nin kendi başına canlı bir varlık olduğunu dile getiren bu sözü Anima Mundi’nin (Dünya canı) var olduğunu savunan birçok okültist düşünceyi özetleyen bir sözdür. Dünya’nın canlı bir varlık oluşu kavramı 19. yy.’dan itibaren teozoflarca da benimsenmiş ve bu kavramdan yol çıkan yazarlarla “kutsal coğrafya” konusunun yeniden gündeme gelmesi sağlanmıştır.

Okültizm Dünya gezegenini bir insan bedeni gibi ele alır. Nasıl insan bedeninde çeşitli dolaşım ve sinir sistemleri varsa, yerkürede ve hatta kozmozda da böyle dolaşımlar ve içinde bir tür tesir akımlarının aktığı kanal sistemleri vardır. İşte mistik, okült ve psişik terimlerle ifade etmek gerekirse, yerkürenin organlarını, çakralarını, akupunktur meridyenlerini, bunlarda dolanan seyyal (akışkan) akımları ve psişik-inisiyatik merkezlerin konumlarını konu alan coğrafyaya "kutsal coğrafya" denir. Batılı okültistlere göre yerküre aynen insan vücudundaki kan damarları ve sinirlere benzeyen enerji kanallarıyla örülü durumdadır. Okültizme göre, peygamberlerin ve kimi mistiklerin spiritüel temaslarının hep dağlarda olması rastlantı değildi ve ley hatlarını konusunda uzmanlaşmış bazı eski uygarlıklar tapınaklarını ve kutsal merkezlerini rastgele yerlerde değil, bu hatlar üzerinde, özellikle bu hatların kesiştiği kavşak noktalarında kurmuşlardı.

John Mitchell Atlantis’in görünümü adlı kitabında şöyle der:

“Dünya tarih-öncesi mühendislik çalışmalarının yapıtlarıyla dolu (...) Dağlarda, yaylalarda, ormanlarda, çöllerde hatta deniz altında bulunan büyük taş harabelerin birbirleriyle bağlantılı oldukları anlaşılmaktadır. Eski zamanların bilgelerine göre Dünya canlı bir yaratıktır. Onun da gövdesi canlı yaratıklar gibi bir sinir sistemiyle kaplıdır ve sinirler bir enerji alanına bağlıdır. Dünyanın sinir merkezleri akupunktur iğnelerinin batırldığı noktaları andırmaktadır. Bunlar üzerinde tapınaklar, kutsal yapılar yapılır, yapılar kozmik bir düzen içindeki mikkrokozmoslar gibi düzenle yerleştirilirdi.”

Ley araştırmacılarına göre bu hatlarda ya da kanallardaki enerji dolaşımı akupunkturda bilinen biyoenerji dolaşımını andırmaktadır. Bu kanallarda akan enerjiye "telürik enerji" denir. Çin geleneğinde ley hatlarına ejderha çizgileri ve bu hatlarda dolanan güce Ch’i gücü denir. Kutupsallık gösteren bu güç, insan bedenindeki kanallarda nasıl akıyorsa, yerküredeki kanallarda da öyle akar. Çin’de yerkürenin bu kanallarındaki gücü konu alan ve halen uygulama alanı olan bu uzmanlık alanına feng-shui adı verilir. Çin’de ve Uzakdoğu’da uygulanan feng shui’ye göre bina sağlık verici olumlu enerjiyi yeryüzündeki dragon çizgilerinden alır. Bina öyle bir yere kurulmalıdır ki üzerinde kurulduğu topraktan akan “enerji nehri”, olumlu bir akışa ve yaşamsal berekete sahip olmalıdır.Feng shui’ye göre bu sağlandıktan sonra sağlık ve huzur getirecek ayrıntılar evin yapıldığı malzeme, kapısının açıldığı yön, içindeki eşyalar, suyun ateşin ve odaların şeklidir. Feng shui, cansız nesnelerin, mobilyaların ve dünya toprağının canlılara etkisini en uygun hale getirmeye çalışır. Feng shui uzmanlarına danışılmadan saray veya ev yapılmazdı. Günümüzde bile Çin evlerinde (pagoda) ley hatlarının yayılma biçimi olan ‘güneş ışınları tarzındaki yayılma halen görülebilir. (Bu tarz yayılma Moğol obalarında da görülür.) Feng Shui o denli ciddiye alınır ki, dünyanın en yüksek gökdelenlerinden Taipai 101‘e doğrudan gelen caddenin yaratacağı olumusuz enerji akışını dengelemek için mimarlar binanın önüne su çeşmesi ve havuz yaptırmıştır.

Okültistlerce vaktiyle dile getirilmiş ve skemb hatları,geomantik koridorlar, jeodetik çizgiler gibi çeşitli adlar verilmiş bu hatları Batı’da yeniden gündeme getiren kişi Alfred Watkins olmuştur. Bunlardan The Old Straight Track adlı kitabında söz eden Watkins keşfettiği bu hatlar için 1920’li yıllarda “ley hatları” terimini kullanmıştır.

Britanya’daki eski yollar üzerinde çalışmalarda bulunan amatör arkeolog Watkins, bir gün dikili taşların, kutsal binaların ve eski çağlardan kalma birçok yapının hep aynı doğru üzerinde yer aldığını farketti. Çalışmalarını sürdürdüğünde şunu keşfetti:Eski patikalar, kurganlar, höyükler, kutsal yapılar, tarih-öncesinden kalma dikilitaşlar rastlantıyla açıklanamayacak bir şekilde kilometrelerce uzanan çizgiler oluşturacak tarzda, aynı doğrular üzerinde bulunmaktaydı. Bunun bir rastlantıdan ibaret olduğunu ileri süren matematikçiler, bunu kanıtlamak için formüller hazırlayıp bilgisayarda sınamışlar, fakat sonuçlar rastlantı olasılığının çok düşük olduğunu ortaya koyunca şaşkınlıklarını gizleyememişlerdir. Örneğin 50 km.’den fazla olmayan aralarla sıralı 7 noktadan geçen bir ley hattında rastlantı olasılığı binde birdi.

Watkins’e göre eski uygarlıklar yapılarının yanısıra ana yollarını da ley akışları üzerine kurmuşlardı. Ley hatları bilgisiyle hareket etmeye başlayan Watkins modern haritalarda görünmeyen toprak altında kalmış eski yapıları da keşfetmeyi başardı. İlk kitabını 1925’te yayımlamışsa da konu ancak 1960’lı yıllarda güncel hale gelmiş, bu yıllarda “Ley avcısı” adlı bir dergi yayımlanmaya başlamış ve nihayet Cambridge’te Jeomantik Araştırmalar Enstitüsü (Institute of Geomantic Research) kurulmuştur.

Watkins hatların bazı yerlerde bir merkezden çıkan güneş ışınları gibi yayılmalar gösterdiklerini, bazı yerlerde ise tren rayları gibi paralel uzandıklarını saptamıştır. Ona göre, bu hatlar bataklıklarda ve uçurumlarda bile kesintiye uğramadan devam etmektedir.Ley hatları ilk kez dikili taşlar yoluyla Britanya’da gündeme gelmişse de, sonradan dünyanın pek çok yerinde ley hatlarını belirten işaretleme sisitemlerinin bulunduğu anlaşılmıştır.

Ley hatlarında dolanan güç, insanların bozucu yapılaşmasıyla bozulabilmektedir; bu gücün yapay müdahalelerle bozulduğu takdirde ortaya çıkan olumsuz etkilere Batılı radyestezistler kara akım adını verirler. Sözkonusu güç, elektriksel ve manyetik alanlarda olduğu gibi, pozitif ve negatif olarak belirtilebilecek ikili bir kutupsallık göstermektedir. Bu güç dengeli bir şekilde dolandığında canlılar üzerinde şifa verici bir etki yapmakla birlikte, akışının dengesi yapay müdahalelerle (gelişigüzel yerlere bina yapma, madencilik, yol yapımı çalışmaları vs.) bozulduğu takdirde olumsuz etkiler de ortaya çıkabilir. Nasıl insan vücudundaki biyoenerji akımı yanlış odaklandığında, tıkanıklığa uğradığında, yani dengesi bozulduğunda birtakım olumsuz etkiler yaratıyor ve bazı hastalıklara neden oluyorsa, ley hatlarındaki güç de, aynı şekilde, yer yüzeyinde yanlış odaklandığı veya bir yerde sıkışıp kaldığı takdirde, o bölgede olumsuz etkiler yaratmaktadır. Radyestezistler böyle yerlerde yüzeyde genellikle asitli bir toprak tabakasının oluştuğunu bildirmektedirler.
Devamını Oku »

ORTAK AKLIN İZLERİ



Ortak Aklın İzleri

Prof. Mvr. Beyan Kardiç

Somutlaştırma

İnsanın birçok özelliği vardır. Ancak insanı farklı kılan onun manevi yönünün olmasıdır. İnsanın hayatını şekillendiren onun manevi yönüdür. Çoğu hareketimiz aslında bilinçsizce gerçekleşmektedir. Ortaya koyduklarımız, manevi birikimimizin somutlaştırılmasından ibarettir. Mesela, ölen bir kişiye neden mezar yapılır? Biz bunu bilmeyiz, bu bize maneviyatımızın yaptırdığı bir şeydir. Orada o kişinin anısı somutlaştırılmaktadır. Bir mezar taşının bile simgebilim dünyasında derin anlamları vardır. Bu yüzden simgeler bize çok şey anlatır. Ortaya koyduğumuz sanat eserleri, yapıtlar ve daha nicelerinin arkasında bir saik vardır ve o saik bize maneviyatımızın gönderdiği simgelerin eseridir. Bundan dolayı bir ressama, bu resmi neden şu şekilde değil de bu şekilde yaptın demek mantıksızdır. Çünkü kelimelerin kifayetsizliğinin kanıtıdır bazı şeyler… Bu yüzden insanoğlunun oluşturduğu çoğu şey, içteki o gizli birikimin somutlaştırılması, dışa vurulmasıdır.

Aidiyet

Kişileri etkilen en önemli unsurlardan birisi de aidiyet duygusudur. İçinde bulunulan toplum, aile, cemiyet gibi kişi birlikleri bazı durumlarda insanları öylesine etkilerler ki, onların iradesinin üstünde bir üst irade oluştururlar. Dolayısıyla “hür düşünce”den bahsedildiğinde, aslında çok sınırlı bir alandan bahsedilmektedir. Şairler, mimarlar, yazarlar çoğunlukla ait olduğu topluluğun üst iradesinin etkisindedirler ve bu üst iradenin izlerini eserlerine yansıtırlar.

Simgeler

Simgeler simge bilimde ipuçlarıdır. Yapıtlara veya yapılara hâkim olan üst iradeyi ele verirler. Bu manada simgeler haindir, oyunu, niyeti ve gerçeği yansıtır. Yapıtları ortaya koyanların özgür olmadığı, maneviyatının ve aidiyet duygusunun esiri oldukları gerçeğini simgeler ortaya koyar. Başka bir anlatımla simgeler zihin kodlarının somut âleme yansımasıdır. Bu yüzden gerçek hem gün gibi ortadadır hem de gizlidir; hem göz önündedir hem de dikkat çekmemektedir. Gerçekler, bu yönüyle, güneşi satan adam hikâyesindeki güneşe benzerler. Fark etmezsiniz ama hep karşınızda durur.

Sırlar Öğretisi

Evet dostlar, buraya kadar kısa kısa bilgiler vermek ve teorik boyutu özetlemek durumundaydık. Bilmekteyiz ki, okuyucular bizden “aksiyon” beklemektedirler. Ancak bizim “aksiyonumuz” içi boş, teorisiz, reflekse dayalı bir kavram değildir. Bizim ortaya koymaya çalıştığımız bazen bazılarının binlerce yıldır içinde tuttuğu gizin iz düşümleri, bazen de kendi gerçeğimizdir. Şüphesiz bunu teorisiz yapmak savunduklarımıza ihanet etmektir. Çünkü tüm bu teorik kısımla ulaşılmak istenen amaç, bazılarının ortaya koydukları yapıt veya yapıların ne kadar “biz”den olmadıklarının ve ne kadar içlerinde sakladıkları sinsi duygularının eseri olduklarının gösterilmesi değildir. Aksine sırlar öğretisinin amacı bir “özgüvensizlik” operasyonuna tabi tutulan büyük bir ulusun izlerinin ne kadar kalıcı olduğunu ve söylenilenin tam aksine ne kadar “aslî” olduğunu göstermek olmalıdır. Sırlar öğretisi bu yönüyle aslında gerçekleri aramaktadır ve “fırka-i hakikât”in hizmetindedir. Sırlar öğretisi etkinin karşısında “tepki” olarak konumlandırılırsa “öğreti” olma özelliğini yitirir. Dolayısıyla bu öğreti yoluyla uyutulmuşları uyandırmak, büyük uyanışı sağlamak amaçlanmaktadır. Büyük uyanışı özleyenlerin ve kendine dava edilenlerin süreci meşakkatli bir süreçtir. Çünkü zahirî olanın gerçek olmadığını iddia etmek güç, ispatlamak ise sancılıdır.

Görecelilik

Etrafımıza bakıyoruz, gördüklerimizin ne kadar izafi (göreceli-rölatif) olduğuna ise hiç dikkat etmiyoruz. Işık çok yatay bir açıdan vurduğunda küçük bir biblonun gölgesinin nasıl bir dev olduğunu düşünmüyoruz. Işık tepeden vurduğunda kocaman bir gökdelenin gölgesinin ise ancak birkaç metre uzunlukta olabileceğini aklımıza getirmiyoruz. Buradaki ışık oyununu yapanlar gerçekleri gizleyenlerdir. Bunlar kendilerini olduklarından kat kat büyük gösterip gerçeklerin üstünü örtenlerdir. Bu şekilde, bir biblo bile bir gökdelenden büyük gösterilebilmektedir.

Türkiye'de yapılan da yıllardır budur. Küçük, örgütlü, niteliksiz azınlık ve cemaatler bu topluma ve hatta dünya uluslarına tahakküm etmekte, her tarafa izlerini bırakmaktadırlar. Buna bizler bilinçli veya bilinçsiz olarak izin vermekteyiz. Bu hadisenin içinde suçlu aramak hatadır. Çünkü güç boşluğu elbette bir şekilde doldurulacaktır. Bu, genelde örgütlü azınlığın örgütsüz, ailesiz, çoğunluğa hükmetmesi şeklinde gerçekleşir, ki kimileri de buna “demokrasi” adını takmakta ve durumu meşrulaştırmaktadır. Ne demokrasi ne de insan hakları bize anlatılanlar ile örtüşmektedir. Şu an yapılmakta olduğunu iddia ettiğimiz şey, insanların bilinçaltlarında yatan ve onlara yön veren manevî boyutlarının “format”lanmasından ibarettir. Göz bağcıların bu yolla kendi kültür, sanat, estetik, ahlak anlayışlarını ailesiz ve örgütsüz çoğunluğa dayattığını söylememekteyiz. Zira yapılmak istenen bu değildir. Yapılmak istenen bu değerlerin tahrip edilmesidir. Bu yolla güç boşlukları yaratılacaktır (kaotik nizamdan daha önce bahsetmiştik). Bilim, sanat ve estetikte, ahlakta boşluk yaratılacaktır. Kesinlikle kendi anlayışları bizlere dayatılmayacaktır. Başkalarına dayatılan bizlere dayatılacaktır. Planlar bittiğinde ise birileri her yerde izlerini bırakmış olacak ve niteliksiz insan kitlelerini onların kontrolünde olan ama “demokratik” hükümetlerle yönetiyor olacaklardır.

Gizemi Görmek

İz bulmak bir sanattır, iz bulmak korkutucudur. Birileri bir yerlere kendi izlerini bırakmaktadır. Bu, bazen bilinçli bazen de bilinçsiz olarak yapılır. Bilinçli olarak yapılır çünkü, bunu yapanlar bir yerlere damga vurmak isterler; bilinçsiz olarak yapılır, çünkü bazı duygular içlerinde o kadar yer etmiştir ki, farkında olmadan kendilerine ait sembolleri bir yerlere koyuverirler. Bizler de bunu yaparız. Yaptığımız da olmuştur. Eğer ortada haince bir plan varsa, bu plan “var olmamıza” karşı bir plandır. Zihin kodlarımız çözümlenmekte, ahlakî değerlerimizle oynanmaktadır. Zihin kodları yüzlerce yıllık bir ortak aklı ifade etmektedir. Bu “ortak” akıl bizim, şiirimizde, görünümümüzde, romanımızda, yapılarımızda, kısacası “biz”in olduğu her mecrada varlık göstermektedir. Eğer “yok olmak” varlığın anlamsızlaştırılması ise, öldürmek yok edici değildir. Önemli olan izlerin ve değerlerin silinmesidir. Atalarımız, birbirinden belki de habersiz olarak, farklı farklı yerlere aynı izleri bırakmıştır. Başka bir deyişle “bizim” olana “biz” mührü vurulmuştur. Yüzlerce varlık kanıtımızdan birisini de “sekiz köşe” oluşturmaktadır. Bursa'daki Koza Hanı Mescidi sekiz köşe üzerinde yükselmektedir. Yine İzmir'de Konak Meydanı'ndaki cami sekiz köşelidir. Bursa Ulucami'deki çeşmeler sekiz köşelidir. Birçok padişahın resminde bir yerlerde sekiz köşeli yıldız görülmektedir. Konya Ereğli'de Karabaş Veli Külliyesi, Beyşehir'deki eserler, Bergama'da Şadırvanlı Cami, Antalya'da Ömer Paşa Cami, hat sanatının eşi bulunmaz örnekleri ve daha niceleri “sekiz köşe” ile mühürlenmiştir. Konya'da, Antalya'da, İzmir'de Bursa'da her yerde “iz” bırakılmıştır. Bu izler ulusumuzun varlığının kanıtıdır. İşte ışık oyunu ile bizim için “barbar” ve “göçebe” tanımlaması yapanlara küçücük kanıtlardır bunlar. Daha yüzlerce “iz” sayısız eserin üzerinde, binlerce şiirin, türkünün içinde durmaktadır. Ancak garip olanı bunların bizden gizlenmesidir.

Oyunu bozmak, ezberi bozmaktır ve zor bir iştir. Ancak bu ulus tarihin birçok noktasında oyunu görmüş ve bozmuştur. Bu sefer asıl hedef, zikrettiğimiz “bilinç”tir ve sahte bilgiler üzerine yeni bir “ezber” kalıbı oluşturulup özgüveni olmayan insanlar yaratılmaktadır.

Ezber bozmak, haince oynanan oyunu bozmaktır. Önüne çıkan her taşı toza çevirmiş ve her yokuşu yüksek debisi ile ikiye bölmüş bir nehir gibi olan bu ortak akıl ise “büyük uyanış”ın teminatıdır. Şimdi sen de bu ortak akla katılmak mı istiyorsun? O zaman “iz”leri takip et. Dağa taşa vurulmuş her mühür yol göstericindir.

Devamını Oku »

KUTSAL MERKEZLER



Kutsal Merkezler

Dion Fortune "Aspects of Occultism"

"Kurşun ve kalay dünyadan değil... bir pınardan gelir ve başlarında bir melek durur."
Enoch'ın [Hz. İdris]Kitabı

Bazı yerlerin insanlar üzerinde kuvvetli etkisi olduğunu sanırım hiç kimse inkar etmez.

Görünüşe göre bu yerler arasında en iyi bilinen Mısır'dır, zira oradan dönen çoğu kişi belirli bir deneyim geçirdiğini söyler. Sürekli hareket halinde olan Sahra Çölünün kumlarının ürettiği elektriğin insandaki normal titreşimleri değiştirip şuur genişlemesine neden olduğu söylenir. İş böyleyse, bu durum her bireye göre farklı sonuç vermeli, örneğin tamamen maddeci biri için, psişik hassas birine göre daha farklı bir etki söz konusu olmalıdır. Maalesef, bu konuda sürekli duyduğumuz psişik hassas insanların muğlak vizyonları yerine, bize daha ilginç ve yararlı gelecek normal insanların tepkisine ender olarak karşılaşmaktayız.

Her ülkede bu merkezler vardır, ancak maalesef Hıristiyan devrinden beri bunlar kilise tarafından gasp edilmiştir ve her ne kadar etkileri her zaman "azizce" de olmazsa da en hayati olanların başına "Aziz" unvanı konulmuştur. Böylece etkisi konusunda bir ip ucu verecek eski ismi silinip eski geleneksel bilgi kaybolur, çünkü kilise sadece belirli bir deneyim tanımaktadır. O da en duygusal ve ilkel deneyim olan dini coşkudur. Dini coşku da, sırf bu nedenden dolayı sıradan insanlara harika gibi gözükür, çünkü kendinden geçme halidir. Dolayısıyla bencil ve kişisel bir deneyimdir, bireyin belirli bir yönde gelişmesiyle ilgilidir ve fiziksel açıdan neredeyse hep verimsizdir, çünkü bilinçsizdir. Fiziksel etkiyi vurguluyorum, çünkü onun diğer bir planda gizleri veya şuur halleri nedir sadece bulanık bir şekilde algılanabilir. Ruhun tekamülüne nasıl bir etkisi olacağı da pek anlaşılır değildir.

Kilise tarafından bu kapıları açanlara gösterilse de, pek az yol gösterilir, çünkü yüksek dini duyguları tatmak herkesin harcı değildir ve değerlerin yeni düzenlenmesi yerine şuurun daha da genişlemesi ve maddenin bazı perdelerinin aralanmasına yol açar, bu etki daha önce belirttiğim gibi verimsizdir, çünkü eğitimsiz ve hazırlıksız zihne etkisi o denli yıkıcıdır ki yaşama karşı normal bakış açısını altüst eder.

Ayrıca bu deneyimlerle ilgili farklı bir yön vardır ve bu konuda pek bir şey söylenmez. Klipotların [Not: Kabalada "kabuklar" anlamına gelen şer güçler, K.M.] yeraltı saraylarına giden karanlık kapılardan giren ve yolları artık normal insanlardan ayrılan kişiler kötülüğe karşı ön yargıları yoğunlaşmış bir şekilde dönerler.

Kadim Mister Okullarında [Not: Kadim çağlarda ezoterik inisiyatik okullar] her bir inisiye dikkatle denetlenip rehberliği yapılırdı. Böylece deneyimler beyhude olmuyordu, yıkıcı olmaları yerine yeniden yapılandırıcı olmaları sağlanıyordu. Bu tür yerlere gidiyoruz ve ne tür deneyim yaşayacağımız bize söylenmiyor. Bunun dışında dini bir tarikatla veya doğayla (muğlak bir terim) temas söz konusu olacaktır. Dolayısıyla negatif/alıcı bir yaklaşımla oraya gidiyoruz, irade ve akıl hazırlıksızdır, dolayısıyla gerçek değer bir duygusal fırtına içerisinde kaybolmaktadır.

Daha önce belirttiğim gibi, yayılan etkinin sırrı eski isimlerde bulunduğunu ve bunun da temeli fiziksel olup yerin derinliklerinde yatan kontaktta yattığını inanıyorum.

Majikal yazılarda her metalin kendine has gezegeni olduğunu, her insanın belirli bir gezegenin etkisi altında olduğunu okuyoruz ve belki bunun arkasında yarın, öbür gün bilim adamları tarafından bilimsel dille ifade edilecek bilimsel bir olgu vardır.

1928 yılının güneş tutulmasında Dr. Kolisko altın, gümüş, kurşun ve kalay solüsyonları ile bazı deneyler yapmıştı. Güneş tutulmasından önce, sonra ve sırasında çekilen fotoğraflar faaliyetlerinde olağanüstü değişimler göstermekteydi. Bu da semavi hareketlerin bu solüsyonlar üzerinde bir etkisi olduğu, hatta çarpıcı bir etkisi olduğunu göstermektedir.

Kilisenin tayin ettiği değerler dışında, jeolojik açıdan bu merkezleri, kadim isimleri ve özelliklerini inceleyip merkezleri enerjilendiren belirli gücü tespit etmek ve bu gücü maksadımıza doğru yönlendirme olasılığını görmemiz ilginç olur.

Bu bağlamda çalışarak insanoğlu yeryüzünde fiziksel odaklama noktaları bulunan semavi güçlerle işbirlik yapabilir ve sağlık, güç ve bilgide çok şey kazanabilir.

Her ülkede bir Beyin ve Kalp merkezi vardır, yoksa Ruhsal merkezi mi desek? Bunların da başka ülkelerin benzeri merkezleri ile bağları vardır. Bu bağlar arasında bazen ilginç şekiller ortaya çıkarır. Beyin merkezini tespit etmek kolaydır, çünkü bu doğal olarak o ülkenin başkentidir. Ama kalp veya ruhsal merkez daha belirsizdir ve sadece nispeten bir azınlık tarafından bilinir. Bir ülkede beden de olduğu kadar fazla merkez olması da mümkündür, zira bir ülkenin belirli bir yaşamı ve ruhu vardır.

Sırf dini açıdan ele alınacak bir örnek vereyim: İngiltere'nin büyük katedralları [büyük baş kiliseleri] Durham, Chester, Lincoln, Wells, Winchester ve Canterbury aralarında bir çift üçgen, heksagram [altı köşeli yıldız] oluşturmaktadır. Ama bu merkezler çok eskidir ve Hıristiyan öncesi dönemlerde pagan mabetlerin yerleriydi. Bunların etkilerini yeniden ulaşmak için eski isimlerini veya bu isimlerin anlamını çıkarmak gerekir. Böyle farklı merkezler temelde aynı etkiyi yayamaz, ancak olası olarak sadece Hıristiyan etkilere açık olup bu seviyeden daha derine inemeyenler sadece bu belirli titreşimle temas kurabilir.

Mineral ve metal alemi, dünyanın en eski ve en yoğunudur ve muhakkak ki birçok sır saklamalıdır. Eğer bunların bilinciyle temas kurabilirsek insanlığa büyük yarar getirebilir.

Kadim Druidlerin gezegensel ve fiziksel madde arasındaki bağlantıyı bildikleri taş çemberlerinden bellidir. İngiltere'nin güneyinde Silbury Hill tepesini dünya olarak ele aldığımızda gezegenlerin yörüngeleri doğru olarak saptadıklarını görürüz. Venüs'ün yörüngesi Wintbourne Basset'teki taşlarlardan oluşan çember olup, Güneş ve Ay tapınakları tepenin tam kuzeyindedir ve güneşin yörüngesi çevrelemektedir. Mars'ın yörüngesi Marsden'dedir; Merkür'ün yörüngesi Walken Hill tepesindedir; Jüpiter'in ki de Casterly Camp'te ve Satürn'ün ki de Stonhenge'dedir. Ayrıca İrlanda'nın yedi kilisesi; Stowting, Kent'teki beş kilise (gelenekler iki ek merkezden söz eder) ve daha birçok vardır. Bunların hepsi eski pagan mabetleriydi.

San Augustine 597 yıllında Papa Gregory'e yazıp çok sayıda pagan tapınaklar konusunda ne yapılması gerektiğini sorduğunda, aldığı yanıt şöyleydi: "Mümkünse bunları kullanmak gerekir, çünkü insanlar alıştığı yerlere daha sık gelirler."

İngiltere Birleşik Krallığın her tarafında böyle yerler vardır, çünkü Drüidler hiçbir şeyi bilgisiz inşa etmezler ve Lewis Spence'in eseri "İngiltere Gizemleri" ("Mysteries of Britain) eserinde kanıtları verilen Druidlerin kadim bilgeliğini tekrar ortaya çıkarmak için gayret sarf edileceğini umarız.

Geçmiş, Şimdi ve Geleceğin sırları açıklanmaya beklediği dünya bilinçaltısı ile kontak kurabilmenin yöntemlerinin bulunduklarına ikna edilmiş bulunuyorum. Druidlerin eğitimleri uzun ve zor olduğu kesindir, zira hem bir inisiye, hem de inisiyatör olan bir öğretmenle çalışma şansına sahip herhangi biri, düzenli bir çalışmanın insanın potansiyel güçlerini ortaya çıkaracağını çok iyi bilmektedir. Ancak eminim ki sadece öğretmen değil, aynı zamanda zaman ve mekanı da hesaba alınmaktaydı.

Bu harika dünyanın sanki bir parçası değil, ayrı birer yaratıkmışız gibi davranmaktayız. Oysa biz dünyayız ve içimizde her parçasını taşımaktayız, dolayısıyla onunla ilgili her şey tarafından etkilenmemiz gerekir. Taş ve metal kütlelerinin manyetik özellikleri, hayvan ve bitkilerin yaşam güçleri, hepsinin rolleri vardır, ama aklımızın bize yardımcı olmasını sağlayabilir miyiz? Beklentilerimizin ötesinde sonuçlar elde edebileceğimiz konusunda eminim.

Eski majisyenler, Druidler ve sonradan Gül Haçlılar gibi başkalarıyla işbirlik yaparak güçlü topluluklar kurmadıkları sürece, yalnız çalışmaları gerekirdi, çünkü az çok toplumdışı olarak görülürlerdi.

Modern majisyenler uzmanlaşmıştır, örneğin teknisyenler, doktorlar ve çeşitli bilim adamları. Bütün bunlar eğitimli okültistlerdir ve Üstatlık yolunda çok iyi ilerlemişlerdir. Bir bütünün parçaları konusunda çok etkin ve iyi eğitilmiş uzmanlardır. Bir araya getirildiğinde yaşadığımız dünya hakkında bilgi ediniriz, çünkü onlar sıradan insanın ötesinde bir şuur genişliğine ulaşmıştır ve eğitimleri kadim hemcinsleri kadar zor veya daha zor olmuştur.

"başka bir sürünün koyunlarım da vardır" Juhana X. 16.

Bize benzemeyen birçok varlığın mekan ettiği dünyamız ile kesişen görünmeyen birbirinden ve insandan habersiz birçok varlık planı vardır. Bunun nedeni onların değişik titreşimlerine dayanır. Çok kaba bir örnek vereceğim, bir elektrik vantilatör pervanesi yavaş döndüğünde açıkça görülür, ama hızı artıkça sadece bir bulanıklık görülür.

Bu örnek sadece görme olarak bir duyu için geçerlidir, ama diğer duyulara da uzatsak ve yoğunlaştırsak birkaç yaşam türünün aynı yerde birbirinden habersiz mekan edebileceğini anlayabiliriz.

Bu aynı zamanda değişik insanların aynı yerde nasıl değişik deneyimler yaşayabileceğini ve psikometride değişik sonuçlar alabileceğini göstermektedir.

Hepimizin kendimize has titreşimleri vardır, dolaysıyla her birimiz temel titreşimlerden biriyle rabıtada olmamız gerekir. Belki de günün birinde ve o gün fazla uzak olmayabilir, titreşimlerimizi istediğimiz yaşam titreşimine değiştirebiliriz. Böyle bir şeyin gelecekte mümkün olabileceği Profesör Low tarafından yazılan bir makalede ima edilmiştir. Telepati konusunda yazdığı bu makalede: " Düşünce elektrik bir olgudur ve aynen onun gibi aktarma yapabilmelidir: böyle bir aktarmayı gerçekleştirmemiz belki yüzyıllar sürer ama olacağı kesindir.

Dolayısıyla gelecekte bütün duyumuzla şimdiye dek bilinmeyen bu görünmez alemlerin sakinlerinin bilincine varabiliriz.

İnsanın bu yerlerde üretilen enerji kaynaklara çekilen tek varlık türleri olmaları pek olası değildir. Başka varlıklar aynı sebeplerden dolayı buraya gelebilirler.

Dünyamızda "Doğu" terminolojide "Tatwas" denilen farklı sürelerde birçok gelgit devreleri vardır, bunlar binlerce yıl ve birkaç dakika arasında farklı farklı sürelere dağılırlar. Büyük olanları sadece geçmişe bakıp uygarlıkların yükseliş ve düşüşleri ve yeryüzündeki büyük değişikliklere baktığımızda görürüz. Bunlar bir veya birkaç Kuzey yıldız topluluğun idaresi altındadır, ama birçok daha ufak gelgit de vardır. Bunlara bazı merkezlerimizin kullanılmama durumuna geçişi ve diğerlerinin tekrar açılışına addederiz. Geçmiş yüzyıl içerisinde birçok tanrıları ve inançları ile birçok gömülü şehir ve birçok büyük uygarlık gün ışığına çıkmıştır.

Ne zaman bir yere dualar ve yoğunlaşmış arzular yönlendirilmişse orada güç toplayan bir elektrik girdap oluşur ve bu bir süre için insanlar tarafından hissedilen ve kullanılabilen somut bir bedendir. Bu güç bedenleri etrafında tapınaklar, mabetler ve daha sonra kiliseler inşa edilir. Bunlar her bir planda odaklanmış kozmik rahmeti toplayan kaselerdir.

Bu konularda çok az öğretiler mevcuttur ve daha az bilenen ve daha ilkel olan psişik merkezler konusunda biraz söz etmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Böyle bir tehlike olduğu Druidler ve Romalılar tarafından bilinmekteydi, çünkü onlar ormandaki elemental doğa varlıklara adaklar veriyor ve sunaklar inşa ediyorlardı ve bu bir gönlünü alma ve teskin etme eylemiydi. Çünkü vermediğinde onlar alırdı ve maalesef alacakları şey sizin için vazgeçilmezdir. Bu şey de yaşam gücüdür, çünkü onlar hep insana yaklaşmaya, onlarla iç içe olmayı ve onun Tanrı payını almaya eğilimlidirler, zira denilir ki bu varlıkların ölümsüzlük için tek şansı burada yatar.
Devamını Oku »

CIA VE PARAPSİKOLOJİ




CIA VE PARAPSiKOLOJi

Ölüm isinlarini ve nükleer bombalari unutun. Psisik güçler, gelecegin silahi olacaktir. insandaki bes duyu ötesindeki güçlerin veya algilarin genel adi olan psisik olma hali ya da dogustan olan psisik insanlar uzun zamandan beri ABD'de, eski SSCB'de ve simdi Rusya'da özel güçlerini askeri alanda kullaniyorlar mi?

Dükkanin önündeki yazi söyleydi:

"Madam Zodiac, psisik güçler gelecegin fali ve burçlarin okunmasi". Madam Zodiac'in Washington'daki dükkani saat 11:00'de açiliyor ve düzenli müsteriler, ögle tatillerinde geliyorlar. Vizite 10 dolar. 1979-1980 arasinda her ayin üçüncü Sali'sinda Madam'in dükkani özel bir müsteri için saat 09:00'dan biraz sonra özel olarak erken açilirdi. Müsteri bir donanma komutaniydi, genelde sivil giyinirdi ve bir çanta tasirdi. Madam, kristal küresini, tarot kartlarini ve fotograflari bir kenara ittikten sonra ona çay yapardi. Komutan sigaradan kurtulamiyordu, Haziran'dan sonra günde yarini pakete düsürmüstü ama tamamen birakamiyordu. Ama Madam Zodiac, onun yil sonuna kadar sigaradan vazgeçecegini söyledi. (Bu kehanet kanitlandi. Komutan simdi her gün 6 mil kosuyor ve deniz piyadeleri maratonuna katilmayi hedefliyor.) Fakat komutan, her ziyaretinde içinde 400 dolar olan zarfi, sigaradan kurtulmak için Madam'a vermiyordu. Para, Deniz Kuvvetleri'nden geliyordu. Masaya konan resimler ve fotograflar, Sovyet denizaltilarinin Dogu Amerika sularina yakin bölgedeki rotalarini gösteriyorlardi. Madam Zodiac'in isi; psisik güçlerini kullanarak Deniz Kuvvetleri'ne ait gemi ve uçaklarin yapamadigini yaparak Sovyet misil ve denizaltilarinin rotalarini bilmekti. Kisacasi Madam Zodiac, Pentagon'un "Medyum TeknolojikRisk Projesi" olarak islemlendirdigi kisiydi. Aralik, 1980'de Ordu Teftis Gazetesi, "Yeni Ruhsal Savas Meydani: Beam Me Up Spock" basligiyla bir makale yayinlandi. Makalenin yazari, üstegmen John B. Alexander idi. "Avrupa'ya 2. yayilma dönemi" ve "Savasa hazirlanmak: Lojistik destek programi" gibi makaleleri de yazan Alexander'in bu yazisi bazi söyle basliyordu:

* Beyin gücünü etkileyen bazi silah sistemleri vardir ve öldürme kapasiteleri çok önceden incelenmistir.

* Çok uzak mesafelerden bile hasta etme ve öldürme gibi yetileri vardir. Hiçbir fiziksel neden olmadan ölüme veya hastaliga yol açabilirler. Bu tip silah sistemleri, böcek ve kurbagalarda denenmistir fakat insanlara olan ölümcül etkisi tartisilmaktadir.

* Telepatik hipnozun kullanimi ise, ordu içinde yüksek bir potansiyele sahiptir. Bu yetenek bazi ajanlarin çaba sarfetmeden, önemli bilgileri ele geçirmesini saglayabilir.
* Açikça psikotronik silahlar vardir ama kapasiteleri bilinmemektedir.

ikinci Dünya Savasi sirasinda verilen büyük kayiplar, Amerikan ordusunu degisik arayislara yöneltti. Ordu parapsikolojinin yardimi ile savunma ve saldiri silahlari üretecek projeleri gelistirmek için sinirsiz bütçeler ayirdi.

Milyarlarca dolarlik bütçe

Alexander ciddi miydi? Pentagon, gerçekten bazi falcilarin denizaltilari durdurabilecegine inaniyor muydu? Alexander'in yazdigi bu makaleden haberdar olan birçok kisinin bunu saçma bulduklarini söylüyor. Neden ise su: "Bu durum, kendi gerçekçilik kapasitelerini asiyor. Dünyanin tepsi gibi olduguna inananlar bile varken..." Çok yüksek rütbeli bazi askerlerin, bu psisik savasi çok ciddiye aldiklarini düsünürsek ve maliyetinin neden 6 milyar dolar tuttugunu anlariz. Birçok arastirma gizli proje olarak saklaniyor, hem de tanimlanamayan programlar gizli tutulmak isteniyorlar. Örnegin; 1978'de ClA'nin Sovyet Duyu Disi Algilama çalismalari ile ilgili istihbaratina söyle bir baslik konulmustu. "Biyolojik Transfer Sistemleri'nin Öyküsü" Tabii ki 6 milyar dolar Pentagon için sadece bir cep harçligi. Çünkü tek bir modern uçak 250 milyon dolar tutabilir veya tek bir gemi 1.5 milyon dolar edebiliyor. Hatta MX gibi büyük silah programlari 600 milyon dolarlik maliyetleri asabiliyor. Elestirmenler, parapsikolojinin, dünyevi problemler için kullanilmasi projesine karsi çiktilar. Örnegin, psisik güçlerin bir denizaltiyi yok etmesi gibi. Onlara göre, bilimi, teorik bulgular yine ayni bilim tarafindan kabul edilmedikçe kullanamayiz. Peki ama ya Madam Zodiac gerçekten Sovyet denizaltilarinin yerini kesfedebiliyorsa? Michigan Üniversitesi Sosyal Bilimler profesörü olan Marcello Truzi, psisik güçlerin askeri ve politik olarak çok önemli olabileceklerini ve önemli ulusal güvenlik programlarina girebilecekleri için tehlikeli olduklari konusunda uyarida bulunuyor. Bu tür güçlerin var olma ihtimali çok yüksek degil ama olasilik küçük de olsa, yadsinamayacak kadar önemli. 70'li yillarda donanma Uluslararasi SRI 'nin beyin takimiyla 50.703 dolarlik bir anlasma imzaladi. Görevleri, psisik güçlerin elektromanyetik kaynaklari yok etmelerini önlemekti. Eger psisikler bir baska odadaki parlayan isigi hissedebiliyorlarsa, belki de denizaltilarin çok zayif elektromanyetik dalgalarini da farkedebilirlerdi.

Medyumlarin pazar degeri artiyor

Yine de Donanma Halkla iliskiler Bölümü kurumun psisik güçlerin denizaltilari bulmak için kullanildigini inkar eden resmi bir belge yayinladi. Belgede psisikantidenizalti projesi söyle tanimlaniyordu: "Bazi insanlarin farkedilemeyecek kadar büyük elektromanyetik dalgalari hissedebilme yetisini arastirmak." Aslinda bazi insanlar derken, medyumlari; düsük seviyedeki elektromanyetik dalgalar derken de, denizaltilarin elektromanyetik titresimlerini; hissedebilmek derken de psisik güçleri kastediyorlardi. Uzun proje raporlarindan "psisik" kelimesi hiç kullanilmamisti. Oysa SRI 'nin en önemli arastirmacilari olan Harold Puthoff ve Russel Targ, dünyanin en bilinen medyumlari olarak taniniyorlar.

Yapilan kontrat sonucunda SRI , son raporunu 1978'de yazdi. Raporda birçok psisikle önemli basarilar elde edildigi iddia ediliyordu. Ama donanma yetinmedi hatta donanma sözcüsü 1982'de yaptigi açiklamada, bu çalismayi psisik olarak tanimlamayi reddetti. Bu inkarlarin tersine, donanma en azindan psisik güçleri olan 34 kisiyi denizaltilari saptamasi için almisti ve Madam Zodiac da bunlardan biriydi kod adi "Pseudonim" idi. Kontratinda gizlilik ve susma kosulu bulunuyordu. Ama bir diger medyum olan Shown Robbins, National Enquirer dergisinde, isminin "Donanmanin medyumu" olarak geçmesine ses çikarmadi. 1973'te New York'ta Mainmondies Tip Merkezi'nde Robbins, psisikarastirma projesinde kullanildi. Tipik bir deneyde, duygusal tahrik ölçüldü. Hatta baskalarina erotik filmler izletilip, Robbins'in telepatik algi yetenegi ölçüldü. Filmlerden sonra denekler, uykuya yatirildi ve rüyalari ya da seri göz hareketleri (REM) monitörlere yansitildi. Daha sonra denekler uyandirilarak rüyalarini anlatmalari istendi. Robbins'in rüyalari, filmin içerigiyle paralel oluyordu ve filmi seyreden digerlerinin rüyalarina uyuyordu. Arastirma ekibine göre; Robbins'in olagan disi psisik güçleri vardi. Testler bittikten hemen sonra, çalismalara para saglayan fonun yöneticilerinden birisi Robbins'i çagirarak kendisinin arastirmaci deniz subayi oldugunu söyledi. Adamin söyledigine göre donanma, düsman hedeflerine karsi Robbins'in psisik güçleriyle ilgileniyordu. Ve Robbins, anlasmayi kabul etti. Madam Zodiac gibi ona da Sovyet gemi resimlerini ve çizelgeleri vererek, gemilerin yerini ve durumunu belirlemesini istediler. Robbins üzerinde daha çok test yapmak istiyorlardi ama o bunu reddetti. Çünkü ondan Yunanistan'da gizli bir hazineyi bulmasini istenmisti. Yedi yil sonra, ayni donanma komutani, ondan Madam Zodiac projesine katilmasini ve testlere girmesini istedi. Fakat bu gerçeklesemedi, Robbins isini iyi yapiyordu ama Reagan'in bütçe kesintisi karariyla programdan çikarildi.

"Atom bombasmi durdurabiliriz..."

II. Dünya Savasi sirasinda baslatilan ve gelecegin en önemli parapsikolojik arastirmalari olarak tanimlanan projelerin bütçesi donanma tarafindan karsilaniyordu. O dönemde, hayvanlarin psisik güçleri üzerinde yapilan bazi deneylerde martilar kullanildi. Martilar psisik güçleri sayesinde Alman denizaltilarinin periskoplarini tahrip edeceklerdi. Bütün bunlardan daha ciddi bir çalisma ise Duke Üniversitesi ögretim görevlilerinden J. Gaither Pratt'in baskanliginda gerçeklesti. Projenin amaci güvercinlerde psisik bir mekanizma bulmakti. Bu tür bir bulus denizaltilarin su yüzüne çikmadan daha kolay ve uzun sefer yapabilmelerini saglayacak, ayrica geceleyin bombardiman yapilacakti. Donanma bu tür çalismalara 60'lara kadar devam etti. Fakat en önemli psisik proje, donanma yerine hükümet tarafindan gerçeklestirildi. Donanma, 1977'de Virginia'da bir psisik masajci olan Dr. Charles Whiteho" use'u "Hayali Görüntü Analiz Istasyonu"na aldi. Whitehouse artik, içinde psisik enerjileri çogaltan elektronik aletler üreten USPA adli bir organizasyonu da içeren Birlesik Devletler Psikotronik Toplulugusun bir üyesiydi. Whitehouse, Donanma Arastirma ve Gelistirme Departmani Baskani olan Robert Skillen'e, eger makineye Sovyet denizaltilarin bir resmi konursa yerlerini hemen tespit edebilecegini söylemisti. Skillen; "Bu yolla denizaltilarin yeri bulunabilir" diyerek onay verdi. Whitehouse, CIA ve donanmadan birçok kisiye makineyi kullanmayi ögretti ve donanma bu küçük siyah kutuya 5.111 dolar ödedi, Skillen, Whitehouse'un yaptigi çalismanin övgüye deger oldugunu sürekli yineliyordu. Whitehouse, aldigi parayi yeni bir hayali görüntü analiz makinesi için harcadi. Daha sonra bu makineyi kanser hastaliginin tedavisi için kullandi. Kliniginde auralarinda bosluklar ya da dengesizlikler olan hastalara degisik renk kombinasyonlari yönelterek onlari tedavi ediyordu. Ayrica baska hastaliklar da auraya çesitli renklerde isik kombinasyonlari dogrultarak tedavi ediliyordu. Whitehouse, ayrica bu makinenin teknik kilavuzunda bazi bombalari etkisiz hale getirecegini de iddia ediyordu (hidrojen ve atom bombalari}. Diger hükümet ajanlari, sivil yetkililer ve Hava Kuvvetleri, makinenin atom bombasmi imha edilebilmesiyle ilgilenmediler. Ama tip dünyasi ilgilendi ve doktoru, hastalari dolandirmakla itham ettiler. Sonunda Whitehouse, Tayland'a yerlesti, hayatinin daha sakin olacagini düsünüyordu.

1978'deABD'nin bir diger donanma raporunda Sovyet psikotronik silahlarinin yani ruhsal yetilerin savunma ve saldiri fonksiyonlarini durdurmak için kullaniliyordu. Ayrica raporda telepatik hipnozun Amerikan nükleer silahlarini etkisiz hale getirebilecegini belirten bir uyari da vardi. Böylece 1981'de Hava Kuvvetleri'nin ordu adina savunma amaçli psisik kalkanlar almasi gündeme geldi. Bu kalkanlar, USPA tarafindan üretiliyorlardi, çalismasi için biraz kan veya karsi taraftan gerekli kisinin saçi yeterliydi. inanilmazdi ama sanki ABD ordusu büyücülüge baslamisti.

"Hiperuzay nükleer havan topu"

Donanmanin 1972'de yaptigi bu arastirma "çok gizli" bilgiler arasina girdi ve ancak 1978'de gün isigina çikti. Söyle deniyordu:

"Psisik arastirmalar yapan Sovyet güçlerinin er ya da geç asagidakileri gerçeklestirmesini bu yolla engelleyecegiz. A) Amerika'nin çok gizli dosya içeri klerini, gemileriniizin rotasini ve yerini, ordunun yerlesme düzenini bulmalarini; B) Kilit noktalardaki Amerika liderlerinin ve sivil örgütlerinin düsüncelerini okumalarini; C) Amerikali subay ve yetkililerin ani ölümlerini saglamalarini D) Amerikan uçaklarini ve uzay araçlarini uzaktan tespit etmelerini, önleyecegiz." Bu vahiysel tahminler, göründükleri gibi inanilmazdir. Ayrica entelektüel gruplar tarafindan da telaffuz ediliyorlardi. 1978'deki bir diger donanma raporunda Sovyet psikotronik silahlarinin yani ruhsal yetilerin savunma ve saldiri fonksiyonlarini durdurmak için kullaniliyordu. Ayrica raporda telepatik hipnozun Amerikan nükleer silahlarini etkisiz hale getirebilecegini belirten bir uyari da vardi. Böylece 1981'de Hava Kuvvetleri'nin ordu adina savunma amaçli psisik kalkanlar almasi gündeme geldi. Bu kalkanlar, USPA tarafindan üretiliyorlardi, çalismasi için biraz kan veya karsi taraftan gerekli kisinin saçi yeterliydi. inanilmazdi ama sanki ABD ordusu büyücülüge baslamisti, Alexander'in makalesinde telepatik hipnozun büyük bir potansiyele sahip oldugu yaziyordu. Bu yetenek, karsi tarafin ajanlarini programlar hakkinda bilgi almaktan alikoyabilirdi. Üstelik Amerikan ajanlari da bu metotla her seyi bilebilirlerdi. Söylendigi gibi "Mançuryalilar, yasamlarini bir tek telefon konusmasina gerek duymadan sürdürürler". Emekli tegmen Thomas Beardan, ordunun iletisim analizcisi olarak çalismisti ve Sovyetler'in, bütün bunlardan daha öte silahlari oldugunu söylüyordu;
"Hiperuzay nükleer havan topu" gibi... Bu psisik silahlar, stratejik noktalari tek bir atisla çöl haline getirebilirdi. Metot suydu;
tek bir nükleer patlama sinirsiz sekilde evrenin her yerine naklediliyordu. 7 dönemdir, senatör olan Charlie Rose bu saçma görünen iddiayi ciddi buluyor. Ona göre;Ruslar bu isin üstüne çok düsüyorlar ve Amerika bunun gerisinde kalmamali.

Ruhsal hidrojen bombalari:

Rose, hukukçu ve tütün lobisinin liderlerinden, üstelik kendisi bilgisayarlar konusunda uzman ve Gelecegin Teknolojisi Komisyonu'nun da kurucusu. Bu aslinda resmi olmayan, özel finanse edilen bir kurumdur. Rose ileri teknoloji ile ilgili birinii;
fütürist ve "Gelecek Soku" adli kitabin yazari olan Alvin Toffier'den sonra gündeme getirdi ve Kongre'nin bu konuyla ciddi bir sekilde ilgilenmesi gerektigini ortaya atti, gazetelerde birçok makale yayinlandi. Uzay kolonilerinden, gen düzenlemelerinden, yumusak enerjiden ve diger New Age konularindan söz edildi. Rose, Amerikan hükümetinin psisik silahlar için çok fazla para harcamasi gerektigini düsünmüyor. Çünkü ona göre ilk önce bu silahlarin nasil bir teknoloji ile yapilmasi gerektigini ögrenmek gerekiyor. Ama eger teknolojik yapiyi anlayabilirsek, iste o zaman "Psisik Manhattan ProjesFne ihtiyaciniz olacak. (Manhattan Projesi, 1945'te atom bombasi deneylerine verilen isimdir.) Senatör, bu teknolojik bilginin ufukta oldugunu söylüyor. Rose, daha öncelerde uzak yerleri görmeyi saglayan uzak görüs yetenegi ile ilgili olarak CIA dosyalarina girmisti. Bunu söyle anlatiyor:
"Uzak görüs yetenegiyle ilgili inanilmaz örnekler gördüm. Bana kalirsa bu alandaki gelismelere yakinlik göstermeliyiz, özellikle de Ruslarin yaptiklarina. Eger gizli bulgulara erisebilecek psisik silahlarla donatilmis insanlar yaratirlarsa, hiçbir sirrimiz kalmayacaktir." Rose, CIA ve Pentagon'daki süphecilerin Amerika'nin uzak görüsle ilgili arastirmalarini engelledikleri düsüncesinde, süphecilerin, arastirmalari engellediklerini, çünkü uydu fotograflari kadar kesin olmadigini düsündüklerini belirtiyor ve söyle devam ediyor: "Bana kalirsa bu ucuz bir radar sisteminden baska bir sey degil. Ayrica Ruslar böyle önemli bir projeye sahiplerse, gerçekten basimiz belada. Bu ülke garip psisik gereçlere, lazerler arkasindan bakmaya korkmuyorlarsa bizim de korkmamamiz gerekir. Daha da kötüsü, yarin Ruslar bu teknigi ve bilgilerini Ortadogu terörünün eline de verebilirler."
Bu tür insanlar çok tehlikeli olabilirler...

California Üniversitesi psikologlarindan Charles T. Tart'in incelemesine göre; ciddi hükümet disi arastirmacilar olasi bir psikolojik askeri uygulamayi önemli buluyorlar. Amerika'daki en ünlü 14 parapsikoloji laboratuvarinin on üçü Tart'in anketine cevap verdi. Hiçbirisi bu tür psisik güçlerin casusluk alaninda kullanilabilecegini reddetmedi. Üstelik bu konuda çok para harcandigini ve bilimsel insan gücü kullanildigini söylediler. Dördü casusluk için "olabilir", besi "belki", geri kalan dördü ise "kesin" nitelemesini kullandi. Ayni oranda incelemeci ise; psisik güçlerin, fiziksel zarara, hastaliga ve hatta ölüme yol açabilecegini ya da bilgisayar türü gereçleri bozabilecegini söylüyorlar. Tart'in arastirmasina katilan 5 laboratuvar, Amerikan hükümetinin kendilerine resmi yollarda parapsikolojik bilgi almak için yaklastiklarini belirtti. Ordunun psisik güç olarak istedigi, telepatik hipnoz veya kasik bükmek degildi. Böyle olsaydi, bunlarin bir gösteri tiyatrosu için hazirlandigini düsünürdük. Ciddi arastirmacilar, kendini psisik diye tanitan Uri Geller gibi kisilerin süslü gösterilerinden sonra, düsük enerjiyi ölçen psikokinetik testlerden çok, göz yanilmalarina takildilar. Psisiklerin birçogu düsük bir enerjiyle bile etkilenecek basit mekanik veya elektrikli araçlarla (mikroçipler ve termometreler) ugrasmaya basladilar. Princeton'un psisik arastirmacisi Robert John ve digerleri bu tür kolay testlerin devamli pozitif sonuçlar verdigini söylüyorlar. Yani öylesine bir psisik güç siradan araç ve gereci kolayca etkiliyor. Aslinda tüm modern silahlar (radarlar, bombalar, uçus saldiri sistemleri, tanklar vs.), bilgisayarlarin düzgün çalismasina baglidir. Psisikler, bilgisayarlari kontrol edebiliyorlarsa, bu tam bir nükleer kaçgöç oyununa dönüsür ve Pentagon'un gözünden kaçmamalidir. Vietnam Savasi sirasinda donanma, Tonkin Çölü'nde çalisan tasiyicilardaki gizemli bombalarin patlamasinda psisik bir güçten süphelendiler. Saldiri bilgisayarlari bozulup, zarar vermek isterken tersini yapmis olabilirler mi? Pentagon, bunu kesinlikle bilmek istiyor.

CIA nelerle ugrasiyor?

Nükleer savas gereçleri dizaynirligi yapan Laurence Livenmar Laboratuvarlari çalisanlarindan Ron Robertson'a göre; bazi hükümet yetkilileri, psisik güçleri, nükleer silahlari korumak için inceliyorlar. Eger Uri Geller psiko gücünü, kasiklari ve anahtarlari bükmek için kullaniyorsa "Laboratuvar Uri Geller'in bunu yapabildigini onaylamisti" bunu nükleer bombalar için de kullanabilir. Bunu yapabilmek için küçük bir noktayi birkaç santim oynatmak yeterlidir. Robertson, Pentagon'un 30-40 psisik arastirmayi destekledigini söylüyordu. Bir zamanlar hükümet tarafindan desteklenen arastirmalar hakkinda neye inanmamiz gerektigini bilmek zordu ve bu konuda dokümanlara ulasilamazdi. Üstelik hükümetler, özel olarak desteklenen psisik arastirmalarda bile eglencelik bir is yapiyor gibi davranirlar. Örnegin, Joel S. Lawson'u ele alalim. Lawson, Donanma Elektronik Sistem Departmani'nin basin bölümündeydi ve söyle demisti:

"Ben her zaman duyudisi algilamanin denizaltilarla savasmak için tek yol olduguna inandim."
Lawson, donanmanin içinde psisik silahlari açikça tartismaya istekli çok az kisiden biriydi. Stanford Arastirma Enstitüsü ile yapilan iki kontratta, hükümet sözcüsüydü. iki proje de bu fikirlerin fizibilitesinin test edilmesine yönelikti. Lawson, artik konusmuyor ve röportaj vermiyor. ClA'in 1952 yili kayitlarindan alinan ve 1978'de ortaya çikan bilgiler, psisik arastirmalara hiz verilmesini ve pratik uygulamalar yapilmasinin gerekliligini, deneyler sirasinda kesin bir dikkat ve hiçbir bilgi sizdirilmamasinin istendigini göstermistir. Psisik arastirmacilar Stanley Krippner ve Shawn Robbins, yapilan arastirmalar için gereken paranin yarisinin CIA tarafindan karsilandigini, yedi yil kadar sonra ögrendiler. Bunu bir magazin makalesinden ögrenmislerdi, saklama ve sessizlik politikasi, 70'lerin sonuna kadar bu fonu gerçeklestiren görevlilerin sorumlulugunda sürdürüldü. Sorumlu kisi, hükümetin utanmak istemedigini ve ilgilenmeleri gereken baska seylerin de oldugunu söyledi.

Su anda neler oluyor?

Psisiklerden, paranin nereden geldigini saklamak özel sorunlara yol açabilirdi. Eger psisikler gerçekten yeteneklilerse, gerçegi telepatik olarak ya da dokümanlardaki psisik parmak izlerinden ögrenebilirlerdi. Diger yandan psisikler, ipuçlarini yakalayamazlarsa, bu da onlarin gerçekten yetenekli olmadiklarini gösterirdi. Böylece bunca paranin bosa gittigi ortaya çikardi. CIA, bu karmasayi çözmek için iki araci kullandi. Bu kisiler, CIA ile olan baglantiyi ve arastirmanin arkasindakileri biliyorlardi. Bu çift tarafli körlük sistemi önlemleri pek de normal sayilmaz. Aslinda böyle bir anlasma sistemi birçok tehlike yaratabilirdi. Hükümet hala psisik arastirmalari finanse ediyor mu?
Reagan dönemi Beyaz Saray sözcüsü Barbara Honegger, Ulusal Güvenlik Departmam'nin uzak görüs olayim bir takim kodlari bulmak için kullandigini söylüyor. Ulusal Güvenlik Departmam'nin bilgisayarlari trilyonlarca kod kombinasyonu içerse de daha güvenli kod kiricilara daima ihtiyaçlari var. 1977'de donanmanin Arastirma ve Gelistirme Bölümü'nde asistan sekreter olan Samuel Koslov, donanmanin, Stanford Arastirma Enstitüsü'yle ELF ve beyin kontrolü çalismalariyla ilgili bir kontrati oldugunu ögrendi (ELF, çok düsük frekansta radyo dalgalaridir). Çünkü insan beyni çok düsük frekansta elektrik dalgalari yayar. Bilim adamlari bu dalgalari psisik bir metotla güçlü sinyallere çevirirlerse, yakinlardaki insanlarin beynini etkileyerek hipertansiyona yol açilabilecegini ve ani ölümle sonuçlanacagini düsünüyorlar. Ama beyin kontrolü etiketi Koslov'u üzmüstü, bu yüzden donanmanin finanse ettigi tüm psisik çalismalarin durmasini emretti. SRI ile olan kontrat iptal edildi ve diger projeler beklemeye alindi. Buna karsin beyindeki düsük frekansli radyo dalgalarinin insan beynine olan etkilerini arastirma projesi çok gelistirildi ve finanse edildi. Psisiklerin, bilgisayarlari sabote edip, tüm gizli bilgileri ele geçirebilecegi endisesi, Kongre'de açikça gündeme geldiginde psisik savas yansinin baslayacagi düsünüldü. Ama süpheciler "hayir" diyorlar.

Onlara göre bu olaylar, fazla pahali bir zaman öldürme isinden ileri gidemezdi. Koslov, psisik silahlar lafi geçtiginde bile rahatsiz oluyor. Ona göre bu tür tartismalar, insanlari sonuçsuz bir sürek avina iter. Bunu söyle dile getiriyor; "Eger Sovyetler bu aptalca seylere bu kadar çok para döküyorlarsa, bunun nedeni kendi gazetelerinde bizim psisik arastirmalar yaptigimizi duymus olmalaridir. Size bu konuda çok fazla gazete kupürü gösterebilirim." Basin, Parapsikoloji hakkinda Rusya'da bile haber çikariyor. Fakat tüm bunlar sansasyonel ve magazin boyutunda. Yine de Parapsikoloji, hem Amerika'da hem de Rusya'da gündemdeki bir konu. Resmi Rus ansiklopedilerinde Parapsikoloji, su sekilde tarif ediliyor: "Bilimsel olmayan idealist akim". Bu tür bir tanim sadece Stalin devrinde vardi.
Oysa günümüzde çok ciddi bazi bilim adamlari Parapsikoloji'nin önemli buluslar yapacagini düsünüyorlar ve bu tür düsünceler sonsuza kadar yadsinamaz. Kisacasi gelecek, insan yeteneklerinin ötesinin kesfedilecegini ve kullanilacaginin haberini yollamaktadir. Askeri ve politik alanin disinda kalan alanlarda, olumlu olarak psisik güçlerin tam olarak taninmis, denenmis ve yönlendirilmis kullanimi yeni bir dünyayi bize getirebilir.
Devamını Oku »

Yukarı Git