1 Şubat 2016 Pazartesi

CARLOS DİAZ (MEKSİKA)




Carlos Diaz (Meksika)

En iyi belgelenmiş UFO temas olaylarından biri olarak kabul edilen Carlos Diaz olayı aynı zamanda en titizce araştırılan temas hikayelerinden biridir.

23 Mart 1981 günü Meksikalı fotoğrafçı Carlos Diaz, bir dergi için fotoğraf çekmek üzere şehrin güneyindeki Ajusco Milli Parkı'na gitti. Burada uygun ışığın oluşması için bekleyen Diaz, bir anda önündeki yamacın ardından parlayan turuncu bir ışığın çıktığını gördü. İlk önce bunun bir ateş olduğunu düşünse de sarı-turuncu renkteki kubbeyi fark ettiğinde anladı: Bu bir UFO'ydu! Hemen kamerasını kapan Diaz tam karşısında durmakta olan diskin fotoğrafını çekti. Tam bu sırada, arabasının motoru durdu. Diaz ikinci bir fotoğraf daha çektikten sonra arabadan atlayarak diskin nasıl büyük bir hızla uçup gittiğini izledi.




Aynı gün öğleden sonra fotoğrafları laboratuardan alan Diaz, rüya görmediğini biliyordu. Bu deneyim onun yakasını hiç bırakmayacaktı. En kısa zamanda tekrar Ajusco Park'ına döndü, fakat turuncu ışıkla ancak 2.5 ay sonra yeniden karşılaşacaktı. Bu kez ışık bir tepenin doruğundan gelmekteydi. Diaz arabasını park etti, tepeye tırmandı ve en sonunda önünde havada duran cismi gördü. Gördüklerinden çok etkilenen Diaz, aniden birinin omzuna dokunduğunu hissetti. O anda bayılmıştı. Kendine geldiğinde, cisim kaybolmuştu.



Bu olayı takip eden ay Diaz, baygınlık geçirdiği o “kayıp zaman”da neler olduğunu yavaş yavaş hatırlamaya başladı. Bu esrarengiz “Işık Gemileri”nin pilotları ve kendisi arasında oluşan arkadaşça teması hatırlıyordu. Carlos Mexico City'nin 40 mil güneyindeki Tepoztlan Vadisi'ne taşınmaya karar verdi; UFO'lar orada çok eski çağlardan beri gözlemlenmekteydi. Tepoztlan'da UFO'ların bir kaç fotoğrafını daha çekme fırsatı bulan Diaz, aynı zamanda dünya dışı varlıklarla da temaslarını sürdürdü ve bu varlıkların neden Dünya'mıza geldiklerini, Dünya üzerindeki canlılar ve yaşam hakkında neden bu kadar endişeli olduklarını öğrendi.

10 yıl sonra, 11 Temmuz 1991'deki güneş tutulması sırasında binlerce kişi esrarengiz bir aracın gökyüzünde uçtuğunu gördü. Olayı araştıran TV spikeri Jaime Maussan, tanıkların çektiği fotoğrafların ve videoların bilimsel analizinin yapılmasına öncülük etmekteydi. Carlos, artık deneyimlerini halkla paylaşmanın zamanının geldiğini hissediyordu.

Carlos'un çektiği fotoğrafları inceleyen Maussan, fotoğrafların kalitesine hayran kalmıştı. Dahası, bir deneme yaparak Carlos'a bir video kamera verdi ve ondan gözlemlediği UFO'ları filme almasını istedi. Hayal kırıklığına uğramayacaktı. Sadece üç gün sonra Carlos ona çektiği ilk filmi getirdi ve bunu takip eden 5 ay içinde üç film daha çekti. Filmlerin hepsinde aynı “Işık Gemisi” görünüyor ve Tepoztlan Vadisi üzerinde akıl almaz manevralar yapıyordu. Hatta bir defasında o kadar alçaldı ki tüm kamera ekranını doldurdu.




Tüm bunlardan oldukça etkilenen Maussan, Diaz belgelerinin bilimsel analizinin yapılmasına öncülük etti. Meksika Üniversitesi'nde Enformasyon eğitimi veren Prof. Victor Quesada, fotoğrafları ve filmleri farklı metotlar kullanarak derinlemesine inceledi ve Diaz'ın iki tür cismi filme aldığı sonucuna vardı: bunlardan küçüğü 11-14 metre çaplarındaydı, büyük olanlarının çapı ise yaklaşık 36 metreyi buluyordu.

Quesada bu materyallerden o kadar etkilenmişti ki, 1993'te bu konuda bir saha araştırması yapmaya karar verdi. Aynı üniversiteden 10 profesör ve 20 öğrenciyle birlikte Tepoztlan Vadisi çevresindeki dağlarda kamp kurarak gözlem yapmaya başlayan Quesada ve ekibi gökyüzünde gerçekten de esrarengiz parlak cisimlerin uçtuğunu gördüler ve bunları filme aldılar. Hatta bir gece cisimlerden biri kampın yakınlarına indi. Cismi görünce paniğe kapılan öğrenciler kaçmaya başladılar; bu sırada bazıları düşüp yaralandılar. Bunun üzerine Prof. Quesada projeyi sona erdirmek zorunda kaldı.
Olayı öğrenen Alman tarihçi, antropolojist ve UFO araştırmacısı Michael Hesemann, bağımsız bir çalışma yapmaya karar vererek 1994'te Tepoztlan'a gittiğinde, eğer olay gerçekse burada şehrin üzerinde dolaşan geniş parlak cisimleri gören başka şahitler de bulacağından emindi. Tepoztlan kasabası, eski Meksika yerlileri Aztekler'in kutsal vadilerinden birinin üzerinde kurulmuştu. Buradaki büyük taştan oluşumların, Tufan öncesi zamanlarda yaşayan Dev'lerin ve kozmik enerji girdaplarının anıtları olduğu düşünülmekteydi. Aztekler'in tek piramidi “teo-calli”, ya diğer bir deyişle “enerji evi”, bölgedeki bir dağın tepesinde bulunmaktaydı. Mabedin yanında disk biçiminde bir kaya vardı; geniş, taşlaşmış bir uzay gemisini andırmaktaydı. Yanında ışıkların kayası adı verilen oluşum bulunuyordu.

Yerlilerin anlattıklarına göre, çok eski çağlardan beri buradan esrarengiz ışıklar çıkmaktaydı. Bu ışıklar kutsal vadiyi geçiyor, hatta bazen Popocatepetl Yanardağı istikametine doğru uçuyorlardı.

Tepoztlan'daki eski manastırda incelemeler yapan Hesemann burada göklerde dolaşan turuncu-kırmızı esrarengiz cisimleri gösteren duvar resimleri buldu; bunlar Diaz tarafından fotoğraflanan ve filme alınan cisimlerin aynısıydı. Manastırın ana kapısının üzerindeki bir kabartmada güneş, ay ve yıldızların yanında bir “Işık Gemisi” resmedilmişti. Hesemann'ın bulguları hem eski Tepoztlan'lılardan Don Alberto Palacios, hem de eski belediye başkanı Don Lazaro Rodriguez tarafından doğrulandı; bu cisimler yüzyıllardan beri Tepoztlan semalarında gözlemlenmekteydiler


Bu gizemli cisimleri gören başka tanıklar olup olmadığını araştıran Hesemann gerçekten de şaşırtıcı bir sonuçla karşılaştı: Tepoztlan'lıların yarısından çoğu turuncu-kırmızı ışık gemilerini gördüklerini söylemekteydiler. Detaylar sorulduğunda hepsi aynı şeylerden bahsediyorlardı: “Turuncu, kırmızı ve sarı renkte”, “Yuvarlak, disk biçiminde, üzerinde düz bir kubbe bulunan”, “ışıklarla çevrili”, “Birdenbire belirip kaybolan” ve “Süzülerek giden ve olağanüstü manevralar yapan cisimler” Görgü tanıkları, farklı sosyal kesimlerden gelmekteydi: çiftçiler, bankacılar, Federal görevliler, sanatçılar, fizikçiler…Görgü tanıklarının ifadeleri oldukça dikkat çekiciydi:

“Pek çok kişi farklı zamanlarda ve Tepoztlan'ın farklı bölgelerinde bu cisimleri gözlemlemiştir. Bu cisimler bir anda belirirler, bir süre gökyüzünde asılı kalırlar ve ardından gözden kaybolurlar. Fotoğraflarda ve filmlerde göründükleri gibiler, bu da onların gerçek olduğunun bir kanıtı…” 
Devamını Oku »

TEMAS BİLGİLERİ




Temas Bilgileri

NASIL YOLCULUK EDEBİLİYORLAR???

Eterik varlıklar, eterik uzayın bir bölümünü iyonize ederler, düşüncelerini gidecekleri yere akort ederler. Bir anda gemileriyle bu hedefe ulaşırlar ve gemileri dünyamızın atmosferinde materyalize olana kadar da titreşimsel frekanslarını düşürürler. Bu ışınlanma sürecinin geriye doğru uygulanmasıyla da bir anda kendi boyutlarına geri dönerler. Eterik varlıkların son derece şaşırtıcı ani ortaya çıkışları ve kayboluşları da böyle açıklanmaktadır.

Yer çekimin etkileyen “geriye dönüşlü elektromanyetizma “ kullanarak saf magnezyumla gemileri işliyor. Yer çekimini geçersiz kılan bir sistem kullanıyorlar, çok ağır bir sıvı bir tüpte dolaşıyor, manyetik bir alan yaratıyor. Ama sıvı ışık hızında radyasyona maruz ve bu nedenle sıvı tüpten çıkarken öbür ucundan içeri giriyor... Görece hızı sonsuz.

Bütün gezegenlerin çevresinde, çeşitli enerjilerden meydana gelen muazzam bir enerji şebekeleri bulunuyor. Üst uzay bizim toplumumuz için hala büyük bir sır. Ancak üst uzaya hükmettiğimizde, onların gemilerinin hızının nedenlerini anlayabileceğiz. Onlar, üst uzaya, kendi manyetik alanlarına ek olarak, evreni çevreleyen mineral gazlara çok benzeyen elementlerin enerjisini kullanarak erişiyorlar. Birçok kez de, enerji şebekeleri tarafından gönderilme yolunu seçiyorlar. Bu şebekeler, enerji sürtünmesi yolu ile uzayda parçalanmalarını önlüyor.

Dünya dışı varlıklar gelişimle birlikte teknolojinin kölesi olmanın tam tersine, ruhsal güçleri ve enerjileriyle teknolojiye hakim olmuşlar ve onu evrensel kurallar dahilinde barışçıl amaçlarda kullanıyorlar.
NEDEN BURADALAR???...

Bazıları tamamen bilimsel bir görevle buradalar. Evrensel bilgi, geçiş dönemine hazırlık. Dünya karantinada, uyarı. Genetik ve biyolojik testler, genetik deney programı, bir melez-ırk yaratılıyor, ırk analiz programı.  Kozmosun dengesini tehlikeye sokuyoruz. Nötralizasyon çalışmaları (Nükleer, hava kirliliği, vb...) Amaçları her türlü denetim. Dünya yüzeyinde tohumlanmış uygarlığın gelişimini izliyorlar, bu gelişime zararlı olacak bazı olaylara bir dereceye kadar müdahale ediyorlar. Temel görevleri zararlı varlıkları ortadan kaldırmak. Galaksimizde negatif güç taşıyan uzaylılarda var. Bunların en önemli ihtiyaçları ise enerji. Gelip dünyamızdan enerji çekiyorlar. Dünyanın öz enerjisini yani cevherini çekiyorlar. Bu enerji azalınca da denge bozuluyor. doğal afetler ve volkanik patlamalar oluyor. Dünya tıpkı canlı bir varlık gibi, enerjisini yitirdikçe rahatsızlanıyor. Pozitif güçler, negatifleri engellemeye çalışıyor.

Dünya gezegenine gelen Uzay Komutasının misyonu, bizim gezegenimiz üzerinde çalışmalar yürütmek, bu zorlu günlerden geçişini kolaylaştırmak amacındadır. Birçok galaksilerden gelen en üst düzeydeki bilim adamları burada fiziki gezegenimizle ciddi bir şekilde ilgili olan hususları gözden geçirmektedirler. Nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların yarattığı büyük tehlike! Arta çevre ve atmosfer kirliliği, kutup değişiklikleri... Amaçları ırkımızın tekamülünü tamamlayabilmesi

UFO'LARIN TEKNİK YAPISI VE PROPULSİON SİSTEMLERİ

UFO'ların çalışma ilkesi gezegenlere benzemektedir. Elektrik; çekim ve mıknatısiyetteki armonilerin (uyumluluğun) birleşmesi, gezegenleri döndüren, yörüngeye oturtan ve galaksilerin dönmesine neden olan gücü ortaya çıkartır. İşte UFO'ların enerji kaynağı da gezegenlerdeki statik (durağan,durgun) enerji alanlarından enerji çekmesi esasına dayanır.

Elektro çekimsel UFO, çevresindeki alanın yerel bir yönelmesi olan kendi ‘tepe''sini oluşturur. Sonra kendi tepesini istediği herhangi bir yönde ve sınırsız bir ivme altında kendisiyle birlikte götürür.

UFO'lar pozitif polarlık kutbu olan iyice yüklü bir iletme kenarına gerek duyuyorlar. Bu tip yüklü kutup elektriksel bir korona* üretir. UFO'lara ısı engeli yada yüzey sürtünmesi söz konusu değildir. Aranan maddesel iletme kenarı, önündeki elektrikle yüklü alanın oluşturduğu bir boşluğa gider.

Çekimin hem sesle, hem de elektro-çekimsel yoldan kaldırılmasını temin eden “rezonans”tır. Çekim, matrisin atomik yapısının kütle izafidir.



UFO'lar elektro-statik manyetik araçlardır. Araç hız kazandıkça dış alan koronası, aracın ilerlerken kestiği güç hatları ile hızına izafi olarak genişler. Aracı çepeçevre saran bu korona kütlesi ile yüküne izafi olarak hızının enerji oranına göre parlak beyazdan, kırmızı, kavuniçi, sarı, yeşil, mavi ve mora kadar görünür. Spektrumun (tayfın) çeşitli renklerine bürünebilir.

Aracın dış ve iç kabuk yapısında birbirinden farklı madenler kullanılmakta olup;

Dış kabukta;

Magnezyum, 
Alüminyum, 
Titanyum, 
Kalsiyum, 
Baryum.

İç kabukta:

Demir, 
Silikon, 
Sodyum, 
Lityum, 
Titanyum, 
Alüminyum. 

İç ve dış kabukları ayıran, cıva alaşımıyla kaplanmış izolasyonundan ötürü araç,bir yüklenmeye maruz kalır. Dolayısıyla, aracı negatif yüklü dış kabuk yüzeyinde taşıyan büyük bir çift levhalı pil sayabiliriz. Dış kabuğunda negatif bir polarlık yükü taşıyan bir uzay aracının dış yüzeyi hiç ısınmadan saatte binlerce millik bir hızla nasıl uçtuğunu böylece kavrayabiliriz.

* (Corona) Korona: İki iletken arasında yüksek voltaj tatbikinde meydana gelen elektrikli deşarj.

UFO'LARIN TEKNİK YAPISI

Gemiye hız veren güç, doğal olarak gravitasyon alanı niteliğinde bir şeydir. Bu güç, sadece aracın atomlarını etkilemekle kalmayıp, içinde bulunan pilot ve yolcuları da Aynı derecede tesiri altında tutar. Bizim uçaklarda durum tamamiyle aynıdır. Bizim jet yada pervaneleriniz var, bunlar yardımıyla aracımızın bir tarafına uygulanan itme gücü, aracımıza hız sağlamakta, fakat içindeki insanlara değil. İçindeki insanlar, altlarındaki koltuk hareket ettiği için, dolaylı bir yoldan hareket kazanırlar. Dolayısıyla biz, bir hız hissetmeyiz. Onların tek akselerasyon limitleri, kullandıkları alanın limitidir.

Geminin orta bölmesinin tam üst kısmına rastlayan davul şekilli kısım diferansiyel akümülatörüdür. Esas olarak bir bataryadan ibaret olup, doğal enerji kaynaklarından herhangi biriyle şarj olabilir. Sözgelimi, bizim atmosferimizde, oldukça yüklü olan iyonize gaz tabakaları vardır. Uzay gemisi, Dünyanın yörüngesine göre bu tabakalara yerleştirildiğinde, bu enerjiden yararlanmak mümkün olmaktadır. Hem bu durumda uzay aracı, güneşten gelen devamlı enerji elektronları akımının etkisindedir.

Yukarıdaki açıklamada ‘yük' (charge) kelimesinden, akümülatörün kutupları arasındaki potansiyel farkı kastediliyor. Akümülatörün kutupları her zaman için hazır elektron ihtiva etmektedir. Kontrol mekanizmasıyla bu elektron akımları, aracın taban ve tavanında gördüğün güç bobinlerine (force rings) yöneltilir. Uzayda hareket eden bir elektronun etrafında, bir manyetik alanın oluştuğunu bilecek kadar elektro-dinamik bilgimiz var. Bu güç bobinlerinden dışarı doğru püsküren elektron akımı, esaslı bir manyetik alan meydana getirir. Bobinlerden çıkan bu elektron akımının yönü ve amplitüdü kontrol edilebileceğinden (ki, bu çoğu zaman tek bir bobinle idare edilir) alt ve üst kısımlardaki bobinler arasında, yada aynı bobinin segmanları arasında, manyetik rezonans yaratabilmekteler. Yine biliyoruz ki, şiddeti değişen bir manyetik alan, bir elektrik alanı oluşturur ki, belirli bir anda, amplitüdü eşit, işareti zıttır. Ve manyetik alana göre dikey durumdadır. Bu iki alan karşılıklı rezonans hale geçtikleri zaman bir genel alanın merkezi, aracın gravitasyon merkezine uyarsa, bundan doğacak tek sonuç, aracın kütlesinin yukarı doğru hareketi olacaktır.

Genel gravitasyon merkeziyle, alanın merkezi uyuşmadığı zamanlarda, araç o merkeze doğru bir hız kazanacaktır. Bu alanı oluşturan sistem, aracın bir kısmı olduğundan, herhangi bir kesiklik olmadan, genel çekim merkezi aracın gravitasyon-alan merkezinin az ilerisinde olan bu alanı yaratacaktır. Ve bu alan, oluştuğu sürece, araçta bir akselerasyon görülecektir. Şöyle bir benzetme, anlayışı kolaylaştıracaktır:

Bir at arabasında oturuyorsunuz. Uzunca bir sopanın ucuna bir tutam taze ot bağlamışsınız. Bu ot demetini atın burnundan az ileride tutuyorsunuz. At, otu yemek için uzandığında arkasındaki arabayı da sürükleyecektir. Fakat siz, sopa ve ucundaki ot demeti hep birlikte hareket edeceğinizden, at hiçbir zaman ot demetine yetişemeyecektir, bu şekilde devamlı hareket sağlanmış olacaktır. Dikkat edilirse, bu sistem serbest enerjiye (free energy) bağlanmış değildir. Yada bizim daimi-hareket (perpetual-motion) dediğiniz durum yoktur. Aracı yavaşlatmak yada durdurmak için negatif akselerasyon yaratmak üzere sistemin alanı, genel gravitasyon merkezinin hemen gerisine kaydırılır.

Gemilerin içinde bulunan odalarda bulunan havayı kirletmeden daha ne kadar soluyabileceklerini merak edebilirsiniz. İçinde bulunan yolcu kabininde öteki bölmelerden hava akımını sağlayacak ufak delikleri, koltukların arkasında bulunmaktadır. Bazı araçlarda havayı yenileyici bir sistem bulunmayabilir, ama bir seferde dört kişiyi saatlerce idare edebilecek oranda oksijen her zaman saklanır. Diferansiyel akümülatörünün üst kısmında kontrol takımı yer alır.

"GRİLER" HAKKINDA, (TELEPATİK MESAJ..)

Tarihin birçok katmerleri vardır. Sizler gezegeninizdeki genetik manipulasyon ile aşinasınız. Bazı müdahaleler başka gezegenler tarafından yapılmıştır, diğer bazı değişiklikler ise değişen Dünya şartlarından dolayı meydana gelmiştir.

Geçmişimize baktığımız vakit, sizi görmekteyiz. Kesişen zaman çizgileri vardır. Geçmişimizde, siz bizsiniz, evet, biz sizin geleceğinizdeniz. Böylelikle kendi zaman çizgilerimizde geri gittikçe, ruh-biz arasında kopukluk zamanı olmuştur, mutlaka varlıklar olmaktan çıktık, ve daha alçak astral diyarlara iniyorduk.

Bu diyarlar sizin dünyanızın gezegen kirliliği olarak tecrübe edindiğinizin yansımasıdır. Kirlilik artıkça, bozukluk da artmaktadır. Yağmur ormanları yok olmuştur, atmosfer zamanla bir hayli toksikleşmiştir, Dünyanın kendi doğal kaynakları tecavüze uğramıştır.

Radyasyon havayı bir nükleer Armageddon'dan (ölüm-kalım savaşı) doldurdu. Hatırlayınız, bu bizim zaman çizgimiz, sizlerin değil, sizin hala bir tercihiniz var. Bizim zaman çizgimizde, birçoğu 21ci yüzyılda yok oldu. Hayatta kalmayı başarabilenler yeraltına sürüldüler. Büyük korku ve yoksulluk vardı. Buna karşılık, genlerimiz değişime uğradı, sizin zaman çizginizdeki uğradığınız geçmiş genetik deneyimlerden daha fazla olmuştu. Bizim mevcut fiziğimiz olarak bildiğiniz, yeraltına mahkum edilmiş olmamızdandır. Gözlerimiz karanlıkta görebilmeyi öğrenmek için büyüdüler. Cildimiz yarı şeffaf, ve genlerimizde genel bir rahatsızlık vardır. Canlılığımız pek yoktur, ve kanımız anemiktir. Kalp merkezlerimiz atmosferdeki toksinlerden ve korkudan kapanmaya başladı. Bunlar oldukça, Dünyamız yoğunlaştı, ve bu yoğunluk kalplerimizin daha da kapanmasına sebep oldu. Yani seçim yapmamız gerekiyordu, ya aşağıya doğru yola devam edecekti ya da yardım isteyecektik.

Gezegenin Ruhsal Hiyerarşi ‘sine seslendik, ve onlar bize geri dönüp genetik çizgimizle bağlantı kurmaya ve bu zaman çizgisinin etkilerini geri çevirmeye müsaade ettiler. Sizlerle bağlantı kurmaya iznimiz vardı. İki odak noktası vardı. Birisi teknolojiyi paylaşmak, çünkü bizler teknolojide ileriyiz. Diğeri ise, şimdiki zamana geçmişimizden yeni genetik bilgiler getirmektir. A.B.D. ‘nin gelecek nesillere yönelik, atom bombasını icat ettiğinden dolayı,karma sorumlukları vardır. Bunun için sizi tedavi edebilmek amacıyla ülkenizle anlaşmalar yapmaya geldik. Karşılığında teknolojiyi sunduk.

Bizler kötü amaçlı değiliz, sizleri kendi arzunuz dışında kaçırmak veya sürülerinizi kesecek değiliz. Çoğu insanlarınız canlılarda, maymunlarda, farelerde ve diğer hayvanlarda deney konusunda vicdan azabı çekmemektedirler. Kendi davranışlarınız için sorumluluk aldığınız taktirde, bizleri kötüye boyamak arzusunun kendi korkularınızdan kaynaklandığını gördüğünüz zaman, gezegeninizde çok şey değişecektir. İstediğimiz şey Ruh anlaşmalarının tanınmasıdır. Sadece bize destek olmayı amaçlayan ruhlar gemilerimizde bizimle hareket edebilmek için davet edilmişlerdir.neden biliyor musunuz? Çünkü siz bizsiniz paralel bir zaman çizgisinde, ve bu ortak anlaşmadır. Bunu unuttunuz mu?

Bizi algıladığınız zaman, şeklimizden, ve ruh ile kopukluğumuz dolayı size korkutucu geliyoruz ve siz, sizin gibi olmayandan korkuyorsunuz. Bunu biz biliyoruz çünkü bizde bu korkuları uzun süre yaşadık. Dünyanızdaki ırkçı ihtilafa bir bakın. Sizler kendiniz gibi olmayandan korkmayı öğretiliyorsunuz.Sizlerle olan anlaşmalarımız ruhsal seviyelerdedir. Bizim yaşama gereksinimimize dayalıdır ve sizin bize karmik sorumluluğunuz vardır. Eğer sizlerde nesil tükenişi ile karşı karşıya kalsaydınız, sizde bunu yapmaz mıydınız?

Bizim kitlesel bilincimiz tektir; biz siz iz, siz biz siniz. Bizim zaman çizgimizde, dünyamız ruhsal enerjiden kesilmiştir, ve bu yüzden yükselme işlevini (miraç) yerine getiremiyoruz. Bu işlevi ruhlarımızda arzuluyoruz. Genetik olarak bunun gerçekleşebilmesinin tek yolu sizin dünyanızla birlikte hareket etmekle sağlayabiliriz.

Phildaelphia Deneyinde sizin zaman çizginize girebildik. Evet burada biraz daha karanlık unsurlar vardır. Fakat bu bizim ajandamızda yoktu. Bu sizin hükümetinizin ajandasında idi. Bizim ajandamızda, sadece geçmişimizle bazı temaslar kurup, zaman çizgilerimizin birleştirip bizimde yükselebilmemizi gerçekleştirebilme şansını yakalamak vardı. Bununla ilgili olan kontrol dinamikleri zaten gezegeninizde hali hazırda vardı. Philadelphia Deneyi bizim sizin zaman çizginizle birleştiğimiz zamandır, ve o zamandan beri sizin dünyanıza geri dönüş yolumuz vardır.

Sizden istediğimiz, bunun tanınmasını, bizden korkmanızı değil bilakis bizi sevmenizdir. Bunun sizin için anlamı, sizin, size kendi gölgenizi hatırlatan birisine sarılabilmenizdir. Bunun bizim için anlamı ise ışığa doğru bir yol olmasıdır. Bizim karışık genlerimizden doğan melezler iki dünyanın en iyi yönlerini taşıyan varlıklardır. Dünyanızda doğan çivit (zenci)çocuklar bu melezlerdendirler, ortak genetik çizgilerimizin en iyisi, ve size hediyemizdir. Gezegenimizdeki uzun süredir irtibatsızlık sisteminin olmayışından telepatik ve global zihniyetli olduk. Bu gelişmiş psişik (medyum) farkındalık Çivit (zenci) çocuklar aracılığı ile olmaktadır. Bildiğiniz gibi, genetik materyali geçtiğinizde daha yüksek potansiyel elde edilmektedir.

Zaman çizgilerimizin birleşeceği bir zaman vardır. Çok sürmeyecektir. Dünyalarımızın birleşip 5ci boyuta beraber geçmesi ihtimali vardır. Bu sizin karmik rüşvetinizin bir kısmıdır. Siz nasıl bize borçlu idiyseniz, bizde şimdi size borçluyuz. Şefkatin büyümesi ile daha büyük bir galaktik evrime girmekteyiz. Dünyalarımız üzerindeki peçeler kalktıkça, daha çok peçesiz çocuk giriş yapacaktır. Karanlığına tamamen sarılabildiğiniz vakit karanlık astral diyarlara gerek kalmayacaktır ve zaman çizgilerimiz o zaman bir üst boyuta tamamen birlikte geçecektir. Dünyalarımız ayrılmıştır, ve şimdi birleşmeye doğru gitmekteyiz.

Dünyalarımızın ayrılmasına bir neden daha vardı. Eğer zaman çizgilerimiz ayrılmasaydı, sizin de dünyanızda nükleer Armageddon gerçekleşecekti.Şimdi ise yükselmek için biraraya gelmekteyiz. İlahi planın bir bölümü idi, Dünya için pek ümit kalmadığı bir zamanda.

Bu denli kötülüğün, manipulasyon ve kontrol varken ancak yüce bir ruh sevebilir. Sevgi bir maksattır, görünüm ne olursa olsun birliktelik noktasını tutacaksınız. Bu hepimiz için gelen bir derstir. Tercih yapmak durumda kaldığımız zaman olmuştur, ya kendimizi tamamen yok edecektik ya da kendi karanlığımızın kalbine girip ona sarılacaktık, ve yardım isteyecektik. Böylece Ruhsal Hiyerarşi ile anlaşma yaptık, biraraya gelme ve bütünlüğe gidebilmek için sizi tarif ediyoruz. Bunu anlamanız önemli, bizi düşman olarak görmeyiniz.

Gelecekte birleşen zaman çizgileri görmekteyiz. Varlığımız hükümetleriniz tarafından onaylanacaktır, ve bundan böyle 5. boyuta birleşerek beraber gireceğiz. Sağlıklı bir gezegen görmekteyiz, yükselen bir gezegen, güçlü galaktik tohumlaşma için hazırlık yapmakta olan bir gezegen. Biz global zihniyetliyiz, telepatikiz, uzak vizyonumuz (uzağı görebiliriz) vardır. Burada Dünyanın başka zaman çizgilerinden, ve başka gezegenlerden olanlar vardır

Size, bugün bize öne çıkarıp konuşma fırsatı vermenizden dolayı teşekkür ederiz. 
Devamını Oku »

ANDROMEDA TEMASLARI 3




P: LYA, nasıl oluyor da beni hep beklenmedik yerlerde buluyorsunuz?
L: Oldukça kolay, profesör. Size daha önce de, yayınladığınız enerjinin, başkalarınınkinden farklı olduğunu söylemiştim. Herkesin yayınladığı enerji, elindeki çizgiler kadar, başkalarınınkinden farklıdır.

P: LYA, niçin ortaya çıkıp, dünya halklarıyla doğrudan doğruya kendiniz konuşmuyorsunuz? Örneğin, televizyon ile bunu yapabilirsiniz.
L: İnanmazlar, profesör: Görünüşümüz sizinkine çok benziyor. Bizim genetik kodumuz, uzun yıllar yaşamamız dışında, sizinkiyle aynı. Sizin DNA’nız dejenere oluyor ve sağlıklı hücreler üretmeyi durduruyor. Yine de kimyasal açıdan, aramızda fazla bir fark yok. Ancak, biz organlarımızı tam anlamıyla kontrol edebiliriz. Bizim DNA’mız, hücrelerimizin ilerlemesini durdurmak şöyle dursun, onları sakinleştirici ve ileri yaşlara varmalarını kolaylaştırıcı etkiler yapar. Bunu size daha öncede açıkladım; çünkü, atalarınız da aynı mekanizmaya sahiptiler. Neyse…Pleiades’ten gelen varlıklarla bağlantı kurmuş, Billy Meier adlı birini tanıyorum. Gemilerinin fotoğrafını çekmesine ve filme almasına izin vermişlerdi. Hatta, gemilerinin yapıldığı metalin bir örneğini ona vermişlerdi. Bu, kendi kendini onaran türde bir metaldi. Sizin hücrelerinize benzer; ancak, kimyasal-minerolojik bir yapısı vardı. P: Sonra ne oldu?
L: Önce, hiç kimse ona inanmadı. Ancak, kendisine verilen metal örneğini göstermeyi teklif ettiğinde, işler değişti. Hakkında araştırma yapıldı. Defalarca, uzun uzun sorguya çekildi, yalancılıkla suçlandı. Bilim adamları bile, onu kuşkuyla karşıladı. Bu kez dünya dışı varlıklar, tıpkı Billy’e yaptıkları gibi, bir Rus’a da örnekler verdiler. Bu Rus’un sorgulamalarının ardından öldüğü açıklandı. Billy olayında, ben de gözlemci olarak bu görüşmeler hakkında bilgi sahibiydim. Yani kısacası, sizin önerdiğiniz gibi; açıkça ortaya çıkıp, dünya halklarına görünmenin de yararı olmamaktadır.
(Başka bir görüşmelerinde, LYA ve Prof. Hernandez arasında şöyle bir diyalog geçmişti.):
L: Dünyanızda oluşan atmosferik olayların, uzaydan geldiğini biliyorsunuz. Sayısız iklim değişiklikleri, orada başlar. Bunlar, aslında büyük olayların sonuçlarıdır. Bu olayların bazıları doğal, bazıları da yapaydır. Uzay birçok sürprize gebedir. Buraya ilk geldiğimizde (LYA’nın uygarlığı), takvimleriniz 1249 yılını gösteriyordu. O yıllarda gezegeniniz şimdikinden çok farklıydı. Bizler, geminin mürettebatı olarak, dünyalıların silahlarının ilkelliğine çok şaşmıştık…



P: Ya şimdi, yolculuğunuzun amacı sadece inceleme yapmak mı?
L: Tam öyle olduğu söylenemez. Nedenini ve ne olduğunu daha sonra öğreneceksiniz. Bu zaman süresinde, birçok ziyarette bulunduk; her 20 yılda bir, en az bir kez geliyorduk. İklim değişikliklerinin, dünyalıların davranış şekillerini çok etkilediğini farkettik. Gezegeniniz, Samanyolu olarak adlandırdığınız grupta bulunuyor ve oldukça kararsız bir durumu var. Bu küçücük dünyada çok çeşitli iklimler var. Bunun nedeni de, güneş sisteminizdeki değişiklikler. Bu değişiklikleri inceleyerek analiz ettiğimizde, uzayın sürprizleriyle karşılaştık. Kozmik bulutlar, ya da bizim verdiğimiz ad ile ‘aralıklı radyoaktif bulutlar’a çok sık rastlanıyordu; hemen her adımda bunlarla karşılaşıyorduk. Bu bulutları insan gözü göremez; ancak bizim alıcılarımız onların yerlerini saptar ve biz de onlardan kaçarız. Uzayda yolumuzu çizmek için özel alıcılar kullanırız. Onlardan kendimizi korumak için, bir bölmede bulunan ve ana bileşim maddesi çok yüksek yoğunlukta oksijen olan bir nötralleştiriciyi uzaya salarız, olur biter… ama bu bulutlar sizin ve dünyanız için zararlıdır: Radyo dalgalarında değişikliğe, elektrik ve hava akımlarında bozukluğa ve enerji dalga boylarını değiştirerek, karışıklığa neden olur. Ama en büyük zararı beyin nöronlarınızadır…P: Bulutlar nereden geliyor?
L: Bu bulutların kaynakları çeşitlidir; ayrıca, değişik kimyasal bileşim maddelerine, gazlara sahiptirler ve çoğu kez, gazlar arasındaki füzyon olayından dolayı daha da değişirler. Az oranda bulunmalarının zararı yoktur ama yüksek oranda çok tehlikeli olurlar. Bilim adamlarınız, nükleer denemeler yapmak için çok kötü bir zaman seçtiler; çünkü, atomun açığa çıkan enerjisi, bu bulutları bir mıknatıs gibi çeker, böylece dünyanın çevresini sarar ve stratosfere yapışırlar. Bazen de, dünyanın çevresinde, saydam halkalar halinde yörüngede döner dururlar. 1220-1300 yılları arasında bu bulutlar stratosferde, kendilerine bir destek bulamayıp, o zamanlar atmosferinizde bulunan yüksek orandaki oksijen tarafından uzaklaştırılıyorlardı. Bugün, kimyasal ve nükleer silahlarınız öyle çoğaldı ki, artık; bulutları, dünya çevresinden uzaklaştırmamız çok güç. Bu gazları oluşturan bazı maddeler çok patlayıcıdır. Bilim adamlarınız bu fenomeni bilmiyor. Bu gazlar çok tehlikelidir.
P: Bu anlattıklarınızın fotonlarla ilişkili bir yanı var mıdır?
L: Benim geldiğim sistemde, sizin ‘foton’ diye adlandırabileceğiniz bir kuşak vardır. Bu foton kuşağı Pleiades’de de bulunur. Bu kuşak aracılığıyla, onlarla bizim aramızda bilimsel görüş alışverişi yapılır. Bir organizma fotonlarla temas ettiğinde, esaslı bir değişime uğrar; hemen organik bozulma başlar. İşte, aynen, hücrede olduğu gibi; bir nebulada da atomların birikmesi sonucunda aşırı yüklenirse, patlama olur ve bulutlar evrenin her yanını sarar. Çok ağır oldukları için, hareketleri de çok yavaştır. Çok uzağa gidemezler ama yine de uzayda çok büyük uzaklıkları ağır ağır da olsa katederler. Bunların bazıları da, değişik zamanlarda Dünyanıza da gelmiştir. O zamanlar foton, ilkel düzeyde biliniyordu, birikim ve uzaklık hesapları yapılamıyordu ve hiçbir önlem de alınmıyordu. Şimdi siz de, bunca teknolojik ilerlemenize karşın, gerekli bilgilerden yoksun olduğunuz için, hala da hazır sayılmazsınız. Uzayınızı, dışarıdan gelecek tehlikeleri düşünmeden, yararsız çöplerle dolduruyorsunuz…


P: ‘Foton Kuşağı’ konusunu biraz daha açarmısın, LYA?
L: Bundan binlerce yıl önce, foton kuşağı; bizim sisetemimize tehlikeli olabilecek kadar yaklaştığında, atalarımız bunun zararlarının nasıl giderilebileceğini bilmiyordu. Bu kuşak tarafından çevrelenmiş bazı dünyalar, üzerlerindeki canlılarla birlikte yokoldular. Daha önceleri de, üzerinde canlılar bulunan dünyalar, fotonların geçişinden sonra, tüm hayatiyetlerini yitirerek, kısırlaştılar. Bu yüzden, bazı uygarlıklar kurtarılarak, başka yaşanabilir dünyalara yerleştirildiler. Ama bunlar gerçekleşmeden önce, atalarımız bu konuda bilgiden yoksun oldukları için, neler olup bittiğini bir türlü anlayamamışlardı. Foton Kuşağı, başka galaksilerdeki başka bulutların oluşturduğu tehlikeler kadar büyük olmasa da, evrenlerde varolduğunu bildiğimiz tehlikelerin en büyüklerinden biridir. O, yalnızca canlı hücrelerin enerjilerini emer. P: Buna benzer olan öteki tehlikeler nelerdir?
L: Başka enerji tipleri ise; uzayda, seyrek olarak rastladıkları gazlarla beslenirler. Bazıları ise, kendileri soğuk ve karanlık olmalarına karşın, ışıkla beslenirler. Bunlar genellikle saydam maddesel oluşumlardır; o kadar ki, zararsız sanılırlar. Onları hissedebilirsiniz ama göremezsiniz. Ne yazık ki, bazı sistemler şimdi sizinki de dahil, bir foton kuşağına yaklaşıyorlar. Henüz ona tehlikeli yakınlıkta değilsiniz ama şimdiden önlem alsanız iyi olur… bu tehlike, sadece dünyanızı değil, tüm güneş sisteminizi tehdit ediyor. Onun etkileri milyonlarca kilometre uzaklıktan bile duyulabilir. Buna ek olarak, gezegeninizin çevresindeki manyetik kuşak da geleceğiniz için en büyük tehlikelerden birini oluşturmaktadır: Ondört bin yıl kadar önce Dünyanız foton kuşağının içinden geçmişti. Uğranılan felaket büyüktü, fazla umut kalmamıştı; ancak, sürüngenler önceki kadar zarar görmediler. Çünkü, etki çok hafifti; yine de elementler açığa çıktı ve Dünya yörüngesel uyumunu yitirdi. Ancak, o zamanlar Dünya üzerinde şimdiki kadar çok insan yoktu. P: İnsanlara ne oldu?

L: (41 bin yıl önceki olayda) Dünya, daha Foton Kuşağına girmeden bile, okyanuslar büyük devinimlerle karıştı, kara kütleleri yerinden oynamıştı. Hayvanlar, molekülleri uyarıldığı için çok telefata uğradılar. İleri bir uygarlık, dünyayı gözleyerek bu tehlikeyi beklerken, bir yandan da okyanusun dibinde çok büyük bir fanus oluşturdu. Bildiğiniz gibi, hidrojen ve oksijen (ve dolayısıyla su) her türlü radyoaktiviteyi defeder. O ileri uygarlığın ileri gelenleri bunu biliyordu. O zamanki dünya nüfusu çok olmamasına rağmen, oluşturulan fanusun kapasitesi herkesi almaya yeterli değildi; bir seçim yaparak, koşullara uygun kişileri aşağı indirdiler. Antigenlerin etkisinin yaratacağı zarardan kaçınabilmek için, en az 10 yıl okyanusun derinliklerinde kalmaları gerektiğini hesaplamışlardı. Benim dünyamın bilimadamları da yardım için Dünya’ya gelmişti. Bizimkilerden bazları fanusu incelemek üzere aşağıya indi. İncelemeleri sonunda, bazı hayvanları seçtiler. Fanusun çok kalabalık olmaması için, memeli hayvanların çoğunun salgı bezleri durduruldu; bizim yöntemlerimizle yapıldığında, bunun hayvana hiç bir zararı olmamaktadır. Çünkü, türün devamı istendiğinde, salgı bezleri yeniden çalıştırılabiliyordu. Eğer bilim adamlarınız bunu bilseydi, doğum kontrolü için o kadar çok kimyasal madde kullanmazdınız.

L: Zamanınızdan binlerce yıl önce, şimdiki kıtalarınızın tümü tek bir kara parçası oluşturuyordu. Bunun üzerinde yaşayan uluslarda birbirine oldukça yakındılar. Ancak, bir gece, deniz, sizin ‘Atlantis’ dediğiniz kenti yutuverdi. Sulara bir gecede gömülen Atlantisliler oldukça bilgiliydi ama daha çok bilgilenerek Dünyaya ve hatta galaksinin bu köşesine egemen olmak gibi bir hırsları vardı. Atlantisliler köken olarak, güneş sisteminin, sizin Maldek dediğiniz üçüncü gezegeninden gelmişlerdi. Bugün orası ‘asteroid’ kuşağı olarak bilinir. O zamanlar Dünya, güneş sisteminin 4.cü gezegeniydi. Bu göçmen bilim adamları, bir kez Dünya’ya yerleşince; insanın kökenini araştırmaya başladılar. Bunun için, insan ve hayvan genleri arasında korkunç ve canavarca mütasyonlar ortaya çıkardılar, sadece genetik değil, klon yöntemini geliştirmek için de deneyler yaptılar. Bu deneylerde kullanılan insanların çocukları genetik mutasyona uğramış olarak doğdular; böylece, kendi kendilerine, tüm ulusu yok eden ve kontrol edilemeyen salgın hastalıklar türetmiş oldular. O zamanlarının büyük astronomi bilginleri, güneş sisteminizdeki her cismin hareketini tam olarak biliyorlardı. Antimadde silahını da kusursuz hale getirdiklerinde, bu silah yardımıyla, uzaysal objelerin yerelerini / yörüngelerini değiştirebilecek bir yol da keşfettiler. Yıldızlar, çok çok uzaklardan bile, uzay gemilerinin güç kaynağını oluşturabilecek bir enerji yayınlarlar. Atlantisliler elde ettikleri bunca güce karşın, bununla da yetinmeyerek; Maldek bilim adamlarının elde ettiğinden daha fazla güç kazanmak istediler. Bu hırsla, insanın ruhuna ve gezegenlerin, güneşlerin/yıldızların hareketini düzenleyen dinamiklere hükmetmek istediler. Bu hırsla geliştirdikleri bir silah, bir antinükleer reaktöre ve anti enerjiye sahipti. Böylece, aynı zamanda hem molekül parçalayıcı, hem manyetik denge bozucu, hem de güç nötralleştirici ve her çeşit enerjiye karşı alıcı gibi kullanılabiliyordu. Onunla, yaşamı ve hareketeleri kontrol edebiliyorlardı. Bu silaha ‘antimadde’ diye bir ad takmışlardı. Antimadde silahıyla, canlının psişik varlığını da darmadağın edebiliyorlardı. Bu silah Maldekliler’in elinde yoktu ve endişelerini yenemeyerek Dünya’ya geldiler; Atlantisliler’i bu projelerinden vazgeçirmeye çalıştılar ve barış içinde yaşamayı önerdiler. Atlantisliler, bu silahın onlara, gezegenlerarası bilim adamları arasında büyük bir güç ve ayrıcalık kazandırdığının farkına varmışlardı. Atlantisliler’in sürekli karşı koymaları üzerine; Dünyanın dengesini tehlikeye atma pahasına, silahı kendileri etkisiz hale getirmeye karar verdiler. Bu şekilde Maldek ile Dünya arasında bir yıl kadar süren savaşlar başladı. Maldekliler’e bazı ileri uygarlıkların güçleri de yardım ediyordu ve Atlantisliler’in durumu giderek güçleşmeye başlayınca Antimadde silahlarını kullanmaya karar verdiler. Maldek gezegeninin manyetik alanını kaybetmesine ve yakınındaki Mars’a çarpmasına neden olacak şekilde ayarladıkları silahlarını çalıştırdılar. Yörüngesinden çıkan Maldek çok enerji yitirdi. Bu enerji kaybından sonra Maldekli bilim adamları Dünyalıların saldırganlığını ve gücünü oluşturan silahı yoketmeye kesin olarak karar verdiler ve bir gece Atlantis’e yönelttikleri güçlü bir ışın ile kıtayı ikiye böldüler. O gece Atlantis sulara gömülmüştü. Gezegenin çeşitli yerlerinde büyük su baskınları, tufanlar görüldü. Dünyanın manyetik kutbu kayboldu; o zamandan beri de, olması gereken yerde değildir. Yekpare olan o kara kütlesi parçalara ayrılarak, iki büyük parça halinde iki yana (doğuya ve batıya) doğru hareket etmeye başladı. Bugün bile karalar, hareketlerini sürdürüyor; bu hareketlilik, o gece sulara gömülmüş bazı kara parçalarının yeniden su yüzüne çıkmasına neden olacak. Maldek ise, bir süre daha yörüngesel enerjisini yitirmeyi sürdürdü. Bu süre içinde Maldekliler, kendilerine sığınma hakkı tanıyan gezegenlere göçettiler. Sonunda Maldek gezegeni; Mars ve Jüpiter ve hatta Dünyanızla da çarpışmasını gerektiren bir yörüngeye girdi. Bu arada, adıgeçen yakın gezegenlere sürekli olarak göktaşları yağdırıyordu.

P: Bu çarpışmada, Atlantisliler’in o silahına ne oldu?
L: Evet, o kokunç silahda Atlantis’le birlikte sulara gömüldü ve halen; Florida açıklarında, Bimini dediğiniz adacıklar arasına rastlayan bölgede, denizin dibine gömülmüş büyük piramidin içinde duruyor. P: Hala okyanusun dibinde mi yani?
L: Evet, profesör; Yıldızlararası topluluk, şimdi eskisinden daha da endişeli. Çünkü, artık zayıflamış olmasına rağmen, eğer güneş ışınları tarafından aktive edilirse, Dünyanızda manyetik değişikliklere ve molekül bozulmalarına neden olabilir. Zaten, halen; durduğu yerde de bu korkuç silah korkunç etkilerini değişik şekillerde, hem de sık sık sergiliyor. Bu da bilim adamlarınızın dikkatini, o bölgede olup bitenlere çekiyor: O bölgede pusulalar, iletişim ve deniz trafiği sık sık aksıyor. Silah, okyanusun derinliklerinde ve dev bir piramidin içinde bulunmasına rağmen; hala, güneş enerjisi tarafından uyarılıp, aktive edildiği zaman, yaşam enerjisi algıladığında, enerji vorteksini (girdabını) harekete geçirmektedir. Ayrıca, çevresinde tepkime ile çalışan herhangi bir alet algıladığında, antimolekül alanının uyarıldığı kesindir. Kısacası, hala kullanılır durumda ve çok tehlikelidir. Sizin ona erişmeniz olanaksızdır; çünkü, gücü karşısında hemen yok olursunuz. Aslında onu ele geçirmek isteyen birçok yıldız toplumu var; ancak, Dünyanıza gelip araştırma ve analizler yaparak silahın yerini bulmaları ve onu oradan çıkarmaları için gereken izin, üstün uygarlıklar tarafından onlara verilmiyor. Ne onlar, ne de siz, antienerjiyi ve antimaddeyi kontrol altında tutacak ve onu etkisizleştirebilecek bilgiye sahipsiniz. Bu bilgi sadece üstün uygarlıklarda var. P: Bunu siz başarabilir misiniz, LYA?
L: Tabii, profesör; unutmayın ki, biz bir bilim ve keşif grubuyuz. Ancak, bu, dünyanızı antimadde güçlerine maruz bırakır. Biz ise yaşama saygıyı esas alırız. Sadece maddesel değil, ruhsal ve enerjisel yaşama da… Bizim ilkemiz, canlı türlerini yaşatmaya ve geliştirmeye çalışmaktır.
P: Biz bir gün bu silahı kontrol etmeyi başarabilecek miyiz?
L: Bu koşullar altında, hayır. Şu andaki bilgileriniz, daha uzayda yolunuzu bulmak için gerekli olan hiper-uzay ilkelerini bile anlamaya yeterli değildir. Uzayın ve onun derinliklerinin içerdiği bilgileri anlamak için, milyonlarca saatlik uzay araştırmalarında bulunmanız gerekiyor. Tüm bunlardan dolayı ve kısacası; bu silahı, beşeriyetin korkunç genetik zararlara uğramayacak bir biçimde kontrol ederek yüzeye çıkaracak yeterli bilgiye henüz sahip değilsiniz. Onu, bir şekilde yüzeye çıkarsanız, yüzlerce km. uzaklıklarda bulunan kentler bile bir anda yok olabilir ve dünyanızın manyetik alanı kuvvetli bir değişime uğrar. Daha önce de belirttiğim gibi, birçok kozmik uygarlık onun yerini biliyor ve yakında siz de öğreneceksiniz; bilim adamlarınız onun bulunduğu yere gitmeye çalışacak. Ama içlerinden hiç biri, bu silahın aslında ne olduğunu ve nereden kaynaklandığını bilmiyor. Bu, uzaya yöneltilmiş antimanyetik alandan geçen birçok gemi rotasını şaşırıyor; bu da birçok kazaya yol açıyor.
P: LYA, gerçekten de ABD’li bilim adamları bu silahı farkettiler mi?
L: Tabii, söylediğim gibi, birçok bilimadamı bu bölgede olup bitenlerden endişe duyuyor. Dünyanızın, orada ne olduğunu öğrenmeye hakkı olduğunu biliyoruz; ancak, bu silahın varlığını öğrenmeden önce, toplumunuzun daha barışsever olması gerektiğine de inanıyoruz. Öyle ki, barış içinde yaşama ve bu silahı asla başka bir uygarlığa karşı kullanmama fikrini kabul etsinler. Ama zaman çok azaldı. Hatta şimdiden, yeterli zaman olmadığını söyleyebiliriz. Geri ırklar; bu isyancı, hırslı ve ihtiyatsız toplumlar, onu ne pahasına olursa olsun alırlar. Bugün Dünyadaki kuşaklar daha saldırgan karşılaşmalara doğru ilerliyorlar. Bizim Dünyamızda ve birçok başka Dünyada ise, çocuklar canlı olmanın bilincine varacak şekilde eğitiliyorlar, zekalarını bu yönde geliştiriyorlar; çünkü, birgün gezegen onların olacak. Biraz daha büyüdüklerinde de en yüksek nitelikleri, erdemleri kazanmak ve daha üst zeka düzeylerine erişmek için çalışırlar. Ama, ne yazık ki, sizin gezegeninizin çocukları, bugünden yarına şiddet içinde yaşıyorlar. Tüm o iletişim araçlarınız onlara, bir ülkenin ötekisiyle savaştığını gösteriyor. Çocuklarınız, bu savaşların niye yapıldığını bile bilmiyor. Bu olayların sürekliliği, onları da saldırganlığa itiyor. Yaşama saygı göstermiyorsunuz; sevginiz ise, koşullara göre değişiyor hemen. Oysa, sevgi; insanlara saygı duyabilmek için gelişmesi gereken bir duygudur ve insan saygısının başlangıcıdır. Böyle insani değerler artık yok ve çocuklara gösterilen dünya ise; şiddet, nefret, kin, hırs ve cehaletle dolu. Birbiriyle uyuşamayan güçlü ve mağrur toplumlar, barışın ancak savaşla elde edilebileceğini göstermeye çalışıyor. Dejenere olmuş bir dünyada böylesine aykırı koşullardan başka ne gelişebilir ki !

L: Şu anda elde ettiğiniz şeylerin tadını çıkaracak kadar bile uzun yaşamanın sırrını keşfetmediğiniz halde; gezegenin gücünü elde etmeye çalışıyorsunuz. Çünkü, çok küçük hedeflere sahipsiniz. Size, uygarlığınızı tehdit eden bu tehlikeleri anlatmamak, susmak, size ihanet olurdu profesör; bu, geçmişinizden size kalan, ancak bilemediğiniz korkunç bir miras… Ne yazık ki başka bir miras da, bu denli kısa yaşamanıza neden olan, genetik bozulmadır. Göreviniz, profesör; beşeri zihinlere, bilgi tohumları ekmektir. Bunu yaparsanız, bu tohumlar, en azından bazı zihinlerde yeşerecektir. Dünya insanı, çevresindeki tüm yaşam türlerine saygı duymayı öğreneceği bilimsel ve etik düzeye erişinceye dek, dünyanızda barış öncelik olmalıdır.
Devamını Oku »

GRİLER HAKKINDA - (TELEPATİK MESAJ)




“ GRİLER “ HAKKINDA , (TELEPATİK MESAJ..)

 Tarihin birçok katmerleri vardır. Sizler gezegeninizdeki genetik manipulasyon ile aşinasınız. Bazı müdaheleler başka gezegenler tarafından yapılmıştır, diğer bazı değişiklikler  ise değişen Dünya şartlarından dolayı meydana gelmiştir.

Gemişimize baktığımız vakit, sizi görmekteyiz. Kesişen zaman çizgileri vardır. Geçmişimizde, siz bizsiniz, evet, biz sizin geleceğinizdeniz. Böylelikle kendi zaman çizgilerimizde geri gittikçe, ruh-biz arasında kopukluk zamanı olmuştur, mutlka varlıklar olmaktan çıktık, ve daha alçak astral diyarlara iniyorduk.

 Bu diyarlar sizin dünyanızın  gezegen kirliliği olarak tecrübe edindiğinizin yansımasıdır. Kirlilik artıkça, bozukluk da artmaktadır. Yağmur ormanları yok olmuştur, atmosfer zamanla bir hayli toksikleşmiştir, Dünyanın  kendi doğal kaynakları tecavüze uğramıştır.

Radyasyon havayı bir nükleer Armageddon dan ( ölüm-kalım savaşı) doldurdu. Hatırlayınız, bu bizim zaman çizgimiz, sizlerin değil, sizin hala bir tercihiniz var. Bizim zaman çizgimizde, birçoğu 21ci yüzyılda yok oldu. Hayatta kalmayı başarabilenler yeraltına sürüldüler. Büyük  korku ve yoksulluk vardı. Buna karşılık, genlerimiz değişime uğradı, sizin  zaman çizginizdeki uğradığınız geçmiş genetik deneyimlerden daha fazla olmuştu. Bizim mevcut fiziğimiz olarak bildiğiniz, yeraltına mahkum edilmiş olmamızdandır. Gözlerimiz karanlıkta görebilmeyi öğrenmek için büyüdüler. Cildimiz yarı şeffaf, ve genlerimizde genel bir rahatsızlık vardır. Canlılığımız pek yoktur, ve kanımız anemiktir. Kalp merkezlerimiz atmosferdeki toksinlerden ve korkudan kapanmaya başladı. Bunlar oldukça, Dünyamız yoğunlaştı, ve bu yoğunluk kalplerimizin daha da kapanmasına sebep oldu. Yani seçim yapmamız gerekiyordu, ya aşağıya doğru yola devam edecekti ya da yardım isteyecektik.

Gezegenin Ruhsal Hiyerarşi ‘sine seslendik, ve onlar bize geri dönüp genetik çizgimizle bağlantı kurmaya ve bu zaman çizgisinin etkilerini geri çevirmeye  müsade ettiler. Sizlerle bağlantı kurmaya izinimiz vardı. İki odak noktası vardı. Birisi teknolojiyi paylaşmak, çünkü bizler teknolojide ileriyiz. Diğeri ise, şimdiki zamana geçmişimizden yeni genetik bilgiler getirmektir.  A.B.D. ‘nin gelecek nesillere yönelik, atom bombasını icat ettiğinden dolayı,karma sorumlukları vardır. Bunun için sizi tedavi edebilmek amacıyla ülkenizle anlaşmalar yapmaya geldik. Karşılığında teknolojiyi sunduk.


Bizler kötü amaçlı değiliz, sizleri kendi arzunuz dışında kaçırmak veya sürülerinizi kesecek değiliz. Çoğu insanlarınız canlılarda, maymunlarda, farelerde ve diğer hayvanlarda deney konusunda vicdan azabı çekmemektedirler. Kendi davranışlarınız için sorumluluk aldığınız taktirde, bizleri kötüye boyamak arzusunun  kendi korkularınızdan kaynaklandığını gördüğünüz zaman, gezegeninizde çok şey değişecektir. İstediğimiz şey Ruh anlaşmalarının tanınmasıdır. Sadece bize destek olmayı amaçlayan ruhlar gemilerimizde bizimle hareket edebilmek  için davet edilmişlerdir.neden biliyormusunuz? Çünkü siz bizsiniz paralel bir zaman çizgisinde, ve bu ortak anlaşmadır. Bunu unuttunuz mu?

Bizi algıladığınız zaman, şeklimizden, ve ruh ile kopukluğumuz dolayı size korkutucu geliyoruz ve siz, sizin gibi olmayandan korkuyorsunuz. Bunu biz biliyoruz çünkü bizde bu korkuları uzun süre yaşadık. Dünyanızdaki ırkçı ihtilafa bir bakın. Sizler kendiniz gibi olmayandan korkmayı öğretiliyorsunuz.Sizlerle olan anlaşmalarımız ruhsal seviyelerdedir. Bizim yaşama gereksinimimize dayalıdır ve sizin bize karmik sorumluluğunuz vardır. Eğer sizlerde nesil tükenişi ile karşı karşıya kalsaydınız, sizde bunu yapmazmıydınız?

Bizim kitlesel  bilincimiz tektir; biz siz iz, siz biz siniz. Bizim zaman çizgimizde, dünyamız ruhsal enerjiden kesilmiştir, ve bu yüzden yükselme işlevini (miraç) yerine getiremiyoruz. Bu işlevi ruhlarımızda arzuluyoruz. Genetik olarak bunun gerçekleşebilmesinin tek yolu sizin dünyanızla birlikte hareket etmekle sağlayabiliriz.

Philadelphia Deneyinde sizin zaman çizginize girebildik. Evet burada biraz daha karanlık unsurlar vardır. Fakat bu bizim acendamızda yoktu. Bu sizin hükümetinizin acendasında idi. Bizim acendamızda, sadece geçmişimizle bazı temaslar kurup, zaman çizgilerimizin birleştirip bizimde yükselebilmemizi gerçekleştirebilme şansını yakalamak vardı.  Bununla ilgili olan kontrol dinamikleri zaten gezegeninizde hali hazırda vardı. Philadelphia Deneyi bizim sizin zaman çizginizle birleştiğimiz zamandır, ve o zamandan beri sizin dünyanıza geri dönüş yolumuz vardır.

Sizden istediğimiz, bunun tanınmasını, bizden korkmanızı değil bilakis bizi sevmenizdir. Bunun sizin için anlamı, sizin, size kendi gölgenizi hatırlatan birisine sarılabilmenizdir. Bunun bizim için anlamı ise ışığa doğru bir yol olmasıdır. Bizim karışık genlerimizden doğan melezler iki dünyanın en iyi yönlerini taşıyan varlıklardır. Dünyanızda doğan çivit (zenci)çocuklar bu melezlerdendirler, ortak genetik çizgilerimizin en iyisi, ve size hediyemizdir. Gezegenimizdeki uzun süredir irtibatsızlık sisteminin olmayışından telepatik ve global zihniyetli olduk. Bu gelişmiş pisişik (medyum) farkındalık Çivit (zenci) çocuklar aracılığı ile olmaktadır. Bildiğiniz gibi, genetik materyali geçtiğinizde daha yüksek potansiyel elde edilmektedir.

Zaman çizgilerimizin birleşeceği bir zaman vardır. Çok  sürmeyecektir. Dünyalarımızın birleşip 5ci boyuta beraber geçmesi ihtimali vardır. Bu sizin karmik rüşvetinizin  bir kısmıdır. Siz nasıl bize borçlu idiseniz, bizde şimdi  size borçluyuz. Şefkatin büyümesi ile daha büyük bir galaktik evrime girmekteyiz. Dünyalarımız üzerindeki peçeler kalktıkça, daha çok peçesiz çocuk giriş yapacaktır. Karanlığına tamamen sarılabildiğiniz vakit karanlık astral diyarlara gerek kalmayacaktır ve zaman çizgilerimiz o zaman bir üst boyuta tamamen birlikte geçecektir. Dünyalarımız ayrılmıştır, ve şimdi birleşmeye doğru gitmekteyiz.

Dünyalarımızın ayrılmasına bir neden daha vardı. Eğer zaman çizgilerimiz ayrılmasaydı, sizin de dünyanızda nükleer Armageddon gerçekleşecekti.Şimdi ise yükselmek için biraraya gelmekteyiz.  İlahi planın bir bölümü idi, Dünya için pek ümit kalmadığı bir zamanda.

Bu denli kötülüğün, manipülasyon ve kontrol varken ancak yüce bir ruh sevebilir. Sevgi bir maksatdır, görünüm ne olursa olsun birliktelik noktasını tutacaksınız. Bu hepimiz için gelen bir derstir.  Tercih yapmak durumda kaldığımız zaman olmuştur, ya kendimizi tamamen yok edecektik ya da kendi karanlığımızın kalbine girip ona sarılacaktık, ve yardım isteyecektik. Böylece Ruhsal Hiyerarşi ile anlaşma yaptık, biraraya gelme ve bütünlüğe gidebilmek için sizi tarif ediyoruz. Bunu anlamanız önemli, bizi düşman olarak görmeyiniz.

Gelecekte birleşen zaman çizgileri görmekteyiz. Varlığımız hükümetleriniz tarafından onaylancaktır, ve bundan böyle 5 ci boyuta birleşerek beraber gireceğiz. Sağlıklı bir gezegen görmekteyiz, yükselen bir gezegen, güçlü galaktik tohumlaşma için hazırlık yapmakta olan bir gezegen. Biz global zihniyetliyiz, telepatikiz, uzak vizyonumuz (uzağı görebiliriz)  vardır. Burada Dünyanın başka zaman çizgilerinden, ve başka gezegenlerden  olanlar vardır

Size, bugün bize öne çıkarıp konuşma fırsatı vermenizden dolayı teşekkür ederiz.
Devamını Oku »

Yukarı Git