23 Ağustos 2016 Salı

SES ENGELLEME TEKNOLOJİSİYLE KİŞİSEL ALAN YARATAN CİHAZ “MUZO”




                      Ses Engelleme Teknolojisiyle  Kişisel Alan Yaratan Cihaz “MUZO”


Muzo, düzgün yüzeyler için anti titreşim teknolojisi uygulayan ilk akustik cihaz.

En basitiyle etrafınızdaki istenmeyen rahatsız titreşimleri engelleyen muhteşem bir teknoloji. Gerçekçi sesler üretmek için Billionsund Teknoloji (BST) kullanıyor ve bu güçlü seslerle araya giren istenmeyen sesleri bastırıyor.






Muzo’nun 3 farklı modu var; sakinlik modu anti titreşim ile sessizlik yaratıyor, uyku modu perde yaratarak daha kaliteli uyku sağlıyor ve gizli modu ses maskelemesi yaparak daha özel konuşmalar sağlıyor.



Yani kısacası Muzo sizi etrafınızdaki acı gerçeklerden soyutlayarak kişisel konfor alanı yaratıyor. Bu inanılmaz cihaz sayesinde olduğunuz her yeri bir anda sizin özel alanınız haline getirebiliyorsunuz. Bunun için de Muzo’yu herhangi düz bir yere yapıştırıp ufak bir dokunuş yeterli oluyor.



Devamını Oku »

EPİFİZ BEZİ VE GÜNEŞE BAKMAK



Epifiz Bezi ve Güneşe Bakmak


İnsanlar için mevcut olan en güçlü ve en yüksek eterik enerji kaynağı olarak düşünülen epifiz bezi psişik güçleri (örneğin durugörü) başlatmakta her zaman önemli oldu. “Üçüncü gözü” aktive etmek ve yüksek boyutları algılamak için epifiz ve hipofiz birlikte titreşmelidir, buna meditasyon, tonlama ve/veya güneşe bakmak ile ulaşılır.

Güneşe bakmak üçüncü gözün açılmasına ve psişik yeteneklerin güçlenmesine yardımcı olmak için kullanılan kadim bir uygulamadır. Güneşe bakmak güneşin doğuşu veya batışı sırasında güneşe bakma işlemidir. Bu zaman sırasında, güneşten yayılan ışık çok kuvvetli değildir, güneşe bakmayı mümkün kılar. Güneşe bakmayı uygulayan bir çok insan bunun gözlere ve epifiz bezine faydalı olduğuna inanıyor.

Epifiz bezi için gözün gördüğünden daha fazlası vardır. Güneş ışığının epifiz bezine etkisi daha fazla araştırılması gereken bir şeydir. Epifiz zaten en çok araştırılan bezlerden biridir. Parlak ışığın epifizde serotonin ve melatonin üretimini canlandırdığını biliyoruz, ama serotonin ve melatonin sadece ruh hali, uyku, üreme ve beden sıcaklığı etkilerinden daha derin olan epifiz tarafından üretilen başka nörokimyasallar var.

Pennsylvania Üniversitesindeki bilim adamları 2002’de güneş yogisi Hira Ratan Manek’i 130 gün boyunca gözlemlediler. Onun epifizinin büyüme ve yeniden aktivasyon sergilediğini gördüler.
“Üçüncü gözü” aktive etmek ve yüksek boyutları algılamak için epifiz ve hipofiz birlikte titreşmelidir, buna meditasyon, tonlama ve/veya güneşe bakmak ile ulaşılır. Hipofiz vasıtasıyla işlev yapan kişilik ile epifiz vasıtasıyla işlev yapan ruh arasında doğru bir ilişki oluşturulduğu zaman, manyetik bir alan yaratılır. Epifiz kendi manyetik alanını üretebilir, çünkü manyetit (mıknatıslı demir cevheri) içerir. Bu alan dünyanın manyetik alanı ile etkileşebilir. Şafakta dünyanın manyetik alanını yükleyen solar rüzgar epifiz bezini canlandırır. Sabah saat 4 ile 6 arasındaki periyodun meditasyon yapmak için ve güneşe bakmak için en iyi zaman olmasının nedeni budur. Bu zamanlarda, epifiz İnsan Büyüme Hormonu salgılaması için hipofizi canlandırır. Güneşe bakanların tırnaklarının ve saçlarının çabuk uzamasının, saç renklerinin düzelmesinin ve genel yenilenmelerinin nedeni budur.

Kleopatra gençliğini ve iyi görünüşünü sürdürmek için hipofizi canlandırmak için alnına mıknatıs koyardı. Zaten kafasında bir mıknatıs olduğunu bilmiyordu.

Ayrıca, şafakta negatif elektrik yükü ile yüklenmiş epifiz ve pozitif elektrik yükü ile yüklenmiş hipofiz, meditasyon yaparken “kafadaki ışığı” yaratmak için kendi özlerini birleştirir.

Kaynak: http://www.healingenergytools.com/pineal-gland-and-sungazing/

Devamını Oku »

25 Temmuz 2016 Pazartesi

HER BİR KİŞİ BİRBİRİYLE YALNIZCA EMPATİK BİR ŞEKİLDE DEĞİL ; ' BİRBİRİNE KARIŞIKTIR '


Şubat 2006 yılında, araştırmacılar ilk kez bir damla su içinde biyofotonları (x 30.000 büyütme ile bir karanlık alan mikroskobu, bir Somatoscope kullanarak) gözlemlediler.Özellikle 4.fotodaki altıgen geometrik şekil,6. fotoda Merkaba formu,9. fotoda ise Yaşam Çiçeği formuna benzerliğe ile dikkati çekmekteler...



BİYOFOTONLAR ; var olan her şeyin eksiksiz bağlantısının bir başka ispatıdır...


Biyofotonlar ilk kez 1920’li yıllarda Rus embriyolog Alexander Gurwitsch tarafından ifade edilen yaşayan organizmalardan yayılan UV özellikli ışık demetleri ( fotonlar ) tanımlaması ile gündeme gelmiştir.

1970’li yıllarda Fritz-Albert Popp adlı bir alman biyofizikçi hücrelerin haberleşme amaçlı fotonlar yaydıklarını saptayıp-ölçtükten sonra, bunlarla güvenilir ve sağlam haberleşme yapılabilmesi için biyofoton adını verdiği bu ışınların “coherent = uyumlu+tutarlı” özellikli olmaları gerektiğini düşünüp, biyofotonların “coherent” özellikli olup olmadıklarını araştırır.

Ve gerçekten de canlıların kendi aralarında haberleşmek için kullandıkları bu sinyal sisteminin “coherent” özellikli olduğunu görür.

“Coherent” sinyaller, laser ışını gibidirler, aynı dalga boyu ve aynı fazda salınım yapan sinyallerden oluşurlar ve hiç dağılmadan çok uzak mesafelere gidebilirler. Bu nedenle sağlam bir bilgi taşıyıcı özelliğe sahiptirler (Bischof 2001, Popp 2002).

Sovyet biyofizikçisi Viktor Inyushin biyofoton sinyallerinin hücre çekirdeğindeki DNA-sarmalları tarafından oluşturulduğunu öne sürmüştü.

Popp biyofotonların DNA-sarmallarının açılması-kapanması gibi faktörlerle oluştuğunu göstererek, bu görüşün doğruluğunu deneysel olarak ıspatlar (Bischof 2001, Popp 2002).

Canlıların çevreleriyle ilişkilerini özel sinyaller (biyofotonlar) yayarak düzenlediklerini saptanması çok farklı konularda uygulama alanı bulur.

►- Akupunktur tedavisinin bedenden yayılan sinyallerin belli meridiyenler boyunca olmasıyla ilişkisi,

►- kanser tedavisinde biofotonlardan yararlanma,

►- reiki tedavisinin biyoenerjiyle ilişkisi gibi bir çok konunun anlaşılmasını sağlar.

►-Biyofoton algılayıcı detektörlerin geliştirilmesi gıda maddeleri kontrolünde büyük kolaylık sağlar ve besinlerin tazeliğinin saptanması çok kolaylaşır.

Şöyle ki: Bir meyvenin dalından koparılması veya bir balığın denizden çıkarılmasıyla, ölüm olayı başlar, ancak tüm hücreler aynı anda ölmezler.

Bu nedenle biyofoton yayınlanmasının şiddeti azalır, ama yine de devam eder. Bu nedenle yiyeceğimizi oluşturan hayvansal ve bitkisel besinlerin tazelik durumları, biyofoton ölçümleriyle saptanabilmektedir.

Meyve, sebze, balık gibi ürünlerin yaydıkları biyofotonlar ölçülerek, ne kadar taze (veya bayat) oldukları anında saptanabilinmektedir. (Popp in: http://www.guteswasser.at/download/LMQ_biophotonen.pdf)

►- Ama biyofoton denilen hücreler arası haberleşme ve etkileşim sisteminin keşfi, en çok evrimin rastgele mutasyon oluşumlarına bağlı olarak değil de, DOM-sisteminin ön-gördüğü “bilgi oluşturmaya dayalı yapısallaşmalarla” gerçekleştiğini göstermesidir.

Nitekim biyofotonik adlı yeni bir biyofizik araştırma kolu oluşumuna öncülük eden Popp şu makaleyi yazmıştır:

Ho, M.W. & Popp, F.A.: The evolution of biological form and organization without natural selection. Proceedings of the AAAS symposium on nonrandom evolution: "Matter, life, mind". Washington, DC, 14.-19. February 1991.

Milyarlarca hücrenin bir midye gibi çok hücreli yapı içinde birleşmeleri de biyofoton gibi karşılıklı haberleşme yöntemleriyle anlaşıp-uzlaşarak, hırçın deniz dalgalarının egemen olduğu bir ortamda tutunarak oradaki besin kaynaklarından yararlanabilmelerini sağlayacak bir ortak yaşam içindir.

Bedenimizin her santimetre karesinden saniyede 100 civarında biyofoton çevreye yayılmakta ve çevredeki diğer varlıklarla etkileşime geçilmektedir (Popp 2002).

Ayrıca bedenimizde 60 trilyonu aşkın hücre bulunmakta ve her bir hücre saniyede 100.000 kimyasal işlem yapmaktadır (McTaggart 2008).

Yani bedenimizde her saniye 60.000.000.000.000 x 100.000= 6.000.000.000.000.000.000 farklı işlem olmaktadır!

Her bir işlem kimyasal elementlerce yapılmakta ve tüm kimyasal işlemlerde elektron-proton-nötronlar arası alış-veriş olmaktadır.

Her bir elektron bir işleme girmeden önce, çevresindeki milyarlarca başka elektron, proton ve nötronun enerji durumlarını dikkate alıp, bir olasılık hesabı yaparak en ekonomik işleme karar vermektedir.

Ve bizlerin bir düşünce veya eylemde bulunmamız sırasında, tüm bu zilyonlarca olay gerçekleşmekte ve doğada biz bir şey yapmış olmaktayız.

Biz bir şey yaparken, içlerimizdeki hücrelerde ve atomlarda bu kadar değişim-dönüşüm gerçekleşmektedir.

Bu şekilde doğa ve dünyamızın sahipleri olan atom-altı-öğeleri doğadaki işlemleri yapmakta- yürütmekte ve evrensel ölçekte de karşılıklı haberleşerek en ekonomik sistem oluşumlarını teşvik edici davranışlarını sürdürmektedirler.



Biofiziker Popp a göre vücudumuzda var olan hücrelerde ışık mevcuttur.

Hücreler hasar gördüğünde ışığın yoğunluğu azalır. Zayıf hücreler foton biçimindeki ışınların etkisiyle yenilenir. Işık cilt tarafından emilir.

Biofotonlar hücre aktivitesini düzenler ve organizmanın biyokimyasal fonksiyonlarını belirlerler.

Biofotonların bedende ve hücre üzerindeki yayılması ise infrared ve ultraviole yayılımla gerçekleşir. İnfrared ışığının hücreler ve organlar arası iletişimin gerçekleşmesinde rol aldığı pek çok bilimsel çalışmada gösterilmiştir.

Dolayısıyla ışık bedenimizde bulunan tüm hücrelere yayılım gösterme eğilimindedir.

Biofoton hücreleri etkilemek için ışığın gücünü kullanır. Işık fotonları cilt tarafından emilir, vücutta çoğalır ve tüm dokulara hızla dağılırlar. Sinir sisteminden yararlanarak omurilikten beyne ulaşır ve çeşitli hormonlar üzerinde düzenleyici rol alırlar. Bunların başında endorfin ve serotonin gelmektedi

Terapide kullanılan Biofoton ışını hasta hücrelere çarpar, zayıf kapasitede olan hücre içindeki ışınları diğer bir adıyla fotonları güçlendirir ve hücreleri onarır.

Bifoton ışının diğer önemli bir etkisi cerrahi sonrası veya enflamasyon sonrası meydana gelen aşırı üretilen bağ dokusunun anlamlı şekilde durdurulmasıdır. Bifoton benzeri olan infrared ışınlarının başta akyuvarlar , lenfatik sistem, çeşitli enzimler, prostaglandin üretimi ve bağ doku hücreleri üzerinde pozitif etkisi olduğu ispat edilmiştir.

Biyorezonans teknolojisi ile hücrelerin elektriksel ölçümlerini yapmak, risk faktörlerini saptamak ve dengelemek mümkündür.

Almanya, Fransa ve İngiltere de sigara bağımlıları üzerinde yapılan noterce onaylı başarı oranı % 90 ın üzerindedir.

Anti Aging tedavisinde hormon dengesizliğini olumlu yönde etkilediği için vazgeçilmeyenler arasında yerini almıştır.

BİOPHOTON ışın terapisinin başarılı kullanım alanları şunlardır:

Anti Aging
Ağrı tedavisi
Hormonsal dengesizliği düzenlenmek
Migren
Bağımlılık hastalıkları
Sigara bırakma
Şişmanlık tedavisi
Boyun, sırt ve bel ağrısı
Tendon rahatsızlıklarında
Topuk dikeni
Ekzema
Sedef
Akne
Enfeksiyonlarda
Hormonsal disfonksiyonlarda
Siyatik ağrı
Uyku bozukluğu
Nevralji
Osteoartrit
Tinnitus
Spor yaralanmaları
İyileşmeyen yaralar
Keloid tedavisi
Aşırı bağ dokusu gelişiminde
Vücudumuzun polorite kadar biyofotonlara da ihtiyacı vardır.

Biyofotonlar hayvansal gıdalarda da zayıf olarak bulunsa da en zengin kaynaklar bitkilerdir.

Yani bol doğal ve canlı bitkiler yediğimiz zaman hem vücudumuzun ihtiyacı olan polariteyi hem de biyofoton dediğimiz bitki hücrelerindeki ışığı almış oluruz.

Bu da hücresel enerjimizi sağlamlaştırır.


HER BİR KİŞİ BİRBİRİYLE YALNIZCA EMPATİK BİR ŞEKİLDE DEĞİL ;

' BİRBİRİNE KARIŞIKTIR '

Eğer her bir hücre bu alanı yayıp dışarı veriyorsa, o zaman tüm yaşayan sistem; yankılanan bir alanla, heryerde birden bulunan yerel olmayan (non-local) bir alanla etkidedir.

Ve o, yaşayan sistemin iletişim kurduğu biyofotonlar vasıtasıyla olduğu için;

o halde baştanbaşa yakın enstantane haberleşme vardır.

Ve bu, Popp’un iddia ettiği gibi; ‘’Kuantum uyum’’ diye bahsedilen uyumlu biyolojik organizasyonun da temelidir.

Biyofizikçi Mae-Wan Ho; insan bedeni dahil, yaşayan organizmanın ‘’en çılgın rüyalarımızın ötesinde’’ nasıl uyumlu olduğunu, bedenlerimizin iletişim, rezonans ve uyumun kusursuz vericisi olan likit kristal formu tarafından nasıl oluşturulduğunu anlatmıştır.

Tüm yaşayan biyolojik organizmalar sürekli olarak bir uyum ve iletişim alanını oluşturan ışık radyasyonlarını yayarlar.

Dahası biyofizikçiler, yaşayan organizmaların kuantum dalga formları tarafından yayıldıklarını keşfetmişlerdir.

1998 yılı kitabı ‘’Gökkuşağı ve Solucan: Organizmaların Fiziği’’nde Ho, gözle görülebilir bedenin sadece organizmanın dalga fonksiyonunun en yoğun olduğu yerde olduğunun bilgisini vermektedir.

Görünmez kuantum dalgalar herbirimizden yayılmakta ve tüm diğer organizmaların içine sızmaktadır.

Aynı zamanda her birimiz, kendi oluşumumuzun içerisine karışmış her diğer organizmanın dalgasına da sahiptir…

Bu olağanüstü keşif, aslında dalga etkileşimlerinden (bedenlerin buluştuğu yerde) oluşan yerel olmayan (non-local) kuantum alan içerisindeki her bir yaşayan varlığı pozisyonlandırmaktadır.

Bu nedenle her bir kişi birbiriyle yalnızca empatik bir ilişkide değil; birbine karışıktır.

Nörobilim, kuantum biyoloji ve kuantum fizik şimdi bedenlerimizin yalnızca biyokimyasal sistemler değil;

sofistike yankı yapan sistemler olduğunu gözler önüne sermek için yakınlaşmaya başlıyorlar.

Bu yeni keşifler zamansız bağlantılı bilincin bir formunun fiziksel-bilimsel temele sahip olduğunu gösteriyor. O daha da fazlası, belirli ruhani veya ortak TEK’liğin transandantal hallerinin yeni bilimsel paradigma içinde mantıklı bir temele sahip olduğunu ispatlıyor.

Eğer eşekten inmeyi arzu ediyorsak, ilerdeki yeni yolumuzun bilim ve maneviyatı bağdaştırmak için bir yere sahip olduğunu keşfedeceğiz.

Çekişme ve rekabete değil, dayanışmaya bağlanmalıyız...
Devamını Oku »

19 Temmuz 2016 Salı

DNA ’YA VERİ DEPOLAMADA YENİ REKOR 200 MB




Microsoft ve Washington Üniversitesi’nden  bilim insanları DNA dizinlerine 200 mb kaydetmeyi başararak yeni bir rekora imza attı. DNA benliğimizin temel yapıtaşlarını taşıyan ana birimdir. Vücudumuz ve genel özelliklerimize dair pek bilgi DNA’da depolanır. DNA’mızın inanılmaz bir veri depolama kapasitesi var. DNA’mız o kadar büyük bir veri depolama kapasitesine sahiptir ki, 1 mm DNA’ya 5,5 petabit(125,000 GB) veri depolayabiliriz. Gün geçtikçe veri depolama aygıtları küçülse de her yıl o kadar veri üretilmektedir ki, 2020’ye kadar tüm dünyada 44 trilyon GB veriye ulaşılması öngörülmektedir. Fakat günümüzdeki veri depolama araçları bu hacimdeki bilgiye ancak kısa süreli çözümler getirebilmektedir. DVD ve Blu-Ray’ler ancak birkaç on yıl ömre sahiptir. DNA o kadar iyi bir depolama aracıdır ki, bugünün ulaşılabilir internet hacmi 700 exabayt ayakkabı kutusu kadar bir alana sığabilir. Ayrıca bu ayakkabı kutusu onbinlerce bozulmadan veriyi saklayabilir. Bugün elde edilen mamut fosillerinde , onbinlerce yıl geçmesine rağmen halen genetik kod izleri mevcuttur ve uygun koşullarda bin yıllık bir saklama süresine veya daha fazlasına sahip olabilir. Yakın bir gelecekte DNA tabanlı depolama yerleri kullanamayacak olsak da büyük miktarda veriyle başa çıkmak için arşive teknolojilerinin bir sonraki adımında geçmektedir. Microsoft ve Washington Üniversitesi yeni çalışma sayesinde İnsan Hakları Bildirgesi’ni 100’den fazla dilde, Crop Trust veri tabanını ve OK Go’s This Too Shall Pass HD müzik videosunu yani toplamda 200 mb veriyi kurşun kalemin ucundan daha küçük bir noktaya depolamayı başardı.

200 mb size çok gelmeyebilir , fakat daha önceki araştırmada sadece birkaç kb depolandığı düşünülürse, bu gerçekten büyük bir başarı. DNA ‘ya Veri Depolama İşlemi Microsoft ve Washington Üniversitesi ekibi ile Twist Bioscience işbirliği yaparak DNA’nın doğal kodu ve ikili bilgisayar kodundaki benzerlikleri avantaja çevirdi. “Enteresan biçimde DNA’nın dijital bir aroması var, dört baz ve molekül birbirine kolaylıkla programlanacak şekilde tutunuyor. İlk adım olarak 1 ve 0 lar , A,C,G,T zincirleri şeklinde haritalanarak depolanıyor,” diyor Luis Ceze. “Polimer Zincir Reaksiyon” tekniğini kullanarak ekip istenilen veriyi doğru adreslere atadı. DNA dizinleri , silikon bazlı DNA sentez substratı kullanılarak kimyasal olarak üretiliyor. Böylece birkaç sekansı eş zamanlı üretmek mümkün oluyor. Tamamlandığında DNA test tübüne konuyor ve dehidre (susuzlaştırma) ediliyor. Eğer ışık ve sıcaktan korunursa onbinlerce yıl korumak mümkün. Veriyi okumak için DNA dizileştirici(sequencer) gerekiyor. Böylece A,C,G ve T dizileri ve algoritmaları orijinal dijital veriye geri çevriliyor. Çevrim esnasında bazı veriler kaybolsa da, araştırmacılar hata düzeltme şemaları kullanarak , bilgisayarla düzeltme uyguluyor. “Her ne kadar güvenli olsa da aynı hardisklerde olduğu gibi , DNA okuma ve yazmada da bazı hatalar oluşuyor. Bu nedenle hata düzeltme kodları geliştirilmesine ihtiyaç duyduk,” diyor,” Ceze DNA depolamada okuma ve yazma hızlarının halen arttırılması gerekiyor. Ayrıca maliyeti düşürmek için çalışmalar başlatıldı.

Kaynak : http://www.gizmag.com/dna-data-storage-record/44273/
http://www.gercekbilim.com/windowsdan-dnaya-veri-depolamada-yeni-rekor-200-mb/
Devamını Oku »

Yukarı Git