12 Ekim 2016 Çarşamba

FARKINDALIĞIN GÜCÜ




FARKINDALIĞIN GÜCÜ

Bir insan olarak yükseliş statüsüne geçmek istediğinizde aslında hücrelerinizin titreşiminin yükselmesini istemektesiniz. Saf niyetiniz yoluyla hücresel yapınızın farkındalığı oluşmaya başlar. Bedeninizin her hücresi varlığınızın tüm planını içermektedir. O, DNA dediğiniz kodda, bir tanesi de DNA’nın çevresindedir. Birlikte getirdiğiniz kontrat, kimliğinizin bilgisi, manyetik damganız hepsi bu kodda yer alır. Yeni gelen İndigo çocuklarda neyin farklı olduğunu bilmek ister misiniz? Eğer onların DNA’larının kimyasal olmayan parçalarını inceleyebilseydiniz farkındalığın, yani kimyasal olmayan DNA’nın bir parçasının değişmiş olduğunu görecektiniz. O spiritüel parçadır, ama yine de fizikseldir. Var olmuş her şey, bir insan olarak var oluşunuzun tüm kaydı o kodda bulunur, kontratlarınızın planı da orada yer alır. Bu hayattaki deneyimlerden kaynaklanmayan korku ve endişeler bu kod vasıtasıyla geçmiş hayatlarınızdan gelmektedir. Mucizevi bir şifanın zamanı geldiğinde hücreler, özellikle de hasta olanlar “gitme” zamanının geldiğini anlar ve bunu yaparlar. Hiç yoktan kemik, doku ve etin meydana geldiği mucizevi şifa türleri bile içinizden tezahür eder. Bazen doğuştan gelen sorunlar hallolur, hastalıklar şifa bulur ve doktorlar huşu içinde ne olup bittiğini merak ederler! Size ne olduğunu söyleyeyim, doku yenilenmesi hakkında tüm bilgiye sahip olan hücreler uyandırılmışlardır. Bunu biliminizde görmek istiyor musunuz? Eğer istiyorsanız “hücre intiharının” kanıtını arayın. Bu, dengesiz olduklarını her nasılsa “bilen” hücrelerin çekirdeğinden kaynaklanan bir yıkımdır. Biliminiz bu hücrelerin sanki bunun “farkındaymış” gibi içten dışa doğru patladıklarını söyleyecektir. Bu nedir biliyor musunuz, bu içinizdeki Tanrısallıktır, içinizdeki farkındalıktır! Bunun için Tanrıya teşekkür mü etmek istiyorsunuz? Öyleyse Tanrıyı dışınızda değil içinizde arayın, çünkü O oradan, içinizden gelmiştir.

Mucizeler kozmik kafesle bağlantılıdır. Kozmik kafes evren enerjisidir, bir gün potansiyeline ulaşacağınız gerçek enerjidir. O fizikten öte bir şeydir, aynı zamanda ezoteriktir. Dünyadan evrenin en uzak noktalarına enerji aktarmanızı sağlar, çünkü birlikte düşünen tek bir bilinçtir. Şifa sağlarken aslında hücrelerinizin kafese bağlı bölümlerini uyandırmaktasınız. Kozmik kafes ruhsal saf niyetinizi hücresel yapınızın çok ötesine taşır.
Saf niyet her şeydir . Bir ilacı elinizde tutarak, sadece elinizde tutarak o ilacın özünü bedeninize çekip alabilirsiniz. Onun şifa nitelikleri içmenize ya da şırınga etmenize gerek kalmadan bedeninize geçecektir, buna ilacın özünü alma niyeti denir. Niyet, fiziğin üzerinde bir güce sahip olan bilinçtir, yüzyıllardır bedende mucizeler yaratan şeydir. Bugüne kadar gördüğünüz en mucizevi şeyler saf niyetten kaynaklanmış ve şifa içerden gelmiştir, çünkü niyet molekülleri etkileyen ve kendini tezahür ettiren spiritüel bir güce sahiptir.

Yediğiniz şeyleri niyetinizle arındırabilirsiniz! Bundan böyle yemeğe oturduğunuzda elinizi yemeğin üstüne tutarak sessizce ya da yüksek sesle “Seni kendi titreşimime yükseltiyorum” deyin. Bu durumda fizik maddeler üzerinde kontrole sahip içinizdeki melek molekülleri temizleyecektir. Düşük kalorili bir yiyeceği mucizevi bir biçimde işe yarar hale getirebilirsiniz. Sizinle aynı yemekleri yedikleri halde hastalananlar da olacaktır, bunu sağlayan şey farkındalığınız ve fizik üzerinde sahip olduğunuz güçtür.
Çevrenizdeki fiziği etkileme gücüne de sahipsiniz, bu işlem de kozmik kafesle ilgilidir. Bunu söylerken kaşıkları eğip bükmekten değil, insanların kalplerini değişime uğratmaktan söz ediyorum. “Işığı tutma” terimi daha yüksek düzeyde titreşmeyi seçme anlamına gelir. Işığı tuttuğunuzda, her nereye giderseniz gidin enerji yayarsanız, bu uyumlanmış enerjidir, yani belirli bir niyeti olan enerjidir. Bir insan bu uyumlanma sayesinde girdiği odanın enerjisini değiştirebilir. Her bir niyet ve titreşim düzeyi kafes için karmaşık bir talimat dizisi gibidir. Bazılarınız bir salona girdiğinde tüm başlar dönüp ona bakar, siz buna karizma dersiniz, ama gerçekte o başka bir şeydir, insanın kafese uyumlanmasıyla değişen enerjisinin herkes tarafından hissedilmesidir. Ellerinizi birilerinin üstüne koyduğunuzda kendilerine yardım ettiğinizi hissedeceklerdir. Birçoğunuz, ellerinizin karşınızdaki insana hiç dokunmadan daha iyi iş gördüğünü anlayacaksınız.
Kafese uyumlandığınızda daha önce asla yapamadığınız bir şeyi de yapacak, duygular üzerinde kontrole sahip olacaksınız. Huzur yaratabilecek, nefret, kıskançlık, korku ve dramı dönüşüme uğratabileceksiniz. Endişelendiğinizde meydana gelen hücresel değişimin farkında mısınız? Bazılarınız yemek yiyemez hale gelirsiniz, bu bir ipucudur. Onlar edişe ve korkuyu bilirler. Eğer hücreleriniz endişe ve korkuyu biliyorlarsa sevinci ve aydınlanmayı da bileceklerdir.

KRYON

Devamını Oku »

10 Ekim 2016 Pazartesi

UFO GÖZLEMİ İÇİN TEKNİK BİLGİLER - UFO YANILGISI - DOĞAL FENOMENLER


Bir insanın gördüğü uçan herhangi bir şeyin UFO olduğuna inanması çok da zor bir şey değildir. Beynimizde anlamlandıramadığımız uçan herhangi bir nesneyi UFO sanabiliriz.Bu yüzden siz UFO meraklıları için kapsamlı bir çalışma yaptım. İşte sık sık UFO'larla karıştırılan nesneler ve doğal fenomenler :

Uydu ve Roket Tankları : Son yıllarda Dünya genelinde bir çok bölgeye düşen ve insanlarda merak uyandıran bu cisimler aslında yörüngedeki uyduların manevralarında kullanılan yakıt tanklarıdır.Değişik çap ve ağırlıkta olan bu tanklar düştükleri yerde 2 ila 4 metre genişliğinde ve yaklaşık 30 ila 50 cm derinliğinde krater oluşturuyorlar.


    Dilek Feneri : Dilek balonu yada dilek feneri aslında küçük bir hava balonudur. Her dilek feneri çok hafif bir kağıt kullanılarak,el ile yapılmaktadır. Tam ortasında ufak bir mum bulunur. Bu mum yakılmak sureti ile dilek balonunun içi sıcak gazla dolunması sağlanır. Böylece sıcak havayla dolan dilek balonu yükselmeye başlar.Günümüzde bir çok etkinlikte kullanılmaktadır. Bazı etkinliklerde dilek balonunun üzerine gerçekleşmesini istenilen dilek yazılıp gökyüzüne gönderilir. Asya'dan günümüze kadar gelen bu adet çok eski zamanlarda Çin'de Çin feneri oyunlarında yada şenliklerde yapılmaktaydı.

”…Eskiden Uzak Doğu’da haberleşme aracı olarak kullanılan Dilek Feneri, ilk önceleri, bazı inanışlara göre dilek tutulduktan sonra havaya bol miktarda salındıklarında, insanlar tarafından dileğin gerçekleşeceğine inanırlarmış…” Ufo meraklılarının baş belası olan bu fenerler aslında yangın tehlikesi de taşımaktadır,Bir çok ülkede yasaklanmaya başlamasının sebebi de budur.Dilerim bir daha gökyüzünde bunlardan görmeyiz.



    Led Lambalı Balon :  Helyum gazı ile şişirilen balonun içine yerleştirilen pilli Led ışık sayesinde gece yapılan parti ve organizasyonlarda kullanılır.Gökyüzüne toplu olarak bırakılarak gökyüzünde bir ışık şöleni yaşatmak amaçlı kullanılan bu balonlar ticari amaçla satılmakta olup çok pahalı da değildir.Yeni nesil olan bu Led Lambalı Balonlar da en az Dilek Fenerleri kadar UFO gözlemcilerini kızdırmaktadır.Belirli bir yüksekliğe ulaştıktan sonra balon oldukları anlaşılmayan  bu balonlar,aşağıdan bakan insanlara UFO gibi bir görünüm uyandırır.Bu yüzdendirki bunlara halk arasında " Ufo Balonları " denmiştir. Bu balonların yayılmasıyla birlikte UFO ihbarlarının da artması kaçınılmaz olacaktır.Tabi deneyimli gözlemciler gerçek Ufo'ların karakteristik özelliklerini bildiğinden onları Ufo 'lardan ayırt etmesi çok da zor olmayacaktır diye düşünüyorum.

   
Kuşlar : Etrafımızda uçuşan çeşit çeşit,irili ufaklı ,değişik renklerde kuşlar vardır.Bazen fotoğraflarda onları çok net görürken bazen de bulanık ve flu görebiliriz,hatta bazen farklı açılardan dolayı onların kanatlarını göremez ve UFO'lara benzetebiliriz.Böyle durumlarda perspektif yanılgısı yaşayabiliriz.Kuşların bazen fotoğraflarda flu ve bulanık görünmelerinin sebebi ise fotoğraf makinesini kullanan kişinin kullanıcı hatasından ya da denemekte olduğu sanatsal çalışmalardan kaynaklanmaktadır.Bu noktada önemli olan ayrıntılar fotoğraf makinesinin  ayarlarıyla alakalıdır. 

Temel fotoğrafçılık terimleri; " DİYAFRAM - ENSTANTANE - ISO " bu üç temel parametre, ışığın miktarını azaltma veya artırma anlamına gelir. Diyafram’ı ne kadar çok açarsak, filmin üzerine o kadar fazla ışık düşecektir. Buna benzer şekilde, Enstantane’yi (örtücü perde) ne kadar süreyle açık kalmaya ayarlarsak, bu ışığın o kadar fazlalaşacağı anlamındadır. ISO ayarımız ne kadar duyarlıysa, filmin ışığa vereceği tepkime de o oranda fazla olacaktır. Bu ayarların her birinin fotoğraf üzerindeki etkisi fotoğraflarda farklı efektler elde etmemizi sağlar. İşte burada önemli olan, çektiğimiz fotoğrafların sanatsal kullanımı konusunda temel bilgi ve tecrübeyi oluşturmasıdır.Bazen bir manzaranın ya da bir kişinin fotoğrafını çekerken biz farkında olmadan kadraja kuşlar da girebilirler.Siz belki onu gözle görmemiş olabilirsiniz ama o kadrajda olabilir,fotoğrafları daha sonra incelerken sürprizlerle karşılaşabilirsiniz.Makine ayarlarının fotoğraf üzerindeki etkisini daha iyi anlamanız için alttaki resimleri detaylıca inceleyiniz.





    Cam Yansıması : Işık kaynağından çıkan ışınların parlak bir yüzeye çarpıp geldiği ortama geri dönmesine yansıma denir. Yansıma olayında ısığın hızı, enerjisi, frekansı, rengi değişmez. Sadece hareket yönü değisir.Bu konuyu da ele alıp kategoriye dahil etmemin belirli sebepleri bulunmakta. Ender rastlanan bir yanılgı olmakla birlikte bazı art niyet taşıyan insanların bunu özellikle bilgi ve amaç kirliliğine yol açmak için kullandıklarını gördüm.Elbette aralarında hiç bir art niyet taşımayan sadece yanılgı yaşayan insanlar da var.

Aşağıda görmüş olduğunuz fotoğraflar bir vapurun içerisinden çekilmiştir.Solda gördüğünüz fotoğrafı çeken kişi hiç bir kötü amaç taşımadan güneşin batışını yani manzarayı görüntülemek istemiş.Daha sonra fotoğrafları inceleyen şahıs bir UFO yakaladığını düşünerek bilgi almak için bu fotoğrafı insanlarla paylaşmış.Sağ tarafta görmüş olduğunuz fotoğraf ise bir kaç yıl önce bir grupta paylaşıldı.Paylaşılan bu fotoğrafı yayınlayan şahıs adeta insanlarla dalga geçercesine ısrarla UFO olduklarını iddia etti,daha sonra bilinçli insanların soruları kendisini köşeye sıkıştırınca sorulan sorulara cevap vermeden ortadan kayboldu.Ben tarafsız bir araştırmacı olarak aşağıda ufak bir analiz yaptım.Yorum sizin..




   Meteoroloji Balonu : Meteoroloji'de hava tahmini icin kullanılır. 
Radiosonde cihazi bağlanan, içi ,helyum ya da hidrojen ile doldurulan balon, gökyüzüne bırakılır.Balona bağlı radiosonde basınç,sıcaklık ve nem e duyarlı bir özelliğe sahiptir.Sensörlerden eşit zamanlı olarak alınan verileri istasyona gönderir.Bu tür balonlar genellikle lateksten yapılır . Kalkış anından itibaren atmosferin üst seviyelerindeki  nem, sıcaklık, basınç gibi değerleri ölçmeye yarar.Bu ölçüm, balon patlayıncaya kadar merkeze iletilir.Balonlar, Türkiye'nin 8 noktasından her gün aynı anda, öğleden sonra ve gece olmak üzere iki kez havaya bırakılıyor. Balon, üzerindeki sistem sayesinde her iki saniyede bir bulunduğu yerin sıcaklık, nem, basınç, rüzgar hızı ve yönüne ilişkin değerleri yerdeki tahmin merkezine iletiyor.  
Gökyüzüne adeta "sondaj" yapan balonun 11 kilometrelik atmosferdeki yolculuğu, meteoroloji uzmanlarına çalışmalarında kullanacakları kıymetli bilgileri sunuyor. 
Meteoroloji uzmanları da farklı yollardan elde ettikleri verileri, son 12 saatte görülen hava durumunu da göz önünde bulundurarak, 3 günlük tahminlere dönüştürüyor.
Bırakıldıktan 90 dakika sonra yerden 35 kilometre uzaklaşmış olan balon, basınç farklılığı nedeniyle patlıyor. Balonun üzerinde verileri merkeze yollayan yaklaşık 150 gramlık cihaz ise üzerindeki mini paraşüt sayesinde yeryüzüne yumuşak bir iniş yapıyor. 
Birçok alanda farklı amaçlarla değerlendirilen tahminler, afetler için de uyarma özelliği taşıyor. Yaşanabilecek sel, fırtına, don gibi olaylara ilişkin ilgili kurumlar bilgilendiriliyor ve tedbir alınması için zaman kazandırılıyor.Değişik çaplarda ve renklerde olabilen bu balonlar da çok yanıltıcı olabiliyor.


   Değişik Tür Balonlar : 

Birçok gökyüzü gözlemcisi, gökyüzünde balonlara benzeyen nesnelerin videolarını yayınlıyor.Bunların % 90'ı balonlardır, ancak balonlara benzeyen ve balonlar gibi görünen,  dünyevi olmayan % 10 var. Dikkatli bir çalışma sonucunda ince farklılıklar görülebilir .

Değişik türde,değişik boyutlarda ve renklerde balonlar mevcuttur,bunları genelde ülkemizde görmesek bile görmeyeceğimiz anlamına gelmez.Çocukların ilgisini çekmek için her gün yeni bir şey icat ediliyor.Her zaman şüphe ile yaklaşmaya devam etmeliyiz,dikkatli gözlemlemeliyiz.Bu tip balonların ülkemizde henüz görülmemesi biz UFO meraklıları için sevindirici,yine de yanılgı yaşamamak için dikkat etmeliyiz.



  Drone - Multikopter : Ufo araştırmacılarının en büyük baş belası diyebilirim.

Oxford İngilizce Sözlüğü’ne göre “drone”, uzaktan kontrol edilen, pilotsuz hava aracı veya misili anlamına geliyor. Drone’lar ya da uzun ismiyle insansız hava araçları (İHA) 20’inci yüzyılın birçok teknolojisi gibi önce savunma sanayi için geliştirildi. Önceleri gözlem amacıyla tasarlanan bu araçlar, askeri saldırılarda kullanılmaya başlanması daha geniş kitleler tarafından tanınmasını sağladı.

Sivil drone’lar

Nikola Tesla’nın 1898’de aldığı ve teleotomasyon diye tanımladığı insansız hava aracı patenti, bugünkü drone teknolojisinin temellerini oluşturan prensiplerden biri olarak görülüyor. Bu da drone’ların ilk etapta sivil kullanım için düşünüldüğünü gösteriyor. (Benzer bir konuda, Amerika’nın “dronefather”ı Abe Karem’in The Economist röportajını da okuyabilirsiniz.)

İnsansız hava araçlarının sivil kullanımı konusunda iki ana ayrımdan söz edebiliriz. Bunlardan ilki pilotsuz uçaklar. Geçtiğimiz yıl yolcusuz olarak da olsa başarılı bir test uçuşu yapan İngiliz BAE Systems’ın pilotsuz uçuşu, en az sürücüsüz araçlar kadar ses getrmişti.

Askeri drone’lardan çok daha küçük ebatlara sahip ve quadcopter gibi popüler örnekleri olan drone’larsa ikinci grubu oluşturuyor. Bu drone’ların son dönemdeki kullanım alanları arasında, yangın söndürme, doğal yaşamı gözleme, tarım, havadan çekim yapma, deprem sonrası hasar ve radyasyon tespiti gibi çok sayıda farklı konu beliriyor.

DIY Drone’lar

Günümüzde drone’ları, hafızalardaki askeri görüntülerden belki en başarılı biçimde uzaklaştıran gelişmelerden biri de maker kültürü içinde bir yer bulması oldu. Do it Yourself (DIY) yani kendin yap drone’ların, askeri drone’ların aksine hafiflik, ucuzluk ve taşınabilirlik gibi özellikleri, drone’ları birçok sivil için erişilebilir hale getirdi. Dünya çapında bilinen en popüler online komünitelerden biri olan diydrones.com üzerinde hergün onlarca farklı gelişme ve yapım süreçleri kullanıcıları tarafından paylaşılıyor. Sitedeki Arducopter Türkiye Grubu ise Türkçe içeriklerin paylaşıldığı bölüm.

Amatör drone’ların kullanımı da hızla yaygınlaşıyor. 2010 yılında piyasaya sunulan ve bugün bilinirliği en yüksek drone markalarından biri olan Parrot’ın ilk iki yılındada 300 binden fazla AR drone modelini satmış olması bunun bir göstergesi. (Şirket kamuoyuyla paylaştığı satış rakamlarını düzenli olarak güncellemiyor.) Parrot, Türkiye’de buldumbuldum.com, arabulvar.com, bunlardanistiyorum.com ve D&R‘dan satın alınabiliyor. Bir diğer bilinirliği yüksek marka Phantom’un ise Türkiye yetkili satıcısı TechnoModel.

Drone’ların sivil kullanımı konusunda ise en başla gizlilik ve fiziksel güvenlik konularında soru işaretleri var. Drone’ları ticari amaçla kullanmak isteyen ilk şirketlerden biri olan Amazon’un drone’larla teslimat  yapma talebine (ve birçok benzer talebe) yakın zamanda düzenleyiciler (FAA) tarafından olumsuz cevap geldi. Her ne kadar Amerika’da gelecek yıldan itibaren yürürlüğe girmesi beklenen yeni düzenlemelerin drone’ların ticari ve sivil kullanımındaki engelleri ortadan kaldırabileceği beklense de,durum belirsizliğini koruyor. Zira, geçtiğimiz günlerde Amerikalı bir kadının 26’ıncı katındaki penceresinde bir drone’la göz göze gelmesi gibi gelişmeler, amatörler için ciddi sınırlamaların devam edeceğini gösteriyor.

Yine de drone’lar yeni tanımlar ve düzenlemelerle, öyle ya da böyle  hayatımızda yer edinecek gibi görünüyor.



 Venüs Gezegeni : Venüs, Güneş ve Ay'dan sonra en parlak nesnedir. Dünyadan bakıldığında anormal parlaklıkta bir nokta olarak görüldüğü için sık sık UFO sanılabiliyor.Ayrıca dünya batıdan doğuya dönerken, Venüs ise ters istikamette, doğudan batıya döner. Bu nedenle Venüs bize hareket ediyormuş gibi görünür. Bu da haliyle bir diğer UFO yanılgısı yaratıyor.



 YANILTICI YILDIZ PARLAMALARI : Yıldızların yanıp söner gibi görünmesinin de nedeni atmosferdir. Bir yıldızın ışığı atmosferden geçerken hava ısısındaki değişikliklerden dolayı kırılır. Bu da dünyadan bakıldığında ışığın yanıp sönüyormuş gibi görünmesine neden olur. Oysa aynı gözlem uzaydan yapılsa ışık sabit kalır. Yıldızlara bir kamera veya fotoğraf makinesi ile zum yaptığımızda değişik renklerde ışık dalgalanmaları olduğunu görebiliriz,bu da acemi gözler için çok yanıltıcı olabilir.



  Uluslararası Uzay İstasyonu : Uluslararası Uzay İstasyonu'nu (ISS) gözlemlemek  çok  kolaydır. Çünkü UUİ, Iridium uydularına göre gökyüzünde oldukça uzun süre gözlenebilir. UUİ Dünya yörüngesinde bulunan en büyük yapay uydudur. Uydunun büyüklüğü son bir kaç yılda devasa hâle gelmiştir. Bu yüzden de parlaklığı oldukça artmaktadır ve UFO meraklılarını oldukça yanıltmaktadır.UUİ'nin gökyüzündeki geçişinin uçak geçişinden pek bir farkı yoktur. Ne olduğunu bilmeyen biri bunu uçak zannedebilir. Bir çok uydu da tıpkı UUİ gibi geçişler yapar. Bir uyduyu uçaktan ayırmanın en kolay yolu ise nesnenin flaşının olup olmadığına bakmaktır. Uçaklar genellikle kırmızı ve beyaz flaşlar yansıtırlar. Uyduların ise çoğunluğunun ışıkları sabittir. Fakat bazı uydular yanıp sönüyor şeklinde görülebilirler. Bu uydularının parlaklığındaki bu değişim onların kendi etrafında dönmelerinden kaynaklanır.Uydularının parlak yüzeyleri Güneş aldığı durumda parlak, koyu yüzeyleri Güneş aldığında ise sönük görünür. Bu yüzden sanki ışığı yanıp sönüyormuş gibi bize görünürler.Son zamanlarda uydunun gündüz vaktinde bile görüldüğü birçok amatör tarafından bildirilmektedir. UUİ'nin geçişlerini,pozisyonunu öğrenmek ya da uydunun üzerindeki kameralardan  Dünya'yı canlı olarak izlemek için altta verdiğim linkleri kullanabilirsiniz.



 İridyum Uyduları : İridyum Uydusu Parlamaları
İridyum Uyduları, uydu telefonlarının ve çağrı cihazlarının birbirleriyle olan bilgi ve ses akışını sağlamak için Dünya'nın yörüngesine oturtulmuş uydulardır. İlk planlanan sayıları 77 olduğu için uydulara o atom numaralı element olan İridyum adı verilmiştir. Her bir uydu numaralarla adlandırılır.
Yörüngeleri ekvatora 86.4o eğiktir. Birbirlerinden bağımsız 6 hareketli yörünge düzlemi vardır. Yörünge düzlemlerine 1, 2, 3, 4, 5 ve 6 adı verilmiştir. Her bir yörünge düzlemi, yanındaki yörünge düzleminden 31.6o eğiktir. (Ama 1. ve 6. yörünge düzlemleri arasında 22o fark vardır.) Planlanan sayı 77 olmasına rağmen toplam sayılarının 72 olmasına karar verilmiştir. (Aslında 66 tanesi yeterlidir. Geri kalan 6 tanesi yedek uydulardır. Her bir yedek uydu bir yörünge düzleminde bulunur.) Alçak yörünge uyduları olup deniz seviyelerinden yükseklikleri 780 km kadardır. Yörüngedeki hızları 27000 km/s kadar çıkabilir. Haberleşme akışını sağlamak için uydular öndeki, arkadaki ve yanındaki uydularla sürekli irtibat halindedir. Dünya çevresindeki tam bir turu yaklaşık 100 dakikada atarlar.
Yörüngeleri hareketli olduğu için uydular sürekli yer değiştirir. Antenlerin yüksek yansıtıcı özelliklerinden dolayı anten belli bir açıya geldiğinde Güneş'ten aldığı ışığı yansıtır.Bu esnada gökyüzünde bir ışık parlaması olur bu durum bilinemeyen bir gök cismi ya da UFO olarak algılanır.
Yapay uydu gözlemek gökbilimin en eğlenceli yönlerinden biridir. Bunun için teleskop veya dürbün gibi özel bir alete ihtiyacınız yok çünkü en parlak uydular halk arasında "Çoban Yıldız'ı olarak bilinen Venüs'ten bile daha parlaklar.

Yapay uyduları gözlemlemek için nereden, ne zaman geçeceğini bilmemiz gerekir. Bunun için amatörlerin en çok kullandığı kaynak olan www.heavens-above.com adlı sayfayı kullanacağız.
Sayfaya girdikten sonra yapmamız gereken ilk şey konumumuzu ayarlamak olacak. Bunun için 'Configuration' yazan bölümden 'Select from database' kısmına tıklayarak açılan sayfadan ülkemizi seçiyoruz. Ülkeyi seçtikten sonra karşımıza bir arama sayfası geliyor. Bu kısımdan bulunduğumuz ilçeyi yazarak arattırabiliyoruz. Arama yaparken Türkçe karakter kullanmamaya özne gösterin. Eğer ilçe merkezinde değil de ilçeye bağlı köyde veya semtte oturuyorsanız ilçenizin sağında yazan 'neighbours' kısmından semtinizi veya köyünüzü seçebilirisiniz. Bu işlemi tamamladıktan sonra sistem sizi tekrar anasayfaya yönlendirecektir.

Gökyüzünde en çok gözlenen uyduların başında Iridyum haberleşme uyduları ve Uluslararası Uzay İstasyonu gelir. Bu uydular şehir ışıkları altında dahi gökyüzünde kolayca fark edilebilirler. En parlak durumda bu uydular Ay'dan sonra gökyüzündeki en parlak nesne konumuna gelmektedirler.
Iridyum haberleşme uydularını gözlemlemek için saatlerimizin hassaslığı oldukça önemlidir. Çünkü bu uydular gökyüzünde yaklaşık 30sn görülebilirler. Eğer saatiniz tam olarak ayarlı değilse ansayfanın aşağı kısmında yer alan 'what time is it?' bölümüne tıklayarak saatlerinizi ayarlayabilirsiniz.
Iridyum parlamalarının ne zaman gerçekleşeceğini öğrenmek için 'Satellites' kısmından 'Iridium flares' bölümündeki 'next 24 hrs' ya da 'next 7 days' yazılarından birine tıklayın. Karşınıza gelen sayfada mag (magnitude) alt (altitude) ve az (azimuth) gibi terimler çıkıyor. Bunlardan 'magnitude' terimi Türkçe karşılığıyla kadir olup parlaklık sistemidir. Uydunun kadiri ne kadar düşük değerdeyse o kadar uydu o kadar parlaktır. 'Altitude'ün Türkçe karşılığı ise "yükseklik" olup uydunun geçeceği konumun derece cinsinden yüksekiğini ifade eder. Gökyüzü boydan boya 180odir. Ufuk çizgisini 0o olarak kabul edersek başucu noktası 90oe karşılık gelir.  Kolumuzu uzattığımızda bir yumruk genişliği yaklaşık olarak 10 dereceyi ifade eder.  Bir karış ise yaklaşık 25o bir alan kaplar. 'Azimuth'un Türkçe'deki karşılığı ise "Güney açısı"dır. Güney açısı başlangıç noktası kuzey (0o) olup etrafımızı çevreleyen 360o lik derecelik çemberi ifade eder. Doğu 90o ye, Güney 180o ye, Batı ise 270o ye karşılık gelir. 'Azimuth' kısmının yanında 'Distance to flare centre' ve 'Intensity at flare center' terimleri yer alıyor. Bunlardan ilki bulunduğunuz konumun parlama merkezine olan uzaklığını belirtir. Parlama merkezinden uzaklaştıkça uydunun görünen parlaklığı azalacaktır. Mesela -8. kadirden bir İridyum uydusunun 10 km batısında yer alıyorsanız uydu size yaklaşık -3 kadir olarak görünecektir. İkinci terim ise parlama merkezindeki parlaklığı belirtir.



  Yıldırım Topları : Yıldırım topları doğal bir fenomen olup genelde gök gürültülü havalarda oluşan ve ışık saçan bir hava olayıdır. Çok nadir olduğundan UFO'larla karıştırılabilir.



   Deprem Işıkları : Çok uzun bir zaman boyunca yerbilim­ciler tarafından dikkate alınmamış olsalar bile artık bu konuda yürütülen ciddi bilimsel araştırmalar mevcut. Çünkü 1966 yılında Japonya’daki Matsushiro depreminde fotoğraflanarak belgelenmiş, gerçek oldukları görülmüştü.

Deprem ışıkları birbirinden farklı şekil ve renklerde olabiliyor. Bazen gökkuşağı renk­lerinde ve gökyüzüne yayılmış olarak, kimi zaman renkli küreler halinde ya da titreşen ışıklar şeklinde görüldükleri oldu. Ortaya çıktığı bölgeler de tıpkı renk ve şekilleri gibi değişken. Örneğin depremin merkez üs­sünden 400 kilometre uzaklıkta belirdiği de oluyor. Geçtiğimiz yıllarda öne sürülen bir teoriye göre, ışıklar sadece depremin bazı tabakaları birbirinden kopararak ayırdığı durumlarda, bu nedenle oluşan yarıkların üzerinde ortaya çıkıyor. Genelde sade­ce birkaç saniye süren bu garip ışıkların anlaşılması, hayvanların depremi önceden sezebiliyor olmalarının ya da bazı insanların depreme saniyeler kala şiddetli baş ağrıları yaşamasının sebebini de açıklayabilir.


  Füze Testleri : 2009 yılında Norveç'te parlak, uzun kuyruklu bir ışık görüldüğü kaydedildi. Bu herkes için çok etkileyici bir görüntüydü. Gerçekten uzayın derinliklerinden gelen tuhaf bir şeye benziyordu ama aslında açıklaması çok basitti. Rusya'nın başarısız olduğu bir füze testiydi.
   


   Değişik Bulut Şekilleri : Soğuk su damlacıkları bazen alışık olmadığımız bulut şekilleri meydana getirir. Bu bulutların değişik özellikleri vardır. Rüzgar estiğinde yada yakınından bir uçak geçtiğinde birdenbire donarlar yada buharlaşabilirler. Oluşturdukları değişik şekiller yanıltıcı olabilir ve UFO sanabilirsiniz.Tabi bulut taklidi yapan ya da bulutların arasına gizlenen gerçek UFO 'ları da  unutmamak gerek.



 Gelişmiş Gizli Uçaklar : Radarlar uçakların yerlerinin belirlenmesinde çok başarılıdır. Bu durum bir hava saldırısı sırasında öncelikle sürpriz faktörünü ortadan kaldırır. Ayrıca düşman avcı uçaklarının ya da uçaksavar sistemlerin uçaklara karşı önlem alması olanağı doğurur. Bu düşüncelerden hareketle ABD ,RUSYA gibi gelişmiş ülkelerin mühendisleri radarların uçakları görmesini güçleştiren çeşitli yöntemler buldular. Radara yakalanmama özelliğine sahip uçaklara "stealth" yani hayalet uçak adı veriliyor. Bu uçakları radarlar görmese bile gözle görebilmek mümkün olabilir,çoğunluğu ileri mühendislik olan bu uçaklar değişik çaplarda ve şekillerde olabilirler.Hiç alışkın olmadığınız türde olan bu uçakları görüp UFO sanmanız çok olasıdır.

Askeri Drone : Drone’ların Türkiye dahil olmak üzere yaygın kullanımı hala askeri. The Guardian ya da Huffington Post gibi yayınlarda drone’lar için ayrılmış özel bölümlerinde sıralanan haberlerin neredeyse tamamı bu konularla ilgili. Hatta Amerika drone saldırılarının neden olduğu can kaybını kayıt altına alan şöyle mobil uygulamalar bile mevcut.

Bunların bir sonucu olarak hafızalarda çatışma ve savaşlar gibi doğrudan şiddeti çağrıştıran olaylarla özdeşleşen drone’ların amatör ve ticari kullanımı ise son dönemde gittikçe yaygınlaşıyor. Bu durum, drone’ların yeniden tanımlanması gerekliliğini getiriyor. Amerika başta olmak üzere, yeni yasal düzenlemelerle drone’ların askeri savunma ve saldırı dışında kullanım alanlarını tartışmaya açıyor.

Vietman Savaşı’ndan günümüze askeri drone’lar

İnsansız hava araçlarının askeri kullanımı fikrinin 1800 sonlarına kadar gittiği belirtiliyor. Modern çağda savaşla özdeşleşen silahlı drone’ların kullanımıyla ilgili en bilinen örneklerden biri de Vietnam Savaşı. Savaş sırasında yaklaşık 3,500 İHA operasyonunda kullanılmasıyla tarihin belki en çok bilinen drone’larından biri de radyo kontrollü, yüksek hızlı Ryan Firebee oldu.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaygınlaşmaya başlayan silahlı drone’ların kullanımı o kadar yaygınlaştı ki, Batı Galler, insansız hava aracı üretiminde dünyanın önde gelen ülkelerden bir olma iddiasıyla drone’lara özel havaalanını açtı, Türkiye, Türk İnsansız Hava Aracı (TİHA) programı kapsamında yerli askeri drone’larını üretmeye başladı, Amerika Kuzey Kore nükleer silahlarını takibe almak için kullandığı Global Hawk’ı, Japonya depremi sonrası hasar tespiti için Fukushima Daichi nükleer santraline gönderdi. Örnek listesi oldukça uzun.


GRUP HALİNDE UÇAN EĞİTİM UÇAKLARI : Filo halinde belirli bir kol düzeninde uçan eğitim uçakları beraber hareket ettiklerinden çoğu zaman Ufo yanılgısı yaşatmaktadır.


Lens Parlaması (Lens Flare) :  Bu çok sık karşılaştığımız ve çok yanıltıcı bir durumdur.Buna " Lens Parlaması " (Lens Flare) diyoruz.Aslen bir hata olmakla birlikte etkili bir ışıktan yanlış açıyla gelen ışığın merceklerde yansıyarak parlaması sonucu oluşan ışık daireleridir.Aynı zamanda fotoşop programlarında kullanılan ışık efektidir.






Uzun Pozlama : Fotoğrafçılıkta en çok kullanılan tekniklerden biri olan “uzun pozlama” çoğunlukla gece çekimlerinde kullanılmakla beraber bir çok farklı durumda da etkili fotoğraflar çıkartmanız için kullanılır.Alttaki örnek fotoğraflarda gece uçan uçakları uzun pozlama tekniği ile fotoğraflamışlar.Uzun pozlama gibi fotoğrafçılık teknikleri  hakkında bilgisi olmayan bir insan için çok yanıltıcı olabilir.





 Işıklandırmalar : Bazı binaların,iş hanlarının veya eğlence mekanlarının ışıklandırma sistemleri gece gökyüzünde ilginç görüntülere sebep oluyor ve insanlar bu görüntüleri bir doğa fenomeni ya da bir UFO olarak düşünebiliyor.





  Açıklama : Bilindiği üzere UFO 'ların belirli karakteristik özellikleri vardır. Formu, yapısı, manevrası, hızı ve yerçekimine ters düşen biçimde havada asılı durup, daha sonra olağanüstü bir hızla ivme kazanarak yok olması ya da havada aniden materyalize olması veya demateryalize olması gibi.Bu karakteristik özellikler hiç bir şekilde bilinen konvansiyonel araçlarla ve teknolojilerle uyuşmamaktadır.

UFO’ların yapısal özellikleri birbirinden farklı olmasına rağmen, yakın karşılaşma raporlarında bazı ortak özelliklerden de bahsedilmektedir. Bağlantı yerleri bulunmayan dış omurgalı UFOlara dair raporlar, bu araçların ileri bir teknolojiyle inşa edildikleri izlenimini vermektedir. Gözlemlenen ve fotoğraflanan UFO’lar arasında, alt bölümlerinde üç ya da dört küre bulunan kubbeli diskler dikkat çekicidir. Bu kürelerin döndükleri görülmüştür. 

Disklerin üstündeki kubbelerden anten benzeri cisimler çıkmaktadır. Disk biçimli UFOlarda pencere ve kapılar da gözlemlenmiştir. Bunun yanında, alt kısımlarında dikdörtgen paneller bulunan üçgen biçiminde UFOlar da bulunmaktadır. 

Işıklar, pencereler, paneller, yükseltilmiş yüzeyler hemen her tür UFO’da görülmektedir. Bu özelliklere sahip cisimler gözlemleyen tanıklar bunların başka dünyalardan geldiğine ikna olmuşlardır. UFOlar hem gündüz hem de gece gözlemlenebilmekte ve bazı atmosferik efektler yaratmaktadırlar. Parlayan ışık geçirmez gövdeler, parlayan yarısaydam gövdeler, kıvılcımlar ve dumanlar bu efektler arasındadır. Gündüz gözlemlenen UFOların belirli bir renkte ışık yaydığı görülmemiştir. Genel olarak gümüşi ve beyaz renkte oldukları söylenmektedir. Gece ise, UFOlar parlak ışık kaynakları olarak belirirler. Gövde ışıklarının rengi değişiklik göstermektedir; bazen birden fazla renge girerler ya da gözlem sırasında renk değiştirirler. Kimi görgü tanıkları, bu araçların hızlandıkça gözlemlenmesi güçleşen değişiklere uğradıklarını bildirmişlerdir. 

Bu özelliklerin UFOların sahip olduğu itici gücün bir ürünü olduğu tahmin edilmektedir. Bu, aynı zamanda, gözlemlenen cismin bir araç olduğunu da göstermektedir. Eğer bazılarının belirttiği gibi UFO’lar elektrogravitik ya da manyetogravitik bir teknolojiyle çalıştırılıyorsa, bahsettiğimiz özellikler bu teknolojinin ürünüdür. UFOlar saçtıkları ışıklarla kendilerini çevreleyen atmosferi iyonize edebilmektedirler. Bu iyon katmanları, bulunulan yere ve havanın durumuna göre farklı renklere sahip bir plazma haline gelmektedirler. Uzaylı varlıklar ayrıca, ivmenin ve hızlı manevraların negatif etkilerini sıfırlayan aletler de geliştirmişlerdir, dolayısıyla uçan daireleriyle havada akıl almaz manevralar yapabilmektedirler. Bildirilen yüzlerce UFO raporu üzerinde yapılan çalışmalar, UFOların belli başlı ve yinelenen bir manevra paternleri olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bunlar arasında, UFO’ların önce havada asılı kalması ardından aniden hızla yükselmesi o kadar sık rastlanan bir olaydır ki, bu bir UFO’nun tipik özelliği olarak kabul edilmektedir, çünkü hiçbir doğal ya da insan yapımı cisim bu şekilde hareket edememektedir. Daire biçimini alma, havadaki araçları süratle geride bırakma ve bir araya gelerek birlikte hareket etme de sık sık gözlemlenen UFO manevralarındandır. 

Devamını Oku »

27 Ağustos 2016 Cumartesi

DUYGULARIMIZIN KARA KUTUSU ( AMİGDALA )




Duygularımızın Kara Kutusu "AMİGDALA" (Corpus amygdaloideum)

Amigdala Latince bir kelime, badem anlamına geliyor.
Beyinde Limbik sistem içinde yer alan iki küçük badem şeklindeki bu yapı insan duygularının repertuarı olmak özelliğini gösteriyor.
Düşünerek değil de bir tepki gibi dışarı verdiğimiz duyguların merkezi...
Amigdala'da kayıtlı olan duygular öğrenilmemiştir, nesillerden nesillere genetik yollarla aktarılarak bu bölgede depolanmıştır. Öğrenilmemiş olan duygular "otantik duygulardır" ve bu duyguların keşfi kişinin kendini yönetmesi için büyük bir adımdır.
Joseph E. LeDoux yaptığı araştırma ve çalışmalarının birinde amigdalayı keserek ayırmış ve amigdalasız bir insanın yaşamını incelemiştir.
Bulgularına göre, amigdalası alınan insanın yaşamının, çarpıcı bir şekilde değiştiğini ve o insan için olayların duygusal anlamda işgörmezliğini, yetersizliğini tespit etmiştir.
Yaşadığınız korkular, duygusal olaylar, kaygıya sebep olan olaylar amigdala tarafından değerlendirilir, saklanır ve sonra benzer durumla karşılaşırsanız, amigdala tüm bunları hatırlar, sentez eder ve siz de ona göre davranırsınız.
Yapılan çalışmalar, sevgilisinin resmini gören kişinin amigdalasının deaktive olduğunu göstermiştir. Kısacası çalışmaz, felç olur.
Aşk sırasında beynin frontal, pariyetal, orta temporal korteksi ve amigdala bölgelerinin birbiri ile etkileşim haline giriyor.
Ödül merkezinden dopamin salınımı frontal, pariyetal, orta temporal korteks ve amigdala aktivasyonunu azaltır veya tümden durdurur ve Amigdalanın deaktivasyonunda korku azalır.
Sonuç ; Aşk insanı cesur yapar.
Bu sayede “gözüpek aşık” modeli, aşkın bir yan etkisi olarak, beyinde kendiliğinden ortaya çıkıveriyor.
Belki de bu yüzden “Aşkın gözü kördür" denilmektedir.
Olaylar bununla da bitmez. Beynin ön bölgesi olan “frontal korteks” de baskılanır ve deaktive olur.
“Frontal korteks” bizim değer yargılarımızı yöneten bölgedir. Moral değerler, aile ve bulunduğumuz sosyokültürel katman bağlamını oluşan değer yargılarımız, bu bölgede vücut bulur.
Bu bölgenin çalışmaması tüm yargı-denetim mekanizmalarımızı ortadan kaldırır. Kortikal zonda yer alan ve negatif duyguları oluşturan bölgede deaktive olur. Salgılanan dopamin ve kortikal zonun işlev kaybı sonrası aşık olduğunuz anda açıklayamadığınız bir mutluluk hali söz konusudur.
(Amigdala nucleus accumbensle ilişkilidir. Nucleus accumbens kimyasal dopaminin kullanarak haberleşen sinir uçlarıdır.
Dopaminin sistemi hazzı kontrol etmektedir. Zevk aldığımız bir aktivitede nucleus accumbens-dopaminin sistemi hücreleri aktiftir. Hemen hemen bütün bağımlılık yapan (kokain, amfetamin, eroin, afyon, tütün gibi) ilaçların dopaminin kullanan hücreler üzerinde etkisi vardır)
-------------------------------------------------------------------------
Yani Aşkın anahtarı beyinde bulunuyor
İnsanlar ve diğer canlılarda algılanan koku, duyguların yönetildiği limbik sistemdeki (Amigdala) denilen bölgede değerlendirilir
Koku duyusunu alan koku şişkinliği (olfactory bulb) burnumuzun tavan kısmında bulunur ve Beynin duygusal merkezi olan amigdala, limbik sistemdedir ve ¨olfactory bulb¨la da direk olarak bağlantılıdır. Bir esansı kokladığınız zaman beynimizin amigdala denilen bölümü etkilenir.
Canlı, karşı cinse olan ilgisini burada değerlendirdiği kokuyla belirler. Üreme içgüdüsü, canlılarda kokuyla başlar. Hayvanlar, çiftleşeceği eşini kokusuna göre seçer.
Tıpta, koku ve aşk arasındaki ilişkiyi ispatlaması için bir kedinin beynindeki koku merkezi çıkarıldığında, cinselliğin saptığı, diğer hayvanlara karşı da cinsel istek duyabildiği gözlenmiştir
-------------------------------------------------------------------------
Ünlü sinirbilimci Joseph kitabında şu başlığı kullanmıştır:
“Amigdala ve Limbik Sistem – Tanrı’ya Uzanan Transmitter”
-------------------------------------------------------------------------
Derin meditatif aktiviteler (transandans: Mistik, artistik yaşantılar, vecd hâlleri), birtakım özel teknikler ve sembolik-allegorik düşünce ile amigdala eğitilebilir.
Dünyadaki binlerce dinî, mistik ve meditatif disiplinlerin hepsi de bu bölgeyi hedef alarak âdeta düzenleyen tatbiklerdir.
Tefekkür etmek beyindeki frontal ve temporopariyetal bölgeleri, mistik ve artistik yaşantılar amigdala ve limbik sistemi sürekli olarak tembih etmektedir.
Meditasyon yaparken hissedilen sakinlik, huzur veya “spiritüel hisler”, yine amygdaladan geliyor. Düşünsenize, herşeyin altında amygdala yatıyor!
Meditasyon grupları ile ilgili araştırmalarda (Popular Science Türkiye Dergisi'nde bir araştırma haberine göre) beynin bu ilkel (vur ya da kaç) korku merkezi olan amigdala bölgesinin meditasyon yapanlarda küçülürken, hipokampus yani duygu ve hafıza merkezi büyüdüğü görülmüş.
Massachusetts General Hospital araştırmacılarının oluşturduğu bir ekip, nöro görüntüleme tekniğiyle,meditasyon ile beyinin merkezini oluşturan gri maddede değişimler olduğunu kanıtladı.Miami Üniversitesinde nörobilimci olan Amishi Jha da çalışması benzer sonuca ulaştı.
Bir SPECT çalışmasında glossolali ( Mistik deneyimler sırasında görülebilen konuşma ) sırasında prefrontal korteks aktivitesinde azalma, limbik yapılarda ve amigdalada ise aktivite artışı tespit edilmiştir
ABD'deki Kaliforniya Üniversitesi'nin çalışmasına göre, öğreti beyindeki korku hafızası olarak bilinen amigdala bölgesini sakinleştiriyor, olumlu ruh haliyle ilintili bölgeleri daha aktif kılıyor.
Araştırma, düzenli meditasyon yapan budistlerin diğer insanlarla karşılaştırıldığında, şaşkınlık, şok, öfke gibi duygulara daha az kapıldığını gösteriyor.
Her ne kadar amigdaladaki bilgilere (kodlara veya kayıtlara) doğrudan ulaşılamıyorsa da, EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing) veya derin meditasyon sâyesinde, burası “terbiye edilebiliyor; bâzı ilâçlar da aynı işi görebiliyor.
Çünkü en temel, beynin daha üst yapılarından süzülmeyen savaş veya kaç veya donakal (fight or fright or freeze) cevapları buradan çıkıyor.
Bu bölge düşmanı veya dostu, yenebilir olanla yenemez olanı ve eşleşilebilir olanla olamayanı tefrik etmekte en önemli merkez.Bu işlevini hayat boyunca da sessiz ve derinden sürdürüyor.
Amigdala heyecanların bir deposu değil, heyecanların, duygu ve dürtülerin uygun hedefe yönlendirilmesi görevini yürüten karmaşık bir ağ sisteminin bir
bileşeni
http://www.youtube.com/watch?v=tE2mB6wO-DM
-------------------------------------------------------------------------
Dr. Richardson'a göre prefrontal korteks "Düşünen Beyin" , Amidala ise "Hisseden = Duygusal Beyin"
Araştırmalar düzenli meditasyonun prefrontal kortekste kalınlaşmasına neden olduğunu göstermiştir.
Meditasyon üzücü olaylarla aramızdaki bağları zayıflatmaya yardımcı olur,sakin olmamızı sağlar.Prefrontal korteks "Düşünen Beyin" ve Amigdala "Hisseden = Duygusal Beyin" arasındaki bağlantıyı güçlendirir.
-------------------------------------------------------------------------
Amigdala adındaki temporal lobun anterior kısımlarındaki küçücük nukleuslar topluluğunun işlevinin
sâdece korkma-hazzetme, cinsellik-iğrenme gibi Yin-Yang tarzı en temel ve çiğ itkileri (impulses) doğurmak olduğu zannedilirken,
son senelerdeki sinirbilim araştırmaları burasının aynı zamanda arkaik ve filogenetik hâfızanın da merkezi olduğunu ortaya koydu.
-------------------------------------------------------------------------
Hippokampusun en erken 3 yaşta faâl hâle geçtiğini, ondan önceki dönemlerle ilgili hâtıraların amigdalada depolandığını, erken çocukluk çağı yaşantılarının ve travmalarının tamamen burada saklandığını, hayatın daha ileri dönemlerindeki çok şiddetli duygusal yaşantıların (özellikle travmaların) gene burayı aktive ettiğini biliyoruz artık.
Amigdaladaki bilgiye rasyonel düşünceyle veya mantıkla ulaşmak mümkün değil ama meditasyonla, vecit hâlleriyle (ecstasy), seri-işlemi (serial-processing) değil de paralel-işlemi (parallel-processing) devreye sokan sembolik-allegorik düşünceyle aktive etmek mümkün.
Hâttâ Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR) gibi tekniklerle buranın “terbiye edilmesi” ve Post-Travmatik Stres Bozukluğu gibi hastalıklarda travmadan arındırmada kullanılması gündeme geldi (Lipke 1999, Shapiro 2001).
Cloninger ve arkadaşlarının (1993) çalışmalarıyla evrimsel kökenli sebatkârlık (persistence), yenilik arama (novelty seeking), zarardan kaçınma (harm avoidance) ve ödül bağımlılığı (reward dependence) şeklinde dört temel huyumuz (temperament) olduğunu ortaya koydu
-------------------------------------------------------------------------
Ölüme Yakın Tecrübelerde (NDEs)” hipokampusun ve amigdalanın önemli rolü tartışılırken “Ölüm” denilen olayda da hipokampusun ve amigdalanın nasıl bir rol oynadığına da bakalım…
Nörofizyolojist Dr. Rhawn Joseph, “brainmind.com” adlı web sitesinde, “Ölüm” anında hipokampus ve amigdalanın aktiviteleri hakkındaki açıklamaları, Kevin Nelson’ın “Ölüme Yakın Deneyimler (NDEs)” hakkında yaptığı açıklamalara benzer bir paralellik teşkil etmektedir.
Joseph’ın açıklamasına göre de, hipokampusta kayıtlı olan ve amigdalada etiketlenen tüm anılar ve o anılara bağlı suçluluk, üzüntü gibi tüm duygular “ölüm” adlı tecrübenin bir parçası olarak “ruh” adlı mikrodalga bedende hologramik olarak tekrar yaşanır.
“Ölüm”ü tadan kişi, vücudundan yukarı doğru bir seyir, tüm yaşantının bir film gibi tekrarlanması, bu tekrarlanışla birlikte kendini yargılama, sorgulama, bir çeşit vicdan muhasebesi yapmaya başlar.
Aslında bu aktivitelerin hepsi temporal loptaki ve hipokampus-amigdaladaki bioeleletrik akımının boşalması ile meydana gelmektedir.
Dr.Joseph, “ölüm” denilen olayın başlaması ile hipokampus ve amigdalanın, beyinde hem ilk etkilenen bölgeler, hem de ilk etkilenmesine rağmen fonksiyonu duran en son iki bölge olduklarını açıklamaktadır.
Bu da bizleri şöyle bir düşünme noktasına getirebilir:
Eğer bizler, tüm hayatımız boyunca hipokampusta depolanan ve amigdalada etiketlenen daha çok “korku” merkezli duyguların hükmü altında yaşamışsak ve bu kaydedilmiş bilgiler aynı şekilde “ruh” adlı mikrodalga bedene de otomatik olarak kaydedilmişse, “ölüm” adlı olayı yaşamaya başladığımız andan itibaren madde beden olarak algıladığımız bu bedenden hologramik mikrodalga bedenle ölüm ötesi yaşantıya geçişteki en son anda yine hipokampus ve amigdalanın hükmündeyiz.
“Gost (Hayalet)” adlı filmi hatırlayın. Filmde ölümü tadan ana karakterin öldüğünü anladığı ilk anları gözünüzün önüne getirin; tüm korku ve endişelerin ortaya çıktığı tüm duyguların en yoğun şekilde yaşandığı o anı… İşte o an, o hissediş, hipokampus ve amigdalanın etkin faaliyetinden başka bir şey değil.
Tecrübe ettiğimiz ve kaydettiğimiz, amigdala sayesinde de birbirine zincirleme eklediğimiz korku ağırlıklı duygularımızı sadece bu dünyada yaşamakla kalmıyor “ölüm” adlı olayı yaşamaya başladığımız ilk andan son ana kadar da bir film gibi tekrarlayarak ölüm ötesi yaşama geçiyor ve ölüm ötesi yaşantıda da neticeleri ile karşı karşıya kalıyoruz.
O zaman, sadece bu dünyadayken değil, ölüm anı ve ölüm ötesi yaşam için de hipokampus ve amigdalaya yüklediğimiz özellikle tüm korkularımız ve vesveselerimiz bizler için önemli bir hal almaktadır.
-------------------------------------------------------------------------
Beynin hatırlama ile ilgili ana merkezlerinden hipokampus ile amigdala arasında bir ilişki vardır.
Hipokampus kuru gerçekleri hatırlarken, amigdala ise bir takım bağlantılar kurarak hatırlama yoluna gider.
Mesela bir insan ile karşılaştığınızda, o insanı daha önce tanıyıp tanımadığınızı Hipokampus yoluyla hatırlarsınız, o insandan hoşlandığınızı yada hoşlanmadığınızı ekleyen amigdaladır.
Duygusal repertuvardan bir çeşniyi bilgiye katar.
Amigdalanın en önemli görevi çevreyi durmaksızın tarayarak olası tehlikelere karşı beyni uyarmaktır.
Normal şartlar altında bile endişe duyguları oluşturan bu organ, uyarıldığında süper ihtiyatlı bir duruma geçer.
Kalp atışlarımız hızlanır, vücuttaki tüm sinirler aşırı uyarılır, göz bebekleri daha iyi görüş için genişler, daha hızlı tepki verebilmek için tüm kan kaslarda yoğunlaştığından deri sıcaklığı düşer. Sistem bir kere aktive edildiğinde kapatılması o kadar da kolay değildir. Bu durum modern insan için mutlulukla mutsuzluk arasındaki ince çizgiyi belirler.
Ayrıca korkularınızın kaynağı da amigdaladır. Geçmişte yaşadığınız korku dolu bir anı tekrar yaşadığınızda aynı korku ve endişeyi hissetmeniz amigdalanın fonksiyonudur.
Amygdalası çok çalışan insanlar ise herşeyden korkuyorlar.
Amygdalası kaza yüzünden bozulmuş insanlar ise korku veren olaylardan hiç korku duymuyorlar.
Science News'un haberine göre S. M. isimli bir kadında bulunan Urbach-Wiethe hastalığı sebebiyle amigdalasının tamamı iş göremeyecek biçimde hasarlıdır. Bu hasardan ötürü de bu kadın hiçbir korku duymamaktadır.
-------------------------------------------------------------------------
Amygdala alındığında ise ne cinsel ilgi kalıyor, ne de korku...
Yani Amigdala seksüel duygularla da ilgili.
Erkek amigdalasının dişi amigdalasına göre % 20 daha büyük olduğu bilinmektedir.
Görsel cinsel uyaranlara karşı Erkek amigdalası,özellikle de sağ amigdala çok hızlı aktivite olurken dişilerde daha yavaş olmak üzere sol amigdala aktive olmaktadır.Bu bilgi erkeklerde röntgencilik ve pornografinin daha yaygın görülmesini ve kadınların görsel cinsel uyaranlar karşısında erkekler kadar hızlı uyarılmıyor oluşunu açıklayabilir.
-------------------------------------------------------------------------
Amigdalanın disregülasyonunun (ayar bozukluğunun diyelim) Manik Depresif Hastalık, Borderline Kişilik Bozukluğu, Post Travmatik Stres Bozukluğu gibi klinik tablolarla doğrudan ilişkisi var.
Amigdala depresyon ve anksiyetede hiperaktiftir
Depresyonda beyin ön bölgesinin etkinliğinin azaldığı, limbik sistemde yer alan amigdalanın etkinliğinin arttığı bilinmektedir.
Depresyon hastalarının olumsuz durumlar karşısında, uyarılan amigdalaları, bu olumsuz bilgi sinyallerini ilettikten sonra gerektiği kadar hızlı kapanmıyor.
Bu durum karşısında, depresyondaki kişi en küçük önemsiz bir tetikleme ile bile bilinçaltında kayıt altına alınmış olayları tekrar tekrar yaşıyor.
-------------------------------------------------------------------------
Amigdala kontrolündeki Üst Beyin(Korteks) düşük frekanslı dalgaları çözerek sınırlı Dünyamızı ve benliğimizin oluşmasını sağlarken,
bilimin son yıllarda gerçek işlevini keşfettiği Epifiz(Pineal) ise, varlığın Dünya(sın)da algılayamayıp da soyut, bilinmeyen olarak kabullendiği Manevi dünyasını barındıran Alt Beyine ait yüksek frekanslı dalgaları çözen,
Kalp nöronları ile bağlantılı bir merkez yani bir yerde ' İnsanın Kara Kutusu '
Ancak Beyin veri tabanı yeterli Bilgi-Data Birikimine sahipse, acele etmeden gerekli tedbirleri alıp, sentezlemeyi yapıp Amigdala üzerinde etkili olarak onu kontrol edebiliyor.
Etkinliği artan beyin ön bölgesi, amigdalayı baskılayacak ve mantıklı kararlar alınmasını sağlayacaktır.
Beyin ön bölgesinin güçlenmesi, “evrensel gerçeği” idrakla olasıdır.
Kalpten çıkan sinirler beyinde medullaya ulaşıyorlar, ordan beyindeki daha yüksek merkezlerin içine bağlanıyor ve anlaşılan içgüdü, duygu ve korku merkezi amigdala üzerinde büyük etkisi var.
Mistik deneyimlerle bu hakimiyet oluşturulabilmekte...
Yaşadığımız olayları ve ilişkide olduğumuz insanları duygularımız aracılığıyla değerlendiririz. Ancak duygular yaşadığımız bir olayın nedeni değil vesilesidir. Her insan yaşadığı durum karşısında farklı duygular hisseder ve farklı tepkiler verir. Bunun nedeni aynı olayı yaşayan kişilerin bu olaylara farklı anlamlar yüklemesidir.
Dolayısıyla kendi bakış açımızı değiştirdiğimizde ve olayları duyguların kaynağı değil vesilesi olarak gördüğümüzde duygularımızı ön loblarımızla kontrol altına almayı öğrenmiş oluruz.
Duygularını ve düşüncelerini yöneten kişi yaşamının efendisi olur…
Farkındalık, duyguları kontrol etme gücüdür. Aynı zamanda kendini tanımanın diğer adıdır.
Devamını Oku »

24 Ağustos 2016 Çarşamba

DÜNYA'DA GERÇEKTEN NELER OLUYOR ?



Dünya'da Gerçekten Neler Oluyor ?

YENİ YÖNÜMÜZ

Tony Wicks’in Dünya medeniyetinde gerçekleşen değişimler hakkındaki izlenimleri

GİRİŞ

Birçok insana inanılmaz gibi gelse de, Dünya üzerindeki insanlık, hayatı deneyimlememiz bakımından evrimsel bir değişim işleminden geçiyor. Bizler; öyle ki galaksimizdeki ve evrenimizdeki diğer birçok yıldız sistemlerindeki, hatta diğer evrenlerdeki medeniyetlerle etkileşim içinde olacak galaktik bir medeniyet haline gelmekteyiz. Korkuya ve rekabete dayalı bir toplumdan, sevgiye, barışa ve uyuma dayalı bir topluma dönüşmek bizim gerçek kaderimiz. Şu andaki kaos sadece hızlanan değişimin bir parçası.

Görünmeyen (Daha çok ruhsal alemler ya da Cennet olarak Kabul edilen) olduğu kadar, çoğu insanın bir tek onun varolduğuna inandığı görünen bir evrende yaşıyoruz. Hakikat bizden saklandı, böylece en sonunda kim olduğumuzu hatırlayacak, keşfedecektik: uzaydaki ve ruhsal alemdeki kardeşlerine yakından bağlı evrensel bilginin ve zekanın ölümsüz varlıkları… Ne yazık ki birçok hükümet, din ve felsefe, gücü ve kontrolü ellerinde tutmak isteyenlerin gerçeği bizlerden saklamak için amaçları doğrultusunda yönlendirilmiştir. Amerikadaki terorist saldırılarına verilen karşılığın, zaman içinde bizi kontrol altında tutmak için yapılan son girişimlerden biri olduğu gösterilecek. Yine de zaman, dünyada barış isteyen insanların göstereceği anlayıştaki büyük değişimin zamanıdır, kullanılan/yönlendirilen medyanın bize sunduklarına rağmen.

Bir çok insan “bir şeylerin olmak üzere” olduğunu hissetmekte, fakat gerçekleşen değişimlerin bir çoğu ortaya çıkmadan önce görünmez evrende gerçekleştiği için ilk seferde kavramak güçleşiyor. Aslında büyük bir “deney”in parçasıyız; bu heyecan verici “bitiş zamanları”nda, bir medeniyetin sonu ve bir yenisinin, birlikte yaratacağımız Yedinci Altın Çağ başlangıcı olan “bitiş zamanları”nda, burada olmayı yüksek bir anlayışla kabul ettik.

Geleceğimiz hakkında bir çok şey yazıldı, konuşuldu ve kehannette bulunuldu. Bu bilgilerin bazıları kaydedildiği zaman için gerçekti, fakat bugün için değişti. Bazıları ise gerçek değildi, bizi yönlendirmek amaçlıydı. Bütün bunların ayrımını yapmak en zor iş. Bu yüzden birisi için “gerçek” olan bir diğeri için değil. Bütün bilgilere, burada size sunduklarımla birlikte, kendi farkındalığınızı da uygulamanız gerekiyor. Öğrenimimize devam ettikçe değişik seviyelerde insanlar uyanıyor.

Bazı bilgileri özümsemek zor, mesela Yeraltının doğal yapısını ve orada hala yaşamakta olan eski medeniyetleri. Ya da bir çok çağlar önce insanların gezegenimizin ve evrenin geleceğini değiştirmek için zamanda geçmişe yolculuk yaptıkları gerçeği… Ya da 1943’de savaş gemisini görünmez yapıp zamanda yolculuk yapabileceğimizi keşfettiğimiz gerçeği… Ve nasıl Apollo Ay Programının yüksek teknolojinin üstünü örtmek için yapıldığını… 60’lı yılların başında Ay’a ve Mars’a Güneş sistemimizin diğer bölümlerini incelemek amaçlı gizli yolcuklar yapılmıştı bile. Son olarak, arzunuzu bilemek ya da bilinçlenme yolunuzun neresinde olduğunuza bağlı olarak sizi daha şüpheci yapmak için: Dünyanın, güneş sistemi ile birlikte Sirius yıldız sisteminin parçası olması için uzayda taşınması ile birlikte dönüş hızını yavaşlatması ve bir felaket gerçekleşmeden dönüş yönünü tersine değiştirmesi bekleniyor.

YÜKSELİŞ VE BOYUT DEĞİŞİMİ
Dünyanın kendisine ait bir farkındalığı vardır; O canlı bir varlıktır. Uyduğumuz/takip ettiğimiz Yaratıcının Kutsal Planı, bilerek ya da bilmeyerek de olsa bizi / dünyayı bildiğimiz 3. boyut gerçekliğinden, 4. boyuta (bir ara ya da geçici varoluş) ve sonra 5. boyuta çağırmaktadır. Bunun, uzun zamandır 2012’nin sonları gibi veya daha önce gerçekleşeceği söylenmekte. İnsanlık ve diğer yaşam formlarının hepsi, yükselişe hazır olmak ya da titreşimlerini yükseltmek zorunda. Bir çok insan artık ayrı ve kişisel bir yükseliş için 200 ya da 390 yıl gibi bir zamana sahip değil. Son enkarnasyonlarını yaşamaktalar, ve Dünyadaki ve Evrendeki yeniden yaradılışı gerçekleştirmek için yükselmeleri gerekmektedir. Bu sahip olduğumuz bedenleri korumamız ve yavaş yavaş 30 yaşına geri döndürmemiz demektir. Hazır olmayanlar ise başka bir 3. boyut gezegeninde yeniden enkarne olacaklardır. Onlar yüksek boyuttaki Dünyaya artık dönemeyecekler. Bazı insanların ise kontratları – sözleşmeleri sona erdiği için eğer isterlerse daha önce bulundukları/ait oldukları yıldız sistemlerine geri dönebilecek ve hatta 5. boyuttan daha yüksek boyutlara yükselebilecekler. Gerçekte hiçbir insan bu Dünya’dan değil…

Yükseliş ruhun ve maddenin birleşmesi – entegre olmasıdır. Fiziksel, duygusal, zihinsel ve bütün ruhsal bedenlerimizin, tamamen aydınlanmış varlığımızı yaratmak için birleşmesidir. Işık bedenimize dönüşmemizdir. Biz gerçekten insan olmayı deneyimleyen ruhsal varlıklarız. Diğer dünyalarda, boyutlarda ve realitelerde varolan biz olan başka formlarımız bulunmakta. Aslında, büyük bir amnezi (hafıza kaybı) problemi olan fiziksel melekleriz. Yükseliş sayesinde, hepimizin birbirimize bağlı olduğumuzu, evrendeki diğer bütün yaşam formları ile BİR olduğumuzun farkına varırız. Her şey bir Yaratıcıdan gelmektedir. Aslında şu andaki dünyamızın birer parçası olan ırk farklılıkları, savaşlar, mal sahibi olmak, arazi hakları, hepsi gerçekten bir illüzyon. Koca bir hologramın içinde yaşıyoruz.
Düzlemler, paralel dünyalar olarak da bilinen bir çok boyut aynı uzayda varolmakta. Aralarındaki tek fark titreşim dereceleridir. Titreşimimizi yeterince yükselttiğimizde, boyut değiştiririz. Dünyanın titreşim oranının bir ölçümü de bazı bilimadamları tarafından yüksek bölgelerle kıyaslandığında farklı farklı ölçüldüğü, dünyanın kalp atışı olarak da bilinen Schumann Rezonansıdır. Yıllarca bu oran saniyede 7.8 döngüde (hertz) kalmıştı. Uyumlu birleşme/uyumlanma sürecinde yükselmeye başladı: Ağustos 1987, ruhsal uyanışın arttığı yıl. Teori olarak, rezonans 13’de sabitlendiğinde, 4. boyutta olacağız. Bazı kaynaklara göre, bir süredir 12.9’dayız ve yakın gelecekte 13.8’e varacağız.

Biz ancak kendimizi tam olarak foton kuşağı enerjisine açtığımızda yükselişi başaracağımız umulmaktadır. Bu solar sistemimizin 26,000 yılda iki kere geçtiği toroid (bir dairenin kendisiyle çakışmayan bir eksen çevresinde döndürülmesi ile elde edilen yüzük şeklindeki bir yüzey ) şekilli bir enerji bandıdır. Daha önceki geçişlerin her biri 2000 yılda tamamlandı. Şu anda kuşağın içindeyiz fakat ölümcül / zararlı bir erken yükselişi engellemek için Işık Galaktik Federasyonu – Samanyolu Galaksimizdeki diğer halklardan olan dostlarımız – tarafından güneş sistemimizin etrafına yerleştirilen holografik enerji alanı ile korunmaktayız. Titreşimimiz yükseldikçe, bazı foton enerjileri yavaş yavaş güneş sistemimizin içine salınmaktadır.
İlk olarak, 12 sarmallı RNA/DNA sistemi, bedenimizin 2-sarmallı sisteminin yerine yerleştirilmiş olacak. Bedenimizin 7 çakralı sistemini, 13 çakralı sisteme yükseltmiş olacağız. Ayrıca beynimizin yüzde 10’unun veya 20’sinin yerine 100’ünü bilinçli olarak kullanacağız. Tam bilinçlilik halimiz geri dönecek. Bu neden burada olduğumuzun, gelecekte ne yapacağımızın ve geçmiş yaşamlarımızın ne olduğunun farkındalığıdır. Parmaklarımızın ucunda ya da daha doğrusu beyin reseptorlerimizde (uyarıcı) evrensel bilgiye ve süper-insan gücüne/kabiliyetine sahip olacağız.

GALAKTİK İNSAN
Yükselmiş galaktik insanlar (fiziksel melekler) olarak, galaksimizdeki, evrenimizdeki, ve ötesindeki bütün sezgisel yaşam formları ile etkileşim halinde bulunabileceğiz. Birçok yaşam evvel kaybettiğimiz dünya dışı güçlerimizi yeniden kazanacağız. Telepati, duru görü, uzay araçları olmadan gezegenler arası seyahat, Işık bedenimizi (merkaba) kullanarak mümkün olacak.

Bazı insanlar geldikleri yıldız sistemlerine yeniden ziyarette bulunabilecek ya da geri dönebilecek. Bazıları Mars, Venüs ve asteroid kuşaktan tekrar oluşturulacak olan Maldek’te yeniden yerleşimin sağlanmasına yardım edecek. Çoğunluk Altın Çağ için Dünyada kalacak ve Altın Çağın yaratılmasına yardım edecek. Dünya, çevremizdeki birçok galaksinin oluşturduğu Galaksiler Arası Birliğin ticaret, konferans, ve yönetim merkezi olacak.
Dünya nüfusunu oluşturacak olanlar onun gerçek işçileri olacak; ışığı tutacak (demirleyecek) ve dünyanın çevresindeki büyük tapınaklardaki enerji noktalarını ve ağlarını destekleyecekler. Uzun zamandır bu işi balinalar ve yunuslar yapmakta. Olağanüstü (yüzeyde görünüyorlarmış gibi) kristal şehirlerde yaşayacağız. Yüksek boyuttaki varlıkların diğer gezegenlerde yaşadıkları şehirler gibi. Ya da Lemuryalıların ya da Atlantislilerin hala yer kabuğunun içinde yaşadıkları gibi. Yakında onlarla tanışacağız/karşılacağız. Yeni halkımız, Lemurya’nın genel ruhsal kavramları üzerine kurulacak, yani onun da dayandığı Sirius B kavramlarının…
Şu andaki hükümetlerimizin/yönetimlerimizin yapısı son bulacak. Yüksek zekalı varlıklar, uygun olan evrensel kurallara dayanan yeni yönetim konseyleri hazırlamamıza yardım edecek. Şu anda hükümetlerin kontrolünü elinde bulunduranların engellemeleri olmadan, yeni uyumlu yönetimlerde son sözü biz söyleyeceğiz.

GÖLGE HÜKÜMET VE KONTROL
Gelişmemizin en büyük engelleyicilerinden biri, dünyanın “yasal” yönetimlerini baskıcı kontrolü altında tutan gizli Gölge Hükümettir. Ayrıca bunlar, dünya medyasından aldığımız günlük haberlerin türünü ve gerçekleri kısıtlamaktadır. Birçok insanın medeniyetimizde meydana gelmekte ve gelecek olan büyük değişimlerden habersiz olmasının sebebi de budur. Çoğu zaman televizyonda ve gazetelerde korkuya dayalı haberlerin olmasının sebebi de budur.
İnsanları korkutmak, haberlerle üzmek, finansal sorunlar, savaşlar, vahşet, ve zihin kontrolüne ek olarak zararlı yiyecekler, içecekler, yasal ve yasa dışı ilaçlar, titreşimimizi düşük seviyede tutmak için kullanılan yollardan bazıları. Bu yükselişi gerçekleştirmeyi daha da zorlaştırıyor.

Bu olumsuz, negatif kontrol, uzun zamandır bir çok din ve felsefenin de bir parçasıydı. İyi haber ise, bu manipulasyon ve kontrol artık bir sona yaklaşıyor. Demokratik globalizasyon programı maskesinin altına gizlenen diktator Yeni Dünya Düzeni / Tek Dünya Hükümetine, yüksek yönetimler tarafından yapılacak olan lehimize müdahale ile oluşumuna izin verilmeyecek. Bu müdahaleye enkarne olmadan önce karar vermiştik, bunun Tanrısal planda yeri olmayan “özgür seçim” ile çeliştiğine inanlara rağmen. Bir Yaratıcıya ya da bu plana inanmayanları büyük bir sürpriz bekliyor!

Nasıl manipule edildiğimiz (yönlendirildiğimiz, kontrol edildiğimiz) yakında açıklanacak ve bu harika değişimleri başlatacak.
Gölge Hükümetin az bilinen özelliği ise kendisinin de negatif dünya dışı varlıklar tarafından Dünyayı kontrol etmeleri için gelişmiş teknoloji vermek sureti ile kontrolünde olmasıdır. Yine de toplumumuzun bu yönünden nefret etmemeliyiz. Daha önceki yaşamlarımızda hepimiz sadece deneyim için negatif karakterler sergilemiştik. Onlara sevgi göndermek ve seçim yapmamız gerektiğinde onların kontrol entrikalarıyla yapacak hiçbir şeyimizin olmaması yapılacak en iyi şey. Yakın gelecekte Dünya üzerindeki bütün karanlık, ışığa dönüşecek ve güçlü bir Işık yaratacak. Eskiden Gölge Hükümetin müttefiği olan bir çok dünya dışı varlık artık Işık güçlerinin bir parçası. Birçok Gölge Hükümetin eski üyesi de Işık’ın tarafında. Geriye kalanlar ise aynı şeyi yapabilir ya da başka bir 3. boyut gezegeninde, daha yüksek boyutlara yükselene kadar enkarne olmaya devam edebilirler. Bu onların seçimi.

YÜKSEK ZEKA
Evrenimiz yaşam ile çeşitli tekamül seviyelerinde birlikte çalışmakta. Bizler çok ya da az alt seviyedeyiz fakat “yukarı”ya doğru çok büyük bir ilerleme gerçekleştireceğiz. En üst seviyedeki zeka Tanrı, Yaratıcı ya da daha bir çok başka kavramlar olarak adlandırdığımız kolektif enerjidir. Buradan aşağıya doğru azalan seviyedeki titreşimlerde, -boyutlar, düzlemler de denir- yaşayan birçok varlık, başlangıçta ruhsal formda daha sonra yarı-katı ve de sonra şu anda sahip olduğumuz gibi yoğun bedenlerde varolmaktadır. Bu varlıkları, Elohim, Başmelek, Işığın Efendisi, Melek, Yükselmiş Üstadlar, ve son olarak insan benzeri bedenlere sahip olan ya da sürüngen , böcek benzeri olan dünyadışı varlıklar olarak adlandırırız. Televizyonda bu formların bazıları “Star Trek” gibi showlarda açığa vurulmaktadır. Hepimiz daha önce bu formlarda varolduk, fakat diğer görünüm/parçalarımız ile birlikte hareket ederek. Herbirimiz yaklaşık 12 ruhtan oluşan bir Ruh Grubunun ve yaklaşık 144 ruhtan oluşan bir Ruh Ailesinin parçasıyız.

Milyarlarca ruh (Tanrı’nın tezahürleri), Tanrı’nın titreşimine ya da saf Işık’a geri dönen yolu daha önce nerede olduklarını unutmuş olarak bulabilecekler mi diye Dünya’ya gönderilmişti. Bu daha önce hiçbir yerde denenmemişti bu da bu deneyimin ya da deneyin eşsizliğini göstermektedir. Dünya, bu galaksideki ve evrendeki değişimin dayanak noktasıdır. Başka bir yerdeki tekamül biz 5. boyuta yükselmeden başarıyla devam ettirilemez. Birçok medeniyet/ırk heyecanla ve ilgiyle bizi izliyor. Yüksek boyutlar bizi görebilirler fakat biz buradan daha yüksek boyutları göremeyiz. Son yıllarda, insanlık, kanallar vasıtasıyla (medyumlar ile) rehberlik sağlayan ve hatta bazen eterik ya da fiziksel formda görünen bir çok yüksek Işık varlıklarına sınırsız ulaşım imkanına sahip.

İLAHİ MÜDAHELE
İlahi müdahalenin, ancak ruhsal gelişim engellendiği zaman meydana gelmesine izin verilir. Aslında, diğer galaktik toplumlarla sürekli bağlantı kurmamızdan önceki evrim aşamasında bu durumu oluşturan enkarnasyon, kontratımızın bir parçasıdır.
Müdahale, fiziksel seviyede uzaylı kardeşlerimiz ile birlikte, ruhsal seviyede ise Ruhsal Hiyerarşi tarafından gerçekleştirilir. Uzaylı kardeşlerimiz, bir tür galaksimizin “Birleşmiş Milletleri” olan ve galaksimizdeki toplumların %90’ından oluşan (200,000 adet) Işık Galaktik Federasyonu’dur. Bu federasyon 4 milyon yıldan daha fazla bir süre önce kurulmuştur. Galaksimizdeki fiziksel varlıkların %60’ı insan benzeri görünüme sahip değildir. İki tür de uzay araçları ile seyahat eder. Galaksiler arası gemi ve personel grubu olan Ashtar Command (Aştar Komutası), Galaktik Federasyon ile birlikte çalışmaktadır. Ruhsal Hiyerarşi, Elohim türleri, Zamanın Efendisi konseyleri, Melekler krallığı, Yükselmiş Üstadlar, ve Deva Krallığından oluşmaktadır. Uzay araçlarına ihtiyaçları yoktur fakat Yükselmiş Üstadlar genellikle Ashtar Komutası gemilerinde “asılı” dururlar.

Bu arada, Zamanın Efendileri, Işık ile birlikte Yaratılışın iki unsuru olan zamanı düzenler. Galaktik Federasyonun güneş sistemimizin herhangi bir zamanında 18 milyondan fazla uzay aracı bulunmaktadır ve bu grup çok daha büyük bir kaynaktan sirküle olmaktadır. Üyeler arasında burada olmak ve “bitiş zamanı” döneminde bizlere yardımcı olmak için büyük bir rekabet bulunmakta. Bazı ana gemiler binlerce kilometre uzunluğunda. Atmosferimizde görünenler genellikle küçük uzay gemileri.
Federasyonun ilk irtibat programı yaklaşık 10 yıl sonra gerçekleştirilecek. Bu tahminen gemilerin topluca görünmeleri, dünya düzeni/yönetimi yapısında değişim, bütün toplumların birleşmesi ve kişisel hakimiyetimizi geri kazanmamız olarak sonuçlanacak. Daha sonra, tam bilinçlilik haline ve yükselişe nasıl adapte olacağımız gösterilecek. Bütün bunların bir çoğunun uzay gemilerinde ya da muhteşem yeraltı şehirlerinde gerçekleşeceği bekleniyor.

DÜNYA DEĞİŞİYOR
Dünyanın yükselişe hazırlanabilmesi için kendini arındırması ve dengelemesi gerekiyor. Son yıllardaki hava şartlarındaki ekstrem değişimlerin sebebinin bir parçası da bu hazırlık. Birçok volkanik faaliyetler ve depremler , Pasifik Okyanusunda yaklaşık 25 bin yıl önce batan Lemurya’nın ve Atlantik Okyanusunda 12 bin yıl önce batan Atlantis’in sualtı kara kütlelerinin çözülmesine sebep olmakta. Dengelenmenin parçası olarak Lemurya ve Atlantis kıtaları tekrar su yüzüne çıkmak zorunda. Tekrar aktif hale getirilmesi gereken çok eski tapınak ve piramite sahipler.

Dünyanın kabuğunun içinden katı kabuğa doğru yükselen magma, okyanusları bir süredir ısıtmakta. Özellikle ekvatoral bölgelerde meydana gelen El Nino ve La Nina adı verilen etkilere neden oluyor.
İki büyük buz kristal katman – gökkubbe olarak bilinirler – gezenin etrafında yeniden oluşturulacak. Bu katmanlar, bazı enerjileri Dünyada tutmaktadır ve bütün gezegene yarı-tropik bir iklim sağlayacaktır. Dış uzaydan gelen zararlı ışınların Dünyaya ulaşmasını da sağlar. Gökkubbelerin oluşumunda eriyen buzların suları ve deniz suyu kullanılacak. Bu katmanların çökmesi çok eski zamanlarda sellere (tufan) ve sonucunda bir çok ölüme neden olmuştur. O zamanlarda insanlar, DNA’nın korunması için şu andakinden iki kat daha uzundular. Bu katmanlar yerden 4,500 ila 5500 metre ve 10,700 ila 11600 metre yüksekte oluşturulacak. Kuzey ve Güney kutuplarında bazı delikler ortaya çıkacak.
Diğer kara parçaları değişecek ve iç denizler/göller oluşacak. Tüm hayat formları, hayvanlar, ve bitkiler bunlar gerçekleşmeden önce uzaklaştırılacaklar. İnsanlar bütün bunlar gerçekleşirken iç Dünya (yeraltı) şehirlerine yerleştirilecek. Hatta yükselişimiz gerçekleştikten sonra bile bu değişimlerin devam edeceği sanılıyor.

YAKIN GELECEK
Bir çok insan şu anda, olup bitenleri Yüksek Benlikleri/Ruhları/Ben’leri ile meditasyon esnasında uyumlanarak doğruluyor. “İçe yöneliş” işlemi daha önce Dünyada dinler ve felsefe grupları oluşmadan önce uygulanıyordu. İnsanlar Işığı koşulsuz sevgi halinde Dünyanın üstüne ve içine demirlediğini imgeleyerek ona yardımcı olabilir. Sevgi her şeyi fetheder! Sevgi, huzur, şifa, uyum ve birliği yaratır.

Parasal sistemdeki beklenen değişimler ve dünya borç affı, yakın gelecekte yönetim yapılarını da değiştirecek. Gezegende geriye değişime izin vermeyen bir kaç bölücü kalırsa, uzaylı ve ruhsal dostlarımız ile irtibatımız beklenenden çok daha önce gerçekleşebilir. Değişimler meydana geldikçe insanoğlu için daha fazla finansal ve ruhsal refah imkanı oluşacak. Irklar ve ülkeler arasındaki bölünmeler son bulacak.

Bu değişimlerin uygulanabilmesine yardım etmek için devlet yönetiminde, yargı ve finansal sistemlerinde çalışan bir çok insan var.

Daha fazla enerji cihazı mevcut olacak, özellikle ev ve ulaşım sistemlerimizi güçlendirmek için. Bu buluşlar bir süredir var ve Dr Steven Greer ve arkadaşlarının yönetimindeki İfşaat Projesi mücadelesinde ortaya kondu. Bu proje bütün dünyaya 60 yıldan fazla bir süredir Dünya dışı varlıklar ile yapılan gizli bağlantıların boyutlarını göstermekteydi. Şu anda Hakikat Zamanındayız; Gölge Yönetimini de içeren gizli gerçeklerin hepsi su yüzüne çıkmak zorunda.

Bugüne kadar meydana gelen değişimlerin sonucu olarak bir çok insanın ölümüne yol açan felaketler yaşandı fakat kitle bilincindeki büyük sıçrayış bu tarz felaketlerin azalmasına neden oldu; özellikle tecrit edilmiş teröristler tarafından değil de Amerika Yönetimini kontrol eden kişiler tarafından hazırlanan 11 Eylül katliamından sonra. Fakat günbegün bazı volkanik olay ve depremler yaşanmaya devam edilebilir.

Seçimleri dahilindeyse eğer, öbür tarafta olan sevdiklerimiz bize yüksek boyutlarda katılmak üzere.Öbür tarafa gitmiş ya da gidecek olan diğerleri ise yüksek bilinçleri ile kendilerinin yükselişe daha hazır olmadıklarına karar vermiş olanlardır. Onlar yakında Güneş Sistemimizin bir parçası olacak olan savaş gezegeni Nibiru’da 3. boyutu deneyimlemeye devam etmek için tekrar enkarne olacaklar.

Kaynak: http://worldpeaceguide.tripod.com/Wisdom/Earth_Changes/Tony_Wicks/tony_wicks.html
Çeviri: Saffet Güler
Devamını Oku »

Yukarı Git