4 Aralık 2016 Pazar

KEHANETSEL RÜYALAR - Steve Rother



Kehanetsel Rüyalar


Bunlar uyurken yüksek benliğimizle kurduğumuz belli bir bağlantının sonucudur. Aslında, onlar başka bir realitede kendimizle buluşmamızın direkt sonucudur. Bu yüksek benliğimizin fiziksel benliğimize tohumlar ekmesinin ve fikirler iletmesinin bir yoludur. Onlar boyutlar arası zaman ve uzay düzeylerinde kendimizle buluşmamız açısından zaman yolculuğuna benzerler. Eğer böyle bir olay uyanık bir haldeyken vuku bulacak olsaydı, bilincimiz onun için herhangi bir başvuru noktasına sahip olamazdı.

Ancak, kehanetsel bir rüya normal realitemizde tam olarak rüyada gördüğümüz gibi nadiren gerçekleşir. Çünkü olay henüz mevcut realitede gerçekleşmemiş olsa da , o başka bir çoğul-evrende çoktan gerçekleşmiş olan bir deneyimdir. Zaman çizgisi perspektifleri tamamen farklı evrenlerle ilgili olduklarından, iki realite nadiren aynı şekilde gelişir.

Bu tip rüya tekamül tarihimizin bu zamanında en yaygın olarak görülen rüyadır ve birçoğumuz her gece böyle rüyalar görüyoruz. Onlar ayrıca nadiren bilinçli olarak hatırlanan rüya tipidir. Onların amacı bizi önümüzde uzanan şeyler konusunda uyarmaktır ki uyandığımızda bizi bekleyen seçimlere hazırlanabilelim. İşte bu yüzden, çoğu kez, vuku bulmak üzere ruhumuzun tüm farklı realitelerdeki deneyimini birleştirirler ve tazelenme dediğimiz şeyin temelidirler. Tazelenmek, canlanmak, gençleşmek için ruhumuzu yeniden birleştirmemiz gerekir.

Bu rüyalarla ilgili hatırlanacak önemli şey, onların sadece görüldükleri sırada doğru ve geçerli olduklarıdır. Biz her konuda her zaman seçime sahibiz. Bu kehanetsel rüyalar bilinçli olarak nadiren hatırlansalar da, bizde önümüzde uzanan olaylarla ilgili hisler bırakırlar. Güçlü psişik yeteneklere sahip olan birçok kişi aslında insanlarda bu rüyalardan kalan hisleri "okuyarak" bu enerjiyle bağlantı kurarlar. Biz her zaman seçime sahip olduğumuzdan, olayların zaman çizgisini gerçekten değiştirebiliriz. Dolayısıyla, canlı ama büyük ölçüde hatırlanmayan kabusların deneyimlenmesi bile o deneyimin sonucunu değiştirebilir.

Her rüya kişiye özeldir ve rüyadaki simgeler onun yaşam deneyimiyle açıklanabilir. Bu nedenle bu tür iletilere cevaben; benim de bir başkasının da sizin gördüğünüz rüyayı yorumlama olasılığımızın bulunmadığını söylemek istiyorum.


Gördüğünüz rüyaları hatırlayabiliyorsanız mutlaka bir mesaj taşıdıklarını bilmelisiniz. Dikkat edeceğiniz husus özellikle kehanetsel rüyalarda gördüklerinizin tam olarak gerçekleşmeyeceğini bilmeniz ve sembolik anlamlarını yaşam deneyimlerinizle yorumlayıp anlamlandırmanız gerektiğidir.

İki kişinin aynı rüyayı gördüğünü varsaysak bile, rüyaların her biri için farklı bir mesaj taşıdığını unutmamalıyız.


Duygusal olarak kehanetsel rüyalar

Steve Rother, duygusal olarak kehanetsel rüyaları; “genellikle duygusal bir deneyimle tohumlar eken harika rüyalar,” olarak tanımlar.

Bu tür rüyaları detaylı olarak hatırlarız ve hatırlama sürecinde bile duygusal yoğunluğumuz sürer.


Örnek

Rüyamızda tanımadığımız birisinin uçak kullandığını ve gökyüzünde güvenli bir biçimde uçtuğunu görmüşsek uyandığımızda aklımızda kalan sadece bu kadarı olabilir. Ama sessiz kalıp rüya hakkında düşünürsek farklı detayların aklımıza gelmesi olasıdır.

Rüyada görmediğimiz semboller belirir ve hatırladıkça duygu yoğunluğumuz daha da artar.

Pilotun eşine sadık birisi olduğuna dair bir veri almamışken, yüzük parmağındaki alyansa sık sık baş parmağı ile dokunup gülümsediği zihnimizde belirebilir.

Rüyada görmediğimiz halde birden pilotun çocuğunun fotoğrafının kokpitteki görüntüsünü anımsayabiliriz. Hatta eşine aldığı ve sefer dönüşü vermeyi planladığı mücevherin kutusunu bile hatırlamamız olasıdır.

Bu tür rüyaların da ayrıntıları uyandıktan sonra silinip gider, ancak, hissettirdikleri günler boyunca ilk anki gücünü korur.

Yakın bir gelecekte gerçekleşecek duygusal bir deneyimin tohumlarının atıldığı bu tür rüyaları birilerine anlatmak ya da yazmak için derin bir istek duyabiliriz.

Bu tür eylemler rüyanın yarattığı duygusal yoğunluğu sonlandıracağı için önerilmez.

Ancak, gizli sembollerin zihnimizde belirebilmesinin, rüyada görmediğimiz bazı iletilerin hatırlanabilmesinin de ancak dışa vurma yoluyla mümkün olduğunu söylemek gerekir.


Tavsiye

Tavsiyem, bir süre rüyanın duygusal etkisini yaşamak için ketum kalmanız, birkaç gün sonra gördüklerinizi sizi yargılamayacak birine anlatmanız ve anlatırken hatırladıklarınızı not alarak öz yaşam deneyimizin ekseninde yorumlamanızdır.

Bilinçaltınız sizi duygusal bir deneyimle karşılaşmadan önce uyarmak ve hazırlık yapmanız için semboller yoluyla ulaşmak ister. Bunun için basmakalıp yorumlara itibar edeceğinize, rüyayı kelimelere ayırıp anlamlarını bulmaya ve birleştirmeye çalışacağınıza, ne hissettiğinize odaklanmanız ve gördüklerinizin sizin özelinizde neyi çağrıştırdığına dikkat etmeniz daha yararlı olacaktır.

Yukarıda örnek verdiğim rüyayı siz görmüş olsaydınız size sorum şu olacaktı: "rüyayı görürken ve uyandıktan sonra ne hissettin?"

Hislerinizi anlatırken duygusal yaşam geleceğinizle ilgili ipuçlarını da anlatacağınıza kuşkum yok. Kelimelere takılmayın, sembollerin size ne hissettirdiğine bakın.

Mutlu hissediyorsanız, bilinçaltınız mevcut yaşam biçiminizi sürdürmeniz halinde güzel bir ilişkiye başlayacağınızı müjdeliyor, kötü hissediyorsanız sonu iyi bitmeyecek bir ilişkiden sizi korumak için uyarıyor diyebilirim.

Steve Rother
Devamını Oku »

3 Aralık 2016 Cumartesi

FREKANSIMIZI YÜKSELTMEK İÇİN NELER YAPABİLİRİZ ?






Enerji Alanınızı Birikimlerden Temizlemek Frekansınızı Yükseltir 

Işığınız bir elekten geçer gibi parlar, siz bu ışığın geçtiği kadarsınız. Ortak bir merkez tarafından bir soğan gibi yuvarlak katmanlarla çevrili olduğunuzu düşünün. En yakınınızdaki katmanlar fiziksel bilgiler içerir, bunun ötesindekilerde sırasıyla duygusal bilgiler, düşünce kalıplarınıza dair bilgiler ve en uzaktakilerde de ruhunuz ile hayattaki amacınızla ilgili bilgiler bulunur. Bunlar farkındalığınızdaki oktavlar gibidir.  Ruh seviyesinde korku ya da blokaj yoktur -sadece berrak, meditasyon yapanların saf bir farkındalık duygusu yarattığını ifade etmek için kullandıkları tabirle şefkat dolu mücevher ışığı vardır. Ama fiziksel, duygusal ve zihinsel katmanlarda kafanızın karıştığı ve korktuğunuz eski deneyimlerden kaynaklı fonksiyon bozukluklarını, sabit fikirleri ve donmuş duyguları bulursunuz. Bu kısaltılmış kalıplar gölgelere benzer; kendi doğrunuzu ve sevginizi yaşamadığınız hareketsiz yerlerdir. Parçalandığınız ya da bir şeyden kaçtığınızda da delikler ve gediklerle karşılaşırsınız ve bunlar da bloklar gibidir.

Zihninizi sakinleştirdiğinizde, hiçbir şey düşünmezsiniz ve bir şey düşünmediğinizde hiçbir şeye direnç göstermezsiniz ve direnç göstermediğinizde ve hiçbir şeye direnç göstermeyen düşünceler beslediğinizde Varlığınızın titreşimi yüksektir, hızlıdır ve saftır.

Abraham/Esther Hicks

Şimdi ruhunuzun yaşamınızı, bedeninizi ve kişiliğinizi yaratmak için oktavlarla bilgelik, niyet ve enerji yolladığını hayal edin. Birçok gölge ya da katı yer ve kim olduğunuza dair alandaki boşluklar yüzünden bütünlüğünüzün sadece belli bir yüzdesi elekten geçen ışık misali açıklıklardan geçebilir. Yüksek boyutlarda her yerde bir gölge ya da gedik vardır, sizin yaşamınızda ve bedeninizde de benzer bir kasılma ya da bilinçsiz yerler olacaktır. Duygusal bir travmanın hatırası ve bunun etrafında oluşmuş inançlar bedenin üzerine gölgelerini düşürecek, belki de kronik ağrılara, hastalıklara ya da orjinal yaraya tekabül eden bir noktada incinmelere sebebiyet verecektir.

Bastırılmış duyguları ve inançları anlayıp rahat bırakarak şifa bulduğunuzda, alanınızdaki karanlık noktalar kaybolur ve ondan sonra ruhunuzun mücevher ışığı daha fazla parlayabilir. Burada dünya üzerinde frekansınız yükselir, daha bilge ve daha sevecen bir insan olursunuz, bedeniniz iyileşir ve hayatınız daha iyi bir hale gelir. Demek ki, ruhunuzu bloke eden duygu ve düşüncelerden, sağlıksız duygusal alışkanlıklarınızdan, arınırsanız frekansınızda doğal olarak yükselecek.



Ruhu bloke eden şeylerden sıkça karşılaşılanlar arasında önceden üzerlerini kapattığımız sağlıksız duygusal alışkanlıklar bulunur: Kurban, mağdur ya da egemen güç olmak, kendini ya da başkalarını suçlamak, inatçı ve söz dinlemez olmak, başkalarını kurtarmak ve kurtarılmayı istemek ve başka şeylerle oyalanmak, geciktirmeler ve ertelemelerle gerçeklerden kaçınmak…Bunlara bir de şunları ekleyin: Başkalarını kıskanmak, saldırmak/kavga etmek, şikayet edip olumsuz konuşmak (ben yapamam, nefret ederim) ya da çirkin bir dil kullanmak (küçümseyerek konuşmak, dedikodu yapmak) ve akla gelebilecek en kötü senaryoları detaylarıyla kurgulamak. Budist rahibe Pema Chödrön bu tepkileri yemi yutmuş balıklar gibi “oltanın ucuna takılmak” diye niteliyor.

Bu olta iğnelerinden kurtulduğunuz ya da bu davranışları değiştirip yerlerine sağlıklı duygusal alışkanlıklar koyabildiğiniz zaman, olan bitene karşı çıkmayı bırakıp olayları sadece olduğu gibi kabul ettiğinizde ruhunuzun mücevher ışığının size daha fazla enerji vermesine izin vermiş olursunuz. Ve bunu her yaptığınızda mevcudiyetiniz önemli bilgileri ortaya çıkarır, sevecen bakış açınızı güçlendirir ve bundan sonra ne yapacağınızı bilmenize yardımcı olur. Bir şeyin üzerindeki etiketi kaldırdığınız ya da sabit bir fikir ya da bir tanıma yatırdığınız enerjiyi geri çektiğiniz zaman bir gölgeyi daha silersiniz ve yaşamınıza daha fazla mücevher enerjisi dolar. Aynı şey “rol yapmayı kestiğinizde” ve sağlıklı beslenip bayağı bir kilo verdiğinizde, sigarayı bıraktığınızda ya da bedeninizi bağımlılık yaratan maddelerle kirletmekten vazgeçtiğinizde de geçerlidir.

Ruhu bloke edenler arasındaki diğer bir kategori ise erken yaşlarda hayatta kalmak için farkında olmadan edindiğimiz düşünceler, inançlar ve dünya görüşleriyle ilgilidir. Bunlar, kim olduğunuzla ve burada bulunma amacınızla hiç ilgili olmayabilirler. Bu üst üste binmiş tabakalar ilk olarak, anne-babanızın inanç yapıları ve bedensel duruşlarını farkında olmadan benimsediğiniz “radar” döneminizde ortaya çıkmıştır. Aslında gözü pek bir gazeteci olmanız gerekirken, bu tabakalar size kibar ve alçakgönüllü olmanız gerektiğini söylüyor olabilir. Bu düşünceler size ağırlık yapan ıslak battaniyelere benzer, bıraktığınız alışkanlıklara dönüp eskisi gibi davranmanıza neden olur. Bu fikirler aslında size ait değildir ve belki de onları kimden ödünç aldıysanız ona geri vermeyi hayal edebilirsiniz ya da enerji sahanızdan buharlaşıp uçtuklarını, yok olduklarını görebilirsiniz. Bu ödünç fikirleri tanırsınız çünkü sonlarında “meli-malı” ekleri bulunur ya da bunları kendi kendinize söylemeyi denediğinizde başka birinin sesinin yankılandığını duyarsınız.

ŞUNU DENEYİN!

Başka İnsanların Üzerinizde Oluşturduğu Katmanları Temizleyin

Uğruna yaşadığınız töre ve değerlerin bir listesini yapın, hatta doğru bulduğunuz olumsuz olanları bile bu listeye yazın. Hangileri annenizden geliyor? Babanızdan gelenler hangileri? Aralarında modası geçmiş ve aslında size uygun olmadığını düşündükleriniz var mı? Varsa bunları kimden aldıysanız o insana iade edin ya da yok olmaya bırakın.
Para, iş, ilişkileri ebeveynlik sağlık, yaşlanma, din, politika ve ölüm hakkındaki düşüncelerinizi ve tavırlarınızı yazın. Bu fikirleri nereden, nasıl edindiniz? Bunlara ihtiyacınız var mı? Hepsini birer birer askıya almayı deneyin. Sabit fikirlere ve kurallara sahip olmak yerine her bir alanın size spontane olarak nasıl olabileceğiniz ve ne yapacağınızı öğretmesine izin vermek nasıl olurdu? Bu alanlar nasıl genişleyebilir ya da değişebilir?
Eğer cahillik ve ilgisizlik, mahrumiyet ve çaresizlik, unutkanlığı ve değersizlik duygusunu veya şikayet etmeyi artıran alışkanlıklarına takılıp kaldıysanız bu tür gedikleri doldurabilecek yegane şey anda mevcudiyettir: Her şeyin altında yatan, her şeye sinen sevgi dolu şefkat ve merhamet niteliğinde bir varoluş. Odaklanın, mevcudiyetinizle dolun ve sağlıksız duygusal alışkanlıklarınıza karşı “zihnen mevcut” olduğunuzu göreceksiniz. “Bilmem” dediğinizi işitince, “Bununla ilgili neler biliyorum?” demeye çalışın. Kendinizi bir arkadaşınıza, “Ben iyi dans edemem” derken bulduğunuzda bu düşünceyle ilginç, kendinize has ya da yaratıcı şekillerde hareket ettiğinizi düşünerek eğlenebilirsiniz. Dans etmenin size has haliyle yaşamak, bu hareketleri hayatınızın bir parçası yapmak nasıl olurdu? Hiçbir zaman yeterli paranız olmadığı kasetini yine başına sardığınızda kendinize şunu diyebilirsiniz: “Dur bir dakika! Şimdiye dek hayatta kalabilecek ve belli bir seviyede yaşayabilecek kadar param oldu. İyiyim ben. Durumumu istediğim zaman, daha enteresan bir şey elde edebileceksem değiştirebilirim. Şu an bana göre enteresan bir şey var mı? Ne yaratmak istiyorum” Siz kendi hikayenizin yazarısınız. Size gizemli bir şekilde bir yaşam hediye edildi ve aynı zamanda da kendi tavrınızı, ruh halinizi ve hareketlilik seviyenizi seçmekte özgürsünüz. Bu dünyada sizi gerçek siz olmaktan alıkoyabilecek güçte hiçbir kuvvet olamaz.

Nehirlerde hiç acele yoktur. Oraya, suyun kenarına gittiğinizde akış hızıyla hareket etmeye başlarsınız ve bu hız sizi bu gezegen üstündeki yaşamdan çok daha eski bir akışa bağlar. Bu hızı kabullenmek bir günlüğüne bile olsa bizi değiştirir, kendi kalp atışlarımızın sesinin ötesindeki ritimleri hatırlatır.

Jeff Rennicke


KISACA…Olumsuzluklara takılı kalmış olmak dört nedenle olur: Düşük kişisel titreşim, iradenin yanlış kullanımı, dalgalar ve döngülerle uyumlu yaşamamak ve anın içinde tam olarak mevcut olup tam bir farkındalık içinde bulunamamak.

Korktuğunuzda ve bu korkuyla sağlıksız duygu alışkanlıklarıyla savaş -ya da- kaç yöntemleriyle başa çıkmaya kalkıştığınızda kişisel vibrasyonunuz düşer. Kişisel vibrasyonunuz düştüğünde bir şeye takılıp kalmak kolaydır çünkü düşük frekanslar daha olumsuz deneyimlere neden olur. Bir dalgayı durdurmaya ya da arzu ettiğiniz gibi zorla hareket ettirmeye çalışırsanız yaşam akışınızda geri tepmeler ve deformasyonlara neden olursunuz. Bu deneyimi bir kenara bırakıp boşluk ya da olumsuz gerçekliklere konsantre olmaya çalışırsanız mevcudiyetin eksikliği deformasyonlara ve pürüzlere neden olur.

İrade gücünün doğru kullanımı zor kullanmak, kontrol etmek ya da direnmek değil şöyle olmalıdır: (1) Daha yüksek bir titreşim seçin, (2) İçinde bulunduğunuz dalga hareketine uyum sağlayarak “akışla” birlikte hareket edin, (3) O an her ne oluyorsa, “onunla kalmayı, onunla birlikte olmayı”, ruhunuzun bilgeliği ortaya çıkabilsin diye her durumda daha fazla mevcut olabilmeyi seçin… Ruhunuzu bloke eden düşünceleri ve kişiliğinize uygun olmayan ödünç alınmış düşünce katmanlarını yok ederek mücevher ışığınızın hayatınıza ve bedeninize dolması için daha temiz bir alan açabilirsiniz. Bunu yapmak için kuvvete ya da zor kullanmaya hiç ihtiyaç yoktur -frekansınız kendi araç gerecine bırakıldığında doğal olarak kendiliğinden yükselir. Kendinizi olumsuz titreşimlerden arındırmanız bugün kolaydır çünkü bedeninizdeki ve dünyadaki ivme kazanan frekans uzun süre takılıp kalmayı zorlaştırır ve korkulardan arınmak hemen anında mümkün olabilir.

Kaynak: Frekans - Penney Peirce
Devamını Oku »

15 Ekim 2016 Cumartesi

KARANLIK VE IŞIK




KARANLIK VE IŞIK

Birçok insan karanlık ve ışığın ne olduğunu bilmez. Karanlık sevgisiz enerji olarak tanımlanır, oysa birçoğunuz “karanlık işler çeviren” varlıklar olduğuna inanırsınız! Bu böyle değildir, evrende karanlık işler çeviren hiçbir varlık yoktur. Karanlık bir titreşim halidir, sevgisiz bir haldir. Karanlık pasif, ışık ise aktiftir, işte hepsi budur! Orada hiçbir dram, hiçbir korku yoktur. Korkuyla ilgili korkunuzdan, onun sadece düşük bir titreşim hali olduğunu bilerek kurtulabilirsiniz.

Evrende bir denge vardır. Işığın daha yüksek düzeyde titreştiğini ve daha fazla enerji gerektirdiğini hatırlayın, dolayısıyla o daha aktif bir unsura sahiptir, karanlıksa buna sahip değildir ve daha az enerji gerektirir. Bu yüzden karanlığı barındırmak ve sürdürmek daha kolaydır. Karanlık sadece ışığın yokluğudur, ışık ise Tanrının içinizdeki mevcudiyetidir. İşte yeni çağınızla ilgili şaşırtıcı bir bilgi, karanlık ve ışığın işleyiş paradigması artık değişiyor. Daha yüksek düzeyde titreşenlerin hissettiği şeylerden biri de bir rahatsızlık halidir. Her şey yolunda gider gibi görünmesine rağmen yine de rahatsızsınız, çünkü yeni bir hücresel dengeyi deneyimliyorsunuz, buna alışın.

Daima bir denge olmalıdır. Dünyanın ve evrenin işleyiş biçimi böyledir, hücresel yapınızın işleyiş biçimi de böyledir, biri daima diğerine eşit olmalıdır ya da birinin enerjisi en azından bütünü dengeleyecek bir başka şeye dönüştürülmelidir. Ölümde bile denge vardır. İşte meydana gelen ve işlerin işleyiş biçimini değiştiren şeyin anahtarı budur. Geçmişte gezegende dengeli olması gereken insan enerjisiydi, tüm karanlık ve ışık dengesi insanlara yükleniyordu, bu dengeyi sağlayan şey de insanlığın bilinciydi, böylece olumlu kadar olumsuzun da bulunabileceği bir denge yaratılıyordu, bunun üzerinde biraz düşünün. Siz bir kazanan varsa bir de kaybedenin olması gerektiğine inanarak büyüdünüz, bu iki boyutlu, eski enerjiye ait bir düşünce biçimidir.

İş şimdi değişmiştir, farkında olmasanız da yeni enerjide artık sizinle birlikte yürüyen bir ortağa sahipsiniz. Nötr aşıyı almaya niyet ettiğinizde dönüşüme uğrayan karmanın nereye gittiğini hiç merak ettiniz mi? O yerküreye, toprağa gidiyor. Bunca zaman sizi üstünde taşıyıp destekleyen gezegenin enerjisine dönüştürülüyor. Son dönemlerde yerküreye ne olduğuna bir bakın, dünya neden şimdi değişiyor? Mevsim değişiklikleri ve hava durumundaki çarpıcı değişimler neden şimdi meydana geliyor? Yüzyılda bir görünen fırtınalar neden her 15 yılda bir tekrarlanıyor dersiniz? Sizden boşalan enerji toprağa gidiyor da ondan. İki kazananı olan bir yarışmayı düşünün, siz yeni enerjiyi alıp kazanıyorsunuz, toprak da attığınız eski enerjiyi alıp titreşimini yükseltiyor, yani o da kazanıyor, durum budur.

Toprağın da varlığın bir parçası olduğunu anladığınızda, çevresindeki manyetiklerin onu destekleyen bir koza olduğunu kavradığınızda içinde bulunduğunuz sistemi de anlayacaksınız. Artık insanlık dengenin asıl yükünü taşımak zorunda değildir, bunu yapamaz, çünkü aktif olumlunun pasif olumsuza ağır basmaya başladığı ve bir ışık işçisinin düzinelerce ışıksız insana bedel olduğu kritik kütleye erişilmiştir. İşte bu yüzden ışığa ve sevgiye sahip tek bir insan düzinelerce insanı değiştirebilir. Eskinin yeniye dönüşümünden açığa çıkan enerji toprağa gider ve yerküre buna tepki gösterir, yerküre değişikliklerinin nedeni budur! Kendinizi korkunç bir doğa olayının ortasında bulduğunuzda korkmak yerine onu onurlandırın! Toprak eski enerjiyi massettiği için sarsılmakta, olumsuz olumluya dönüşmekte ve denge değişmektedir. Eğer sınavlarınızı siz planlamışsanız, çözümlerini de sizin planlamış olmanız mantıklı değil mi? Sorunların çevresindeki tüm enerjiyi, tüm korku ve endişeyi düşünün, bir de hazırlanmış çözümlerin içerdiği sevginin çevresindeki enerjiyi düşünün, işte bu dengedir.

Biraz da yaşamdan ve ölümden söz edelim. İnsanların düşündükleri şekliyle ölüm eski bir paradigmadır, çünkü yeni enerjide bu gezegeni hızlandırabilmek için uzun ömür sürmenizden daha büyük bir nitelik yoktur! Eski paradigmada ölüm bir enerji değişimiydi, 950 yıl yaşaması gereken bedenler sizin izninizle 60-70 yıl yaşayabiliyordu. Yaşlanma da tasarladığınız bir şeydi, hızlı ölüm ve doğumlarla, yeni karmik örtülerle geri gelip ışık ve karanlık mücadelelerinden geçiyordunuz. Bu eskiden değişimin motoruydu, ama artık değil, çünkü 11:11’de DNA’nıza daha uzun bir ömür için izin verdiniz. Sizden, insan biyolojisinin sürekli yaşayacağı bir alana geçmesi istenmektedir. Bu beklediğinizden daha önemli ve farklı bir şeydir, hücrelerinizin ta ipliklerinden gelecek talimatlara bağlıdır. Bakalım biliminiz bunu çözebilecek mi? Artık burada kalma iznine sahipsiniz, ayrıca çok uzun bir yaşamı destekleyecek enerji ve bilgi de size verilecektir.

Yakında biliminiz insan biyolojisinde ışığın etkisinin ne denli önemli olduğunu
keşfedecektir. Yaşlanmaya neyin sebep olduğunu anlamaya başlıyorsunuz, ama hala anlamadığınız bir nitelik var ki, o da beden saatiyle ilgilidir. Bedeniniz zamanı dikkatle izler ve hesabını tutar, bunu biliyor muydunuz? Belirli şeyleri ne zaman yapacağını bedenin nasıl bildiğini sanıyordunuz? Siz kadınlar, beden saatinin neden aylık bir devreye sahip olduğunu hiç merak etmediniz mi? Neden insan biyolojisi Ay’ın devrelerine karşılık verir? Çünkü yerküreyle insan biyolojisi arasında bir ilişki var, çünkü yerküre temel 12 fiziğine karşılık verir, biyolojiniz de öyledir. DNA’nızın 12 ipliği size temel 12’yi haykırır, hücrelerinizdeki saat biyolojinizi dikkatle izler. İzlenen iki şey vardır, birincisi manyetiklerdir. Beden manyetikleri bilir, bir insanı alıp manyetik enerji ağından ve ley hatlarından hızla geçirdiğinizde beden buna belli bir biçimde tepki gösterir. Bir yöne gittiğinizde beden buna bir türlü, diğer yöne gittiğinizde ise başka türlü tepki gösterir. Yönlerden birinin tüketici, diğerinin ise güçlendirici olduğunu biliyor muydunuz? Evet, bedeniniz gezegenin manyetiklerine karşılık verir, manyetikler olmadan yaşayamazsınız. Bilmeniz gereken diğer şey, biyolojinizin manyetik girdiyle birlikte ışığı ve karanlığı da saydığıdır, yani sayma mekanizması karanlığı ve ışığı da içerir. Bedeninizin her hücresi ne zaman gündüz ne zaman gece olduğunu bilir, bunun gözlerinizle hiçbir ilgisi yoktur, gözleri görmeyen bir kişi de aynı yeteneğe sahiptir, çünkü hücresel yapı ve damarlarınızdan akan kan ışığı da karanlığı da tanır, günleri manyetik niteliklerle birlikte sayar.

 Yakında söylediğim şeyi doğrulayan bir kanıt ortaya çıkacak. Ömrünüzün uzaması için bakmanız gereken bir sonraki şey bu beden saatidir, çünkü o saate hitap edilebilir ve değiştirilebilir. DNA’nın saat bölümünü arayın, bu sayan bölüm tüm tabloyu anlamada kritik bir öneme sahiptir.
Şimdi nefret ve sevgiden söz edelim. Sevgi ve nefretin enerjisinin özde aynı olduğunu bilmek bazılarınızı şaşırtabilir. Nefret, kutsanmış ışık enerjisinin içinden geçmesini bekleyen cehalettir, evet nefret budur! Eğer herhangi bir yerde herhangi bir bilinci ışıktan yoksun bırakırsanız karanlık tarafın kuşku ve korku olarak ortaya çıktığını görürsünüz. Karanlık basit olarak sevginin yokluğudur. Hepiniz vicdansız insanları görmüşsünüzdür, onlar her türlü olumsuz şeyi yapar ve bundan rahatsız olmazlar. Aslında onlara bakarken sevgi unsurundan yoksun bir cehalet bilincine bakmaktasınız, ama onlar bile dönüşüme uğrama potansiyeline sahiptir. Dolayısıyla nefret değişmeyi bekleyen bir enerjidir, kendinden hoşnut değildir, mutsuzdur ve değişmek istemektedir. Bunu görmek için nefret edenlere şöyle bir bakmanız yeter!

Öte yandan sevgi dönüşüme uğramış nefrettir! Tanrının varlığına inanmayan insanlar görmüşsünüzdür, onlar dünyada hiçbir şeyin iyi olmadığına ikna olmuşlardır. Ama bu insanlar genellikle bir gecede değişime uğrar ve nefretten arınırlar, oysa size daha evvel umutsuz bir vaka olarak görünmüşlerdir. Yeni enerjide böyle bir anda aydınlanmalar çok görülecektir, bu aktif sevginin nefret ve korkuyu dönüşüme uğratan mucizesidir! Karanlık bir yere ışık tuttuğunuzda artık karanlık orada varlığını sürdüremez. Bir kez bir şeyin nasıl işlediğini anlarsanız farkındalıktan yoksunluk haline geri dönemezsiniz.

Korkan kişi karanlıktadır, korkan kişi henüz aktif ışık unsurunu görmeye hazır değildir. Korkan kişi henüz kalbinde bulunan yüce varlığın değerini idrak edememiştir. Nefret gibi korku da cahildir, korku ve nefret değişmek isteyen geçici şeylerdir, onlar değişime hazırdır. Öte yandan huzur tıpkı sevgi gibi kendinden hoşnuttur, mutludur, çünkü aktif ışık enerjisine ve saf niyete sahiptir. Çevrenizdeki dünya kaos içinde görünse de huzur içinde olabilmeniz harika bir şeydir. Bazıları bunu sorunları görmezden gelip başını devekuşu gibi kuma gömmeye benzetirler. Onlar kaos karşısında huzuru korumanın Tanrısal bir özellik olduğunu anlamazlar.

---- KRYON ----
Devamını Oku »

12 Ekim 2016 Çarşamba

FARKINDALIĞIN GÜCÜ




FARKINDALIĞIN GÜCÜ

Bir insan olarak yükseliş statüsüne geçmek istediğinizde aslında hücrelerinizin titreşiminin yükselmesini istemektesiniz. Saf niyetiniz yoluyla hücresel yapınızın farkındalığı oluşmaya başlar. Bedeninizin her hücresi varlığınızın tüm planını içermektedir. O, DNA dediğiniz kodda, bir tanesi de DNA’nın çevresindedir. Birlikte getirdiğiniz kontrat, kimliğinizin bilgisi, manyetik damganız hepsi bu kodda yer alır. Yeni gelen İndigo çocuklarda neyin farklı olduğunu bilmek ister misiniz? Eğer onların DNA’larının kimyasal olmayan parçalarını inceleyebilseydiniz farkındalığın, yani kimyasal olmayan DNA’nın bir parçasının değişmiş olduğunu görecektiniz. O spiritüel parçadır, ama yine de fizikseldir. Var olmuş her şey, bir insan olarak var oluşunuzun tüm kaydı o kodda bulunur, kontratlarınızın planı da orada yer alır. Bu hayattaki deneyimlerden kaynaklanmayan korku ve endişeler bu kod vasıtasıyla geçmiş hayatlarınızdan gelmektedir. Mucizevi bir şifanın zamanı geldiğinde hücreler, özellikle de hasta olanlar “gitme” zamanının geldiğini anlar ve bunu yaparlar. Hiç yoktan kemik, doku ve etin meydana geldiği mucizevi şifa türleri bile içinizden tezahür eder. Bazen doğuştan gelen sorunlar hallolur, hastalıklar şifa bulur ve doktorlar huşu içinde ne olup bittiğini merak ederler! Size ne olduğunu söyleyeyim, doku yenilenmesi hakkında tüm bilgiye sahip olan hücreler uyandırılmışlardır. Bunu biliminizde görmek istiyor musunuz? Eğer istiyorsanız “hücre intiharının” kanıtını arayın. Bu, dengesiz olduklarını her nasılsa “bilen” hücrelerin çekirdeğinden kaynaklanan bir yıkımdır. Biliminiz bu hücrelerin sanki bunun “farkındaymış” gibi içten dışa doğru patladıklarını söyleyecektir. Bu nedir biliyor musunuz, bu içinizdeki Tanrısallıktır, içinizdeki farkındalıktır! Bunun için Tanrıya teşekkür mü etmek istiyorsunuz? Öyleyse Tanrıyı dışınızda değil içinizde arayın, çünkü O oradan, içinizden gelmiştir.

Mucizeler kozmik kafesle bağlantılıdır. Kozmik kafes evren enerjisidir, bir gün potansiyeline ulaşacağınız gerçek enerjidir. O fizikten öte bir şeydir, aynı zamanda ezoteriktir. Dünyadan evrenin en uzak noktalarına enerji aktarmanızı sağlar, çünkü birlikte düşünen tek bir bilinçtir. Şifa sağlarken aslında hücrelerinizin kafese bağlı bölümlerini uyandırmaktasınız. Kozmik kafes ruhsal saf niyetinizi hücresel yapınızın çok ötesine taşır.
Saf niyet her şeydir . Bir ilacı elinizde tutarak, sadece elinizde tutarak o ilacın özünü bedeninize çekip alabilirsiniz. Onun şifa nitelikleri içmenize ya da şırınga etmenize gerek kalmadan bedeninize geçecektir, buna ilacın özünü alma niyeti denir. Niyet, fiziğin üzerinde bir güce sahip olan bilinçtir, yüzyıllardır bedende mucizeler yaratan şeydir. Bugüne kadar gördüğünüz en mucizevi şeyler saf niyetten kaynaklanmış ve şifa içerden gelmiştir, çünkü niyet molekülleri etkileyen ve kendini tezahür ettiren spiritüel bir güce sahiptir.

Yediğiniz şeyleri niyetinizle arındırabilirsiniz! Bundan böyle yemeğe oturduğunuzda elinizi yemeğin üstüne tutarak sessizce ya da yüksek sesle “Seni kendi titreşimime yükseltiyorum” deyin. Bu durumda fizik maddeler üzerinde kontrole sahip içinizdeki melek molekülleri temizleyecektir. Düşük kalorili bir yiyeceği mucizevi bir biçimde işe yarar hale getirebilirsiniz. Sizinle aynı yemekleri yedikleri halde hastalananlar da olacaktır, bunu sağlayan şey farkındalığınız ve fizik üzerinde sahip olduğunuz güçtür.
Çevrenizdeki fiziği etkileme gücüne de sahipsiniz, bu işlem de kozmik kafesle ilgilidir. Bunu söylerken kaşıkları eğip bükmekten değil, insanların kalplerini değişime uğratmaktan söz ediyorum. “Işığı tutma” terimi daha yüksek düzeyde titreşmeyi seçme anlamına gelir. Işığı tuttuğunuzda, her nereye giderseniz gidin enerji yayarsanız, bu uyumlanmış enerjidir, yani belirli bir niyeti olan enerjidir. Bir insan bu uyumlanma sayesinde girdiği odanın enerjisini değiştirebilir. Her bir niyet ve titreşim düzeyi kafes için karmaşık bir talimat dizisi gibidir. Bazılarınız bir salona girdiğinde tüm başlar dönüp ona bakar, siz buna karizma dersiniz, ama gerçekte o başka bir şeydir, insanın kafese uyumlanmasıyla değişen enerjisinin herkes tarafından hissedilmesidir. Ellerinizi birilerinin üstüne koyduğunuzda kendilerine yardım ettiğinizi hissedeceklerdir. Birçoğunuz, ellerinizin karşınızdaki insana hiç dokunmadan daha iyi iş gördüğünü anlayacaksınız.
Kafese uyumlandığınızda daha önce asla yapamadığınız bir şeyi de yapacak, duygular üzerinde kontrole sahip olacaksınız. Huzur yaratabilecek, nefret, kıskançlık, korku ve dramı dönüşüme uğratabileceksiniz. Endişelendiğinizde meydana gelen hücresel değişimin farkında mısınız? Bazılarınız yemek yiyemez hale gelirsiniz, bu bir ipucudur. Onlar edişe ve korkuyu bilirler. Eğer hücreleriniz endişe ve korkuyu biliyorlarsa sevinci ve aydınlanmayı da bileceklerdir.

KRYON

Devamını Oku »

Yukarı Git