SPİRİTÜALİZM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SPİRİTÜALİZM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Şubat 2016 Salı

OPERATÖR





Operatörlük nedir? Ve Operatörlüğün celselerdeki fonksiyonu nedir? 

Medyomluk konusunu konuşurken medyomun bir misyon sahibi olduğunu ve bu misyonun yüksek ve insanlığı kapsayan bir evrim gayesine yönelik olduğunu söylemiştik. Fakat şurasını iyice açıklamamıştık ki medyomun bu misyonu insanlık karşısında pasif bir yan gösterir. Yani, dünya ötesi alemden insanlığı evren bilgisi hakkında aydınlatmak gayesiyle verilen tebligatı almak ve dünyaya ulaştırmak bakımından medyom görevlidir. Fakat onun görevi genel anlamıyla burada biter. Bu gayenin asıl hedefine varmasını sağlayacak başka bir görevli insana daha gerek vardır ki bunun adına da «operatör» derler.

Operatör, medyomlardan almış olduğu tebligatı insanlığa en faydalı ve en uygun şekilde yayabilmeye ve aynı zamanda insanlığın ihtiyacına göre medyomdan alınacak tebligatın düzenleme ve sınıflandırmalarını yapabilmeye liyakatli insan demektir.

Bundan ötürü ve bu bakımdan operatörün rolünün, medyomunkinden daha kapsamlı ve liyakate gerek gösteren bir durumda olduğunu kabul etmek gerekir. Ve gene bu bakımdan operatörün de, medyom gibi bir misyoner olması ve medyom gibi uzun bir cehit, gayret ve sebatla bu yolda çalışarak büyük ve esaslı bir hazırlık devresinden geçmiş olması icap ettiği anlaşılır. Özellikle medyomunkine oranla daha aktif bir durum arz ettiğini de göz önüne alırsak operatörün hazırlık devresinin medyomunkine oranla ne kadar daha büyük bir cehit ürünü olması gerektiğini de kabül etmekte gecikmeyiz. Yoksa bu fonksiyon henüz idrak edemeyen bazı heveslilerin sandıkları gibi hemen rastgele bir Spiritizma celsesinde trans haline geçmiş bir medyoma birkaç soru soruvermek, asla bir operatörlük yapmak demek değildir.

Bir Spiritizma celsesini yönetebilmek, yani trans halindeki medyomun bu medyomluk görevi ve misyonu ile uyumlu bir görev idraki içinde medyoma sorular sorabilmek ve bu soruları insanlık toplumu için en yararlı ve en gerekli şekillerde düzenleme ve sıralama görevini başarabilmek ve sonuçta alınan cevapların hedef alınan yollarda kullanılabilmesi için kendisinden beklenen faaliyetleri yerinde ve tam zamanında göstermek hususunda gereken her fedakarlığı bir görev olarak yapmaya kendini yükümlü sayabilmek, operatörlüğün en esaslı ve gerekli nitelikleri arasında bulunan kıymetlerdir. Bu kıymetlere sahip bulunduğundan iyice emin olmadan herhangi bir kaprisle operatörlük rolüne girmeye kalkışan bir kimse büyük mesuliyetlerin altında ezilmek tehlikesini de göze almış demek olur.

Bu kısa sözler şunu anlatıyor ki daha önce medyomluk koşulları ve yetişme halleri hakkında söylenmiş olan şeylerin önemli bir kısmı, daha aktif ve geniş bir çalışma kadrosu içinde, operatörler hakkında da geçerlidir.

Operatörün başlıca görevleri şunlardır:

Medyomların trans hallerini kontrol etmek.
Bazen herhangi bir medyomla irtibata geçen bir [bedensiz] varlığın idaresizliği veya tedbirsizliği, medyom üzerinde aşırı derecede ve kontrolsüz bir tesir yapması mümkündür. Bu halin teşhisini zamanında koymak ve gerekli müdahaleyi tam zamanında ve ihmal etmeden yapmak, medyomlardaki trans halinin kontrolü icapları içine girer. Bu da ancak transın normal ve anormal hallerini ve şekillerini iyice ve saptayabilecek kadar bir bilgi ve tecrübe sahibi' olmaya bağlı bir liyakat sorunudur. Ve buradaki başarısızlık, medyomların durumlarını çok defa büyük felakete ve hatta cinnet, ve na dir olarak ölüm tehlikelerine sürükleyebilir. Bu durumların önemine dayalı sırası geldikçe ileride ve diğer pratik bilgiler arasında açıklama yapılacaktır.

Tebliğ araçları olan medyomlara sorular sormak.
Bu mesele operatörlüğün en çetin ve en mesuliyetli bir bölümü oluşturur. Çoğu kez, medyomla irtibata geçmiş olan varlıklar ancak operatörler tarafından sorulan sorulara karşı ve ancak o soruların bilimsel değerleri ile uygun olarak cevaplar verirler. Bunun içindir ki genellikle ilk defa kendisiyle karşılaşmış olan bir operatörü adeta bir liyakat sınavına belirsiz bir şekilde çeken ve ondan sonra tebligatını o ayarda ve o düzeyde veren ve­ya çekilip giden varlıklar bir celsenin randımanının artması veya eksilmesi durumunu doğururlar. Ve bu da o celsenin kazancını veya kaybını gerektirir. Örneğin liyakatli ve yeterlikli bir operatörün soracağı soruların niteliği yüksek ve geniş bir bilgi kapsamı içinde tebligat verebilecek varlıkların irtibatını sağlayabileceği gibi, yeterliksiz ve bilgisiz bir operatörlük yapan insanın soracağı sorular da en basit ve hatta yalnız medyom 'için de­ğil bütün o celsedekiler için de tehlikeli olabilecek varlıkların ve tesirlerin o celse ile sıkı bağlantılarına neden olabilir.

Medyomlara tebliğ veren varlıkların tebligatındaki kıymetlerin derecelerini saptamak.
Bu yön operatörlüğün gene çok çetin ve ileri derecede bir bilgiye ve haberli oluşa sahip olmasını gerektiren taraftır. Ve ne yazık ki gerek şimdiye kadar bize başvuran bazı medyomların akibetleri, gerek rast geldiğimiz bazı yayınlar, bu hususların oldukça ihmal edilmiş bulunduğunu ve bu yüzden evrimi hissedilir derecede baltalayıcı yanlış bilgilerin bilinmez birtakım tesirlerden alınarak yayıldığını ve bunun da tümüyle içyüzü bilinmeden kapalı gözle yapıldığını görüyoruz. Kimsenin vazifesine ve işine karışmamak prensibimiz olduğundan bu konuda' olaylar anlatmak suretiyle bundan fazla söz söyletmeye kendimizi izinli saymadığımız için sadece bir uyarı olarak bu kadarla yetiniyoruz. İleride, uygulamaya ilişkin bilgileri verirken bu konuda da örneklerle bazı teknik bilgi verilecektir.

Fizik medyomluktaki transı ve olacak olayları bilimsel bir metod içinde zaptetmek, sınıflandırmak ve onlardan metapsişik sonuçlar çıkarmak. Zaten yukarıdaki cümle böyle bir görevin ne kadar geniş bir bilgiye ve görgü ve tecrübeye gereksinme duyuracağını açıklamaya yeterlidir.

Alınan tebligatın en ince ayrıntısına kadar anlamlarını anlayabilmek ve onlardan insanlığın en iyi faydalanabileceği şekillerde tezler hazırlamak ve onları bütün medyomluk şekillerinden alınmış gözlemlerle karşılaştırarak, felsefi, ahlaki, bilimsel alanlarda insanları tatmin edici bilgi yollarında kullanabilecek bir faaliyet göstermek.
Bu husus operatörlüğün en yüksek ve en kapsamlı bir yönünü oluşturur. Demek ki operatörlük de aktif bir durum ve faaliyet aşaması göstermesi açısından, birçok yönden, medyomunkine oranla daba kapsamlı, daha tedbir ve basirete bağlı ve daha ağır mesuliyetleri yüklenen bir büyük görevdir ki bu görev önemi derecesi ile uyumlu olmak üzere pek devamlı, sabırlı ve diğerkam uğraş, gayret ve çalışmalarla ancak kazanılabilir. Bu da gösteriyor ki, operatör olmanın, daha doğrusu, gerçek bir operatör olabilmenin sırrı ve şartı, bilim ve toplumsal evrim planı lehinde nefsini ancak bir araç olarak düşünerek, bütün faaliyetini, toplumun evrimsel hizmetine adamaktır.

İşte başlıca ana hatlarını kısaca çizdiğimiz operatörlüğün görevleri, şimdilik, operatörlük hakkında söylenmesi gereken sözler için yeterlidir. Ve bu da gösterir ki, operatörlük de, medyomluk gibi büyük bir misyondur ve bu misyon da her misyon gibi büyük bir çalışma ve cehitle elde edilebilen bir liyakatin sonucudur.

Bedri Ruhselman
Devamını Oku »

OBSEDÖR




Obsedör


Obsedör obsesyon olayında obsede denilen kişiyi etki altına almış olan bedensiz varlığa klasik spiritüalizmde verilen addır. Fakat günümüzde obsedörlere özgü yöntemlerle çevresine saf iyi niyetli insanları toplayan kimseler için de kullanılmaktadır.

Obsedörlerin Taktikleri

Obsedörler avlarını ele geçirmek için her yola başvururlar ve çeşitli taktikler kullanırlar. Bu taktiklerden bazıları şöyle açıklanır:

Kendilerini iyi güzel erdemli bilgin gibi göstermeye çalışırlar. Avlarının huylarına göre ifadeler kullanarak telkinlerde bulunurlar. Laf kalabalığı yaparak ve her bilim dalından yalan yanlış söz ederek kendilerini bilgili deneyimli uzman olarak kabul ettirmeye çalışırlar. Yüksek sırlardan söz ediyormuş gibi poz yaparak birçok mucizevi olay (levitasyon fantomdoğrudan ses vb. gibi metapsişik fenomenler) meydana getireceğini vaat ederler. Bilinmeyen veya gelecekteki bazı olayları bildirerek avlarının güvenini kazanmaya çalışırlar.

Sorularla sıkıştırıldıklarında daha sonra yanıtlayacaklarını ya da yanıtların bilinmesinin soran için hayırlı olmayacağını söyler veya bu tür kaçamak yollara başvururlar. Karşılarındakileri bilgisizlikle nitelendirerek her söylediğini rahatlıkla empoze etmeye çalışırlar.

Din tasavvuf mistisizm ve kutsallıkla ilgili konulara yapışarak kendilerine çeşitli payeler biçerler (örneğin geçmiş reenkarnasyonunda ünlü veya önemli biri olduğunu bildirme).

Obsedörlerin Karakterleri

Obsedörlerin genel nitelikleri şunlardır:
Bagnazlık: Görüşlerini değiştirmekten nefret ederler görüşlerini inanç sistemlerini sarsacak herhangi bir düşünceye dayanamazlar böyle düşüncelerden son derece ürkerler. Bu kararlı halleri de kimi deneyimsiz insanlar üzerinde daha etkili olmalarına neden olur.

Sevk Edicilik: Herkesi kendi yollarına sürükleme ve kendilerini diğerlerine bir lider gibi gösterme hırsları vardır. Bu amaç uğrunda öğüt rica maddi veya manevi çıkar vaatlerinde bulunur çevrelerindekilere manevi payeler dağıtırlar ısrar ederler ve gerekirse tehdit gibi her yola başvururlar.

Hükmedicilik: Hükmetme yönetme emretme ve kendini üstün gösterme özellikleri vardır.

Kurbanı bilgi kaynaklarından uzaklaştırıcılık: Kurbanlarını uyanmalarını sağlayabilecek her türlü bilgi fikir ve yayınlardan uzak tutmaya çaba gösterirler. Bunun için bu tür bilgi fikir ve yayınların değersiz hatta onlara zararlı olduklarını telkin ederler. Böylece çevrelerinden yalıttıkları kendi alemine çekilen obsede ya da obsedeler üzerindeki hakimiyetleri artar. Çünkü obsede artık yalnızca obsedöründen aldıklarını doğru ve mutlak hakikat olarak kabul etmeye başlayacaktır.

Eleştiriden Kaçmak: Eleştiriye hiç dayanamazlar. Çünkü kurdukları sistemi sarsabilecek bir öğedir. Eleştiri kavramını kurbanları olan obsedelerde de yok etmek isterler ve bunun için insanın akıl muhakeme düşünme yaratıcı imajinasyon yeteneklerini köreltmeye yok etmeye büyük çaba gösterirler. Kimi obsedörler bu amaçla müritlerine “ben sizleri hakikatlere akıl yolu ile değil kalp yolu ile ulaştıracağım akıl yolu şeytani kalp yolu rahmanidir” türünden fikirler telkin ederler.

Bilgilerinin sınırlı ve belirli oluşu: Obsedörlerin bilgilerinin çok eksik ve sınırlı olmalarına karşılık bu küçük bilgilerine sıkı sıkıya bağlı olmaları yapışmaları deneyimsiz kişilerin gözünde o bilgilerin abartılmasını sağlar. Eleştiri de sözkonusu olmayınca obsedörün her saçmalaması eleştirilmemesi gereken büyük hakikatler ve hikmetler olarak kabul edilir. Oysa hakikati gören deneyimli bir kimse o varlığın tüm sözlerini bir araya toplasa orada herkesin bulup söyleyebileceği basit bir iki fikrin veya dünyada belirli formüllere saplanıp kalmış bazı tarikat talimatının yüzlerce kez tekrarından başka bir değer bulamayacaktır.

Araştırmacı sorulardan kaçıcılık: Kişi obsedörün söylediklerinden biraz daha fazla hakikati öğrenmek ister ve söylediklerini biraz kurcalamaya kalkıştığı takdirde söylediklerinin altında çelişkilerin garip fikirlerin anlamsız hatta tehlikeli telkinlerin bulunduğunu görebilecektir. Obsedör varlıklar böyle sorularla yani kurcalayıcı çelişkileri ortaya koyucu sorularla karşılaştıklarında şaşırır kızar hatta tehditlerde bulunabilirler. Sonunda müritlerine bu tür sorular sormayı daha ilerisini araştırmayı men edebilirler.

Devamını Oku »

OBSESYON




Obsesyon Nedir?


Obsesyon, Obsedörler ve EgzorsizmTakıntı (Obsesyon), ruhçulukta (spiritüalizm) ve ruhbilimde (psikoloji) farklı olarak tanımlanır ve farklı kavramları ifade etmek üzere kullanılır. Psikiyatri sözlüklerinde kısaca “yanlış olduğunu bildiğimiz halde kafamızdan atamadığımız, mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler” olarak tanımlanır. Ruhçulukta ise, “bir bedensiz ruhun bir bedenliyi (insanı) hükmedecek derecede etkisi altına alması” olarak tanımlanır. Tanımlardan da anlaşılabileceği gibi, birinde obsede edici etken bir fikir olarak kabul edilir, diğerinde ise bu etken bir fikir değil, bu tür fikirleri obsedeye (obsesyon olayına maruz kalana) aşılayan canlı bir varlıktır. Obsesyon (obsession) sözcüğü Latince’de “rahatsız etme” anlamında kullanılan “ obsideratum” ya da “obsidere” sözcüğünden türetilmiştir.Ruhçulukta obsesyonun oluşmasını hazırlayan ve ilerleten başlıca koşullar;
                                                                                         
A- Psişik hallerle ilgili olanlar:

1. Hipnoz
2. İbadet veya meditasyon, konsantrasyon, izolman gibi birtakım mistik deneyimler sırasında kişinin kendisini çevreden yalıtması.
3. Üzüntü, sevinç gibi heyecan hallerinde aşırılık ve bu heyecanlara kapılarak kendini kaybetmek
4. Dalgınlık ve aşırı yorgunluk.
5. Hastalık komaları

                                                                                       
 B- Karakter özellikleriyle ilgili olanlar:

1. Bilgisizlik
1.1. Obsesyon hakkında bilimsel yazıları okumamaktan kaynaklanan bilgisizlik.
1.2. Ruhsal irtibat seansında bedensiz varlıkça verilen bilgilerin kontrolüne ve eleştirilmesine olanak veren bilgilerden yoksun olma.
1.3. Obsedör tarafından kullanılabilecek manevi (din,tasavvuf vs.) konulardaki bilgisizlik

2. Kişinin akıl ve muhakeme yeteneklerini gerektiği gibi kullanamaması
3.- Temiz, saf kimselerin obsedör tarafından kullanılabilecek din, kutsallık duyguları, mistik eğilimleri ve karşısındakini yüceltme eğilimi.
4. İnangaçlık. Muhakeme etmeden akla her gelene veya her söylenilene inanmak.
5. Bağnaz (dogmatik) ve sabit fikirli olmak.6- Cesaretsizlik. Obsedöre karşı gelecek cesareti gösterememe, her şeyine boyun eğme.C- Ruhsal irtibat seansıyla ilgili olanlar:
5.1. Medyumun bilgi, görgü ve deneyim eksikliği.
5.2. Operatörün bilgi, görgü ve deneyim eksikliği.Kimilerine göre, obsesyon olayının oluşması için bir bedensiz varlığın olması şart değildir. Yani insanlar arasında da oluşabilir. Obsedör varlıklar bedenlendiklerinde de saf, temiz insanları kandırarak çevrelerine bir sürü mürit toplarlar. Bu duruma örnek gösterilebilecek sayısız tarikat ve benzeri oluşumlar mevcuttur.

Obsedörlerin Taktikleri

Obsedörler avlarını ele geçirmek için her yola başvururlar ve çeşitli taktikler kullanırlar. Bu taktiklerden bazıları şöyle açıklanır:
Kendilerini iyi, güzel, erdemli, bilgin gibi göstermeye çalışırlar. Avlarının huylarına göre ifadeler kullanarak telkinlerde bulunurlar. Laf kalabalığı yaparak ve her bilim dalından yalan yanlış söz ederek kendilerini bilgili, deneyimli, uzman olarak kabul ettirmeye çalışırlar. Yüksek sırlardan söz ediyormuş gibi poz yaparak birçok mucizevi olay (levitasyon, fantom, doğrudan ses vb. gibi metapsişik fenomenler) meydana getireceğini vaat ederler. Bilinmeyen veya gelecekteki bazı olayları bildirerek avlarının güvenini kazanmaya çalışırlar. Sorularla sıkıştırıldıklarında daha sonra yanıtlayacaklarını ya da yanıtların bilinmesinin soran için hayırlı olmayacağını söyler veya bu tür kaçamak yollara başvururlar. Karşılarındakileri bilgisizlikle nitelendirerek, her söylediğini rahatlıkla empoze etmeye çalışırlar. Din, tasavvuf, mistisizm ve kutsallıkla ilgili konulara yapışarak, kendilerine çeşitli payeler biçerler (örneğin geçmiş reenkarnasyonunda ünlü veya önemli biri olduğunu bildirme).

Obsesyon Türleri

Bedensiz varlığın insanı obsede etmesi: Her ikisinin ortak özelliği, tekamül seviyelerinin geri olmalarıdır. İnsanın toplum yaşamındaki uyumsuzluklar, kişilik problemleri, nefsinden kaynaklanan ihtirasları bir çıkış yolu bulmak istediğinde, gerekli sempatizasyon alanını yaratır ve bunu fırsat bilen bedensiz varlık da kendi tatminsizliklerinin oluşturduğu sempati alanı ile yakınlaşmayı sağlar.

İnsanın diğer insanı obsede etmesi: Şartlar birinci tip obsesyondaki gibidir. Yalnız, obsedörün de bedenli olması aradaki zihin bağının zayıf kalmasına yol açar. Buna rağmen iradî bağımlılık hemen hemen aynı şiddettedir. Obsedör öldükten sonra, eğer diğer şartlar değişmemişse, obsesif durum birinci türe uygun biçimde devam edebilir.

Bedensiz varlığın diğer bedensiz varlığı obsede etmesi: Şartlar bu durumda biraz değişiktir. Genellikle, spatyuma geçen bir varlığın içinde bulunduğu teşevvüş halinin yarattığı bir yardımcı arayışı bu tür bir sempatizasyonda en uygun ortamdır. Çok geri varlıklar arasında bu tür kollektif obsesyonlar daima vardır. Bu tür kollektif spatyum obsesyonlarında hangi varlığın obsedör olduğu kesin çizgilerle belli değildir. Adeta birbirlerine musallat olan bir varlık güruhu gibi tezahür ederler ve birlikte güç kazanarak dünyada yaşayan bir insanı obsede etmeye de çalışırlar.

İnsanın bedensiz varlığı obsede etmesi: Ancak özel şartlar altında gerçekleşebilir. Bu durumda obsedör olan insan, belirli bazı operasyonlar ile bedensizlerin bulunduğu ortama girmeye çalışır. Bunu başardıktan sonra, o ortamdaki geri bir varlığın zayıf noktasını yakalayarak üzerinde tahakküm kurar.

Dünya üzerinde elde etmek istediği ne ise, buna uygun bir biçimde o varlığı kullanır. Bu tür obsesyonlara daha sonra temas edeceğiz.
Bu dört ana tipin dışında bir de dolaylı veya zincirleme obsesyon tipleri vardır. Bunların en sık görüleni, tahakküm gücü etkili bir bedensiz varlığın dünyadaki bir insanla irtibat kurarak önce aralarındaki bağın iyice sağlamlaşması için bir mayalanma süresi geçirmesiyle başlar. Daha sonra bu insan, ardındaki bedensiz varlığın etkisiyle, çevresindeki kişiler üzerinde obsesif bir alan yaratmaya çalışır. Başardığı takdirde, zincirleme bir obsesyon ortaya çıkar.

Böylece, 1. ve 2. ana tiplerin karışımı bir olayla karşılaşırız.Aslında bu zincirleme türün başlangıcı 3. ana tür biçiminde, yani önce iki varlık arasında spatyumda filizlenen obsesif bir ilişki tarzındadır. Bazı durumlarda, sonradan bedenlenerek dünyaya gelecek olan varlık için bir enkarnasyon planı hazırlanırken, obsedör varlığın da bu planda aktif bir rolü olabilir.Yine aynı tür zincirleme obsesyonda, dünyada bir ömür geçiren varlık, hem obsede hem de çevresindeki insanları obsesyona sürükleyecek bir yaşam sürdükten sonra ölünce, eski esas ilişkisi tekrar 3. ana türden devam edebilir. Yalnız, bu son anlattığımız durum tarihte çok ender rastlanan olaylarda belirir ve genellikle toplumsal bir hareketi oluşturacak sonuçlar verecek niteliktedir. Ayrıca şunu da belirtelim ki, bu tür obsesyonlar üst seviyeden idareci varlıklar tarafından planlanmakta ve özel bazı kombinezonlarla gerçekleştirilmektedir. Bu sebeple, obsesyonun klasik tarifine pek uymazlar.            

Bu türün dış görünüş itibarıyla topluma zarar verdiği söylenebilen bir örneği, II. Dünya Savaşı'nda Adolf Hitler ve çevresindekilerdir. Bu döneme ait olayların derinlemesine analizinde, dört ana tür obsesyonun birbiri ile karıştığı değişik kombinezonları bulmak mümkündür.

Önemli olması bakımından, burada 4. ana tür ve 4. ile 1.nin karışımı olan zincirleme türden de bahsetmek gerekecektir:İnsanın bedensiz varlığı obsede etmesi, en çok büyü ile ilgili durumların başında görülür. Daha genel bir kavram ile, maji çalışmalarında (büyü yapılsın veya yapılmasın), majisyen geri sayılabilen bazı varlıklar üzerinde irade gücünü kullanmaya yönelik denemelerde bulunur. Bu varlıklar eğer insanınkinden farklı bir tekamül zincirine ait ise, evokasyon denilen celbetme işlemi veya retroposesyon denilen “huddâm edinme” çalışması söz konusudur. Bunların ne olduklarına bir başka yazımızda yer vereceğiz.Maji çalışmasında, eğer üzerinde deneme yapılan varlık bedensiz geri bir insan ise, 4. ana türden obsesyon durumu belirir. Özel bir yöntem ile, beden bağını geçici olarak gevşeten, yani transa geçen majisyen, şuurlu olarak spatyum ortamına girer. Burada prensip olarak gaye, geri seviyedeki bedensiz bir insanın spatyum yaşamını çok yakından incelemek ve bu varlığın gönderilen değişik tesirler karşısındaki reaksiyonunu görmektir. Ancak, bu çalışma sırasında görülür ki, geri varlıklar kolaylıkla herhangi bir maksada uygun olarak kullanılmaya hazır bir irade gevşekliği içindedirler. Bunu farkeden majisyen, eğer yeterli bir üst seviyeye ulaşamamış ise, fırsattan istifade etmeye yeltenebilir.İşte bu noktada, 4. türden kaynaklanan 1. tür bir obsesyon olayı yaratmak mümkündür. Majisyenin o geri varlığı kendi amacına uygun bir biçimde astral güçlerle şarj etmesi ile, varlık, gerilmiş yaydan fırlayan bir ok gibi yöneltildiği insana tasallut eder. Bu bir çeşit kara büyü işlemidir. Aynı zamanda, büyü yapacağı insanı da kontrol eden majisyen, kısa aralıklarla ve uygun zamanlarda o geri varlığı besleyip yönlendirerek, hedefi olan insanın sempati alanında uygun bir noktayı yakalamaya çalışır.Bu işlemde hedef olan insanın sempatizasyon alanının da, güdümlü saldıran geri varlığa uygun zaaflar göstermesi işi kolaylaştırır. Eğer, hedef olan insan ileri bir tekamül seviyesinde ise, gönderilen varlık deşarj olacak bir tutanak bulamaz ve olay tersine dönüşür.

Majisyen ile arasında kurulmuş sempatizasyondan faydalanarak, üzerindeki astral olumsuz tesirleri majisyene boşaltmaya çalışır. Bu durumda, korunma alanı zayıflayan majisyen de istemeden 1. türden bir obsesyona açık hale gelebilir. Zira, olumsuz tesir üreten her varlığın çevresinde olduğu gibi, bu işlemi yapan majisyenin de etrafında obsede etmeye meyyal başka varlıklar bekleşmektedir.Obsesyon büyüleriyle uğraşan büyücüler, eninde sonunda obsede olmaya mahkumdurlar. Zira, bu insanlar belirli bir konuda güçlenerek yetenek kazanmış, ama ruhsal bakımdan yeterince gelişmemiş insanlardır. Hayat hikâyeleri incelendiğinde görülür ki, çoğu zaten bu işe 1. türden bir obsesyon ile bulaşmıştır. Bazıları ise 3. türden, yani spatyumda iken güçlü bir varlığın obsede etmesiyle hazırlıklı olarak dünyaya gelmiştir. Diğerleri de yaptıkları işe uygun bir sempatizasyon alanı oluşturdukları için, bu hayatlarında obsede olurlar sonunda.Her zaman ikaz edildiği gibi, bu yüzden maji tehlikeli bir uğraştır ve gizli tutulması gerekmektedir.Kendini yeterince tanımayan ve her ne pahasına olursa olsun doğru yoldan şaşmama iradesini gösteremeyen kişiler maji ile uğraşacak olurlarsa, günün birinde obsesyona uğramaları kaçınılmazdır.Obsede olmuş bir insanın bu durumdan kurtulması arzu edilir. Ama, obsesyonun ardındaki sebepler bilinmedikçe hiçbir müdahalede bulunmamak en doğrusudur. Zaten, eğer obsede olan şahıs bu ilişkiden şikâyet etmiyorsa, aradaki bağı koparmak imkânsız gibidir. Keza, obsesyonun başlangıç aşamalarında hiçbir şikâyet yoktur. Çünkü, bu ilişki her iki tarafın ortak bir noktada hemfikir olmasıyla başlar.

Ancak ileri safhalarda, obsede olan kişide rahatsızlıklar ve zaman zaman ortaya çıkan kurtulma çırpınışları belirir.Obsesyon bağını çözme yönteminde esas nokta, obsesyonun meydana gelişini hazırlayan şartları iyice inceleyip aynı izler üzerinde hareket ederek, her iki tarafın sempatize olduğu ortak alanı bulmaktır. Eğer bu alanı ister obsedör varlık üzerinde, isterseniz obsede olan kişi üzerinde çalışarak nötralize edebilirseniz, bağ kendiliğinden kopar. Yoksa, körü körüne ikna etme veya korkutma gibi ne karşılık alacağınızı bilmediğiniz yöntemlerle işe başlarsanız, kaş yapayım derken göz çıkartmanız mümkündür.

Obsedörlerin genel nitelikleri ise şunlardır:

Bağnazlık: Görüşlerini değiştirmekten nefret ederler, görüşlerini, inanç sistemlerini sarsacak herhangi bir düşünceye dayanamazlar, böyle düşüncelerden son derece ürkerler. Bu kararlı halleri de kimi deneyimsiz insanlar üzerinde daha etkili olmalarına neden olur.
Sevkedicilik: Herkesi kendi yollarına sürükleme ve kendilerini diğerlerine bir lider gibi gösterme hırsları vardır. Bu amaç uğrunda, öğüt, rica, maddi veya manevi çıkar vaatlerinde bulunur, çevrelerindekilere manevi payeler dağıtırlar, ısrar ederler ve gerekirse tehdit gibi her yola başvururlar.
Hükmedicilik: Hükmetme, yönetme, emretme ve kendini üstün gösterme özellikleri vardır. Kurbanı bilgi kaynaklarından uzaklaştırıcılık: Kurbanlarını, uyanmalarını sağlayabilecek her türlü bilgi, fikir ve yayınlardan uzak tutmaya çaba gösterirler. Bunun için bu tür bilgi, fikir ve yayınların değersiz, hatta onlara zararlı olduklarını telkin ederler. Böylece, çevrelerinden yalıttıkları, kendi alemine çekilen obsede ya da obsedeler üzerindeki hakimiyetleri artar. Çünkü obsede, artık yalnızca obsedöründen aldıklarını doğru ve mutlak hakikat olarak kabul etmeye başlayacaktır.
Eleştiriden kaçmak: Eleştiriye hiç dayanamazlar. Çünkü kurdukları sistemi sarsabilecek bir öğedir. Eleştiri kavramını kurbanları olan obsedelerde de yok etmek isterler ve bunun için insanın akıl, muhakeme, düşünme, yaratıcı imajinasyon yeteneklerini köreltmeye, yok etmeye büyük çaba gösterirler. Kimi obsedörler bu amaçla müritlerine “ben sizleri hakikatlere akıl yolu ile değil, kalp yolu ile ulaştıracağım, akıl yolu şeytani, kalp yolu rahmanidir” türünden fikirler telkin ederler.
Bilgilerinin sınırlı ve belirli oluşu: Obsedörlerin bilgilerinin çok eksik ve sınırlı olmalarına karşılık, bu küçük bilgilerine sıkı sıkıya bağlı olmaları, yapışmaları deneyimsiz kişilerin gözünde o bilgilerin abartılmasını sağlar. Eleştiri de sözkonusu olmayınca obsedörün her saçmalaması eleştirilmemesi gereken büyük hakikatler ve hikmetler olarak kabul edilir. Oysa hakikati gören deneyimli bir kimse o varlığın tüm sözlerini bir araya toplasa, orada herkesin bulup söyleyebileceği basit bir iki fikrin veya dünyada belirli formüllere saplanıp kalmış bazı tarikat talimatının yüzlerce kez tekrarından başka bir değer bulamayacaktır.
Araştırmacı sorulardan kaçıcılık: Kişi obsedörün söylediklerinden biraz daha fazla hakikati öğrenmek ister ve söylediklerini biraz kurcalamaya kalkıştığı takdirde, söylediklerinin altında çelişkilerin, garip fikirlerin, anlamsız, hatta tehlikeli telkinlerin bulunduğunu görebilecektir. Obsedör varlıklar böyle sorularla, yani kurcalayıcı, çelişkileri ortaya koyucu sorularla karşılaştıklarında şaşırır, kızar, hatta tehditlerde bulunabilirler. Sonunda müritlerine bu tür sorular sormayı, daha ilerisini araştırmayı men edebilirler.



  KAYNAKLAR :
  vikipedia
  Mehmet Temizel-Ruhlar Arasında
  ruhsalenerji.org
  Alan Kardec-Ruhlar Kitabı
  forumhane.net
Devamını Oku »

METAPSİŞİK




Metapsişik nedir?

Metafizik terimiyle karıştırılmaması gereken “metapsişik” terimi, “insanın olağan ruhsal fenomenlerini aşan, klasik bilimsel yöntemlerle açıklanamayan, kaynağı bedensiz veya bedenli ruhlar olan, insanın birtakım bilinmeyen yetenekleriyle oluşturduğu tüm paranormal olayları konu alan bilimsel araştırma alanı” olarak tanımlanır. “`Bedene bağlı ruh`a ait” anlamındaki “psişik” sözcüğü ile “ötesinde” anlamındaki “meta” sözcüklerinden türetilen metapsişik terimi ilk kez 1905’te Paris Tıp Fakültesi fiz...

Metapsişik hakkında bilgiler

Metafizik terimiyle karıştırılmaması gereken “metapsişik” terimi, “insanın olağan ruhsal fenomenlerini aşan, klasik bilimsel yöntemlerle açıklanamayan, kaynağı bedensiz veya bedenli ruhlar olan, insanın birtakım bilinmeyen yetenekleriyle oluşturduğu tüm paranormal olayları konu alan bilimsel araştırma alanı” olarak tanımlanır. “`Bedene bağlı ruh`a ait” anlamındaki “psişik” sözcüğü ile “ötesinde” anlamındaki “meta” sözcüklerinden türetilen metapsişik terimi ilk kez 1905’te Paris Tıp Fakültesi fizyoloji profesörü Charles Richet tarafından kullanılmıştır. Terim hem isim hem sıfat olarak kullanılmaktadır. Metapsişik, günümüzde parapsikolojinin kapsamı alanına giren konuları parapsikoloji terimi ortaya atılmadan önce ele almış olduğundan, parapsikolojinin öncüsü olarak da kabul edilir. Fakat parapsikologların çoğunun paranormal fenomenlerde ruhun varlığının sözkonusu olmadığını ileri sürmelerine karşın, metapsişikçilerin hepsi de bu fenomenlerde kaynağın bedenli veya bedensiz bir ruh olduğunu kabul etmişlerdir. Bu yüzden kimileri parapsikoloji terimi yerine parapsişik ya da metapsişik terimini kullanmayı tercih ederler.

Metapsişik alanında kullanılan belli başlı terimler

*Aparisyon
Apor
Aspor
Şuur projeksiyonu
Bilokasyon
Biyoaktinik
Darbeler
Dedublüman
Demateryalizasyon
Dermo-optik
Durugörü
Duruişiti
Duyarlığın dışarılaşması
Düşünce aktarımı
Düşünce okuma
Eflüv
Eflüvyoğrafi
Ektoplazma
Ekminezi
Elongasyon
Etken
Fakülte (psişik yetenek)
Fantom
Glosolali
İdeoplasti
Kriptoskopi
Ksenoglosi
Levitasyon
Medyumluk
Mumyalama (manyetik dondurulma)
Postkognisyon
Prekognisyon
Psikometri
Psişik cerrahlık
Radyestezi
Renkli cam etkisi
Telekinezi
Telepati
Trans
Transfigürasyon
Uzaktan hipnotizma
Devamını Oku »

TRANSFİGÜRASYON



Transfigürasyon

Transfigürasyon metapsişik terminolojide kullanılan bir terim olup, ruhsal irtibat sırasında medyumun yüz hatlarının ve tavırlarının değişmesine verilen addır.

Bu olayda medyum irtibatta bulunduğu bedensiz varlığın son bedenlenmesindeki (reenkarnasyonundaki) özelliklerini yansıtacak biçimde değişir, tümüyle başkalaşır. Kimi hallerde sesinin de değiştiği görülür. Bu tür olaylara kimi yazarlarca posesyon olarak, Spiritüalizm'de ise “enkarnasyon medyumluğu” olarak adlandırılan, bedensiz varlığın medyumun bedenine tam anlamıyla hakim olduğu durumlarda rastlanır.
Antik çağda Yakındoğu ve Ege havzasındaki trans uygulamalarında genellikle bu tür bir medyumluk söz konusu olmuştur. Obsesyona yakalanma tehlikesinin çok yüksek olduğu bu medyumluk türü halen Afrika ve Latin Amerika tapınçlarındaki (kültlerindeki) ayinlerde görülmektedir.

Transfigürasyon sözcüğü kimi yazarlarca İsa Peygamber'in çarmıha çakılmasına ilişkin bir iddiayı dile getirmek üzere de kullanılmaktadır. Gnostisizm zamanından günümüze kadar süregelmiş, pek inandırıcı bulunmayan bu iddiaya göre, çarmıha çakılan kişi İsa Peygamber'in kendisi değildi, yüzü onun yüzüne dönüştürülmüş başka bir kişiydi.
Devamını Oku »

MEDYUMLUK





Medyumluk

Medyum denince herkesin aklına fal bakan, büyü yapan, geleceği gören ve hatta olumsuz duygular uyandıran kişiler gelmektedir. Medyum kelimesi Latince kökenlidir. Aslında herkesin doğasında sezgilerini ve altıncı hislerini kullanmak gibi yetenekleri vardır. Medyumluk ise bunların ne kadar kullanıldığı ile alakalı bir durumdur.

Ruhçuluk bilimine göre medyumluk gelecekten bilgi almak demek değildir. Sadece eterik dünya ile yaşanılan dünya arasında bağlantı kuran kişilerdir. Medyumlar bu bağı kurarken trans yöntemini kullanmaktadırlar. Trans yöntemi ise tüm yoğunluğunu verip, beyin enerjisiyle düşündüğü konuya odaklanarak, karşısındaki kişinin (veya bir nesnenin, varlığın) gizemli ve bilinmeyen hallerini anlamaya çalışmaktır. Medyumlar bu işlem sırasında yani trans halindeyken çok kısa bir süreliğine de olsa bedenlerini terk edip eterik bağ ile yoğunlaşırlar. Bu yoğunlaşma sayesinde zamana ve konuya tamamen odaklanabilmektedirler.

1 Medyum Nedir?
2 Medyumluğun Çeşitleri Nelerdir?
2.1 Medyumluğun Tezahür Yönünden Sınıflandırılması
2.2 Medyumluğun İdrak ve İrade Yönünden Sınıflandırılması
3 Medyumlar Nasıl Bilgi Aktarırlar?
Medyum Nedir?

Medyum Nedir?Medyum, ruhlar alemi ile iletişime geçip, zaman ve mekan gözetmeksizin, hiçbir obje, su ve tarot gibi şeylere ihtiyaç duymadan canlılar ve ölüler arasında iletişim kurduğunu iddia eden kişiye denir. Bu iletişime geçme olayı bazen bilinçli olarak, bazen de kişinin isteği dışında gerçekleşmektedir.

Spiritüalist (ruhçuluk) anlayışa göre medyumluk yeteneğine sahip olmak bir hüner değildir ve kişi bu yeteneğini asla çıkarları ve kötü amaçları için kullanmamalıdır.

Medyumlar günümüzde modern falcılar olarak anılmaktadırlar. Fakat bu durum medyumları oldukça rahatsız etmektedir. Ek olarak ruh bilimciler medyumluğun gelecekten bilgi almayı sağlayan kişiler olarak görülmemesi gerektiğini savunmaktadır. Eğlenmek, maddi çıkarlar sağlamak, gelecekten bilgi almak gibi kalitesiz iletişimin yapıldığı ruhsal irtibatlara ise “abes irtibat” adını vermektedirler.

Medyumluğun Çeşitleri Nelerdir?

Medyumluğun Çeşitleri Nelerdir?Medyumluk idrak ve irade yönünden medyumluk ile tezahür yönünden medyumluk olmak üzere iki grupta incelenmektedir.

Medyumluğun Tezahür Yönünden Sınıflandırılması

Medyumun ortaya koyduğu belirtilere göre fiziksel ve zihinsel medyumluk olarak ikiye ayrılmaktadır.

Fiziksel Medyumluk: Materyalizasyon, demateryalizasyon, levitasyon, telekinezi gibi fiziksel olayların olduğu paranormalfenomenleri kapsayan medyumluk çeşididir. Yani hiçbir ruhsal irtibat söz konusu olmadan, paranormalfenomenler ortaya koyabilen, özel yeteneğe sahip kimselerdir.
Zihinsel Medyumluk: Ruhlarla iletişime geçip bilgi alışverişini sağlayan medyumluğa zihinsel medyumluk denilmektedir.

Medyumluğun İdrak ve İrade Yönünden Sınıflandırılması

Medyumluk dünyasal idrak ve iradenin görünüp görünmemesine göre ise üç grupta incelenmektedir.

Sezgisel Medyumluk: Medyumun idrak ettiği işleri kendi iradesi dahilinde yaptığını bilmesidir.
Mekanik Medyumluk: Medyumun idraksız ve kendi iradesiyle hareket etmiyor gibi görünmesidir.
Otomatik Medyumluk: Medyumun hareketlerine yönelik idrakı vardır ancak iradesi görünmez.
Medyumlar Nasıl Bilgi Aktarırlar?

Medyumlar Nasıl Bilgi Aktarırlar?Medyumlar normal bir insanın beş duyu organıyla algılayabildiği şeyleri, çok yüksek düzeydeki sinyallerle algılayabilen kimselerdir. Bu sinyalleri farklı yollarla alır ve aktarırlar.

Altıncı Hisleriyle Bilgi Aktarırlar: Medyumlar tamamen hislerinden faydalanarak bilgi aktarması yapabilirler. Kişiyi dinledikten sonra konuya yoğunlaşırlar. Daha sonra sanki içlerinde başka birisi varmış gibi ondan gelen sese kulak verirler. Bu gelen sesleri, kendi deneyim ve tecrübelerini de ekleyerek dinleyicinin anlayacağı şekilde aktarırlar.

Kulağına Gelen Seslerle Bilgi Aktarırlar: Bazı medyumlar yanında biri oturuyor ve onun kulağına bir şeyler fısıldıyormuş gibi dikkatlice dinlerler. Hatta sesleri daha net duyabilmek için bardak veya sigara jelatini gibi şeyler de kullanırlar.

Tırnağına Bakarak Bilgi Aktarırlar: Çok fazla kullanılmayan ve yanıltıcı sonuçlar alınan bu yöntemde ise, medyum kişinin başparmağının tırnağına odaklanır. Tamamen tırnağa odaklanan medyum orayı bir televizyon ekranı gibi görür ve gördüklerini dinleyiciye yorumlamaktadır.
Devamını Oku »

KENDİLİĞİNDEN İMAJİNASYON




Kendiliğinden İmajinasyon


Kendiliğinden imajinasyon, spiritüalist terminolojide kullanılan bir terim olup, neo-spiritüalizm`de “varlığın, iradesi dışında cereyan ettiği izlenimi veren imajinatif faaliyeti” olarak tanımlanır.

Kendiliğinden imajinasyon Neo-spiritüalist görüşte varlığın bedenli veya bedensiz oluşu bakımından iki grupta ele alınarak açıklanır:

1- Fiziksel bedensiz bir ruh, yani ölüm olayı ile spatyuma geçmiş bir varlık için:

Maddi bağların baskısından kurtulmuş vicdanın varlığın iradesini etki altına alıp, şuuraltı imajlarıyla varlığın çevresinde objektif olaylarla dolu bir dünya yaratması. Klasik spiritüalizm (spiritizm) bu imajinatif dünyanın teşevvüş halindeki varlığın kendi imajinasyonuyla, fakat iradesi dışında yaratıldığı görüşüyle bunu “irade-dışı imajinatif kreasyon” olarak adlandırmıştır. İradesiz imajinasyonun olamayacağı görüşünden yola çıkan Neo-spiritüalizm`de ise buna “kendiliğinden imajinasyon” adı verilmiştir.

2- Bedenli bir varlık ya da hipnoz halindeki bir denek için:

Hipnoz halindeki deneğin imajinasyonunun operatörce (hipnotizör
Hipnotizör, hazırlanmış bir ortam (mekân sıcaklığı, sessizlik ve belirli zaman dilimleri) içerisinde, hipnoz metodlarını kullanarak telkin yolu ile sujeyi transa sokan kişidir. Hipnotizör, ilk seansta sujeye verdiği şifreyi diğer seans başlarında tekrarladığı zaman suje daha kısa zamanda hipnotik uykuya girer. Tümünü oku (yeni pencerede açılır)
) sevk ve idare edilme durumu. Denek, operatörün telkin ettiği imajlara inanır ve o imajları yaşar. İmajinasyonu yönlendirilen deneğin durumu, spatyumda teşevvüş halinde bulunan varlığın durumuna benzer. Aradaki tek fark, imajinasyonun bu kez, vicdanın etkisi altında olma yerine bir başka iradenin (operatörün iradesi) etkisi altında olmasıdır. 
Devamını Oku »

DUBLE




Duble

Psişik konuda '' ikinci cüz,ikiye bölünmüş, iki kat olmuş, ikileşmiş, eş, ikiz, benzer '' anlamına gelir.
Duble teriminin ifade etmek istediği anlamın geçmiş devirlerden beri süre geldiğini görmek mümkündür. Eski Mısır'da KA , Yunan'da EIDOLON , Kabalistlerde NEFES, Orijen ve diğer kilise babalarının dahil oldukları Yeni Eflatunculuk da ANGOEİDE, ASTROEİDE ( Yıldızlardan yansıyan ) , Teofizide ESERİ BEDEN, Klasük ruhçulukta ise DUBLE '' yaşayanların fantomu '' dur.

Dublenin özelliklerine gelince ( gözlem yoluyla elde edilmiştir ); Alışkın bir göz için ( duru görürler gibi ) ilk bakışta açık mavi veya menekşe renginde gözükür. Fiziki bedenle olan ilgisine göre kaba veya ince bir dokudadır. Kendisinde hareket kuvvetini ve duyarlığı dışarıya aktaracak yetenek vardır. Zekidir ve hayatiyetin yüzde seksenini kendinde taşır.

 Genel olarak buharımsı bir görüntüye sahip olan duble hızla yer değiştirir, engellerin ardına kolayca geçer. Ölüm anlarında mezarlıklarda görülmesi mümkündür. Deneysel olarak yapılan araştırmalarda yakından tahkik etme fırsatı elde edilmiştir. Bilhassa Teozof ve Okültistler bu konuyu çok incelemişlerdir. Dublenin etrafında onun ruhsal mükemmelliğini belirten ışıklı haleler ( AURA) vardır ve çeşitli renkler ifade eder.

İlkel kavimlerde ve Orta çağda kara büyü ile uğraşan kimselerin duble vasıtasıyla yaptıkları kötü etkilerin hikayeleri, metapsişik ve sosyoloji ile ilgilenenlerce bilinmektedir.
Devamını Oku »

FANTOM





Fantom

Bedenli veya bedensiz varlıkların seyyal ve ektoplazmik bir maddesel görünüm şeklinde görünmelerini ifade eder.

Dedüblüman konusunda ''canlıların fantomu'' terimi, bedenin ''seyyal çifti'' ni belirmek üzere kullanılır. Fiziki celselerde, bedensiz varlıkların bu fizikoşimik maddeye etken oluşları ile kendilerini etrafa tanıtmaları anlamındadır. Tekinsiz yerlerde ve mezarlıklarda görülenler ise, yarı ektoplazmik tezahürlerdir. Uzakta veya yakında ki ektoplazmik yada astral cevherlerden istifade edilir. Genellikle otomatik tarzda oluşurlar.
Devamını Oku »

HAMİ VARLIK




 Hami Varlık


Hami varlık, (protector spirit), pek çok tradisyonda, eski uygarlıklarda ve çeşitli dinlerde çeşitli adlarla sözü edilen, her insana yaşamı boyunca yardım eden, ona rüyalar, sezgiler ve olaylar yoluyla mesajlar vererek yardımlarda bulunan, görünmez koruyucu varlığa Spiritüalizm’de verilen addır.

Kimi kutsal metinlerde koruyucu melek olarak da adlandırılan hami varlık, Spiritüalist görüşe göre, her insana yeryüzünde doğumundan önce “yaşam planı”nın hazırlanmasında yardım eden, bu planın uygulanmasını kendisine görev edinen, bunun için hamisi bulunduğu insana yaşamı boyunca yardımlarda bulunan bedensiz varlıktır. Fakat hami varlık, hamisi bulunduğu insanı koruyup kollarken ilâhî ilkelerin dışına çıkmaz, çıkamaz. Hamisi bulunduğu insanın karşısına çıkacak olayların düzenlenmesinde belli ölçülerde bir rol oynar. Bu olayların o insanın yaşam planını dahilinde düzenlenmesine yardımcı olur, gerekirse o insanın karşısına çeşitli olaylar çıkarmak, yahut sezgi, rüya tarzında beliren tesirler göndermek yoluyla uyarılarda bulunur; kısaca, dünya yaşamının güçlüklerle dolu çetin yolunda yürürken ıstıraplı olaylara dayanabilmesine ve sınavları başarabilmesine çeşitli şekillerde yardım eder. Bununla birlikte hami varlık hamisi bulunduğu varlığa İlâhî İrade Yasaları'nın gereklerini aşan bir yardımda bulunamaz, o varlığın mukadderatını değiştiremez. İlâhî İrade Yasaları hiçbir varlığa ayrıcalık tanınmasına izin vermez.

Hami varlık onun iradi hareketlerine engel olmaktan ziyade, uyarılarda bulunur. Bu uyarıların büyük bir kısmı insanın karşısına çıkarılan olayların içerdiği mesajdır. Bu yüzden insanın uyanık bulunup yapacağı tarafsız gözlemlerle “olayların dili"nden anlamaya çalışması büyük bir önem taşımaktadır.

Hami varlığın vazifesi, hamisi bulunduğu varlığın ölüm olayı ile bedenin terk etmesine kadar sürer. Bununla birlikte Spiritüalistler, hami varlığın bu yetiştirme fonksiyonunun bazen birkaç reenkarnasyon boyunca sürebileceğini belirtirler. Ruhsal tebliğlere göre, vazifeli varlıkların hamisi bağlı bulunduğu bir Ruhsal Plan olabilir ve bireyler gibi toplumların da hami varlık grupları ya da kümeleri vardır. Bunlara, eski Romalılar'da Genius adı verilmiştir.


KAYNAKLAR :

Mukadderat ve İcabat, Bedri Ruhselman
Ruh ve Kainat, Bedri Ruhselman
Koruyucu Meleğiniz Konuşuyor, Ruh ve Madde Yayınları
Vazife, Ruh ve Madde Yayınları
Dictionary of Mysticism, Nevill Drury
Devamını Oku »

EKTOPLAZMA




Ektoplazma

Trans hali sirasinda medyumlarin vücutlarindan, genellikle agiz, burun, kulak gibi organlarindan çikabilip havada yayilan, kimi zaman gözle görülebilen ve elle dokunulabilen, amorf, seyyal maddelere verilen ad. Grekçe’deki” ektos” (disinda) ve “plasma" (yaratilmis, benzeyen) sözcüklerinden türetilen terim, Fransiz fizyolog Charles Richet tarafindan ortaya atilmistir.

Ektoplazma genellikle, beyaz, kirli beyaz, kursuni ve bazen de kirmizi renklerde kendini gösteren, kimi zaman buharimsi, kimi zaman macunumsu bir hal almak üzere yogunlasan bir maddedir. Metapsisik arastirmaci Gustave Geley, ektoplazmayi organik bir maddeden çok, organik hale getirilmis bir cevher olarak kabul etmistir. Kimyasal analizinin Alman bilim adami ve psisik arastirmaci A. Schrenck-Notzing tarafindan yapilmasiyla, önceleri seans odalarinda fotograflari çekilmekle yetinilen ektoplazma, kuramsal bir madde olmaktan çikmistir. Kimyasal formülü söyledir:

Schrenck-Notzing, "teleplazma" adini verdigi lenf sivisini andiran bu maddede yag zerrelerine, insan hücrelerine ve bol miktarda lökosite rastlamistir. Schrenk­Notzing bu maddenin bilesiminin yarisinin su oldugunu ve içinde albümin ve kükürt bulundugunu saptamistir.

Çok özel niteliklere sahip bu madde, medyumun etkisi altinda türlü biçimlere (yüz, el, ayak) girebilmekte ve bazen bir insan görünümü kazanabilmektedir. Medyumdan ayri bir insan görünümünün meydana geldigi bazi hallerde, ektoplazmik olusumun tipki bir insan gibi nefes alip verdigi ve iç organlara sahip oldugu saptanmistir. Bu yüzden, bu ektoplazmik olusumlar kimi yayin organlarinda “ruhlarin fotograflari’ diye yer almistir. Ancak, spiritüalistlere göre, maddi olmayan bir varlik olan ruhun fotografi çekilemez; dolayisiyla bu fotograflara “ruhlarin etkisi altinda biçimlenen ektoplazmik tezahürlerin fotograflari" demek daha dogru olur.

Neo-spiritüalizme göre ise, medyumun ektoplazmasini biçimlendiren dogrudan dogruya bedensiz varlik degildir. Medyum, bedensiz varliktan perisprisiyle aldigi vibrasyonel tesirleri imajlara dönüstürür ve yine kendi perisprisiyle ektoplazmasini kendisi biçimlendirir. Bu isi yapmasi için medyumun bir bedensiz varlikla irtibat kurmus olmasi da sart degildir. Medyum (medyumun perisprisi), ektoplazmasini, vücudundaki düzensiz solunumla öldürdügü, daha dogrusu geçici olarak cansizlastirdigi hücrelerin maddelerinden olusturur.

(Bu konu Dr. Bedri Ruhselman’in “Medyumluk” adli kitabinda ayrintili olarak açiklanir.)
Devamını Oku »

EKMİNEZİ




Ekminezi

Hipnoz veya psikolojik ayrışma halindeki süjede, içinde bulunduğu yaşamındaki ya da geçmiş yaşamlarındaki (enkarnasyonlarındaki) izlenimlerin tekrar canlanması olayına ve bunu sağlayan yönteme verilen addır.

Grekçe "ektos" (dışında, dışta) ve "mnimi" (hafıza) sözcüklerinden türetilen terim, ilk kez Fransız araştırmacı Dr. Pitre tarafından kullanılmıştır. Ekminezi olayında, hipnoz haline giren süjenin, "anıları hatırlaması" değil, eskiden cereyan etmiş olayları "yeniden yaşaması" söz konusudur. Ekminezi deneylerinde, süjenin uyanık haldeyken tam hatırlayamadığı veya tamamen unutmuş olduğu olayları bile tüm ayrıntılarıyla yeniden yaşadığı görülmüştür.
Ekminezi, reenkarnasyonun en önemli kanıtlarından biri olarak kabul edilir. Çeşitli ekminezi deneylerinde, yabancı dil bilmeyen süjelerin yabancı dil konuştukları, hiçbir müzik aletini çalmasını bilmeyen süjelerin de org ve piyano ile klasik müzik yapıtlarını çaldıkları görülmüştür.

Süjelerin geçmiş yaşamları (enkarnasyonları) ve yaşadıkları ev hakkında verdikleri ayrıntılı bilgilerin de, sözü edilen yerlerde yürütülen soruşturmalar ve eski kayıtların incelenmesi sonucunda doğru olduğu anlaşılmıştır.

Hipnoz yoluyla ekminezi üzerinde en fazla çalışmış kişilerden biri olan ABD'li psikolog Helen Wambach, 1088 süje üzerinde yaptığı ekminezi deneylerinin verileri sonucunda, ekminezinin reenkarnasyondan başka bir açıklaması olamayacağı sonucuna varmıştır. Psikolojik ayrışma yoluyla ekminezi yöntemini Dr. Bedri Ruhselman geliştirmiştir.
Devamını Oku »

DEZENKARNASYON




Dezenkarnasyon


Dezenkarnasyon, sözcük anlamıyla “etten ayrılma” anlamına gelip, ölüm denilen olaya Spiritüalist terminolojide verilen addır. solunum ve kalp atışlarının durmasıyla anlaşılan bu olay, Spiritüalizm’de “ruh ile yoğun (fiziksel) beden arasındaki ilişkinin kesin olarak kesilmesi” şeklinde tanımlanır. Fakat buradaki “etten ayrılma” ifadesi vücudun içinden çıkıp gitmek anlamında değil, ruhun vücut üzerindeki hakimiyetini durdurması, vücudu etki altında tutmayı bırakması anlamında kullanılır; çünkü madde-dışı bir varlık olan ruh için, mekanla ilgili olan girmek ve çıkmak fiilleri kullanılamaz. Spiritüalist terminolojideki terimlerle dezenkarnasyon, ruhun, perisprisini bedenden çekerek konsantrasyonunu spatyuma kaydırmasıdır.


Ölümün spiritüalistlere göre anlamı

Spiritüalist görüşe göre, her ölüm aynı zamanda bir doğumdur; çünkü fiziksel bedenini terk etmek spatyumda doğmak demektir. Ruh’un amaç ve etki sahibi, şuurlu ve madde-dışı bir varlık olduğunu kabul eden pek çok düşünür, deneysel spiritüalistler gibi, dünya yaşamını geçici bir rüya, ölüm olayını ise rüyanın bitmesiyle uyanma ve ruhun asli vatanına dönüşü olarak yorumlamıştır.


Spiritüalistlere göre dezenkarnasyonun oluşumu

Spiritüalist görüşe göre, ölüm aşama aşama gerçekleşen bir olay olup, can çekişmesi sırasında insan maddi belirtiler bakımından ölmüş sayılmasa da, ruh maddeden kısmen kurtulmuş durumdadır, yani spatyuma geçişi başlamış durumdadır. Ruh bu sırada adeta iki alemde yaşıyor gibidir. Bu durum, ruh ve beden ilişkisinin gevşediği hipnozdaki üç aşamayı andırır: Ölenin “teşevvüş” adı verilen bocalama hali hipnozdaki telkin aşamasına, öldükten sonraki uyuşukluk hali hipnozdaki katalepsi aşamasına, spatyumdaki lüsidite hali de hipnozdaki somnambül aşamasına benzer.


İlk aşama

Teşevvüş adı verilen hal şöyle açıklanır: Yeryüzündeki son dakikasını bitiren, gözünü derhal öteki alemde açmaz; bir geçiş dönemi geçirir. Bu geçiş aşamasının en belirgin özellikleri, dezenkarne olan (bedenini terkeden) varlığın, bedenini terk etmiş olduğunu anlayamaması ve maddeye bağlılığını, dünyevi alışkanlıklarını (dünyevi düşünme alışkanlığı vs.) terk edememesi yüzünden girmekte olduğu yeni aleme uyum gösterememesidir. Bu bocalama, kargaşa haline teşevvüş ve bu aşamaya “kendiliğinden imajinasyon aşaması” adı verilir.


Ölüm hakkında vecizeler

“Ölüm, asıl vatanına ulaşmak için ruhun kurtuluşundan başka bir şey değildir.(...) Her beşikte bir mezarın tohumu vardır.” (Platon)

“Hiçbir insan yok olmak için yaratılmamıştır.” (Camille Flammarion)

“Ancak ölümden sonradır ki, hakikaten yaşamaya başlarız.” (Çiçero)

“Asil ruhlar için ölüm, karanlık bir tutsaklık yaşamının sona ermesidir. Dünyada bütün çabalarını kötü işlerde kullanmış olan ruhlar içinse ölüm bir rahatsızlıktır.” (Plütark)

“Yaşam bir rüyadır, ölüm de bir uyanış.” (Voltaire)

“Ölüm bütün servetleri denk kılar. Cenaze töreninin görkemi onları tekrar derecelendirmez.” (Montesquieu)

“Ölmekten ne korkarsın;korkma , ebedi varsın.(…) Ölür ise ten ölür;canlar ölesi değil.(...) Kara toprağın altında, gül deren elleri gördüm.” (Yunus Emre)


“Can, sahrasına vararak tenden ve dünya sıkıntısından kurtuldu. O âlem, zerre zerre diridir. Her zerresi nükteden anlar, söz söyler (…) Başsız ayaksız seferler eder, dişsiz dudaksız şekerler yerdim. Sakinleriyle zahmetsiz zikre, beyinsiz fikre dalar, onlarla latifeler ederdim. Gözlerim kapalı olarak bir alem görür, elsiz avuçsuz güller devşirirdim.” (Mevlana Celaleddin Rumi)

“İnsanlar için gerçek olan dünya yaşamıdır, uykudayken yaşanılanlar birer rüyadır, spatyumun idrakli ruhları içinse dünya yaşamı bir rüya gibidir." (Allan Kardec,spiritizmin kurucusu)


Spatyum

Spatyuma, tam anlamıyla karşılamasa da, çeşitli tradisyonlarda öte-alem olarak ifade edilen ölüm-sonrası ortamın spiritizmdeki ya da deneysel spiritüalizmdeki karşılığı denebilir. Ruhçu anlayışa göre ruhlar madde-dışı varlık olduklarından spatyumda 'perispri'leri ile bulunurlar. Bu bakımdan spiritüalistler spatyumu ruhlar alemi olarak değil, ölüm-ötesi alem olarak nitelendirirler.


Ruhçuluğa göre, spatyumun maddeleri maddenin bilinen üç halinden (katı ,sıvı ve gaz) daha farklı hallerde olup, bilinen fiziksel maddelere oranla çok daha akıcı, çok daha az yoğunlukta ve atomik vibrasyonları çok daha hızlı, süptil maddelerdir. Eski Yunan tradisyonunda bu maddeler için aether terimi kullanılmıştır. Bu süptil maddelerin düşünceyle, imajinasyon yeteneğiyle şekil alabileceği kabul edilir.


Öleni bekleyen ilk aşama

Ruhçuluğa göre ölen her insan ruhu önce, ölmüş olduğunu, daha doğrusu fiziksel bedenini terk etmiş olduğunu anlayamaz, bir bocalama, kargaşa dönemi geçirir. Bu aşamaya spiritler “kendiliğinden imajinasyon” aşaması adını vermişlerdir. İşte ruhçulara göre, cennet ve cehennem sembolleriyle simgelenen, aslında, bu aşamadaki varlığın kendi imajinasyon yeteneğiyle bilmeden kendisinin oluşturduğu huzur verici ya da huzursuz edici sahnelerden ibarettir. Ölüm olayı ile fiziksel bedenini terk etmiş her insan ruhunu spatyumda vicdani bir hesaplaşma bekler. Fakat burada kendi kendisiyle bir hesaplaşma sözkonusudur,herhangi bir cezalandırma sözkonusu değildir.


Üst aşama ve ortamlar

Varlığın tekamül düzeyi elverdiği takdirde ulaşabileceği diğer aşamalar sırasıyla, "geçiş aşaması", "şuurlu ve idrakli imajinasyon aşaması" ve nihayet tekamül düzeyi çok yüksek ruhlara özgü olan "kozalite aşaması" olarak bilinir. Bu son aşamanın sözkonusu olduğu kozalite planına (ortamına) yükselebilmiş bir varlık üç boyutlu alemdeki olayların neden sonuç zincirini çözebilecek, daha doğrusu, bu olayların akışındaki neden-sonuç ilişkilerini açıkça görebilecek durumdadır. Fakat klasik spiritüalizmdeki öte-alem anlayışı, öte-alem tasarımı kozalite planında son bulur,yani daha ötedeki bir ortam kavramı klasik spiritüalizmde mevcut değildir. Neo-spiritüalist görüşün getirdiği yeni bir kavram, işte bu kozalite planının da ötesinde bulunduğu varsayılan dört boyutlu alem kavramıdır.


Teozofideki öte-alem tasarımı

Teozoflar fiziksel alem ile ruhsal alem arasındaki aracı-süptil alem için spatyum terimini kullanmazlar, bu aracı alemi astral, mantal, kozal plan gibi çeşitli tabakalar halinde düşünürler. Genel teozofik kabule göre fiziksel dünya ile ruhsal alem arasındaki bu derecelenme 7 tabakadan oluşur.
Devamını Oku »

IŞINLANMA (TELEPORTASYON)




Işınlanma  (Teleportasyon)

Olaylar ve Gözlemler

Astral projeksiyonda beden terk edilerek birkaç saniye içinde uzak yerlere yolculuk yapılır. Işınlamada ise fizikbeden terk edilmez, kişi bedeniyle birlikte uzaktaki bir yere aktarılır, aktarma anında bir anlık şuur kaybı yaşanır.

Bermuda Şeytan Üçgeninde 1800 yılından bu yana irili ufaklı 110 deniz taşıtından20’si terk edilmiş halde bulundu, 90’ı ise hiçbir iz bırakmadan kayboldu. Toplam 140 olayda 2014 kişi arkalarında hiçbir belirti bırakmadan yok oldu. Bermuda Üçgenindeki en büyük üç kaybolma olayı şöyledir: 1814’de 140 kişiyle Karaibler’de kaybolan Wasp (ABD) adlı gemi. 1880’de 290 kişiyle kaybolan Atlanta (İngiltere) okul gemisi. 1918’de 309 kişiyle kaybolan Cyclops (ABD) adlı kömür gemisi.

1943yılında Amerika’nın Philadelphia askeri limanında genç bir bilim adamı olan Dr. Morris K. Jessup bilimsel bir deney yaptı. Konu, Einstein’ın Birleşik Alanlar Kuramına dayanarak oluşturulacak elektromanyetik alandaeşyanın uzay içinde yer değiştirmesiydi. Deneyin amacı,bir nesneyi demateryalize edip istenilen bir başka yerde ortaya çıkarmaktı, yani ışınlama olayını gerçekleştirmekti.
Deney açık denizde ve Amerikan sahil koruma gemisi D-173 üzerinde uygulandı. Deney başlar başlamaz öncesisli yeşil bir ışık çevreyi sardı, gemi bu yeşil sise büründü ve yavaş yavaş içindekilerle birlikte gözden kaybolmaya başladı. Hemen ardından 640 km. ötedeki Norfolk Limanında (Virginia), askeri gözlemcilerin gözleri önünde aniden ortaya çıktı ve tekrar kayboldu.Geminin görünme ve
kaybolma süreleri, deneye son verme yöntemi bilinmediğinden biraz uzadı ve sonunda deney güçlükle durduruldu. Gemide bulunan askeri personelin büyük çoğunluğu kayboldu, bir kısmı da sonradan öldü. Kalan tayfaların psişik yeteneklerinin güçlendiği, çoğunun deneyde kazandıkları görünmeme yeteneğini korudukları gözlemlendi. Tayfaların çoğu ara sıra kaybolup sonra yeniden görünmeye başladılar. Evlerinde otururken, sokakta yürürken, lokantalarda ve değişik yerlerde çevredekilerin şaşkın bakışları arasında kayboluyor, sonra aniden ortaya çıkıyorlardı.

Işınlanma olayları bazen kalabalık askeri birlikleri de kapsamaktadır. 1593’de, Filipinlerdeki sarayın önünde nöbet tutan bir asker Meksika’daki bir sarayın önüne ışınlandı. 1800’de İspanya’ya yürüyen Fransız birliği, Pireneler’de hiçbir iz bırakmadan ortadan kayboldu. 1915 yılında bir İngiliz alayı bulutun içine girerek tanıkların gözleri önünde kayboldu. 1939’da 2988 kişilik bir askeri birlik sırra kadem bastı. 1940’da bir binada çalışma yapan Nazi subayları bir sürü nöbetçinin bulunduğu binanın içinde aniden yok oldular. 1963’de Japonya’da bir buluta giren araba içindekilerle birlikte ortadan kayboldu. 1977’de ise Şilili bir asker ufoya ışınlanmış, sonra tekrar ortaya çıkmıştı.

Hintli Bilge Ramana Maharshi, Dr. Paul Brunton ve birkaç müridiyle oturmaktadır. Bir ara Maharshi’nin gözleri kapanır ve transa girer. Sonra müritlerden biri yukarı doğru uzar gibi olur ve ortadan kaybolur, diğerleri de onu izlerler. Sonunda Maharshi ve Brunton kalırlar. Her ikisi de kayıplara karışmak üzereyken Brunton çırpınmaya, derin derin nefes almaya başlar ve eski haline döner, diğerleri kaybolmuş ama Brunton direnmiştir!

HintliBilge Sri Yukteswar Kalküta’daydı. Serampore’de bulunan müridi Paramahansa Yogananda’ya göründü, parlak bir ışığın içinde aniden materyalize olmuştu. Yogananda üstadının ayakkabı ve elbisesine dokundu,hepsi gerçekti, hatta üstat elini müridinin başının üstüne koyarak dua bile etmişti. Daha sonra Yukteswar tıpkı dürülen bir tomar gibi önce ayakları, sonra gövdesi, en sonunda başı olmak üzere yok oluverdi! Demateryalizasyon esnasında tuhaf bir gümbürtü duyulmuştu, bu demateryalize olan bedensel atomların sesiydi! Yogananda son ana kadar üstadın saçına dokunan elinin temasını hissetmişti.

Şüpheci arkadaşlarını ikna etmek isteyen Hintli bilge Lahiri Mahasaya, meditasyon yaparak ölmüş olan üstadı Mahavatar Babaji’yi çağırdı. Parlakbir ışığın içinde aniden Babaji belirdi, şüpheciler yerlere kapandılar.Babaji onlara bedenine dokunabileceklerini söyledi, hatta birlikte helva bile yediler. Sonra ani bir parlama oldu ve Babaji kayboldu. Üstadın bedenini bir arada tutan eterik atomlar, Babaji’nin irade gücünü gevşetmesiyle birlikte ayrışmışlardı.

Ram Gopal üstadının dediği yere gittiğinde devasa bir taş yerden havalandı ve yer altı mağarasından Babaji’nin kız kardeşi Mataji yükseldi. Ram’a biraz sonra orada bir buluşmanın gerçekleşeceğini söyledi. Sonra Ganj üzerinde bulutumsu bir ışık belirdi, Mataji’nin yanına kadar gelerek bedenlendi.
Bu üstat Lahiri Mahasaya idi. Daha sonra bir alev topu yaklaştı, o da bedenlendi. Gelen, ölümsüz üstat Mahavatar Babaji’ydi. Diğerleri saygıyla önünde diz çöktüler, biraz konuştuktan sonra her biri geldiği gibi yok olup gitti.

Howard Menger, atölyesinde tabela boyarken dikkati 30 km ötedeki uzaylılarla buluştuğu yere kaydı ve birden kendini orada buldu. Atölyesinde yarım kalan işi hatırladığında, bu sefer atölyeye ışınlandı. Bunlar olurken aradan 15 dakika kadar bir süre geçmiş ve çalıştığı boya fırçası kurumuştu. Howard Menger bu olaydan sonra uzaylı dostlarının söylediklerini hatırladı. Onlar, insanoğlunun ışık enerjisini imajlara dönüştürmeyi (televizyon) başardığı halde, bu bilgiyi kendi bedenleri üzerinde neden uygulayamadıklarını merak ediyorlardı.
Devamını Oku »

DEMATERYALİZASYON




Demateryalizasyon

Sözcükanlamıyla maddilikten çıkma, madde niteliklerinin yitirilmesi anlamına gelmekte olup, Spiritüalizm’de “ruhun etkisiyle fiziksel bir oluşumun beş duyu ile algılanamaz duruma dönüşmesi” olarak tanımlanır.

Terim spiritüalistlerce genellikle şu iki fenomeni belirtmek üzere kullanılır:

Medyumdan çıkan ektoplazmanın duyularla algılanabilirduruma gelmesinden (materyalizasyonundan) sonra, tekrar algılanamaz duruma gelmesi. Kimi fiziksel medyumluk deneylerinde rastlanan,medyumun vücudunun tümünün veya bir bölümünün geçici olarak maddi özelliklerini kaybetmesi, ortadan kaybolması. Ortadan kaybolan şeyinherhangi bir eşya olması durumunda fenomen aspor ( asport) adını alır. Kaybolan eşyaların kimi zaman başka yerlerde ortaya çıktıkları ileri sürülür.

Devamını Oku »

MATERYALİZASYON (APOR)




Materyalizasyon 
(Apor)

Materyalizasyon sözcük anlamıyla maddeleşme anlamına gelmekte olup, spiritüalizm’de “bedenli veya bedensiz bir varlığın bedenli bir varlığa ait beden maddelerinin bir kısmını demateryalize etmesinden sonra, istediği bir biçime sokarak başka bir yerde ortaya çıkarması” olarak tanımlanır.                         Demateryalizasyon fenomeninin karşıtı olarak kabul edilir.

Bilinen fizik yasalarıyla
açıklanamayan demateryalizasyon ve materyalizasyon fenomenlerini neo-spiritüalist görüş, kısaca, maddi partiküller arasındaki çekim-itim dengesine yapılan ruhsal müdahaleyle, maddenin genleştirilmesi ve eski haline döndürülmesi olarak açıklar. İnsan gözü, bir maddeyi ancak belirli bir hacimde belirli bir miktarda atom ve partiküle sahipse görür.

Maddileşerek beş duyu ile algılanabilir hale gelen (ortayaçıkan, beliren) şeyin herhangi bir eşya olması durumunda fenomen apor (apport) adını alır. Apor fenomenlerine fiziksel medyumların yanı sıra
mistiklerin, yogilerin ve şamanların çevresinde de rastlandığı ileri sürülür.

Maddeleşme, kendiliğinden ve çok kısa zamanda organik bir cismin kısmen ya da tamamen şekillenmesidir, maddelikten çıkma ise bunun tersidir. Birinci derecedeki maddeleşme, belirli bir organik cismihatırlatır biçimde az çok seçilen bir ışık gibi tezahür eder. İkinci derecedeki maddeleşmede şekil tam olarak ortaya çıkar ama kalıcılığı azdır, çok hızlı olmak koşuluyla araştırma yapma imkanı sağlar. Örneğin,siyah perdeli medyum odacığından bir el çıkar, celsedekilerin birine dokunur ve çabucak geri çekilir. Karanlıkta fantoma benzer bir tezahür görünür ve hemen kaybolur. Temaslar, teması sağlayan şekil görünürde yokken celsedekilerce hissedilir. El, kol, omuz veya ensede bir temas duyulur, dokunuyor ya da okşuyor gibidir.Yüksek dereceden maddeleşme ise, bir uzuv veya bedenin tam olarak ortaya çıkmasını sağlar. Herhangi biri bu maddeleşmiş varlıkta bir yakınını ya da bir dostunu tanıyabilir.Bu bir fantom değildir artık, eti, kemiği, davranışları olan, kalbi çarpan, ciğerleri solunum yapan, konuşup hareket eden fiziksel bir varlıktan hiç de farklı olmayan tam teşekküllü canlı bir varlıktır. Değişik giysilere bürünebilir, varlığı kısa sürebilir. (10-15 saniye ile
5-10 dakika ) Geldiği gibi gider.

Bedenden ayrılıp öbür aleme geçmiş bir ruhu normal halde göremeyiz. Görünebilmesi için kendine dünyamaddelerinden bir beden oluşturması gerekir. Beden oluşturmaya yarayan bu madde fizik medyumdan çıkan ve ektoplazma denen akışkan bir maddedir.Ektoplazma, medyumun bedenmaddelerinin daha ince ve akışkan hale gelmiş şeklidir. Yapılan çeşitli deneylerde bu akışkan maddenin medyumunbedeninin her tarafından çıkabildiği görülmüştür, fakat genellikle ağız, burun, kulak gibi doğal deliklerden çıkar. Elbise bu maddenin bedenden çıkmasına engel olmamaktadır. Ektoplazma çıkışından sonra medyumun ağırlığı çıkan madde kadar azalmakta, deney bittikten sonra
ağırlığı eski haline dönmektedir. Bir deneyde medyumun ağzından çıkan ktoplazmadan 1 cm. kadar bir parça kesilerek tartılmış ve ağırlığının 0,101 gr.geldiği görülmüştür. Sarımtırak beyaz renkte, kokusuz ve parlakbir akışkan olan ektoplazmanın laboratuvarda yapılan inceleme sonunda yağla kaplı albümine benzer bir madde olduğu görülmüştür. İçinde bolca akyuvar bulunmakta, adeta bir lenf sıvısını andırmaktadır.

Brezilyalıspiritist H.G.Andrade’nin “Psi maddesi” hipotezine göre, insan iki bedenden oluşmaktadır. Fizik beden ve psi beden. Psi beden de iki kısımdan oluşur, astral beden ve vital beden. Astral beden zihnin kayıtlarını, vital bedense ait olunan insani ırkın organik gelişiminin kayıtlarını barındırır. Bu iki kısım manyetik çekimle bir arada tutulur.Buna ‘biyomanyetik alan’ ya da kısaca BMF denir. Psi bedenini meydana getiren psi maddesinin temel birimi psi atomudur. Psi atomunun elektronu da “biyon” olmaktadır.

Ünlü İngiliz Fizik Profesörü Sir WilliamCrook’un, İngiliz Kraliyet Akademisine mensup arkadaşlarının katılımı ve Matmazel Florance Cook’un medyumluğuyla yaptığı celseler çok ünlüdür.
Bu celselerde Katie King isimli bir kadın materyalize olmuş ve yapılan yüzlerce deneyde her tür kontrole izin verilmiştir. Yapılan ölçümlerde Katie King’in nabzının dakikada 15 attığı saptanmıştır, normal insanda nabız atışı dakikada 65-70’dir. Katie King hızla materyalize olmakta ve yine hızla demateryalize hale gelmektedir. Konuşması ve bilgi durumunun medyumdan üstün olduğu görülmüştür. Resimleri çekilmiş ve hakkında birçok rapor yayımlanmıştır.

Dr. Gibier adlı bir bilim adamının yayımladığı notlar, materyalizasyonun nasıl başladığını göstermesi
bakımından ilginçtir. Doktor olayı şöyle anlatıyor: “Parke üzerinde beyaz bir nokta görünüyor. 2-3 saniye içinde bir yumurta kadar büyüyor, sonra yuvarlanır gibi hareket ediyor. Bu cisim bir süre sonra 10 cm. genişliğinde ve 1 metre boyunda bir sütun halini alıyor. Daha sonra T şeklini alıyor, T’nin kolları hareket ederek bir çeşit tüle benzer maddeyayıyor. Bütün şekil yavaş yavaş genişliyor. Önce belli belirsiz, sonragayet belirgin görünen tülle örtünmüş beyaz bir kadın ortaya çıkıyor. Tülün altından iki beyaz kol uzanıyor, daha sonra tül kendiliğinden kayboluyor ve gayet güzel, sevimli ve ince yapılı bir genç kız yüzü beliriyor. Orantılı ve zarif bir vücudu var, yaklaşık olarak 1.60 boyunda. Gayet hafif bir sesle ismini söylüyor. Lucie. Siyah saçları ve giydiği elbisenin hatları açıkça görünüyor.”

18 ocak 1964’de Brezilya’da eşine ender rastlanan bir deney yapılmıştır. Deney, Uberada kentinde yapılmış ve aralarında Sao Paulo Devlet Hastanesi Operatörü Dr.Oswaldo de Castro’nun da bulunduğu 19 doktor tarafından izlenmiştir. Psişik olayları kesinlikle reddeden Dr. Oswaldo, deneyden sonra bu olayların tamamen gerçek olduğunu özellikle ifade etmiştir. Seanstan önce medyumların üzerleri aranmış, oturdukları iskemlelere sıkıca bağlanarak bulundukları bölüm demir kafesle çevrilip kapısı
kilitlenmiştir. Medyum Ottilia Diego hemen transa geçerek ağzından ve kulaklarından ektoplazma çıkarmaya başlar. Bunu ruhsal varlık Maria Jozefa’nın materyalize oluşu izler. 17 yıl önce ölmüş olan hemşire Jozefa materyalize olduktan sonra sık demirli kafesten geçerek deneyin yapıldığı salona doğru yürür ve uzatılan kitabı tutar. Daha sonra deneyiyapan bilim adamlarıyla konuşur ve çiçek dağıtır, hatta oda bu çiçeklerin kokusuyla dolar. Hemşire Jozefa’nın boynunda zincire asılı bir haç da kendisiyle birlikte materyalize olur. Ruhsal varlık bir ara örtündüğü ektoplazmik tülü açarak yüzünü de gösterir. Celseler sırasındaçekilen 400 fotoğraftan bir kısmı televizyonda gösterilmiş ve büyük
ilgi toplamıştır.

Devamını Oku »

AKIŞKAN (SPİRİTÜALİZM - METAPSİŞİK)




Akışkan (Spiritüalizm,Metapsişik)


Akışkan

(fluid, fluide) Metapsişik terminolojide katı, sıvı ve gaz hallerindeki
maddelere oranla yoğunlukları daha az, vibrasyonel hız düzeyleri daha 
yüksek, akıcı bir özelliğe sahip oldukları kabul edilen maddelere 
verilen addır.

Bu maddelerin içeriği, esîr gibi, laboratuvar 
koşullarında henüz tam anlamıyla anlaşılamamış durumdadır. Isı, ışık, 
manyetizm ve elektrik olaylarını bazı fizikçiler etkileyen ve etkilenen 
maddeler arasında aracılık yaptıkları varsayılan, sıkıştırılamaz ve 
tartılamaz oldukları ileri sürülen, akışkan adı verilen bu etkenlerle 
açıklamaya çalışmışlardır.


Okültizm’de Akışkan

Akışkanlar konusundaki ilk fikirler 
okültistlerden gelmiştir. Okültizme göre aslında evrende boşluk diye bir
şey yoktur ve akışkanlar vasıtasıyla insan gök cisimlerinden gelen 
birtakım etkiler altında bulunmaktadır. Akışkanlar kendilerine uygun 
yüksek titreşimlerden etkilenme özelliğine sahiptirler. İnsanın 
kimilerince astral beden,kimilerince duble adı verilen manyetik 
bedeninin akışkanlardan oluştuğu kabul edilir.


Akışkan Türleri 

İnsanla ilgili olan akışkanlar, gördükleri 
fonksiyona bağlı olarak, “ısı akışkanı”, “manyetik akışkan”, “sinirsel 
akışkan” ve “yaşamsal akışkan” gibi farklı adlar almışlardır. Ruhçuluğa 
göre, bu akışkanlar, ruhun etkisi altında birbirlerine dönüşebilirler. 
Ruhçular, yaşamsal akışkanın ya doğrudan ya da sinirsel akışkan üzerine 
etkide bulunarak perispri ile fiziksel beden arasındaki ilişkileri 
sağladığı görüşündedirler. Akışkanın eski Türkçe’deki karşılığı 
seyyaledir.

Devamını Oku »

DEDUBLÜMAN





   Dedublüman


Dedublüman ruhçulukta, bedenli bir varlığın, bedenindeki maddelerin bir kısmını demateryalize edip, onları istediği bir biçime sokarak, başka yerlerde ortaya çıkarması” olarak tanımlanır. Daha açık bir deyişle kişinin, aynı anda iki ayrı yerde biri yoğun, diğeri süptil maddelerden oluşan iki bedene sahip olmasıdır.(heroes filminde olduğu gibi)

Süptil maddelerden oluşmakla birlikte, dedublüman fenomeninde bu ikinci beden herkesçe görülebilir, hatta elle tutulabilir derecede yoğunlaşmış durumda olur. Teozofik terimle bu, astral bedenin yoğunlaşmış halde görülmesi olarak da tarif edilebilir. Klasik spiritüalizmin dedublüman fenomenini perispirinin yoğunlaşması olarak açıklamasına karşın, neo-spiritüalizm dedublüman fenomeninin perisprinin bir faaliyeti sonucunda olduğu, fakat olayda sözkonusu olan bu ikinci bedenin (dublenin) perispri olmadığı görüşündedir. Dedublüman olaylarına en sık, sufilerde rastlandığı ileri sürülür. Dedublüman bilokasyon fenomeninin bir türü olarak sınıflandırılır.

Bir kişinin aynı zamanda iki ayrı yerde görünmesidir. Bilokasyon fenomeninde tam olarak ne olduğu kesin olmamakla birlikte, genel kanı kişinin eş bedeninin izdüşümü olduğudur. Bilokasyona örnek olarak, kişi eş bedenini istem dışı veya isteyerek uzak bir lokasyona gönderebilir. Bu eş beden fiziksel formda veya hayali formda görünebilir. Kimi zaman bu eş gerçeğinden ayırt edilemeyecek derecede gerçek kişi gibi hareket edebilir. Genellikle garip ve mekanik hareketler içerisindedir, konuşulana karşılık vermez.

Eş beden, yani bir diğer adıyla doppelganger, Almancada "Gezgin Çift" anlamındadır ve her bir kişiye eşlik eden gölge beden olarak düşünülür. Geleneksel olarak bir kişinin eş bedeni sadece kendisi tarafından görülebileceği ve ölümün habercisi olduğu söylense de arada sırada, şaşırtıcı bir şekilde kişinin arkadaşları veya ailesi tarafından görülebilir. Kedi ve köpekler tarafından görülebildiği, eş bedenin kişinin hemen arkasında durduğu ve aynada yansımasının görünmediği de bilinen genel inanışlardandır. Bir başka inanışa göre iyi huylu veya kötü huylu da olabilir.

Seyrek görülen bir fenomen olmasında karşın bilokasyon eski çağlara ait bir fenomendir. Zamanında Mistikler, ermişler, azizler,keşişler, kutsal kişiler ve büyü yetisine sahip kişiler tarafından tecrübe edildiği ve uygulandığı iddia edilmektedir. Padua'lı Aziz Anthony, Milan'lı Aziz Ambrose , Ravenna'lı Aziz Severus ve İtalyan Padre Pio gibi birkaç hristiyan aziz ve keşiş'in bilokasyon fenomenini uyguladıkları söylenmektedir. 1774'de Aziz Alphonsus Mariade'Ligour ölmekte olan 14. Papa Clement'in yatağının ucunda görüldüğünde aslında o anda görüldüğü yere 4 günlük uzaklıklaki hücresinde kilitli olduğu anlaşılmıştır.

İngilteredeki Psişik Araştırma Derneği'nin kurucusu olan Frederic W.H. Myers diğer konuların yanı sıra bilokasyonla ilgili çalışmalarda bulunup raporlar hazırlamasına rağmen bu fenomen modern zamanlarda çok az ilgi görmüştür. Bilokasyona örnek olarak gösterilen en şaşırtıcı raporlardan biri Baron von Güldenstubbe'nin ikinci kızı Julie von Güldenstubbe tarafından, Amerikalı yazar Robert Dale Owen'a anlatılan Emilie Sagee'nin hikayesidir.

Julie von Güldenstubbe 1845 yılında, henüz 13 yaşındayken, Litvanyadaki Wolmar yakınlarında Pensionat von Neuwelcke adlı özel bir kız okuluna gönderilir. Öğretmenlerinden biri de Amilie Sagee adında 32 yaşındaki fransız kadındır. Okul yönetimi kadından oldukça memnun olmasına rağmen yakın zamanda kadın hakkında Doppelganger'ının olduğu ve zaman zaman öğrencilere görünüp kaybolduğu gibi garip söylentiler baş göstermiştir.

Bir gün, dersin tam ortasında, Sagee tahtaya birşeyler yazarken kadının eş bedeni hemen yanında beliriverir. Eş, kadının her bir hareketini taklit etmektedir, bir tek elinde tebeşir yoktur. Bu olaya sınıftaki 13 öğrenci şahit olur. Aynı şekilde başka bir olay, bir akşam yemeği sırasında Sagee'nin eş bedeninin hemen arkasında belirerek, kadının yemek yeme mimiklerini taklit etmesiyle meydana gelir. Bir tek elinde çatal bıçak yoktur.

Ancak kadının eş bedeni her zaman hareketleri taklit etmemektedir. Birkaç olayda, Sagee okulun bir bölümünde görüldüğünde aynı zamanda bir başka bölümde de görülmüştür. Bu olaylardan en belirginine 42 öğrenci şahit olmuştur. 1846 yılının bir yaz gününde, başka bir öğretmen tarafından verilen dikiş ve işleme dersinde olan 42 öğrenci, pencereden Sagee'nin bahçede çiçek toplamakta olduğunu görürler. Ders esnasında okul müdürüyle konuşmak için sınıftan çıkan öğretmenin ardından, Sagee'nin eş bedeni bir anda sınıfta, çıkan öğretmenin oturduğu iskemlede beliriverir. Aynı anda bahçede çiçek toplayan Sagee de görülebilmektedir ancak öğrenciler bahçedeki gerçek Sagee'nin tavrının yorgun bir hal aldığını farkederler. İki cesaretli kız sandalyede hareketsiz oturan hayali görüntüye doğru ilerlediklerinde görüntünün çevresinde garip bir hava akımı farkederler. Kızlardan bir, hayali görüntünün içinden geçerek sandalye ile masa arasında dolanır ancak görüntü kıpırtısız orada oturmaktadır. Ardından doppelganger yavaşça solarak gözden kaybolur.

Emilie Sagee hiçbir zaman eş bedenini görmediğini ancak başkaları tarafından görüldüğü söylendiği zamanlarda kendini bütün gücü çekilmiş gibi yorgun hissettiğini söyler. Hatta böyle zamanlarda kadının tüm renginin uçtuğu farkedilmiştir.

Ünlü Doppelgangerlar:

Ünlüler arasında da bu seyrek fenomeni tecrübe edenler oldukça çoktur.
Guy de Maupassant, ünlü Fransız roman ve hikaye yazarı. Yazar yaşamının sonlarına doğru kendi eş bedeni tarafından rahatsız edildiğini iddia etmiştir. Bu olaylardan birinde doppelganger yazarın bulunduğu odaya girerek tam karşısına oturmuş ve yazarın aynı anda yazdıklarını dikte etmiştir. Yazar bu tecrübesini "Lui" adlı kısa hikayesinde yazmıştır.

John Donne, 16 yy. İngiliz şairi olan Donne Paris'e yaptığı bir gezi sırasında, kucağında bebek taşıyan karısının doppelgangerını görür. Donne'nin karısı o tarihte hamiledir ve bu görünme kötü bir olayın habercisidir. Eş bedenin göründüğü aynı zamanda karısı doğum yapmış, çocuk ölü doğmuştur.
Percy Bysshe Shelly, İngiliz dilinin en büyük şarirlerinden biri olan Shelly İtalya'dayken kendi eş bedenini görür. Hayali görüntü sessizce Akdenizi işaret etmektedir. Aradan uzun zaman geçmeden, 1822 yılında, 30 yaşına basmadan az evvel Shelly Akdenizde meydana gelen bir deniz kazasında boğularak ölür. I. Kraliçe Elizabeth kendi yatağına uzanmış eş bedenini gördüğünde şok geçirir. Olayın adından kısa bir zaman sonra da ölür.

Doppelgangerın kimi zaman boyutsal veya zamansal farklılıklar taşıdığı da görülmüştür. 18.yy Alman şairi Johann Wolfgang von Goethe, Drusenheim'a atla giderken eş bedenini görür. Ona doğru atla gelen görüntü şairin tamamen aynısıdır. Ancak görüntünün üzerindeki giysi şairin giysisinin aksine gri ve altın sırmalıdır. Sekiz yıl sonra şair aynı yolda ters yöne at sürerken üzerindekilerin gri ve altın sırmalı giysiler olduğunun farkına varır ve sekiz yıl önce gördüğü beden çiftinin gelecekten gelip gelmediğini merak eder.

Bilokasyon ve doppleganger- eş beden- görünmelerine örnek verilebilecek pek çok olay, rapor var. Tam olarak ne olduğu veya nasıl meydana geldiği bilinmiyor. Ya da neye işaret olduğu. Fazla sık meydana gelen bir fenomen olmamasına rağmen, oldukça şaşırtıcı ve esrarengiz olduğu bir gerçek.



KAYNAKLAR :
http://tr.wikipedia.org/wiki/Dedubl%C3%BCman
http://www.hardwaremania.com/forum/off- ... 72511.html
Devamını Oku »

SERBEST ŞUUR



Serbest şuur

Serbest şuur, ruhçu terminolojide kullanılan bir terim olup, ruhun bedensel bağların etkisinde olmayan, teşevvüşten uzak, serbest , önceki reenkarnasyonlarını bilen, tekamül yolunu tercih edebilecek, hakiki detaylara sahip şuuru olarak tanım edilir .

Ruhçu anlayışa göre, özgür bilinç haline ulaşabilmek ancak, ölüm (dezenkarnasyon) denilen olayla fizyolojik bedenin bırakılmasından ve teşevvüş denilen halin atlatılmasından sonra olası olmakla beraber , ancak belli bir tekamül düzeyine gelmiş varlıklar bu bilinç haline ulaşabilirler. Yani ölüm olayı ile fizyolojik bedenini bırakan varlıklardan tekamül düzeyi ileri olmayanları bu bilinç haline ulaşamadan yeniden reenkarne olurlar.
Devamını Oku »

BAĞLI ŞUUR




Bağlı şuur

Bağlı şuur ruhçu terminolojide kullanılan bir terim olup, özgür bilinç haliyle karşılaştırma yapmak üzere kullanılır ve bedenlenmiş ruhun dünyevi şuurunu ifade eder.

Ruhçu anlayışta özgür bilinç ile bağlı bilinç arasındaki fark şöyle açıklanır: Serbest bilinç ruhun ancak bedensiz haldeyken ulaşabileceği bilinç halidir, bağlı bilinç ise bedenli halde iken söz hususu olan şuurudur. Bağlı bilinç , ruhun özgür şuurunun dünya'daki bedenlenme şartlarına bağlı olarak daralmış, kapanmış, kısıtlanmış, sınırlanmış halidir; özgür şuurun hakiki detaylara dayalı olmasına karşılık, bağlı bilinç büyük ölçüde dünyasal detaylara dayalıdır.
Devamını Oku »

Yukarı Git