UFOLOJİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
UFOLOJİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Mart 2016 Cumartesi

USS TREPANG (SSN 674) DENİZ ALTISI VE UFO’LAR ( 1971 )





USS TREPANG (SSN 674) DENİZ ALTISI VE UFO’LAR  ( 1971 )

  Az sonra okuyacağınız yazı ve resimler ilk defa Fransızlara ait bir paranormal  dergisi olan “Top Secret” de yayınlanmıştır.

   Kim tarafından sızdırılıp, paylaşıldığı bilinmemekle beraber görüntüler oldukça sarsıcı ve etkileyici kareler içermektedir.

   1971 senesinde kutuplar da USS Trepang SSN 674 tarafından çekilen tanımlanamayan uçan nesnelerin inanılmaz görüntüleri. Burada görüntülenen fotoğraflar 1971 senesinin mart ayında Arktik Okyanusun kenarında ABD Birleşik Devletler donanması güçlerinin ve tanımlanamayan uçan nesneler arasındaki yakın bir karşılaşmanın kanıtıdır.

   Olay kısaca şöyle yaşanmıştır.

   1971 yılının Mart ayında Birleşik Devletler Donanmasına bağlı  “USS Trepang (SSN 674) adlı denizaltı, Amiral Dean Reynolds Sackett komutasında her zamanki gibi Atlantik Okyanusu – İzlanda ve Jan Mayen adaları arasındaki standart güvenlik seferini sürdürmekteydi. 
 Bu bölge Norveç’e bağlı bir bölge olduğundan yakınlarda sadece Norveç Meteoroloji Enstitüsü ve Norveç askeri birlikleri konuşlanmıştır. 



  Amiral Dean Reynolds Sackett komutasından ki USS Trepang (SSN 674) deniz altısı Periskopu ile standart olarak çevreyi gözlemlerken aniden su yüzeyinde duran üzerinde bir takım motifler ve semboller bulunan devasa büyüklükteki bir takım objeleri gözlemlediler.
 Periskopun başında bulunan Memur John Klika bu objeleri ilk gördüğünde bunları Perikop’un lensine bulaşmış bir tür leke veya benek sanmıştı. Fakat git gide cisimlerin üzerine gidilip yaklaşıldığında gözlemlenen nesnelerin devasa büyüklükteki uçan objeler oldukları anlaşıldı. Görüntülerde puro biçimli büyük bir araç ve üçgenimsi bir başka araç göze çarpıyordu. Ve bilinen hiçbir ülkeye ait bir amblem ve bayrak taşımıyorlardı üzerlerinde.
Amiral ve yanındaki denizaltı mürettebatı bu duruma hiçbir açıklama getiremiyorlardı.

   Bunun üzerine panik halinde denizaltı dan bu cisimlere birkaç defa roket atıldığı ve su yüzeyinde asılı vaziyette duran bu devasa gemilerden birinin vurulup alev aldığı bu şekilde de denize doğru yeniden düşerek gözden kaybolduğu belirtiliyor.

   Tabi olay anında bu cisimler hemen fotoğraflanıyor ve rapor ediliyorlar üst birimlere. Konunun ulusal güvenliği ilgilendirmesinden dolayı soruşturma ve olay ile ilgili detaylar çok gizli bir biçimde  halktan ve dünya basınından gizleniyor.
         
   Konuyu öğrenen ve basına sızan fotoğrafları gören Paranormal müfettişler Atlantik Okyanusu üzerinde gezinip ABD Donanmasına açıkça  gösteri yapan bu uçan devasa objelerin dünya dışı zeki varlıklara ait birer uzay aracı olduklarında hem fikirler. Basına sızmış bu görüntüleri analiz eden uzmanlar fotoğraflarda hiçbir oynamaya ve montaj izine rastlamadıklarını da belirtiyorlar.
 İngiliz UFO araştırmacısı Nigel Watson, Günlük Express adlı gazeteye konuyla ilgili şu açıkalamda bulunuyor: "Bu tip uzay araçları düzenli olarak dünyanın her yerinde bir çok tanık  tarafından tespit edilmiştir ve görüntülenmişlerdir. Yaşadığımız gezegen içerisinde ve dışında bilinen tipik UFO modelleri dışında da sayısız model ve biçimde bir çok uzay araçları tespit edilmiş ve 1896 yılından beri zeplin ve puro biçimli bir çok uçan cisim rapor edilmiştir.

Devamını Oku »

YENİ GENETİK ARAŞTIRMA KADİM MISIR FİRAVUNLARININ UZAYLI MELEZLER OLDUĞUNU İLERİ SÜRÜYOR



5 Haziran 2015
Yeni bir genetik araştırma Mısır firavunlarının soyunun teknolojik olarak ileri bir uygarlık tarafından kasıtlı olarak genetik manipülasyona maruz kaldığını öne sürüyor. Bazıları bu kesin kanıtın, piramitlerin inşacılarının evrende başka bir yerden kaynaklanan varlıklar ile kuvvetli bir bağlantısı olduğunu söyleyecektir.
Kahire’de İsviçre Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Genom Bilimi Yardımcı Profesörü Stuart Fleischmann ve ekibi son zamanlarda 9 kadim Mısır Firavunun genomunu haritalayan 7 yıllık çalışmasının sonuçlarını yayınladı. Eğer doğru olduğu kanıtlanırsa, bulguları potansiyel olarak dünyanın tarih kitaplarını değiştirebilir.
Fleischmann ve ekibi değerli kadim DNA örneklerini Polimer Zincir Reaksiyonu (PCR) adı verilen bir işleme tabi tuttu. Moleküler biyoloji alanında bu teknik çoğunlukla DNA’nin bir parçasının tek bir kopyasını kopyalamak ve büyütmek için kullanılır, bu araştırmacılara kişinin genetik parmak izinin net bir resmini verir.
Dokuz örneğin sekizi ilginç ama tipik sonuçlarla döndü. Dokuzuncu örnek esrarengiz MÖ 14 ncü yüzyıl firavunu ve Tutankamon’un babası Akineton’a aitti. Kurumuş beyin dokusunun küçük bir parçası DNA örneğinin kaynağı idi ve test kemik dokusu kullanılarak tekrarlandı, ama aynı sonuçlar elde edildi.
Zanlılardan biri korteks büyümesinden sorumlu olan CXPAC-5 adı verilen gen idi. Anormallik aşağıdaki resimde görülüyor.




Sağdaki bölüm normal bir insanda CXPAC-5 geninin yaygınlığını gösteriyor. Solda Akineton’un DNA örneği var.
Akineton’un genomundaki bu artmış aktivetinin, daha büyük korteksi barındırma gereksinimi nedeniyle onun daha yüksek kafatası kapasitesine sahip olduğunu ileri sürüyor. Ama insan beyninin büyümesine hangi mutasyon neden oldu? Genetiklerdeki yıllar süren atılımlara rağmen bu tür bir tekniği henüz keşfediyoruz. 3,300 yıllık bu kanıt kadim genetik manipülasyonun kanıtını gösteriyor olabilir mi? Bu, ileri dünya dışı varlıkların işi miydi?
Kadim Mısır mitolojisi mecazi hikayelerin toplamından daha fazlası mı? Prof. Fleischmann açıklıyor:
Telomeraz [genetik bir enzim] sadece iki işlem ile kullanılır: aşırı yaşlanma ve aşırı mutasyon. Genetik ve arkeolojik veriler Amenhotep IV/Akineton’un yaklaşık 45 yıl yaşadığını ileri sürüyor. Bu, tüm kromozomsal telomerazın tüketilmesi için yeterli değildir, arkasında rahatsız edici, ama olası bir açıklama bırakıyor.
Hipotez aynı zamanda elektron mikroskobu analizinin nükleotidik yara izi işaretlerini ortaya çıkardığı gerçeği ile destekleniyor; nükleotidik yara izi kuvvetli mutajenlere maruz kaldıktan sonra DNA sarmalı iyileşmesinin işaretini açığa vuruyor.
Bu, kadim Mısır’ın en gizemli firavunlarından biri olan Akineton’un yaşamı sırasında genetik modifikasyona maruz kaldığını mı ileri sürüyor? Aksine, bu iddia kadim uzaylıların bir zamanlar Nil’in kıyılarında yaşamış olan uygarlığı ziyaret ettiği teorisini destekliyor.
Bir başka ilginç kanıt parçası bu hipotezi destekliyor. Aşağıdaki resim Akineton’un kafatasından ve aynı yaştaki farklı bir mumyadan alınan kemik dokusu örneklerinin mikroskopta alınan fotoğraflarını gösteriyor.

Nanoskopik ölçekte soldaki kemik dokusu çok daha yoğun ve temel olarak farklıdır. Kafatası kemiklerinin kuvvetindeki bu artış, artan beyin gelişiminin göstergesi olabilir mi?
“Bu heyecan verici bir buldu” diyor Fleischmann. “Bulgularımızın tam çıkarımını bilmiyorum, ama bunların en azından bilimsel topluluğa yalnızca on yıllar önce bırakılmış bir yönü işaret ettiklerine kesinlikle inanıyorum.”
Bu araştırma doğru ise, benzeri görülmemiş bir paradigma değişimi tetikleyecek. Eğer uzaylılar binlerce  yıl önce en güçlü bireylerin yaşamına aktif şekilde dahil olduysalar, bu onların geri dönecekleri anlamına mı geliyor? Belki de hiç gitmediler.
Ama en önemli veçhe hala atalarının genomlarına ekilmiş uzaylı genlere sahip olan kadim Mısır’ın kraliyet soyunun direkt neslinin var olması olacaktır.

(Çeviri: Saffet Güler)

KAYNAK :
http://www.disclose.tv/news/the_pharaohs_of_ancient_egypt_were_alien_hybrids_new_genetic_study_suggests/118866?utm_content=buffer03e4c&utm_medium=social&utm_source=facebook.com&utm_campaign=buffer
Devamını Oku »

NEANDERTHAL İNSAN VE İLLUMİNATİ - By N. Huntley




NEANDERTHAL İNSAN VE İLLUMİNATİ
By N. Huntley

Bilimin, egitimin ve medyanin arkasindaki otoriteler, insanin Neandertal’den tekamül ettigine bizi ikna etmek için sürekli olarak gayret ediyorlar. Ironi su ki, gerçekte biz bu ilkel formdan tekamül etmemis olmamiza ragmen, herhangi biri gezegenimizde çalisan/isleyen Illuminati’nin Neandertal’den tekamül ettigini söyleyebilir !

Guardian’in materyaline göre, eger M.Ö. 150,000 yillarina geri dönersek, Anunnaki (Nibiru gezegeninden – on ikinci gezegenimiz) altin çikarmak için köle irk olarak Neandertal insani yaratti. Onlar insanlari kullanmaya niyetliydiler, ancak insanlarin çok zeki olduklarina karar verdiler. Anunnaki beyaz toz halindeki altinin, bozulan DNA lari üzerinde pozitif rejeneratif etkileri oldugunu kesfetti. Hatta bunu kendi atmosferlerine koydular. Ancak, en sonunda bunun uzun vadede DNA larinda ve bilinçliliklerinde daha büyük bozulma yaratmakta ciddi yan etkileri oldugunu kesfettiler. Bugün bireylerin bu beyaz tozu kesfetmis olduguna ve onun rejeneratif güçlerine inandiklarina dikkat edin.

Neandertal insan Anunnaki ve maymun genlerini içeren bir genom’a sahipti ; ayrica birkaç diger küçük türler. Guardian (Koruyucu) ET’lerin, DNAlarin islah edilmesi için iyiliksever bir hibritlestirme (melezlestirme) arastirma programi vardi ve kendi taraflarindan ayrilan düsmüs ET’lerin bazilari bu bioregenesis (bio- yeniden olusum) programini istiyordu. Guardianlar Neandertal insani kullanmaya karar verdiler, çünkü Neandertal insan zaten uyusabilir genlere sahipti. Onlar, Guardianlar, Neandertalleri gelistirdiler, bunlar sonradan Lulcus, Luhari veya Cro – Magnon – 1 olarak biliniyordu. Sonra daha ileri geliserek E – Luhli – Levi Cro – Magnon – 2 ve daha da ileri geliserek, bir çok insan genlerini içeren ve simdi insanlardan ayirdedilmesi olanaksiz olan yeni bir beden formuna sahip homo sapienler – 1 oldu. Bioregenesis (Bio – yeniden – olusum) bu düsmüs ET’lerin bu bedenlere enkarne olmalarina, DNA ipliklerini birlestirmelerine izin vermeye olanak sagladi ve deneyim ve yapici/olumlu yasama vasitasi ile, onlarin mutasyona ugramis ve ters kodlanmis DNA larini islah etti/iyilestirdi. Insan – tipi bedenlerdeki bu insan – olmayan ruhlar Anu – Melchizedek Leviathan’lar olarak adlandirildilar.

Ne yazik ki, asi, istilaci ET’ler bu firsati kendi dünyaya – hükmetme programlarini ilerletmek için gasp ettiler. Onlar bu bedenlerin/DNAlarin uyusabilir genler içerdigini ve Dünya üzerinde fiziksel olarak islem görmek için enkarnasyonlar için kullanilabilecegini ve dünya islerini daha direkt olarak kontrol edebileceklerini anladilar. Sonuç olarak sayisiz Anunnaki, Drakonian’lar ve uyusabilir hibridler bu insan bedenlerine dogdular, ama yetersiz duygusal yapi, merhamet eksikligi ile ilgili olarak, fakat büyük zihinsel yetenekleri ile, insanlardan çok farkli bir bilinçlilik ile bedenlendiler. Adlandirildiklari gibi, aile soylari Atlantis’ten günümüze dek genisleyen bu Leviathan’lar Illuminati’yi olusturdu. M.Ö. 10,000 civarinda Leviathan’larin sayisi önemli miktarda idi – DNA nin restorasyonu ve gezegensel yeniden hizalanma misyonunda olanlardan sayica daha fazla idi. Leviathan’lar, hem direnme grubu hem de bioregenesis grubu, kendi dünya disi daha iyi durumlarindan (avantajli mevkilerinden) düsmüs olan kisiler, kukla üstatlar tarafindan çok kolayca yönlendirildiler. Böylece Illuminati, onlarin kim olduklarini veya kendilerine sadece bilmeye gereksinim duyduklari bilginin verildigini bilmiyor. Bundan baska, ET irklarinin rekabet eden gruplari/hizipleri olmasi gibi, bunlar Illuminati’nin ayni (karsilik gelen) gruplaridir. Ironik olarak, insanlarin Neandertal’den tekamül etmedigini, Illuminati’nin Neandertal’den tekamül ettigini söyleyebiliriz. Ancak, buradaki önemli nokta bedenlere giren ruhlarin dogasidir ve Illuminati’nin durumunda bu ruhlar insan – olmayan düsmüs ET ruhlaridir. Dünya üzerinde, iki baslica rakip, Anunnaki ve Drakonian’lar tarafindan tesis edilen bir çok asilama network sistemleri (etkili/yürürlükte olarak yer altinda) vardir. Bir çok Illuminati’nin, insan irkinin kölelestirilmesinin istilacilarin son gündemi oldugunu düsünmelerine ragmen, durum hiç de bu degildir. Anunnaki, ilk firsatta, Iç Dünyaya patlatma/tahrip ile portallar açmak için Dünya’da skalar – puls güç santrallari kurmaya niyet ediyor. Bu sadece gezegensel sistemin yönetimini ele geçirmeye degil, son hedefe, onlarin yüz milyonlarca yildir planlamakta olduklari, zaman matrisinin (evrenin bir kesimi/bölümü) tam asimilasyonuna (sindirilmesine) dogru büyük bir adim olurdu. Içsel Dünya portallari zaman matrisimizin yüksek boyutlarina gider (açilir) ve onlarin yetersiz frekans modellerinden dolayi bu portallar boyunca fazla uzaga gidemezlerse bile, onlar hizalanmalari tersine çevirerek ve degistirerek düsük seviyeleri korumak için gelen yüksek enerji kaynaklarini yine de önlemis olurlardi, böylelikle Anunnaki en azindan daha düsük boyutlari sindirebilirdi. Onlarin yavas karadelik bozulmalarini/çürümelerini durduracak olan basitçe gidadir (enerji). Yükselis ve portal erisimi için gezegensel ve yildizlara ait hizalanma sadece her 26,556 yillik gezegensel zaman döngüsünde, daha düsük ve daha yüksek boyutlar geçici olarak birlestiginde, gerçeklesir, bu hizalanma 2012 – 2017 ye kadar simdi gerçeklesmektedir.

Bugünlerde, hükümetlerde, bilimde, dinde ve egitimde, istilaci ET’lerin kontrolü altinda çalisan bir çok Illuminati Anu – Melchizedek Leviathan’lar vardir. Ayrica astral etiketlenmenin (asilarin) bir seyden kuskulanmayan kurbanlari olan veya psikotronik zihin kontrolüne hedef olan ve bilinçlilik/DNA süzülmesi ile uzlasan (uyusan) genelde iyi insanlar vardir. Mümkün olan yerlerde, insanin bazi obsessif (saplantili) dini dogmalara veya Tanri fikirlerine veya inanç sistemlerine ve bilim ve siyaset vs ile ilgili motivasyonlara itildigi ‘gözde’ kontrol dogmalari istismar edildi ; baska bir deyisle, insanlar “kutsal olmayan” roller oynamasi için kandirildi.

Atlantis zamaninda, ilgili kontrolcü ET’ler tarafindan motive edilen farkli hizipler Dünya üzerinde degisik jeografik bölgelerin sahipligini ele geçirdiler ve Dünyanin izgara sistemine gömülmüs sivri uçlu çubuklar yerlestirdiler. Bunlar foto – sonik pulslar aracılıgı ile dünyanin kabugunun derinliklerine sokulan kristalin metallerden tohum asilamalardir. Sivri uçlu çubuklar alici ve yayin yapici olarak islev yapar. Bu, izgara çivilenmesi olarak bilinir ve toplumu kölelestirmek için bir asilama networkü (agi) yaratmanin bir yöntemidir. Sivri uçlu çubuklar aktive edildiginde, onlar Bermuda Üçgeninde büyük ana phoenix kurt yenigine uzanan (giden); ayrica Nibiru’ya, Wormwood’u (gezegen X) kontrol eden Anunnaki gezegenine uzanan çok sayida mini – kurt yeniklerini yaratir. Gezegenimiz, elektromanyetik koridorlari, portal sistemleri, önemli bir evrensel yildiz kapisi ve 6 degisik boyutsal kapilar içeren Amenti’nin Küresi (Cennetin Inci Kapilari) ve bir frekans degistirme portali olan Amenti’nin Asasi ile kalbura çevrilmistir.

Yaklasik M.Ö. 10,000 den beri, hükümet binalari ve tapinak yerleri sivri uçlu çubuklarin üzerinde insa edilmistir. Toplum, binlerce yildir ET’ler tarafindan kontrol edilen bu Illuminati Leviathan ailesi soyu tarafindan islendi /yetistirildi.

Drakonian’lar ayni bölgede, Bermuda Üçgenindeki Kendi Falcon kurtyenigi ile Phoenix kurtyenigini ‘kopyaladi’. Sik sik Anunnaki Falcon’u kapadi (bloke etti) ve sonra Drakonian’lar onu uçurdu – sürekli savaslar vardi. Bu kurtyenikleri, bu rekabet eden ET’lerin asilama arabirim sistemlerinin parçasini olusturdu ve izgara sivri uçlu çubuklari ve hatta HAARP hükümeti gibi diger destek sistemleri ile birlesmesi için dizayn edildi.

Bu büyük asilama network sistemleri, yükselis döngüsü yildizsal aktivasyonlar tarafindan destek almaya gereksinim duyar, ancak onlar yeterli küresel örtülebilen saha ile sürekli bir baglanti sistemine ihtiyaç duyuyorlar ve aktive edilmeleri gerekiyor. 1943’teki Philadelphia Deneyi, Falcon’u aktive ederek kendi arabirim sistemlerini tamamlamak için Zeta – Drakonian’lar tarafindan tesis edildi. 1983’te Zeta’lar daha ileri bir deney için Illuminati’yi tekrar kontrol/idare ettiler ve Falcon’u, Necromiton networkuna bagladilar.

2000’de Phantom Matriks Anunnaki, Drakonianlar ve Necromitonlar bir birlik olusturdular : UIR (Birlesik Istilaci Direnisi). Iki kurtyenigi tüm gezegeni Phantom Matriksine çekecek yeterli gücü yaratacak son network’u artirmak için harmanlanacakti. ‘Büyük’ Anunnaki ve Drakonianlarin ayri Wesa matrisinden geldigine dikkat edin (Wesedak (Anunnaki) ; Wesedrak (Drakonian’lar). Bu ‘karanlik lordlar’ inanilmaz ‘Canavar’ teknoloji yarattilar.

Phoenix – Falcon “harmani” deneyi, — baslica Indigolar ve yildizsal yükselis aktivasyonlari vasitasi ile — , 12 – kod puls’un kritik bir kitlesini yaratan (yani, bir D12 akimi) gezegensel bilinçlilik nedeni ile çalismadi ; Guardianlarin 12 – boyutsal akim olarak sözettikleri, Kaynak veya Ilahi mavikopya ile tamamen hizaya geçmis olan akim. UIR teknolojisi ve bilinçliligi D12’de isleyemez – onlarin DNA lari sadece 10 ve 11 iplige (boyutlara) gider ve herhangi bir durumda aslinda ters kodlamada isler.
Anu – Melchizedeklerin çogu, onlarin istilacilara karsi olmalarina neden olabilecek olan DNA larinda yükselis – periyodu spontane degisiklikleri gerçeklesmeden önce istilaci ET’ler tarafindan motivasyona “uyandirilmaliydi’. Zamana karsi bir yaris var. Bu ET’lerin daha ileri güçlü bir aletleri, saldiriya/incinmeye açik olan, auralarindaki kirmizi bir çizgi taninan Anunnaki ‘Magenta (kirmizi)’ irkini yaratmak için kendi DNA larini paylasarak onlarin DNA larini islah etmelerinde Nefilime (Anunnaki – insan hibridleri/melezleri) yardim etmeyi kabul eden Indigo tip 3’leri programlamaktir.
Montauk – Phoenix kurtyenigi izgara – çivileme networku, 2001 de aktivasyon için uygundu. Bu, normalde, skalar sonik pulslar araciligi ile basarilir. Bu sub – sonik pulslarin tehlikeli bir yayilmasi oldugu bilinir. Sonuç olarak, ikiz kuleler ve Pentagon gibi baslica sivri uçlu çubuklar üzerine kurulu olan önemli binalarin çökmesi bekleniyordu. Bununla birlikte binalari yikmak büyük planin parçasiydi ve terörist örtüsü, daha büyük ihtilafi/savasi, kitlesel psikolojik korkuyu ve özellikle Anti – Terörizm Koalisyonu ile ayni tarafta olsun olmasin ülkeleri birbirine düsürerek baska bir savasi harekete geçirmek amacina hizmet etmesi için düzenlendi. Bu sub – sonik skalar pulslar sunlar tarafindan yaratilir :

1) Birbiriyle özel açilarla birlesmis kalibre edilmis elektromanyetik dalgalar,
2) Bunlari, mionlar (protonlara karsilik gelen ve protonlarin temelini olusturan 4 boyutlu parçacik) yaratan, özel bir elektrik yükü ile kivilcimlandirmak
3) Mionlarin sonraki subspace sonik pulslarini hedefe yönlendirmek (bu isindan Incil’de borazan olarak sözedilir) ; ve
4) Rezonans kuvvetlendirilmeden önce hedefe bindirme ve form – kilitlenmesi, maddeyi küle çevirir.
Devamını Oku »

FOTOĞRAFLARDAKİ SIR : GİZEMLİ ORB ' LAR



Fotoğraflardaki Sır: Gizemli Orb’lar

Onlara İngilizcede "orb" denilmesinin nedeni, küreye benzeyen şekillerinden ileri gelmektedir. "Orb" , anlam olarak "küre, daire, gökcismi" demektir. “orb”ların ne olduklarına dair birçok fazla iddia var.

✔ Ölen kişilerin rûhları/hayaletler.
✔ Çok boyutlu ışık varlıkları.
✔ Birtakım belirlenemeyen bilinçli varlıklar.
✔ Fotoğraf anomalisi.

Fakat günümüzde “orb”ların auraları genişlemiş 5. boyut varlıklar olduğu saptanmıştır. Bilince sahiptirler. Mesela bulunduğunuz ortamda meraklı bir koruma orb’u varsa, yakınlarında bulunan insanların negatif enerjisini kendine çeker ve onları korur. İnsanları mânen rahatlatır.

“orb”ları kamera ve fotoğraf makinesi dışında, belli bir frekans aralığında, meditatif bir durumdayken çıplak gözle görmek de mümkündür.

orb
“Orb”ların Genel Özellikleri

✔ Sürü halindedirler ve organiktirler (canlı).
✔ Soğana benzer çok katlı derinlikleri vardır.
✔ Hem fiziksel hem de eterik bedenleri vardır.
✔ Bilince sahiptirler: Bazı medyumlar, onlarla konuşabilmektedir.
✔ Hızlılar…çok çok hızlılar.

“Orb”ların başka bir boyuttan geldikleri düşünülüyor. Özellikle bilim insanları, “orb”ların bizim boyutumuzda görünür olabilmek için bu tür rûhların titreşimlerini düşürdüklerini ileri sürüyorlar.

“Orb”lar, şekillerine göre 3 gruba ayrılıyorlar.

1. “Orb”lar
2. Huniler (funnels)
3. Plazmalar

İnsanlar, sadece belli bir frekans aralığında duyabilmekte ve görebilmektedirler. Melek ve diğer ışık varlıklarsa, farklı bir frekansta titreşirler. Çok sayıda insan, sadece somut olana inandığından, rûhsal varlıkların olmadığını düşünüp, yok sayarlar. Bunun sonucunda bu varlıkların sundukları yardım elinin farkına varmadan umutsuz bir yaşam sürerler.

İnsanlar, rûhânî dünyanın varlığı için kanıt aramaktadır. Spritüel hiyerarşi, yüzyıllardır insanların görme ve duyma duyularının ötesinde farklı boyutlar olduğu konusuna dikkatleri çekebilmek için çalışmalar yapmaktadır. Melekler ve Yükselmiş Üstatlar, insanların fotoğraflarında görünüp dikkatlerini çekebilmek için, Orb olarak görünme projesini başlatmışlardır. Böylece hem insanlara bir kanıt sunulacak, hem de Orb gören kişiyle ilişki kurulabilecektir.

Siz bir Orb görüntüsü yakaladığınızda, ışık varlığın enerji alanını görmektesiniz. Işık beden ya da merkabah, normalde 6 köşeli yıldız şeklindedir. Varlık geliştikçe daire şeklini almaya başlar. Buysa tamlığı ve bütünlüğü simgeler. Ayrıca küre diğer şekillerden daha yüksek bir enerjiye sahiptir ve enerji akışını kısıtlayacak köşeleri yoktur. İçindeki varlığı korur ve seyahati sırasında zarar görmesini engeller.

“Orb”lar, sadece belli bilinç seviyesindeki fotoğrafçıların çektiklerinde belirirler. Sevgi, işin anahtarıdır. “Orb”lar, auraları genişlemiş 5. boyut varlıklarıdır. “Orb”ları görüntüleyebilmek için sevgi bilincine ulaşmalısınız.

“Orb”ları Nasıl Görüntüleyebiliriz?

Sadece kalbinizi açın, melekleri ve varlıkları düşünün fotoğrafınıza davet edin. Sonuca şaşırabilirsiniz. Birçok boyut bulunduğu ve hepsi farklı frekansta titreştiğinden birçok değişik renk ve şekilde “orb”lar görülebilir. Her melek, başmelek, rûh kendine özel bir şekle ve renge sahiptir.

Her Orb, merkez bölgesinden ilahi enerjiye bağlıdır ve en saf ilahi ışığı yansıtır. Dış hat korunma hattıdır. Korunma halkasının dışında aura bulunur ve bu bölge sizin auranızla temas eder. Böylece aranızda bilgi alışverişi sağlanır.

Fotoğraflarda çıkan renkli “orb”ların, rengine göre anlamlarını inceleyelim.

1. Pembe – Doğruculuk, Dürüstlük
2. Açık Kırmızı – Yüksek Enerji
3. Kırmızı – Sinir Stres ve Huzursuzluk
4. Koyu Kırmızı – Öfke-Ağrı Problemi – Pskolojik Problemler
5. Altın Rengi – Serbest akmakta olan enerji-Tolerans
6. Sarı – İkaz-Uyarı
7. Sarı Yeşil – Rûhsal gelişme – Rûhsal Büyüme
8. Yeşil – Şifa – Doğurganlık
9. Turkuaz – Eğlence-Neşe – Tarafsızlık
10. Açık Mavi – Huzur
11. Pilot Açık Mavi- Koruyucu
12. Koyu Mavi – Koruyucu-Utangaç Olmak – Kurtulan İçgüdü
13. Lavanta Rengi – Tanrı’yla barışık olmak
14. Mor – Depolanan Bilgiler
15. Menekşe Rengi – Manevi Arayış içerisinde bulunmak
16. Beyaz – Yüksek frekans koruma
17. Gümüş Rengi – Telekinetik Güç
18. Kahverengi – Yeryüzüyle bağlantı

orbs, orblar
Dr. Klaus Heinemann’ın Araştırması

NASA’da görevli bilim insanlarından Prof Klaus Heinemann, fotoğraflardaki paranormal “orb”lar gerçeğini desteklediğini açıklamıştır.

Prof. Klaus Heinemann, “Daily Mail”in “Strange Orbs of Light” başlıklı incelemesine katılan birkaç bilim insanından biridir. Prof. Heinemann, kendisiyle konuşan bir gazeteciye rûhsal şifacıların bir toplantısında, karısının çektiği fotoğraflarda minyatür Ay’a benzer ışık dairelerinin bulunduğunu gördüğü zaman çok şaşırdığını söylemiştir. Prof. Heinemann önce, bu ışıklı lekeleri su ve toz parçacıklarıyla ortaya çıkmış oluşumlar sanmışsa da, sonra merakını yenemeyerek yakından incelediği zaman onların bu kadar basit bir oluşum olmadıklarını anlamakta gecikmemiştir. Mikroskop teknolojisinde de epeyce bir deneyim ve birikime sahip olan Prof. Heinemann, resimlerin çekildiği kamerada da bir arıza bulamamıştır.

“Bununla da yetinmeyen Prof. Heinemann...” diyen H. Courteney, Daily Mail’e hazırladığı araştırma yazısını şöyle sürdürüyordu:

“...bu gizemli dairelere neyin neden olduğunu düşünmeyi sürdürdü. Bunun için karısıyla birlikte orada burada yüzlerce dijital resim çekti durdu. Bu oluşuma neden olan gizemli etkiyi keşfetmek istiyordu. Pek çok çekimden sonra buldular. İnanılacak gibi değildi ama yakın gerçek buydu: Evet, bu gizemli daireler (“orb”lar) sadece, kendilerinden kameraya görünmeleri rica edildiği zaman ortaya çıkıyorlardı! Ayrıca, spritüel nitelikli toplantılarda onları çekme şansına daha çok sahip oluyorlardı.”

Prof. Heinemann, bu ilk başarılı sonuca ulaştıktan sonra durmadı ve bu sefer daha sıkı ve kontrollü şartlar altında çekimlerde çift kamera kullanmaya başladı. Bu şekilde ve bu 2. aşamada “orb”ların saatte 500 mil hızla hareket edebildiğini saptadı ve beklenen ilk açıklamasını yapmakta gecikmedi:

“Bence artık hiç kuşku yok ki, “orb”lar, pekala şimdiye kadar insanlığın tanık olduğu bu realitenin ötesiyle ilgili bir oluşum olabilir. Şimdiye kadar rûhsal âlemin varlığı yokluğu konusunda ciddi ya da gayrı ciddi pek çok şey söylendi. Bence bu konunun şakaya gelir yanı yok. Fiziksel olmayan fakat gerçek bir fenomen ile karşı karşıya bulunuyoruz. Artık sayıları giderek artan saygın bilim insanı “orb”lar konusunu kabul ediyor.”

Gazetenin bu konudaki ayrıntılı haberine göre, 2007’nin başlarında “orb”lar üzerine ilk uluslar arası konferansı Arizona’da yapılmıştır. Dünyanın birçok üniversitesinden konuyla ilgili profesörlerin katıldığı bu konferansta ağırlıklı görüş “orb”ların paranormal kökenli olmalarıyla ilgiliydi. Konferansa bildiri sunanlardan teorik fizik profesörü (madde ve şuur araştırmaları konusunda Stanford Üniversitesinde uzman bir araştırmacı olarak) William Tiller; dünya beşeri olarak bizlerin, görünen evrenin sadece 10’da 1’ini algılayabildiğimizi söylemiştir.

İrlanda Ulusal Üniversitesi’nden teoloji profesörü Miceal Ledwith de:

“Bana göre, hiç kuşkusuz bu orb fenomeni gerçektir ve ciddi çalışmalara layıktır. Elimizdeki birikim sadece birkaç orb fotoğrafı değildir. Dünyanın 4 bir yanından gelen yüzbinlerce gerçek orb fotoğrafı bulunuyor elimizde.”

Demektedir. Vatican’da Uluslar arası Teoloji Komisyonu Üyelerinden olan Bay Ledwith’in sadece kendi özel orb resim koleksiyonu yüz bin parçadan oluşuyormuş.

“Her boydan orb var: 3 5 santimden, çapı 90 cm, 1 metreye kadar değişenler var. Ayrıca renk olarak da çeşitlilik gösteriyorlar. Beyazdan altın sarısına kadar her renkte olanı var. Zamanla kendi çekimlerimde anladım ki, çekimlerde flaş gerekiyor, gün ışığında bile. Çünkü “orb”lar flüoresan ışıkta daha iyi görülebiliyorlar; bildiğiniz gibi, fotoğraf flaşında da floresan yayını vardır.”

Bay Ledwith’e göre (bir kısmı) bedensiz varlıklara, (bir kısmı da) enkarne olmak üzere sıra ve zaman bekleyen (yine “bedensiz”) varlıklara aittir. Yine Bay Ledwith’e göre “orb”lar, fiziksel ortamlara daha hiç enkarne olmamış bir tür enerji varlıklara ait oluşumlar da olabilirler…

Psişik önemi olan mekânlarda “orb”ların fotoğrafları daha güzel çekilmektedir. Spritüel amaçlı ve rûhsal konulu toplantılar “orb”ların görüntülenmesi için ideal fırsatlardır. “Orb”lar, rûhsal şifa celselerinde de şifacının yakın çevresinde ve yoğun olarak da şifacının elleri yakınlarında görülür.

Deneyimli fotoğrafçı Anna Donaldson da konferansa katılanlar arasındaydı. Anna Donaldson, ünlü medyum Keith Watson’un da çalışmadayken birçok fotoğrafını çekmiştir. Ayrıca Anna Donaldson, büyükannesinin Batı Sussex’teki evi yakınında oynarken kaçırılan Sarah Payne olayında da araştırmacılara yardım etmişti. Kaçırılan Sarah’ın, Anna Donaldson tarafından çekilen en son resimlerinden birinde sanki alev alev yanan ışıklı ve gizemli bir nokta da ortaya çıkmıştı. Anna Donaldson, konferansta yaptığı konuşmada;

“Benim aslında paranormal ile aram açıktır, inanmam. Bu ışıklı lekenin bulunduğu kareden dolayı makinemi tekrar tekrar kontrol ettim, hiçbir bozukluk yoktu. Eğer makine de bir şey olmuş olsaydı, çektiğim tüm resimlerde sıra dışı bir şey olması gerekirdi. Sonunda deneyimli fotoğrafçı medyum K. Watson’u, çocuğun kaçırıldığı o noktada bir daha çekmeye karar verdi ve o karede de mavi bir orb görünmüştü medyumun görüntüsünün yanında. Ertesi gün aynı yerde çekilen resimlerde de “orb”lar vardı fakat renkleri değişik: Bu kez turuncu renkte.”

Demiştir. Arizona Üniversitesi’nden psikiyatri profesörü Dr. Gary Schwartz’da konferansın konuşmacıları arasındaydı. G. Schwartz “orb”larla ilgili çalışmalarını Katherine Creath adlı optik bilimciyle birlikte yapmış.

Konferansın sonunda tekrar söz alan Prof. Heinemann, “orb”lar konusundaki araştırmaların daha emekleme aşamasında olduğunu fakat eldeki fotoğrafların daha şimdiden spritüel gerçekliğin bilimsel kanıtlarını oluşturduğunu söylemiştir.


Devamını Oku »

YILDIZ ÇOCUK KAFATASI – STARCHILD SKULL




YILDIZ ÇOCUK KAFATASI – STARCHİLD SKULL


   Kafatasları insanlığın en önemli ölüm sembolleridir. Ve tüm dünya üzerindeki kültürlerin görsek sözcüklerinde güçlü bir semboldür. Meksika ve Peru’da bir çok değişik şekilde deforme olmuş hümanoid kafatasları bulunmuştur. Bunlardan biri, bulunmuş yıldız çocuk (Starchild) kafatasıdır, halen bilimsel araştırma ve dna testi konusudur. 20.yy arkeolojinin en gösterişli konularından olan, görünüşe bakılırsa eski orijinli 13 kristal kafatası Meksika, Merkez Amerika ve Güney Amerika sınırlarında bulunmuştur.

 (STARCHİLD) PROJESİ

   1930’lar da, Meksika, Chihuahau’nın 100 mil güney batısı küçük kırsal bir köyün maden ocağında 2 tane gizemli kalıntı bulundu: Tüm bir insan iskeletinden daha küçük olan sakat, kusurlu bir iskelet. 1999 Şubat sonlarında, Lloyd Pye çocuk kafatasını gören ilk kişi oldu. O zamanlar anlaşılamayan olan kafatası oldukça anormaldi. Pye başlangıçta bunun bazı türlerdeki ender deformasyona kanıt olabileceğini düşündü. Bu kafatasının simetrisi oldukça şaşırtıcıydı, ve hatta normal bir insan kafatasına göre çok daha simetrikti. Aslına bakılırsa kafatasındaki kemikler, çoğu insanda karşılığı olan kemikler, nizamlı şekildeydi. Fakat nasıl bir şekilde? Birçok soruya cevap sunan bu müstesna kafatası, Pye için bir meydan okumaya dönüştü.
  Kafatasının Keşfi.

   60-70 Yıl önce (15-18) yaşlarında Meksika kökenli amerikan bir genç kız ailesi tarafından akrabalarına ziyaret amaçlı Meksika, Chihuahua’nın 100 mil güney batısında kırsal bir köye götürüldü. Bu kıza bir çok mağara ve tünele girmesi yasaklanmıştı fakat tüm gençlerin yaptığı gibi o da keşfe çıktı yinede. Maden ocağının sonunda genç kız yerde yatan tüm bir iskelet buldu. Arkasında, insan iskeletinin kollarını sarmış bir şekilde kusurlu bir el iskeleti topraktan genç kız fazla derinde olmayan bu kalıntıları kazımak için ilerledi ve insan çıkmıştı. İskeletinden daha küçük ve kusurlu olanı ortaya çıkardı. Kız kusurların türünü ya da derecesini belirleyemiyordu. Kız 2 kafatasını da aldı ve hayatının bir kalıntısı olarak sakladı. Ölümünden sonra kafatasları Amerikalı bir adama geçti, ve bu Amerikalı bunları şuan da da hala kontrollerinde olan başka bir Amerikalı çifte vermeden önce 5yıl tuttu.

Kafatasının Gizemi

   Kafatası bağlantı çizgileri ve bebek dişleri ölümün 5 yaş civarlarında olduğunu gösteriyordu. burnun üst bağlantısından kafatasının altındaki büyük deliğe kadar olan yüz kısmı eksikti fakat kafatası ve göz yuvaları sağlamdı. Kafatasının insanilik oranı düşündürücüydü çünkü morfolojik açıdan görünümü bu kusurların genetik eksiklik, doğuştan gelen bir hastalık ya da kafatasıyla ilgili birde formiteyle ilgili olabilme olasılığı ile çelişiyordu.

İnsan Kafatası mı

   Bu kafatasının arkasındaki bebeklik döneminden kalma bir yassılaşmadan dolayı bir Ameridindan (Kuzey ya da Güney Amerikalı yerli halkından) birine  ait olduğu varsayıldı. Dişlerdeki yıpranma ölüm yaşının 25 olduğunu gösteriyordu (+ ya da – 5 yıl). Boyutunun küçüklüğü dolayı büyük bir olasılıkla dişi olduğuna işaretti.

Baş Bağlama – ( Brindig)

   Uzmanlar çocuğun artkafaki (kafatasın arka kısmı) büyük ölçüdeki deformitenin, insan boynu hemen kafanın arka kısmındaki şişliğin altından başladığı için bu tür bağlamanın bu kısmı etkileyemeyecek olmasına rağmen, ilkel toplumlardaki kafa bağlama kültüründen gelebileceğini düşünüyor. Hatta kafatasının üst bölgesindeki kemikleri sıkıştırmak onların kalıcı şekilde ayrı kalmalarını, birleşmemelerine neden olur ki buda kafatasın tepesinde hayat boyu kalacak olan “yumuşak nokta”oluşmasıyla sonuçlanır.

   Çocuğun kafatası kemikleri iyi kaynaşmış, ortada yumuşak nokta veya bağlamayla oluşabilecek deformitelerin hiçbiri yok. Hatta arkadaki yassılaşmanın uzunluğu inion (başın arka kısmı) u geçiyor ve bu da hafif bir çukur oluşturuyor. Bu gösteriyor ki bağlamaktan daha büyük bir güç (patolojik ya da doğal biçim) artkafa da böylesine büyük bir deformasyona neden olmuş olmalı.

Beyin hacmi ve kapasitesi

   Görünüm olarak farklı şekillerde olsalar bile kafatasları aşağı yukarı aynı ölçüde. Buna rağmen beyin hacimleri şaşırtıcı şekilde farklı. Ortalama bir insan beyninin hacmi 1400 cc’dir.İnsan kafatasındaki hacim tipik küçük bir insan beyni hacmi olan 1200 cc. Fakat, çocuk kafatasının hacmi 1600 cc. Bu yetişkin bir insan beyni hacminin ortalamasından 200 cc fazla. Ve eğer büyüyüp yetişkin olabilseydi, kapasitesi 1800 cc ya da daha fazlasına çıkabilirdi.
 Yıldız çocuğun beyin hacmi 1600 cc. Normal bir insan kafatası 1400 cc’lik bir beyin hacmine sahiptir. Bu insan beyin hacmi ortalamasının oldukça üstünde. Paleaonthropoloji çalışmalarında, insan türlerinin beyin kapasitesindeki 200 cc2lik bir artış, türlere yeni adlar verip sınıflandırılmalarına sebeptir. Homo Erectus ortalama olarak Homo Hobilisten 200 cc fazladır. Homo Archaic Erectustan Neonderthal Archaic’ten 200 cc fazla. Bu yüzden bu çocuk, insana benzer varlıklar’dan bilinmeyen bir türün temsilcisi olabilir.


Ağırlık

   Ortalama bir insan kafatası 2.2 lbs dir. Alt çene kemiği ve dişleri eksik olan Yetişkin kafatası 1lb,13.4ounces. Üst çenesi dahil olan çocuk kafatası sadece 13.5 ounces. Çünkü aşağı  yukarı yetişkin kafatası ölçülerindeydi fakat kemiği önemli ölçüde tipik bir insan kafatasına göre hafiftir.

Simetri

   Çocuğun kafatası büyük ölçüde simetrik. Genelde kafatası patolojilerin de, diğer biçim bozukluklarıyla birlikte kafanın bir tarafıyla diğer tarafı ölçü bakımından farklı çıkar .Bu yüzden bu kafatasının tamimiyle bu denli simetrik oluşu olası olmayan bir durumdur.
Sutures ( Birleşme Çizgileri )


   Detaylı araştırmalar gösterdi ki çocuğun kafatasındaki kemiklerinin birleşme çizgilerinden biri kendilerini daha fazla büyümeye kapamıştır. Nerdeyse doğuştan gelen deformite örneklerinin tümünün kafatası birlerleşme çizgilerinde de belli derecede erken kapanma olduğu bilinmektedir. Bu; çocuğun kafatası halinin bir deformite sonucunda oluşmuş olma olasılığını büyük ölçüde olanaksız kılıyor. Öyle görünüyor ki kafatası doğası gereği olması gerektiği gibi ve olması gerektiği kadar büyümüştür.

Gözler

   Normal insan göz çukurunun görme sinirleri ve iç arka koninin çeyrek daire optik fisurleriyle birlikte 5 cm. gömülü bir konik şekli vardır. Çocuğun göz çukurları, optik sinirler ve optik fisurleriyle birlikte 3 cm’lik taraklı sığ çukurlardı. Ayrıca her iki göz yuvasının iç zemin yüzeyi inanılmaz inceydi.Bunun genetik bir design olmasından başka bir yorum getirmeyi olanaksızlaştırıyordu. Göz yuvarlarının sekli ve genişliği birbirine zıt. Yetişkin kafatasınınki normal insanlarınki gibi belli belirsiz dikdörtgen şeklindeyken, çocuğunkiler orantısız oval biçimindeydi. Yetişkininkiler tipik olarak dikdörtgenin tepesinden yuvarlanırken çocuğundakiler de ovalin üst kısmı belirgin bir şekilde köşeliydi.


Kulaklar

   Çocogun kulak kanalları kafatasının her iki tarafından da rahatça görünebiliyordu. Şekil, oran ve kanal girişinin açıları normal görünüyordu ama son detaylı inceleme ile görüldü ki normal insan iç kulağına göre daha geniş ve daha derinler. Harici bir dış kulağın bulunup bulunmadığı ve var ise nasıl bir görünüme sahip olduğunu bilemenin bir yolu yok

Sinuzler

   Çocuğun üst çene yanak bölümünde küçük sinuzleri vardı fakat alın sinuz çukurlarına ait bir iz yoktu. Bu durumun oldukça ender olmasına rağmen hem insan hem de primatlarda olabildiği biliniyordu.

Foreman Magnum ( Anat Kafatası altındaki büyük delik )

   Kafatası tabanında omurgayla beynin birleştiği yerdeki boşluktur. Normal insanlarda foreman ön yüz boşluğu ile beynin olduğu artkafa bölgesini dengelemek için merkezin hafif arkasına doğrudur. Çocuğun farklı şekillenmiş kafatası bir şekilde foreman magnumunun orta bir noktaya kaymasına sebep olmuş ve bu arka beyin ve yüz ile ön beyin arasında çok daha iyi bir denge kurulmasını sağlamış.

Boyun

   Tipik insan boyun bağlantıları inion (anat. başın arka kısmı)dan occipital kemiğinin ortasındaki bombeden başlar. Yarım daire şeklinde kulakların arkasına doğru uzar ve foreman magnumda birleşir. Her bir yarım dairenin foremana olan uzaklığı ortalama 5-6 cm’dir. Çocuğun kafatasının kavisi foreman deliğinden iniona doğru hafifçe çukurlaşırken 3 cm kadar oluyor. Bu tür bir azalma gösteriyor ki çocuğun kafasını destekleyen boynu normal bir insan boynunun 1/2, 1/3 ‘u kadar. Böylesine ince boyunlar yabancı türlerin bir nişanı olarak kabul edilir. Gri yada Gri varlık-insan kırması.

Çene Kasları

   Çocukta, çene kaslarını birbirine bağlayan kısım oldukça kısa. Ve çene kası denmesine rağmen görevleri yüzün alt kısmı ile kafatasını bağlayıp tutmaktı.



İnsan – Gri melezi

   Yaratıkların özellikle Gri’lerin insanlarla birleşerek melez üreterek genetik araştırmalara rehberlik ettiği iddia ediliyor. Bu birleşmelerin sonucunda ortaya çıkan melezler; çepersel kemiklerdeki sert şişlikler, sığ göz yuvaları, oldukça ufak yüz ve baş dengesini ayarlayabilecek ince bir boyunla ve insan kulağından daha küçük (veya tamamen yok) kulaklarıyla yaratıktan daha ziyade insana benziyor. Grilerin gözleri yüzün ortasına doğru yatay yayılan geniş siyah damla şeklinde betimlenir. Eğer bu geniş obs’lar aslında onların görme mekanizmalarıysa bu çocuğun gözlerinin, standart Gri gözleri olduğu düşüncesiyle doktor otopsi yapıp ve aslında bunların büyük kontak mercekleri ya da güneç gözlüğüne benzer koyu esnek örtüler olduğunu gösterene kadar çelişir. Bu merceklerin altında koyu iris tabakaları etrafında çok miktarda beyaz alan olan yuvarlak iri gözler vardır. Bu gözler çocuğun basık göz yuvarlarına oldukça iyi uyacaktır.

Yıldız çocuk efsaneleri

   Bunlar Merkez ve Güney Amerika’da yayılan iyi bilinen, itibar gösterilen köklü efsanelerdir. Bunlar genellikle temelinde Yıldız Varlıkların gökten indiği ve uzak, tenha köylerdeki kadınları hamile bıraktığı hikayeler olan yaygın ve uzun ömürlü ( 2.yy yada daha fazla) efsanelerdir. Kadınlar “Yıldız çocukları” karnında taşır, daha sonra doğurur ve 6 yaş civarına kadar büyütür. Bu zamanlarda Yıldız Varlıklar soylarını toplamak için döner ve kendi yerlerine efsanelerde altı çizilmeyen sebeplerle götürürler.Neden olarak özel bir gen havuzu oluşturma amacından bahsedilir.

Geleneksel olmayan efsaneler

   Birçok “Sezgici” ve “Duyucu”, yetişkin iskeletinin dişi olduğunu ve çocuğun da insan-yabancı kırması olarak kadın ve Yıldız varlığının birleşmesinden dolayı ona ait olduğunu düşünür. Bazıları,annenin bunu kabul etmeyeceği bir şekilde Yıldız varlığının çocuğunu almaya geldiğini öğrendiğini düşünürler. Paniğe ve korkuya kapılmış bir halde, kadın çocuğunu alır ve köyünden kaçar. Ve, gizli bir maden tünelinde kalacak yer arar. Orda çocuğu öldürür ve fazla derin olmayacak bir şekilde, elleri dışarıda kalacak ve onları tutabileceği şekilde gömer. Daha sonra ölümcül dozda zehir alarak çocuğunun yanına uzanıp ölmeyi bekler.

Dna Testi

   İnsan hücrelerinin çekirdeklerinin içinde anne ve babanın birleşmesiyle oluşan nükleer DNA bulunur. Her hücrenin çekirdeğinin etrafında “mitochandria” denen DNA parçacıkları yüzer. Mitochandria DNA (mt DNA) sadece dişilerden geçtiği için,çocuğun ilk mt DNA testi annesinin genetik fotoğrafını ortaya çıkaracak. Eğer anne bir insan idiyse bu fotoğraf bunu anlamayı sağlayacak. Fakat, test baba hakkında herhangi bir bilgi sunmadığı için insan-yaratık kırması olma ihtimalini ortadan kaldıramaz. Ve hatta test tamamen insan dışı bir kökene, mt DNA’nın ya hiç olmayışı veya insan mt DNA’sından farklı bir yapıda mt DNA’ya sahip olmasıyla, aitlik gösterebilir.



 Nükleer DNA test dilen kadar çocuğun kesin kökeni hakkında bir şey söylemek mümkün değil. Kafatasının teknik olarak eski olduğu düşünülüyor (50 yıl üstü) Nükleer DNA’yı bulmak hem zor hem masraflı. Şansa; böyle bir test için engerekli şeye sahibiz, o da dişler. Dişlerdeki öz vücudun diğer bölgelerine göre bozulmaya karşı daha dayanıklı olduğu için DNA testi için bakmamız gereken yer dişler.

   Dünya genelinde eski nükleer DNA testi yapıla bilenecek ancak bir avuç laboratuar var ve testin yapılabilmesi için gerekli tüm süreçler hem zaman kaybı, hem de bu testler yüksek teknik gerektiren oldukça pahalı testler. Bu yüzden test için gerekli bütçe ayrılmadığı sürece böyle bir testi yaptıramayız fakat bu tür testlerin sonuçlarını olabildiğince çabuk duyuracağız.

Kabul gören görüşler

    Normal insan kalıbına uymayan insanımsı kafatasları için genetik veya doğuştan böyle olduklarını söylemek standart bir açıklamadır. Örümcek kafalıları kendi geleneksel düşünce döngülerinde tutmaya kararlı bilimcilerin elinde patoloji bilimi farklılıkları örtmek için kullanılıyor.

   Aslında, çocuğun kafatasındaki birçok anormallik için; olağanüstü patolojik rahatsızlıkların eşsiz bir birleşimi demek mümkün bir açıklama olabilir.Zıttını ispatlayacak güçlü bir kanıt olmadıkça, ortak bilim görüşü çocuk kafatasının birçok patolojik kusurun bir araya gelmesinin sonucundan başka bir şey olmadığını söylemekte ısrar edecek. Bu seçenek diğerlerine göre her zaman daha güçlü olacak çünkü; kombine akademik referanslar bunu iddia edecek. Bu gerçek ve bunu hepimiz biliyoruz.


Yabancı kökeni destekleyen kanıtlar

   Merkez ve Güney Amerika’nın uzun ömürlü Yıldız varlık efsaneleri; böyle oldukça sıra dışı bir kafatasının biyolojik bir tasarım olabilmesinden ya da bozulmaya uğramış olabilmesinden ya da fiziksel olarak kasıtlı bir deformasyona (bağlama) maruz kalabilme olasılıklarına göre daha kabul edilir.

   Komple occipital (arka) ve parietal (üst kısım) bölgelerdeki böylesine büyük bir deformasyonun ön kısımda da görülebilir bir deformasyon yapmadan bağlama sonucuyla oluşması imkansız. Bu bölgelerdeki deformasyonlar için bağlama bir sebep olarak kanıt niteliği sayılamaz. Tüm occipital ve pari bölgelerdeki doğumsal kusurları, imkansız olmasa da, kafatasının her alanındaki gözle görülür simetri yüzünden deformasyondan saymak mümkün görünmüyor.

   Her iki göz yuvasının iç zemin yüzeyinde inanılmaz ince ve zor fark edilen girintiler var ve her iki göz yuvalarının zemin kıvrımları mükemmel derecede simetrik ve bunun genetik bir özellik, biçim oluşu deforme olmasından çok daha mümkün. Arka kısım deformasyonu üst kısımdan foramen magnumun çok yakınına kadar genişliyor ve kafatasıyla omurilik bağlantısını saran ve destekleyen ince boyun kaslarından (bir çocukta bile) dolayı bu alanın baş bağlamadan etkilenerek bu hali alması imkansız. Baş bağlama inionun (başın arka kısmındaki bombe) altına kadar uzanamaz. Baş bağlama kafanın tepesinde kafatası kemiklerin birleşmesini engelleyen bir boşluk bırakıyor.

   Kafatasının oldukça sıra dışı karakteristik özellikleri açık fikirli bir yaklaşım gerektiriyorken ortak bilim bunu kesin bir şekilde reddetmeye devam edecek ta ki DNA kanıtları aksi görüşü kabul etmeye zorunlu kılana dek. Aslında test, çocuğun cranial deformite kombinasyonu sonucu şimdiye kadar görülmemiş bir şekilde çirkin bir çocuktan başka bir şey olmadığını da ispatlayabilir. Ama; insan yaratık kırması olduğunu da ya da insanlıkla alakası olmayan bir yaratık olduğunda. Sadece zaman ve testler hangi olasılığın doğru olduğunu söyleyecek bize.
Devamını Oku »

4 Mart 2016 Cuma

FBI 61 YIL SONRA ROSWELL KAZASINI DOĞRULADI (11 NİSAN 2011)



‘Evet, UFO düştü ve içinde 3 uzaylının cesedi bulundu’

Varlığı yıllardır tartışılan ve ABD makamlarının resmi olarak doğrulamadığı “uzaylılar” tartışmasının cevabı 61 yıl sonra geldi. Yayınlanan FBI raporlarında düşen UFO’nun boyutu, insan benzeri uzaylıların giydiği kıyafetler açıkça tanımlanıyor.

İnsanoğlunun en çok merak ettiği konuların başında gelen uzaylılar ilk defa resmi olarak doğrulandı. Federal Araştırma Bürosu (FBI) 1950’de, ABD’ye düşen bir uzay mekiği hakkında hazırlanan özel raporunu önceki gün yayınladı. New Mexico’da düştüğü iddia edilen fakat yıllardır varlığı reddedilen uçan daire hakkında yayınlanan raporda, uzaylıların boyu, mekiğin şekli ve boyutu gibi en ince detaylara yer veriliyor. İsmi açıklanmayan bir kaynak tarafından verilen bilgiler doğrultusunda Washington’da, gizli ajan olarak görev yapan Guy Hottel’in hazırladığı raporda “New Mexico’da üç uzay mekiği ele geçirildi” açıklaması yapıldı.

90 santimetre boyundalar

22 Mart 1950 tarihli belgede “Uçan cisimler ortaları yükselen birer daire şeklinde tanımlanabilir. Cismin çapı 15 metre. Her araçta insan vücuduna benzer üç ceset bulduk.

Bulunanlar 90 santimetre boyunda ve metalik kıyafetler giyiyor. Her birinin vücudu pilotların giydiği kıyafetlere benzer bandajlarla kaplı. Mekiklerin New Mexico’da bulunmasını bölgedeki üst düzey radar sistemine bağlıyoruz.

Uzay mekiğinin kontrol mekanizmasıyla radarın karıştığını tahmin ediyoruz” açıklamasında bulunuldu.

Sonunda açıklandı

New Mexico’da bulunan Roswel kasabasındaki askeri üsse, 2 Haziran 1947’de bir UFO düştüğü iddia edilmiş, uzaylılar üzerinde bilimsel araştırmalar ve otopsi yapıldığı öne sürül-müştü. İddiaların artması üzerine ABD ordusu “Hava kuvvetleri uçan mekik buldu” başlıklı bildiride “Uzay mekiği hakkındaki iddialar dün gerçek oldu. Roswell Karargahı Hava Üssü’nde bir cisim bulduk” açıklaması yapmıştı. Fakat resmi makamlar 24 saat sonra bu açıklamayı geri çekerek, uçan cismin sadece sıradan bir hava balonu olduğunu bildirerek iddiaları yalanlamıştı. 1947’de FBI tarafından yayınlanan bir başka belgede ise uzay mekiğinin altı köşeli olduğu açıklanmıştı. Belgelerde bu bilgilerin, ulusal güvenliğe darbe vurmamak için NBC ve AP ajansı tarafından yayınlanmadığı belirtildi.

‘Hey dünyalı biz dostuz gerçek oluyor’

Sirius Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı Haktan Akdoğan FBI raporlarını şöyle yorumladı, “Raporlar evrende başka yaşam formları olduğunun ispatı. Negatif güçler dünyayı ele geçirmek isteseydi bunu binlerce yıl önce yapabilirlerdi. Türkiye’de MİT ve Hava Kuvvetleri İstihbarat biriminde UFO’larla ilgili yakın gözlem raporları var. Emekli Korgeneral Erdoğan Karakuş, 4 uçakta 8 üst düzey eğitimli askeri personelle 18 dakika boyunca, bir UFO’yu gözlemlediklerini, yan yana uçtuklarını ve inanılmaz manevralar yaptıklarını açıkladı.“

FBI’ın açıklaması bizim beklediğimiz bir gelişmeydi. Son zamanlarda başta İngiltere olmak üzere Meksika, Hollanda, Danimarka, Brezilya en son olarak da Yeni Zelanda hava kuvvetleri izledikleri UFO raporlarını peş peşe açıklamaya başladılar. Bu bir hazırlık süreci, Amerika ilk defa böyle bir adım attı. Roswell olayının gerçek olduğunu 26 yıldır insanlarımıza anlatmaya çalışıyoruz.

Dolayısıyla FBI’ın açıkladığı dosyalar ve raporlar Roswell’e düşen UFO olayının gerçek olduğunu gözler önüne sermekte. UFO düşüyor ve dünya dışı varlıklar ele geçiyor, otopsi yapılıyor. Bu rapor gösteriyor ki Obama hükümeti bu konuda ciddi adımlar atacak. Önümüzdeki süreçte bu açıklamaların daha da hızlanacağını öngörüyorum. Bu konuda gözlemler çok arttı. Biz de FBI’ın Nisan ayı başında böyle bir açıklama yapacağına dair içeriden bazı bilgiler almıştık. Özellikle Birleşik Devletler nezdinde ve diğer hükümetler nezdinde. Türkiye de dahil, çünkü bizim askeri birimlerimiz olsun, hava kuvvetleri istihbaratı, MİT olsun bu konuda önemli bir yere sahipler. Bizim ulusal hava sahamızda da çok sıklıkla askeri ve sivil pilotlarımız tarafından gözlemler yapılıyor.

BU GERÇEĞE HERKES HAZIRLANSIN

Süreç bu raporla birlikte hızlanacak. Artık karar alınmıştır, çabalarımız meyvesini veriyor. Birleşmiş Milletler nezdinde de ciddi girişimler var. Bizim de başlattığımız Dünya UFO İnşaat Kampanyası isimli dünya çapında bir kampanya var. Bu da Birleşmiş Milletler nezdinde artık gizliliğin ortadan kalkmasıyla alakalı tüm dünyadan imza topluyoruz.

Gizlilik kalktıktan sonra süreç artık kamuoyunu bilimsel yönden, psikolojik ve sosyal yönden evrende yalnız olmadığımız gerçeğine hazırlamak ve onları bilgilendirmek. Çünkü biz önümüzdeki 10 yılda dünya dışı varlıklarla direkt temasın oluşacağı bir ortam öngörüyoruz. Tüm dünyada ekolojik, jeofiziksel anlamda çok ciddi değişimler de var. Foton kuşağının etkileri, dünyanın manyetik alanında ciddi sapmalar ve eksen kaymaları... Söz konusu bilim adamları artık bunu kabul ediyorlar. Dünyanın değişim ve dönüşüm sürecinin hızlandığı bu zaman diliminde UFO’ların da görülmeleri tesadüf değil.

UFO gerçeğinin açıklanması tüm dünyayı birleştirici bir unsur ve etki yaratacaktır. Dünyalı olduğumuzu iddia edeceğimiz bir üst seviyeye çıkacağız; bu da insanlığın barış birliğini sağlayacak, egolarımızı törpüleyeceğiz. Savaşa aktarılan kaynaklar eğitime, sağlığa, diğer enerji kaynaklarına aktarılacak. Alternatif enerji kaynakları devreye girecek. Çok olumlu bir süreç başlayacak.

KAYNAKLAR :
http://www.haberturk.com/yazarlar/gulin-yildirimkaya/619893-fbiin-resmi-uzayli-aciklamasi-donum-noktasi-mi
Devamını Oku »

CIA YILLARDIR GİZLENEN UFO BELGELERİNİ AÇIKLADI (28 0CAK 2016)



ABD Merkezi İstihbarat Dairesi, UFO ve uzaylılarla ilgili gizliliği kaldırılmış çok sayıda belgeyi paylaşıma açtı. Söz konusu belgeler, CIA’in 1978 yılında UFO ve uzaylılarla ilgili yaptığı araştırmadaki binlerce belgeyi kapsıyor. Bu belgelerin büyük kısmı ise 1940’lı ve 1950’li yıllara ait.


CIA, bu belgeleri paylaşıma açarken de içlerinden 10 tanesini, ünlü “X-Files” dizisine gönderme yaparak öne çıkardı. “Bizim X-Files dosyalarına göz atın” başlığını kullanan CIA, dizinin iki kahramanı Fox Mulder ve Dana Scully isimli iki FBI ajanını andı.

Paylaşıma açılan binlerce belgeden 10 tanesini özellikle ayıran CIA, bu belgelerden 5’i için “Ajan Fox Mulder’in, uzaylıların gerçekten var olduğuna diğerlerini ikna etmede kullanmasının hoşuna gideceğini düşünüyoruz.” dedi. Diğer 5 belgenin ise “Şüpheli ajan Dana Scully tarafından UFO görüntülerinin bilimsel bir açıklaması olduğunu kanıtlamak için kullanılabileceği” belirtildi.


Ardından ilk olarak Ajan Mulder’in dosyalarını sıralayan CIA, sırasıyla “Doğu Almanya'da, 1952 yılında, 15 metre çapında bir UFO görüldüğüne dair belge”, “11 Ağustos’ta CIA’de ‘uçan daireler’ üzerine yapılan bir toplantı tutanağı”, “1952’de Kuzey Afrika ve İspanya’da ‘uçan dairelerin’ rapor edilmesine dair bir belge”, “1 Ağustos 1952’de hazırlanmış ‘uçan daireler’ raporu” ve yine 1952 yılına ait “Kongo Uranyum madenlerinde ‘uçan daireler’ görüldüğüne dair rapor” paylaştı.


Ajan Scully için de şu belgeler paylaşıldı: “14-17 Ocak 1953 tarihli Tanımlanamayan Uçan Cisimler Üzerine Bilimsel Danışma Paneli”, “15 Msrt 1949 tarihli Uçan Daireler üzerine Resmi Duyuru”, “2 Ekim 1952 tarihli CIA Başkanı’na sunulan Uçan Daire Raporu”, “21 Ocak 1953 tarihli UFO’lar üzerine gerçekleştirilen OSI Danışma Grubu Toplantısı” ve “3 Aralık 1952 tarihli Uçan Daire Kayıtları Raporu.”

CIA ayrıca dosyalarda yer alan iki adet fotoğrafı da öncelikle paylaştı. Bu fotoğraflardan birinde uçan dairelerin gözüktüğü iki fotoğraf ve CIA ekiplerinin yaptığı bir incelemenin fotoğrafı gözüküyor.


 CIA, ardından “Gerçek oralarda bir yerde, tıklayın ve kendiniz görün” diye ekledi.

 CIA BELGELERİ :

Flying Saucers Reported Over East Germany, 1952 (PDF 325 KB)
Minutes of Branch Chief’s Meeting on UFOs, 11 August 1952 (PDF 162 KB)
Flying Saucers Reported Over Spain and North Africa, 1952 (PDF 266 KB)
Survey of Flying Saucer Reports, 1 August 1952(PDF 175 KB)
Flying Saucers Reported Over Belgian Congo Uranium Mines, 1952(PDF 262 KB)

 CIA BELGELERİ :

Scientific Advisory Panel on Unidentified Flying Objects, 14-17 January 1953 (PDF 907 KB)
Office Memorandum on Flying Saucers, 15 March 1949 (PDF 110 KB)
Memorandum to the CIA Director on Flying Saucers, 2 October 1952(PDF 443 KB)
Meeting of the OSI Advisory Group on UFOs, 21 January 1953 (PDF 194 KB)
Memorandum for the Record on Flying Saucers, 3 December 1952(PDF 179 KB)

KAYNAKLAR :


Devamını Oku »

EVRENDE YALNIZ DEĞİLİZ AMA DELİLLER SAKLANIYOR



Evrende Yalnız Değiliz Ama Deliller Saklanıyor

1971 yılında "Apollo 14" göreviyle uzaya giden astronot Edgar Mitchell, çok çarpıcı iddialar ortaya attı:

"Bu evrende yalnız değiliz ve hükümet bu gerçeği saklamak için her şeyi yapıyor' dedi. 1947'de bir UFO kazasının yaşandığına inanılan Roswell Kasabası'nda büyüyen astronot, 'Kaza sonrası ordu yetkilileri halkı bilgi sızdırmamaları konusunda uyardı."

Roswell UFO vakası peki neydi?

Roswell, UFO vakasında bulunduğu iddia edilen bir insansı'ydı. Roswell UFO vakası, 1947 Temmuz ayında ABD'nin New Mexico eyaletinin Roswell şehrinde meydana geldiği iddia edilen olay olarak tarihe damgasını vurdu.

8 Temmuz 1947 yılında New Mexico eyaletinin Roswell kasabası yakınlarında, ABD'nin Idaho Eyaleti'nde orman servisi için kurtarış pilotluğu yapan Kenneth Arnold'un, 25 Haziran'da kayıp bir uçağı Washington'daki Cascade Dağları üzerinde aramaya çıkışının ve tahminlere göre, 4000 m. yükseklikte saatte 1200 mil hızla giden dokuz tane disk şeklinde uçan daireler gördüğünü iddia edişinin iki hafta sonrasında bir " fincan tabağının" ele geçirildiği duyuldu.

Ancak ertesi gün ABD Ordusu bu haberi yalanlayarak bunun bir araştırma balonu olduğunu iddia etti.
Otopsi görüntüleri

27 Mayıs 1995 Cuma günü Londra Müzesi'nde bir basın toplantısı yapan İngiliz TV yapımcısı Ray Santili elinde 16 mm'lik 14 bobinden oluşan ve ABD Ordu istihbarat birimlerine ait olduğunu açıkladığı filmleri kamuoyuna sundu. Kaza sonrasıyla ilgili görüntüleri ve bazı dünya dışı ya da insan olmayan canlılara yapılan otopsi sahnelerini içeriyordu. Film 82 yaşındaki ordu fotoğrafçısı Jack Barnett'ın özel arşivine aitti. Temmuz 1947'deki Roswell UFO kazası sırasında çekilmişti ve Barnett bir kopyasını da kendisine saklamıştı. İşte bu beklenmedik olay konunun önemini daha da artırdı.

Teğmen Walter Haut

Amerikalı eski bir askeri yetkili, 60 yıl önce ABD’nin New Mexico eyaletindeki Roswell askeri üssü yakınlarına düşen cismin içinde uzaylı cesetleri de bulunan bir UFO olduğunu ve bunların Amerikan ordusu tarafından gizlendiğini ölüm döşeğinde itiraf etti.

O dönemde üssün halkla ilişkiler subayı olan ve geçen yıl ölen Teğmen Walter Haut, ölümünden sonra açılmak üzere yazdığı mektupta, ABD ordusunun birçok teknolojiyi bu "kazada" ele geçen dünya dışı uzay mekiğinden aldığını iddia etti..

Devamını Oku »

AY'DA BULUNAN GEMİ VE UZAYLI KADIN MUMYASI




AY ' DA BULUNAN GEMİ VE UZAYLI KADIN MUMYASI


Geçtiğimiz yıllarda, gizlice gerçekleştirilen Apollo 18 görevinde NASA astronotlarının çektiği yaklaşık seksen saatlik görüntüler internette yayınlandı ve muhtemelen bunları sızdıran taraf olan Ruslar, Apollo 18 ismi ile bir de film çektiler.

Bu filmde dünyanın bilmediği bir gerçeği de ilan ettiler. Ay'a ilk ayak basanlar Ruslardı. Ruslar gizlice gerçekleştirdikleri bir uçuşla Ay'a gittiler ve başarılı şekilde indiler. Ama geri dönüş yapamadılar ve bunu dünyaya ilan edemediler. Lakin Ruslar da Ay'da dünya dışı canlıların ve araçların olduğunu net olarak gördüler ve bir daha Ay'a gitmediler. Bunun yerine Lunakhod adını verdikleri, şimdilerde NASA'nın Mars'a gönderdiği robotlara benzer robotlar göndermeyi tercih ettiler ve elbette bunu da gizlediler.


BULGULAR

    Astronotlar kendilerine verilen bilgiler doğrultusunda Ay’a inip cismin bulunduğu noktaya ulaşmışlar ve gördükleri manzara karşısında hem çok korkmuş hem de şaşkınlıklarını gizleyememişlerdir. Çünkü karşılarında devasa büyüklükte ve yükseklikte puro biçimli bir ana gemi ile üçgenimsi bir uzay aracı enkazı ve hemen araca yakın bir bölgenin az ilerisinde koca bir şehir kalıntısı yer almaktaydı.




    Karşılarında duran tahmini hesaplara ve yıpranma paylarına bakılarak en az 1.5 milyar yıllık bir geçmişe sahip gibi görünüyordu. Devasa aracın içine giren astronotlar oldukça ilginç bir çok şeyle karşılaştılar.

   William Rutledge aracın sadece kokpit kısmına girebildiklerini ve orada gördüklerini şöyle anlatıyor:

    “Aracın içine girdiğimizde rutubetli bir hava hakimdi. Aracın motor kısmını  yosun benzeri garip bir bitki örtüsü kaplamıştı. Etrafta tüpler içinde sarımsı bir takım sıvılar bulunan üçgenimsi taşlar bulunuyordu. Ayrıca bazı tüplerin içinde de küçük, boyları 10 cm’i bulan organımsı nesneler göze çarpmaktaydı. Etrafımızda tüplerden oluşan bir ağ dışında bir tür kaligrafiyle yazılmış bir çok yazı bulunmaktaydı. Çevrede bulunan bazı güneş sistemi motifleri aracın çok uzak bir galaksiden geldiğini gösterir gibiydi.  Tahminimizce bu ana gemi bir tür devasa laboratuvardı”.

    Ama astronotları asıl şaşırtan şey iki adet insanımsı, Asyalıları anımsatan dünya dışı varlığa ait bedenlerdi. Bulunan bedenlerden birisi oldukça parçalanmış, diğeri ise jelimsi bir tabaka ile kaplanmış, bir şekilde mumyalaşmış ve bütün halindeydi. Varlığın bedeni gayet iyi korunmuş bir halde sapa sağlam karşılarında durmaktaydı.



    Aracın içinde görüntüler alıp kısa bir inceleme yapan astronotlar yanlarında yeterli tıbbi teçhizatları olmadığından ele geçen 1.65 cm boyundaki varlıkları inceleyemeden yanlarına alarak dünyaya getirmişlerdir.

     Ele geçen mumyalanmış haldeki, hiç bozulmamış dişi varlığa  astronotlarca “Mona Lisa” kod ismi verilmiştir.

      Mona Lisa kod isimli varlığın fiziksel özellikleri şöyledir:




-  İnsanımsı bir varlık
-  Cinsiyeti : Kadın
-  1.65 cm boyunda
-  Siyah saçlı
-  6 Parmaklı
-  65 – 68 kilo civarı bir ağırlığa sahip
-  Çekik gözlü ( Uzak doğuluları andırıyor)
-  Genital bölgesi ve göğüsleri mevcut
-  Vücudunun bir kısmında renkli dövmeler mevcut.


    Varlık araç içinde bulunduğunda elleri ayakları düzgün bir biçimde yanına hizalanmış. Göz kapakları ve dudakları bir kablo benzeri malzeme ile sabitlenmişti. Başı kayış benzeri bir malzeme ile bulunduğu yere bağlanmıştı. Cildi Jelimsi bir madde ile kaplanmış ve adeta dondurulmuştu ve onca uzun yıllara rağmen oldukça mükemmel bir şekilde korunmuştu.  Varlık adeta donmuş ve ölmemiş gibi sağlam ve diri gözüküyordu. Ağız ve burun bir tür sıvı ile doldurulmuş ve tıkanmıştır.

    Ele geçen diğer parçalanmış varlık ise biraz daha farklı özelliklere sahipti. Oda Mona Lisa gibi sabitlenmiş ancak çokça parçalanmıştı.

    Ten rengi mavi ve gri tonlarında pastel bir renge sahipti. Vücudunda yazı yada dövme bulunmamaktaydı. Üzerinde ince bir kıyafet kalıntısı görülmekteydi. Gözleri yukarıya doğru çekikti. Onunda başının etrafında bir tür kayış benzeri nesne mevcuttu.

AY'A SEYAHAT ARTIK NEDEN YAPILMIYOR?

Tarih 11 Aralık 1972’yi gösterirken, Apollo 17 aya iniş yaptı. Bu insanoğlunun son ay seyahati değildi, ancak aya giden insanlı uzay araçları için yörüngeden çıkılan son sefer oldu. Apollo 17 ay yüzeyine Orion kapsülünü bıraktı. Astronotlar kapsülden çıkarak çalışmalara başladılar. Birden bire Apollo 17'den sonra NASA insanlı ay araştırmalarını askıya aldı. Peki, ne olmuştu?


Komplo teoristleri, NASA'nın Apollo uçuşları sırasında, özellikle de Apollo 20 görevinde dünya dışı yaşama dair çok kesin kanıtlara ve gerçeklere ulaştığını ve bunları gizlice devam ettirmek için ödenek kesintisi bahanesi ile uçuşları durduruğunu ilan ettiğini savunuyorlar. Dayandıkları en büyük kanıt ise Ay'da bulunduğu iddia edilen ve uzaylı bir kadına ait olduğu söylenen mumyanın görüntüleri.


İlgili Video :
http://www.youtube.com/watch?v=P_Y2XLzlhq8&index=25&list=FLC2Wl49NbrrO16HKNUEHm4g
Devamını Oku »

HAYVAN KAÇIRMA OLAYLARI - CATTLE MUTILATIONS




 Uzaylıların Hayvan Kaçırma Olayları

Mutilation terimi, anormal bir sekilde, açıklanamayan bir nedenden olan hayvan ölümlerini tarif etmek için kullanılır. Bu anormal ve açıklanamayan vakalar, kesilme, yaralanma, parçalanma, organ ya da kan eksilmesi ya da çürümesi gibi durumlari kapsar. Bu tür olayların uzaylılar tarafindan yapıldığı sanılmaktadır.


1961den 1963 yılına kadar Pentagona, yerel ve bölgesel polis kurulusları tarafından, sistematik bir biçimde organlari alinmis sığır cesetleri ve uzaylılar tarafindan kaçırıldığını söyleyen insanların ifadeleriyle ilgili bir çok raporun geldiği açıklanmıştır...



ABD Ordusu Albayi Philip J. Corso, raporlarla ilgili olarak, ..Arazilerde bulunan sığır cesetlerini incelemesi için çağirilan veterinerler, sadece hayvanların kanının akıtılmasının değil ayni zamanda tüm iç organların cerrahi yöntemlerle yapılmış olduğunu ve bunun yırtıcı hayvanlar ya da sadist kişilerce yapılamayacağını ifade etmislerdir. seklinde konusmustur.


Albay sözlerini şöyle sürdürmüstür; Hayvan öldürülmeleriyle ilgili ilk rapor, 1967 yilinda Coloradodan gelmesine ragmen, biz, 1950;lerin ortasinda, Beyaz Sarayda, başından uzak tutulan, bu tür vakalarla ilgili raporlar okuyorduk.


 Dünya dışı varlıkalr tarafından deney amaçlı yapılan bu olaylar, çalışma ekibimiz tarafından ilk önceleri bir çesit şaka olarak algılanıyor ya da vahşi hayvanlar ya da ayin yapan bazı gruplarca yapılmış olunduguna yorumlanıyordu. Aşagida yasanmış olaylara örnekler verilmistir...


Gece, arabalarıyla şehre doğru giden bir çift, gökte yavaşça hareket etmekte olan 2 parlak ışık gördü. Bunlardan birinin kendi üzerlerinde uçarken yanıp söndügünü söyleyen Mike Markum, diğerinin havada asılı halde durup çalıştığını belirtti. Burada dikkatlerini çeken şey ise hiç ses çıkarmamış olmasıydı.

Markum ve karisi bundan önce de çok defa böyle topa benzer parlak şeyleri evlerinin üzerinde alçaktan uçarken gördüklerini söylediler. Bir kere bu cisimlerden birinin arkalarında yesil bir iz bırakarak büyük bir hızla ilerledigini söylediler...Ocağın sonuna dogru, Kansas ve Missouri Websterdan, garip hayvan ölümleriyle ilgili yaklaşık 30 rapor gelmisti. Bu vakalarda satanist gruplardan ya da yırtıcı hayvanlardan dahi şüphelenildi. Grant şehri şerifi Archie Yearick ise tüm bu olayların arkasindan en ufak bir iz kalmamis olmasindan dolayi saskinlik içindeydi.


Aynı tarz yorumlar büyük çiftlik sahipleri ve yetkililerce de kabul görülmüstü ki, Lady isimli bir at Kolaradonun San Luis vadisinde boynundan itibaren derisi yüzülmüş şekilde bulundu. Ladynin ayak izlerine cesedin bulunduğu yerden 100 fit geride rastlandı. Vadi sakinleri, çölün üzerinde, garip ışıkların ve küçük jetlerin alçaktan ve yavaş bir sekilde uçtuğunu görmüslerdi...

Dünya üzerindeki haberler, UFOlardan ve kısrağın garip ölümünün birbiriyle bağlantılı olduğundan söz ediyordu. Arastırmacı Linda Moulton Howein arastırmaları, portakal renkli, sessiz, futbol sahası büyüklüğündeki gün ışığından daha parlak cisimlerin, daha sonradan hayvan cesetlerinin bulunduğu arazinin üstünde durduklarını gören pek çok görgü şahidinin oldugunu açığa çıkardı.


Linda ayrıca, garip varlıklar ve uçan cisimler gözlemlediklerini söyleyen görgü tanıklarının raporlarını da araştırdı. 1983te, Missourili bir çift, dürbünle gümüş renkli giysili 2 küçük canlının bir ineği araçlarına doğru havadan süzülerek taşıdıklarını gözlemlemişlerdi. Varlıkların kafaları büyük ve beyazdı gözleri dikey gözbebekli ve çekikti.


1980 yilinda, Teksaslı büyük bir çiftlik sahibi, sabah aralarında buzağı taşıyan iki tane çekik gözlü, 120 cm. boylarında varlik görmüstü. Çok kokan çiftlik sahibi olay yerinden kaçmisti. 3 gün sonra esi ve oğluyla beraber olay yerine giden adam, buzağının cesediyle karşılaştı. Kafatası da dahil iskelette bir eksik olmamasına rağmen kaslar ve iç organlar yoktu. Ceset yüzü koyun çevrildiğinde tüm kaburga kemiklerinin de alınmış olduğu görüldü. Ardında çiftlik sahibi Lindaya bunu kim yapabilir ve bize ne söylemeye çalışıyorlar diye sordu. Lindanin 1979 yılından beri sürdürdüğü araştırmalarında1992 yılı haricinde hayvan kaçırılma olayının olmadığı bir yıl yoktu..


OKLAHOMA, KANSAS VE ARKANSAS

25 Ocak1992de, Oklahama yakınlarındakii Okemahda ölü bir inek bulundu. Hayvanın memesi kan kaybına sebep vermeyecek şekilde kesilmişti, sağ meme yarılmıştı ve kasaba şerifinin incelemesinden sonra kalbin de alındığı görüldü. Fakat civardaki hiçbir veterinere otopsi için bir şey söylenmedi. Bu olay satanist töreni diye rafa kaldırıldı fakat şerifin kendisi de kan kaybını önleyecek şekilde yapılan kesime açıklık getirememişti.

2 Şubat Cumartesi günü, MUFON Oklahama araştırmacısı, Ocak kaçırmalarıyla ilgili daha fazla bilgi toplamak için Chuck Pine, Garfield, Kingfisher ve Grant County Şeriflerinin ofislerini dolaştı. Grant County Şerifi Archie Yearick, kendisine o gün Kansas polisinden bulunan öküz cesediyle ilgili telefon geldiğini bildirdi...

böyle canice bir şeyi onların yapabileceği aklımın ucundan bile geçmiyor. fakat o hayvan ağacın üstüne nasıl çıktı ? her kafada bir soru işareti.
İsvicre alplerinde bir bilmece...

28 ineğin ölüsünü bir yamaçta buldular, ilk defa böyle bir olayla karşılaşmış olan İsviçreli yetkililer olaya cevap bulamıyor...

Vakalar devam ediyor, bu sefer yer ABD, 35 büyük baş hayvan telef olmuştur.
Uzaylıların garip,esrarengiz,şüpheli ve açıklanamaz olarak tarif edilen bu tipik cerrahi olaylarının fotoğrafları,yazar Linda Moulton Howe'un " Uzaylıların Ürünleri" (1989) adlı yapıtında verilmiştir.Yazar,11 mart 1989 tarihinde Arkansas'da,bu şekilde ölmüş olan bir sığır cesetinden alınan doku örneğinin aşağıdaki sonuçlarla açıklandığını ileri sürmüştür;

1-Çizgi ince bir şekilde belirlenmiştir.

2-Bu çizgi 300 Fahrenhayt ya da daha fazla bir sıcaklığa maruz kalmıştır,dokunun kenarları kararmıştır.

3-Kesim,çok hızlı bir şekilde belki 2 dakikadan daha kısa bir sürede yapılmıştır,çünkü yaralanma vakaları 5 dakikadan fazla sürerse hücre kaybı meydana gelir.

Dikkatle incelendiğinde hep aynı bölgeler üzerinde işlem yapıldığı anlaşılıyor


Devamını Oku »

UZAYLILARIN PSİKOLOJİK VE FİZYOLOJİK ETKİLERİ



Uzaylıların Psikolojik ve Fizyolojik Etkileri

UFO olayları çoğu zaman tanıkların üzerinde psikolojik etkiler bırakırlar. Bu etkiler, hafif şoklardan başlayarak uzun dönem yaşanan ağır hastalıklara kadar uzanırlar. Belirlenen bazı olaylarda tanıkların karmaşık duygular yaşadıkları görülür; el hareketlerini kontrol edememek, göz bebeklerinde aşırı hareketlilik, solunum zorlukları, ağızda acılık, saçlarda elektriksel oluşumlar, bazen bir kolda uyuşma, bilinç kayıpları, görme zorlukları (bazıları kalıcı), ellerde bazı lekeler, deride kırmızı kabuklu yaralar, yüzde hassasiyet ve aşırı sıcaklık duygusu gibi... Uzun süreli etkiler ise yanıklar, hafif sağırlık, saç dökülmeleri, şişler, bulantı ve kusma, kilo kaybı, görme bozukluğu veya çift görme, kaşıntı, bellek kaybı, burun kanamaları şeklindedir. Bunların bazılarının yılarca sürdüğü belirtilmektedir. Bilimsel çevrelerin toplumsal sağlığın UFO tutkusu yüzünden tehlikede olduğu yaklaşımı bu örneklere dayanmaktadır.

Bu olayların çoğunun nedeni, mikro-dalgalara, kızıl ötesi ışınlara, ultraviyole radyasyon dalgalarına, yüksek dozda X ışınları veya gamma dalgaları gibi ionize radyasyon etkilerinden olabilir. Bazı göz sorunları, güçlü UV radyasyon dalgalarından ortaya çıkabilir, aynı dalgalar yüzeysel deri yanıklarına da neden olabilirler. Genel olarak, bu tür olaylar veya iddialar ya da anlatılar ne yazık ki yeterince belgelenmemiştir, yaraların veya etkilerin tanımları geçmişe yönelik olarak tam yapılmamış, çoğunda belirme yapılıp yetinilmiştir. Bazılarında ise, kurbanların anlattıklarına doktorlar tarafından inanılmamış, kanıtlara boş verilmiştir.

 Bir kısmı ise UFO araştırmacıları tarafından uzun yıllar sonra duyulmuştur. Zamanla bir tür UFO tıbbının oluşmakta olduğu söylenebilir. Panelde bunun üzerinde de durulmuş, radyoaktif etkiler soruşturulmuş ve olası kromozom değişiklikleri araştırılmıştır. Sonuçta verilerin Uluslararası Radyolojik Korunma Komisyonu'na aktarılması kararlaştırılmış ve ionize radyosyon etkilerinin üzerinde durulmasını tavsiye edilmiştir. İyi bilinen ve tanınan kurbanlar için önemli olan araştırmadaki amaçlar ve kurbanların çabuk ortaya çıkarılarak muayeneleri kabul etmeleridir. Bir diğer gereklilik, doktorların alışılmadık yaralar karşısında eğitilmiş olmaları ve resmi kuruluşlara bağlı bulunmalarıdır. Daha da ötede, bu konuda uluslararası bir protokolün hazırlanması uygun olabilir.
Devamını Oku »

Yukarı Git