1 Ocak 2016 Cuma

ALIKONMA OLAYLARI


Dikkatle incelendiğinde hep aynı bölgeler üzerinde işlem yapıldığı anlaşılıyor


Devamını Oku »

UÇAN ÇUBUKLARIN GİZEMİ NEDİR ?




UÇAN ÇUBUKLARIN GİZEMİ NEDİR ?

Kafamızı yukarıya kaldırdığımızda güneş, ağaçlar, ay yıldızlar ve kuşlarla böcekler dışında başka neler görürüz. Uçan balıklar, uçan çubuklar veya uçan daireler mi? Gözle olmasa da kameralarla uçan çubukları tespit etmek mümkün. Pekiyi uçan çubuklar nedir?


Uçan Çubuklar (Flying Rods) son zamanlarda Ufo edebiyatına katılan yeni bir kavramdır. Gök Balığı (Sky Fish) veya Güneş Varlıkları (Solar Entities) da denilmektedir. Biz onlara kısaca Çubuk’lar diyeceğiz.


Bu varlıklar çıplak gözle görülememektedirler. Ancak bir video kaydını ağır çekimde izlerseniz onları görebilirsiniz. Bu nedenle bu yaratıkların (veya her ne iseler) çok hızlı hareket ettikleri düşünülmektedir.


Çubuklar ilk olarak José Escamilla isimli bir araştırmacının yer altı ve mağaralara ait çektiği bir video ile dünyaya tanıtıldı. Bu video Meksika’da bir mağara araştırması sırasında çekilmişti. Önceleri kimse filmlerdeki Çubukları fark etmemişlerdi. Ne zaman ki, filmler üzerinde çalışmalara başlandı, montaj sırasında etrafta uçan çok sayıda Çubuk olduğu fark edildi.


Uçan Çubuklar Amerika, Avusturalya, Kanada, Avrupa, Çin başta olmak üzere dünyanın her yerinde görülmekte. Evde bulunan açık havada çekilmiş videolarınızı ağır çekim ile seyrederseniz kimbilir belki bir tanede siz görebilirsiniz.





Bazılarına göre bunlar Kriptozolojinin (türü bilinmeyen hayvanları inceleyen bilim) alanına girmekte olan yeni bir tür yaratıktır. Bazıları Çubukların UFOlar ile bağlantısı olduğuna inanmaktadırlar.
Şüphecilere göre ise aslında kamera önünde kanat çırparak uçan böceklerin oluşturduğu ve ancak ağır çekim seyri sırasında ortaya çıkan basit bir göz aldanmasından başka bir şey değildir.
Devamını Oku »

CHEMTRAILS NEDİR ?




Chemtrails nedir ?

Ülkemiz üzerinde de görülen Chemtrails bir populasyon kontrol yöntemi,, atmosfere bırakılan kimyasal ve biyolojik spreyler olarak tanımlayabiliriz.

Havada asılı kalan bu partiküller atmosferden tüm yüzeye yayılabilecek şekilde dizayn edilmiştir.
bu kimyasallar İnsanlar üzerinde sağlık, psikolojik (panik atak, depresyon, paranoya, anksiyete) gibi rahatsızlıklar vererek toplumlar üzerinde çeşitli baskılar yaratılabilir. hatta insanlar üzerinde kontrol yaratabilmek için bile kullanıldığına dair bazı bilgiler mevcut Kimyasallara maruz kalan insan ve hayvan toplulukları uyuklamalı sersemleme, hastalıkların artması ( özellikle grip salgınları ) vb. olaylar için kullanılabilir.

Chemtrails leri uçak izlerinden tanımlamanız mümkün…

Ancak normal uçak egzosu ile chemtrails arasında bir fark mevcut. Normal uçak egzosundan çıkan su buharı çok kısa bir biçimde meydana çıkar ve uzun bir iz bırakmaz… Chemtrails uzun izler şeklinde ve uzun süre havada gözlenebilir.

Aşağıdaki fotoğraflarda bu kimyasalların uygulama örneklerini ve büyük uçaklar ile atmosferin üst tabakalarına bırakılmalarını izleyebilirsiniz.

Ülkemiz üzerindede zaman zaman görülebilen chemtrails uygulaması tüm toplumlar tarafından çok büyük tepkiler ile karşlılanmaktadır.

Uçakların İç Görüntüsü






Kullanılan uçağın iç görüntülerinde kimyasallar açık bir biçimde görülmektedir.
Kimyasal uygulaması sonrası kuşlarda görülen garip durum… Hiçbir kuş hareket etmeden uzun süre böyle kalabiliyor… Sersemlemiş hayvan görüntüleri oldukça fazladır…

Dünyanın tepkisi oldukça yüksek bir biçimde gündemde ancak ülkemizde bu konuyu bilen sanırım oldukça az kişi mevcut…

Chemtrails uygulamasında keskin bir spray görüntüsünü görebilirsiniz…




Uçak egzosundan çıkan su buharı bu şekilde atmosferde asılı kalmaz bir müddet sonra yok olur… Chemtrails yeryüzüne ulaşıncaya kadar yoğunluğunu kaybetmez ve görünür olmaya devam eder…
Bütün bu uygulamalar, kimyasallar doğal populasyonun azalmasının hızlandırılması, kısırlık, salgınlar, insanların panik atak , psikotik bozukluklar ve paranoyaya zemin hazırlayıcı unsurlar vb insanoğlunun hızla nüfus artışına engel olma çalışmaları şeklinde ortaya çıkmasına karşılık şimdiler çok başka amaçlarada hizmet ettiği biliniyor.



Son birkaç olayda atmosferi iyonize ederek haberleşmeyi engelleme girişimleri bile denenmektedir.
Türkiye üzerinden bu tip uçaklar geçmektedir. Chemtrails konusunu fazlaca işlemiş olmasına rağmen halen bu tip bir uygulamanın olmadığını söyleyenler çıkabilmektedir. Bu konu birçok ülkenin sivil toplum kuruluşları tarafından incelenen bir konudur ve ülkemiz hariç avrupanın tüm ülkelerinde konuyla ilgili dernekler bulunmaktadır.

Kimyasal silahların konuşulduğu günümüzde bunlarıda bilmemiz gerekiyor. Kimyasal silahlardan kat ve kat daha etkili bir yöntem ( üstelik kalıcı )...


Chemtrails uygulaması 1990 larda ülkemiz üzerinde görüntülenmeye başlandı. Şimdi etkileri tahminim FAZ 4 – 5 lere kadar çıkıyor

Faz 1 – Tamamen ağrısız ve kolayca göz ardı edilebilen bir nefes alma zorluğu başlıyor sanki kalbiniz sıkışıyor kalp spazmı geçiriyor gibi oluyorsunuz… Faz 1 etkisi uygulamadan 24 – 48 saat içinde meydana geliyor.

Faz 2 – Ağrılı eklemler, Baş ağrısı, yorgunluk, vb: nano liflerin doygunluk oranı farklı insanlar üzerinde farklı etkileri vardır. Sonuçlar sağlık etkileri rastgele bir kombinasyonudur. Çoğu kişi hiçbir şeyin farkına varmaya bilir ya da yaşlanıyor gibi herhangi bir belirti etkisi verir. Doktorlar şikayet olduğunda hastayı genelde anlam veremiyeceklerdir.

Bu yan etkiler özellikle faz 1 in sürekli etkisi altında yani Faz 1 üzerinizde sürekli etkili olduğunda bir iki ay içinde ortaya çıkar.

Faz 3 – Ciltte Kaşıntı : kişinin vücut (örneğin sol dirsek) Sıklıkla belirli bir kısmını kalıcı olarak vücudun geri kalanına göre çok daha sürekli kaşıntılı haline gelecektir. Bunun kasıtlı olduğunu ve faz 2 olduğunu diğerlerinden ayırt etmek gerekir Bu, oldukça net bir şekilde yansır.

Faz 4 – Koku: Faz 2 de uzun kalan kişilerde kokular karışmaya başlar. Bu durum genellikle bir yanma / duman kokusu teneffüs almada zorluk ya da özellikle hergün hapşurma şeklinde ortaya çıkar.

Faz 5 – Sol Göz: Beyin lopunda sağ lop olarak kontrol edilen sol gözde ( özellikle bayanlarda ) küçülme başlıyor. Bu durum Faz 4 ile beraber gözlendiğinde kişinin chemtrails etkisinde uzun kaldığını gösterir…Bu durumdan kurtuluş ancak uzun süreli chemtrails etkisinden uzak bölgelerde kalmak ve beynin bu etkiyi yok etmesini gözlemek olacaktır.

Faz 6 – Daimi Metalik Lezzet: Bazı insanlar, ağızda metalik bir tat hakkında görüş bildireceklerdir. Tipik olarak yaygınlaşmasını gözleyebilirsiniz. Bu, çoğunlukla izlenecek doğrudan bir tepkidir. Bu durum 7/24 süreli olarak takip edilecek kişi profilidir. Anlık yüz felçi ve beyin anomalisi gözlenebilir.

Faz 7 – Morgellons: Vücudun bağışıklık sistemi düşer ve hiç lifleri tanıyamaz. Yani vücudun deri yoluyla dışarı itmek için artık varlıklar lifleri kabul edemiyorum demeye başlamıştır. Lifleri çok büyüktür ve deri bir engeldir. Böylece cilt lezyonları olan insanların neden olduğu bir garip hastalıklar silsilesi başlar.

Etrafınızda bu etkileri gözleyebilirsiniz.
Devamını Oku »

LEY HATLARI




Ley Hatları

Ley hatları dünyamızın, üzerinde yoğun bir enerji akışı gerçekleşen manyetik hatlarının bulunduğu enerji damarlarıdır.

Dünyayı saran bu hatların birbirleriyle kesiştikleri noktalar, büyük enerjilerin açığa çıktığı, bir bakıma yeryüzü enerjisinin kaynak noktaları, dünyanın enerji cennetleridir.
Ley hatları adeta gözle görülmeyen bir elektrik kablosu gibi dünyayı çepeçevre sarar. Yıldızlardaki, gezegenlerdeki, güneşteki, tüm evrendeki enerjileri alıp dünyaya, dünyadaki enerjileri de evrene yayar.

Ley Hatlarının Keşfi
Her şey 1921 yılında, Britanya'nın kullandığı yolların temeli olan antik Roma yollarını inceleyen Arkeolog Alfred Watkins'in eski Roma yollarının daha da eski uygarlıklara ait olan yollar üzerinde kurulduğunu bulmasıyla başlıyor.

Antik haritalar, bölgelerin yeni isimleri ile eski dillerdeki isimleri arasındaki benzerlikler ve çatal-çubuk gibi yöntemlerle ley hatlarının yerini tespit eden Alfred Watkins, kullandığı bu yöntemler sayesinde, çoktan toprak altında kalmış, modern hayatta varlığı hiç bilinmeyen pek çok eski yapıya ulaşıyor.

Ortada varlığına dair hiçbir iz bulunmayan bu arkeolojik eserler, ley hatları üzerinde boylu boyunca uzanmış, adeta birinin gelip onları bulmasını bekliyor. Onları bulmak için yapılması gereken tek şey ise, ley hattının nereden gelmekte ve nereye gitmekte olduğunu bulmak.
Çünkü uygarlıklar, gözle görülemeyen bu enerji akışını hiç terk etmemiş, zaman içinde yerlerini birbirlerinden devralırken ley hatlarına sadık kalarak yapılanmışlardı.

Yol boyunca bu enerjiden faydalanmak ister gibi, anayollar ley akışları üzerinde kurulurken, mabetler, tapınaklar, kutsal yapılar ley hatlarının kesiştiği noktalar üzerine inşa edilmişti.

Konu açığa çıktığında beklenen ilgiyi görüp daha derinden incelenince, bu yapıların bir zincir halinde tüm Avrupa boyunca devam ettiği anlaşıldı. Keltler ve Druitler tarafından inşa edilmiş tapınaklar, yerini zamanla Avrupa'yı etkisi altına alan Hıristiyanlık dininin kutsal yapılarına bırakmıştı.

Araştırmaların kapsamı geliştikçe, dünya üzerinde haberdar olduğumuz ve adını bile duymadığımız önemli yapıların çoğunun aslında ley hatlarını görünür kılmak için inşa edilmiş yapılar olduğu görüldü.

Ley hatlarından yayılan enerji pozitif ya da negatif şekilde yayılım gösterdiğinden, bu yapıların özellikle belli merkezlere inşa edilmesinin sebepleri ile ilgili de iki farklı görüş bulunuyor.
Birinci ve pozitif bir yaklaşıma göre ley hatları üzerinde kurulan binalar, sağlığını, başarısını, iyi şansını, buradan aldığı pozitif enerjiden sağlıyor.

Özellikle Uzakdoğu'da uygulanan Feng Shui biliminin de çıkış noktası sayılabilecek bu görüş, olumlu bir akışa ve yaşamsal berekete sahip bir toprak parçası üzerinde kurulan mekanların, su, ateş, hava, ışık gibi etkenlerin doğru kullanıldığı bir yerleşim biçimi içinde, kötü enerjileri bloke ederek, iyi enerjileri içerde tuttuğu, sağlıklı, bereketli, mutlu birer yaşam alanına dönüştüreceği düşüncesinden yola çıkıyor.

Bu açıdan bakıldığında Çin'de Dragon Çizgileri olarak adlandırılan Ley Hatları üzerinde uzanan devasa uzunluktaki meşhur Çin Seddi'nin, bize ezberletildiği gibi yoğun Türk akınlarını durdurmak dışında, kötü enerjiyi dışarıda, iyi enerjiyi de içerde tutan bir blokaj sistemi oluşturmak gibi bir amacı olabileceği fikri akla geliyor.

Zira yine aynı Çinliler, insan vücudu üzerinde yaşamsal enerjilerin aktığı hatlarda oluşan tıkanıklıkları dengelemek için belirli bölgelere iğneler saplamak suretiyle geliştirdikleri Akupunktur Tedavisi ile binlerce yıldır, pek çok hastalığı enerji akışını kontrol ederek iyileştiriyorlar.

İkinci ve negatif görüş ise, ley hatları üzerine yerleştirilen yapıların, dünyayı, hastalık, fakirlik, çeşitli felaketler ve savaşlar yaratacak şekilde kötü enerjiyi yönetmekte kullanmak amacıyla inşa edildikleri yönünde.


Masonlar, Siyonistler, Deccal, şeytan, Lucifer gibi tanıdık simaların organize ettiği düşünülen bu sistematik kötülük kapsamında, Dünya'da olup biten tüm hezeyanın başlıca sorumlusu ley hatları üzerinde kurulan yapılar.

Ley hatlarındaki enerjilerin de her güzel şey gibi hem iyi, hem de kötü niyetlerle kullanılabileceği fikri makul olmakla birlikte, her dinin ley hatları üzerindeki kendi kutsal yapısını iyi niyetli, diğer inançlarınkini ise şeytani amaçlara hizmet eden yapılar olarak değerlendirmesi çağdaş! dünyanın tanıdık kafatasçı yaklaşımlarından biri olmaktan öteye gitmiyor.

Eski Haritalarda Ley Hatları

Enlem, boylam, paralel, meridyen gibi kavramların bulunmadığı zamanlara ait haritalarda, gizemli çizgiler, bu çizgilere ait kesişme noktaları, akışlar bulunur.

Alfred Watkins ley hatlarını araştırırken antik haritalardaki bu işaretlerden faydalanmıştır.
Portolan tarzında yapılmış olan Piri Reis haritalarındaki çizgiler ve kesişme noktaları ilginç şekilde ley hatlarıyla örtüşmekte.

Modern teknolojinin olmadığı dönemlerde, ley hatlarının yerini bulmak için çatal çubuk yöntemi ile yapılan ölçümler, günümüz teknolojisinin gelişmiş cihazları ile yapılan ölçümlerle birebir örtüştüğünden, eski zamanda çıkarılmış ley haritalarının doğru olduğu anlaşılmaktadır.

Ley Hatlarındaki Enerji Akışı

Sabit olmayan ve zamanla kayan, değişen leylerin akışı oldukça spesifiktir. Ekvator üzerinde bulunan kubbe biçimindeki dağlarda saat yönünün tersine, ekvatorun altında bulunan dağlarda ise saat yönünde spirallenirler.

Ley hatlarının akışı piramit şeklindeki dağlarda yukarı doğru aktığından, dağ zirveleri yüksek frekanslar içerir.

İnsan bedeninin geçirdiği değişimler gibi, dünya da değişmekte, farklılaşmaktadır. Aynı şekilde ley sistemi de uyarılmakta ve değişmekte.

Dünya'nın yaklaşan mezuniyeti, yükselişin habercisidir ve hem dünyanın hem de insanın hassaslık seviyesi ayarlanmaktadır.

Ley Hatları Ve Atlantis

Nikola Tesla, elektriğin kablosuz olarak iletilebileceğini öne sürdüğünde, Edison'un siyasi çevresinin gücü bu buluşun topluma yayılmasını önledi. Oysa Tesla'nın çalışmalarının temeli kadim bir bilgiye dayanıyordu.

Benzer bir fikirle günümüzde, altına elektrik akımı döşenmiş, enerjisini üzerinde gittiği yoldan alan manyetik otobanlarda, yerden hafifçe yüksekte giden arabalar tasarlanıyor.

Peki eski uygarlıklar, bizim unuttuğumuz ley akışlarını kullanarak şu anda ancak hayalini kurduğumuz bir teknolojiye sahip olamazlar mı?

Atlantis ve Mu'nun günümüz teknolojisinden çok daha gelişmiş bir teknolojiye sahip olabileceği düşüncesi pek çokları için fantastik bir kurgu olmaktan öteye geçmiyor.

Elbette, "Atlantis'in uçan arabaları" fikri, dudağınızda alaycı bir tebessüm yaratabilir. Fakat bunların sadece doğanın kanunları içinde, tabiat ile uyum içinde hareket eden araçlar olduğunu ve "teknoloji" kelimesinden anlaşılması gerekenin de, dünyanın zaten sahip olduğu bir enerjinin doğru şekilde kullanılmasından ibaret olduğunu düşünürsek, uçan arabalar fikri biraz daha akla yatkın görünmez mi?
Ayrı bir inceleme konusu olan Hindistan'ın Mahabarata Destanı'nda anlatılan ve günümüz teknolojisinden çok daha ileri araç ve silahların kullanıldığı büyük savaşların Atlantis'in sonunu getirdiğini, uygarlıkların çöktüğünü ve bir zamanlar gezegenin kendisinden ve evrenin geri kalanından alınan enerjileri insanlığın faydasına kullanmak amacıyla inşa edilen piramitlerin, bugün hala sırrı çözülememiş, geometrik şaheserler olarak kaldığını düşünenler az değil.

Bağdat Pili

Arkeolojik kazılar sonucunda Druid'lerin yaşadığı bölgelerde, ki bu bölgelerin kuvvetli ley akışları üzerinde kurulu olduğunu söylemiştik; pil yapımında kullanılan karbon, çinko ve demir bulunmuş. Oysa pil yapımı Druidlerden binlerce yıl sonra bulunacakken...

Kimyasal enerjinin depolanarak, elektriksel bir forma dönüştürülmesini sağlayan pil, gelişimine 1800'de İtalyan fizikçi Alessandro Volta ile başlamışken, nasıl oluyor da Arkeolog Dr. Wilhelm Konig, Irak'ta yaptığı kazılar sırasında M.Ö 2550 yılına ait olduğu saptanan bir pil buluyor?
Dr. Konig Irak'taki Sümer kazıları sırasında, parlak sarı kilden yapılmış, 15 cm yüksekliğinde 2000 yıllık bir çömlek bulur. İlginç olansa çömleğin içinde bulduğu, 3.8 çapında, 5 cm yüksekliğinde, kenarları 60/40 oranında kurşun-kalay karışımıyla kaplanmış, ki bu oran günümüzde pil yapımında kullanılan en iyi kurşun-kalay karışım oranı olarak biliniyor, bakır levhadan yapılmış silindir.
İşte bilim adamlarını şaşkına çeviren ve dünyanın en gizemli on nesnesinden biri olarak kabul edilen bu buluş "Bağdat Pili" olarak biliniyor.

Ley Hatları Üzerinde Araştırmalar

Bu konuyla ilgili bir başka deneyde de radyetesi uzmanı Bill Louis, Londra Emperial Kolejden
Dr. Eduardo Balonovski ve ünlü bilim adamı Fizik ve Matematik Profesörü John Taylor’la birlikte güney Galler’de bir nehir kenarında bulunan 4 metrelik tarih öncesi bir taşı incelediklerinde Bill, bu taştan zamanla değişen bir manyetik alanın varlığını hissetmeye başlar.

Bill’ in akabinde Taylor ve Balanovski, bu taşı Gauss-metre (manyetik ölçerle) ölçtüklerinde bu alanın İngiltere’ ye ait olan 0,47 gaussluk değerinin üzerinde olduğunu, ayrıca bu enerjinin spiral biçimde uzaya doğru yayıldığını tespit etmişlerdir.

Ley hatları üzerine konulan taşların tesadüfi olarak belli hizalarda ve mesafelerde konumlandırıldığını düşünen bazı matematikçiler de iddialarını bilgisayar yardımıyla kanıtlamak için yaptıkları araştırmaların sonuçları karşısında büsbütün şok geçirmişlerdi.

Çünkü, matematiksel olarak da bu taşların tesadüfi yerleştirilemeyeceği net olarak görülmüştü.
Aynı şekilde 1900’ lü yılların başında Greenwich Rasathanesi müdürü Sir Norman Lockyer ile 30’lu yıllarda Oxford Üniversitesi Mühendislik Bölümünden Prof. Alexandre Thom da çok geniş çaplı araştırmalarda bu taşların ley hatları boyunca tesadüfi olarak yerleştirilmediğini kanıtlamışlardır.
80’ li yılların başında Arkeoloji Enstitüsünde araştırmacı olan inorganik kimyacı Dr. Don Robbins de taşlardan kurulu dairesel yapıların çeşitli (E-M) enerji yayımladıklarını bilimsel olarak tespit etmiştir.
Dr. Robinson’ un keşfettiği, sadece bununla sınırlı değildi.

Bunun yanında bu taşlardan gece ve gündüzün eşit olduğu Mart ve Eylül gün dönümlerinde çok daha yüksek frekanslı dalga yayınımı olduğunu, topraktaki radyoaktivite oranının daire dışında olana oranla çok çok düşük bulunduğunu ve bu taş yapıdaki enerjinin uzaydan gelerek dünyaya kadar inen kozmik ışınları durdurup koruyucu bir kalkan gibi hep bu dairenin dışında tuttuğunu da belirlemiştir.



""Antropolojistler olarak ,şimdi eski atalarımızın bizim bu gün ancak sezmeye başladığımız,kendileriyle doğal çevreleri arasındaki etkileşimleri içeren detaylı ve karmaşık bir bilgiye sahip oldukları olasılığıyla yüzleşiyoruz""" 
R.J.C Atkinson " Ley Avcısı "

Devamını Oku »

Yukarı Git