5 Mart 2016 Cumartesi

PERİYODİK TABLOYA DÖRT ELEMENT DAHA EKLENDİ




Periyodik Tabloya Dört Element Daha Eklendi


Onaylanmış keşifler ile tablonun yedinci sırası da dolmuş oldu.

Tablonun yürütücülüğünü yapan uluslararası kimya organizasyonu keşifleri onayladıktan sonra, dört yeni element periyodik tabloya kesin olarak eklendi. Uluslararası Temel ve Uygulamalı Kimya Birliği (IUPAC) geçen hafta 113, 115, 117 ve 118 numaralı elementlerin keşif kriterlerine uygunluğunu duyurdu ve bu elementler 2011 yılından beri periyodik tabloya eklenen ilk elementler oldular. Bunların ilave edilmesi periyodik tablonun yedinci sırasını da tamamlamış oldu.

İnsan eliyle yapılmış bu dört elementin isimleri bulundukları yerden kaynaklanıyor ve sonraki birkaç ay içinde resmi olarak isimlendirilmesi bekleniyor. 115, 117 ve 118 numaralı elementler Dubna, Rusya’daki Birleşik Nükleer Araştırma Enstitüsü’nden ve California’daki Lawrence Livermore Ulusal Laboratuarı’ndaki araştırmacıların ortak gayreti ile keşfedildi. Rus-Amerikan ekibi 113 numaralı elementin de keşfini kendilerinin yaptığını iddia ediyor (bu element şimdilik ununtriyum olarak biliniyor), ancak IUPAC Japonya’daki Riken Enstitüsü’ne bu hakkı tanıdı. Dolayısıyla 113 numaralı element Asya’daki araştırmacılar tarafından ismi konulan ilk element olacak.

“Olimpik Altın Madalyadan bile daha değerli”

Aşırı ağır elementlerin keşfedilmesi, bunların hızla bozunmasından ötürü zor bir süreç. Ancak araştırmacılar son süper-ağır elementler için birazcık da olsa daha uzun ömürler biçiyor, böylece araştırmacıların “kararlılık adası” olarak bilinen, hem çok ağır, hem de kararlı olduğu durumu keşfetme umutları yeşeriyor. Kosuke Morita, Riken’de 113 numaralı elementin araştırılmasının başını çekmekte olup bir demecinde ekibinin “119 numaralı ve ötesindeki elementleri araştıracağını” söylüyor.

The Guardian, Ryoji Noyori’nin (Riken’in eski başkanı ve kimya Nobel ödüllü bilim adamı), bilim adamları için, bunun anlamı bir Olimpik altın madalyasından daha değerli olmasıdır” dediğini aktardı.



KAYNAKLAR :
Devamını Oku »

BİZDEN SAKLANAN GERÇEKLERDEN YALNIZCA BİRİ : GÜMÜŞ HAKKINDA BİLMEDİKLERİMİZ




BİZDEN SAKLANAN GERÇEKLERDEN YALNIZCA BİRİ : GÜMÜŞ HAKKINDA BİLMEDİKLERİMİZ

Günümüz çağı, günümüz insanı, yeniçağ insanı, modern teknoloji çağı, dijital çağ… diye gider bu günün isimleri… Peki, gerçekten bunlar gelişmişliği ifade ediyor mu? İleriye doğru gittiğimizi gösteriyor mu? Dünya’nın daha iyi bir yer olmasını sağlıyor mu? Birçoğunuzun içinizden hayır dediğini duyar gibi oluyorum.

Geçmiş zamanlardan bu güne doğru zihninizde gelişim sürecini izlediğinizde, bir bütün halinde hareket eden minik organizmaların oluşturduğu büyük bir organizma görürsünüz. Sorumluluk bilinci, paylaşım, bilgilerin aktarılması üzerinde durulan hassasiyet ve birbirini destekleyen insanlar görürsünüz; çünkü aslında toplumlar bireylerden değil bireyler toplumlardan oluşur ve siz toplumun makro organizma halini sağlam bir şekilde oturtursanız mikro düzeyde de bireyler her yönden gelişimin potansiyellerini zorlamaya başlar.

Bu genel durumun özetinden sonra birazdan bahsedeceğim bilgi ile aslında bizlere aşılananları, toplumsal düzenleri, kapitalizmin bizi hasta edip sonra iyileştirme vaadinde nasıl bulunduğunu ya da bizleri, var olan verimli şeyleri nasıl da tüketime götürdüğüne dair birçok dallanıp budaklanan sorgulara gideceğinize inanıyorum. Basit gibi görünen her durumun arkasında, gerçekten sorgulayıp anlamaya çalışanlar için örümcek ağına dönüşen gerçekler vardır.

Şimdi size biraz gümüşten bahsedeceğim.

Bizlere açık açık anlatılmayan ancak faydaları oldukça geliştirilebilirlik sağlayan bir elementtir gümüş. Onlara geri kalmış derken çok eski zamanlarda insanlar sağlık alanında bu elementi kullanıyordu. (Peki, bu modern çağda neden bunca hastalıktan kurtulamıyor üstüne bir de yeni hastalıklar ile mücadele etmek zorunda kalıyoruz? Yorum sizin.)

Gümüşün faydaları Jül Sezar döneminden beri biliniyor. Romalılar, küçük gümüş parçacıklarını yanıkları, kesikleri ve yaraları tedavi etmek için; Grekler, su ve şarap kaplarını bakterilerden temizlemek için gümüşü kullanırlardı. Ayrıca Roma döneminde sadece gümüş kaplarda su taşıyan askerlere savaşa gitmeye izin verilirdi çünkü Romalılar gümüş kapların suyu temiz ve saf tuttuğunu biliyorlardı. 14’üncü yüzyılda Avrupa’nın merkezinde nüfusun yüzde 25’i vebadan ölmüştü, sadece çingeneler bu felaketten etkilenmemişlerdi. Çingenelerin tedavi amacıyla gümüşü küçük partiküllere ayırıp açık bir damardan vücuda verdikleri biliniyordu. Partiküller kan dolaşımı sayesinde bütün vücuda yayılıp bakteri ve virüsleri yok ediyordu. Bu partiküllerin gereğinden fazla olması nedeniyle çingenelerin çoğu argyria hastası* olmuşlardı.

ilaç sektörü

Doktorlar gümüşün faydalarını biliyorlar ve hastalarına eğer sağlıklı olmak istiyorlarsa gümüş tabaklarda ve gümüş çatal bıçak kaşık kullanarak yemek yemelerini tavsiye ediyorlardı. İnsanlar bebeklerine emmeleri için gümüş kaşık vermeye başladı. “Ağzında gümüş kaşıkla doğmak deyimi” buradan gelmiştir; çünkü bunu o zamanlarda zengin aileler yapabiliyordu ve zengin çocuğu olmak yani doğuştan kısmetli olmak manasına kullanılan bu deyim buradan türemiştir.

Dr Henry Crookes, 1900’lerin başında gümüşü pek çok hastalığın tedavisinde kullanmıştır. Bilimsel çalışmaları sonucu bilinen hiçbir mikrobun kolloid gümüşe 6 dakikadan fazla dayanamayacağını söylemiştir. Dr J.Mark Hovel, British Medical Journal’de kolloid gümüşün virüslerin kontrolünde özellikle etkili olduğunu rapor etmiştir.

İkinci Dünya savaşı sırasında penisilin keşfedildi ve sentetik olarak üretildi. Böylece tıpta patenti alınmış sentetik ilaçlarla büyük ilaç firmalarını çok zengin eden yeni bir çağ başladı. Bu şirketler patentini almadıkları hiçbir şeyi satmayacaklardır ve tabiatta bulunan maddeler patentlenemezler (Yakın zamanlarda penisilinin virüslere karşı etkisiz ve pek çok insan için alerjik olduğu anlaşıldığı halde günümüzde maalesef kimyasal, sentetik antibiyotikler çok popüler!)

Colloidal-Silver-range

Gümüşün ilk antibiyotik madde olduğu düşünülmektedir. Tarihte gümüş metal yaprağı bir sargı bezi olarak kullanılmıştır. Bugün gümüş, neredeyse enfeksiyon kontrolünün kritik olduğu her yerde, bandajlardan yanık tedavisinde kullanılan ilaçlara kadar sağlık ürünlerinde çok geniş spektrumda antimikrobiyal özelliliğinden dolayı kullanılmaktadır.

Amerika’daki doğan çocuklara, doğumdan hemen sonra gümüş içerikli göz damlaları, gözde oluşacak enfeksiyonları engellemek için kullanılmaktadır.

Gümüş, yüzde 95’den daha fazla oranda kızılötesi yansıtırlığa sahiptir. Gümüşle temas eden radyoaktif enerjinin yüzde 95 i kaynağa geri dönecektir. Yani gümüş radyasyona karşı etkilidir.

450 tür bakterinin DNA’sını bozarak yok edebiliyor. Sedef, şeker, mayasıl, kaşıntı, ayak kokusu gibi birçok rahatsızlığa da iyi geliyor. Yeni hücrelerin çoğalmasını destekleyerek yaraların iyileşmesini hızlandırıyor. Ayrıca Kolloidal Gümüşün HIV virüsünü bir kaç dakika içinde yok ettiği ile ilgili araştırma Dr Xiaojian Yao tarafından “Nanoteknoloji 2012 International Journal”da yayımlanmıştır (Buna rağmen hiçbir şey yapılmadı).

İçerisinde gümüş iyonu barındıran tek besin cevizdir. Bu bilgilere bakarsak tüketmeyi ihmal etmemiz gereken en önemli besindir.



Doktorların temelde gümüş suyunu tanımama sebebi yine kapitalist dünya düzenine dayanır. 1906 senesinde bütün büyük ilaç şirketlerini satın alan John D. Rockefeller koloidal gümüşün ilaç satışlarının önünde engel oluşturacağının farkındaydı. Bu sebeple Jude Abraham Felxner yardımı ile Amerika’daki tüm tıp fakültelerinde gümüş suyu konusunun işlenmeyeceği ve bu talimata uymayan tüm profesörlerin lisanslarının elinden alınacağını belirtmişti. İşin ilginç tarafı Rockefeller, ailesinin hiçbir zaman ilaç kullanmasına izin vermemişti?

Bilim kurgu dünyasına bakarsak, karşımıza içine girdiğiniz zaman bir anda bütün hastalıklarınızı iyileştiren ve sizi uzun süre yaşatan sandıklar çıkar. Peki, bu sandıklar gümüşten yapılmış olabilir mi? Daha da geliştirilmiş, içerisinde bakteriler dünyasından oluşmuş, gümüş kaplama mini bir laboratuar günümüzde yapılmış olabilir mi?

Bizden saklanan birçok gerçek varken bunların dahi yapılmış olması olasıdır. Bize gösterilenleri değil gösterilmeyenleri görmeye çalıştıkça aslında nasıl bir düzende yaşadığımızı görmek, sınırlarımızı zorlamak için bize daha da büyük nedenler vermelidir. Dünyamızı yaşanılabilir bir yer yapmak için el ele, değerimizin farkında olarak çalışmalı ve sorgulamalıyız.

*Argyria, vücuda aşırı miktarda gümüş alınması sonucu ciltte mavi-gri bir renklenmenin oluşmasıdır.



KAYNAK :
https://gaiadergi.com/bizden-saklanan-gerceklerden-yalnizca-biri-gumus-hakkinda-bilmediklerimiz/
Devamını Oku »

KENEVİR TARAFINDAN ÖLDÜRÜLEBİLEN 9 TÜR KANSER




KENEVİR TARAFINDAN ÖLDÜRÜLEBİLEN 9 TÜR KANSER


Kenevir son zamanlarda ABD’de ve tıbbi marihuanayı yasallaştıran ülkelerde çok fazla ses getiriyor.

Marihuana olarak da bilinen kenevir dünyanın bir çok yerinde büyüyen bir bitkidir ve kadim zamanlardan bu yana tıbbi amaçlarla kullanılmaktadır. Cannabinoid’ler adı verilen bileşenleri içeren bir reçine üretir. Bu Cannabinoid’ler Kenevirdeki aktif kimyasallardır, bu kimyasallar merkezi sinir sistemi ve bağışıklık sistemi de dahil, bedende uyuşturucu benzeri etkilere neden olur. Bu cannabinoidlerin bazıları psikoaktiftir ve ruh halini veya bilincini değiştirerek beyni etkilerler. Cannabinoid’ler ağızdan alınabilir, nefesle çekilebilir veya dilin altına spreylenebilir.


Kenevir ve cannabinoidler laboratuvarda ağrının, bulantının ve kusmanın, endişenin ve iştah kaybının giderilmesi için araştırılmaktadır. İki cannabinoid (dronabinol ve nabilone) ABD Gıda ve İlaç Kurumu (FDA) tarafından onaylanan ilaçlardır.

Ama, kenevirin tedavici edici potansiyeli neredeyse sınırsız görünüyor, çünkü sadece ölümcül hastalarda bulantıyı veya ağrıyı gidermenin çok ötesine uzanıyor. Madrid’deki Compultense Üniversitersinden moleküler biyolog Christina Sanchez 10 yıldan fazladır cannabinoidlerin moleküler aktivitesini incelemektedir ve bu zaman sırasında o ve çalışma arkadaşları kenevirin ana psikoaktif bileşeni olan tetrahydrocannabinol’ün (THC) sağlıklı hücreleri yalnız bırakırken tümör hücrelerini “intihar etmeye” sevk ettiğini öğrendiler.

Sanchez ve ekibi aslında nasıl işlev yaptıklarını daha iyi anlama amacıyla beyin kanser hücrelerini incelemekte oldukları için, bu keşif beklenmedik oldu. Bu süreç sırasında, THC’ye maruz kaldıkları zaman tümör hücrelerinin sadece çoğalmayı ve üremeyi durdurmadıklarını aynı zamanda kendilerini yok ettiklerini gözlediler, hem laboratuar testlerinde hem de hayvan denemelerinde.  Bu ilk kez 1998’de bildirildi ve Avrupa biyokimya dergisi FEBS Letters‘da THC’nin anti – kanser etkileri üzerine bir çalışmada yayınlandı.

İnsan Bedeni Kenevir Bileşenlerini Kullanmak Üzere Tasarlanmıştır
1980’lerdeki araştırma insan bedeninin THC için iki spesifik hedefini içerdiğini ortaya koydu. Bedende çeşitli cannabinoid alıcıları içermekle birlikte, THC ve diğer cannabinoidleri işleyen endocannabinoid sistemi olarak bilinen bir yapı vardır. Birlikte, bu iki doğal sistem bedenin kenevirde bulunan cannabinoidlerden yararlanmasını sağlar, bu cannabinoidlerin bazıları doğada başka yerde bulunmaz. Endocannabinoid sistemi bir çok biyolojik fonksiyonu düzenler: iştah, besin alımı, motor davranış, üreme ve bir çok diğer fonksiyonlar. Ve bitkinin çok geniş tedavi edici potansiyelinin olmasının nedeni budur.

Fare ve sıçanlardaki araştırmalar cannabinoidlerin hücre büyümesini bloke edip hücre ölümüne neden olarak tümör büyümesini kısıtlamaya ve tümörlerin büyümesi için  gerekli olan kan damarları gelişimini kısıtlamaya yardımcı olduğunu gösterdi. Laboratuar ve hayvanlarda yapılan araştırmalar cannabinoidlerin normal hücreleri korurken, kanser hücrelerini öldürebildiklerini göstermeye devam etti.

Beyin Kanseri Yararları

– Molecular Cancer Therapeutics dergisinde yayınlanan bir araştırma beyin tümörlerinin şu andaki antikanser tedavilerine nasıl son derece dirençli olduklarını belirtiyor, bu hastalıktan ıstırap çeken hastaların zayıf hastalık seyrini geliştirmeyi hedefleyen yeni tedavi edici stratejiler bulmayı çok önemli hale getiriyor.

– British Journal of Cancer’de yayınlanan, Madrid’deki Complutense Üniversitesi Biyokimya ve Moleküler Biyoloji Bölümü tarafından yapılan  bir araştırma THC ve diğer cannabinoidlerin tümörün büyümesini kısıtladığını belirledi. THC’nin dokuz hastanın ikisinde tümör hücrelerini azalttığı ve sıfır psikoaktif etkilere ulaşıldığı görüldü.

– The Journal of Neuroscience‘de yayınlanan bir araştırma hem akut nöral hasar hem de yavaş ilerleyen nörodejeneratif hastalıklarda biyokimyasal olayları inceledi. THC’ye baktılar ve onun farelerde nöronal incinmeyi azalttığını ve cannabinoid sistemin nörodejenerasyona karşı beyni koruyabildiğinin kanıtını sağladığı gördüler.

– The Journal of Pharmacology And Experimental Therapeutics’de yayınlanan bir araştırma, cannabinoidlerin antitimör özelliklere sahip olduğu gerçeğini kabul ediyor. Bu araştırma insan glioma hücre hatlarında (Glioma beyin tümörünü tanımlamak için kullanılan sözcük) cannabidiol’un etkisini (psikoaktif olmayan cannabinoid bileşeni) inceledi. Cannabidiol’un ilavesi glioma hücrelerinin yaşama yeteneğinde dramatik düşüşe yol açtı, araştırma cannabidiol’un önemli antitümör aktivitesi üretebildiği sonucuna vardı.

Meme Kanseri Yararları

– ABD Ulusal Tıp Kütüphanesinde Kaliforniya Pacific Medical Centre tarafından yapılan bir araştırma, cannabidiol’un (CBD) insan meme kanseri hücre üremesini ve istilasını kısıtladığını belirledi. Aynı zamanda CBD’nin tümör kitlesini önemli ölçüde azalttığını gösterdiler.

– The Journal of Pharmacology and Experimental Therapeutics‘te yayınlanan bir araştırma, THC’nin ve cannabidiol’un meme kanser hücresi büyümesini dramatik şekilde azalttığını belirledi.

– Molecular Cancer Dergisinde yayınlanan bir araştırma, THC’nin tümör büyümesini ve tümör sayısını azalttığını gösterdi. Cannabinoidlerin kanser hücresi üremesini kısıtladığını belirlediler, bu kanser hücre istilasını ve tümör anjiyogenezini (yeni kan damarları yaratımı) zayıflatmayı da kapsıyor, meme kanseri yönetimi için cannabinoide dayanan terapilerin kullanılmasının kuvvetli kanıtını sağlıyor.

– National Academy of Sciences of the United States of America (PNAS)‘da yayınlanan bir araştırma, cannabinoidlerin insan meme kanseri hücre üremesini kısıtladığını belirledi.

Akciğer Kanseri Yararları
– Harvard Tıp Okulları Deneysel Tıp Bölümü tarafından  Oncogene dergisinde yayınlanan bir araştırma, THC’nin akciğer kanseri hücresi göçünü ve fazlasını tetikleyen epitel büyüme faktörünü kısıtladığını belirledi. Bazı akciğer kanserlerinin büyümesini ve metastazını kontrol etmekte THC’nin özgün tedavi edici moleküller olarak keşfedilmesi gerektiğini ifade ettiler.

– Harvard Tıp Okulu tarafından yapılan, ABD Ulusal Tıp Kütüphanesi tarafından yayınlanan bir araştırma, akciğer kanser hücrelerinde cannabinoid reseptörlerin rolünü inceledi. Onun etkisini belirlediler ve akciğer kanser hücrelerine karşı tedavi için kullanılması gerektiğini önerdiler.

– Almanya’da Genel Cerrahi Bölümünden, Toksikoloji ve Farmakoloji Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırma cannabinoidlerin kanser hücresi istilasını kısıtladığını belirledi. Etkiler, akciğer kanseri olan bir hastadan alınan tümör hücrelerinde onaylandı. Veriler cannabinoidlerin kanser hücresi saldırganlığını azalttığını gösterdi.

Prostat Kanseri Yararları

– ABD Ulusal Tıp Kütüphanesinde yayınlanan bir araştırma prostat kanserinde kenevirin etkililiğini kanıtlayan çoklu araştırmaları özetledi.

– ABD Ulusal Tıp Kütüphanesinde yayınlanan bir araştırma prostat kanseri hücrelerinde azalmayı gösterdi.

– ABD Ulusal Tıp Kütüphanesi tarafından yayınlanan başka bir araştırma CBD klinik testinin prostat karsinomaya karşı bir zorunluluk olduğunu belirledi, cannabinoid reseptörleri aktivasyonu prostat karsinoma hücre ölümünü tetikliyor.

Kan Kanseri Yararları

– Virginia Commonwealth Üniversitesi Farmakoloji ve Toksikoloji Bölümü tarafından yapılan, ABD Ulusal Tıp Kütüphanesinde yayınlanan bir araştırma, cannabinoidlerin lösemi hücrelerinde hücre ölümünü tetiklediğini belirledi.

– Molecular Pharmacology dergisinde yayınlanan bir araştırma, cannabinoidlerin mantle hücreli lenfomada büyüme kısıtlamasını ve hücre ölümünü tetiklediğini gösterdi. Araştırma Stockholm’deki İsveç Kanser Topluluğu, İsveç Araştırma Konseyi ve Kanser Topluluğu tarafından verilen bağışlarla desteklendi.

– Uluslararası Kanser Dergisinde yayınlanan bir araştırma da cannabinoidlerin çeşitli türde kanserlerde ve mantle hücreli lenfomada hücre büyümesini engelleyici ve proapoptotic etkiler sarf ettiğini belirledi ve gösterdi.

Karaciğer Kanseri Yararları

– ABD Ulusal Tıp Kütüphanesinde yayınlanan bir araştırma, THC’nin insan HCC hücre hatlarının (İnsan hepatohücresel karaciğer karsinoma hücre hattı) yaşayabilirliğini azalttığını ve büyümeyi azalttığını belirledi.

Pankreas Kanseri Yararları

– Amerikan Kanser Dergisinde yayınlanan bir araştırma, cannabinoid reseptörlerin insan pankreas tümör hücre hatlarında ve tümör biyopsilerinde, normal pankreas dokusunda olduğundan çok daha yüksek seviyelerde ifade edildiğini belirledi. Sonuçlar cannabinoid yönetiminin hücre ölümünü tetiklediğini gösterdi. Ayrıca tümör hücrelerinin büyümesini azalttılar ve pankreas tümör hücrelerinin yayılmasını kısıtladılar.

Ağız Kanseri Yararları

– ABD Ulusal Tıp Kütüphanesinde yayınlanan bir araştırmanın sonuçları, cannabinoidlerin güçlü hücresel solunum önleyici olduğunu ve son derece kötü huylu ağız tümörlerine karşı toksik olduğunu gösteriyor.

Kolon Kanseri Yararları

– Farelerde yapılan bir araştırma cannabinoidlerin Kolonun iltihaplanmasına karşı koruyabileceğini ve kolon kanseri riskini azaltmada potansiyele sahip olduğunu gösterdi.

Kemoterapiye Yardımcı Oluyor

İnsan glioma hücrelerinde cannabidiol’un (CBD) laboratuar araştırması, kemoterapi ile birlikte verildiği zaman, CBD’nin kemoyu daha etkili yaptığını ve normal hücrelere zarar vermeden kanser hücresi ölümünü arttırdığını gösterdi. CBD delta-9-THC ile birlikte kemoterapiyi daha etkili yapabiliyor.

Cannabinoid’lerin Diğer Etkileri:

– İltihaplanma önleyici aktivitesi
– Antiviral aktivitesi
– Multiple Sclerosis’in neden olduğu kas spazmlarını rahatlatır

(Çeviri: Saffet Güler)


KAYNAKLAR :

http://healthycures.org/9-types-of-cancer-that-can-be-killed-by-cannabis/
Devamını Oku »

İNDİGO (KRİSTAL) ÇOCUKLAR İLE İLGİLİ ÇOK İLGİNÇ GERÇEKLER



İNDİGO (KRİSTAL) ÇOCUKLAR İLE İLGİLİ ÇOK İLGİNÇ GERÇEKLER

Sıra ile geldiler ve artık gün geçtikçe çoğalıyorlar. Onları ilk 1984 yılında fark etti dünya. Bu tespitler ilk önceleri çok ciddiye alınmazken daha sonra, gerçekler araştırmacıları yönlendirmeye başladı.

"Yeni Çocuklar"a etiket yapıştırarak ne yaptığımızı düşünelim. İnanıyorum ki bu, beşinci topluluğumuzun hazırlanıyor olduğu yeni alt ırk. Aile ağacı-yani eski ağacın üzerindeki yeni gelişmeye tekabül ediyor." ~ Carol Parrish-Harra, Ph.D.

Artık şüphem yok ki, insan türünün uzun zamandır tahmin edilen evrimdeki "Kuantum Sıçrayışı" gerçekleşiyor. Çocuklar "farklı" doğuyorlar; çocuklar "değişiyorlar" -ya son derece etkileyici bir olaydan dolayı, ya da ölüme yakın veya bunun gibi bir deneyimlemenin etkisini en iyi şekilde açıklayan bir "güç yumruğu" ile çarpışmaktan dolayı meydana geliyor.

Araştırmacı P.M.H.Atwater, ölüme yakın deneyimler alanındaki çalışmasına 1978'te başlamasına rağmen, 1966'dan itibaren bilinç değişimlerinin etkisini takip etti; özellikle çocuklarla. Bulgularını içeren yedi kitabından, "Yeni Çocuklar ve Ölüme Yakın Deneyimler", ölüme yakın deneyimler yaşayan (değişen) çocukları, 1982'den itibaren doğanlarla (doğuştan itibaren 'farklı' olanlar) karşılaştırıyor. Bu iki grup, şaşırtıcı ve düzeni yıkıcı şekillerde brbirlerine benziyorlar. Bundan dolayı, "İndigo Çocukların Ötesinde: Yeni Çocuklar ve Beşinci Dünya'nın Gelişi" adlı kitabı yazdı.

Yeni çocuklar fenomeni sadece alışılmadık davranışlara ve mor ve indigo hakimiyetli auralara (çevrelerindeki elektromanyetik alanlar) sahip olanları değil, aynı zamanda "kök ırklar" konseptini (insanırkı gen havuzunun temel kök soyu), ve tüm insan ırkına tür olarak neler olmakta olduğunu da kapsamakta. Bu konu hakkında çok fazla ses çıkıyor ve düşünülecek çok şey var. Örneğin:

Lee Carroll ve Jan Tober, popüler kitapları "İndigo Çocuklar: Yeni Çocuklar Geldi"de, yeni çocukların mor auraları olduğundan ötürü İndigo olduklarını belirtmişlerdi (ezoterik hadislerdeki "Altıncı Kök Irk"). Yeni gençlerin yüksek derecede sezgili ve yaratıcı, kendinden emin, güçlü, bağımsız, hızlı ve keskin zekaları varken nasıl teknik olarak uyduklarını yazmışlardı. Kitaplarındaki çoğu bilgi medyum aracılığı ile kanallıklardan ve bir kaç profesyonel ve ebeveynden gelmektedir.

Diğer bir zat ise Drunvalo Melchizedek'tir. Diane Cooper'ın "Yeni Düşün Çocukları" hakkındaki röportajında, şu anda üç tür çocuğun doğmakta olduğunu açıkladı: Çin'deki süper psişikler, İndigo çocuklar, ve AIDS ile doğanlar. Çinli gençleri "inancın ötesindeki psişikler" olarak tanımlıyor. Bu çocukların, ne tür ya da ne kadar zorlukta olursa olsun, onlara verilen tüm testleri %100 başarı ile yaptıklarını söylüyor. Bu, onların üzülen ebeveynlerini şaşırttı, "Her şeyi bilen bir çocuğum var. Ne yapmalıyım?". Bu çocukların Rusya ve Birleşmiş Milletler'de de ortaya çıkmakta olduğunu ve bu süper psişiklerin İndigolara benzediklerini rapor etti. (Paul Dong, Çinli çocuklar hakkında kitap yazmıştır; "Çin'in Süper Psişikleri")

Drunvalo Melchizedek ile Röportaj

Diane Cooper

Diane: Drunvalo… Senin o kadar heyecanlandığın bu “Yeni Rüyanın Çocukları” kimlerdir ?
Drunvalo: Evet, Bugünkü dünyada tespit edebildiğim, ortaya çıkan 3 farklı tip çocuk var. İlki “Çin’in Süper Psişik Çocukları” olarak adlandırılıyor. İkincisi “İndigo Çocuklar” ve üçüncüsü “AIDS Çocukları” olarak adlandırılıyor.
İlkinden, ““Çin’in Süper Psişik Çocukları”, Yaşam Çiçeği seminerlerinde bahsettik. Eğer hatırlarsanız, 1984 de ilki, inancın ötesinde psişik olan bir çocuk bulunduğu zaman keşfedildi. Araştırmacılar hayal edebileceğiniz her psişik testi yaptılar ve çocuk her seferinde 100 % doğru idi. Kartları başka bir odada açabilirdiniz, bu fark etmezdi. Kartta ne olduğunu tam olarak bilebiliyordu. Omni dergisi Çin’ gitti ve bu keşif ile ilgili bir makale yazdı. Bir çocuk keşfettiler ve sonra başka birini.
1984 te gittiklerinde bunun bir hile olduğunu düşündüler, 100 çocuğu bir odaya koydular, bir kitap aldılar ve gelişigüzel bir sayfa açtılar. Bu çocuklar sayfadaki her sözcüğü okuyabiliyordu. Test üstüne test yaptılar ve yanıt kusursuzdu. Fenomen burada bitmedi. Bu çocuklar sadece Çin’de değil. Tüm dünyaya yayılmışlar. Ben kişisel olarak bana “ ne yapacağız. Her şeyi bilen bir çocuğumuz var ?” diye soran ebeveynler ile konuşmaktayım. Lee Carroll’un burada ABD’de doğan çocuklara “İndigo Çocuklar” dediğine inanıyorum. Ancak, ben kişisel olarak aynı kaynaktan iki grubun geldiğini düşünüyorum, emin değilim.
İki ayrı grup olduğu görünüyor, inanılmaz psişik ve şaşırtıcı. En çok ilgilendiğim üçüncü bir grup var – “AIDS Çocukları”. 10 – 11 sene önce ABD’de AIDS ile doğan bir bebek vardı. Ona doğumunda test yaptılar ve AIDS testi pozitif çıktı. Bir yıl sonra yine test yaptılar, yine pozitif çıktı. Sonra 6 yaşına dek tekrar test yapmadılar ve şaşırtıcı olan şu ki, 6 yaşındaki test AIDS ten tamamen kurtulduğunu gösterdi ! Gerçekte, AIDS veya HIV den eser yoktu ! Neyin olup bittiğini anlamak için UCLA’ya götürdüler ve bu testler, onun normal insan DNA sına sahip olmadığını gösterdi. İnsan DNA sında kodon olarak adlandırılan 64 farklı model üreten 3 lü setler halinde birleşik 4 nükleik aside sahibiz.
Tüm dünyada insan DNA sında bu kodonların 20 si daima açıktır ve kalanları kapalıdır, stop start kodları olan 3 ü hariç, bilgisayara çok benzer şekilde. Bilim her zaman, kapalı olanların geçmişimizden gelen eski programlar olduğunu kabul etti. Ben bunları bir bilgisayardaki uygulama/başvuru programı olarak gördüm. Her neyse … bu çocuğun 24 kodonu açıktı – diğer insan varlıklarından 4 tane fazla. Sonra bu çocuğa, bağışıklık sisteminin ne kadar güçlü olduğunu görmek için test yaptılar.
Bir petri kabına çok öldürücü dozda AIDS koydular ve çocuğun bazı hücreleri ile karıştırdılar ve çocuğun hücreleri hiç etkilenmeden kaldı. Bileşimin öldürücülüğünü artırmaya devam ettiler ve sonunda bir insan varlığını etkileme için gerekli olanın 3,000 katına ulaştılar ve çocuğun hücreleri hastalıktan özgür kaldı. Sonra onun kanını kanser gibi diğer hastalıklar ile test etmeye başladılar ve bu çocuğun her şeye karşı bağışıklığı olduğunu keşfettiler !
Sonra bu kodonları açık olan başka bir çocuk buldular – sonra bir başkasını ve sonra bir başkasını – sonra 10,0000, sonra 100,000, sonra onlardan bir milyon ve bu noktada, dünya – çapındaki DNA testini izleyerek UCLA dünyanın % 1 inin bu yeni DNA ya sahip olduğunu tahmin ediyor. Bu, yaklaşık 60 milyon insanı eski kriter ile insan olmayan sınıfına sokuyor.
Diane: Bu yeni kodon aktivasyonu sadece yeni doğan çocuklarda mı bulunuyor ?
Drunvalo: Pekala, çoğunlukla çocuklar, ama şimdi yetişkinler de var – yüzüncü maymun teorisine benzer şekilde. Şimdi her türden insan bundan etkileniyor ve bu hızla yayılıyor. Hatırlayın, sadece 5 sene önce başladı, hemen hemen kimse yoktu ve şimdi yayılıyor – aynen bir hastalık gibi. Bu bir salgına benziyor ve bu sadece başlangıç. Bunun diğer kısmı, özelleştirilmiş bir bilgisayar programı vasıtası ile İbranice İncil Kitaplarının çalıştırılması ile ilgili olan “İncilin Kodunu Çözmek” adlı yeni kitabı ilgilendiriyor.
Eğer bu kitabın 164 üncü sayfasına bakarsanız, ne olacağını görmek için araştırmacıların programa “AIDS” sözcüğünü koyduğu yeri gösteriyor. Onlar bunu yaptıklarında, program çevirisi “HIV”, “kanda”, “bağışıklık sistemi”, “ölüm” gibi sözcükler verdi – hepsi de AIDS sözcüğüne yakın olan şeyler, ancak aşağıda köşede anlayamadıkları şu cümle vardı ve şöyle diyordu – “hastalığın sonu” ve burada olduğuna inandığım şey budur.
“Bilim, bu yeni yabancı DNA nın bir çok insanda görüldüğünü bildirdi ve onlar şimdi bugün dünyada yeni bir insan ırkının doğduğuna inanıyor ve görünür şekilde bu ırk hastalanmıyor”. Şimdi gerçekten inanılmaz olan şey – onlar bunun çok özel bir duygusal, zihinsel beden yanıtı olduğuna inanıyor – DNA nın belli bir şekilde mutasyona uğramasına neden olan bedenden çıkan bir dalga formu. Bununla ilgili ilk yazan kişilerden biri olan Gregg Braden ile oturup konuştum, inandığımız şey şu ki, bu fenomenin 3 parçası var. “İlk kısım Birliği gören zihindir”. Yaşam Çiçeğini görür. Her şeyhin birbirine her şekilde bağlı olduğunu görür. Hiçbir şeyi ayrı olarak görmez.
Ve “ikinci kısım kalpte merkezlenmektir – Sevgi dolu olmaktır.” Ve “üçüncü kısım kutupluluğun dışına çıkmaktır – artık dünyayı yargılamamaktır.” Dünyayı iyi veya kötü olarak yargıladığımız sürece, kutupluluğun içinde oluruz ve düşmüş halde kalırız. Bu insanların (yeni DNA ya sahip olanların) bir şekilde yargılamanın dışında olduğuna ve her şeyi bir olarak gördükleri bir halde olduklarına ve Sevgiyi hissettiklerine inanıyorum.
Kendi içlerinde ne yapıyor olurlarsa olsunlar, bilgisayar ekranlarında görüldüğünde DNA molekülü ile hemen hemen özdeş olan bir dalga formu üretiyorlar. Araştırmacılar bu insanların yaşam ifadeleri ile, DNA ile haritalandıklarını – onunla rezonansa girdiklerini – ve bu 4 kodonu değiştirdiklerini ve bunu yaparak hastalığa bağışıklık kazandıklarını düşünüyorlar.
Bilmedikleri şey nedir, burası bir çok araştırmanın yapıldığı yer, belki bağışıklıkları var, ama başka bir şey daha var mı ? Belki ölümsüz olabilirler, kim bilir. Belki hayal edemeyeceğimiz başka karakteristikler vardır. Sık sık onların hepsinin birbirine bağlı olup olmadığını düşünürüm. Devam eden bir tür telepatik iletişim mi var ?
Diane: Bu insanların herhangi biri ile tanıştın mı ? Onlara ulaşılabilir mi ?
Drunvalo: bunu iki yıldır biliyorum ve kişisel olarak bu yolu izledim ve onların yapmakta oldukları şeye girdiğimi düşünüyorum. Merkabah’a girdim ve bilinçaltı zihnimden, kodonlarımı aynı şekilde değiştirmesini istedim ve bunu iki yıl önce yapmaya başladığımdan beri, hastalanmadım. Kodonlarımı değiştirip değiştiremediğimi bilmiyorum. Bunu bilmenin tek yolunun DNA testi olduğunu sanıyorum. Ancak, her türden şeye maruz kaldım ve birileri hastalandığında özellikle onlara çok yakın oldum ve hastalığa yakalanmaya çalıştım. Hastalanmaya çalıştım – hastalanamadım.
Bir şeylerin gelmekte olduğunu hissediyorum – belki bir saat sürer ve sonra gider. İlginç olan şey şu ki Çin’deki Süper Psişik Çocuklarda bulunan bu yeni DNA hemen hemen sıfır. Ancak, Rusya ve ABD de bulunmakta. Bunun cepleri (paketleri) olduğu görülüyor ve düşündüğümüz şey doğru ise – Yeni Çağda çoğu insanın gideceği yer olan çok özel bir karşılık ile ilgisi var.
Diane : Bu insanların DNA değişimlerini bilinçsiz olarak yarattıklarını düşünüyor musun ?
Drunvalo: Birinin yolu açtığını düşünüyorum – bir çocuk bunu bir yerlerde yaptı. Sonra bunu ızgaralara koydu (dünyanın ızgaralarına) ve şimdi o dünyanın bilinçaltındadır ve herkes için erişilebilirdir. Bu bir kez olduğunda, bir şekilde diğer insanların da derin meditasyonda ve dua ederken bilinçaltı seviyede buna bağlandığını ve değişimi yaptığını düşünüyorum. Yeni bir ırk doğuyor ve bu, gezegen üzerinde gerçekleşen en önemli fenomenlerden biridir ! Şimdiye dek bunu kimsenin bilmiyor görünmesi inanılmaz !
Diane: Evet, bununla ilgili konuştuğum tek kişi sizsiniz.
Drunvalo: Bunu 2 yıldır izliyorum ve bir şey söylemek için bekledim, çünkü bunun gerçek olduğundan emin olmak istedim. “İndigo Çocuklar” olarak adlandırılan kitapta bu çocuklar üzerine yapılmış geniş bir araştırma var. Eğer anne baba iseniz, sizin çocuklarınızla tam olarak neyin olup bittiği ile ilgili görüşme yapmaya başlayacakları gidebileceğiniz websiteleri vardır. Daha önce söylediğim gibi, bu çocuklar sizin ne hissettiğiniz ve ne düşündüğünüzü tam olarak biliyorlar. Onlardan hiçbir şey gizleyemezsiniz. Bu gerçekten şaşırtıcı ! Bunu, ET lerin uzay gemisinde buraya gelmemeleri fenomeni olarak görüyorum – onlar dünyanın tekamül döngüsüne girerek ve bize katılarak bunu kişiselleştirmek için buraya ruh formunda geliyorlar.
Sık sık ruhlar gezegenin sağ tarafına – örneğin Japonya, Çin ve Tibet – girdiklerinde enkarne olan varlığın (bu insanların) psişik (ruhsal) karakteristiklerini aldıklarını, ve eğer batı tarafına – mantıksal taraf (örneğin, fiziksel karakteristikler) – düşündüm – sonra DNA değişimi geldi. Ancak bu sadece benden gelen bir spekülasyondur. Sadece buna bakıyorum ve neler olduğunu anlamaya çalışıyorum. Yapacağım workshoplarda, öğrendiğim her şeyi bir araya getireceğim ve insanlara buna erişmeyi ve değişimi yapmayı öğreteceğim. Bildiğimi – veya çok yakın olduğumu – düşünüyorum.
Diane: Ve bunun kendini belli bir bilinçlilik haline sokmakla ilgisi var ?
Drunvalo: Evet, bilinçliliğin çok özel bir hali DNA nızda bir değişim üretir – ve bunun, sadece bundan fazlasının başlangıcı olduğunu düşünüyorum. Gerçek şu ki, hastalığın sonu olabileceği toplam resmin sadece minicik bir parçasıdır.
Diane: Bu özel çalışma türü ve keşif, tamamen patladığı görülen DNA aktivasyon çalışmasını nasıl etkiler ?
Drunvalo: Işık bedeninizi biliyorsanız, Psişik enerjinin nasıl çalıştığını biliyorsanız ve bilinçaltının bu gezegendeki tüm yaşamla bağlantısını anlıyorsanız, içinize girip bilinçaltınıza sorabilirsiniz. “Bilinçaltınız o çocukların tam olarak hangi kodonları değiştirdiğini bilir ve eğer bu şeylerin sizin ışık bedeninizde ve Tanrı’nın huzurunda gerçekleşmesini isterseniz”, gerçekleşecektir. “Bu ayrıca kutupluluğu bırakmayı gerektirir – artık iyi veya kötü terimlerinde düşünmemek, yaşamın bütünlüğünü ve tamlığını ve mükemmelliğini görmek.” Bu çok kesin zihin, duygu ve beden yanıtıdır.
Beden yanıtı, bedeninizin basitçe iyi veya kötü olarak bilmediği, her şeyin arkasında yüksek bir amacın olduğunu gördüğü bir yerdir. Hepimiz bu konuyu biliyoruz – İsa’dan Krishna’ya, Sai Baba’ya kadar herkes uzun zamandır bunu anlatıyor, ancak bu, dış çevrede bir şeylerin gerçekten değiştiğinin ilk farkında olduğum şeydir. İnsanların DNA sı gerçekten değişiyor. Bununla ilgili konuşan çoğumuz var – ancak bunların hiç biri bilim tarafından görülmedi. Şimdi görülmektedir, ve dökümante edilmektedir.
Diane: Eğer durum bu ise, o zaman bunun bugün yaşamlarımızda ne önemi/anlamı vardır ?
Drunvalo: Hepimizin, çocukların tesis ettiği bu özel modeli izleme seçimine sahip olduğumuza inanıyorum. “Çocuklar yolu gösterecek” denmiştir. Eğer istersek ve bu çocuklara güvenirsek, benim yaptığım gibi, yan etkilerden biri hastalıklara bağışıklıktır.
Diane: Ölümsüzlüğü seçen bir çoğumuz var. Ancak, bazı insanlar hastalığa bağışıklığın, gezegeni dengede tutmaya yardım eden yaşam/ölüm dengesini de bozacağını söylüyor. Buna nasıl yanıt verirdiniz ?
Drunvalo: Bunu yargılamazdım. Bu gerçekleşiyor ve eğer döngüyü bozacaksa ve muhtemelen bir şekilde bozacaktır – yaşamda gerçekleşen her şeyin bir nedeni ve bunun için bir amacı vardır. Belki artık hastalanmayan bu insanlar – belki artık ölmeyecekler bile ve belki onların bilinçlilikleri dünyanın orijinal amacı ile öyle hizalanacak ki, en sonunda bütün ve tam bir dünya amaçlanacak ve kirletilen ölümcül bir aşırı zorlanmış bir dünya olmayacak.
6 milyar veya 20 milyar insanla kolayca yaşayabiliriz … eğer … farklı şekilde yaşarsak. Çok yer var ve biz kaynaklarımızı gezegeni öldüren şekillerde kullanıyoruz. Eğer farklı şekillerde yaşamayı seçmiş olsaydık, bu değişebilirdi.
Belki bu insanlar vasıtası ile yanıtlar görünür olabilir. Çünkü hastalığa bağışıklıkları olan bir hale ilerlemesi, yaşam ile bir şekilde kesinlikle uyum içinde olduklarının çok güçlü bir göstergesidir. Bu işlemi bakteri ve virüslerin mutasyonu ile eşit sayabiliriz. Onların sistemlerine penisilin gibi kirleticiler ile saldırıyoruz, ve bu bir kaçı hariç hepsini öldürüyor. Kalanlar daha güçleniyor. Şimdi olan şey bu bakterinin onlara verdiğimiz zehirlere karşı bağışıklığa sahip oldukları yere girmeleridir. Ve biz aynı şeyi yapmıyor muyuz ?
Biz, kirlilik veya virüsler ya da hastalıktan etkilenmeyeceğimiz bir noktaya mutasyon geçiriyoruz (değişiyoruz). Ve biliyorsunuz, geçen yık gerçekleşen başka bir şey var – AIDS % 47 kadar azaldı – dünyanın tarihinde tek bir hastalığın en büyük azalışı. Bunun konuşmakta olduğumuz bu şeyle çok ilgisi olduğuna inanıyorum.
Diane: Bu heyecan verici !
Drunvalo: Evet, öyle. Sadece, dünyaya gidilecek yere beni yönlendirmesi için izin veriyorum. Şüphesiz, ışık bedenlerimizi ve onları nasıl kullanacağımızı bilmek önemli, ancak çocuklar çok dikkatle söylüyorlar – bu yola gelin – ve nereye götüreceğini görün.
Diane: Gelecek workshoplarınızın odaklanacağı konu bu mu ?
Drunvalo: Evet, son iki yılda araştırmalarımdan ve Dünya/Gökyüzü çalışmasından öğrendiğim her şeyi bir araya, herkesin çocukların eriştiği yere girebileceği basit bir karşılığa/yanıta getireceğim. Elimden gelenin en iyisini yapacağım !

James Twyman ise kitabı "Sevgi Temsilcisi"nde, Bulgaristan'da tanıştığı ilginç bir çocukla tanışma hikayesini ve ardından bu çocuğun göstermiş olduğu psişik güçleri paylaşıyor. Maddenin şeklini değiştirebildiğini, insanların düşüncelerini okuyabildiğini ve saf niyetle görünüşlerini başka birer cisme dönüştürebildiğini gözlemliyor. Bulgaristan'ı ziyaretinden dört ay sonra, ve tanıştığı bu çocuk ve onun gibilerle yaptığı çalışmalar sonucunda, bu çocukların bilinçlerini açarak, nerede olursa olsun onları telepatik olarak duyabilmeye başlıyor; ve çocukların, onda ve diğer herkeste mevcut olduğunu söyledikleri potansiyel yetenekleri ifşa etmeye başlıyor. Bulgaristan'dan sonra Bosna ve savaştan yara almış diğer bölgeleri de ziyaret etmesi onun "Psişik Çocuklar"la tanışmasına neden oluyor. O dönemden beri Oregon'daki bir bölgede, "Aziz Topluluk" üyeleri için geniş kapsamlı tedaviler uyguluyor.

Savaş bölgesi olan ülkelerdeki psişik yetenekli çocuklar

Yaklaşık yüzyıldan bu yana psikolojik çevrede biliniyor ki zarar gören, stres altında olan, ya da bu tarz travmalara maruz kalmış çocuklar psişik oluyorlar. Bunlar arasında raporlananlar: beden dışı deneyimler, telepati, maddeyi düşüncelerle etkileme, geleceği bilme, melekler ya da devalarla iletişim kurma ve onları görebilme. Kriz dönemerinde, çocukların doğal sezgileri otomatik olarak yaşamını devam ettirme mekanizmasına yöneliyor. Şöyle ki bilinç, kendisine bir çeşit kalkan oluşturuyor ve psişik güçler bu kalkan görvini görüyor.

Psişik olarak bilinen çocuklar şimdilerde çok fazla-inanılanın bile ötesinde

Bu iddiaların çoğu doğru. Psişik çocuklar için kurulan pek çok okul dünya genelinde yayılıyor; bununla birlikte konferans, makale ve dergilere de rastlamak mümkün. Ve şu bir gerçek ki, şu anda dünyaya gelen tüm varlıklar, "özel" olarak nitelendirilen bu çocukların özelliklerine sahip. Buna ek olarak ise; dünyamız değiştikçe (daha az oksijen, azalan manyetizm, artan fırtınalar...) her yaştan varlığın, kendini korumak ve adapte olmak amacı ile psişik olarak uyanacağını söyleyebiliriz. Araştırmalar gösteriyor ki, Çin'deki süper psişik çocuklar ergenlik çağından sonra kahinlik, telepati ve madde üzeri güçlerini kaybediyorlar. Bundan şu sonuç çıkıyor: Psişik yetenekler zihin, hormonal denge ve çevreden etkileniyor. Bu yetenekler gerçek, ve 'süper güç' olarak lanse edilmekten, ya da dinsel yargı ve ayıplamadan çok, daha geniş bir kabullenmeyi hak ediyor. Peki bu yargılamaların sonycynda neler oluyor? İşte bu durumu derinlemesine incelemek gerçekten travmatik sonuçlara götürebilir bizi; zira psikolojik olarak baskı altında olan çocuk, çevresinden aldığı tepkiler karşısında savunmasız kalıyor ve intihara kadar gidebiliyor.

Senelerin ötesinde bilgeliğe sahip olan çocuklar

Artık yetişkinler, tavsiyelerini ve yaşamlarını değiştirdiklerini söyledikleri bilgelik sözlerini gençlerden alıyorlar. Gerçeği görmek gerekirse, gençlerin nasihatları aslolanı yansıtmaktadır: Birbirinizi sevin, rolüne bürün ve olsun, inancını koru, kimse yalnız değildir, her varlık değerlidir, Tanrı gerçektir ve bizi sever... Şunu aklınızda bulundurun; modern çocuklar birbirleriyle farklı ve bir çok şekilde iletişim kurmaktadırlar. Pek çoğu kendi web sitelerine sahip, kitaplar yayınlıyor, radyoda yayın yapıyor ya da televizyonda talk showlara katılıyor. Hatta e-magazin ve elektronik posta servisiyle ağ kuruyorlar. Ya da bunları onlar için yapan bağlantıları var. İnternet "Ağ" sistemi, BİRlik çerçevesinde iletişimin ilk örneğini oluşturmuş gibi görünüyor.

Normalin dışında sakin, ve karşılıksız seven çocuklar

Günümüz gençleri alışıldığın dışında bir sakinlik sergilemekte, ve bu huzur dolu dinginlik yetişkinleri sakinleştiriyor. Ancak bu dinginlik hali karmaşayı, umursamazlığı ve sabırsızlığı saklıyor. Bazı gazete sayfalarında şu tarzda başlıklar atılmıştı: "Genç Öğrenciler Şiddete Yöneliyor"... 2003 Mart'ında bir gazeteci, ilk önce üç oğlunu, sonra da kendisini öldüren bir babayla ilgili haberi soruşturmaktaydı. En küçük oğlunu tanıyan bir çocukla sohbeti sırasında çocuktan şu soru geldi: "Sence tüm babalar çocuklarını öldürmeli mi?" Şüphe yok ki yeni çocuklar sevgi dolu ve bu konuda da oldukça cömertler. Bu çocuklar bunun geri bildirimini yapacak ve otoriteleri oldukça kesin bir şekilde sorgulayacaklardır.

Mutasyona uğrayan, DNA sarmalı değişimi ve ek kodonlara sahip çocuklar

Gün be gün ortaya çıkan ve araştırmaya yönelik temayı oluşturan bir gerçek varsa, o da DNA değişimleri ve yapısal mutasyonlar. Bu konuda en kapsamlı araştırmalardan biri olan ve ses getiren makalelerden biri de Dr. Berrenda Fox tarafından hazırlanmıştı (Dr. Fox röportajını bu ayki "Değişiyoruz!" yazımızda bulabilirsiniz.). Fox, duyurusunu yaptıktan kısa bir süre sonra kliniğini kapatmak zorunda kaldı; zira Amerika Tıp Derneği (American Medical Association) ile bir tartışma (!) yaşamıştı.

Dahi çocuklar; zeka yükselişte

Standard IQ skorları hızlı bir yükselişte. Zekanın ırsi olduğunu düşünüyorduk, yani genler aracılığı ile kalıtsal bir şekilde taşındığı iddialarındaydık; ve çevre çok az etkiliyor deniyordu. Lakin günümüz araştırmaları ortaya koyuyor ki doğanın etkisi çok fazla. Cornell Üniversitesi'nden psikolog Ulrich Neisser, "Bu durum, IQ katılığını alt üst etmektedir. Bunu değiştirebleceğimize dair güçlü kanıtlar var." Brookings Enstitüsü'nden William T. Dickens, "İnsanların IQsu çevre ve genlerce şekilleniyor; lakin çevreleri IQlarına denk." diyor ve devam ediyor, "Yüksek IQ kişiyi daha iyi çevreye yönlendiriyor." Yani çevremiz olduğu gibi bilinçliliğimizi ve zekamızı etkiliyor. Bir bakalım, en küçük ayrıntıda bile bulmaca ya da sorularla karşılaşıyor bu çocuklar; sonuç olarak mutasyona uğrayan bir zeka ile karşılaşıyoruz! Çocuklar ebeveynlerinden daha bilgili yetişiyorlar; her türlü bilgiye ulaşılabilirlik olası çünkü.

"Uzaylı" gibi, farklı görünüşe sahip çocuklar, geniş ön loblar

Çocukların beyin yapılarında, sinir ve sindirim sistemlerinde oluşan değişimlerden söz edilmekte; ve normal olmayan hassas deri, kulak ve gözler... Değişimler geçiren bu çocuklar, ölüme yakın deneyimler yaşayanlarla benzerlik gösteriyorlar; psikolojik değişimler açısından. Yapılan araştırmalarda ortaya çıkan sonuç, biyolojik yapılardaki değişimleri ortaya koyuyor; özellikle beynin ön lobundaki farklılıklar. Gözlemlenen o ki, bu çocuklar resmen "miğfer" giyiyorlarmış gibi bir beyin yapısına sahipler. Bu gözlemler genellikle kafatasının ön tarafı ve arka tarafındaki çıkıntı olarak gözlemlenmekte. Bu özelliklere sahip pek çok çocuğun fotoğrafına yer verilen "Biyolojinin Üstünlüğü: İnsan Tininin Mavi Kopyası" kitabında Joseph Chilton Pearce tarafından inceleniyor. Ve şunu ekliyor, "Bu çocuklar son derece zekiler ve adeta başka dünyadan gelmiş gibiler." Pearce'ın belirttiğine göre bu çocukların anneleri de benzer bir geçmişe sahip. Kendilerine inançları tam ve güçlüler; ve ayrıca oldukça spiritüeller. Çoğu kırk ya da otuz yaşlarında.

Ağırlıklı olarak mor ya da indigo renginde auralara sahip çocuklar

Altıncı Kök Irk'ın öncüleri 1800'lerin sonlarından itibaren gelmeye başlamıştı. Mor ya da indigo rengine sahip auraları olan çocukların gelişleri artık bilinen bir gerçek diyebiliriz, ve gittikçe yayılıyorlar. Aura renklerinin yanısıra beden tipleri, davranışları, mantıksal ve sezgisel keskinlikleri de belirtilmeli. Gerçek İndigolar, Beşinci ve Yükselmiş Beşinci Kök Irkları kadar fiziksel bir dayanıklılığa sahip değiller (burada kastedilen 'gerçek İndigolar' Altıncı Kök Irk'a ait olanlardır.). Her bir ırk, bir öncekinden sonra kendini fiziksel ve psikolojik olarak bilinçlilik düzeyini geliştirir. İndigolar cinsiyet farklılıklarını değerlendirmede yetenekliler; kişisel bağımlılıklara sahip değiller ve sağlık konularına da oldukça ilgililer. Günümüzün sorunlarına baş ağrıtanlar Beşinci Kök Irk'a ait mensuplardı (Yükselmiş Maviler); tedavi edici ve düzeltici göreviyle gelmişlerdi. Düz bir mantığa sahiplerdi ve fiili olarak amaçlarından dönmeme konusunda durdurulamazlardı. Yeni çocuklar; İndigo Kahraman, Kristal, Psişik, Yıldız Tohumu, Başka Irk Melezi, Mavi Işın gibi isimler alıyorlar; ve kimseye hizmet etmiyorlar ,ayrıca bu çocukların bir tanesinin bir orduya bedel olduğu söyleniyor..
Devamını Oku »

Yukarı Git