21 Ocak 2016 Perşembe

MİSTİSİZM VE HAKİKAT ARAYIŞI



İnsanoğlu tarih boyunca sonsuzluk, doğaüstü gerçeklikler, nereden gelip nereye gittiği ve bilinmeyenler hakkında değişik araştırma ve yöntemlere başvurmuştur.

Bu arayışlardan biri olan Mistisizme göre, insanın mantık ve akıl yürütme yoluyla erişemediği İlahi ve doğaüstü hakikatler ancak derin bir sezgiyle metafizik yollarla araştırılabilir. Mistiklere göre İlahi nizama ait bilgi akıl yoluyla değil, ruhani sezgi melekeleri ile elde edilir, her insanın ruhunda ebedi ateş ile birleşmeyi arzulayan ilahi bir kıvılcım taşır, hiç kimse benliğinden arınmadıkça Allah bilgisine doğrudan ulaşamaz ve Aşk Allah’a doğru yükselirken nefsin rehber ışığıdır.

Mistisizm tarihte bütün kültürlerde varlığını göstermekle birlikte etimolojik olarak Yunanca Eleusis Gizemlerine katılım anlamına gelen “mysteria” terimiyle ilgilidir. Sözcüğün kökeniyle ilgili diğer bir görüş ise, Yunanca dudak ve gözlerini kapamak anlamına gelen ”muein”’den geldiğidir.

Kelime olarak Yunancadan gelse de görüş ve uygulama olarak Antik Mısır, Hinduizm, Budizm Şamanizm, Maya ve birçok eski medeniyette varlığını göstermiştir.

Mistikler Varlığın yüksek bilgisine ulaşmak için tefekkür ve sezgiyle dış alemle ilişkilerini keserek Hakikati vecd halindeki duyu üstü deneyimlerde ararlar. Ulaşmak istedikleri hedef ise Aydınlanma ve uyanma denilen yüksek şuur halidir. Böylelikle bütünün, hakikatin bilgisine ulaşarak Tanrıyla Bir olmayı deneyimlemek isterler.

Bütün dinlerde yer bulan mistisizm dinlerin ve bazı öğretilerin kalıplaşmış şekilciliğinin ötesinde batini yönü yani içe dönük boyutuyla ilgilenmiştir. Tarih boyunca bütün dinlerden büyük mistikler çıksa da şekilciliği benimseyen dinler mistikleri yeterince anlamadıkları gibi dışlamışlar ve dine karşı olmakla suçlamışlardır. Aslında bu mistik yüreklerin yapmak istediği görünenin ötesine geçip dinlerin içe dönük bilgisinin insanın özüne, hakikatin bilgisine ulaştırabileceği gerçekliğidir. Şekil bilgisinin ötesinde insanın kendi içinde bir yolculuğa çıkıp, meditasyon, riyazet denilen nefsin isteklerini kırmayla ve tefekkür gibi derinleşmelerle edindikleri metafizik bilgiyle varlığın daha yüksek veçhelerine ulaşılabileceğinden bahsederler.

Mistikler de sürekli bir arayış, görünenin ötesine geçme isteği ve iç görüsü vardır. Skolastik, şekilci din anlayışı bilgilerin vahiyden geldiğini olduğu gibi sorgulanmadan, kabul edilmesi gerektiğini söylerken bu konuda farklı arayış ve görüşlere toleranslı bakmaz. Dinler zamanla içe dönük, hakikatin bilgisine ulaştıran gerçek amacından uzaklaşıp, şekilci, buyurucu , şerri uygulamalarıyla dayatmacı ve katı hale dönüşmüştür. Bu anlamda İnsanlar arasındaki ayrımları hoşgörü, sevgi ve anlayışla gidermek bir yana zamanla daha da katılaşarak kendi içlerinde görüş ayrılıkları nedeniyle mezhepsel bölünmelerle adeta ayrılıkların sebebi olmuşlardır.

Değişik kültür ve dinlerden gelen mistikler arasında nüanslar olsa da hepsi sevgi, anlayış, merhamet, hoşgörü, nefsi terbiye etmeye önem vermiş ve bu yolda ortak amaçları, sezgi ve içe bakış yoluyla yeni bir idrak seviyesine vararak hakikatin bilgisine ulaşma yani Tanrı ile doğrudan deneyim yaşadıkları Birlik halini tecrübe etmek olmuştur.

Tarihte birçok kültürde mistisizm ve felsefe birbiriyle yakından ilişkilidir. Budizm, Hinduizm, Taoizm ve Yunan ve birçok kültürde bu paralellik mevcuttur. Yunanda ilk olarak akla gelen Platon, Pisagor, bir ölçüde Sokrates’in öğretilerinde ve sonrası birçok filozof ve Neoplatonculuk da mistik unsurlar bulunmaktaydı. Bunlar daha sonraki dönemde kültürel etkileşimlerle Hristiyanlık, Musevilik ve İslam felsefesini etkileyerek antik dönemden beri eklektik olarak gerek Hermetizm, gerek Hinduizm, Antik Mısır ve gnostik etkilerle belli coğrafyalarda sentezlenmiş ve iç içe geçmiştir.

Büyük ve önemli Hristiyan, Yahudi, Müslüman Hindu, Budist birçok mistik aynı zamanda dönemin ileri gelen filozoflarıydı. Özellikle doğu dinlerinde mistisizm ve felsefe yakından ilişkilidir. Felsefi hakikatler ve mistik tecrübe arayışı birliktedir. Hindu ve Budist filozoflara göre insanın kendini ve dünyayı sorgulanmasındaki amaç, ayrılıkların illüzyon olduğu bilgisine varılmasıdır. Ve böylelikle insan şeylerin tabiatına ilişkin yanlış bilgiden kendini kurtarabilir.

Her ne kadar mistikler yaşadıkları tecrübelerin, duyuüstü hallerin dili aştığını, bireysel deneyimlerin ifade edilmez olduğunu söyleseler de bazı mistikler bu tecrübeleri dille aktarmaya çalışmış ve bu aktarmalarla değişik mistik gelenekler arasındaki farklar ortaya çıkmıştır.

Örnek olarak, Yahudi Kabalacı mistikler semaya yükselme hissini yaşadıklarını, Müslüman Sufiler kendilerini Allah’ta kaybettiklerini, Budist mistikler Nirvana’yı tecrübe ettiklerini, doğal mistikler ise kendilerinin Kozmik düzene dahil ve bütün eşya ile bir olduklarını tecrübe ettikleri söylemişlerdir. Değişik kültürlere göre bu örnekler daha da çoğaltılabilir.

Aydınlanma döneminde felsefede pozitivizm ve bilimin etkisiyle modern felsefe, mistik tecrübelerin öznel, bireysel tecrübeler olduğunu söyleyerek genelleme yapılamayacağını ve duyuüstü gerçekliğin rasyonel olarak aktarılamayacağı anlayışından hareketle mistik görüşlere ve bu felsefeye pek sıcak bakmamıştır.

Tarihin bütün dönemlerinde kendine yer edinen mistisizm her devir farklı ekoller başlığı altında varlığını sürdürmüştür.

Özellikle teknolojik olarak çok hızlı bir gelişim çağına girdiğimiz bu dönemde bilimdeki ilerlemeler rölativite ve kuantum teorisinin diğer bilimlerde yer bulmasıyla sosyal bilimlere, insan varlığına ve doğaya ait yüzyıldan kalma kalıplaşmış bakış açısı değiştirmektedir.  Makro ve mikro düzeyde görünenin ötesindeki alemin çok boyutlu gerçekliği mikroskop ve teleskobun gelişmesiyle ve nano teknolojinin giderek önem kazanmasıyla hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı, daha farklı boyutlardan farklı görüneceği bunun bir frekans ve algı ayarı olduğu gibi yaygın görüşler önem kazanmıştır. Yeniçağın bakış açısı ve gelişmeler öyle gösteriyor ki önümüzdeki yıllarda da artan bir ilgiyle mistisizm ve benzeri görüşlere yönelimi artıracaktır.

Mistik üstatların belirttiği gibi bu yolda olan herkesin hakikatin bilgisine erişeceği garantisi olmasa da bu yolda olmadan, edinilecek bir bilgi ve tecrübe değildir. Bu yol daima peşinde olanları, adanmışları cezbeden ve onlara açılan bir yoldur. Reenkarnasyona inan bazı mistik üstatlara göre varlığın bu aşkın İdrak bilgisine erişmek tek bir yaşamda elde edilemez birçok yaşam boyunca gelip gitmek, belli bir yaşam tekamül seviyesinde olmak gerekmektedir.

İnsanın her şeyi anlama, açıklama ve varoluşuna daha belirlilik kazandırmak isteği, varlığın her türlü bilgisine erişmek isteği sanırım daha çağlar boyunca insanın en büyük arayışı olacaktır. Ve bu uğurda birçok yöntem geliştirip peşinden gidecektir. İnsanlık tarihi farklı düzlemlerde varoluş ve yaratılış ile ilgili gizemler hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen kendini adamış bu mistik yüreklerin sesleriyle yankılanmaktadır. Bu yankıları duyan nice mistik gönüller hakikat arayışlarına devam etmektedirler.

Kaynak : www.yuvayayolculuk.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yukarı Git