4 Mart 2016 Cuma

DERİNLİĞİN ODALARI



Derinliğin Odaları - Kathleen DONALDSON

Birkaç yıl önce yerin altına – nüfuz eden yeni radarın gizli tasnifi kaldırmasından beri (declassification), en şaşırtıcı veriler dünyanın çeşitli kısımlarındaki kompleks ve yeraltı labirent sistemlerinden ortaya çıktı. Güney Amerika’da ki Guatemala gibi yerlerde, Tikal’de ki Maya piramit kompleksinin altında ülkenin diğer ucuna kadar 800 km yayılan tüneller haritalandı. Araştırıcılar, yarım milyon Maya Yerlisinin kültürlerinin büyük kısmının yok oluşundan nasıl kaçtıklarını anlamanın mümkün olduğunu belirtti.
Benzer şekilde, SIRA radarı 1978 in başlarında Mısır’da konuşlandırıldı, Mısır piramitlerinin altında olağanüstü bir yeraltı kompleksi haritalandı. Mısır’ın Başkanı Sedat ile yapılan anlaşmalar sisteme nüfuz etmek için çok gizli kazıların otuz yılı ile sonuçlandı. (otuz yıl çok gizli kazılar yapıldı). Avustralya’daki son zamanlarda yapılan bir toplantıda, Giza projesindeki kilit bilim adamlarından biri olan Dr. Jim Hurtak DERINLIGIN ODALARI olarak adlandırılan çalışmanın filmini gösterdi.
Film 15,000 yıl eski olan Giza platosunun altındaki bir çok seviyelere erişen engin bir megalitik metropolün keşfini gösteriyor. Yeni – Çağ’ın diğer kalan ilgilileri sfenksin sol pençesinin altındaki gizli bir oda ile ilgili spekülasyon yaparken, “Tanrıların Şehri” aşağıda yayılmış olarak duruyor. Hidrolik yeraltı su yolları ile tamam olarak, film Nil Vadisinin boyutunda, kocaman odaları, oyulmuş çok büyük heykellerle birlikte en büyük katedrallerimizin bölümlerini (boyutlarını) gösteriyor. Yaşamlarını riske atan, ışıkları ve kameraları ile araştırıcılar ötedeki mühürlenmiş odalara girmek için yeraltı nehirlerini ve kilometrelerce uzunlukta gölleri lastik sandallarını dikkatle geçiyorlar. Önceden, önemli miktarda kayıtlar ve insan eliyle yapılmış şeyler bulundu.
*Tufandan hemen sonra, şimdi ki zaman döngüsünün şafağında, Mısırlıların ZEP TEPI olarak adlandırdığı bir devirde, “İlk Zamanlar”da, uygarlığın ilk adımlarındaki hayatta kalanları inisiye etmek için bir grup gizemli “tanrılar” ortaya çıktı. Mısır’da Thoth ve Osiris’ten , Amerika’da Quetzacoatal ve Viracocha’ya, dünya çapındaki gelenekler çağdaş uygarlığın başlangıcını/kökenlerini bu sofistike (karmaşık/gelişmiş) gruba atfeder. *
Von Daniken’in gazeteciliğinin yanlış yola sevk eden popülerliğine rağmen, dünya etrafından kanıtlar, bu insanların önceki uygarlığın yüksek – teknoloji (-li) hayatta kalanları olduğunu gösteriyor. Kendi uygarlığımızın nükleer yeraltı sığınakları ve gizli araştırma yetenekleri/olanakları gibi, bunlar toz (bulutu) çöktükten sonra, yeraltı “Tanrı şehirlerinden ortaya çıkanlar vardı. Bunlar, Genesis’te bahsedilen Enoch ve Methuselah gibi, “tufandan önceki piskoposlar/kabile reisleri”, “devler ve eskinin kahramanları” idi. Kadim Sümer’in, Mısır’ın ve Hindistan’in esrarengiz tanrıları, hepsi Tufandan önceki şaşılacak/inanılmaz zamanlardan sesleniyor.
Bu, bizimkinin ötesinde olan bir uygarlığın ve teknolojinin mirasıdır. Sfenksin ve piramitlerin sadece yüzey işaretleyici olduğu, engin bir yeraltı şehrini yaratabilen bir teknoloji. Proje bilim adamı Dr. Hurtak bunu ileri dünya dışı bir kültür ile temasın etkisine benzetiyor. O, bunu son dünya kargaşası/düşüşü tarafından tahrip olan, Atlantis uygarlığı olarak adlandırılan, Dördüncü Kök ırkın keşfi olarak tanımlıyor. Bu, Dr. Hurtak’in “Anne Baba uygarlık” olarak söz ettiği, tüm lisanların, kültürlerin ve dinlerin tek bir ortak kaynağın izini sürdüğü açık/anlaşılır bir kanıtı sunuyor.
Yerin altındaki teknoloji makine teknolojisinin ötesindedir. Arthur C. Clarke’in bir zamanlar saka yaptığı, gibi “kendi teknolojimizin ötesindeki herhangi bir teknoloji bize sihir gibi görünürdü”. Dr. Hurtak’a göre, bu, genetik kodun şifresini çözen ve fiziksel spektrumun anahtarlarına sahip bir kültür idi, eskilerin “Daha Yüksek Işik Fiziği”… kadim Gılgamış’ın çöl topraklarındaki “Mashu Dağı”nın altındaki tünelleri aramak için kayıp “Tanrıların Şehrine” ünlü yolculuğundaki aramaya gittiği her şey.
Hurtak “ışığın lisanından” ve ismi ENOCH olan, Büyük Piramit Kompleksinin inşasında adi geçen önceki zaman döngüsünün (devrinin) büyük rahip – bilim adamından söz eder. Hurtak büyük bir spiritüel bilimi, yıldızlara genetik bir merdiveni tanımlayan bir bilimi ima eder.
Rahip – bilim adamı ENOCH önceki zaman devrinin en ünlü karakterlerinden biri olan tufan öncesinden bir patrik/piskopos/kabile reisidir. Methuselah’in babası ve Nuh’un büyük dedesi olan Enoch’tan İncil’de alfabenin ve takvimin yaratıcısı olarak, efsanevi “Yahweh’in Şehrinin” orijinal Zion’un mimari olarak bahsedilir. Enoch ayrıca “Lord tarafından yukarı alınan” ve “dünyanın ve cennetin sırları”nın gösterildiği tarihin ilk astronotudur. O, tüm insanlık için “tartılar ve ölçüler” ile dünyaya geri döner.
Mısırlıların THOTH olarak bildiği “Sihrin ve Zamanın Lordu” ve Yunanlıların HERMES olarak bildiği “tanrıların habercisi”, o ölümsüzlüğün gizini arayan ve geri döneceğine söz veren, mitik Avalon’da bir elma ağacında ortadan yok olan esrarengiz büyücü Merlin olarak Celtic (Kelt) geleneğinde bile hatırlanır.
Ölümsüzlüğe ulaşan, nasıl “tanrılar gibi “olabileceğimizin gizine ulasan biri olarak, Thoth/Enoch zamanın sonunda “kutsal toprağın kapılarının anahtarları ile” geri döneceğini vaat eder. İlk dini liderler tarafından İncil’den çıkarılan Enoch’un kayıp Kitaplarını ortaya çıkaran, tartışmaya yol açan Ölü Deniz Tomarlarında, Enoch yüksek bilginin anahtarlarını yanlış kullanan ve kendisini son afetten kurtaramayan geçmişteki hayret verici uygarlığı tarif eder. Hem gerçek anlamıyla hem de mecazi olarak onlar “anahtarları” kaybetti, onlar tüm yüksek bilgiyi kaybetti.
Bir çok gelenek ile, hatta Maya efsanesi Quetzacoatal ile, Enoch şimdiki zaman döngüsünün sonu olan, “Zamanın Sonunda” bu bilginin geri döneceğini vaat eder. İncildeki ifşaatlar, şimdiki dünyanın sonunda “her şeyin açığa çıkacağını” vaat eder. Mısır’daki ve dünyanın diğer bölgelerindeki olağanüstü keşifler sadece ileri bir teknolojiyi değil, bizim şimdiki durumumuzun ötesine tekamülsel yolu tanımlar.
Dünyanın kilit piramit sitelerinin dikkatli bilimsel incelemesi onlarin sadece gezegenlerin ve yıldız sistemlerinin pozisyonlarını yansıtan yapılar olmadığını, ayni zamanda insan bedeninin çakralarını ve harmonik boşluklarını taklit etmek için dizayn edilen karmaşık harmonik yapılar olduğunu ortaya çıkarıyor. Hatta Büyük Piramidin içindeki her bir tas özel bir frekansa veya müzik ses tonuna (perdesine) harmonik olarak uyumludur. Büyük Piramidin merkezindeki lahit, insan kalp atışının frekansına uyumludur.
Dr. Hurtak ve arkadaşları tarafından yönetilen Büyük Piramitte ve Güney Amerika’da diğer sitelerde yapılan şaşırtıcı deneyler piramitlerin sesle – aktive edilen “jeofiziksel bilgisayarlar” olduğunu gösteriyor. Özel kadim sesler tonlanarak, bilim ekibi piramitlerin üzerinde ve içinde görünür sürekli ışık dalgaları üretti ve hatta şimdiye dek, erişilemez odalara da nüfuz ettiler.
Arka arkaya gelen keşifler , kadim rahip – bilim adamlarının tapınak yapıları içinde bir çeşit harmonik ses teknolojisi kullandığını gösteriyor.
Enoch’a ait kayıp bilgiler ana lisanı “Işığın lisanı” olarak ortaya çıkarıyor. Eskilerin HIBURU olarak bildiği, bu lisan ilksel çekirdek lisandır, bu zaman döngüsünün başlangıcında ortaya çıkmıştır. Modern araştırmalar en eski formdaki İbranice’nin beynin phosphene ışığı (alevi) modellerinden ortaya çıkan doğal bir lisan, alfabetik formlar olduğunu doğrular. Gerçekte, ayni şekiller dönen bir vorteksten doğmuştur. O, bizim sinir sistemimizden akan gerçek bir ışık lisanıdır.
Fiziksel dünyanın doğal dalga formu geometrilerini sifre ile yazan, Hiburu ışığın dalga formu özelliklerini taklit eden harmonik bir lisandır. Enoch’un “anahtarlaıi” ses anahtarları, realitenin kendisinin – mitsel “Dünyanın Gücü” – titreşimli matrisinin anahtarları olarak ortaya çıktığından bahseder. Enoch’a ait bilgi,sinir sistemini direkt olarak etkileyebilen ve olağanüstü sifa ve yüksek bilinçlilik durumları etkisi üreten kadim mantralar ve tanrı isimleri ile kodlanmış sonik (sesle ilgili) denklemleri tanımlar.
Kadim bir metinin belirttiği gibi, “eğer tanrılar ile konuşacaksanız, önce tanrıların lisanını öğrenmeniz gerekir”.
Torah’ta (Tevrat ?) tasvir edilen kadim kabalistik “Hayat Agaci”, DNA, simdi sabit bir teyp kaydi olmaktan çok, yasayan/canlı titreşen bir yapı olarak düşünülüyor. Bir çok modern bilim adamı, DNA’ya ışık, radyasyon, manyetik alanlar veya sese ait (sonik) itkiler (çarpmalar) ile değistirilebilen parıldayan dalga formu konfigürasyonu olarak bakıyor. Thoth/Enoch’un mirası eskilerin harmonik biliminin, “Işığın lisanının” DNA’yi gerçekten etkileyebildiğini belirtiyor.
Mısır’daki kanıtlar bunun Mısırlılar tarafından teşebbüs edilen 6,000 yıllık genetik deney olduğunu belirtiyor, ölümsüzlük ve yıldızları arayış, Gılgamış tarafından çok uzun zaman önce başlatılan, eskinin büyükleri tarafından tanımlanan bir arayış. Mısırlılar, çoğu ilksel Hristiyan tercümanların düşündüğü gibi ölümden sonraki yasama bağlanmamışlar, daha yüksek tipte bir insan yaratmaya odaklanmışlardır. Bir çok kadim kültür ile birlikte, onlar DNA’nın yıldızlardan geldiğine ve geri dönmelerinin kaderleri olduğuna inanıyorlardı.
Thoth/Enoch’un bilgisi insanların şimdiki dünyasal şekillerimizin ötesine tekamül etmesinin istendiğini (niyet edildiğini) ima eder, İncilin bize söylediği gibi, “biz meleklerden daha büyük olabiliriz”. Mısırlılar, “Orion’un Büyük Gözünün ötesine” yolculuk yapan ve insanların arasında tanrılar gibi yürümek için geri dönen, Enoch gibi ara sıra ortaya çıkan bireylerin, “Yıldızlarda yürüyenlerin” hikayelerini kaydeder. Modern bilinçlilikten yarı – ilahi varlıkların ağarmasına rağmen, kadim metinlerin ısrar ettiği gibi, “tanrılar gibi olmamız”ın kaderimiz olması mümkün müdür ? Mayaların “Işığın Lordları” ve Mısırlı/Tibetli “Parıldayanlar” gerçekte insanin daha yüksek bir formu mudur ?
Bir çok dünya efsanesine göre, güneş sistemimizin galaksinin merkezinin etrafındaki 26,000 yıllık zodyaksal yörüngesinin 13,000 yıllık yarı – noktasında, her bir zaman döngüsünün başında ve sonunda, böyle varlıkların düzenli olarak geri döneceği öne sürülüyor. Galaktik yörüngemizdeki koşullardan dolayı, bu 13,000 yıllık araların veya “dünyalar”ın afetsel büyük değişiklikler ile ayrıldığı görülmektedir.
Galaktik yörüngemizin “Anka Kuşu Döngüsü” olarak adlandırılanı tanımlayan Büyük Piramidin “tas takvimine” göre şimdiki zaman periyodu (bizim şimdiki takvimimize dönüştürülünce) 2012 yılında sona eriyor. Yunanca sözcük ANKA, Mısır sözcüğü PA – HANOK’tan türetilmistir, bu gerçekte “Enoch’un Evi” anlamına gelir. Enoch’a ait bilgi, bu düzenli afetsel değişikliklerin rahim gezegenden göç etmeden önce, dünyadaki yasam formlarının bir sonraki tekamülsel asamaya geçişini hızlandırmak için tekamülsel aracı/temsilci provokatör olarak davrandığını öne sürüyor. İnsan tekamülü önceden düşünülenden daha hızlı ilerleyebilir. Kanıtlar simdi ortaya çıkıyor, fiziksel süreklilikte üstat olan ve bu dünyanın ötesine ilerlemiş olan bizden önceki uygarlıkları kaydediyor. Ayrıca başaramayanlar da vardi. Bizim de bunu başarma veya başarısız olma eşit fırsatımız var.
Mısır’dan ortaya çıkan keşifler, gezegenin tektonik levhalarını stabilize etmek için müzikal bir sistem olarak kadim rahip – bilim adamları tarafından kullanılan kilit enerji meridyenleri üzerinde anten gibi kurulmuş, tarih öncesi dünya çapında piramit tapınağı sistemini tanımlıyor…kendi en iyisinde (incesinde) afetsel jeoloji. “Dünyanın yolu” veya “Dünyanın gücü” anlamına gelen anadil sözcüğü JEDAIAH’tan, kadim JEDAI rahipleri gezegeni dev bir harmonik çan gibi çalmak için (akord etmek için) Işığın lisanını kullandılar. Bunun çogu bu zaman döngüsünün son günlerinde yeniden keşfediliyor. Omega Vakfından Dr. Jay Franz’in sözleriyle, “ona isim vermeye cesaret etmesek bile, dünya sahnesi üzerinde olması yakin birşeylerin evrensel bir hissi var”.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yukarı Git