4 Ocak 2016 Pazartesi

OMEN




Omen

Omen, sözcük anlamıyla “alamet, işaret” anlamına gelmekte olup, Okültizm terminolojisinde bir mesaj içeren ya da gelecekteki olayların psişik veya anormal biçimde kendini gösteren ön belirtisine verilen addır.

Terim, İlâhî sesin konuştuğu ağızla ilgili olarak, Latince’de “ağız” anlamındaki "os" sözcüğünden türetilmiştir. Eski medeniyetler, omenlere önem vermişler, omenler ile önemli olaylar arasında olası ilişkileri saptamak üzere gözlemlerde bulunmuş ve çoğunlukla bunları kaydetmişlerdir. Özellikle Mezopotamyalılar’ın omenleri düzenli olarak tabletlere kaydettikleri görülmektedir. Eski uygarlıklardaki genel kanı, omenlerin ilâhî bir mesaj olduğuydu.

En eski alamet kayıtları, antik Mezopotamyalılara kadar dayanır. Benzer kayıtları, Babil devrine kadar giden tablet yazılarında da görebiliriz. Ama alamet kavramı, bundan çok daha önce belki de M.Ö. 3. milenyumda ortaya çıkmış olabilir. Bunu, şehir devleti Lagash’ta yeni bir tapınak inşa edebilmek için baş tanrı Ningirsu’dan hayırlı bir işaret alması gereken Kral Gudea’nın silindirlerinde görebiliriz. Bu yüzden denilebilir ki, alametler tabletlerde kayıt edilmeye başlanmadan önce, antik Mezopotamya’nın kahinleri tarafından sözlü olarak aktarılmıştır.

Antik dünyada, omenler, özellikle de kötü omenler, asla hafife alınmazdı. Antik medeniyetlerde, dünyada doğaüstü güçlerin hüküm sürdüğüne inanılırdı. Bu güçler, ölümlülerin hayatlarını etkileyebilirdi ve alametlerse, onların iradesinin ve gelecek olayların olası gidişatının göstergesiydi.

Alametlerin biçimleri, Mezopotamya’nın bilgi metinlerinde ya da bilimsel el kitaplarında olanlarla aynıydı. Bu metinlerde, cümleler ‘protasis’ (koşullu yan cümle) ve ‘apodosis’ (koşul cümlesinin ana cümlesi) olarak ikiye ayrılmıştı. ‘Prostasis’ bir gözlem ya da hipoteze işaret ederken, ‘aposis’ gözlemin sonucunu belirtiyordu. Alamet dilinde bunun anlamı, gelecek olayların tahmini doğaüstü güçler tarafından gösterilen işaretlere dayanıyordu. Bu durumda, antik Mezopotamya’da alamet formülü olarak şunu söyleyebiliriz : “P ise, o zaman Q’dur.” Bu formülü kullanarak, Mezopotamyalılar alamet kayıtlarını basit gözlem ve kayıt yapmaktan öteye götürüp teorileştirmiş ve sistemleştirmişlerdir. Dahası, kelime oyunları ve cinaslar da alamet yorumlarına eklenmiştir. İlginçtir ki, bu öğeleri Antik Mısır’ın Rüyalar Kitabı’nda kayıtlı alamet yorumlarında da görebiliriz.

Her ne kadar alametler gelecek olaylardan haber verse de, şunu söylemeden geçemeyiz: ‘Alın yazısı’ kavramı antik Mezopotamya düşüncesinde muhtemelen yer almıyordu ve gelecek taşa yazılı değildi. Bundan dolayı, alametler ‘değiştirilemez’ olmaktan ziyade koşullu bir geleceğin öngörüsü olarak düşünülüyordu. Çünkü Mezopotamya inancına göre, dünya işlerinin ve ölümlülerin kaderlerinin gidişatı üzerine karar vermek üzere toplanan, modern parlamento benzeri bir tanrılar meclisi vardı. Bu kararlar daha sonra, alametler şeklinde insanlara iletiliyordu. Hayırlı olanları ‘rıza’ göstergesi olarak, hayırsız olanları ise yaklaşan bir felaketin uyarısı olarak yorumluyorlardı. Bu kararlar değiştirilemez olmadığından, birinin geleceği, Namburbi metinlerinde belirtilen ritüel kurallarının uygulanmasına bağlı olarak değiştirilebilirdi. Bu ritüellerde, kötü alametten etkilenen insan adına, kaderinin değişebileceği umuduyla, tanrılara bir çağrı yapılıyordu. Bu ritüel bilgisi antik Mezopotamya’da muhtemelen sosyal tabakalaşmaya ve ruhban benzeri elit bir sınıfın oluşmasına yol açmıştır. Ritüellerin etkililiği, düşünülmesi gereken başka bir konudur.

Alamet (omen) kavramı Mezopotamya’dan Eski Dünya’nın çeşitli bölgelerine dağıldı. Yunanlılar, Hititler, Romalılar Ve Hintliler olmak üzere, birçok Eski Dünya kültürlerinde Mezopotamya’nın kehanet geleneğine rastlanabilir. Örneğin, kurban edilen hayvanın karaciğeri incelenerek yapılan Roma kehanet yönteminin (haruspicy) kökenleri Mezopotamya’ya dayanır. Diyebiliriz ki , Mezopotamya kehanet geleneğinin etkisi, hem zamanda hem de mekanda yayılmıştır. Belki de, antik kültürlerde alametlere olan bu ilgi insan doğasının bir yönüyle, dünyada neler olduğunu açıklama arzusuyla yakından ilgilidir. Antik dünyada, alametlerin yorumu muhtemelen evreni açıklamanın bir yoludur.

Omenler üç grupta ele alınır:
Psişik kaynaklı omenler (gelecekle ilgili veya uyarı taşıyan rüya, vizyon, önseziler vs.)
Doğa kaynaklı omenler (depremden önce örümceklerin yuvalarını terk etmeleri gibi hayvanların normal-dışı davranışları, gök cisimlerinin nadiren oluşturdukları konum pozisyonları, bir yıldızın gökte belirmesi, garip doğumlar vb.)
Olayların akışıyla kendini gösteren, olayların akışında gizli halde bulunan omenler.
Olayların Dili

Birçok kimsenin farklı anlamlarda kullandığı “olayların dili” ifadesi, neo-spiritüalist terminolojideki temel terimlerden biridir. Kısaca, insanın karşısına çıkan olayların bir anlam ya da bir mesaj taşıyor olması ilkesinden hareketle, insanın karşılaştığı olayların anlamlar içermesi ve bunların içerdiği anlamlar olarak tanımlanabilir.

Neo-spiritüalist görüşe göre, nedensellik kuralı’nın İlahi irade yasaları’nın gereklerine göre işlediği evrende rastlantı diye bir şey yoktur ve dünyada meydana gelen her olay, her hareket, her tezahür mutlaka bir anlam taşır. Dolayısıyla kişinin kendi iradesi dışında oluşan, karşılaştığı her olay, nedensellik kuralına göre düzenlenmiş bir sonuç olup, bir anlam içermektedir. İnsanın en önemli görevlerinden biri, olaylardaki bu anlamları anlamaya çalışmaktır. İnsanın bu konudaki en önemli aracı gözlemdir.

Ancak yalnızca gözlemin yeterli olmadığını, ‘gözlem’in ardından yapılacak ‘muhakeme’nin ve verilecek ‘karar’ın da çok önem taşıdığını vurgulayan Bedri Ruhselman, olayların dili terimini açıklarken şöyle der:

“Her hareketin, her olayın bir dili vardır. Bu dili anlayabilenlere olaylar, evrenin sonsuz görünen sırlarından bir iki tanesinin daha nasıl çözüleceğini öğretir… Bir tek hareket bile boş ve anlamsız değildir. Her hareket gelişimin gerçekleşmesi için gereklidir. O halde her olay bir anlam taşır ve her olay, bazı bilgilere ihtiyacı olan bireylere veya topluluklara, taşıdığı anlamın şekline göre, küçük veya büyük, hafif veya şiddetli ve bazen de insanların kafasına vururcasına felaketli ve ıstıraplı karakterler arz ederek gelir… Doğru, kusursuz olduğu kanısına varılmış bir gözlem, kesin bir kanıya varıncaya kadar tam anlamıyla tarafsızca ve dürüstlükle yürütülmüş bir muhakeme, hiçbir kuşku ve eksiklik düşüncesi taşımayan kesin ve azami derecede diğerkamlık'la verilmiş bir karar…”

Simyacı'dan Bir Alıntı

“...Gökyüzüne bakınca, gökyüzünün enginlerinde uçan iki atmaca gördü. Yırtıcı kuşlara ve. uçarken çizdikleri şekillere dikkatle baktı. Bunlar, görünüşte düzensiz çizgilerdi; fakat onun için yine de bir anlamları vardı. Ne var ki anlamlarını çözemiyordu. Bunun üzerine kuşların hareketlerini gözleriyle izlemeye karar verdi; böylelikle, belki de bir mesaj okuyabilirdi. Belki de çöl kendisine sahip olmayı gerektirmeyen aşkı açıklayabilirdi. Uykusunun geldiğini hissetti. Ama yüreği ondan uyumamasını istedi; oysa tam tersine kendini bırakması gerekiyordu. İşte "Evrenin Dili"ni kavrıyorum, dedi ve bu dünyada her şeyin bir anlamı var, atmacaların uçuşuna varıncaya kadar. Bir kadına duyduğu aşk için, içinde derin bir minnet hissetti, "insan sevince" diye düşündü, "nesneler daha çok anlam kazanıyor." Birden, atmacalardan biri, ötekine saldırmak için pike yaptı. O anda delikanlının gözünün önünde ani ve kısa bir görüntü belirdi. Silahlı bir birlik, elde kılıç Vaha'yı işgal ediyordu. Görüntü hemen yok oldu, ama bıraktığı etki çok canlıydı. Seraplardan söz edildiğini duymuş ve birkaç serap görmüştü: Çölün kumlarında somutlaşan arzulardı  bunlar. Ne var ki, hiç kuşkusuz bir ordunun Vaha'yı ele geçirdiğini de görmek istememişti. Bunları unutmak ve tekrar düşünceye dalmak istedi; yeniden pembe aşıboyası çöle ve taşlara yöneltmek istedi zihnini. Ama yüreğindeki bir şey rahat bırakmıyordu onu. "Her zaman işaretleri izle." demişti yaşlı kral. Fatima'yı düşündü. Sonra gördüğü görüntüyü anımsadı ve bunun gerçeklikten pek uzak olmadığını sezdi. içini sar w boğuntudan kurtulmaya çalıştı....”
Premonisyon

Premonisyon, meydana gelecek olayları akla dayalı bir nedeni olmayan bir huzursuzluk, bir gerginlik, bir kaygı vb. gibi duygu hâlleriyle belli belirsiz bir biçimde hissetme fenomenine Metapsişik’te verilen addır. Parapsikoloji'de ise bu tür fenomenler için daha ziyade “felaket belirtisi” terimini kullanılır. Bu paranormal fenomen Türkçede önsezi olarak bilinir. Premonisyonların daha ziyade felaket, ölüm, tehlike gibi, olumsuz sayılan olaylardan önce belirdiği görülmektedir.
Felaket Belirtisi

Felaket belirtisi (crisis apparition) kişide ölüm, kaza veya aniden rahatsızlanma gibi hoş olmayan olaylardan birkaç saat kadar kısa bir süre önce oluşan normal-dışı ön belirtilere Parapsikoloji’de verilen adlardan biridir. Özellikle hassas denilen kişilerde nedensiz görünen bir iç sıkıntısından kısa süre sonra kendisinin, bir yakınının ya da bir topluluğun başına bir felaket gelmesi felaket belirtisi fenomeninin tipik bir örneğidir. Metapsişikçiler bu tür önseziler için felaket belirtisini de kapsamak üzere premonisyon terimini kullanırlar.
Depremle İlgili Omenler

Deprem ışıkları: Güneşin yeni doğup batışı gibi ışık hüzmeleri görülür.
Ay, yıldızlar: Parlak bir gökyüzü içinde yıldızlar elde tutulacak kadar yakın görünür.
Uğultu: Yerden anlam verilemeyen bir uğultu duyulur.
Alev topları: Yanan bir kibrit alevi gibi alev topu görülür.
Deprem bulutları: Açık havada, kırılacak bölgenin üzeri bulutlanır.
Yıldırımlar: Olağan dışı mor, yeşil, kırmızı, mavi, pembe renkli oluşumlar görülür.
Gökkuşağı: Açık havada kısa gökkuşağı oluşur. Bunda yeşil, siyah, mavi renk egemendir.
Hava sıcaklığı: Havada aşırı sıcak ve sıkıntı meydana gelir.
At, eşek, inek; tasmalarını koparırlar. Ahır kapılarından dışarı çıkmak isterler. Tepelere doğru koşarlar.
Tavşan ve fare: Yapıların üst katlarına kaçışırlar. Direklere tırmanırlar. Yere inmek istemezler.
Domuzlar: Hızla yukarıya doğru koşarlar. Toprağı delicesine eşelerler.
Kediler: Kutu ya da çöp bidonu içine atlarlar. Top gibi sıkışıp, şiddetle titrerler.
Köpekler: Korku dolu havlarlar.
Balıklar: Göl ya da deniz tabanının ısınması sonucu yüzeye yakın yüzerler. Yılan balıkları ortadan kaybolur.
Ölü balık: Balıklar nedensiz bir şekilde ölürler.
Ördek, kaz, kuğu: Göle girmek istemezler. Göldekiler ölebilir.
İpek Böcekleri: Arka arkaya dizilirler.
Yengeç: Plajda yengeçler dolaşır.
Martılar: Çembersel olarak uçarlar.
Büyükbaş hayvanlar: 3-4 gün önce elektromagnetik ışınlardan etkilenmeye başlarlar.
Karıncalar: Yuvalarından dışarıya çıkarlar.
Meyve ağaçları: Erken çiçek açar ve erken meyve verir.
Ot ve ağaç dalı: Yüzeyleri kızarır, yanar.
Küstüm çieği (mimoza): Gündüz, deprem öncesi pörsür.
Deniz ve göl değişimleri (1 saat - 2 hafta öncesi)
Su basması: Bir iki hafta önceden kıyıları deniz basar.
Su çekilmesi: 1 ile 5 saat öncesinden deniz kıyıdan çekilir.
Dalgalar: 1 ile 5 saat öncesine kadar çarşaf gibi düz olan denizde, gemi geçmiş gibi dalgalar oluşur.
Düz deniz: Deniz çarşaf gibi düzgün olur.
Hava kabarcığı: Deniz ya da gölde bolca hava kabarcığı görülür.
Isınma: Deniz tabanındaki ısınmadan dolayı suyun ısısı da normalin üzerine çıkar.
Yeraltı suları değişimleri (1 saat - 3 ay önceden)
Su verimi: 1 ile 4 litrelik verim artışı olur.
Basınç artışı: Su basıncında 1-1.5 barlık artış olur.
Su sıcaklığı: Olağan sıcaklığın 1-2 derece üzerinde ısınır.
Yeni kaynak: 1 ile 2 hafta öncesinden yeni kaynak oluşur ya da var olan kaynak kuruyabilir.
Su gazları: Karbondioksit, metan ve radon gazı içeriği artar.
Su tadı: Su acılaşır ya da tatlılaşır.
Suda koku: Çürük yumurta ve kükürt kokusu gelir.
Su kimyası: İletkenlik, radon, civa, helyum, karbondioksit artışı gözlenir.
Kabarcıklar: Su içinde hava kabarcıkları oluşur.
Dere suları: Kesilir, kurur ya da çoğalır.
Dinî Omenler

Hz. İsa'nın Doğumu ve Beytlehem Yıldızı

“İsa’nın Kral Hirodes devrinde Yahudiye’nin Beytlehem Kenti’nde doğmasından sonra bazı yıldızbilimciler doğudan Yeruşalim’e gelip şöyle dediler: “Yahudiler’in Kralı olarak doğan çocuk nerede? Doğuda O’nun yıldızını gördük ve O’na tapınmaya geldik.” Kral Hirodes bunu duyunca kendisi de bütün Yeruşalim halkı da tedirgin oldu. Bütün başkâhinleri ve halkın din bilginlerini toplayarak onlara Mesih’in nerede doğacağını sordu.  “Yahudiye’nin Beytlehem Kenti’nde” dediler. “Çünkü peygamber aracılığıyla şöyle yazılmıştır: “Ey sen, Yahuda’daki Beytlehem, Yahuda önderleri arasında hiç de en önemsizi değilsin! Çünkü halkım İsrail’i güdecek önder Senden çıkacak.’“ Bunun üzerine Hirodes yıldızbilimcileri gizlice çağırıp onlardan yıldızın göründüğü anı tam olarak öğrendi. “Gidin, çocuğu dikkatle arayın, bulunca bana haber verin, ben de gelip O’na tapınayım” diyerek onları Beytlehem’e gönderdi. Yıldızbilimciler, kralı dinledikten sonra yola çıktılar. Doğuda görmüş oldukları yıldız onlara yol gösteriyordu, çocuğun bulunduğu yerin üzerine varınca durdu. Yıldızı gördüklerinde olağanüstü bir sevinç duydular. Eve girip çocuğu annesi Meryem’le birlikte görünce yere kapanarak O’na tapındılar. Hazinelerini açıp O’na armağan olarak altın, günnük ve mür sundular. (Bknz. Matta İncili)

Hz. Muhammed'in Doğumu ve Ahmed Yıldızı

Yahudiler arasında birçok âlim vardı. Bunlar, kitaplarında Allah Resûlünün geleceğini görüp öğrenmişlerdi. Yıldızlardan hüküm çıkarmada da usta sayı­lırlardı. Efendimizin doğumu ge­cesinde bir yıldız parlamış ve Yahudi âlimler bu yıldızdan Ahir zaman Peygamberinin dünyaya teşrif ettiklerini anlamışlardı. Resûl-i Zîşan’ın meşhur şâiri Hassan b. Sâbit, bu hususu şöyle anlatmıştır:

Ben, sekiz yaşlarında var, yoktum. Biliyorum. Bir sabah vakti, Yahudinin biri ‘Hey Yahudiler!’ diye çığlık atarak koşuyordu. Yahudiler, ‘Ne var, ne yırtınıyorsun?’ diyerek adamın başına üşüştüler. Yahudi şöyle haykırıyordu:  ‘Haberiniz olsun: Ahmed’in yıldızı bu gece doğdu! Ahmed bu gece dünyaya geldi.’

İbni Sa’d’ın naklettiği konuyla ilgili bir rivayette ise, şöyle denilmektedir:

Mekke’de oturan bir Yahudi vardı. Allah Resûlünün doğdukları gecenin sabahı Kureyşlilerin karşısına çıktı ve sordu: ‘Bu gece kabilenizden bir oğlan çocuk doğdu mu?’ Ku­reyşli­ler, ‘Bilmiyoruz’ cevabını verince, adam sözlerine devam etti: ‘Varın, gidin, soruşturun, arayın. Bu ümmetin peygamberi bu gece doğdu. Sırtında alâmeti var.’ Kureyşliler, varıp soruşturdular ve gelip Yahudiye haber verdiler: ‘Bu gece Abdullah’ın bir oğlu dünyaya geldi; sırtında bir nişan var.’ Yahudi, gidip peygamberlik alâmetini gördü ve aklını kaybetmişçesine şöyle haykırdı: ‘Peygamberlik artık İsrailoğullarından gitti! Kureyşlilere öyle bir devlet gelecek ki haberi doğudan batıya kadar ulaşacaktır.’

Hz. Muhammed'in Doğumuyla İlgili Diğer Omenler

Medâyin’deki Kisrâ Sarayı'ndan 14 burç, çatırdayarak yıkıldı.
Kâbe’nin içini karanlık ve kirlere boğan putların pek çoğu baş aşağı yıkıldı.
İstahrabad’da 1000 yıldan beri yanmakta olan, Mecûsîlerin Ateş yığınları bir anda söndü.
Takdis edilen meşhur Sava (Taberiyye) Gölü, bir anda kurudu.
Dünyaya teşrifleri anında, doğuyu ve batıyı küçük bir oda gibi aydınlatan bir nur görüldü
Semave Vadisi, taşan seller altında kalıp suya gark oldu.
Gökkubbeden salkım salkım yıldızlar döküldü.
Kadir Gecesi İle İlgili Omenler

O gece açık ve hoş, yumuşak, ne sıcak, ne de soğuk olmayan bir gecedir.
O gecede köpek havlaması duyulmaz.
Kadir gecesinin sabahında, güneş doğduğunda şuasız (gözü kamaştırmayan donuk) bir tepsi gibidir.
Mehdi'nin Çıkışıyla İlgili Omenler

Fitnelerin çoğalması.
Yaygın katliamlar meydana gelmesi.
Dünyanın her yerini karanlık ve kargaşanın kaplaması.
Kadın ve çocukların dahi katledildiği fitnelerin yaşanması.
Müslümanlara baskının artması.
Mescid ve camilerin yıkılması.
Haramların helal sayılması.
Afganistan'ın işgali.
Çölde batan bir ordu.
Fırat'ın suyunun kesilmesi.
Ramazanda ay ve güneş tutulmaları.
Kuyruklu yıldızın doğması.
Kabe baskını ve Kabe'de kan akıtılması.
Doğu tarafından bir ateşin görülmesi.
Sahte peygamberlerin çoğalması.
Dinin şahsi çıkarlar için kullanılması.
Güneş'te bir alametin belirmesi.
Depremlerin çoğalması.
Yahudilik'te Kıyamet İle Omenler

Babil’deki sinagoglar İsrail’de tekrar kurulacak.
İsrail toprakları bitkilerle sarılacak.
Yönetim dinsizlerin eline geçecek.
Sürgündeki Yahudiler tekrar toplanacak.
İsrail’in düşmanları yenilecek.
 Süleyman Tapınağı Kudüs’te tekrar inşa edilecek.
Ölüler tekrar canlanacak.
Mesih gelerek İsrail’in kralı olacak ve tüm Yahudileri vaat edilmiş topraklarda toplayacak. Bu sırada Magog Kralı Yahudilere saldıracak ama yaşanacak büyük savaşı Mesih ve taraftarları kazanacak.
Hıristiyanlık'ta Kıyamet İle İlgili Omenler

Yahudilikte olduğu gibi Hıristiyanlıkta da kıyamet öncesinde büyük felaketlerin yaşanacağı öngörülüyor. İncil’de kıyamet öncesi şöyle yaşanacaklar için şunlar söyleniyor;

“Fakat şunu anla ki son günlerde sıkıntılı zamanlar gelecek. Zira insanlar benliklerine, paraya, gurura, kendini beğenmişliğe, sövgüye, ukalalığa düşkün, ebeveynine itaatsiz, nankör, günahkar, zalim, öfkesine yenik, müfteri, sefih, gaddar, iyilik düşmanı, hain, pervasız, gururla şişkin, Tanrı'yı sevmekten çok hazlara düşkün, dinin kudretini inkar ederken onun sadece biçimini gözeteceklerdir. Bu insanlardan yüz çevir.”

“O günlerin hemen sonrasında Güneş kararacak, ay ışığını vermez olacak, yıldızlar gökten düşecek ve göksel güçler sarsılacak.”

"Rab'bin günü bir hırsız gibi gelecek. O gün gökler büyük bir gürültüyle ortadan kalkacak, maddesel öğeler yanarak yok olacak, yer ve yeryüzünde yapılmış olan her şey yanıp bitecek" (2.Petrus 3:10).

İslam inancında Deccal ile Hz. İsa arasında gerçekleşeceği söylenen savaş Hıristiyanlıkta da Armegeddon adıyla anılıyor. Tevrat ve İncil metinlerinde yer alan rivayetler doğrultusunda oluşan Evangelist inanca göre; Kıyamet yaklaştığında Kudüs yakınlarındaki Magedon denilen yerde, Şeytanın önderliğinde Gog Magog denilen yaratıklar türeyecek, Armageddon savaşlarını yaparak tüm dünyada karışıklık çıkaracaklardır. Bunun akabinde Hz. İsa yeryüzüne inecek, kendisine inanan geçmişteki insanları dirilterek bin yıl (Milenyum ) yeryüzünde adalet ve egemenliği sağlayacaktır. Rab’bin kendisi, bir emir çağrısıyla, baş meleğin seslenmesiyle ve Tanrı’nın borazanıyla gökten inecek. Önce Mesih’e ait ölüler dirilecek .” Selaniklilere 4. Bab, 16–17

Bundan sonra Kıyamet olacak, İsa ve inananları Hıristiyan ve Yahudiler cennete gideceklerdir. Bu Protestan Evangelist inanç aslında yeni değildir. İncil’in Vahiy kitabında yer alan şu ifadelere bakalım: “Bin yıl dolunca, şeytan zindanından çözülecektir ve yerin dört köşesinde olan milletleri, Gog ve Magog’u, saptırmak ve onları çenk için bir araya toplamak üzere çıkacaktır. Onların sayısı denizin kumu gibidir .” İncil /Vahiy 20. Bab 7–8 “Üç kötü ruh, kralları Armagedon denilen yere topladılar.” Vahiy 16:16

Armageddon İbranice Megiddo Tepesi anlamına gelen “Harmegiddo” kelimelerinin Yunanca okunuşu. “iyiler ve kötülerin” kıyameti oluşturacak son büyük savaşına sahne olacak mekân. İsrail’de Hayfa limanının 18 mil güneydoğusunda, Kudüs’ün 55 mil kadar kuzeyinde. Eski Ahit’teki kehanete göre dünyayı ele geçirmeye çalışan güçler, yeryüzünün ve tüm dünyanın kralları, Doğu’dan, Fırat nehrinin doğusundan gelen krallar toplanacak ve korkunç büyüklükte ordularla, dehşetli silahlarla çarpışacaklar. Evangelistler, Armageddon savaşında Deccal’le, yani Müslümanlarla savaşacaklarını düşünüyorlar. Evangelistlere göre inançsızlar da bu savaşta Müslümanların yanında alacak.

İslam'da Kıyamet İle İlgili Omenler

İnsanların bina yapmakta birbiriyle yarışmaları.
İnsanların ölümü temenni etmeleri
Câriyenin efendisini doğurması
Hicaz'da bir ateşin çıkarak Busra'da (Şam yakınlarında bir yer) develerin ayaklarını aydınlatması
Fırat nehrinin sularının çekilerek, nehir yatağından altın çıkması
İkisi de hak iddiasında bulunan iki büyük İslâm ordusunun birbiriyle savaşması
İslâmî ilimlerin ortadan kalkması, cehaletin artması
Depremlerin çoğalması
Zamanın yaklaşması, gece ile gündüzün eşit olması
Cinâyetlerin çoğalması, fitnelerin zuhur etmesi
Yahudilerle Müslümanların savaşmaları, Müslümanların Yahudileri öldürmesi
Zinanın açıkça işlenmesi, içki tüketiminin artması, kadınların çoğalıp erkeklerin azalması
Kahtân'dan bir kişinin çıkarak, insanları asâsı ile sevketmesi
Deccal'in ortaya çıkışı: Deccâl, kıyâmette zuhur edecek yalancı bir kişidir, İslâm Dini'ni ve Müslümanları ifsad edip, kötülüğe ve bozgunculuğa sevk etmek isteyecektir. Deccal'in sağ gözünün kör olduğu, iki gözünün arasında "kâfir" yazdığı, çocuğunun olmadığı, Medine'ye ve Mekke'ye giremeyeceği, ortaya çıktıktan sonra yeryüzünde kırk gün kalacağı, bu süre içerisinde istidrac türünden bazı olağanüstü olaylar göstereceği, daha sonra da yine kıyâmetin büyük alametlerinden olan Hz. İsa'nın yeryüzüne inmesiyle onun tarafından öldürüleceği sahih hadislerde belirtilmiştir
 Duman anlamına gelen duhan da kıyâmetin büyük alametlerinden biridir (Müslim, Fiten, 39). Kıyâmetin vukuundan önce dünyayı bir duman bulutu kaplayarak, kırk gün ve kırk gece kalacak, mü'minler nezleye tutulmuş gibi, kâfirler ise sarhoş gibi olacaklardır.
Dabbetü'l-arz'ın çıkışı: Kıyâmet'ten önce çıkacağı bildirilen bir yaratıktır. Kelime anlamı "yer hayvanı" demektir. Kur'an-ı Kerim'de "Kendilerine söylenmiş olan başlarına geldiği zaman, yerden bir çeşit hayvan (dâbbe) çıkarırız ki o, onlara, insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler" (en-Neml, 27/82) buyurulmaktadır. Hz. Peygamber Dâbbetü'l-arz hakkında "Çıkacak olan kıyâmet alametlerinden ilki, güneşin batı tarafından doğması ile, bir kuşluk vakti insanlara karşı bir dâbbenin (hayvanın) zuhurudur. Bu iki alametten biri, arkadaşından evvel olur. Akabinde diğeri de onun izi üzerinde yakın olarak meydana gelir" buyurmuştur.
Güneşin Batıdan doğması: Güneş batıdan doğacak, insanlar topluca iman edecek, ancak daha önce iman etmemiş olanların imanları kendilerine bir yarar sağlamayacaktır
Hazreti İsa (a.s)'ın inmesi: Ehl-i sünnet itikadına göre Kıyâmetin vukuundan önce Hazreti İsa yeryüzüne inecek, Hıristiyanları İslâm'a davet edecek, Deccâl'i öldürecek, Hz. Peygamber'in şerîati ile hükmedecektir
Ye'cûc ve Me'cûc'ün çıkışı: Kıyâmetin vukuundan önce çıkarak "yeryüzünde bozgunculuk yapacak" (el-Kehf, 18/94) olan asılları ve soyları belirsiz iki insan topluluğudur. Hz. Zülkarneyn'in önlerine yaptığı seddin yıkılarak (el-Enbiya, 21/96) açılması ile yeryüzüne dağılacaklar insanlara saldıracak, kentleri yakıp-yıkarak harabe haline getireceklerdir. Bazı rivayetlerde bu seddin Çin seddi olduğu zikredilir
Doğuda, Batıda, Arap Yarımadasında olmak üzere üç bölgede yer çöküntülerinin meydana gelmesi de Kıyâmet'in büyük alametlerindendir.
Yemen'den çıkacak olan büyük bir ateşin insanları önüne katarak sürmesi

KAYNAKLAR : Gizli İlimler Kütüphanesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yukarı Git