5 Mart 2016 Cumartesi

İNSANLIĞIN KENDİ YÜCELİĞİNİ İDRAK ETMEKTEN BAŞKA KURTULUŞU YOKTUR - BEYAZ KİTAP (RAMTHA)





Olan her şeyi nasıl bilebileceğinizi anlamak için, önce şunu anlamalısınız ki her şey Tanrı zihni olan düşünceden kaynaklanarak var olmakla kalmaz, ama her şey kendi varlığının düşüncesini tekrar Tanrı zihnine gönderir.

Her şeyin çevresinde bir ışık alanı vardır. Bir ışık hâle-siyle çevrelenmemiş hiçbir şey mevcut değildir, çünkü o düşüncenin imgesini tutar ve düşünülen ideali madde formunda yaratır. Bu ışık alanı vasıtasıyla her şey varlığının düşüncesini Tanrı zihni olan bilinç akımına, ya da düşünce ırmağına geri gönderir.

Halıya, bitkiye, ışığa, ayakkabınızın derisine bakın. Ellerinize ya da bir başka varlığa bakın. Bunların ortak noktası nedir? Hepsi var olmaktadır. Ve varoluşlarından dolayı, her biri varlığından sadece kendi varlığının düşüncesini değil, ayrıca çevresindeki her şeyle ilgili farkındalığını da yayar. Buna toplu algılama denir. Halı, içindeki renklerin ya da üzerinde kimin oturduğunun farkındadır, bitki içinde bulunduğu odanın farkındadır; ve bu farkındalık, onu kuşatan ışık vasıtasıyla bilinç akımına gönderilir. Ve her an bu farkındalık değişecektir, çünkü her şeyin onun içinde var olduğu düşünce ırmağı, yani Tanrı daima genişler ve daima devinim halindedir.

Bu ve tüm diğer evrenlerdeki her yıldız sistemi, her toz zerreciği, görünen görünmeyen her varlık, varlığının düşüncesini Tanrı zihnine -yani, çıktığı yere- geri gönderir. Her şey düşünceye geri yayılır. İşte her şey böyle bilinir.

Bilinebilecek her şeyi bilme yeteneğine nasıl sahipsiniz? Fiziksel bedeniniz aura denen harika bir ışık alanıyla çevrilidir. Aura, bedeninizin maddesini kuşatan ve onu bir arada tutan ışık alanıdır. Kirlian fotoğraf tekniğiyle, bilim adamlarınız aura'nın ilk ışık alanının fotoğrafını çekmeyi başardılar. Ancak, bedeninizi çevreleyen daha büyük elektromanyetik alanlar vardır; çünkü aura elektrik yoğunluğundan -yani, bedeni çevreleyen mavi ışıktan- düşünce sonsuzluğuna dek uzanır.

Aura, varlığınızın Öz'üdür. Varlığınızın Tanrısı olan Öz' ünüz, Tanrı zihnine, yani her şeyin bilindiği bilinç akımına doğrudan bağlıdır. Aura'nın bir bölümü, pozitif ve negatif elektrumun oluşturduğu güçlü bir elektromanyetik alandır. Elektromanyetik alanın ötesinde, elektrum artık bölünmez. O artık saf enerji olan bölünmemiş ışık alanıdır. Bu ışık alanı tüm düşüncelerin biliş ırmağından bu büyük ve güçlü alana akmasını sağlar. Hangi düşünceleri bileceğinizi sizin düşünce süreçleriniz belirler, çünkü aura'nızm elektromanyetik bölümü düşünüşünüze uygun olan düşünceleri size çeker.

Oz'ünüz, daima hareket halinde olan ve daima değişen düşünce ırmağının kıyısındaki bir elek gibidir. Çevrenizdeki bu ışık vasıtasıyla Tanrı zihninin, yani tüm bilginin bulunduğu düşünce akımının alıcısı durumunda olursunuz. Böylece, tüm bilinç akımının, tüm bilgi ırmağının içinde bulunduğunuzdan, bilinebilecek her şeyi bilme yeteneğine sahipsiniz.

Bilinç bir ırmak gibidir, ve -bedeninizin hücreleri de dahil- bütün benliğiniz sürekli olarak bu ırmaktan beslenir, çünkü düşünce yaşamınızı destekler ve ona inanılırlık verir. Siz bilinç akımından gelen düşünceyle yaşarsınız. Tıpkı bedeninizin besinlerin özünü her hücreye taşıyan kan dolaşmayla yaşaması gibi, tüm varlığınız da bilinç akımından yayılan düşünce cevheriyle varlığını sürdürür.

Varoluşunuzun her anını bilinç akımından gelen düşünceyle yaratırsınız. Sürekli olarak düşünceyi düşünce ırmağından alır, ruhunuzda hisseder, tüm varlığınızı bu duyguyla besler ve genişletir, ve genişlemiş benliğinizin düşüncesini yeniden ırmağa gönderirsiniz, ki bu da tüm hayatın bilincini genişletir. Yaratıcı bir düşünceyi tasarladığınız anda, düşünce hissedilir, ruhunuzda elektriksel bir frekans olarak kaydedilir, ve bu aynı frekans, bedeninizden ayrılarak, başkasının da alıp yaratabilmesi için bilinç akımına gider. Düşündüğünüz ve hissettiğiniz her şeye herkes erişip onu alabilir. Siz onların, onlar sizin düşüncelerinizden beslenirler.

Bilinç akımı, tüm varlıklardan ve her şeyden yayılan tüm düşüncelerden oluşur. Bu bilinci oluşturan düşünceler farklı elektriksel frekanslardadır. Bazdan çok düşük ya da yavaş frekanslı düşüncelerdir, bunlar dünyanızda toplumsal bilinçte ağır basarlar. Yüksek frekanslı düşünceler ise süper-bilincin daha sınırsız düşünceleridir. Bilinç, tüm farklı düşünce frekans değerlerinin toplamıdır, her düşünce değeri her yerden kendisine benzer değeri çeker.

Toplumsal bilinç -havadan daha hafif olan- bir elektriksel düşünce frekansları yoğunluğudur. Toplumsal bilincin yoğunluğu, ifade edilmiş düşüncelerden, her varlık tarafından duyguyla ifade edilmiş düşüncelerden oluşur, yani, o idrak edilmiş düşünceden, her varlığın kabul edip ruhunda hissettiği ve -aura alam vasıtasıyla- herkesin beslendiği düşünce ırmağına geri gönderdiği düşüncelerden oluşur.

Dünyanız, toplumsal bilincin sınırlı, düşük frekanslı düşünceleriyle besleniyor şu anda. Bu düşünceler çok kısıtlayıcı, çok yargılayıcı, çok sert; çünkü yaşamınız hayatta kalma mücadelesi ya da ölüm korkusuyla -bedenin ya da ego'nun ölümüyle- ilişkili tutumlar tarafından yönetiliyor. Bu yüzden bilinciniz beslenme, barınma, iş, para düşünceleri; uygun ve uygunsuz, iyi ve kötü yargıları; moda, güzellik, kabullenilme, kıyaslama, yaşlılık, hastalık ve ölüm beklentileri tarafından işgal edilmiş durumda. Bu düşük frekanslı düşünceler aura alanınıza kolayca gelirler, çünkü çevrenizdekilerin düşüncelerinde ağır basarlar. Böylece, sürekli olarak çok kısıtlayıcı, durgunlaşmış bir bilincin sınırlı düşünceleriyle beslenirsiniz. Ve bu düşüncelerin sizi beslemesine izin verdikçe, onların hislerini geri göndererek insanın sınırlı düşünüşünü körükler ve sürdürürsünüz.

Büyük kentlerinizdeki bilinç özellikle sınırlıdır, çünkü kentlerde yaşayanların çoğu rekabetçi, zamanın ve modanın esiri olmuş, korku dolu ve birbirlerine karşı hoşgörüsüzdür. Bu yüzden tüm büyük kentleriniz kalın bir bilinç yoğunluğuyla sanlıdır. Buraya başka evrenlerden gelenlerin kentlerinize baktıklarında gördükleri şey çok-renkli ışıklardan oluşan yoğun bir ağdır; bu çok sınırlı bir bilincin, ışık alanı olarak sergilenen düşük frekanslı düşünceleridir.

Süperbilincin yüksek frekanslı düşünceleri, Oluş'a, olmaya, yaşama, uyuma, birliğe, sürekliliğe ait düşüncelerdir. Onlar sevgi düşünceleridir. Onlar mutluluk düşünceleridir. Onlar deha düşünceleridir. Onlar, aslında, bu sözcüklerle bile ifade edilemeyecek sınırsız düşüncelerdir, çünkü sınırsız düşüncelerden kaynaklanan hisler her türlü sözlü tarifi aşarlar.

Yüksek frekanslı düşünceler, insanın durgunlaşmış düşünüşünden uzakta, doğanın bilincinde daha kolayca dene-yimlenebilir, çünkü orada yaşam sade, zamansız, sürekli ve kendisiyle tam bir uyum içindedir. Orada, insanın yargılarından uzakta, kendi bilişinizin kalp atışını işitebilirsiniz.
Bilinç akımından düşünceyi nasıl alırsınız? Aura'nızın elektromanyetik bölümü size düşünce süreçlerinize ve duygusal varoluş halinize uygun olan düşünceleri çeker. Düşüncenin sizi beslemesi için -hissedilmesi ve varlığınızda idrak edilmesi için- önce frekansının düşüp ışık formuna dönüşmesi gerekir. Düşünce, varlığınızın Özü'yle, yani bedeninizi kuşatan ışıkla karşılaştığı anda patlayarak ışık kıvılcımlarına dönüşür; yani, düşünce sizin ışığınızla (aura'nızla) karşılaşınca kendisini tutuşturur. Işık düşüncenin frekansını düşürür; böylece ışık kendine kendi benzerini çeker. Görünmeyen düşünce bir ışık patlamasıyla görünür hale gelir. Düşünce, ışık formunda beyninize girer ve, alınan düşüncenin değerine göre, belli bir frekanstaki elektriksel ışığa dönüşür.

Bir şeyin farkına vardığınız anda, onun düşüncesini al-maktasınızdır. Düşünceyi aldığınız anda, o düşüncenin ışığı beyniniz tarafından alınmıştır. Bazı varlıklar arada bir, genelde göz uçlarıyla ışık kıvılcımları görürler. Çoğunlukla gördükleri, kendi Özleri'nin düşünceyi kabul edişidir. Işığı böyle parlak bir gösteri halinde gördükleri o an, düşüncenin aura alanlarına girdiği ve kendini beyinde sergilediği andır. Eğer gözlerinizi kapadığınızda renk devinimleri ya da genişleyen desenler, şekiller görüyorsanız, düşüncenin beyninize girerken neye benzediğini algılıyorsunuz demektir.

Beyniniz elektriksel düşünce frekanslarının alıcısıdır; farklı düşünce frekanslarını almak, barındırmak ve güçlendirmek üzere tasarlanmış farklı bölümlere sahiptir. Farklı bölümler, düşünceyi barındırma ve elektriğe dönüştürme konusunda, hücre duvarlarındaki suyun yoğunluğuna göre, farklı potansiyellere sahiptir. Bazı bölümler yalnızca yüksek düşünce frekanslarını barındırıp güçlendirebilir; bazı bölümler ise yalnızca düşük düşünce frekanslarını barındırıp güçlendirebilirler.

Yaygın inancın aksine, beyin düşünce üretmez. O sadece bilinç akımından gelen düşüncenin ona girmesine izin verir. O, tanrılar tarafından, özellikle, Özünüz'den geçerek gelen düşüncenin alınıp tutulması amacıyla tasarlanmış bir organdır; düşünceyi elektrik akımına çevirir, güçlendirir ve merkezî sinir sistemi aracılığıyla bedenin her bölümüne -bir anlayış olarak idrak edilebilmesi için- gönderir.
Teknolojinizde, ses yüksekliğini ve hangi megahertz ve frekans düzeyinin alındığını belirleyen ölçüm aletleri içeren radyo alıcıları vardır. Beyin de ölçüm aletleri içeren bir alıcıdır; ancak, belli bir frekansı, eğer beyninizin o frekansı barındırmak üzere tasarlanmış bölümü aktive edilmişse alabilir.

Beyninizin farklı düşünce frekanslarını alabilme yeteneği, hipofîz bezi denen, sağ ve sol beyin yarıküresinin arasında yer alan güçlü bir ölçüm aleti tarafından yönetilir. Yedinci mühür de denilen hipofîz beyninizi yönetir. O, farklı düşünce frekanslarını alıp tutabilmesi için beyninizin farklı bölümlerini aktive etmekten sorumludur. O sizin düşünme ve muhakeme etme kapasitenizi açan, düşünceyi idrak edilmesi için bedeninize yayan, ve daha büyük bir anlayış için onu bir deneyim olarak tezahür ettiren kapıdır.

Hipofiz, "üçüncü göz" olarak da bilinen, çok küçük fakat çok harika bir salgıbezidir. Tabii ki insanın bir üçüncü gözü yoktur; başınızda üçüncü bir göz için yer de yoktur. Hipofiz bir göze benzemez bile. O, dar bölümünde küçük bir ağzı olan, taç yapraklarla çevrili bir armuta benzer. Beyniniz, bu güçlü salgıbezinin işlevleri tarafından, karmaşık bir hormon salgılama sistemiyle yönetilir ve kontrol edilir. Bir iç salgıbezi olan hipofiz, salgıladığı hormonu beyin yoluyla epifiz bezinin ağzına akıtır. Yine bir iç salgıbezi olan epifiz, hipofizin yakınında, alt beynin tabanında, belkemiğinin üzerinde yer alır. Epifiz ya da altıncı mühür, düşünce frekanslarını -bedene yayabilmek için- güçlendirmekten sorumlu ölçüm aletidir. Hipofizden epifize akan hormon salgısı, farklı düşünce frekanslarını alıp tutabilmesi için beynin farklı bölümlerini aktive eder.

Bu iç bezlerden gelip kana karışan hormon salgılarıyla beden işlevleri uyum içinde sürdürülür. Epifiz, bu uyumu sürdürmekten sorumludur. Epifizden gelen hormon salgısı, tüm diğer bezleri hormonlarını birbirleriyle uyum içinde salgılayacak şekilde aktive eder, böylece hormon dengesi yaratır. Bu dengenin düzeyini, epifiz sistemi tarafından alman düşünce frekansları topluluğu belirler. Düşünce frekansları ne kadar yüksekse, bedendeki hormon akışı da o kadar artar. Ayrıca, frekanslar ne kadar yüksekse, epifiz hipofizi hormon salgılaması için o kadar çok aktive eder. Bu da beyni daha da yüksek düşünce frekanslarını alabilmesi için aktive eder.

Bilinç akımından gelen düşünce, varlığınızda nasıl idrak edilir? Düşünce aura'nıza geldiğinde, aura onu tanımlamaz, yani, o düşünceyi yargılamaz ya da değiştirmez; onu sınırlamadan içeri alır. Düşünce beyne ulaştığında, önce akıl ya da muhakeme işlevlerinin yer aldığı ve değişmiş-ego'nun ifade edildiği, beynin sol üst yarıküresine gelir.

Değişmiş-ego nedir? O, insan deneyiminden kazanılan ve ruhta depolanan ve beynin muhakeme bölümleriyle ifade edilen anlayıştır. Yalnızca hayatta kalma mücadelesi veren bir yaratık olarak yaşayan, toplumsal bilincin gölgesinde yaşayan Tanrı/insanın tutumunun bütünüdür. Ve bu toplu bakış, güvenliğine uymayan, varlığın hayatta kalma mücadelesini garanti etmeyen her düşünce frekansını kabullenmeyi reddedecektir. Değişmiş-ego, bedende daha büyük bir idraki oluşturacak düşüncelerin alınıp barındırılmasına izin vermeyi reddeder.

Değişmiş-ego'nun beyne girmesine izin verdiği her düşünce frekansı elektrik akımına çevrilir ve beynin hipofiz tarafından o frekansı barındırmak üzere aktive edilmiş bölümüne gönderilir. Beynin o bölümü, akımı güçlendirerek onu epifiz sistemine gönderir.
Epifiz sistemi, merkezî sinir sisteminizi yönetir. Kendisine ulaşan her düşünce frekansını alıp daha da güçlendirir ve merkezî sinir sistemi vasıtasıyla hücrelere gönderir; belkemi-ğinden geçen merkezî sinir sistemi, elektriksel düşüncenin anayolu gibidir. Epifiz sisteminden gelen elektrik akımı, merkezî sinir sisteminin -su olan- sıvısı içinde akarak belkemiği boyunca her sinir vasıtasıyla bedeninizin her hücresine dağılır.

Bedeninizin her hücresi kan dolaşımıyla beslenir; kan, besinler yoluyla aldığınız enzimlerin faaliyeti sonucunda çıkan gazı hücrelere taşır. Düşüncenin elektriksel akımı hücresel yapılara bir ışık kıvılcımı olarak girer. Bu kıvılcım hücreyi tutuşturur, gazın genişlemesine neden olur, bu da hücrenin -klonlama işlemiyle- kendisini kopyalamasını, bir başka hücre yaratıp kendini yenilemesini sağlar. Böylece, bedenin bütünü o tek düşünceyle beslenir. İşte, bedenin moleküler yapısında yaşam böyle -varoluşunuzun her anında almanıza izin verdiğiniz tüm düşüncelerin etkileriyle- gerçekleşir.
Düşünce sürekli olarak bedeninizin her hücresini besledikçe, tüm bedeniniz onun elektriksel uyarımına karşılık verir -tüm bedeniniz! Böylece, her hücrede deneyimlenen düşüncenin etkisi, bedende bir his, bir duyum, bir duygu yaratır. Bu his sonra kaydedilmek üzere ruhunuza gönderilir.

Ruhunuz bedeninizde hissedilen her duyguyu çok bilimsel bir biçimde kaydeden büyük bir teyptir, tarafsız bir bilgisayardır. Kendinizi duygusal hissettiğinizde, varlığınızın ışık yapısını bombardıman etmiş, beyniniz tarafından kabul edilmiş, ve merkezî sinir sistemi tarafından dağıtılarak bedenin her hücresinde bir duyum yaratan bir düşünceyi hissediyorsunuz demektir. Ruh sonra bu duyumu yeniden başvurabilmek amacıyla bir duygu olarak kayda geçirir, ki buna bellek denir.
Bellek bir hacime sahip değildir; o bir özdür. Bellek görsel değil, duygusal bir birikimdir. Görsel imgeyi yaratan duygudur. Ruh, belleğe görüntüleri ve sözleri kaydetmez; o görüntülerin ve sözlerin duygularını kaydeder.

Ruh, tüm bedende hissedilen düşüncenin yarattığı duyguyu alır ve bellek kaydında benzer bir duygu arar, ve beyninizin "akıl" dediğiniz muhakeme bölümü bu hissi tanımlayan sözcüğü seçer.
Tanımlayabildiğiniz her şey, onunla ilişkili ve deneyime dayanan belli hislere sahiptir. Çiçekleri, onlarla yaşadığınız duygusal deneyimleriniz sayesinde çiçek olarak tanıyorsunuz: Çiçekler denilen yapıları gördünüz, onlara dokundunuz, onları kokladınız ve üzerinize taktınız. Böylece çiçek size belli bir his veriyor. İpeği ipek olarak biliyorsunuz, çünkü onunla -ipek denen anlayışa neden olan- belli duyumları ve duygusal deneyimleri ilişkilendiriyorsunuz. Ruh tüm bu bilgiyi duygusal deneyimleriniz sonucunda kaydetmiştir. Böylece, düşüncenin hissi hissedildiğinde, ruh bu hissi kaydeder ve bellek bankasında -daha önce deneyimlenmiş düşüncelerden edinilmiş- benzer hisleri arar. Sonra bu bilgiyi, düşüncenin tüm bedende idrak edildiğini ve anlaşıldığını göstermek üzere beyninize gönderir. Düşünce sadece beyniniz tarafından değil, tüm bedeniniz tarafından idrak edilir. Sonra beyninizin muhakeme bölümü o hissi tanımlayacak bir sözcük bulmanızı sağlar.

Düşünce nasıl idrak edilir ve bilinir? Duygu yoluyla. Biliş bütünüyle bir histir. Hiçbir şeyin düşüncesi hissedilene dek bilinemez; o ancak hissedildiğinde bir kimlik kazanır. Bir düşünceyi bilmek, onu beyninize kabul etmek ve sonra onu hissetmenize izin vermek, onu tüm bedeninizde deneyimle-mektir. Bilgi herhangi bir şeyin kanıtlanması değil, duygusal olarak soruşturulup anlaşılmasıdır. Bir şeyi ancak içinizde hissettiğinizde, "Biliyorum: Hissediyorum. Biliyorum," diyebilirsiniz.

Tüm bilgiye açılan kapı içinizde, sevgili üstatlar. İçinizde yanan ateş, her atom zerreciğinde, her yıldızda, her hücrede, var olan her şeyde yanan aynı ateştir. Bu aynı ateştir. Tüm yaşamla birliğiniz ışık prensibiyle sağlanmıştır, çünkü ruhunuzda duyguya inanılırlık veren ışık, tomurcuklara, yıldızlara, var olan her şeye yaşam veren aynı ışıktır. Böylece, her şeyi bilme yeteneği içinizde yatıyor. Bir şeyi bilmek, o şeyi, hiçbir anlamı olmayan süslü sözcüklerle ifade edilen akli düzeyde anlamak değildir. Çiçeğin bilişme iç varlığınızla, hislerle erişebilirsiniz. Bir şeyin nasıl düşündüğünü, daima, o-nun yaydığı ve duygu denen frekanstan anlayabilirsiniz. Eğer bir şeyi bilmek istiyorsanız, yapmanız gereken tek şey onu hissetmektir. Hissettikleriniz daima, kesinlikle doğru olacaktır…

Ramtha

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yukarı Git